18 Nisan 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

18 Nisan 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYE1 18 Nisan 1937 Yakacıktan mektublar Sekizinci Güreş müsabakamız bu oyunlarma Balkan hazırlık gün merasimle başhyor İlk hazırlık müsabakası Müsabakalar Galatasaray kulübünde yapılacak dün yapıldı îstanbul Atletizm Ajanlığı tarafından tertib edilen sekizinci Balkan oyunlan Güreşlere başlanmadan evvel büyiik merasim hazırlık müsabakaları dün yağmura rağyapılacak, pehlivanlar halka takdim edilecek men Taksim stadında yapılmıştır. Tamamile genc atletlerin iştirak ettiği bu mü [Baştarafı 1 inci sahifese] rinde bir kafa vuruşile takımına yegâne sabakalar bize bu mevsim iş görecek Güreş hususunda en salâhiyetli kim galibiyet golünü kazandırdı. Bu anî sayı atletleri tanıtmağa iyi bir vesile olmuştur. selerin hakemliğı ve nezareti altmda karşısında kaleci yerinden kımıldamıya Mevsimin ilk müsabakası dün ümid cereyan edecek bu müsabakalarm tartı veren derecelerle geçmiştir. Pistin kuvvetvakit bulamamıştı. işleri bugün öğleden evvel saat 10 la Golden sonra yavaş yavaş açılmıya li yağmur dolayısile çok çamurlu ve adeta 12 arasmda Galatasaray kulübünde yabaşhyan Beşiktaşlılar yerden ve güzel sulu bir halde olmasma rağmen alınan pılacaktır. Müsabaakların başhakemliğini Güreş paslarla Ankaragücü kalesini sıkıştırmağa dereceler mevsim itibarile iyidir. Dünkü müsabakalarda alınan derece Federasyonu reisi Ahmed Fetkeri, kro başladılar. Bundan sonra oyunun devamı nometrörlüğünü Rıza Süeri ve Mazhar, müddetince her ıki takım da büyük bir ler şunlardır: minder yan hakemlerini de İsmail gayretle çalıştılarsa da netice üzerinde 100 metro: Birinci Nazmı «GalatasaHakkı, doktor Saıb, Seyfi Cenab, Sa müessir olamadılar oyun da 1 0 Beşikta ray» 11,6, ikinci Haluk, üçüncü Vefik. dullah, Çiftçioğlu, eski şampiyonlardan 400 metro: Birinci Faruk «GalatasaKemal, mülî takımdan Saim ve Faık şın gahbiyetile bitti. ray» 59, ikinci Galib, üçüncü Ömer Beşiktaş takımı ikinci karşılaşmasını yapacaklardır. ayni stadda yarın Genderbirliğile yapa «Fenerbahçe». Çarpışmalar sonunda sikletlerinden 800 metro: Birinci Receb «Güneş» birinci, ikinci ve üçüncü olacaklara bi caktır. 2,4,8, ikinci İbrahim «Galatasaray», ürer hatıra verileceği gibi en iyi derece • •• çüncü Kara Murad «Şişli». alacak kulübe de kıymetli bir kupa veGüneş Izmirde Uçoku 1500 metro: Birinci Galib «îzmit» ya diğer bir hediye verilecektir. Müsabakalara giriş ücreti heryerde 25 4,33,1/10, ikinci İbrahim «Galatasa Kahvecinin derdi « Burası kahve, müşteri yanında içki getirip içse, inhisar ceza yazar, ceza vermemek için ruhsatiye alsak bu sefer maliye kazino diye vergi ister.. » Y*»**n : Mahmud Yesari Montrö konferansi müsbet neticeye doğru giderken [Başmakaleden devam] mümessili olan kurnaz diplomat Marquis de Vılleneuve'ün İbrahim Paşa ile imzaamıya muvaffak olduğu kapitülâsyon muahedesi Osmanlı împaratorluğunun sukutlara ve