CUMHURİYET 15 Mart 1937 Çok geç Sustu. Geldiğindenberi arkadaşınm bir kelime söylemediğine, bir harekette bu lunmadığına, çehresinde bir çizginin bile değişmediğine dikkat etmişti. Vehbi donmuş bir cesed gibi duvara yaslanmış, duruyordu. Suad hafifçe titredi, tereddüdle de vam etti: Bana zevcenin çok hasta olduğunu söylediler. Ümid ederim ki bu felâket bitti, değil mi? Vehbi ürpererek sallandı. Suadın tanıyamadığı boğuk bir seslc: Evet, dedi, bitti! Sustular. Vehbi gene kıpırdanmadan duruyordu. Bu dılsiz duruştan Suadın gitmesini bekliyen bir mana taşıyordu. Suad hazin bir tahassüsün ıstırabile mınldandı: Gene dediler ki bir zamandır hayat senin için çok insafsız olmuş, sıkıntıya düşmüşsün. Vehbiden cesaret verici bir mukabele bekledi. Gene cevab alamaymca: O halde, dedi, bu hayatı niçin yeniden tanzim etmiyelim? Bizim gibi iki eski arkadaş... Sana biraz para getirdim, şimdilik vaziyeti düzeltmek için... Ne vakit istersen, ne vakit kudretin yeterse iade Suad evi bulmakta gecikmedi ve sokak edersin... Sıkılma... kapısınm düğmesine bastı, cevab alamaSeri bir hareketle zarfı cebinden çıka rarak masanin üzerine koydu. Vehbi cedı, zil işlemiyordu. Kapıyı iterek içeri girdi. Cümle kapısını vurdu, cevab yok; vab vermedi, bir harekette bulunmadı. Suad artık çekilmekten başka birşey salon kapısmı zorladı, cevab yok; ve dedüşünmüyordu. vam etmeğe karar verdi. Bana müsaade edersin değil mi? ' Salon bomboştu. Garib bir sükunet Bir saat sonra bir randevum var da... kalbine haşyet veriyordu. Seslendi: Gelecek sefer daha fazla kalmm. Hem Suad vakit vakit eski arkadaşı Vehbiyi hatırhyor ve ne zamanthr onu arayıp sormadığı için kendi kendisine kızıyordu. Vehbi ile dostluklannın ta ılk gencliğe kadar dayanan eski bir tarihi vardı. Lâkin kaç senedenberi birbirlerini hiç görmemişlerdi. Bir pazar Taksimde Ali Saffete rast geldi ve ona Vehbiyi sordu. Saffet: Vehbi mi? de<ü. Çok fena. Felâket içinde zavalh. Bir senedir açıkta. Kasaba, bakkala, şuraya buraya borc gırtlağı açmış. Evden çıkamaz oldu. Bir müddettenberi de elektriği, suyu kesmiş ler. Ev sahibi, sokağa atmakla tehdide başlamış. Üstelik karısı, biçare Müjgân ağır hastaymış. Fena, çok fena zavalh.. Zavalh Vehbi. Suad tek kelime söyliyemedi, duyduklannın dehşeti onu altüst etmişti. Ali Saffetten Vehbinin adresini alarak evine koştu. Bir zarfa para koydu ve ilk vapurla Haydarpaşaya geçerek Erenköye gitti. Vehbi köyün nihayetlerine doğru tenha üç beş evden birinde oturuyordu. Etrafta derin bir sessizlik vardı. Mahalle nin çocuklan köşebaşına toplanmışlar; biraz evvel duyduklan silâh sesi hak kında tahminler yüriitüyorlardı. Kimse yok mu burada? Vehbi, Vehbi! Ben geldim; ben, Suad... Sağdaki aralık kapıdan daldı. Yemek odasınm manzarası, ağlanacak kadar sefildi. Durdu, gene seslendi: Vehbi, kardeşim Vehbi! Ben geldim, Suad, Suad Cemal! Koca ev susuyordu. Ne yapacağını düşünürken hafif bir gürültü duyarak başını çevirdi. Arkadan bir kapı açılmış ve Vehbi göriinmüştü. Suad atıldı: bir gece şöyle bir eğleniverelim canım! Tarihini sen tesbit et ve bana yaz. Ol maz mı? İşte kartım. Kartı da masaya bırakrı. Vehbinin elini sıktı, gene ayni hissiz, ölü elini. Vehbi raşe içinde, ve gayrimuntazam adımlarla sallana sallana yürüyerek misafirini u ğurladı; bahçe kapısına geldikleri za man anlasılmaz bir sesle mınldandı: RADYO Beyrutta da bir sahtekâr 130 yaşında ve 54 evlâd Bu aksamki program J şebekesi meydana çıktı Sigorta soygunu KAYSERİ MEKTUBLARI: îstanbulda olduğu gibi, Beyrutta da mühim bir sigorta sahtekârlığı meydana çıkarılmıştır. Polisçe yakalanan sahtekârların, yaşıyan adamlan ölü göstermek suretile sigorta şirketlerinden mühim paralar çektikleri anlaşılmıştır. Şebekenin başında Kaplanyan isminde bir Ermeni bulunmaktadır. Kaplan yanla arkadaşlannın itirafları üzerine gayrikanunî şekilde defin muameleleri yapan bir papaz da tevkif edilmiştir. Mevkuflardan biri Berta Kuyumcu yan adile defnedilen cesedin başka bir kıza aid olduğunu ve haricden Beyruta nakledildiğini itiraf etmiştir. Bunun üzerine mevzuubahis cesedi bulmak üzere beş altı mezar açılmış, fakat bir türlü Berta Kuyumcuyanm cesedi bulunama mıştır. Sahtekârların yalnız sigorta şirketlerini dolandırmakla iktifa etmiyerek bazı cinayetlerle de alâkadar olduklan zannedilmektedir. Beyrutta münteşir L'Orient gazetesine göre, Dr. Potukyanın ölümü de bu mesele ile alâkadardır. «Unyon» Sigorta Şirketinin doktoru olan Potukyanın ne gibi şerait alhnda öldüğü araştırılmaktadır. Sahtekârlar, Sultan Veziryan adındaki bir kadını Marta Poturluyan diye Dr. Potukyana takdim etmişlerdir. Doktor, sahtekârlığın farkına varmadan Sultan Veziryanı Marta Poturluyan diye muayene etmiş ve icab eden raporu vermiştir. Üç ay sonra sahtekârlar Marta Potur luyanın ölümünü tasdik eden resmî vesikalan Ünyon Şirketine ibraz ederek, sigorta bedelini tahsil cbnişlerdir. ve ahf ad sahibi bir kadın Kayseri köylerinde yapılan geziler, tetkike değer birçok şeyler meydana çıkarıyor İSTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,00 havadis 13,05 muhtelif plâk neşriyatı 14,00 son 17.00 Inkılâb dersleri. Urüversiteden naklen. Receb Peker tarafmdan 18,30 plâkla dans musikisi 19,30 çocuklara masal. I. Galib tarafından 20,00 Rifat ve arkadaşları tarafmdan Txirk musikisi ve halk şarkıları 20,30 Omer Rıza tarafından arabca söylev 20,45 Safıye ve arkadaşları tarafmdan Türk musikisi ve halk şarkıları, saat ayan 21.15 Şehir Tiyatrosu dram kısmı CRieoletto) 22.15 Ajans ve Borsa haberleri ve ertesi günun programı 23,00 plâkla sololar, opera ve operet parçaîarı24,00 son. (Avrut>a merkezlerinin programı gelmediğinden konulamamıştır.) NÖBETÇİ ECZANELER Bu akşam sehrin muhtelif semtlerinde nöbetçı olan eczaneler şunlardır; İstanbul cihetindekiler: Emınonunde (A. Mmasyan), Beyazıdda (Haydar), Küçükpazarda (H. Hulusı), Eyubde fHikmet Atlamaz), Şehremininde (Nâzım Sadık), Karagümrükte (Suad), Samatyada (Erofilos), Şehzadebaşmda (Üniversıte), Aksarayda (Ziya Nuri), Fenerde (Husameddın), Alemdarda (Esad), Bakırköyde (Hilâl). Beyoğlu cihetindekiler: Istıklâl caddesinde (Matkoviç), Yüksekkaldırımda (Vingopulo), Galatada (Merkezt, Taksimde (Kemal Rebül), Şişlı, Osmanbeyde (Merkez), Kasımpaşada (Miieyyed), Hasköyde (Nisim Aseo), Beşlktaşta (Ali Rıza), Sarıyerde (Nuri). Üskudar, Kadıkoy ve Adalardakiler: Üskudarda fSelimiye), Kadıköy, Modada (Moda), Büyükadada (Halk), Heybelide (Tanaş). Koy gezısi kafüesi Kıranardı halkile konuşuyor Sana teşekkür ederim Suad.. Suad son defa geriye döndii, Vehbi başı göğsüne düşmiiş, cümle kapısmda Oh, Vehbi, Vehbiciğim! Ben geldim. Ne mes'udum seni gördüğiime. Ne duruyordu. * * * sevindim bilsen! Arkadaşı gittikten sonra kapıyı kilidliyerek yemek odasına girdi. Maaadan, Suadın bıraktığı zarfı ahp açtı. tçinde bin beş yüz lira vardı. Halâs, selâmet! Bu bir servetti. Fakat birdenbire Vehbinin, dişleri kısıldı, dişleri nin dişleri kısıldı, yüzü buruştu ve sarardı. Paralan tekrar zarfa koyarak yapış tırdı. Üzerine Suadın kartındaki adresi yazdı ve yatak odasına girdi. Zarfı gece masasına bıraktı. Bu masada iki imzalı bir açık mektub ve onun üstünde de bir tabanca duruyordu. Vehbinin eline sarıldı. Mihanikî bir hareketle uzatılan bu elde ne bir his, ne bir kuvvet vardı, sanki ölü eli gibi, Suad bırakmca vücüdün yanina dimdık düstü. Suad, kalbi burkularak Vehbiye baktı. Eski arkadaşınm hali onu korkutuyordu. Perişan, bitkin ve sessiz... Muhakkak ki ateşler saçan gözleri, onu görmeden bakıyordu. Elim bir heyecana boğulan Suad, kendini, yakm bir arkadaş neşesi takmmağa zorhyarak: Ya Vehbiciğim, dedi, seni nekadar özlemiştim bilsen. Bizim yaptığunız da hani affedilir şeyler değil. Evet, evet, bu muhakkak. Uzun zamandır birbirimizi aramadığımız için biz affa lâyık değiliz. Amma bu «biz» den maksad «ben» tabiî!.. Çünkü seni aramadım. Vaziyeti nin bozulduğunu, sıkıntı çektiğini bilmiyor, kendi âlemimde eğleniyordum. Bugün halini duyunca.. Yatağa doğru döndü. Güzel yüzü ebedî bir sükunetle parlıyan karısma baktı. Müjgânın sol göğsünden sızan kan döşemeye damlıyordu. Vehbi de onun yanina uzandı, soğumuş elini tuttu ve öteki elile masadaki tabancayı aldı. Nakleden: nürrefık, Ahmed Nuri, dişçi Rıza ve ecYazın ter döktüren sıcaklığından buFERİDUN OSMAN zacı Nureddinin mezarları ziyaret edil nalanların, serinlemek, rahat ve huzurlu miş, nutuklar söylenmiştir. gece geçirmek için Erciyesin sırtına doğİhracat tacirleri Balkan mem ru tırmandıkları köyler içinde (Kuranardı dillerde dolaşır bi r şöhrete sahib!.. leketlerinde tetkikat Hele suyu; koyu, masmavi rengile yapacaklar tek bir bardağı; yemekle yüklü mideleri Tekirdağı ihracat ve ithalât tacirleri bir saat sonra hazım suretile boşaltıp inBalkanlarda bir temas ve tetkik seya san iştihasını şaha kaldırmağa kâfi gelihati yapmağa karar vermişlerdir. Bu yor!. Köyün, mevcud olan iki içme suyu seyahate İstanbul tacirlerinden de işti içinden Sıhhiye Vekâletinin gördüğü rak etmek istiyenler bulunacağını namüz raporuna nazaran, birisinin mikya zarı dikkate alarak vaziyeti Ticaret Osülması üç, öbürününki bir!. dasına bildirmişlerdir. Erciyesin başındaki asırlık karlardan Tacirler, Balkan memleketlerini bieriyip. karnındaki kaya yarıklarında çalrer birer gezecek ve oradaki tacirlerle temas edeceklerdir. Bu arada Balkan ta kaîana çalkalana kendiliğinden filitre ecirleri arasında bir birlik kurulması fik dilerek bilek kahnlığmda bir yarıktan ri de vardır. Bundan sonra Çekoslovak fışkıran şu masmavi suya, renginden doya ve Macaristana da geçilecektir. layı ne İstanbul suları gibi hile karışŞehrimiz iktısadî mehafilinde bu fi tınlabilir, ne de temizliğinden insan şüpkir fazla taraftar bulmuştur. Bu seya he edebilir!.. lçerken damağı tad, içe hat tacirlerimizin toplu bir halde dışa ferahhk, mideye iştiha veren bu su, iki rıda yapacakları ilk sevahat olacaktır. üç yıl önce Ankarada bile tutunarak çok Akhisarm meşhur parkından bir görünüş Uzunköprüde teşçir ameliyesi hararet söndürmüş.. Mütesebbis iki KayAkhisar (Hususî) Tütüncülükte Şehrin çok mükemmel elektrik tesi serili, bu suyu kapalı şişelerle her tarafa Uzunköprü (Hususî) Geçen yıl dünyaya şö'hret salmış olan kazamız satı vardır. Çocuk bahçesinin yanındaki ve bilhassa Ankaraya sevkederek (Er gün geçtikçe güzelleşmekte ve büyü parka ancak İzmir Bahribaba parkının tesis edilen K. Dirik örnek fidanlığı halciyes Kıranardı suyu) adı ile bir iki yıl mektedir. Birinci nüfus sayımındaki rekabet edebileceğini herkes ıttifakla kımıza parasız meyvasız ağac fidanı dasürüm yapmışlarsa da sonradan araların18,000 rakamı bugün 22,800 e fırlamış söylemektedir. ğıtmağa başlamıştır. İstasyondan kasabada çıkan bir hâdiseden bu faydalı iş bulunmaktadır. Köylerdeki 31,000 nü Bütün bu gönül açıcı vaziyetlere rağ ya kadar dört kilometroluk şosenin her fus ise bugün 42,300 e çıkmıştır. men şehirdeki dılenci bolluğu hayret e iki tarafına akasya fidanı dıkildiği gibi İki büyük nahiyesi ve 93 köyü ile Ak dilecek bir derecededir. Bundan başka koruluğu olmıyan köylere de on beşer CAGNEY hisarm başlıca vasfı, ziraî bir memleket park ve Halkevi gibi en işlek caddeler dekarlık koruluk diktirilmiştir. (Fransızca) MARGUERıTE LiNDSAY olmasıdır. Geçen yılki doludan altı bu bile bozuk ve çamurlu olduğu gibi is çuk milyona düşen tütün rekoltesinin tasyona doğru büyüyen inşaat oldukça bu seneki hazırlıklar sayesinde on mil intizamsız bir vaziyettedir. Meselâ ayni yon kılo olacağı söyleniyor. sıradaki evlerin kimi kerpiç, kimi be «Harb » İ yaratan NİCOİas Farkas'in şayanı bayret Hlmi ve Pierre Frondaie'nin romanı Kaza merkezindeki inşaat bilhassa ton, kimi alçak ve kimi de yüksektir ve göze çarpan bir hal almıştır. Mükem bu hal çirkin bir manzara arzetmekte mel bir Halkevinin inşası için 14 bin dir. liralık bir yardım temin edilmiştir. VeDilenci bolluğu ve yapıda intizamsızSinema şaheseri başlıyor. Baş rollerde : saiti nakliye sahibleri de 3 er araba kum lığa rağmen Akhisarın çok parlak bir taşımak suretile bu yardıma iştirak e istıkbale namzed olduğunu tereddüd DANİELLE DARRİEUX ADOLF WOHLBRUK CHARLES VANELS deceklerdir. süz bir daha söyliyebilırim. Kayseri (Hususî) Yüzlerce asır evvel, Erciyesin bağnnda bulunan (Karacaviran) köylüleri, nüfusun artaıasile beraber arazinin azlığından ve bunlann doğurduğu maişet darlığından bıkıp u sanmış, artık bu geniş saha köy halkına dar gelmeğe başlamıştı. Buradan ayrılmak istiyen bir kısım köylü, kendilerine yurd bulmak için etrafı aramağa başlamışlar. Mülkiyetin hiçbir hak ve hiçbir kanun tanımadığı o devirde yer ve yurd arayan bu köylüler, Hisarcık köyünün doğu tarafında geniş arazisi, güzel hava ve suyile bir yer bulup burada yurd kurmağı kararlaştırıyor, ve obalarım nakil için (Karacaviran) a dönüp hazırlığa başlıyorlar. Karacaörenliler, köylerinden aynlmak istiyen bu hemşerilerine soru Ölümünden on gün evvel doktor Po yorlar: tukyan çarşıda tesadüfen Kaplanyana Yurdluk bulabildinîz mi?. rasgelmiştir. Kaplanyanın yanında, öl Bir yer seçtik, oraya taşınacagız!. düğü haber verilerek sigortadan sigorta Neresi bu yer?.. Uzak mı?. bedelini tahsil edilen kadmı görünce, der Yok, uzak değil nah şu (kınn arhal meseleden «Ünyon» Şirketini haberdı!..) diyorlaT. dar etmiştir. Karacaörenden aynlan bu köylülerin Bu hâdiseden birkaç gün sonra dok seçtikleri yerde yapılacak köyün temeli tor Potukyanın füc'eten ölmesi, meydana çıkan sahtekârhkla yakmdan alâka atılmadan önce, köyün soy adı şu konuşmada konuluyor: (Kırınardı!..) dar addedilmektedir. 3980 lik Erciyesin, ovalara doğru kâh keskin bir kıvnm ve kâh tatlı bir meyille indikçe küçülen pliseli eteklerinde, kül den harmanlanmış kır bir dağm böğrüne Ankara 14 Karabükte kurulacak yeniden kurulan (Kırınardı), gel zaman demir ve çelik fabrikalarımn temelatma git zaman hem adına verilen sebebleri merasimine Başvekil Ismet Inönü riyaset kaybederek halk dılınde (Kıranardı) oedecektir. Merasim tarihi bugünlerde tes luyor, hem de serile serpile büyüyerek bit edilecektir. şu kır dağın böğrünü kulaçlama kaplıyor, her yeni doğanın, doğduğu halde kal Evvelce gelmiş olan Ingiliz mühendisleri Karabükte çalışmalara devam et mayışı gibi.. mektedirler. Bu hafta içinde Londradan Kayseriden Erciyese çıkan tek ve yükalh mühendis daha gelecektir. Bu mü sek yolun 1350 nci basamağında bulu hendislerin başında inşaat yapacak şir nan (Hisarcık) a giderken Deliçayın üketin sahibi Brossert ile direktör Maken zerinden sola dirsek yaparak ayrılan dazi bulunmaktadır. racık bir patikanın nihayetindeki (Kı ranardı) hava ve manzarası ve bilhassa Heyet şehrimizde bir iki gün kaldık tan sonra Ankaraya, oradan da Kara suyile köycülük bakımmdan tetkike değer kıymetli bir yer olduğu içindir ki, büke gidecektir. Vali Adli Baymanm başkanlığındaki Ankara Halkevînde dün (köy gezileri kafilesi) bu hafta da işte yapılan merasim bu tarihî köye gitti. 3000 dönümlük ve Ankara 14 (Telefonla) Ankara Hal dinlendirmeli ekilen güzel ve bostanı bol, kevi azası iken ölenlerin hatıraları, budalgalı bir arazisi ve 220 hane içinde gün Halkevinde yapılan bir toplantıda 564 ü kadın artanı erkek olmak üzere anılmıştır. Toplantıdan sonra Reşid Galib, İb 1028 nüfusu var. ÖLÜM Be\ azıd dersiâmlarından ve mülga Meclisi Maarifi kebir azasından Zileli Hacı Abdurrahman dün sabah 95 yaşında olduğu halde hayata gözlerini kapamıştır. Cenazesi bugün 11,30 da Üsküdar Ağahamamı 41 numaralı hanesinden kaldırılarak Yenicamide öğle vakti namazı kılındılctan sonra Karacaahmeddeki aile makberine defnedilecektir. Mevlâ rahmet evlesin. T 130 yaşında Asiye ve 125 yaşında Ayse yanyana yüzüstü kalmıştır. Şimdi Kıranardı su yunun hükümdarlık sahası, yalnız Kayserideki lokanta masalarile bazı aile sofralarına münhasır kalmıştır. Fakat Vali Bayman, şu köye servet, bütün Kayse rililere nimet olan bu sudan herkesin daha geniş ölçüde istifadesini temin için, mühürlü fıçılarla ve daha ucuza satmak işine uğurlu parmağını koymuştur. Bir köy halkı, sudan servet, bir şehir ahalisi sudan sıhhat kazanacak!.. Köyün, mektebden başka hiçbir derdi yok.. Vali, komşu üç köyün arayeri olan (Hisarcık ta açacağı mekteble bu ihtiyacı da kar şılamağı vadetti. Vali Bayman, köy odasının önünde etrafımızı saranlara, köyün ihtıyarları olup olmadığını sordu: 130 yaşında Asiye kadın, 125 yaşında Ayşe kan var!.. Dediler. Bir asır önceden gelmiş heyecanlı bir haber gibi kulaklara fısıldanan bu söz üzerine Vali Bayman tekrar sordu: Buraya kadar gelebilirler mi?.. Hay hav, gelebilirler!.. Haber gönderildikten sonra kalabalık içinden ince kaytanbıyıklı, tunc renkli, kahraman yapıh 35 lik birisi: 130 yasındaki Asiye benim ninemdir!.. Diye kendini ortaya attı. Bu a damdan ninesinin evlâd ve ahfadını sorduk, sayamadı. İkıde bir: Hangi birisini sayayım?.. diyip duruyordu. Nihayet bir köy halkının şehadet ve yardımile, ve Vali Baymanın not defterine adlarını teker teker yazmak suretile 130 luk Asiyenin küçük büyük, el'an yaşıyan torunları tesbit edildi: 54 Bu elli dört insan, Asiyenin dört kızile bir oğlundan üreme imiş!.. Biraz sonra ellerinde kalınca birer değnek, çorabsız ayaklarında kulağı yatık birer yemeni, dizlerinde bellerinden uçkurlama bol birer don, arkalarında birer hırka 130 luk Asiye ile 125 lik Ayşe kalabalığı yararak dinc adımlarla geliverdiler. Geçen asrın sonunu, bu asrın bir çeyreğine ilmikliyen bu iki ihtiyar Türk kadmının köprü kurdukları uzun ömür, onların yüzlerinde bir tabak bayat sütlâç gibi o kadar kalın çizgiler, ellerinde o kadar kınşıklar bırakmış ki hemen he men yaşlan bunlardan sayılabilir. Uzun bir ömür yolunun çıktıkları son basamağında bağdaş kurup oturan bu iki Türk kadınınm aramıza gelişi, hepimıze ür pertili bir heyecan verdi. Kafilemizin kendilerine gösterdiği sonsuz saygı, hu dudsuz alâkadan mütehassis olduğu anlaşılan Asiyenin gözlerinden sevinc yaşları dökülüyordu. Valinin gümüş lirala Frnsızca dersleri Diplomalı ve pratik metoda malik bir Fransız bayanı kısa zamanda mükem mel surette fransızca öğretmektedir. Müracaat için gazetede (F.) rümuzuna yazılmak lâzımdır. Çelik fabrikasının temel atma merasimi Usküdar Hâle Sineması Türkce sözlü Ehli Salib Muharebeleri Açık teşekkür Tehlikeli bir vaziyet karşısmda refikamı ve oğlumun hayatmı kurtaran çok değerli doktor Bay İhsan Hadıye ve tedavi esnasında yüksek şefkat ve ihtimamlarını esirgemiyen Alman hasta • nesi şvesterlerinden şvester Luise ve şuvester Annchen'e sonsuz teşekkür ve minnetlerimi sunmayı bir borç bilirim. Feyzi Tay : ^ Şef : SEYFEDDiN ASAL Solistler : HADiYE ÖTÜGEN ISKENDER ARDAN KONSERVATUAR ORKESTRASI 16 Mart salı saat 21 de FRANSIZ Tiyatrosunda .J Âkhisarda tütün mahsulü çok iyi Münir Nurettin ANKARA • YENi SiNEMADA 17 18 Mart Yalnız 2 konser verecektir. rile, fabrika müdürü Fazlınm verdikleri banknotları ceblerine indırirlerken titri yen dudaklarından: Allah sizlere de bizimki kadar u zun ömürler versın!.. sözleri oluyordu. Fakat bilmem ki bu bizim için bir dua mı, yoksa beddua mıdır? ° Asiye kadın 17 sinde gelin olmuş. Düşündüm, köyün şu mütevazı kulübe sindeki süslü zıfaf odasına, bundan 115 yıl önce sırmalı çepkeni, sevayiden enta risile elleri kınalı, ayakları halhallı, yüzü duvaklı gelin gitmış. Bunlardan, uzun ömürleri içinde unutulmıyacak hatıralannı sorduk. Asiye kadın içini çekerek: Kocam Arabi>tan topraklannda 12 yıl askerlik yaptıydı. Ben bu köyde onun yolunu 12 yıl bekledim!. O acıyı ölüncıye kadar unutmam!.. Ayşe kadın da: Hiç!.. Hiç birşey görmedim, gel dim, gideceğim iste!... Diyordu! Bu son cümle karşısmda, uzun ömür dileğinın felsefesi sırıtıp du ruyor!.. Köylerimizin, üzerinde durulması ve etüd edilmesi lâzım gelen ne kıymetli hazineler olduğu yavaş yavaş daha çok anlaşılan bir hakikat oluyor. Zaten o hakikattir ki, Cumhuriyet okuyucularına Erciyesteki iki ihtiyarı tanıtmış bulunu yor. ÇELİK K A R T A L L A R JAMES Buakşam S A K A R Y A | fi^ ^ [ ı^ ^ i I I wt Sineması (Orijinal Fransızca kopyası) H ^ H M I ^ ^ H M B ^ ^ ^ M ^ ^ M M M ^ H ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ Telefon; 41341 SAHIR ÜZEL