13 Nisan 1C37 CUMHURİYET $arkî Akdenizde Fransa Atina Universitesinin 100 î'*»cü yıldönümünde Alman Cumhurreisinin Yahudi düşmanlığmdan bulunacak sonra Ludendorff'un tesirile katolik düşmanFransa uzun zamanlar Suriye ve Lübnanda geniş Atina Universitesinin yüzüncü yılınm lığına başlamasından da korkuluyor kutlulama merasiminde hükumetimizi seroller oynamış ve nihayet bu memleketlerin kiz kişilik bir heyet temsil edecektir. Kon Berlin nisan (HuHitler'le ya meb'usu Muzafferin reisliğinde olan susî) mandasını almağa muvaffak olmuştur General Ludendorff bu heyetten bir kısmı bugün şehrimizden Tarihe bir bakış 1 Atinaya hareket edecektir. Heyet azası hukuktan profesör Sıddık Sami, Meh med Ali Şevket, Hüseyin Avni ile di! heyetinden Mehmed Ali, Edebiyat fa kültesinden Besim, Fen fakültesinden Fahir, Tıb fakültesinden Hamzadan mürekkeb olup bu heyet ayni zamanda İstanbul Üniversitesini de temsil ede cektir. banştılar. Gerçi Ai man ordusunun eskı büyük erkânıharbiye Reisinin artık askerî veya siyasî büyük roller oynıya cağı beklenemezse de bu hâdise millî sosyalist rejiminin ve bilhassa Hitle rin bazı temayül lerini göstermek iti barile dahilde ve haricde büyük ehemmiyet arzetmekte dir. Ludendorff bu günkü Alman Dev let Reisinin eski mesai arkadaşıydı. 1923 senesi ikinciteşrininin 9 unda aLudendorjf, yudönümunde evinin önunde toplanan demi muvaffakiyethalkın selâmlanna mukabele ediyor le neticelenen Mo nako hükumet darbesine de işti ich'ın ve ordusunun ve ikinciteşrin 1919a rak etmişti. Hatta bu doğmadan kadar Umumî Muharebede Başkumanölen ihtilâl hükumetinde Hitler ye danlık yapmış olan zatla yeniden samimî ni Alman orduları Başkumandan ve şahsî temaslara imkân hâsıl olduğunlığını Ludendorff'a tevcih etmişti. Hit dan dolayı memnuniyetini izhar etmiştir.» leri birkaç ay hapse bkan bu kıyamın denilmekte, diğer taraftan da Luden kanlı bir surette boğulmasından sonra dorff'un «namussuz Versay muahedesiLudendorff arkadaşınm hattı hareketini nin yapraklannı birer birer yırttığı için çok şiddetli bir lisanla tenkid etmişti. Bu Führer hareketine ve milletle devletin nunla beraber millî sosyalist meb'uslarının Ren'in yeniden sahibi olmak için asker yebirincilerinden olmuş, fakat Hitlerin hü tiştirdiğine hayran kalarak memnuniyetini kumeti ele geçirmesi üzerine meb'usluk izhar ettiği» söylenmektedir. tan çekilmışti. Buradaki ecnebî mahfillerinde HitlerO vakittenberi Üçüncü Reich'ın siya le Ludendorff'un barışmasına remzî bir setine ve bilhassa haricî politikasma pek kıymet vermemekle beraber şu iki madşiddetli hücumlarda bulunuyordu. Ve bu denin üzerinde durulmaktadır. hücumlarını çok müteassıb yeni bir put1 Muharebe plânı. Malum olduğu perest olan ikinci karısının yardımile çı üzere Alman ordusunun bu ihtiyar genekarmakta bulunduğu «Alman Kuvvetinin rali «bir millet kendisinde muharebe kaMukaddes Kaynağı» ismindeki mecmua biliyetini hissettiği zaman hiç durmaksısile neşrediyordu. zın yıldırım süratile düşmanın üstüne çulBir ay kadar evvel bu mecrpuada Lu