muhtelif taarruzlara hedef bulunduğu devre isabet ettiği için Fransaya ve diğer devletlere daha geniş ve «ebedî» istisnalar temin ediyordu. Bu 740 muahedesi harbin sonuna kadar gelecek olan ve Osmanlı İmparatorluğunun imzaladığı son kapitülâsyon muahedesidir. Mısırda şimdi tatbik olunmakta olan kapitülâsyon şeraırini ve ecnebılerin vaziyetini bir başka yazımızda tahlile çalışacağız. Kapitülâsyonlara ancak kendı kendisini idareden âciz, iptidaî kalmış bir millete tatbik olunduğu takdirde şöyle böyle bir mana verilmeğe değer. Halbuki bu nevi memleketler Milletler Cemiyeti ihdas edileli beri manda altına konul* muştur. Dostumuz Mısır gibi tam istiklâle çoktan hak kazanmış ve bu istiklâlin büyük bir kısmına tesahub etmiş bir millet nezdinde şüphe yok ki kapitülâsyonlar lüzumsuz ve yersiz bir komedyadan ibaret kalır. Nahhas Paşanm Mısır efkân umumiyesine tam tercüman olan zeki idaresi altmda kapitülâsyonlann artık ilgasi bütün dünyanın alkışlıyacağı bir hâdisedir. Bütün dünyanın ve en başta Türkiyenın. Yakacığa uzaktan bir baktş çuk misli fazladır. Ayazmanın selviler tarafındaki kah vesinin yıllık kirası da, köyün en başta gelen ve münakaşası bitmiyen, modası geçmiyen meselelerinden biridir. Arka ta raftaki kahvenin de pencere kepenkleri kapalı, fakat kapısı açıktır. Müşteri gel mese bile, kır kahvecisi Mustafayı ahbabları gelir, ararlar. Malum ya, «gönül ahbab ister kahve bahane!». Mustafa, tam manasile «ehli dil», «can» adamdır. Kapakları inik gözlerinin yorgun bakışlanna aldanmayınız; onun görüşleri içten ve derindir. Pos bı yıklan, dudaklarınm müstehzi gülüşlerini saklar; o, tam manasile, bıyık altından güler. Yaz başlangıcı... Ayazmanın da mevsimi yaklaşıyor. Yaza hazırlık var mı? diye sor dum. Yeni yeşeren çınarlara, ıhlamurlara baktı, gülümsedi. Bundan daha mükem mel cevab olur mu? Ağaclar, yeşil şemsiyelerini açıyorlar. Kır kahvecisi de masalarını, sandalyelerini çıkanp dizecek. Taze suyun şınltısı da kulağı serin serin okşuyor... Kendimi, serçeye benzeriyorum; güneşi gördüm mü büsbütün gevezeleniyorum: Eh, yaz geliyor; artık işler başlar. Can Mustafa, gözlerinin yorgun ka paklan arasından baktı; güldü mü, yoksa acıyarak dudak mı büktü? Pos bıyıkIannın altından bunu göremedim; fakat sessizce iç çekişinden anladım ki o da derdli! Kır kahvecisi, sigarasmı yakmıştı: Allah eksik etmesin, yazın, iş olur. Olur amma, işlerle birlikte derd de başlar. Açık hava, temiz su... Göz alabildi ğine engin çayırlar, bağlar, bostanlar, ağachklar... Göz alabildığine deniz... Akar su, deniz, kaygu tutturmaz! derler°. Dağ havası, dağ rüzgârlan da gam, kasavet dağıtır. Fakat dağ başından duman eksik olmaz! Kır kahvecisinin de, dumanı başından çıkıyor galiba! Ben, oraya dinlenmeğe gelmiştim; şehrin gürültülerinden ve ışıklarından uzaktım. Nasibi derd olan, nerede olsa, nereye gitse, derd kovalıyor. Peki, senin derdin ne? Kır kahvecisi, elile bıyıklarını sıvaz Iadı, yorgun yorgun güldü: Dağda