17 Mayıs 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

17 Mayıs 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17 Mavıs 1937 CUMHURÎYET Terbiye bahisleri Sarfata dair Asrî sebil Üstünde güzel bir sülüs kırmasile «kâne hayren fi sebil» 1074. Altında yeni harflerle gömme «memba suyu, Taş delen» yazılı. îş Bankasının köşesinde geniş saçaklı çeşme, oymah parmaklıkları arasından bağrı yanıklara su dağıtan sebil. Vaktile feracesinin eteklerini bu kal dırımlarda sürüyerek geçen yaşmakh, hotozlu dilberlere bıyık büken kavuklu, şalvarlı Yeniçeri ağalarınm tas tas soğuk su içtikleri Valide Hatice Turhan çeş mesi. Yenicamile beraber yapılmış ol duğu için münakaşah olmasma rağmen üzerinde Mimarbaşı Kasımm olması ihtimallerinin kuvvetlendiği eser. Evvelce sebilmiş. Şimdi de Taşdelen suyu satılıyor. İçeriye misilsiz çinilerle crtülü duvarlarına frigidaire'ler, damacanalar yerleştirilmiş. Galiba portakal şer beti, limonata, gazoz da var. Asrî bir sebil. Bunlara «Yedikardeşler» derler. Biri bu, ikincisi Ayasofyanın arkasındaki 0 çüncü Ahmed çeşmesi. Üçüncüsü Üsküdardaki Ahmedi Salis çeşmesi, dördün cüsü Topanede Kılıcali camisinin karşısında köşedeki çeşme, beşincisi Azapiar kapısındaki Saliha Hatun, altıncısı Kabataşta, Hekimoğlu Ali Paşa çeşmesi, yedincisi Galata kulesi dibindeki Bereket Salih çeşmesi. Yedisi de 1140 ile 1145 arasında yapılmış. Her biri ayrı güzellikte, nefis e serler. Bugünkü hayatın en civcivli noktasında olduğu için hepsinden evvel işte bu Iş Bankasının köşesindeki Hatice Turhan sebili asrileşmiş bulunuyor. Her san'at eseri, yaşadığı devrin aziz bir hatırasıdır. Bunlar, canlı birer tarihdirler. Onîarı biz kıskanç bir itina ile saklamak, bozulmaktan korumak ister ken günlük hayatımızda kullanarak es kitmek benim için kolay anlaşılır bir muamma olmadı. Yavuz Selımin kılıcile ekmek kesmek, Kanuninin atlas çadırını sirk kumpanyalarına kiralamak, Sinanın eserlerini dans salonu yapmak kimsenin akhndan geçmemiştir. Bir yandan bugünkü müzeciliği mizin idraki en küçük bir testi kırığının üzerinde yorgunluklu bir dikkat ve itinanın titizlığile çalışırken öte taraftan hoyrat biri elin çeşme musluklanna ampul yerleştirmeğe kalkışması korkunç akıbetlerin habercisidir. Ingilterede yeni bir miiessese kuruldu ((Pioneer Heath Centre» Yazan : Selim Sırrı Tarcan Profesör doktor (Pecham) Londra nm en işlek bir caddesinde «Sağlık merkezi» adında halkın fikrî, ahlâkî ve bedenî kabiliyetlerinin yükselmesine yardım eden yepyeni bir içtimaî müessese vücude getirdi. Burası ne büsbütün kuliib, nc de bir mektebdir. Yalnız fikır, ahlâk ve beden kabiliyetlerini yükseltmek istiyen ailclerin çoluk çocuklanna az bir para mukabilinde çok faydalar temin eden bir yurddur. Bu yurdun bir eşini Sovyet Rıısya düşünmüş, meydana getirmiş ve «Kültür Parkı» adını vermşitir. Yazılanmdan birinde Moskovadaki Kültür Parkından bahsetmiştim. Orası in sanların 'm.