lanarak muharıb olsun olmasın düşmanı dendorff Alman hükumetinin İspanya külliyen imha etmek» plânmın en hara meselesinde takib ettiği siyaseti o kadar a retli bir taraftan bulunduğu cihetle ye cı ve keskin bir lisanla zem ve takbih et ni Alman ordusunda da bu plânı kabul mişti ki «Gestapo» hemen mecmuanın bu ve takib etmek. nüshasını ortadan toplattırıp yok etme2 Ludendorff'un hıristiyanlık ve ğe mecbur kalmıştı. bilhassa katoliklik aleyhtarı olup YahuBarış teşebbüsüne bu defa da Hitler dilere karşı duyduğu düşmanlığın aynini önayak olmuş ve eski arkadaşının otur buHİar için de hissetmekte olduğu cihetle duğu Monako'da Tuçing'e gitmişti. Tam Hitler'i de bu yola götüreceği ihtimali Aiiki sene evvel Ludendorff'un doğumunun manyada mezheb münazaalarınm ciddî 70 inci yıldönümü münasebetile Hitler bir şekil aldığı şu sırada Hitler'in böyle bir defa daha ihtiyar kumandanın gön maruf bir hıristiyanlık düşmanile banşmalünü almağa kalkışmıştı. Fakat Luden sı burada pek çokları tarafından Papa dorff âlenen Hitler'i kabul edemiyeceğini nın, millî sosyalistlerin mezheb metodIarını takbih eden tamimine karşı bir cebildirmişti. vab olarak tefsir edilmektedir. Hitler generallerin bu gayretlerini teşvik ediyordu. Fakat eski meslektaşımn Bazı mahfijlerde de bu barışm Aİ politikasını takbih etmekte devamından da manya Sovyetler münasebetine yeni bir müteessir oluyordu. Şimdi banşmak te inkişaf vereceği zannedilmektedir. Lu şebbüsünü tekrarladı ve muvaffak oldu. dendorff Almanyanın iptidaî maddelere Rakıbi olan bir adama elini uzatmakta olan ihtiyacını temin için bu iki devlet afayda göreceğini hissetmişti. Ludendorff rasında bir yakınhk yapılmasına taraftar benliğini bütün millet gözünde muhafa olduğunu çoktanberi ilân etmiş bulunu za etmişti. Bunu Üçüncü Reich'ın menfa yor. atine kullanmak hiç şüphesiz mümkündü. Hulâsa; eski Alman orduları BaşkuBarış hâdisesinden sonra neşredilen mandanı ihtiyar generalin bilfiil değilse resmî tebliğ bunun arzuya şayan olan bile nüfuzunun tesirile Hitler ve Almansebeb'erinden birisini pek iyi eöstermekte yanın bugünkü takib ettiği siyasete müesdir. Bu tebliğde «Führer Üçüncü Re sir olacağı tahmin edilmektedir. Ehlisalıb devrindenberi devam eden safhalar Atinaya bugün bir heyetimiz gîdiyor Hitler G. Ludendorff barışınm akisleri Horoz doguşu hlileştiği zannolunan hayvanla rın, tıpkı insanlar gibi, arasıra tabiiliklerini açığa vurup vahşileştikleri görülür. Çünkü terbiye, yaratılıştaki özü söküp atmıyor, nihayet perdeliyebiliyor. Bir rüzgâr, kuvvetli bir fiske o perdeyi kımıldatmca tabitatin canlı mahluklann ruhuna nakşettiği silinmez vahşet, bütün hoyratlığile ve cirmine göre sırıtıveriyor. Vurdumduymazlığın şaheseri sanılan develer, belâhetin en semiz örneği telâkki olunan kazlar, tavukları yumurtlatmaktan ve bu kârı her tamamlayışta çırpma r çırpına ötmekten gayri bı düşüncesi yok zannedilen horozlar, iradelerine tasallut edegelen insanlarm zorile dövüşürken hep o hakikati tecessüm ettirirler ve aman bilmez birer vahşi kesilerek