bağı olanm yüreğinde dağı olmaz mı? Kaç senedir şu kahveyi işletiyorum. Az çok, neyse, şunun şurasmda sebebleniyoruz. Fakat dınltısı, gailesi de olmasa, gönül rahatile ekmeğimizi kazanıp yesek daha iyi değil mi? Rahat yok kuruş olarak tesbit edilmiştir. Bu para, güreş salonunu ve minderini federasyon emrine vermek nezaketinde bulunan Galatasaray kulübüne terkedılmiştir. Güreşçilerin müsabakalardan sonra duşlarda sıcak su ile yıkanabilmesini de kulüb temin eylemiştir. 4 1 yendi Beşiktaş, Ankaragücünü 1 0 yendi Ankara 17 (Telefonla) BeşiktaşAnkaragücü maçı oldukça büyiik seyirci kütlesi tarafından merakla takib edilmis,tir. Maç çok güzel olmamakla beraber başradan sonuna kadar heyecan veren, alâka uyandıran iki kulübün taraftarlannı ümidlere ve ümidsizliklere sevkeden birçok sahneler göstermiş ve bunun içindir ki ahali tarafından zevkle seyredılmiştir. Ankaragücü Yaşar, Semih ve Osman gibi üç kuvvetli elemandan mahrum olarak sahaya çıkmıştı. Buna mukabil Beşiktaş yann için ih tiyat olarak sakladığı Şereften ve hasta bulunan Nâzımdan mahrum olarak sahaya çıkmıştır. Aşağı yukan kadrosu tamam olmakla beraber Beşiktaş, bilhassa ikinci devrede kendisinden beklenilen oyunu gösteremedi. Bunda tahminimize göre, yorgunluktan ziyade saha yabancılığı nm tesiri olmuştur. Beşiktaşın yaptığı gol uzun zamandanberi sahalarda görmedi gimiz kadar güzel bir sayıdır. Bu sayı kaydedilirken Beşiktaşın oynadığı yük sek oyun çok devam etmemiş ve bunun içindir ki ikinci devrenin sonuna yaklaştığı vakit Beşiktaş tek gollük küçük avantajmı elinden kaçırmamak için insaydlerini tamamile müdafaaya çekerek dört bek ve üç vforvetle oyuna devam etmiş tir. Ankaragücünün bugün gösterdiği o yun da çok yüksek olmamakla beraber gol vaziyetleri itibarile müessir bir oyundu denilebilir. Fakat Yaşann olmamasından aksıyan forvet ve firuatlardan hiç istifade etmesini bilmemiş ve maçı kay betmenin bütün mes'uliyetini üstüne al mıştır. Sert esen rüzgâra karşı oynamak mecburiyetinde kalan Ankaragücü sağdan bir jnişle oyuna başladı. 37 inci dakikada Feyziden aldığı topu iyi idare eden Rıdvan, enfes bir vuruşla Hakkıya geçirdi. Hakkı da sert ve ye rKöşe minderinin esrarı Zabıta romanı: 1OO Izmir 17 (Muhabirimizden telefon Ia) Güneş takımı buradaki ilk maçını bugün Alsancak stadyomunda Üçok takımile oynadı. Ankara mmtakasından eski Beşiktaşlı Ibrahim tarafından idare edilen bu oyuna takımlar şu kadrolarla iştirak ettiler: Güneş: Cihad Faruk, Reşad İ s mail, Rıza, Yusuf Rebii, İbrahim, Necdet, Salâhaddin, Abdurrahman. Üçok: Nejad Ali, Ziya Adil, Enver, Şükrü Saim, Said, îlyas, Basri, Namık. İlk beş dakika Izmirlilerin nisbî haki miyeti altında geçti ve bu arada Said muhakkak bir gol fırsatını topu avuta atmak suretile kaçırdı. Bundan sonra Güneşliler de mukabil hücumlara geçtiler ve Üçok defansını kolay kolay geçemiyeceklerini anlayınca merkezden ve soldan olmak üzere uzaktan şüt atmağa başladılar. Karşılıklı akınlar arasında