\ yaşta fıkir, ahlâk ve beden itibarile ihtiyaçlarını tatmin eden bir nevi serbest mektebdir denebilir. Kültür parklarında gezip dolaşmağa, güneşlenmeğe müsaid çayır ve çimenli bahçeler, hoş vakit geçirmek, dinlenmek ve kulakları terbiye etmek için konserler, ahlâk dersi almak için tiyatro ve sinemalar, fikir ihtiyaçlanna cevab veren kütübhaneler, yıkanmak için pisinler, jimnastik yapmak için salonlar, oynamak için sahalar yapmışlar ve bunların hepsini her sınıf halkm istifade edebilmesi için bedava yapmışlar. İşte doktor (Pecham) ın kurduğu yurd bu parkların küçük bir modeli. O kadar çok çeşidli vasıta yok, fakat takib ettiği gayeyi elde etmeğe yarıyan herşey var. addid konferans salonları ve gene dok torların hususî mesai lâboratuarları vardır. Ondan başka büyük bir rejim lokantasmda çocuklara, genclere, ve ihtiyar lara mahsus umumî sofralar vardır ki orada sıhhî şartlar dahilinde gıda veriyorlar. Sağlık merkezinin güzel bir kütübhanesi ve müteaddid kıraat salonları vardır. Sıhhate hâdim en yeni eserleri, spor ve beden terbiyesi mecmualarını orada bulmak mümkündür. Bina en son sıhhî şartlar dahilinde vücude getirilmiştir. Her tarafında bol ışık, temiz hava, ferahlık, temizlik, sadelik ve intizam göze çarpıyor. Binanın tam ortasını işgal eden pisinin gayet berrak ve temiz olan sulan her üç saatte bir filtre edılip tasfiye edilmek tedir. Müesseseye gelen ailelere jimnastik yapmak veya havuza girmek için birer kişilik beş yüz tane soyunma yeri var. Yerlerde, duvarlarda toz tutacak hiçbir kumaş yok. Her taraf ya beya? lâke veya cam. «Sağlık merkezi» beşer yüz ailelik dört binadan ibaret olacaktır. Binanın birınci kısmı ikmal edilmiştir. Hepsi bitince iki bin kişi oradan her gün istifade edebilecektir. Şimdi asıl bizleri hayrete düşürmesi lâzımgelen cihete geliyorum. Dört kişilik bir aile, yani bir ana, baba, iki de çotuklarile bu sağlık yurduna gelıp muallim lerin nezareti altında jimnastik yapacak, sonra pisine girip yıkanacak ve yüzecek, mütehassıs doktorların konferansını dinlıyecek ve arzu ederse bir doktordan hususî Öğüdler alacak, bunların hepsi için acaba günde kaç kuruş verecek dersiniz? Şöyle bir tahmın ediniz bakalım? lngiliz kralı, Mareşal Blomberği kabul etti Londrada mühim konuşmalaT devam ediyor Küçük Antant, Macaristanm silâhlanmasını kabule amade imiş, ancak... [Baştaraft 1 inci sahifede] ville Chamberlain ile görüşmüştür. Bu görüşmelerin Küçük îtilâfm Macaristanla istikbaldeki münasebetlerini nikbinlikle derpiş etmeğe medar olmuş olduğu tah • min edilmektedir. Küçük îtilâfın Maca • ristanıs yeniden silâhlanma hakkını kabul ve teslime amade olduğu ancak bunun için Macaristanm komşularile bir takım ademi tecavüz misaklan akdetmesini ileri süreceği rivayet edilmektedir. Budapeşte hükumetinin Çekoslovakyadaki Macar ekalliyeti hakkmdaki meta libatınm muvakkat bir uzlaşma ile is'af edıleceği ve bu uzlaşmanın meselâ Alman ekalliyetlerine aid geçenlerde vücude ge tirîlmiş bulunan statüye müşabih olacağı söylenmektedir. * Londra gazetelerinden biri, iki memleket arasında akdedileceke bir ticaret muahsdesinin Tuna havzasında rüçhan esa sına müstenid bir sistemin tesisi sahasında atılacak ilk hatve olacağını yazmaktadır. tralya ile Japonyaya şamil olmak şartile, Lyons'un tekliflerini tasvib ettiğini ve fakat mütemmim malumat almadan kat'i beyanat yapmamayı tercih ettiğini bildir miştir. Çöl incileri ir garb muharriri, çöllerde yalnız kum değil, inci de bulunur, diyor ve ilâve ediyor: Çöl incilerinin sedefi zekâdır, ince duygudur. Bu sedeflerden çıkan incilerin yanında bizim vecizelerimizin çoğu yalancı inci kıymetini ahr! Ben de şark vecizelerinden bugün seçtiğim örneklere çöl incileri adını verdim, çünkü bu hükmü o vecizelere lâyık gördüm. işte onlardan birkaç tane: 1 Edeb, zehebden (altından) iyidir. 