kendi hemcinsleri olan rakiblerini boğmaya çalışırlar. Afrikadaki filler, aslanlar gibi bizdeki develer de artık tükenmek üzeredir. Yarmki nesil, deveyi mamutlar gibi tarihte okuyacak ve resim olarak seyredecektir, muhite ve zamana intıbak edememek, motörle yarışa müsaid bir istihale geçirememek zavallı develeri inkıraza sürüklüyor. Fakat insanlarm yanar ocaklan, kaynar tencereleri, iştıha ile şahlanır mideleri bulundukça kaz, ve ördekler kümeslerin bir nağmeperdezı olmak ve ötüşerek, haykınşarak mutfaklara sürünmek mahkumıyetindeıı kurtulamıyacaklardır. Onların nesillerine ve nesillerinin nesillerine var olmak mukadder: İnsan midelerini mahzuz etmek uğrunda kesilmek için!.. Şu halde kaz ve horoz güreşleri de boğa dövüşü, boks şampiyonları gibidevam edecektir. Fakat spor zevkini başka sahalarda bol bol tatmin eden Yirminci asır gencleri ve hele yarmın nesilleri bir yumrukta boğa deviren boksörlerin korkunc atılışları karşısında duyulan heyecanı feda edip te horoz veya kaz dövüşüne rağbet gösterecekler mi?.. Burası meçhul olmakla beraber şurada burada horoz dövüşü yaptırıldığı görülmüyor değil. Nitekim kanunî raemnuyete rağmen o dövüşün Taymis nehri kıyılannda da cereyan ettiğıni Ingiliz gazeteleri yazıyorlar. Bir arkadaşımın bana gazetelerden yaptığı tercümeden anladığıma göre Büyük Britanya adasında ringe çıkan pehlivan horozlar, hayli seyirci ve hayli para topluyorlarmış. Beş dakikalık bir heyecan için beş şilin öde mekten çekinmiyen İngilizler, ring üze rinde en aşağı bir saat kalabilen iki ayaklı boksörleri temaşa uğrunda kimbilri kaç şilin veriyorlar? Fakat onlar, bu dövüşe ne derece kıymet verirlerse versinler, Osmanlı tarihinde yer alan horozlar kadar bahtiyar hayvancıklann mübarezesini seyredemiye ceklerdir. Bu zevke nasıl erebilirler ki Osmanlı padişahlan ve meselâ Sultan Abdülâziz, dövüşte galib çıkan horoza tanesi bin beş yüz altına mal olan murassa Osmanî nişanını ihsan eder ve bu elmaslı ağır nesneyi muzaffer hayvanın cılız boynuna takarak onu, devrinin ricalile bir se\iyeye çıkarırdı. Hangi îngiliz horozu bugün dizbağı nisanı alabilir?.. Askerî Tıbbiye müdürü başka vazifeye nakledildi Akserî Tıbbiye okulu müdürü General Suphi Yakar dün Toros ekspresile yeni vazifesine hareket etmiştir. İstasyonda vazife arkadaşları ve kendini sevenler hazır bulunmuştur. Kendilerine her yerde olduğu gibi yeni vazifesinde de muvaffakiyetler dileriz. luyuz» diyorlardı. Bu suretle, Harbe kadar, Fransa. şarkla münasebetleri ve şarkta mües seseleri mevcud olan milletler meya nında, faik bir vaziyetteydi. Mekteblerinde ve fakültelerinde talebe adedi mütemadiyen artıyordu. Hastaneleri şifa dağıtıyor, limanlara, yollara, demiryollarma ve muhtelif işletme teşebbüslerine yatırılan Fransız sermayeleri feyiz ve inkişaf kazanıyordu. Avrupa büyük devletlerinden hiçbi risi bu tefevvuka karşı lâkayd değildi. Bilhassa Almanya, şarkta mühim bir rol oynamak emelindeydi. İkinci Guillaume'un Kudüse yaptığı tantanalı seyahat hatırlardadır. Harb esnasında. merkezî devletler muzafferiyetten emin göründükleri zaman, Alman hükumeti, şark memleketlerinden koğulacak dın siz Fransanın mekteblerini istihlâf etmek üzere din mektebleri ihdası meselesini tetkik ettiriyordu. Şatafath pro jelerm neden dolayı neticelenmedıği ve Lübnanhların Fransız siperlerinde ce surane çarpışmalarına şahid olan har bin zaferle b:tmesini müteakıb, Fran saya, İngiltere ile mutabık olarak, Suriye ve Lübnan arazisi üzerinde manda" hakkının nasıl verildiğı malumdur. Bu manda, 1920 den 1936 ya kadar devam etti ve bu on altı sene zarfında, gerek kültürünü yaymak ve mümtaz sınıflar yetiştırmek, gerek kudretini göstermek ve ekonomik menfaatlerini inkişaf ettirmek bskımmdan. Fransa nın nüfuzunu kuvvetlendirdi. Bugün, bu rejim nihayet bulmaktadır. Bundan sonraki vazıyet, Fransanın. Suriye ve Lübnanla, 1936 senesinin son aylarında imza ve tasdik ettiği muahedelerin tatbikına bağlıdır. Bu muahedeler, metinleri birbirine çok yakın olmakla beraber, birbirinden esaslı surette ayrıl maktadır. Suriye muahedesi, Şamlı nasyonalistlerln ısrarı üzerme akdedilmiş ve şid detli' münakaşalra mevzu teşkil etmiş tir; diğeri, dostane bir hava içinde imzalanmıştır. Suriye muahedesinde, üç senelik bir tecrübe devresinden sonra. Fransız kıtaatımn Suriyeyi tahliye e deceği ve ancak Cebelidüruz ve Alevi ekallıyet mıntakalarında, o da oldukça kısa bir müddet için, işgale devam edecekleri musarrahtır. Lübnanla yapılan muahede ise. bilâkis, Fransız kıtaatımn işgale devam edeceğini, ve mesele yeni bir tetkikten geçirilinciye kadar bu vaziyetin değişmiyeceğini tasrih etmektedir. etmeden ona doğru koştu. Vedia Orhanı görünce büyük bir çığlık koparıyormuş gibi ağzını açmıştı; fakat sesi çıkmadı ve birdenbire içine çektiği nefesi göğsünde kaldı. Büyüyen gözleri üstünde kaşlan da yukarı kalkarak biran kımıldamamıştı. Birdenbire tefsir edemediği bu hayretten cesareti kırılan Orhan, geriledi ve bir selâm vererek ayrılmak istedi. Fakat Vedia nefesini bırakır bırakmaz bir elini ona doğru uzatarak: Ne iyi tesadüf! dedi. Orhan bu eli ilk defa sıkıyordu. Av cunda bir krem ezilişine benziyen sıcak bir yayılma hissetti. Parmaklarım biraz daha sıksa, Vedianın eli Orhanm avcu na sıvanarak eriyip kaybolacak gibiydi. Bir yokuşu koşarak tırmanmış gibi sık sık nefes alan kız, hemen elini çekerek, intizamsız noktalardan mürekkeb çizgi ler kadar dağınık ve ince bir sesle: Sizi çok merak ettik, o gün, dedi, ne oldu sonra? Şimdi söylerim. Köprünün üstüne geldiler. Orhan karakol vak'asını anlattı. Vedia onun sık sık yüzüne bakıyor ve gözkapaklarmı sık sık açıp kapıyordu. Orhan meseleyi anlattıktan sonra dedi ki: Sizin telefon ettirdiğinizi anladık. Bilhassa teşekkür ederim. Fakat ne de General Weygand, Fransa Umuml Erkânıharbiye Reisı iken Şarkî Akdenız öyle bir mevzudur ki, efkârı umumiyenin dıkkati, üzerme nekadar çekılse ve Fransızlar onun ü zermde düşünmeğe nekadar sevkedilse azdır. Şarkî Akdeniz hakkında mevzuu bahsolan problemler günün en büyük hâdıselerile alâkadar olduğu halde, memleketımiz, bu problemlere karşı, ötçki devletlerin sarfettiği faahyet nisbetinde kayidsizlik göstermektedir. Son seneler zarfmda, bu meselelere daır mühim makaleler neşredilmiş ve bunların hallini mümkün kılacak başlıca amiller tebarüz ettirilmiştir. Bu makalede, Fransanm şarkta, vaktile sahıb olduğu müstesna mevkii hatırlattıktan sonra, orada bugün kendisine verilen mevkiin tahliline; sonra, Avrupa devletlerile Akdenize sahildar devlet lerin, orada kendi nüfuzlarını tesis maksadile halıhazırda sarfettikleri gayretlerın izahına çalışarak Fransaya terettüb eden vazifeleri ve Fransanın vaziyetıni anlatmağa gayret edeceğiz. güzel ifade ettiği veçhile «büyük bir eser bırakmışlardır. O büyük eser de, garbin şark üzerinde daimî bir tesir muhafaza etmesidir ki, bunun ajanı da, ekseriya Fransa olmuştur.» Nitekim son senelere kadar şark memleketlerinin beynelmılel rejimini tesis ve muhafaza eden kapitülâsyon 1 ların kökü esas ıtibarile Fransızdır ve ayni terihte, yani, Marsilyalılarm, ilk defa olarak imtiyazlı haklara tesahub ettikleri XII nci asırda başlamıştır. Fransa, sahib olduğu imtiyazlı vazi yet dolayısile, bütün şark hıristiyanlarının sahabeti hakkını tedricen ele almıştı. Şarkta, dığer milletlerin mümessillerini hem siyasî, hem dinî bakımdan bir nevi himaye altında tutuyordu. Faikiyeti o derecede idi ki şarkta, ancak onun bandırasının himayesi altında sefer ve ticaret yapılabilırdi. Fransız konsolosları, deniz ticareti bahsmda zuhur eden hertürlü ihtilâflarda hakem vazifesi görürlerdi. Fransanın, arazi noktasından garaz ve menfaate müstenid olmıyan bu ha reketi, asırlarca müddet, kendisme manevî ve iktısadî sahada büyük faydalar temin etmişti. îhdas edilen iskeleler, konsolosluklar ve millet mümessileri sistemi sayesinde, Fransanın menaııini korumağı temin etmiş, misyonerlerin ve müteaddid talim ve terbiye müessese lerinin gördükleri faydalı hizmetler sayesinde de Fransız dili taammüm et miş. Fransaya karşı hürmet ve sevgi uyanmıştı. Vahim hâdiselerde Fransaya teveccüh ediliyordu. 1860 da. Dürzü ve Marunilerin çıkardıkları iğtişaşta, Fran sanın müdahalesi Lübnan dağında asayişi iade etmiş ve Lübnanda muhtariyet mutasarrıflığı ihdası suretile sükun elde edilmiştir. 1878 de, Berlin kongre sinde. Avrupa, Fransanın ayrı haklarını tanımış, on sene sonra. Papa Onüçüncü Leon, bilumum memleketlere mensub misyonerlerin yardıma ihtiyacları olduğu takdirde, Fransa Cumhuriyeti mümessillerine müracaat etmeleri lâ zım geldiğini sureti mahsusada tasrih etmişti. 1909 daki Adana hâdiselerinde, rahiblerimizle rahibelerimizin fedakârlığı sayesinde, pek çok insan hayatı kurtarıldı. Şark metropolidleri, Papa Onuncu Pie'ye yazdıkları mektublarda Fransanın rolünü tebcil ederek <mev cudiyetimizi bu âlicenab millete borc Fransa şarkta vaktile ne idi? şimdi nedir? Memleketımizin (yani Fransanın) Yakmşarktaki imtiyazlı vaziyetinın menşemi bulabilmek için ahlısalib de virlerıne kadar gerilemek icab eder. Ehlisalıb efradı. yalnız ateşm hı ristıyan ve kahraman şövalye olmakla kalmamış, ayni zamanda, münevver, müsamahakâr ve âdıl müstamereci olduklarını da ispat etmişlerdir. Onikinci asrm sonunda, Kudüs, Salâhaddınm hücumları karşısında sukut edeceği sırada şark memleketlerinde seyahat e den İspanyalı bir müslüman Franklarm iki asır müddetle işgal ettikleri mmta kalarda yaptıkları iyi hizmetleri şük ranla yadetmiştir. Bu miislüman, bı raktığı çok şayanı dikkat yazılarında, muhariblerin akdettikleri ve sadık kaldıkları ticaret muahedelerinin mükem melliğini, hıristiyanların din hususunda gösterdıkleri müsamahakârlığı ve nıs feti sena etmekte, hıristiyanların ma iyetinde çalışan islâm ortakçıların, is lâmların maiyetinde bin türlü fena muamelelere ve haksızlıklara maruz bir halde çalıaşnlardan daha mes'ud oldu ğunu kaydetmektedir. Binaenaleyh, ehlisalib efradı, neticede inhizama uğra mış olmasma rağmenğ hakikî ve de vamlı bir Fransız zaferi kazanmışlar ve şarkta, Kardmal «Baudrillart» ın çok M. TURHAN TAN Cumhuriyetin edebî tefrikası: 47 B i Z İNSANLAR Yazan: Feyami Safa • Allah belâlarmı versin! dedi. Vatman tasdik etti: Benden de al o kadar. Bizim işimizi kolaylaştırıyorlar anraıa suratlarını görmek ıstemıyorum. Tıknaz adam Orhanla Necatiye bakarak öfkeli ve yorgun gözlerile bir müttefik daha arıyordu. Necati başının küçük bir hareketile ona cesaret verdi. Adam paketini bir elinden öbür eline geçirerek homurdandı: Tavuğu baş aşağı tuttun diye beş lira ceza alıyorlar. Sağa baktın üç lira, sola baktın beş lira... Soyguncu takımı... Para bir şey değil, Arabyan hanların da saatlerce bekle dur, işin yoksa... Ya o suratları?.. İstanbula ilk geldikleri zaman çok terbiyelidiler. O Arab Fransız neferlerinin yanında zemzemle yıkanımştılar. Sonra bunlara da bir gururluk çöktü. Baskalarından bir tasdik bekliyordu, ses çıkmayınca, bir daha: Allah belâlarmı versin! dedi ve sustu. V A OrhaH Eminönünde tramvay bekliyordu. O gün, yeni girdiği hususî mektebde ilk derslerıni vermiştı. Necatile Beyoğ lunda buluşacaklardı. İki aydan fazla süren bir işsizlik devresinden sonra, tufeylî olmaktan kurtulmağa doğru attığı ilk adımın çevikliği ve neşesi, Aksaraydaki mektebden Eminönüne tramvayla gelin ciye kadar devam etmişti. Başkalarile kendisi arasından bir perde kalkmış gibi oldu. Boğaziçindeki mektebden ayrıldığı gündenberi, onu bir kundura boyacısma karşı bile gıptaya benzer hislerle dolduran çalışma hasretinin yavruladığı utanc, gözlerine herşeyi sislendiren bir perde çekmiş gibiydi. Bu sis dağılmıya başladı. Etrafına daha rahat bakıyordu. Tramvay geldi. Orhan arka sahanlığın basamağına adımmı atarken ayni kaldırun üstünde Vediayı görmüştü. Biraz ^wel orada bulunmıyan kızın ayni tramvaydan indiğini anladı ve tereddüd olsa Türk zabıtasına yabancılardan ge Ien emir insanın gücüne gidiyor. Belki de kendi polisimizin bize işkence etmesini tercih ederdik. Vedia durdu ve Orhanın yüzüne bir daha baktı. Ağzı yan açıktı ve köprünün rüzgârile üşüyormuş gibi çenesi titriyor du. Gözleri kısıldı, kırpıldı, açıldı, süzüldü ve bir mana ihtilâli geçirdi. Orhan bu neviden ve bu şiddette bir hassasiyete ömründe ilk defa raslıyordu. Ağır bir söz, bir kelime, tek bir kelime, bu kızı bir mavzer kurşunu gibi öldürebilirdi. Ne dolu bir teheyyüc kabiliyeti! Vedia yürüyerek dedi ki: Böyle söylemeyiniz, çok müteessir oluyorum. Telefon eden ben değilim. Madam Sofi. Yanımdaki kadm. O bizim herşeyimizdir. Ona itiraz edecek vaziyette değildim. Bilmezsiniz. Tahmin ettim. Arkadaşımla da konuştuk. Sizi daha ayrı görüyorum. Cemil meselesinde <ie bunu hissetrirdiniz. Titreme kızın yüzünden başma ve o muzlarına geçmişti. Orhan az daha «üşüyor musunuz?» diye soracaktı. Boğazıçi iskelesinin merdivenlerini indiler. Vedia hiç birşey söylemiyordu. Orhan tekrar ayrılmayı düşündü. Kızdan evvel durmuştu. Bu sefer de yüzü kıpkırmızı kesilen Vedia, önüne bakarak: Siz beni tanımıyorsunuz, dedi. H: Aksarayda Atatürb caddesinde 60 numarada Bay İbrahim Eroğluna: Kendi yazılarımı, hele basıidıktan sonra, okumak çok zaman elimden gelmez. Bu seKaşlarını çatarak öfkelenmiş gibi sorbeble bahsettiğiniz yazıda Bor kelimesi du: Bolu suretinde çıkmışsa gözümden tabiatile kaçmıstır. Yahud dalgmlıkla ben öyle yaz Yann bana gelecek misiniz? mış olabilirim. Alâkanıza ve benl tenvir etOrhan şaşırarak cevab verdi: menize müteşokkirim. M. T. T. Tereddüd ediyorum. Kız başını kaldırdı, Orhanın yüzüne Yeni ithalât rejimi baktı ve tekrar başını önüne iğerek mmldandı: Dün sabah İktısad Vekâleti şehrimiz Niçin? Belki... doğru... hakkınız deki alâkadarlara yeni ithal rejimi e var... fakat benim için küçük ve büyük sasları için yapılan hazırlıklar dolayı sile yeni direktifleri ihtiva eden bir şey yoktur. tebliğ yollamıştır. Yeni «M» listesi pro Efendim? jesi hazırlanarak Vekâlete gönderildiği Belki siz o Cemil meselesine benim için üzerinde çalışılmakta olan «V» ve kadar ehemmiyet vermediniz. Kâbus ol «A> listeleri bu direktifler dairesinde du benim için. Siz herşeyi bilmezsiniz. hazırlanacaktır. Yeni rejimin hazırlıkları için dün de Hele bu yüzden mektebi terkettiğinizi Millî Sanayi Birliğinde bir toplantı yaöğrenince... Küçük degildir bence bu mepılmıştır. sele. Bence de küçük degildir. Türkofis tadil ediliyor Sizi görmek istiyordum. İktısad Vekâleti teşkilâtında mühim Vedia bu cümleyi zahmetle söylemiş bazı değişiklikler olacağını yazmıştık. ti. Tepeden tırnağa kadar ürperdiği belli Dün şehrimize gelen malumata göre bu oldu. Vücudünde sabırsızlık çırpınmalan değişiklikler haziranda yapılacaktır. vardı. Ayrılmak için Orhana elini uzat Bu meyanda Türkofis teşkilâtınm bazı mak istemiş, fakat kolunun müphem bir tadilâta uğrıyarak tamamen İktısad hareketinden sonra vazgeçmişti. Denize Vekâleti teşkilâtına iltihakı ve Türkobaktı. Vapur henüz gelmemişti. Maksad fis umumî reisliğinin kaldırılması üzesız bir adım attı. Sonra Orhana döndü rinde meşgul olunmaktadır. İç Ticaret Umum Müdürlüğü de kaldırılarak bü ve birşey bekledi: tün ticaret işlerini cemedecek bir ticai Kararım birdenbire veren Orhan: ret müsteşarlığı kurulması mevzuu ] {Arkası var) bahstır.