cereyan eden oyun içinde Izmirlilerin bilhssa sağdan hücum ettikleri görülüyordu. Bir aralık Rebii ile İbrahim yerlerini değiştirdiler. Güneş hücumlan bu saye de daha düzgün görünmeğe başlamakla beraber bugün hakikaten güzel oynıyan İzmir defansını aşamıyordu. Üçoklular rakiblerinin hücumlannı durdurmakta, ofsayde bırakmak taktiğini de muvaffa kiyetle tatbik ettiler ve rakiblerini pek kısa bir zamanda 8 defa üstüste bu vazi yete düşürdüler. Devre golsüz ve beraberlikle neticele neceğe benzerken Salâhaddinin 43 üncü dakikada çektiği şüt topu direğe çarptırarak geri getirdi. Buna Necdet yetişti ve îstanbulun birinci golünü yapı. Bir da kika sonra da hakem Necdetin Aliye yap tığı favulü görmeyince bu oyuncu topu İbrahime geçirdi, o da Güneşin ikinci golünü yaptı. îkinci devrede Güneşlilerin 20 lık lehlerinde olan vaziyetin verdiği yüksek maneviyatla oynadıklan görülüyordu. Bununla beraber İzmirliler de millî kü me maçlannın en iyisini oynamakla beraber şanssızlıktan ve kale önlerine gelince anlaşamamazlığa katılan şütsüzlükten bir netice alamıyorlardı. Bu devrede oyunun büyük bir kısmı Güneş nısıf sahasında cereyan etti, fakat Güneşlilerin son beş dakikada yaptıkları iki gole Üçoklular penaltıdan bir sayı ile Yakacıkta otobüsten inince, çmarlı meydancığm sağındaki dar yokuştan çıkıp yürüyünüz. O yol, sizi, ağachkh bir çeşme başına, Yakacığın meşhur Ayaz masına götürür. Burası, Aydosun en yakın eteği; en yüksek ve en hâkim tepedir. Suyunun «şifaî hassaları» olduğu iddia edilen çeşmenin, kimin hayratı olduğu malum değil dir; üzerindeki taşın kitabesi, hiç mi yokmuş, sonradan mı kaldınlmış, o da meçhuldür. «Hadikatülcevami» le «Mir'ati îs tanbul» yanımda olmadığı için, Ayazma hakkmda, size tarihî malumat veremiyeceğim. Bu çeşmeyi, çocuklugumda da gör müştüm. Askerliğimde, uzun zaman, suyunu içtim. Sonbaharımızda da görmek nasibde varmış! Yirmi küsur yıldanberi bu çeşmenin hâlâ akmakta oluşuna sevinmekle bera ber, bir hayli şaşmaktan da kendimi alamadım. Çünkü Kartaldan Yakacığa yaklaşırken yol üstündeki hayrat çeşmeden birinin kurumuş olduğunu görürsünüz, ve köye girdiğiniz zaman, kitabeleri sökülmüş, yalaklan kınlmış, musluklan kopanlmış hayrat çeşmeler enkazı, raslıyacağmız tabiî manzaralar arasmdadır. Dünkü bayrak yarışvndan heyecanlı bir an Ayazma çeşmesinin üstü, «Dolaybağı» na kıvnlan yoldur. Çeşmeye, çimenray», üçüncü Cevdet «Galatasaray». 5000 metro: Birinci Artin «Beşiktaş» to sıvah üç ayak merdivenle inilir; merdivenin sağ üst duvarı kenarına demir 17,19. korkuluk yapılmıştır. 