15 Temmuz 1937 CUMHURİYET Amelia Eaharhn hayatı, zaferleri ve sonu Amerikalı kadın, tayyareciliğe 1919 da başlamış, son yıllarda büyük seferlere girişmişti. Nihayet Okyanusun enginlerinde kayboldu Sularda sönen hava kahramanı Iktısadî m hareketler ADLÎ MUSAHABE Yeni ithalât rejimi Bugün tatbikma başlanacak olan yeni ithalât rejimi memleketimizin iktı sadî hayatında hakikaten bir dönüm noktası olacaktır. Çünkü bu rejim memleketimizin haricî ticaretini sıkan kontenjan usulünü yüzde doksan nisbetinde kaldırmakta ve bu ticaretin inkişafı için çok büyük ufuklar açmakta dır. Yeni ithalât rejimi ticaret yaptığımız memleketleri dört grupa ayırmakla memleketimizin haricî ticaretinde plânlı bir çalışma devri açmaktadır. Birinci grupa dahil olan Fransa, İngiltere, Fe lemenk, İsviçre, İspanya, İsveç ve Yunanistan bizimle yaptıkları alışveriş lerde bize yüzde yirmiden fazla döviz veren memleketlerdir. Bu memleket lerle şimdiye kadar olan ticaretimiz karşılıklı anlaşmalara istinad ediyordu. Ayrıca kontenjan listeleri de vardı. Şimdi bütün bu mâniler ortadan kal dırılmakta ve bu memleketlerden vaki olacak ithalât gümrük tarifesindeki resimler verildikten sonra bilâkaydü şart serbest bırakılmaktadır. Bu vaziyet bu memleketlerle olan ticaretimizin inkişafına çok yardım edecektir. Ayni zamanda Cumhuriyet Merkez Bankamı zın döviz ihtiyatlarım da artıracaktır. MESLEK SIRRI ikâye şudur: Tanzimat devrini kökleştirenlerden Âli Paşa, sekiz on sırdaşile yalısmda bir İ gece meclİ5İ kurup can sohbeti yapar, Yazan: Avukat A. Haydar özkent kadeh tokuşturup keyif çatarken kulağına Avukat, hekim, ebe gibi gördükleri da şehadetine müracaat etse vaziyetleri sokaktan billurî bir ses akseder. Ayni zamanda yürüyor gibi sezilen ses, şu beyti hizmct amme inrizamile ilgili olan mes ne olacak? ırlaya ırlaya nhtımdan geçiyordu: lek adamları, doğruluklarına, namuskârSon telâkkilere göre sır, şahsın sım olhklarına, vicdanlarına itimad edilerek duğu ve o şahıs ifşasına müsaade ederse Sordular Mecnuna Leylâmn saadethanesin kendilerine tevdi olunan sırlan saklamağa hekim ve avukatın muhafazasına mecbur Sinesin çâk eyleyip gosterdi dil virancsin ahlâk ve kanun bakımmdan mecburdur olmadığı ve hususile bir hakikatin veya suZekâsı kadar duygusu da pek fevelar. Sır kudsaldir. Hiç bir bahane ile, hiç çun meydana çıkması icab ettiğinde am ranlı olan Âli Paşa, sesin kıvraklığını bir bir zaman, hiçbir şekilde ihanet edilemez. me hukuku namına şehadetin icab ettiği kat daha kıymetlendiren bu yanık sözHasta hekimine, iş sahibi avukatına, kanaati hüküm sürmektedir. Bu müta den heyecanlanır, uşak üstüne uşak koşlöğusa ebesine hududsuz ve sonsuz bir lâaya dayanan kanunlarda bazı yenilik turarak âvare ses sahibini yakalatır, mecitimad beslemelidir. Öyle ki derdini söy ler görüyoruz: lise gerirtir. Meğer şairi nağmekâr ülke ler, uğradığı haksızlıklan anlatır ve yar ülke, kıt'a kıt'a dolaşan bağn yanık kaMemuriyet ve san'at ve meslekleri iti lenderlerden biri imiş. dım beklerken, başka işlerde ve başkalarile konuştuğu zaman almayı düşündüğü barile bir kimsenin sırrını bilenler, mahkeÂli Paşa, yurdsuz seyyahı uzun bir me huzurunda şehadetten imtina edebilirihtiyat tedbirlerini zihninden geçirmemelâhza süzdükten sonra o beyti bir kere ler, diyen hukuk muhakeme usulleri kalidir. Hasta (iş slahibi de işi dolayısile ve bir kere daha okutur, ardından yüzünunu hemen şu fıkrayı ilâve ediyor: «şu söylediklerinin başka kulaklara gideceğinü arkadaşlarına çevirir: kadar ki o kimse muvafakat ederse şeni düşünmeden kalbini yardım istediği Şu adamı, der, ihya edelim. Ben, haderten imtina edemezler.» adama açabilmeli, kendisini onun ilmine, utana utana, beş yüz altın veriyorum. Ceza muhakeme usulleri kanununun vicdanına, meslek namus ve sadakatine Mecliste hazır bulunan iki Mısırlı pakapıp koyvermelidir. Kendisi veya işi 48 inci maddesi de şu hükmü koyuyor: şa biner, öbür vezirler de ikişer üçer yüz hasta olanlar meslek ahlâkının böyle ol «Müdafiler bu san'atları ve hekimlerle lira vereceklerini söylerler, yarım saat duğuna, sırrın saklandığına ve hilâfma ebeler san'atları icabınca vâkıf oldukları geçmeden de paraları getirterek kese kehareket edenlerin cezaya çarptırılacağına sırlar hakkında şahidlikten çekinebilirler. se şair seyyaha sunarlar. Bir saat önce emin olurlarsa yardımcılarına ruhlarını Ancak sır sahibi muvafakat ederse çeki tek bir akçeye sahib olmıyan kalender adam, bu gerçekten hâtemane ikram üzebütün çıplakhğile açar, derdlerini anla nemezler.» tırlar. Meslek adamları da ancak böyle Sır, yalnız davanm veya hastalığın u rine enikonu zenginleşir ve gökten düşer olursa müşterilerinden olduklan gibi gö zadığı müddetçe saklanmaz. Belki bit gibi önüne yığılan hazineyi kucaklayıp rünmelerini, işlerini olduğu gibi anlatma tikten sonra da devam eder. Iş sahibleri yahdan ayrılır. *¥• larını istiyebilirler. nin veya hastaların gizli sözleri ve gizli Kızılay Kurumunun Kadıköy şubesfr { Sır, mesleğin sırndır, mesleğin ruhudur. hastalıkları boşboğazlıklara ve gülünc Müşteri sırnnın saklanmasını istese de hikâyelere mevzu teşkil etmemelidir. E tarafmdan geçen gece Suadiye plâjı kaistemese de meslek adamı bu sıfatla öğ sasen meslek sırn yalnız sözle bozulmuş zinosunda verilen baloda bulundum. Barendiği sım saklamağa mecburdur. Bu, olmaz. Telmihlerle, hatta kolayca manâ o, yurdun birçok derdlerine merhem haamme hizmetinin yüklettiği ve meslek çıkanlabilecek sükutlar veya jestlerle de zırlıyan Kızılaya o merhemi tedarik etvicdanınm mühürlediği bir fermandır ki bozulabilir. Dillerini sıkı rutmayı ve bil mekte kolaylık temin edebilmek ülküsile hiç kimse bozamaz. Sır saklamak, mes hassa siyaset mücadelelerinde ağızlarına tertib edilmişti. Bu sebeble zevk, neşe, leğin vicdanmda yazılmıştır, ezelden e kilid vurmayı meslek adamlanna tavsiye inşirah, dans, kahkaha ve her his orada «yardım» a çevrilmek gerekti. ederiz. debe kadar devam eder. Baloyu tertib edenler bu zarurete taSırrın masuniyeti bu kadar kudsîdir. Avukat lakkuk imkânı vermek için birçok vesileBu bakımdan bir hekim veya bir avukat, A. Haydar özkent ler de hazırlamışlardı. Her yaprağma hıristiyanhktaki ruhanilerle bir tutulabi birkaç banknot feda edilmesi icab eden Iir. Nasıl ki papas itiraf edilen günahı zarif çiçekler, gene bir çiçek kadar zarif allahtan başka kimsenin kulağına aksetellerde dolaştırıhyordu, her cür'asma cötirmezse avukat ve hekim de vazifesi ik merdce bir bedel takdiri lâzım gelen dontızası öğrendiği sırlan mezara kadar gö türmeğe mecburdur. Türk Tarihi Tetkik ve Araştırma ce durmalar sunuluyordu, şurublar dağıhhyordu. O meyanda bir terennüm sahnesi Eski ve yeni telâkkilere göre meslek miyeti namına, Âsarıatika Müzesi mü de vardı. sırrını saklamak, bir amme intizamı işi dür muavini Arif Müfidin riyasetinde, Kızılay şerefine geceyansı Şişliden dir. Eski ceza kanunumuz «Etıbba ve Trakyada yapılmakta olan hafriyata devam edilmektedir. Halen hafriyat ye kalkıp Suadiyeye gelen bir san'atkâr, cerrah ve kabile hatunlar ve bunlarm rinde 50 amele çalışmaktadır. Bu se kıvrak nağmelerle gönülleri coşturur ve emsali kimseler san'atlan iktızasınca kenneki hafriyat Lüleburgazın şarkındaki belki uyuyan denizi uyandırırken, bilmem dilerine tevdi kıhnmış olan serairi şahsiUmurca höyüklerinde yapılmaktadır. neden, yukanda kısaca yazılı hikâyeyi yeyi kanunen ihbara mecbur olduklan Bulgarlar da birkaç senedenberi hatırladım. Şimcîi bana dinlediğim ses, ahvalden gayri de ifşa ederlerse yirmi Trakyada hafriyat yaptırmaktadırlar. Kızılayın konuşması gibi yanık geliyordu dört saatten bir haftaya kadar hapis ile Hafriyat yapılan höyüklerde ekseri ve her nağme, bir rüzgâr olarak gözümün bir yirmilik mecidiyeden bir mecidiye al yetle kablettarihî devirlerden Romalıtınma kadar cezayı nakdî alınır» demiş lar zamanına kadar, bu sahalarda ya önüne birçok sahneler getiriyordu: Kıti. Türk ceza kanunu boşboğazlık eden şamış olan muhtelif kavimlerden kalma zılaydan yardım gören hastalar, yaralımeslek adamları hakkında daha ağır hü bir takım steleler ve mezarlar çıkmak lar, göçmenler ve saire ve saire. Balodakilerin de ayni müşahedeye kümler koymuştur. tadır. Fakat bu mezarlarda insan iskeletile beraber büyük bir tarihî kıymete daldıklarını sanıyordum ve biraz sonra Bir kimse resmî mevki ve sıfatı veya malik ziynet, sanayi, ziraat eşyası zu cüzdanların açılacağmı, Kızılay sandığımeslek ve san'atı icabı olarak ifşasında hur etmektedir. Bunlarm kısmı azamı na bir para şelâlesi akacağını umuyorzarar melhuz olan bir sırra vâkıf olup da altından yapılmıştır. Hatta Bulgarlar dum. Sahnede terennüm eden san'atkâr meşru bir sebebe müstenid olmaksızın o «Trakya hafriyatı ve bu hafriyattan asusunca gözlerimi etrafa çevirdim, o şesırrı ifşa ederse üç aya kadar hapis ve lman neticeler» ismile muazzam bir de lâleyi aradım, fakat böyle bir mubarek elli liraya kadar ağır cezayı nakdiye eser neşretmiş bulunmaktadırlar. akış görmedim. Eller, yalnız alkış yağdımahkum olur (Made: 198) rıyordu ve sandık, ağzı açık, bu kuru alAvukatlık kanunu, kendilerine tevdi oYugoslavyada buğday kışı dinliyordu. Iunan veya vazifeleri dolayısile muttali rekoltesi M. TURHAN TAN oldukları sırlan her ne suretle olursa olBelgrad 14 (A.A.) Bu seneki buğsun ifşa etmekten avukatlan menetmişday rekoltesinin geçen seneye nazaran tir. yüzde 15 le 18 arasmda eksik olacağı Kahire 14 (A.A.) Hükumet, Yu Hasta veya iş sahibi, (benim sırnmı tahmin edilmektedir. Buna mukabil goslavyada bir elçilik ihdasına karar saklamak mecburiyetinden sizi vareste mısır mahsulü bir rökor senesi olan vermiştir. Elçilik, bir maslahatgüzar kıhyorum) dese ve yahud mahkeme he 1936 ya nazaran daha bereketli olacak tarafından idare edilecek ve Atinadaki, kim veya ayukatı çağınp da o sır hakkın tır. Mısır sefaretine bağlı olacaktır. Iş sahiblerinin ve hastaların gizli sözleri ve gizli hastalıkları boşboğazlıklara ve gülünc hikâyelere mevzu teşkil etmemelidir Bir hikâye ve bir balo İkinci grupa dahil olan başlıca mem leketler Japonya, Almanya, İtalya, Belçika ve Rusyadır. Bu memleketler bizden nekadar mal ahrlarsa bize o kadar Kayıb tayyareci Amelia Earhardt'ın kocası George Palmer Uutrvam hâlâ mal satarlar. Bu memleketlerle şimdi karısından haber bekliyor. Resimde Putnam Kaliforniyadaki Oklaud yapacağımız ticaret gene karşılıklı an istasyonundan malumat alırken görülmektedir laşmalara istinad edecektir. Fakat bu En son giriştiği büyük uçuş esnasında anlaşmaların müddeti bittiği vakit kenPasifikte kaybolan Amerikalı kadın taydilerile yeni muahedeler yaparken bu yareci Amelia Earhart Amerikalı mutamemleketlerden vaziyetleri müsaid o vassıt bir ailenin üç kızının en büyüğü lanlarını birinci grupa ithal etmeğe çahşacağız. Bu vaziyet bizim döviz ihti idi. 1919 senesinde, Los Angeles'de, ilk yatlarımızı çok artıracaktır. defa olarak tayyareye binip şehrin üzeÜçüncü grupa Birleşik Amerika rinde dolaşmış ve hemen o akşam, sofraCumhuriyetleri, Mısır, Suriye ve Filisda, babasına, tayyareci olmak istediğıni tin dahildir. Bu memleketlerle olan tisöylemişti. Kızının, gelip geçici bir heves carî münasebatımızda zaten alman ve telâkki ettiği bu arzusunu reddederek osatılan mallar için karşılıklı serbest dönu isyana sevketmek istemiyen babası, bu viz verildiği için bu memleketlerden fikri tasvıb eder gibi görününce, Amelia ! vaki olacak ithalât gümrük tarifesin birkaç gün sonra işi filıyata dökmeğe kali deki resimler verildikten sonra bilâ kışmış ve uçuş dersi almak için babasın | kaydü şart serbest bırakılmaktadır. dan bin dolar istemiştir. Dördüncü grupa Brezilya, Hindistan, Cava, Avustralya, Cenubî Afrika gibi Amelia'nın babası bu kadar parayı memleketler dahildir. Bu grupa dahil kızının bir hevesi uğruna sarfedecek kamemleketler bize sanayiimizin çok dar zengın bir adam değildi. Bu sebeble, ] muhtac olduğu ham maddeleri verdikkızının isteğıni yerine getiremedi ve Ameıw leri için bize çok mal satarlar ve bizden lia, çalışıp para kazanmağa karar îrdi. az mal alırlar. Bu memleketlere daha Amelia Earhart tayyaresinde Ertesi günden itibaren Amelia Lar fazla ihracat yapabilmemiz için hükuhart bir fabrikaya telefon memuru olarak bessüm ettiği zaman. yüzünde bir parça metimiz şimdi bu memleketlerden yagirmişti. O günden sonra, bu orta halli güzellik görülebiliyordu. Yaşını tayin pacağımız ithalâta karşılık para yerine memur kızının hayatı büyük bir faaliyet etmeğe de imkân yoktu. Süse, tuvalete de banka kefaleti kabul etmekte ve ayni içinde geçmeğe başladı. Günün bir kıs ehemmiyet vermiyor, bütün vaktini, bü zamanda da bu memleketlerin bizden mını üniver=itedeki derslerine ayırıyor, tün muhabbetini tayyarelere hasrediyor yapacakları ihracata da bir müddet koymamaktadır. oradan fabrikaya gidip çalışıyor, geri du. kalan birkaç saatini de tayyare meyda Onun, tayyareciliğin nazariyat ve Görüldüğü gibi yeni ithalât rejimi nında, uçan tayyareleri seyretmeğe has propaganda sahasından, bilfiil uçuş sa memleketimizin haricî ticaretini dev arediyordu. hasına geççişi 1928 senesinde, yüzbaşı dımlarla ileriye götürecek ve memle Amelia, çalışarak birıktırdığı para ile Raiyley'le birlıkte yaptığı New York ketimizin iktısadî hayatında büyük bir canlılık doğuracaktır. Birçok memle tayyarecilik öğrenmeğe, ve 1919 sene Terre Neuve seyahatile olmuştur. ketler bu vaziyete ancak gıpta üe ba Amelia Earhardt, bu ilk seyahate atısinde, kadın pilotların parmakla sayıla kacaklardır. Çünkü onlar bunu çok cak kadar az olduğu bir tarihte diploma hrken hayli tereddüd geçirmiş, isminin tanberi tasarladıkları halde bir türlü sını almağa muvaffak olmuştu. Hatta, işaa edilmemesini rica etmişti. Fakat bu başarmağa cesaret edememektedirler. bir tayyare bile satın aldı. Maamafih, ilk büyük uçuş, Amelia Earhardt adının, M. TEZEL Amelia, pilotluk öğrenmek ve bir de tay meşhur isimler arasına geçmesıne kâfi yare satın almak suretile artık ihtirasım geldi. Bu seyahatten sonra, Amelia, in den Amelia Earhardt, bütün dünya radyenmiş, normal bir tarzda yaşamağa baş siyakî bir surette büyük bir faaliyete atıl yolannın alıp neşrettikleri son cümlesin mış, bir tayyare satın alarak Amerikada de: «Saatlerdenberi sis içinde dolaşıp lamıştı. büyük propaganda turneleri yapmağa duruyorum. Yarım saatlik benzinim kalTahsilini bitirdi. Muallim olmak isti yordu, fakat bu emeline yarıyarıya mu başlamıştı. Yorulmak bilmeden, oradan dı, hâlâ kara görünmüyor.» demişti. Bu vaffak olabildi. Bir mektebde, asistanlı oraya koşuyor, herkesi uçma öğrenmeğe, sözden sonra Amelia Earhardt bir daha uçuşa alışmağa teşvik ediyordu. ğa tayin edildi. ses vermemek üzere susmuş, ve hâlâ buBir müddet sonra evlendi. Kocası lunamamıştır. Aradan seneler geçmiş, Amelia'nın tayyarecilik istidadı yavaş yavaş inkişaf Putnans isminde bir ilânat acentası idi. etmişti. Tayyareciliğin, daha ziyade na Amelia'nın şöhretini kendi mesleği için zariyat ve propaganda kısmına ehemmi büyük bir muvaffakiyet amili telâkki eyet veriyordu. Boston'da, kadın tayya den Putnans, kansım tekrar büyük uçuşSan Francisco 14 (A.A.) Tayyarerecilere mahsus bir kulüb açtı ve kadın lar sahasına sevketti. ci kadm Amelia Earhardt'ı aramak ü Kocasının tertib ettiği en son büyük zere Lexington tayyare gemisinden 60 lara, makaleler, konferanslar ve muhtelif propaganda vasıtalarile, tayyarecilik seyahati bitirip Amerikaya avdet ettik tayyare havaîanmıştır. Bu tayyareler asgarî 90,000 kilometten sonra daha büyük bir şeref ve daha zevkini aşılamağa uğraştı. büyük bir şöhret kazanacağını hesab e ro murabbalık bir sahayı aramışlardır. Amelia çirkin bir kızdı ve ancak te \ i Trakyada hafriyat devam ediyor 60 tayyare Amelia Earhadt'ı arıyor Mısırın yeni elçilikleri Edebî tefrika : 10 Yazan : Mahmud Çünkü doktor, son çekilen filim hakkında konuşmağa geldiği gün Şekibe, fikrini açıkça söylemişti: Hastayı, evde de tedavi edebilirsiniz. Bakınız, size, doğrudan doğruya ve açıkça, hastayı! diyorum... Bir hastahgm iyileşmesi için, hastalığın kabul edilmesi şarttır. Bütün hastalar; bcn, hasta değilim! derler. Üzerine hastalık kon durmamak, şüphesiz ki iyi bir itimadı nefistir. Fakat, ne yazık ki sadece nefsimize güvenmekle müşkiller başarılamıyor. Cılız bir adam, kendisine güveniyor dıye, bir pehlivanı yenebilir mi?... Kuvvetinin derecesini bilen, hududlannı tayin ve takdir eden bir insan, boşuna yorulmaz, ve kolay da yenilmez. Ben, hastayım; hastalığımın derecesi de şu imiş, diyen ve iyi olacağım! azmile nefsine güvenen bir hasta için, hastalık kuvvetini kaybeder ve ölüm yoktur. Bu da, hastalığın ârazından olan, hastaların fantezisidir. İçlerinden inan mıyarak, hastayım derler. Bir hastanın, hastalığı kabul etmemesi, çok iyi bir şeydir; çünkü bu inanmayış, hastayı melânkoliye tutulmaktan kurtanr. Hastalıktan kurtulan birçoklarmı, bu ruh ağırhğından, sinir sıtmasından kurtarmak mümkün olamamıştır. Yani, bu kadarı da fazla, demek istiyorum. Hastalığına inanan bir hastayı tedavi etmek kolaydır. Çünkü, hasta, bizzat kendisi de dikkat ederek tedaviye yardım eder. Vaktimin çok olmamasına rağmen size, uzun uzun anlatışım, bu davisi de para etmez. Bunu düşündüğü zaman, Şekib, doktorun karşısında geçirdiği sarsınüyı iliklerinde duyuyordu; kekelemişti: Yani... Doktor... Hastayi, sanatoryoma mı yatıralaım? Doktor, ellerini uğuşturmuştu: Başka çare yoktur, azizim. Kraşesinde mikrop bulunduğunu öğ rendikleri gündenberi Melike ile beraber ev halkı da telâşta idi. Evdekiler «korunma» yı düşünüyorlardı. Bu, tehlike, ö lüme karşı, insanların en iptidaî ve en tabiî duygularıydı. Fakat cemiyet hayatı, incelen duygular, inceleşen fikirler, telâkkiler, bu en iptidaî ve en tabiî duyguyu terbiye, nezaket kılıklarına sokmak lü zumunu, bir mecburiyet, bir vazife gibi ortaya atıyordu: Korunduğunu hissettirmeden korunmak! Bu, iki taraf için de bir işkence olmuştu. Fikirlerini, duygularını idare edebil mek insanlann alışkanlıklan, kafa ve görenek terbiyelerinin kuvvetine ve tahlil lerine bağlı bir şeydi. na göre anlamak istiyerek hastayı incit cak, yavrucuk... Kabahat, bende... Onu, memeğe çabalıyorlar. Bu idare ediş, böy tamamile kendi havasında bıraktım, bir parça olsun, hazırlamadım. le bir güç işti ki..* Kabahat, Şekibde idi; hakikati, bütün Kansının yalnız hastahkla değil, sinir çıplakhğile karısına söylemeğe çekinmiş, buhranlarile de pençeleştiğini, Şekib, açık açık görüyordu. Melikeye, evde, ne onun üzülmemesi için beklemişti. Fakat kadar dikkat edilse, istenildiği, icab ettiği neyi bekledigini, kendi de bilmiyordu. Her gibi bakılamıyacaktı. Melikenin sanator gecen saat, dakika, bu korkulan ve kaçıyoma yatması, kaçınılmaz bir zaruretti. lan neticeyi yakınlaştınyordu. Halbuki Şekib, bunu düşünürken, gece, birden onu, yavaş yavaş, bu ihtimale hazırlamak bire kalbinin üstüne damlayıveren «ıcak ve alıştırmak lâzımdı. yağ damlasının, kısa aralarla, damladığını ve bu damlalarm kanma yayıldığını, sinirlerini yaktığını, damarlarmda dolaş tığını duyuyordu. Melike, buna razı olmıyacaktı... O, evlendikleri değil, nışanlandıkları değil, birbirlerile tanışıp birbirlerine ısındıkları gündenberi, Şekibden ayrı ve uzak durmağa isyan etmişti... O, sanatoryoma yatmayı aklından bile geçirmiyordu; bu, onun için görme ve düşünme ufuklarında bir an dahi belirmemiş bir ihtimaldı. Akılda ve hayalde olmıyan bir ihtimal; bir zaruret, bir mecburiyet şeklinde karşısına dikiliverince Melike, ne yapacaktı? Hemen bugün yatmıyor ya... Daha vaktimiz var... Hem kan gelmekle ne olur? Boğazını kazıyarak öksürmüştür; boğazdan da kan gelebilir... Evde bakarız. Sanatoryoma yatmadan da iyi olur, Herkes sanatoryoma yatacak kadar zen ğin mi?... Milyonlaca nüfusa karşılık üç. dört sanatoryom var... Dünya veremden kmlırdı... hastalığın biraz da telkin ile tedavi ediîir olmasındandır. Bu telkinler, yalnız hastaya değil, hastaların etrafına da yapılır. Şimdi, daha açık konuşalım; hasta .mızdan bahsedelim. Hastalık, ilerlemiş değildir. Kısa ve dikkatli bir tedavi ile önü alınabilir ve gene kısa bir rejimden Doktor, biz, hastalığı kabul ediyo sonra, hiç hastalık gelmemiş gibi, tamar.z. mile normal bir insan olabilir. Yalnız, Şekib, doktorun güldüğünü hatırh hastalık ilerlemeden tedavi edilmek lâ yordu^ zımdır. İlerledikten sonra, sanatoryom te Hastanın bardağı, çatalı, kaşığı, tabakları ve çamaşırları ayrılıp aynca yıkanı Onun sendeleyişini görmemek istiyor yordu. Hasta, bunları görürse bile, gör muş gibi Şekib, gözlerini kapamıştı: memezliğe geliyor; bilmiyor, anlamıyor Birden yıkılacak çocuk... Bu, ona, görünüyordu. Evin içini saran lizol kokusunu, herkes, kendi aklına, kendi buluşu müthiş bir darbe olacak... Fena sarsıla Ümidsizliğin verdiği kınkhkla kendinî kaptırıverdiği bu menfi teselliler, onun içini, genişleteceği yerde daraltmış, karat « Şekib, hesablarında yanılmıştı; o, dokmıştı. Onlar, bir ümide koşuyorlardı. Koştoru görüp konuşacak; Melikeye bunu antuklan ümidi inkâr etmek, tesellisizliğin en latmak için bir şekil düşünüp bulacaklarzavalhsı, en çaresiziydi. dı. Melikenin ağzından Ir.an gelmesi, işi Kansının yanına döndü. Melike, hep, değiştirivermişti. Doktor; eğer kan geleayni vaziyette oturuyordu; o, geldiği zacek olursa, hiç vakit geçirmeden, getiriniz, muhakkak görmeliyim! demişti. Şim man, gözlerini yarı açtı, yorgun bir gü « lümseyişle dudakları kımıldadı: di, vaziyeti doktora nasıl anlatacaktı? Çok kaldm... Gittin... GelmiyeUmidleri daraldıkça, çırpınıp genişlenceksin sandım! mek istiyordu: Karşısına oturan kocası, onun ellerinî Doktor; zeki adamdır; halimizavuclan içine almiştı: den, vaziyetimizden anlar, elbette. S«ni bırakır da ben, nereye gideTrenin nerelerden geçtiğini, nerelerde rim! durduğunu görmüyordu; bir istasyonda Gene kadın, cevab vermedi; gözlerini durmuşlar mıydı; yoksa, hep böyle gidikapadı, dudaklannda ve kirpiklerinde, yorlar mıydı? memnun, mes'ud, rahat bir gülümseyişin Çoktan attığı sigarası, parmaklannm a ışıklan yanıyordu. rasmda imi? gibi, hayretle eline baktı, ve {Arkast var) şaşkınlığı, kendini büsbütün şaşırttı: J