2 Ümidin verdiği ıstırabı fütur giderir! 3 Güler yüz, tabiatin yüksek bir atiyyesidir. 4 Sabra alışan zafere kavuşur. 5 Midesine hâkim olmıyan hekime mahkum olur. 6 Sofrada yemeğin çokluğu değil, yiyenlerin çokluğu ev sahibini şereflendirir. 7 Şerefi şu üç şey yıkar: Hasislik, havaperestlik, hodbinlik! Şu üç şey de şeref verir, hürmet getirir: Haya, zekâ, suha! 8 Hırs bir deliktir, ölümle kapanır. 9 Kanaat, eskimez bir hırkadır. 10 Ver, fakat varından! 11 En iyi ganimet, bilgili dosttur. 12 Tatlı konuşan güzel görünür. 13 Az konuş, özlü konuş. ' 4 İktidarı az olanın didinmesi çok görünür. 15 Hiddet, afettir. 16 San'at tükenmez hazinedir. 17 Vefaseverlik, pespayelere haram edilmiştir. 13 Erkeğin süsü, bilgisidir. 19 Haya, ruhun siperidir, sahibini kazalardan korur. 20 Nefsine uyan sık sık çukura düşer. 21 Kalbin elemden hâli bulunması kesenin dolu olmasmdan daha iyidir. 22 Kadının iyisi eşini seven ve çok doğurandır. 23 Insanın zekâsı sözünden, n3cabeti de işinden an'aşılır. 24 Hasis eline düşen altın, çakıla dönmüs demektir. 25 Tama, müptelâsını zelil eder. • 26 Birşeyi sık sık zemmeden kişi, onunla meşgul demektir. 27 Bir kötülük çoktur, bin iyilik azdır. 28 Babasını sayan, oğlundan saygı görür. 29 Dünyaya geliş, dünyadan gidileceğini haber verir. 30 Büyüklerin verdikleri zahmet, rahmet sayılır. 31 Ilmin zevali alimlerin ölünıünden ehven bir şerdir. Çünkü alimi ilim değil, ilmi alim yaratır. 32 Cahilin zühtü de delâlettir. 33 Zayıfm silâhı şikâyettir. 34 Ülfetin şartı külfetin terkidir. 35 Tasallüf ılım maskesine bürünen cehildir. 36 Gece çalışanın yüzü gündüz güzel görünür. Delbo* Parise döndii Paris 16 (A.A.) Hariciye Nazırı Delbos refakatinde Hava erkânıharbiye reisi General Feguant'la Rechat ve Leger bulunduğu halde bugün saat 18,11 de tayyare ile Londradan buraya gelmış,tir. Frasız Hariciye Nazınmn beyanatt Londra 15 (A.A.) Delbos, Londradan hareket ederken Havas ajansma yaptığı beyanatta, muhteşem tac giyme merasiminde hazır bulunmakla bahtiyaı olduğunu ve bu münasebetle îngiliz devlet adamlarile ve yabancı şahsiyetlerle «fevkalâde memnuniyet verici mahiyet te» tavsif ettiği mükâlemelerde bulun mak fırsatını bulduğunu söylemiştir. Salâhiyettar tngiliz mahfilleri de, vaziyetin, müstakbel hükumet reisi de dahil olduğu halde, lngiliz devlet adamla nna Delbos'la, iki memleket arasında tam görüş tıpkılığını tesbit ve müşahedeye imkân veren görüşmelerde bulunmaktan ayni derecede memnuniyet göstermekte dirler. Londra konferanst hakkında tefsirler Paris 16 (A.A.) Gazeteler. Lon drada akdedilen büyük Britanya împa ratorluk konferansının ehemmiyetini kabul ve teslim etmektedirler. Echo de Paris gazetesinde Pertinax diyor ki: «Milletler Cemiyeti, büyük bir rol ve ihtimal kendisine kalmış olan yegâne rolü oynamağa davet edilmiştir. Bu Cemiyete bütün hükümranlık haklarına sahib olarak iştirak eden dominyonlar, muhtemel bir mütearrıza karşı alına cak iktısadî, zecrî tedbirleri otomatik olarak tatbik etmek mecburiyetindedirler. Büyük Britanya, Cemiyet mukavele namesinin on altıncı maddesinin teyid e dilmesi neticesini istihsale muvaffak ola • caktır. Yoksa Büyük Britanya împara • torluğunun xezası arasındaki irtibat, bir ihtilâf vukuu halinde, çok daha fena bir vaziyete düşecektir.» « Londrada ittihaz edilen karar lar, yalnız Büyük Britanya împaratorluğunun değil, ayni zamanda Avrupanın ve cihan sulhunun istikbalini tayin edecek tir.» Ami du Peuple gazetesi, diyor ki: «İmparatorluk konferansının Londra müzakerelerinden kuvvetlenmiş bir halde çıkacağını şimdiden tahmin etmek caizdir. Bu konferans, halihazırda sulhu araştıran başlıca kuvvettir.» Bu müessesede esas prensip sağlam adamlann sıhhatini idame etmektir. Böyle bir prensip birdenbire insana garıb görünür amma hiç öyle değildir. Umumiyetle herkes sağlam doğar. Yalnız bakım sızlık, lâkaydlık, temizliğe gıdaya, harekete lüzumu kadar ehemmiyet ver memek veya bazı fena itiyadlar edinmek, itidali gözetmemek, suiistimallerde bu lunmak yüzünden türlü türlü hastalık Üç şilin mi dediniz. Yani doksan üç lar, rahatsızlıklar başgösterir. İşte sıhha kuruş fılân mı? Ne münasebet. Bir şılın tin bütün hayatta bozulmaması için basi mi yani otuz bir kuruş mu? dediniz. Haretli olmak ve vikaye edıci tedbirler al yır, hayır daha ucuz, daha çok ucuz! mak lâzımdır. Dört kişihk bir aile için günde değil Bu yeni kurulan müessese hastaneler, haftada bir şilin! sanatoryomlar, hatta prevatoryomlar gibı Bu ucuzluğa şaştınız değil mi? Ben de değildir. Yani bir tedavi evi değildir. şaştım! Hasta olmamak, ilâca, hekime muhtaç SELİM SIRRI TARCAN olmamak için müessesede çalışan hekim ler azalara sıhhî öğüdler venyor, onlara Matbuat U. Müdürlüğünün iyi bir teşebbüsü Elif Naci İş Bankası Hataya bereket götürüyor İBaştarafı l inci sahifede] tevcih edilen bu çok şerefli vazifeden dolayı büyük bir gurur hissi taşırken vazıfesinin ve vaziyetinin de ehemmiyetini ta mamile müdrik olduğu anlaşılıyordu. Kendisinin, Hatayda temsil ettiği müesseseye karşı gösterilen derin alâka ve çok sıcak hüsnü kabulden, pek mütehas sis olduğu çehresinde aşikâr olarak okunuyordu. Iş Bankası mümessili, arızî sebeblerle bugüne kadar devam eden iktısadî ıstırablann sonu geldiğine kanidir. Artık dünya buhranına zail olmuş nazarile bakılabileceğine ve tam bu dönüm noktasında İş Bankasının Hataya gelmesile, memleketin bu iki mes'ud hâdiseden de istifade ederek en kısa bir zamanda büyük refah ve saadete kavuşacağına emin bulunmaktadır. Said Kuray, îskenderun, Reyhaniye, Süveydiye, Kırıkhan, Bilân, Bayır, Bu cak ve sair kasabalara da gideceğinden tetkikat ve ihzaratınm ay sonuna kadar devam edeceği anlaşılmaktadır. her türlü bulaşıcı hastahklardan korun tahlil ediyor ma yollarını öğretiyor. Aile efradının evAtina 15 (Hususî) Politeknik lerinde sıhhî nasıl bir şekilde yaşıyacak larını, nasıl gıda alacaklarını, rasıl duş profesörleri kulübünün şerefine verdiği ziyafette bir nutuk veren Başvekil Metakyapacaklarını ve vücudlerini nasıl işletesas eski kabinelerle kendi kabinesi icraceklerini öğretiyor. atını mukayese ederek henüz bir seneyi Sağlık bakımından nazarı dikkate alın bulmamış olan zamanında memleketın ması elzem olan ferd değil ailedir. millî müdafaası işleri için altı buçuk milİşte onun içindir ki (Sağlık merkezi) Sahtekâr bir papaz Atinada ferdle değil, bütün aile efradı ile meşmahkum oldu gul oluyor ve bu ailenin sosyal ve kültüAtina 15 (Hususî) Elindeki sahte rel hayatını düşünüyor. tasdıknamelerle eskiden Anadolunun birDoktor (Pecham) ın vücude getirdi çok Rum mekteblerinde hocalık yapmış ğı bu sağlık merkezinde bir spor kulü ve kendisine Arhimandrit pâyesi vermiş bünde olduğu gibi spor sahaları, tenis olan Bogris ve yahud Zervakis isminde kurdları yoktur. Yalnız bir yüzme havu bir papaz dün Atina ceza mahkemesinde zu, bir jimnastik salonu vardır. Ondan sahtekârlık cürmile mahkum olmuştur. başka büyük ve küçüklere ârız oîrnak Bu adam ilk defa 1918 de İstanbulda ihtimali olan muhtelif hastalıklara karşı Tarabya Metropolidi tarafından papaz korunma yollarını anlatmak için müte tayin edilmişti. Yunan Başvekili icraatını Büyük Okyanus devletleri misakı Washington 16 (A.A.) Hariciye Nazırı Hull ile Bahriye ve Harbiye Nezaretleri memurlan, Büyük Okyanus devletleri arasında bir ademi tecavüz misakı akdedilmesi hakkında Lyons tara fmdan Londrada yapılan teklifi tefsir etmekten içtinab etmektedirler. Japonya teklifi mülâyim harşıladı Tokya 16 (A.A.) Avustralya Başvekilinin Londra împaratorluk kon feransında söylediği nutuk hakkında, Dış Bakanhğın salâhiyettatar bir memuru, derpiş edilen Pasifik paktı yalnız Avushatırladı. Hayalinde bir silâh patlarken sol bacağını masanın köşesine çarpmıştı. Kendine geldi. Tarih muallimi de ona doğru yürümüştü: Hayrola? dedi, pek dalmışsın! Orhan gazeteyi uzatarak: Bir haber canımı sıktı, dedi, bu gazetenin bende kalmasını isterdim. Kalsm, ben yenisini alırım. Malum ya, koleksiyon yapıyorum. Orhan teşekkür etti ve odadan çıktı. Yapacağı işleri tamamile unutmuştu ve rasgele yürüdü. Çocuklarla dolu koridora doğru yürüyerek muid İhsanı aradı. Yalnız kalmağa şiddetle ihtiyacı olduğu için, yavaş yavaş hatırladığı bazı işleri ona havale etmek istiyordu. Son derste de serbestti. Yalıya gitmeyi düşündü. Belki onların felâketten henüz haberleri yoktu. Gazete görmedilerse kimden duymuş olabilirler? Fakat bir kara haber götürmenin insanca olduğu kadar alçakça cazibesine kapılmakta tereddüd ediyordu. Bu işin bir kederi paylaşmak, fakat bir heyecanın tadını başkalarile müşterek yaşamak gibi ulvî ve sefil mahiyetleri vardı. Vedianın bu felâket karşısında ne hal alacağını da merak etti. Onu kendisinden daha iyi teselli edebilecek başka biri bulunamıyacağını da düşününce hemen yalıya gitmeğe karar verdi. İhsanı bahçe kapısmda bulmuştu. Ona Cumhuriyetin edebî tefrikası: 76 BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa Taziyet ve teselli vazıfemi yaptıktan sonra gazeteci olduğumu anlattım, intiharm sebebini sordum matemli valide hıçkınklarını durdurmağa muvaffak olamadan, kısa süren fasılalar içinde anlatmağa ça lışıyordu: ; « Sebeb bir değil ki... Herşeyc üzülüyordu: Kendisi vazifesini pek sever bir askerdi. Zavallı evlâdcığım.. Harbi Umumide ne felâketler, tehlikeler geçir di, birşey olmadı da yavrucağım... Ah... Vatamn haline pek kederleniyordu, Anadoluya gitmek isterdi, ben Harbi Umu tnide onun hasretini çok çektim, isteme dim gitmesini... Büyük kızımın hastalığına da keder ediyordu çok... Bir de, amtna onu yazmayın, olmaz mı, akrabamızdan bir kızı seviyordu. «Bedbaht anadan oğlunun intihar et tiği odayı gezmek müsaadesini aldım. Çok sade döşenmiş, tertemiz, muntazam bir oda idi. Zabitin intihar ettiği koltuğu gördüm. Annesi: «Burada, burada...» diyor ve hıçkınyordu. « Bir mektub bırakmış, dedi. son lemennim parmağıma kuvvet verme sidir. Bu ıstırabdan kurlulmak fikri bana sevinc venyor. Bu defterimin siyah bn kapakla cilllenerek Vediaya verümesinı vasiyel ederim.» «Bu satıları da notettikten sonra de ğerli bir vatan evlâdım kaybeden bedbaht «Rica ettim, mektubu gösterdi. Kop anayı ve matemzede ev halkını hıçbnkyasını aldım: ları arasında bırakarak ayrıldım.» «Anne, Orhan gazeteyi okurken odaya kimin «Daha fazla dayanamıyuta, m. Rü girip çıktığına dikkat etmemişti. Son »atıra lü'n ümidlerim mahvoldu. Allahtan sana gelince «dehşet!» dedi ve arkasını döndü. sabır ve sükun dilerim. Beni hairrlaman Odada birkaç muallim vardı; kapının eşida benim için yaşamak demekiir. Ikimizin ğinde duran tarih muallimi ona sesleni de tesellimiz bu ohun. Elveda, anneci • yordu: ğim. Seni, Fahriyeyi ve Namiyeyi son Gazetenin işi bitti mi, hazret? defa olarak kucaklanm. Bahri» Orhan ona doğru ağır ağır yürüdü; fa«Matemzede anne, oğlunun yatağ'nın kat bir mektebin muallim odasında oldubaşucundaki dolabın üstünde duran bir ğunu hatırlamasüe unutması bir oluverdı. defteri bana uzattı: Ortadaki büyük masanın yanından geçer« Bakınız, dedi, arada bir hat'tala ken Bahrinin mehtab karşısında gözlerinin nnı buraya yazardı. Dün gece de felâke yaşardığı anm içine dalmıştı. Üstünde ay ışığının yeni kuruyan bir kireç dalgası gibi tinden evvel şu satırları karalamış. «Titriyen ellerile son sahifeyi arıyor donduğu bu yüzde, hiçbir çizgi yerinden du. Defteri elinden aldım ve şu satırları oynamadan, gözlerin dibinden yanaklara doğru inen yaşlarn hazırladığı facianın notettim: «2 mart, geceyarısından sonra Bo~ dehşetini o anda da sezmiş, fakat şimdi, ğuluyorum. Nefes alamıyacak bir hale sonuna kadar bütün teferruatile yaşıyorgeldim. Du dünyada beş dakika dahc du. Bahrinin odasına girişini, koltuğa udurmanm hiçbir manası kalmadı. Awıe zanarak silâhı başma dayayışını, parmadğime bir veda mektubu yazdıklan so<ira ğına ümidsizlerin son kurtuluş ümidinden şifamı silâhımda anyacağım. Allahian gelen kuvveti doldurarak tetiği çekişini Matbuat Umumî müdürlüğü tarafın dan halk tabakaları arasında yapılan bir tetkik, halkın «Âşık Garib», <Keremle Asli», «Köroğlu», «Leylâ ile Mecnun» gibi eserleri çok okuduğunu meydana çıkarmıştır. Münevver tabakaya mahsus eserlerin satışı bine varamazken bun ların arasmda 50,0000 nüsha satan eserler mevcuddur. Matbuat Umumî müdürlüğü bunu nazarı dikkate alarak bu nevi eserleri