100X4 bayrak yanşı: Kâzım, Rifat, Yalak, ikidebir tıkanıp taştığı için, Nazmi ve Haluktan mürekkeb Galata korkuluk küçük ölçüde banyo tehlikelesaray takımı birinci, Cihad, Ömer, Nerinin önünü alır. riman ve Füruzandan mürekkeb Fener Ayağına inmek için merdiven yapılan bahçe takımı ikinci olmuştur. ve duvar çekilen bu suyun aktığı yeri, neden çirkin ve pis bırakmışlar? mukabele edebildiler ve maç bu suretle Bunu, cömerd insanlara karşı gösterilen 41 Güneşin lehine neticelendi. lâübaliliğe, teklifsizliğe benzetiyorum. Heyeti umumiye itibarile Güneş iyi bir Ayazmanın eski hali, vaziyeti, neymiş? oyun çıkarmış, buna mukabil de Üçoklu Fazla tafsilât, «Hadikatülcevami» de ve lar klâs farkı gösteren bir kabiliyetsizlik «Mirati İstanbul» da da yoktur. Kartala, Pendiğe, Adalara ve Mar göstermiş değıldirler. Bu neticeyi Güneş maraya bir kartal bakışile bakan bu tehücum hattı oyunculannın rakib kale önpeye, vaktile bir hayır sahibi çıkmış, on lerindeki muvaffakiyetleri doğurmuştur. on beş selvi dıkmiş! Güzel San'atlar AGüneşlıler yann (bugün) ikinci maç kademisi bahçesine dıkilen selvi fidanlalarını Doğanspora karşı oynıyacaklardır. rına da bakarsanız, artık servinin, ağacların bir nevi estetik sembolü sayıldığını Bugün yapılacak maçlar Bugün millî küme için Galatasarayla kabul edersiniz. Ayazmaya selvileri diken zat ta, Yirminci asır estetiğinin havaFenerbahçe Kadıköy stadında, millî kürilerinden olacak! me harici kalmış takımlar da Şeref sta İhtimal göz alışkanlığı, ben, selvi gödında karsılaşacaklardır. rünce mezarlık hatırlarım. Fakat AyazVoleybol maçlari ma bir eğlence yeridir, ve selvilerin bu îstanbul voleybol ajanlığı tarafından lunduğu kenar da, bu tepeciğin en değeryapılan turnuva maçlan dün yapılmıştır. li mevkiidir. Selvilerin tarafındaki kahGalatasaray, Eyübe 1510, 156, 1510 venin kirası; arkaya düşen, çeşmenin sıgalib gelmiştir. ' rasındaki kahvenin kirasmdan bir, bir buvekilharc Avni, bir de hizmetçi kadın var, öyle mi? Tahir Efendi, beyaz mendilile yüzünü sildikten sonra: Vallahi efendi oğlum, dedi. Bu ciheti biz de çok düşündük. Fakat bu köşkte ben kendimden şüphe ederim, amma ne bizim on beş senedir yanımızda çalışan kadından, ne de şu vekilharcdan şüphe lenebiliyorum. İkisi de namusu mücessemdir. Yapsalardı, şimdiye kadar ellerine ne fırsat geçmişti. Öyle değil mi kızım? Nuri manidar güldü: Bakma efendi baba... Bazan na musu mücessem görülen ve hakikaten öyle de olan nice insanlar, hele uşak ve hizmetçiler bir zaman sonra büsbütün başka mahluk olırveriyorlar. Neyse, mesele şu bir iki akşam içinde anlaşılır, sanınm... İhtiyar, Zehra Hanıma bakarak: Delikanlı kendisine çok güveniyor. Dedi. Zehra Hanım hâlâ küskündü: Ben, gidene acımıyorum. Bundan sonra elimde, avcumda kalanların gitmesine yanacağım... Tahir Efendi biraz hiddetli: A kızım, ne de inadcı şeysin?.. Sana kaç defa söyledim, yanında bir iki yüz liradan fazla para bırakma... Mücevher DOĞAN NADt bu dünyada... Sesi, içi kadar derdli değildi: Halimden şikâyet ediyonan, san • mayın... Yaş, altmışı geçmiş, artık şikâyet etsek te, etmesek te nafile... Günlerin sayılı... Yalnız, diyeceğim şu ki, geri kalan üç buçuk günlük ömrünü insan dınltısız, gürültüsüz geçirmek istiyor. . 3 Doğma büyüme bu köylüyüm. Herkes, kendininkinin hayrmı görsün, uf ak bir bağım var. Uç beş getirdiği kadar, beni oyalıyor da... Bunlann h«psini bırak, bu köye, hele buraya alıştım bir kere, kolay bırakamam ki... Yaz gelince, biraz yüzümüz güler... Onun yüzü gülmüyordu: Havalar ısınınca müşteriler sökün ederler. Her türlü insan gelir buraya.., Amma her çeşid insan... Burası, görüyorsunuz kır kaiıvesi... Kahve, lokum, çay, bir de gazoz... Vakit olur, kahveden başka birşey bulunmaz... Buraya gelenlere kahve ile beraber, surahi ile, bardakla su veririz. Âlâ, değil mi? Bunun bir derdi, sıkmtısı olur mu? Fakat buraya gelenlerin çoğu, beraberlerinde yemekler ve içkiler de getirirler. îşte, o zaman işin şekli değişir. Yiyecek getirsinler, yesinler, afiyet olsun. Gelgelelim, ceblerinden, yahud çantalarından rakı, şarab gibi içki çıka * racak olurlarsa, ben ne yaparım? Kır kahvecisinin telâşmı yersiz bul * muştum: Getirsinler, sana ne? Bana, ne mi? Kahve müşterilerî oturup, beraberlerinde getirdikleri içkileri içerken, İnhisar İdaresinin bir müfettişi geliverirse, derhal zabıt tutar, bize ceza yazar. Neden? îçkiler kaçaksa? Hayır! Kaçak değil, İnhisann malı da olsa ceza yazılır. Bir yerde içki içilebilmesi için înhisar îdaresinden ruhsatiye alacaksın... Çok bir para mı? Hayır! Çok bir para değildir. Mademki usul böyle imiş, ruhsatiye al, sıkıntıdan kurtul! Bununla da iş bitmez. O zaman da Maliye memurlan, içikli kahve, kazino addederek ona göre kazanc vergisi ister, Hiç cevab vermedim; kır kahvecisi, yorgun bir bakışla gülüyordu: İçki içmek yasak değil... Içilen içkiler de kaçak değil... Kahvemde ne kapalı şişe, ne de açık olarak bir katre içkî yok... İçki kadehi, meze tabağı, meze çatalı gibi şüpheli alât, edevat ta yok..« Kahveme gelenlerin üstlerini başlarını, sepetlerini, çantalarmı kontrol edemem ya!. İçkiyi onlar içiyorlar, neden cezayı bea vereyim? Su verdiğim mi kabahat? Burada içki satacak olsan? O zaman da kahve müşterilerinî kaçınnm. Kahveciliği bırak. Dedim ya, alışkanlık var. Bir müddet sustuk, sonra başka şeylerden konuşmağa başlamıştık. Kır kahvecisi, birdenbire cebirtden bir kâğıd çıkardıj İnhisardan ruhsatiyeyi aldım. Birşey söylemeden yüzüne bakıyor • • dum. O, devam etti: Vergi takdir ettiler, ona itiraz et tim. Bu yaza tamamile hazırlanmış * sın! Ne diye şikâyet ediyorsun? Diye artık sormadım; o, teselliyi şi kâyette bulmuş olacaktı. Teselliye bel bağlıyan insanlan kendi hallerine bırak Ellerinin ve yüzünün solgunluğu şaşıla defa sildikten sonra: cak bir derecede idı. Onun artık yataktan Pekâlâ, dedi. İnşallah muvaffak ocanlı olarak çıkabileceğine inanmak güc lurlar da biz de kurtuluruz. dü. Sonra Avniye dönerek: Yanında, ayakta vekilharc Avni du Bak, dedi. Hizmetçi kadına söyle. nıyor, uzattığı suyun bardağını bekliyor Hangi odaya isterlerse bir yatak sersin. chı. İhtiyar öksürüğünü durdurmak için Hizmetlerine de sen bak... Ne emre VTidum yudum aldığı suyun bardağını derlerse yap... iade ettikten sonra Zehra Hanıma boğuk Zehra Hanım lalasına müşfik nazarbir sesle: larla bakarak: Hayrola kızım, gene ne var? Lala, dedi. Sen bu işlerle üzülme Diye sordu. Nuri, odaya, ihtiyara ve de rahatma bak ki biran evvel kalkasın. yekilharca keskin, seri bakışlar atfettıkten İhtiyar gülmeğe çahşarak cevab verdi: sonra bir kenara çekildi. Benim birşeyim yok. Demin biraz Zehra Hanım, misafirinin ziyaret halkmıştım, birazdan gene kalkarım... maksadını Tahir Efendiye anlattı: Ah, olmaz... Öyle şey olmaz. Bi Müdiriyetten geliyorlar... Hırsızlı liyorum ki halin yok. Daha birkaç gün ğın devamı orada da merakla takib olu yerinden kımıldanma. nuyormuş. Bu işe bir nihayet vermek İhtiyar gülmeğe çalışarak başını sallaristemişler. Bu beyi göndermişler. Me ken Avni odadan çıkmıştı. Nuri, şube mur bey, bir iki gece bizim evde kalıp müdürünün Kızıltoprak merkezine yazdıhırsızları yakalamak istiyor... ğı hususî mektubu çıkanp ihtiyar lalaya İhtiyar, müşkülâtla nefes aldığmı gös uzattı: teren bir iki hırıltıdan ve ağzını bir iki Belki, dedi. Benim bu işle alâkam olup olmadığmı merak edersiniz. Müdi riyetten Kızıltoprak merkezine yazılan mektub işte... Tahir Efendi bu mektubu şöyle gözden geçirdi: İsminiz Kenan Bey öyle mi? dedi. Oturmaz mısınız?. Nuri ve Zehra Hanım, birer iskem leye oturdular. O zaman Nuri Tahir Efendiye de mütalealarını izaha lüzum gördü: Kızıltoprak merkezinde komiserle ve bir sivil memurla görüştüm. Bunlar köşkte uzunuzadıya tetkikat yapmışlar. Hatta bir gece sabaha kadar civarda memur da dolaştırmışlar. Vardıklan netice şu: Köşke hırsız dışarıdan geliyor. Bahçede sabah sabah görülen ayak izleri, pancurların ve pencerenin açık bulu nuşu, hırsızlık yapılan oda kapılarının hırsızlıktan sonra da kilidli olarak kalışı bunu gösteriyor. Fakat buna mukabil çalınan mücevheratın ve paraların hanımefendiden başka kimse tarafından bilin memekte oluşu, hırsızın elile koymuş gibi doğruca bu gizli para veya mücevherleri çalışı da onun köşkte bir elı olduğuna delâlet etmektedir. Merkezde kanaat bu merkezde, evde bir Tahir Efendi, bir Ierini bankadaki gözüne yerleştir; der dururdum. Dinlemedin. Hâlâ da sağda, solda kimbilir, nekadar servetin saklıdır. Sen bunları bizden bile gizlediğin halde işte gelip buluyorlar. Nuri, ihtiyarın sözünü kesti ve Zehra Hanıma döndü: Evinizi üç defa soymuşlar. Üçünde de soyulan odalar birbirinden uzak mıydı? Tamamile. Paranız veya mücevherinizin ayn ayrı gecelerde çahndığından emin misi niz? Yani bunlardan biri çalınınca diğerIerini araştırıyor muydunuz? Acaba hepsi ayni gecede çalınmış değil midir? Hayır, hayır... Bir tanesi çalınınca hemen ötekileri de birer birer yoklayıp yerlerinde mi, değil mi? diye bakıyor dum. Bir sual sormama müsaade ediniz. Tahir Efendinin dediği gibi, neden bunlar sıra ile çalınmağa başlanınca hemen mahfuz bir yere taşımadınız? Meselâ bir bankaya, yahud sandığa?.. Zehra Hanım, lalasına bakarak gül dü: Lalanın sözünü biraz geç tuttum. mah! İArkası var) MAHMUD YESARİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: