10 Tetnmuz 1937 CUMHUK1YET AKDENİZDE REKABET Italya ve Ingiltere boyuna hazırlamyorlar Donanmalar, hava ve deniz üsleri tetnadi surette takviye ediliyor İspanya işlerinden dolayı son çıkan ihtilâf yüzünden Ingiltere ile İtalya tekrar Akdenizde ve civarında yekdiğerine karşı denizden, havadan ve karadan fevkalâde harb hazırlığına giriştiler. İtalya bu yeni fırsattan bilistifade Akdenizdeki sevkülceyşî emel ve gayelerini alelâcele tahakkuk ettirmektedir. Hükumet neşrettiği bir emirnamede «mübrem ve müstacel zaruretlerin ilcası» ile Trablusgarbda birinci sınıf bir deniz kumandanlığı tesis edıldığmi ılân etti. Bu yeni yüksek bahrî kumandanlığın teşkili Trablusgarbda daimî surette bü yük deniz kuvvetleri bulundurmak manasını ifade eder. Bundan da nihaî mak sad bir harb vukuunda Akdenızın arte yollannı derhal kesecek bir vaziyet ve iktidarı şimdiden temin etmektir. Şöyle ki Cebelüttank boğazı ile Sü veyş kanalı arasında bütün deniz yollannın geçtıği Sıcilya ile Trablusgarb arasmdaki kanala İtalya faık kuvvetlerle hâkım olmak suretile büyük sevkülceyş gayesine erişmeği tasmim etmiştir. Geçen martta İtalya bu sahada 50 tahtelbahir tahşid etmişti. Almanya Harbiye Nazın Mareşal von Blomberg'in şerefine Napolide tertıb edilen büyük geçid resmi ve bahrî manevralarda hazır bulunan 70 tahtel bahrin tekrar mezkur sahaya çekilmiş oldukları şüphesizdir. Gelecek ay yani ağustosta îtalyan donanmasının kısmı azamı bu 70 tahtel bahirle birlikte Sicilyanın garb münte hasile Tunustaki Bon burnu ve gene mezkur büyük adanın cenubu şarkî müntehasındaki Syracuse ile nefsi Trablus garb arasmdaki denizden mefruz iki hattm arasmdaki sahada büyük harb manevraları yapacaktır. Bu sahanm tam ortasındaki Pantel leria adalannın ahiren İtalya tarafından bir mevkıi müstahkem haline getirildiği malumdur. Bu adalann yanıbaşındaki Malta îngiliz üssü bahrisi her taraftan îtalyan üsleri ve kuvvetleri tarafından sanlmış olduğundan artık Ingilterenin Akdenizdeki kuvvetleri için emin bir istinadgâh sayılamaz. Bir harb vukuunda Malta denizden ve havadan ve denizaltindan faik kuvvetlerle yapılacak anî hücumlar karşısmda uzun müddet müda faada bulunamıyacaktır. Muhtelif İtalyan nazırlarının son yaptıkları beyanat iki senedenberi İtalyanın sevkülceyş politıkasının büsbütün yeni bir istikamet takıb eyledığini isbat ediyor. Hava müsteşan General Nalle şu beyanatta bulunmuştur: « Bizim hava kuvvetlerimiz için sevkülceyş sahasında gösterilen vazife lerde cezrî değişiklikler olmuştur. italyanın sevkülceyş cihetinden siklet Hjerkezi İtalyanın şimalindeki Po vadj smden Akdenize, Kızıldenize ve Hind Okyanusuna doğru oynamış ve yerini değiştirmiştir. Bunun için Sicilya, Sardunya, Rodos ve diğer on iki ada, Pantelleria ve Bin gazi sevahilindeki Tobruk'ta bulunan hava üslerimizi takviye etraek icab et miştir. Şimdi öyle bir vaziyette bulunuyoruz k; hava filomuzu birkaç saat içinde Akdenizin bir tarafından öteki tarahna sevk ve nakledebiliriz.» İktısadî lıareketleı Türkiye Fransa ticaret anlaşması Fransa haricî ticaretimizde yedinci mevkıi işgal etmektedir. 1936 senesinde Fransaya yaptığımız ıhracat 3,828,000 Jira ve Fransadan yaptığımız ithalât da 2,335,000 liradır. 1935 senesinde ise ihracatımız 3,040,000 lira, ithalâtımız 4,184,000 liraydı. 1936 senesinde Fransaya ihrac ettiğimiz başlıca mallar şunlardır: Yün 1,010,000 lira, meyva 952,000 lira, krom madeni 394,000 lira, müstahsalân nebatiye 212,000 lira, tababette müsta mel nebatat 178,000 lira, tütün 176,000 lira. Fransadan ithal ettiğimiz başlıca mallar da şunlardır: Demir ve çelik 585,000 lira, makine 393,000 lira, kaleviyat 223,000 lira, pamuk ipliği 179,000 lira, deri 100,000 lira. Fransa ile akdettiğimiz yeni ticaret anlaşmasının müddeti bir senedir. Bir temmuzdan itibaren meriyete girmektedir. Müddetinin hitamından iki ay evvel feshedilmediği takdirde kendiliğinden bir sene daha uzamaktadır. Yeni anlaşmaya nazaran Fransa ile aramızdaki ticarî mübadele iki ana yol takib edecektir: Hu susî takas ve umumî klering. Fransaya ithal olunan mallar grupuna giren yani Fransada kontenjana tâbi herhangi Türk malı yeni muamelelerde hu susî takas mevzuu olabileceği gibi umumî klering mevzuu da oFabilecektir. Fransada kontenjana tâbi mallarımız şunlardır: Tütün, kuru incir, kuru üzüm, fmdık, palamut, meyankökü, yumurta, arpa, mısır, bakla, acıbadem, fasulye, mercimek, nohud, ceviz, kepek, elma, kereste, şe kerleme, şeker mamulâtı, ipek kozası, yün ve kavafiye eşyası. Yani bizim başlıca ihrac eşyamız Fransada kontenjana tâbidir. Fransaya ihrac edeceğimiz bu mallanmız Fransada en ziyade mazharı müsaade memleket muamelesi görecektir. Yani Fransa gümrüklerinde tenzilâtlı tarifeye tâbi tutulacaktır. Tabiî biz de burada Fransız mallanna ayni muameleyi yapacağız. Gerek umumî klering, gerek hususî takas yolile olsun Fransaya ihrac edilen bütün Türk ihracatı bedellerinin yüzde 35 i serbest döviz olarak Cumhuriyet Merkez Bankamız emrine amade tutu lacaklır. Geçen senelerin klering hesablanndan bakiye kalan, daha doğrusu haricî borc larımızın taksitlerinin yüzde ellisi olarak Merkez Bankamızda Fransa lehine bloke edilmiş duran dokuz milyon lira ka dar bir para vardır. Şimdiye kadar bu hesab ancak mahdud bazı ihracat eşya mızla ödenebiliyordu. Şimdi yeni anlaşmada bu klering hesabları bilcümle ih racat mallanmızla ödenebilecektir. Bu yeni vaziyet Fransa ile olan tica retimizin inkisafma çok yardım edecek tir. Çünkü Merkez Bankamızda Fransa lehine bloke edilmiş paralarla memleke timizden ancak mahdud mallar ihrac ediIebilmesi, Türkiye Fransa ticaretine bir mâni teşkil ediysrdu. Şimdi bu mâni tamamile ortadan kalkmış oluyor. Diğer taraftan her altı ayda bir haricî borclanmızın yüzde elli taksiti bermutad bu klering hesabma yatmlacağı için Fransa ile olan ticaretimiz günden güne artacaktır. M. TEZEL Yeni Dünyada yeni bir mezheb doğuyor Teşkilâtlı işçi partisi, bütün Amerikan sermasini kendi kuvvetine rametmeğe çalışıyor Amerika bizden o kadar uzaktır ki orada olup biten en mühim hâdiseleri bile ancak ajans havadisi olarak okumak ve şöyle sathî bir fikir edinmek fırsatını buluruz. Meselâ Amerikada, bilhassa Birleşik Hükumetler memleketinde (eski tabırle Cemahiri Müttehidede) sık, sık grevler olduğunu okuyoruz. Son zamanlardaki grevlerin evvelkilerine nisbeten daha çol büyük bir ehemmiyeti haiz olduğunu ö tedenberi işitip duruyoruz. Havadısler, bize gelinciye kadar, ehemmiyetli tahilâtmdan kaybede ede nihayet hulâsanın hulâsası olarak netice ve gayesi belli olmıyan adî vukuat şeklini alıyor. Halbuki Amerikadaki hâdisatı daha yakından takib eden Avrupa ve bilhassa İngiliz matbuatı, Amerikadaki son grevlerin netice ve gayesi hakkında hiç de akla gelmiyen tahlil ve tahminlerde bulunmaktadırlar. Son gelen mecmualardan birinde gördüğümüz mühim bir makalenin en şayanı dikkat kısımlannı tercüme ediyoruz: Okurken gözlcrimize, dinlerken kulaklanmıza nekadar garib ve fevkalâde gelirse gelsin, Amerika Birleşik Hükumelleri memleketinde «şahsî mülkiyeb> hakkının daha uzun müddet devam edip edemiyeceği meselesi münakaşa ve müzakere mevzuu olmuştur. kilâtlı işçi kuvveti (Organised labor) mevcud olan bütün bu işi yalnız kendis görmek ve ayni zamanda kendi aralanna kendi istediklerini alabilmek hakkını muhafaza edecektir. Bundan şöyle bir netice hâsıl oluyor: «Hususî bir oraganizasyon olan ve bir organizâsyon kalmakta ısrar eden teşkilâtlı işçi kuvveti şu gayeye varmağa çaiışıyor. Evvelâ, yaşamak için çalışmak hakkı ancak kendi azasına verilecek ve hususî bir teşkilât olduklan halde gerek malî ve gerek siyasî bakımdan bütün memlekete diktatörlük edeceklerdir. Bu tahlil mübalâğalı değildir ve pek âşikârdır ki bugünkü program muvaffakiyetıe tatbik edilirse Birleşik Amerika hüku metleri memleketinde şahsî mülkiyet emniyeti kalmıyacaktır.» Bunlan okuduktan sonra insan kendi kendine soruyor: Korulaşan moîozlarî ahmetli Nasreddin Hocanın*: evi önünde küçük bir yapı işinden dolayı küme küme moloz birikmiş, konukomşu titizlenmeğe başla mış. Hoca, ilkin homurdanma, kaş çat ma, yan bakma şeklinde beliren bu huylanışın, bu titizlenişin biraz sonra atıpj tutma, bağırıp çığırma, sayıp sövme merhalelerine intikal edeceğini kavradıgm dan, komşularla hoş geçinmenin ise ht insanî bir borc, hem de içtimaî bir zanı ret olduğunu takdir ettiğinden paçalaı sıvar, ev önündeki molozları kaldırmağal girişir. Fakat nasıl?.. Sokak ortasına bir| kaç çukur açmak ve molozları o çukur ;ara taşımak suretile!.. Komşular, böyleî işlerde nâehl olan Hocanın sokağı, te j mizlemek niyetile bir kere daha telvis ettiğini görünce telâşa düşerler ve uluortaj kazma sallayıp duran adamcağızın başına üşerler: mü Bu sözler, İtalyanın Akdenizin orta sında İngilterenin ve diğer devletlerin deniz yollarını havadan kesmeğe muktedir bulunduğunu isbat ediyor. İtalyanın hava ve deniz kuvvetleri Cebelüttarıktan gelecek kuvvetleri Sicilyanın garb mün tehasile Tunustaki Bon burnu arasmdaki dar kanalda karşılıyacakür. Akdeni zin garbinden gelecek kuvvetleri ise Si cilyadaki Syracuse ile Trablusgarb arasındaki 270 mil genişliğindeki dar ka nalda karşıhyacaktır. Yahud Mısır hududundan 60 mil mesafede bulunan Tobruk ile Ege denizindeki on iki ada grupuna dahil Leros'ta tesis edilen birinci sınıf hava üssülharekeleri arasmdaki sahada karşıhyacaktır. Yani bir harb vukuunda Akdenizin gerek şarkından garbine gerek garbinden şarkına gıdecek İngiliz yahud diğer devİetUrin donanmalan İtalyanın yukanda tarif ettiğimiz üç müdafaa ve sed hattım yarmak mecburiyetinde kalacaktır. Ayni zamanda İtalya Tobruk'taki hava üssü vasıtasile Mısırdaki İskenderiye deniz üssünü ve Leros adasındaki üssü ile de Kıbrıstaki İngiliz hava ve askerî tesisatını tahnb edebilecektir. Çünkü her iki noktaya îtalyan üslerinden az bir zamanda gidilebilir. İtalyan tayyareleri yarım saatte Siçil yadan Maltanm üzerine gelebilirler. î talya Avrupanm garbmdan şarka giden deniz yollarını bir harb zamanında kes mek ve kapatmak için Akdenizin orta sında tesis eylediği mezkur hatlarla iktifa etmiş değildir. Ayni zamanda îtalya Kızıldenizdeki yollara havadan ve bahren hâkim olabilmek için hertürlü hazırlığı yapıyor. Eritre sevahilindeki Mosavva ve Asabda birinci sınıf bahrî üsler ve limanlar tesis ettikten başka buralarda hava üsleri dahi vücude getirmektedir. 1935 senesi 7 kânunusanisinde Fransa tarafından İtalyaya terkolunan Babül mendeb Boğazı civarındaki Dumeirah adası dahi Kızıldenizin cenub methalini İtalyanın murakabesi altında bulundur mak için tahkim olunuyor. îngilterenin Akdenizden ve Kızılde nizden geçen ticarî ve askerî muvasala yollan ciddî surette tehlikede kaldığm dan îngiltere, Akdenizdeki donanmasını buradaki Queen Elizabeth gibi eski ve tamirsiz gemileri çekerek en modern gemilerle takviye etmeğe lüzum gödmüş tür. Ayni zamanda Akdeniz ve Kızıldeniz İtalyanın deniz ve hava kuvvetleri tara fından kat ve seddedildiği takdirde nefsi Ingiltere ile Hindistan arasmdaki muva salanın Ümid burnu vasıtasile temini için şimdiden hazırlık yapılıyor. Hind Okyanusu bugün tamamile bir İngiliz denizi haline getirılmıstır. Kızıldenize karşı Aden müstahkem mevkii ve Çin ve Japon denizlerine karşı Singapur üssü ve Afrikanin cenubunda Atlas Okyanusuna karşı Ümid burnu civarındaki yeni üssübahri ile Hind Ok yanusu müdafaa edilmektedir. Maahaza İnjçiltere Akdenizdeki bahrî muvasala yollarına hayatî ehemmiyet verdiğinden bunlan sonuna kadar müdafaa edecek tir. Bu suretle İngiliz İtalyan rekabeti yeni bir harbe zemin hazırlıyor. Ne yapryorsun Hoca, derler, bu ne ş? Sokağı ne diye didıkliyorsun? O, kendine mahsus saffetle, cevab ve Şu bildiğimiz kapitalizm, sosya rir: ^ lizm, bolşevizm, faşizm.. ilâh.. Yanıba Molozlan kaldınyorum. şında yepyeni bir cereyan karşısında mı Ya açtığm çukurlardan çıkacak yız? Bu cereyan da akide şeklini aldıktan sonra bugünkü komünizm ve faşiun molozlar? mücadelesi gibi yeni ve başka mücadeleHoca, başını kaşıya kaşıya düşünür ve ler doğacak mı? sonra şen şen mınldamr: Onu da sonra düşünürüz! Birleşik Hükumetler Amerikasında gerek sermaye ve gerek işçi teşkilâtı o kaAyasofya Müzesi önünde dolaşanlar, dar ehemmiyetlidir ki bunlann çarpışmasından çıkacak neticelerin de amerikan beş yıldanberi orada kümelenip duran Son grevlerin tafsilâtını okuyanlar ve varî büyük olacağına inarunak lâzım ge yangın molozlarının son günlerde yeşil enmeğe, filiz vermeğe, büyük çapta „ neticelerine dikkat edenler görmüşlerdir liyor. Dirnallık biçimi almağa başladığını gör ki yeni bir devir başlamak üzeredir: müşler ve şüphe yok ki hayran olup kalMal ve mülk sahiblerinin mülkiyetleri Kızılay haf tası vitrinleri üzerindeki kontrol Kakkı tedricen istih Kızılay haftası için birçok müesseseler mışlardır. Üsküdann Kızkulesi kıyılan dam ettikleri eşhasın eline geçmektedir. Kızılayın barış ve savaştaki yardımla na uzanan etekleri çıplaklıktan kurtul Hatta bir evin hizmetçileri ev sahibi dı nnı çok canlı olarak gösteren vitrinler mak için lutufkâr ellerin yardımmı bekleşarıda kalmak ve evi ışgalleri altında bu yapmışlar. Bu vitrinler bir haftadanberi yip dururken Ayasofyadaki molozlann lundurmak suretile bir grev ilân etseler hiı teşhir olunmasına rağmen büyük bir kendiliğinden yeşerip korulaşmak istida kumetin işe karışmak istiyeceğine ve biî halk kalabalığı vitrinler önünü doldur dını göstermesi çok garib bir tesadüf, daha doğrusu düşündürücü bir tabiat cilvehassa hane sahibi tarafını iltizam edece maktadır. Kızılay Eminönü şubesi bir müsabaka sidir. ğine delâlet edecek faaliyet emareleıi tertib etmiş ve bugün mütehassıs bir heBen, her hâdiseyi mantıkî, ilmî ve iç göstermek güçtür. yet vitrinleri dolaşarak Pertev Paker, imaî sebeblere bağlamakta büyük mu Bu vaziyete esas teşkil eden, işçi kuvKarako, Ata Atabek, Dilberzade, Suras vaffakiyet gösteren bir dosta yer yer fi vetinin, vaktinden çok evvel olgun hale ki, Yerli Mallar Pazarı, Orozdibak mü lizlenen bu tarihî molozlan göstererek getirilmesine çalışılan şu nazariyedir: esseselerinin yapmış olduğu vitrinler çok iordum: Yapı]ac*k muayyen bir i§ miktarı vardır, beğenilmiş ve Pertev Pakere birinci, Ka «Hüda kadirdir eyler sengi hâra hiçbir zaman bu muayyen miktardan faz rakoya ikinci, Ata Atabek müessesesine dan güher peyda» derler amma koca bir la iş,.bulunnuyacaknr. Binaenaleyh teş de üçüncülük verilmiştir. şehrin ortasında molozdan koru çıkması çok tuhaf. Bunun sebebi ne ola? Dostum gülerek cevab verdi: Yeni yapılacak Adliye saraymm molozlan da belki buraya getirilecek ve ionra hepsinin birden kaldırılması düşü nülecekti. Yeni sarayın yapılması gecikti, molozlan göğsünde taşıyan toprak da beklemekten bıkıp usandı, kendi prukasını kendi elile giyinen is bilir bir ke! gibi davranıp yesil bir örtüye sanndı. Bize düşen teşekkür etmek, sevinmektir. Çünkü bu hal vaki olmasa Ayasofyanın önü daha uzun yıllar mezbele olarak kalırdı. Bu hüküm belki yanlıs amma, moloz mıntakasınm korulastığı doğrudur. tsti en zahmet edip eider, gözile görür. 28 inci ilk mektebin sergisi M TURHAN TAN Evli bir kadının marifeti Istanbul 28 inci ilk mektebde talebelerin eserlerinden güzel bir sergi açılmıştır. Resimler, muallimlerden ikisini sergidie, talebe lerden ikisini de bir temsilde gösteriyor. Evli ve dört çocuk sahibi olan Selime, Cemal admda bir adamla evinden kaçmış ve dört gun dağlarda âşıkı ile dolaşmıştır. Selimenin kocası zabıtaya müracaat edince polisler kadmı dört gün aradık;an sonra bulmuşlar ve yakalamışlardır. Hâdıse hakkında tahkikata devam edilmektedir. Şekib, masa örtüsünün ucunu kıvınp düzeltiyordu. Ziya, ısrar etti: Sıkıldınız, açılırsınız. Genc kadının sesi, kocasının mane • viyetine sarılıyordu adeta: Çıkalım. Hemen kalkıveren Ziya: Ben, arabayı asfalta çıkannm, sir de ağır ağır gelirsiniz, dedi, yürüdü. Arködaşı ıızaklaştığı zaman ŞekiK, ancak kansınm işitebileceği bir 6esle sordu: Ne var? Melike, etrafına bakındı, dudaklart titriyordu: Sonra... diyebildi. Şekib, acele çağırdığı garsonu fazîa bekliyemedi, büfeye giden tarafa yü rüdü, ve garsonu, orada önliyerek he sabl verdi. Melike, kocasının kolunu bırakmıyordu; kazinonun ara yola açılan yan kapısmdan çıktılar. Genc kadın, kapah sol elini, Şekibin yüzü hizasına getirerek yavaş yavaş açtı: Bak! Dedi; avuçta sıkılmaktan buruşmuj küçük beyaz mendilde daha ıslakhğı kurumamış iri bir kan lekeji vardı: Ağzımdan kan geldi! (Arkası var) Bu hafta yapılacak maçlar Pazar günü Taksim stadmda yapıla cak olan millî küme maçları: 1 Galatasaray Beşiktaş saat 16 Yan hakemleri Samim Talu ve Tarık. 2 Güneş Fenerbahçe saat 17,45. Yan hakemleri Feridun Kıhç ve Tarık ışıklar, ve ışıklann camlarda, karşıhklı aynalardaki oyunları idi. Bunlan, sabahleyin yataktan kalktıklan zaman, daha uykunun buğusu da ğılmadan görmeliydi. Şekib, dalgın dü şünürken; yorgun, sönük bakışlı; hasta sarı yüzlü hayaller, gözlerinin önüne geliyordu. Ona, ne birşey söyliyen, ne de bir işaret eden olmuştu. Mesafelerle hiçbir ilişiği olmıyan bir yakmlaşışla; insanların, yalnız sevki tabiileri ile yaşadıklan zamanda*n miras kalma seziş kuvvetile, u zaktaki tehlikeyi duymuştu. Birdenbire titredi; kalbinin üstüne bir damla kızgm yağ damlamış gibi içi yanarak bütün vücudü ürpermişti. Karısmın bulunduğu tarafa baktı; Melike, ayağa kalkmıştı; duruşunda, bir şaşkınlık var gibiydi. Melike, yanındakilere, başile, elile kısa selâmlar vererek yürümüştü; Ziya da kalkmış, arkasından geliyordu. Şekib, gözlerini onun yoluna dikip bakmak istemedi. Fakat o yaklaşınca, içinin ateşi, daha alev alev yandı. Melikenin yüzü, renkli pudraya rağmen sararmıştı. Şekib, hasır koltuğun kenarlarını, tutmuş. sıkıyordu; ne var? diye sormadı. Genc kadm, kocasının yanına gelin ce, durdu, uzun bir soluk aldı. Birşey söylemiyordu, oturdu, Şekibin yüzüne Muharrem Feyzi TOGAY Edebî tefrika : 5 ÂRLAROİ Yazan : Mahmud Yesari Şekib, cazdaki kemancınm kemanını eline alıp akord etmesinden kuşkulan mıştı.; Ziyayı, elile itti: Peki, peki... Bir daha sefer, böyh düşünürüm... Sen, bu gecelik dediğimi yap. Dans başlıyacak nerede ise, meharetini göster. Arkadaşı, omuz silkerek yüriimüştü; Şekib, arkasından seslendi: Motör, ne zaman gelecek? Ziya, yan dönerek cevab verdi,: İki saat sonra.. Şekib, Melikenin gittiği masaya bakmak istemiyor; Ziyanm verdiği hüküm gibi, haksız ve gülünç bir kıskançlık it hamı karşısmda kalmaktan korkuyordu. Endişelerini söylediği zaman; ona: Zayıfhk, şimdi hastalık değil, moda, diyeceklerdi. Ölçüler değişti, diye düşünüyor du. Fmdıkkurdu, balıketi, etlicanh taze, vardakosta tabirleri, artık tarihe kanştı. Yeni yetişenler, bunlan bilmiyecek bile.. Bir dirhem et, bin ayıb örter, derlerdi... Bir tjirhemlik bin ayıb değil, her dirhemin bir ayıb olduğu zamandayız... Çocukluğumuzda, duyardık; bir kadını metederlerken, o göğüs, o kalçalar, o endam, diye ballandınrlardı... Şekib, etrafına bakınırken, şimdiye kadar dikkat etmediği, fazla dikkat et mek lüzumunu duymadığı şeyleri ha tırhyordu. Vapurlarda, tramvaylarda, sokaklarda da artık eskisi kadar şişman kadına rastlamıyordu; hele genclerin, yeni serpilenlerin içinde, etli, yağlı şiş manlar, parmakla gösterilecek kadar azdı. Zayıfhk, şimdi hastalık değil moda! Fakat bunlann hepsi de, modaya u yarak mı zayıflıyorlardı? Bu pembe yüzler, ateş dudaklar, sağlam, canlı bir genclik ifadesi miydi? Havasızhk, gıdasızlık, yoksulluk, sağlığı kemiren ağır hayat şartları, renkli liğin, canlılığm, karşı dunılmaz düşmanlanydı. Moda, birçoklannın nümuneye uygun bir sipariş gibi, hazır buluyordu. Bu ışıldıyan gözlere; kamaşan, yanan renklere, bu canlılığı, bu sihri veren, tavandan ve köşelerden akan, dökülen baktı; yüzünün sarılığı pembeleşti; açık clâ gözlerine, korku, ağ germişti; genc kadına dikkatli bakan, sebebini anlamacan, onun korkusuna takılır, kendini kapbrıverirdi. Karşılarındaki koltuğa oturan Ziya; ne var? diye soracak oldu. Fakat konuşmadan bakışan kan kocanın cevab vermediklerini, hatta duymadıklarını gö rünce, sesi küçüldü, eriyiverdi. Melike, mendilini sıktığı sol yumru ğunu dizi üstünde tutuyordu; sağ elile çantasını gösterdi: Şekib, bana mendil ver. Kocasının acele çıkanp verdiği mendili dudaklarına götürdü, sinirli bir kurulayışla ağzmı sildi: Buradan çıkalım. Şekib, doğrudan doğruya cevab vermedi: Motör, iki saat sonra geliyormuş! Genc kadm, kuruyan dudaklannı di linin ucile ıslatıyordu: Çıkalım. Buranın havası beni boğmağa başladı. Nereye gideriz? Bilmiyoruml Çıkalım. Şekib, yavaşça sordu: Ne var yavrucuğum, ne oldun? Melike, kocasının koluna yaslandı; küçülmüş, onun gölgesine sığmıvermişti. Pusuda iken baskına uğramış bir insa mn korku ve şaşkınlığile Melikeye ba kan Ziya: Ben, masalanna gideli çok olmamıştı, dedi. Güzel güzel oturuyorduk. Melike Hanım da neş'eli idi; gülüyor, konuşuyordu. Dostlarımız arasmda da pek can sıkıcı insanlar yoktu. Birdenbire ne oldu anlıyamadık. Melike Hanım, boğazına tükriik kaçmış gibi öksürmeğe başladı, rengi değişiverdi. Durup dururken büzülüverişi hepimizi şaşırtmıştı. Sorduk; hatta şaka edenler de oldu: Kocanın bir yaramazlığını mı gördün? Kocanı ayartıyorlar mı? Yoksa ayarttılar mı? diye de takıldılar. Fakat... Ziya, gene sözüne devam edememiş ti; yan masaların, kendilerile meşgul olmağa başladıklannı seziyordu. Otomobille biraz gezelim, olmaz mı? Kocasının kolunu tutup ona, sığına rak yaslanan, sokulan Melikenin açık elâ gözleri, uzaklara bakıyordu; ve kocasmı da almış, beraberinde, uzaklara, çok uzaklara sürüklemiş, götürmüştü. Ziyanm, son sözü, onu yolundan çevirmişti; arkadaşlanm, eski muhitini, yola çıkmazdan evvel bıraktığı gibi bul duğuna sevinen bir ferahlıkla yüzü ay dmlanmıştı: Buradan çıkalım. Bir değişiklik olur.