tanınmış ediblere yeni baştan ve yeni ideolojiye uygun bir şekilde yazdırmağa ve güzel bir şekilde bastırmağa karar vermiş ve bunun için kendilerine mü racaat etmiştir. Bunlar ilk olarak Âşık Garib. Köroğlu, Ferhadla Şirin, Leylâ ile Mecnun, Yedi Âlimler, Tahirle Zühre. Arzu ile Kamber, Şahmeran, Keremle Asli ve Nasreddin Hocayı yazacaklardır. Mat buat müdürlüğü ayrıca Kerbelâ Şehidleri, Hazreti Ali Devler Peşinde, Vey selkaranî ve Ebu Müslim Horasanî gibi hurafe dolu olan ve irtica telkin eden kitabların da maalesef halka sunulan kitablar arasında yer aldığını tesbit etmiştir. Tabiî bu çeşid kitablar halk kitab serisinden çıkarılacaktır. Ayrıca kahvehanelerde, şurada burada halk arasma yayılmış mevzu veya san'at itibarile çok çirkin olan resim 37 Birbirini çekemiyenlere dünya lerle de mücadeleye karar vermiş ve dar olur. tanınmış ressamlarımıza birer mektub38 Eli dar olanın gönlü de dardır. la kendilerinden Millî Mücadele ve İnkılâbdan başka halka ağac ve hayvan 39 Dost sıllesi düşman yumruğunsevgisi verecek, tayyare ve şimendiferi dan daha fazla acıtır. sevdirecek mevzular üzerinde resim 40 Benzerinle, yakışırınla gez. yapmalarını teklif etmiştir. M. TURHAN TAN j gazeteyi gösterdi: Orhan güçlükle nefes alarak: Bir felâket haberi var, dedi, bu za Bilrnem... dedi, şimdi oldu... Şubiti tanıyorum. Hemen gitmeğe mecbu rama bir sancı girdi. Çünkü, çok koştum. rum. Hiç böyle olduğu, bu kadar olduğu yokîdarî bazı talimat verdi ve mektebden tu. ayrıldı. Derin bir nefes aldı: Yalıda felâketten kimsenin haberi ol Geçiyor, dedi. madığını kapıda onu pek neş'eli karşılı Bir su, ilâç, birşey ister misiniz? yan İclâlin halinden anlamıştı. Küçük Hayır... odaya girerken Vediayı biraz çabuk görPencere yanındaki koltuğa oturdu. Emek istediğini söyledi. Bu kapı önü ve lini göğsüne bastırarak başını önüne iğdi. bu merdiven onda Bahriye aid hatıraları Sancı geçmişti, fakat kalbinde bir sıkıntı daha kuvvetli uyandırıyordu. Odaya girdiği zaman göğsünün sol tarafından kal vardı. Yanıbaşında, ayakta duran Vebine doğru yürüyen bir ağn daha duy diaya bakarak: Geçiyor, dedi, üzülmeyiniz... du. Ş'ddetli bir ağn. Kolunu ileri doğru Kız birdenbire iki elini de yukarı kaluzatmıştı. Havada titriyen eli ona sapsan göründü. «Nem var benim?» diye dırdı ve bağırdı: A!.. Sizde baska bir şey var. düşündü. O zaman, ilk defa, kendinde ciddî bir hastalıktan şüphelenmişti. «Kal Bir... bim mi var?» endişesine düştü. Orhan sesini çıkarmadı. Vedia bir aVcdia odadan içeri girince, önüne biı dım geri çekilmiş, orta parmağının mafduvar çıkmış gibi sendeliyerek birdenbire salını dişleri arasına sokarak ısırıyor ve durmuş, ağzı açık, hayret ve korku içinde titriyordu. Ne var? dedi, söyleyiniz, bu saatOrhana bakakalmıştı: Ne var? dedi, beni korkutuyorsu te koşarak buraya geldiğinize göre..Hem bu haliniz... Çabuk söyleviniz... nuz. Bir fena haber mi? Orhan yüzünün de eli gibi sararmış olduğunu Vedianın bu hayretinden anladı. Orhan başını önüne iğdi. Kalbinin etrafına şişler batıp çıkıyordu. Vedia iki elini de kulaklarının üstüne Vedia ona doğru koştu: kapıyarak: (Arkası var) Hasta mısınız? dedi. i

Bu sayıdan diğer sayfalar: