27 Mayıs 1937 CUMHTJRÎYET Merihte insan varrnı? Iktısadî Dedikodusu bir türlü bitmeyen bir mes'ele Bu esrarengiz seyyarede görülen bazı alâmetler bu iddiayı yeniden orataya attı Yıldızlar âleminin dünyamıza en yakm seyyaresi olan Merih küremize yaklaşmaktadır ve hafta zarfında en yakm mesafeye kadar gelecek, 27 28 mayısta 76 milyon kilometroya kadar sokulduktan ve kıpkırmızı ışığı ile kendini gösterdikten sonra gene fezanm dcrinliklerine dalıp kaybolacaktır. îçinde hayat bulunması ihtimali düşünülen bu yegâne yıldız, yeryüzü sakin lerinin en fazla merakını celbeden sey yare olduğu için ötedenberi pek çok mevzuu bahsedilmiştir. Muayyen zamanlarda arzımıza yaklaşan ve bugünlerde gene civanmızdan gelip geçecek olan bu muammalı yıldız hakkında okuyucula nmıza biraz malumat vermeği gene faydalı buluyoruz. çizgilerin, Merihli mühendisler tarafm dan kazılmış kanallar olduğu faraziyesinin bir galatı rüyetten ibaret bulunduğu muhakkaktır. Merihde yüksek dağların vücudü de inkâr edilmekte ve volkandan eser görülmemektedir. Merihe aid malumatın en şayanı dik kat tarafı havayı nesimî kısmıdır. Amerikalı âlimlerin inceden inceye yaptıkları tetkik ve tahliller neticesinde, Merih havasında, ne oksijen ne de su buharı bulunabilmiştir. Gerçi, nebatatın mevcudiyeti oksijenin vücudünü, karm mevcudiyeti ise suyun vücudünü gösterir. Ancak, hayatın mevcudiyeti için elzem olan bu iki madde, Merihde son derece az miktardadır. Bu azlığa nebat tahammül ve intıbak etse bile canlı mahluk için buna imkân yoktur. Fazla olarak, Merihin havası son derece hafif ve şeffaftır; üzerinde rüzgârlar durmadan eser ve sahralardan kalkan tozları, dunuk sarımtırak bulutlar halinde uçurur. hareketler Kontenjan sistemi kalkıyor 1936 da pamuk istihsalâtı ve piyasa vaziyeti Birkaç senedenberi dahilî sanayi sarfiyatımn artması, anlaşmalanmızla pamuk ihracatının himayesi ve binnetice pamuk fiatlarının yükselişi, müstahsili fazla istihsale sevketmiştir. 1936 1937 mevsiminde bu sebebler altında 253,645 hektar üzerine zer'iyat yapılmıştır. Bu saha 1921 1935 seneleri ekim sahalan vasatısmden yüzde 35 fazladır. Sahanın genişliğile mütenasib bir re kolte beklenirken havalarm müsaid gitmemesi, yağmurlann fazlalığı, bazı tarlaları kısmen, bazılarını tamamen harab ederek rekolteyi 40 milyon kiloya ka dar düşürmüştür. 1936 1937 mevsimi rekoltesinde Çukurova mmtakası %61, Ege mmtakası 7c31, Iğdır. mmtakası Tc2, Sakarya mıntakası ?cl ve cenubu şarkî vilâyetleri de ^ 5 hisse almıştır. 1936 yılı ziraî ıslâhatm pamuk üze rinde ilk geniş tesirlerini göstermeğe başladığı yıldır. Mezkur yıl zarfında 32 yerde pamuk ıslah ve üretme tecrübe leri yapılmış, ilk defa olarak Nazilli mıntakasmda, Antalyada, Eskişehir civarmda köylüye yeni cins Atala tohu mu dağıtılmış, Adana ve civannda külliyetli miktarda Klevland cinsi ekilmeğe başlanmış, keza bu yıl zarfında ilk defa olarak Malatyada klevland tohu mile zeriyat yapılmıştır. Rakib memleketlerde pamuk ekim sahalarile istihsal miktarları 1936 1937 senesinde şöyle idi: Hektar mahsul Kental Amerika 12,163,000 26,900.000 Hindistan 10,137,000 10,812,000 Mısır 721,000 4,244,000 Çin 3,454,000 8,486,000 Rusya 2,033.000 7,700.000 Meksika 305.000 779,000 Memleketimizin pamuk istihsali ve fiat hareketleri tetkik edilirken diğer taraftan yeni kurulmakta olan sanayiimizin artan ham madde istihlâkini de nazari dikkatte tutmak gerektir. 1932 de ilk beş senelik sanayi programile başlıyan yeni sanayi faaliyeti dahilî pamuk sarfiyatını büyük mikyasta arttırmıştır. 1932 de 7,647,888 kilo mikta rında 2,636,988 lira kıymetinde olan fabrikalarımızm pamuk sarfiyatı 1935 de miktarca 14,217,810 kiloyu, kıymetçe de 6,210.095 lirayı bulmuştur. Ereğli, Na zilli fabrikalarile mutasavver Malatya ve Iğdır fabrikalarının sarfiyatı da ilâve olunursa bu rakam 27.000.000 kiloyu Gümrüğü verilen her şey memlekete girebilecek Iktısad Vekili Meclisin dünkü celsesinde bu hususta alınan tedbirleri anlattı [Baştarafı 1 incl sahtfede] Iktısad Vekili Celâl Bayar, bugünkü Mecliste Iktısad Vekâleti bütçesi müzakerelerinde kontenjan sisteminin ilgası kararı etrafında mühım beyanatta bulundu ğundan bu yoldaki istihbaratımız teeyyüd etmiş oluyor. Iktısad Vekili Celâl Bayar, kontenjan sistemi kaldırılırken gene malımızın sa tılmasına yardım etmek ve ayni zaman da döviz muvazenerftizi de korumak yolunda bütün tedbirlerin alınacağını izah ettikten sonra tasavvur edilen tedbirler hakkında beyanatta bulundu. Ezcümle dedi ki: « Münasebette olduğumuz memle ketlerle karşılıklı vaziyetimiz şunlardır: Birincisi klerinğ ki basit manasile hesabı cari denilebilir. Bu memleketler bize döviz payı olarak c c20 den ^ 3 5 e kadar bir prevezyon ayırırlar. Bu tediye muvazenemizi gözetmek için aldığımız esastır. Bundan fedakârlık edemeyiz. Şu halde ilk tedbir olarak klering farkını verdikten sonra bütün eşyanın gümrük resmi alınarak memlekete girmesidir. İkinci şekil şudur: Münasebette bulunduğumuz ikinci memleketlerden tam muvazene esasına müstenid olanlar vardır ki meselâ 100 alınz, 100 veririz. Bunlarla da münasebatı geniş manasmda halledecek tedbirler alınması ve idhal edilen eşya sayısının arttırılması tasavvur edilmektedir. Eğer bu memleketler de bir döviz payı verirlerse kapalı kalan kapılarımız da onların mallarına acılmış olacaktır. Üçüncü çe şid memleketler passif olduklarımızdtr, ki bize en çok iptidaî maddeler satarlar. Bunlar hakkında esasen Maliye Vekâletinin tedbiri vardır. Döviz kararnamesi mucibince o memleketlerden getirilen malın bedeli Merkez Bankasına yatmlır. Ve mukabilinde Türk malı ile tesviye yapılır. Nihayet dördüncü olarak çok mal satıp az mal aldığımız memleketler vardır ki onlardan gelen malları esasen bir kayde tâbi tutmuyoruz. Şu halde esasen aktif olduğumuz memleketler olduğuna göre karşılıklı döviz vermek ve almak suretile bunlarla olan bu şekildeki muamelâtımız devam etmektedir.» Iktısad Vekili bu tasavvurun ana hatlarını Mecliste yukanya hülâsa ettiğimiz şekilde izah etmiş bulunuyor. Gene birkaç inci 1 Ev sahibi üstbaşta oturmaz. 2 Karanlık oda için bir mum, yüz tablodan daha iyidir. 3 Divane ile düşüp kalkan, divane olur. (Bu sözün farsçası şöyledir: Huyi divane girift an ki bedivane nişest Rahmetli Ziya Paş a da Terkibi bendinde ayni fikri şu suretle ifade eder: «Divanelerin hemdemi divane gerektir«) 4 Alçak, kuvvet bulunca zebunküş olur. Not: Zebunküş, malum olduğu üzere, halsize çullanmak, kendinden zayıf olam ezmek demektir ki adiliğin en yüksek derecesi sayılır. Bu mürekkeb ve farsça kelimedeki küş gene malum olduğu üzere öldürmek manasma gelen küşten fiilinden ismimasdar olup zebunla birleşince vasfı terkibî vücude getirmiş olur. Ben eski şairlerin koca koca divanlarını gölgede bırakacak kadar muazzam cildler içinde direk direk şiirler bastırmış edibler tanıyorum ki zebunküşü hiç sıkılmadan zebunkeş diye okuyorlar. Halbuki keş çekmek manasını taşıyan keşiden fiilinden gelir, zebun ile birleşmesinden bir mefhum çıkmaz ve bu sebeble de küşü keş okuyanlara türkçe manasile hay koca keş demek caiz olur. 5 Mihrü vefa ikliminin abühevasi galiba bozuk olacak gibi sakini yok. Kimse o iklime rağbet etmiyor. Not: Dilimizde verekı mihrüvefayı kim okur, kim dinler» sözü pek meşhurdur. Vefasever adam bulamıyarak içi yanan herkes bu sözü terennüm eder. Şairin biri halkın bir mesele verdiği değeri yersiz bulmuş ve şu güzel beyti söylemiştir: Kim demiştir mihrüvefayı kim okur Var mıdır mihrü vefa kim okuna evrakı? 6 An'ane ve âdet güdenlere uyanlar ekseriya dalâlette kalır. Doğru yolu bulmak istiyenler an'ane kervanına katılmamalıdır. 7 Metaı yaş odun olanlar cehennemdedir güler yüz göremez! 8 Gözün karanyorsa suç güneşin mi? 7 Pmarbaşı kervansız kalmaz. 10 Biz cihanın başmı, sonunu bilemeyiz. Bu eski kitabın evveli ve ahari kopuktur. 11 Hırsız daima gafilin ardına düşer. 12 Pervane yandı ise mumun ne günahı var? Heyetşinaslar, Merihin arzm yansı büyüklüğünde ve arzımızdan on defa daha hafif olduğunu hesab etmişlerdir. 70 kilo ağırlığında bir insan Merihte ancak 26 kilo gelebilir, Merihin seneleri 687 gündür, giinleri 24 saat, 37 dakika, 23 Merihde derecei hararetin vasatî sıfır saniyedir; heyetşinaslar bunları da incecivarlarında olduğu hesab ediliyor. Hemden inceye hesab etmişlerdir. Fakat, buna rağmen, Merihin meskun olup olma cinslerimizin Siberyada nakıs 72 derece dığı meselesi hâlâ halledilememiştir. soğuğa tahammül ettikleri, Tibetlilerin, Bu kızıl renkli yıldızı tetkik eden â bizim havamızm bir misli daha hafifini İjmler, kürei arzla arasmda benzerlik teneffüs ettikleri düşünülürse, Merihde olan yegâne yıldızın Merih olduğunda nebat bulunduğu faraziyesi, mübalâğakarar kılmışlardır. Merihin toprağı da ya düşmek ihtimalinden çekinmeden iddıa teleskopların keskin adesesinden kaçmaedilebilir. Ancak, bu yıldızın meskun olmıştır. Orada yeşilimtirak, mavimtirak, duğunu söylemek o kadar kolay değildir. açık kestane ve kırmızımtırak renkler gö Sinobda «ellerin yaptığı tahribat Sinob (Hususî) Boyabadla havaIisine yağan şiddetli yağmurlar dereleri taşırmış, en nefis pirinç yetiştiren Gazidere ve Topakh köylerile kasabanm bütün bahçelerini su basarak mühim miktarda hasarata sebebiyet vermiştir. Boyabadın methalindeki köprünün tahta kısmını su alıp götürmüş, Yarenler köyü civannda davar güden iki çoban sulara kapılarak boğulmuş, bu meyan • da da birçok manda, inek ve koyun telef olmuştur. Firavunun kemiği İskoçya asılzadelerinden Lord Seton ile zevcesinin bir Mısır seyahatinden avdetlerinde beraber getirdikleri fir'avun kemiğinin, lordun şatosunda bir takım hâdiselere sebebiyet verdiğini ve kemiğin uğursuzluğuna hükmedilerek tekrar Mı sıra nakli takarrür ettiğini evvelce yaz mıştık. Şato halkını, ilk zamanlarda olduğu gibi bir takım fevkalbeşer hareketlerle korkutmaktan bir müddettenberi vazge çen meş'um kemik, üç gün evvel şatoda gene bir fevkalâdelik göstermiştir. Şato sahibi Sir Seton, bir sabah müthiş bir cam şangırtısı işiterek uyanmıştır. Şangırtının fazlalığını bütün binanın camları nm kırıldığına hamleden Sir Seton salona indiği zaman, şömine üzerinde duran bir fanusün oradan düşerek bin parça olduğunu görmüştür. Bu fanusun içinde Fır'avunun mahud kemiği bulunuyordu. Sir Seton, kemiğin de parça parça olduğunu, hatta, kemiğin mevzu bulunduğu yassı demir parçasının, harikulâde kuvvetli bir mahlukun elile yugurulur gibi eğritildiğini görmüştür. Merihin bugünkü manzarası, günün rülmektedir. Bu kırmızımtırak lekelerin, Sahrayıkebirden on defa daha büyük birinde tekmil suyu çekilip kupkuru kalamuazzam çöller olduğu anlaşılmıştır. Bu cak, havayı nesimisi kâmilen kaybolacak, çöller, hafif bir kum tabakasile kaplıdır. kabartıları silinip yerle bir hale gelecek Öteki lekelere gelince, bunlardan ba olan dünyamızın müstakbel ölü manzazıları bütün sene ayni rengi muhafaza rasıdır. etmekte, bazıları ise, Merih yıldızının 10 Bütün dünya heyetşinasları, bugün kânunusanide başlayıp 11 temmuzda bilerde, teleskoplannı, küremize yaklaşan ten yaz mevsimi zarfında, muhtelif renkMerihe tevcih etmiş, orada bir hayat elerc büründüğü görülmektedir. Bu renkmaresi aramakla nasıl meşgulseler, belki ler, arzımızdaki ormanların rengini habundan milyonlarca senç evvel, Mer,ih, bulacaktır. tırlatır. Mevsime göre değişen bu renklePamuk sarfiyatının bu artışı dâînTî'fiheyetşinasları da, üzerinde henüz hayat rin ağaçlarm rengi olması ihtimali pek atlar üzerinde kendini göstermekte ve beliren arzımızı, dürbinlerile öylece seykuvvetlidir. Ayni yeşil rengi muhafaza dünya fiatlarının fevkinde tahavvül etretmislerdir. mektedir. eden lekeler de ancak çayır olabilir. Diğer taraftan 1936 senesi pamuk ihHeyetşinasın, teleskopunun adesesinracatımız 1935 senesinden miktarca yüzden jahid olduğu bu mevsim değişiklik de 46. kıymetçe yüzde.40 fazla olarak leri hakikaten nebatatın büründüğü muh22,784,700 kilo miktarında 9,485,139 lira telif renkleri gösteriyorsa, bu nebatlar, kıymetindedir. En fazla pamuk ihrac ettiğimiz memleketler şunlardır: Almanya ancak son derece kurak topraklarda ye16,167.056 kilo, Japonya 2,706.834 kilo, şermeğe elverişli şeyler olabilir. Meğer ki İtalya 1,488,402 kilo, Polonya 834,573 kikökleri, Merihin toprağının dıbinden su lo. Rusya 766.976 kilo. alsın! (Türkojisin bülteninden) Merihin sathında suya benzer birşey Tosyada 100 ev yandı görülmez. Bu yıldız hakkındaki tetkikaKastamonu 26 (A.A.) Bu gece Tostının derinliği ile tanınmış olan M. An yanın Çakal köyünde çıkan yangında yüz ev yanmış, iki insan, birçok hayvan toniadi, Merihde büyük deniz bulunmatelef olmuştur. Halk açıktadır. Kasta dığını, olsa olsa birkaç büyük göl bu monu merkezinden un ve saire gönde lunabileceğini söylüyor. rildi. Gerekli yardımı temin ve tetkikat Bununla beraber, Merihin iki kutbu, icra etmek üzere Ilbay Avni Doğan bu sabah felâket mahalline gitmiştir. tıpkı arz kutuplan gibi, kışın artan ve Harikzedelere ilk yardtm yazın azalan beyaz tabakalarla mestur Ankara 26 Tosyanın Çakal köyünde görünür. Merihin yüksek yaylalarında evleri yanan yurddaşların iskânları için karlar gene tıpkı arzımızda olduğu gibi Kızılay Cemiyetince mahalline yüz geç «rimekte ve beyazlığı, cılız nebata mahrutî çadır gönderilmiş ve en mübGeçenlerde İrlandanm Dublin şehrinde rem ihtiyaclarını karşılamak üzere de tın altında silinmektedir. berhava edilen îngiliz Kralt Iktnci George 300 lira yardım yapılmıştır. abidesinin harab vezlyeti Merih yıldızı üzerinde görülen bazı Mudanya muallimlerinin kararları Mudanya (Hususî) Kazamız muliiBİea k«ymakamın riyasetinde bir toplantı yaparak önümüzdeki tatilde yapa caklan işler hakkında konuşup kararlar vermişlerdir. Büyük tatilde grup halinde Mudanya köylerini dolaşarak Halkevinin köycülük komitesi namına köylünün tenviri, üç sınıflı köy mekteblerini bitiren çocukların velilerile konuşarak bunlann beş sınıflı mekteblere de devamlarının temini verilen kararlar arasındadır. Muallimler, yüz fakir köylü çocuğunu asrî bir mektebde okutmak kıymetini gösteren Hayri Ipara teşekkür ediîme sine karar vererek dağılmışlardır. Berhava edilen bir abide Londra otobüs grevi devam edecek Londra 26 (A.A.) Nakliyat birIiği icra konseyi, otobüs grevlerinin de vamına karar vermiştir. Konsey, grevcilere hitaben bir beyanname neşrederek onlardan sendikalar zimamda'lannın yakmda verecekleri talimata intizaren hattı hareketlerini değiştirmemelerini taleb etmiştir. Şiddetli ve uzun?.. Evet, sol kolunuza doğru yürüyen bir ağrı... Omuzlarınızda, sırtınızda bir tutulma filân?.. Buna benzer şeyler oldu, fakat şiddetli ve uzun değil. Çok sigara içer misiniz? Oldukça. Nekadar? Günde... Günde iki paketten fazla. Doktor başını önüne eğdi: 13 Gören, göremiyene acımalıdır. 14 Okunmıyan kitab, hastasız heBağdaddan haber verildiğine göre, kime benzer. Irak ve İran hükumetleri arasındaki hudud ihtilâfının halli için yapılan müza15 Divane, viranesinden arlanmaz. kereler müsaid bir zemin üzerinde ile16 Kışın yelpaze satılmaz. rilemektedir. Hükumet mehafilinde bes17 Ağ sudan çıkmayınca balığın lenen kanaat, bu hususta bu aym sonukendi halinden haberi olmaz. na doğru bir karar verileceği merkezindedir. 18 Gösteriş, yokluğun eseridir: Bağ sahibi başma gül takmaz! Romanya Veliahdı Bükreşe 19 Riya tekkesinin bir kapısı da puthaneye açılır. dönüyor 20 Yanmıyan mumun pervanesi olVarşova 26 (A.A.) Romanya maz. Veliahdi Prens Michel, Bükreşe hareket 21 Hünerli şakirdin üstadma nazı etmiştir. geçer. Gazeteler Prensin Lehistandaki ika 22 Kırk tuzaktaki yemin faydasi metine müteaddid makaleler tahsis et ne? mişlerdir. Bu makalelerde Lehistan Ro23 Süprüntü sele sed olmaz!. manya ittifakından ve dostluğundan bahseylemektedirler. M. TURHAN TAN durmayınız, kenara çekiliniz!» der gibi riayeti pek kolay bir tavsiye gibi söyle mişti. Gülümsiyerek tabakasını çıkaran Orhana bakarak ilâve etti: Bilhassa sigarayı azaltmız. Eğer rahatsızlık devam ederse bir mütehassısa görünürsünüz. Doktor dışarı çıktıktan sonra elinde bir zarfla muid İhsan içeri girdi: Orhan Bey, dedi, bu sabah unuttum size söylemeğe... Dün gece Necati Bey telefon etti. Çemberlitaşta bir kahvede sizin namınıza bir mektub varmış. «Yann sabah bir adamla bu mektubu göndereceğim.» dedi. Adam şimdi mektubu getirdi. Muid İhsan zarfı Orhana uzattı. Ustünde Necatinin elyazısı vardı. Mektubu açınca içinden Necatinin bir kâğıdıle beraber kapalı bir zarf çıktı. Kâğıdda şu satırlar vardı: «Azizim, «Dün gece aylardanberi ilk defa olarak Çemberlitaşta senin kahveye uğra dım. Kahveci elime bir zarf tutuşturdu: « Allahının aşkına, dedi, sizin b.r arkadaş vardı, Orhan Bey... Onu görüyor musun? On beş, yirmi gün evvel ona bir telgraf geldi, «buraya uğramaz» dedlm, müvezzi gitti. Evvelki gün de bir mektub getirdi, bıraktı. Belki uğrar diye mektubu aldım. «Damgadan anlaşıldığma göre mektub Elâzizden, amcandan geliyor. Tel graf neydi, bilmiyorum. İşin acele ve ehemmiyetli olması ihtimalini düşünerek mektubu sana gönderiyorum. Perşembe aksamı bana gel. Mutlaka beklerim.» Orhan zarfın üstüne baktı; mektub Elâzizden geliyordu ama üstündeki yazı amcasının değildi. Zarfı yırtıp imzaya bakınca mektu bun yengesinden geldiğini anladı ve şu satırları okudu: «Necabi Bey oğlum, «Başımıza gelen felâketten sizi bir telgraf la haberdar etmişsem de verdiğiniz adreste bulunmadığınız için telgraf bize iade edilmiş olup neden sonra bu mektubu yazdırmağa mecbur oluyorum. Adresiniz malum olmadığından size ne veçhile felâketi haber vermek mümkün olacağını bilmediğimden belki elinize geçer ümidile bu mektubu yazdırıyorum. «Necati Bey evlâdım, şubatın yirmi yedinci perşembe akşamı, cuma gecesi amcanız vefat edip rahmeti rahmana kavuşmustur. Cenabıhak cümlemizc sabrı cemil ihsan eyliye âmin. Son günlerde merhum, pederiniz gibi mefluçtu. Sizin kendisine yazdığınız mektubu alıp çok gözyaşları dökmüştü: (Arfcası var) Irak ve îran hudud ihtilâfı Cumhuriyetin edebî tefrikası: 85 BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa Kısa bir zaman sonra ayıldı. Gene tilriyordu. Bir iki sıçrayıştan sonra kendıne geldi ve etrafına korku ile baktı. Ürpermeler içinde başmı yukarı kaldırıp bırakıyor, ayakta güç durabiliyordu; boğuk bir sesle: Donelim! dedi. Orhan onu yalının bahçe kapısına kadar götürdü ve ayrıldı. Ağır ağır mektebe dönerken, sırtında kalın bir pardösü olduğu halde omuzlannda soğuk bir ürpermc hissediyordu. Koştu. Sarih birşey düşünemiyordu; yalnız, Vedianm ken dinden geçişine aid sahnenin verdiği hayret içinde, silik ve dağmık şuur hallerinin birinden ötekine geçiyor, arkası gelmi • yen hulyalara dalıyor, yarıda kalan muhakemeler yapıyor, kendi kendine: «Ne garib hassasiyet!», «sar'alı gft»i...», «yatağına kadar düşmeden gidebildi mi?», «her zaman mı böyle?», «ne tesir bı raktım, nefret mi?», «hava çok mu so ğuk?», «saat kaç?», «hemen uyuyabilecek miyim?» gibi şeyler söylüyordu. .Yürüdüğü yol ve kapısından içeri girdiği mekteb ona çok yabancı göründü. Sanki bu yoldan ilk defa geçmiş ve bu kapıdan içeri ilk defa giriyordu. Eşyanın maddesinden ziyade bize karşı vazifesi ve manası değiştiği zaman yenileştiğini hissetti. Eskiden bu köyün, bu yolun ve bu mektebin Orhana göre manası ve rolü, sadece bir meslek ve bir vazife yeri olmasından ibaretti; şimdi bu tesiri tamamile silen ve unutturan başka bir mananın tazyikı altına girmişti. Öyle ki, 5u demir parmaklıklı kapı, şu ağac veya şu duvar, Vediayı meydana getiren malzemeden yapılmış gibi gayet büyük şekil farklarına rağmen hep onu hatıra getiriyordu. Orhan ömründe ilk defa uğradığı bu duygu fesadına şaştı. «Bütün sevenler böyle midirler? diye düşündü, ağacı ve duvarı bile sevgilileri mi zannederler? Hiç sevmemiş olmanın eksikliğini şimdi anlıyorum; en canlı ruh tecrübesinden mahrum kalmışım. Fakat ben sevmege başladım mı? Ne çabuk! Yoksa bu ilk hummanın şaşkınlıkları mıdır?» Geceyi çok fena geçirdi. Hep göğsü nün içinde bir yumruğun dönmesine benzer ihsaslarla uyanıyor, sol tarafında geçici sancılar duyuyor ve muvakkat bir zaman için dalıyordu. Ertesi gün, hıfzıssıhha dersi vermeğe gelen askerî doktor Fethi Beye merdi vende raslayınca: Rica ederim, dedi, teneffüste odama gelir misiniz? O sabah, yüzü de biraz solgundu, rahatsız nefes alıyordu. Birinci teneffüste Fethi Bey Orhanın odasına geldi. Cemilin yüzüne de o pansıman yapmıştı. Kapıyı kapadı ve yazıhanesinin arkasmda ayağa kalkan Orhana doğru ağır ağır yürüyerek: Rahatsız mısınız? diye sordu. Orhan omuzlarını kaldırarak: Bilmiyorum, dedi, epey zaman danberi göğsüme, kalbime birşeyler oluyor. Bazan bir çarpıntı, bazan bir sancı. bazan bir sıkıntı... Ne zamandanberi?.. Orhan mektebden istifa ettiği gün, rıhtımdan yemekhaneye giderken duyduğu ilk şiddetli çarpıntıyı hatırlıyarak: Birkaç ay var... dedi. Doktor onun nabzına baktı, sonra a yakta kalbini dinledi: Hiç, şiddetli ve uzun süren bir sancı, bir sıkıntı geldi mi? diye sordu. Çok! dedi. Ve uzun müddet düşündü. Sonra a|ır ağır başmı kaldırarak: Esaslı bir muayene ister, dedi. Orhan doktorun yüzünü kaplıyan ciddiyetin içinde bir endişe saklı olup olmadığı merakına düşerek sordu: Birşey buluyor musunuz? Kat'î birşey bulmuyorum. Ve lâkin boyle ayaküstü muayene ile anlaşılmaz. Esasen benim branşım da değil. Bir mütehassısa gitmem lâzım mıdır? Şimdilik sigarayı azaltmız. İçki kullanmayınız. Kullanmam zaten. Heyecanlara kapılmayınız. Aşk, sevda, korku, tehevvür gibi şeylerden uzak kalınız. Doktor bunu «pencerenin yanında