3 Subat 1937 TUMHTJRTYETt Anadoluda Adananın caddelerini kalabalıkça ve gece hayatını oldukça hareketli buldum. Otelleri, lokantaları iyidir. Seyhan köprüsünü tetkik ederken sükunetle akan Seyhanı doya doya seyrettim. Seyhanın kenannda giizel bir Belediye parkı var. şimdi belediye bütün kuvvetini Cumhuriyet abidesi etrafında teksife ve burada büyükçe bir park yapmağa karar Vermiş olduğundan nehir kenanndaki bu gürel bahçeyi bitişiğindeki Halkevine verecekmiş, Halkevi de burayı Adana gencliğine açık bir okuma sahası yapacakmış. Kışı az ve pek hafif olan Adanada muhteşem palmiyelerin ve portakal, turunç ağaçlarınm gölgeleri altında okuyan Seyhan çocuklannm bu mazhariyetine her halde Ankara ve îstanbul gencliği imrenecektir. Şeker sarfiyatı Fiatlar ucuzladıktan sonra sarfiyat arttı Başbakanımız, bu seneki Yerli Malı ve Arttırım Haftasının açılış nutkunda, fiatlan ucuzlatılan yerli mallarımız sar fiyatının arttığından bahsetmişti. Bu hususta bilhassa şeker sarfiyatımız kayde değer bir vaziyet göstermekte ve aşağıya koyduğumuz cetvel bunu bize pek güzel anlatmaktadır: Son senelerde şeker satışı ton hesabile şöyledir: 1934 1935 1935 1936 1936 7664 598 6423.455 Hazlran 2845.069 5438 100 3411 646 6224 083 Temmuz 2875.593 3992 180 4921.089 Ağustos 3066.787 3863.832 4584.792 Eylul 6480 644 6302.206 1 citeşrin 3719.766 6648.620 8845 291 2 citeşrin 4613.997 6835.177 1 cifcânun 5808 271 6461.652 2 cikânun 4697.006 3668 600 6731 080 Şubat 4258 635 5163 707 Mart 3995 934 5412 217 Kisan 3220.477 5016.518 Mayıs Bir tetlcikin intibaları San'at tetkikleri Adanada bir san'atkâr AMÎD YOLUNDA 14 r Üzüm kutuları harice de böyle gidiyorsa! Ambalâjı fena ve yapılışında memleket ve şahsî menfaat düşünülmemiş olan bu kut ularda dünyanın en güzel mahsulü de olsa kıymetten düşer, müşteri kaybeder Bu cevabı da Nabiden dinleyin! lman kimyagerlerinden birinin sün'î altın yapmağa muvaffak olduğunu geçenlerde gazeteler yazjnışh. Okuyuculanmızdan biri bu haberi ele alarak bana: «Sahi mi ve ola bilir fhi» diye soruyor. Bana düşen, bu işe fen ehli kanşır demekti. Fakat rah metli Nabinin (220) yıl önce ayni me seleye temas ettiğini hatırlaymca öyle demekten vazgeçtim, büyük şairin söz lerini olduğu gibi şu sütuna geçirdim: Bir zarrtân içre meger bir ayyar eylepıis bir nice altım gubar Düzerek bir iki tıirlu ecza Koymus adınl Taramönu Hatâ! Satmlş ecsa deyu bir attare Alrnış ol veçhile birkaç pare Arzuhal edüp o şehrln sehine Eylemis vaz'ı cebin dergehine Demi^ ey padisahi âlemgir Benim üstadı fununi iksîr Bu sözü işidicek şahı cihan Meyledip hatin oldu şadan Dedi göster göreyim san'atini Bileyim mertebei kudretini Yazdı bir deftere birkaç ecza Birinin Istni: «Taramönu Hatâ» Şahın emrile seğirdup huddam Aldılar cümlei eczayi tamam Olmamiştı o Taramon peVda Dedi iksîr ger ey mülk'âra Taramondur buna cüz'u âzam Kimiya olmaz, o olmazsa etem Birbirinfe girüp attaran Aradılar anı dükkân, dükkân Akıbet dedi biri bir ecza Bende var adını bilmem amma Gotürün belki budur maksudu Dahl yok şüphemizin mevcudu Küniyaget goricek defli: Belî Budur iksirin ehemmi ameli Girdi tenha şeh ile bir caye UrdU hile körüğün ecEaya Edüp ecaayi amelle Itlâf Tavanm ka'rine çöktü zeri sâf Aklın aldıtdı görüp Şahı cihan Dedi tâhsin edüp ey rendi aaman Aferinler sana, hem san'tine Fennl ikslrde ehliyetihe Var ml bilmem bunu tekmile sebil Taramönu nice eteek tahsil Dedi ol düzdeki iksîrnüma Etmek ister seferl mülkü Hatâ Dedi Şeh, yîne meger sen gidesin Gayri bllmez bu lşi sen edesin Dedi ferman senln ey Şahı cihan EdeVim yoluna canım kurban Verdi ol Şah ana çok malü menal Eyledi semti Hatâya irsal Aldı ol gencl o retıdi ayyar GeMiği semte yîne etti fifar Gence nail olan iksîri nider? O gidiştir kl gider dahl gider!.. A Gelen ihbariye kâğıdı ile postanaye uğradım: Namınıza bir paket var. Dediler ve gösterdiler. Beş altı kilo luk kuru üzüm kutusu. Tabiî kutu tahtadan, İzmirden bir dost gönderiyor. Buraya kadar işte bir fevkalâdclik yok. Dikkat edilmezse bundan sonıa da yok. Üzüm enfes, eve götürüp yemesi kalıyor. Fakat işte hususiyetler ve yehilikler de burada başlıyor. Koca kutuyu eve hasil götürmeli veya gÖndermeli? İki tarafmdan da çatlamış, içindeki üzümler gözüküyor. Temiz kâğıd ve sicim olsa sağlam, göze batmaz bir paket yapmak kabil. Fakat kâğıd Ve sicim postanede bulunur mu? Başka memleketlerde postane müvezzileri paketlerinizi evinize kadar gb'türür. Bizde bu usul yok. Fakat gene postane imdada yetişti. Ufak bir ücretle paketi eve kadar götürecek adamlan olduğunu söylediler. Hay Allah razı olsun. Biz bu kadarına da razıyız. Bunu şimdiye kadar görmediğim ve işitmediğim için bana bir yenilik, bir terakki adırm tesirini yaptı. Silolar çoğaltılacak Ankara 2 (Telefonla) Silolarm yüz bin ton istiab haddine iblâğı için evvelce hükumete verilmiş olan 3 milyon liralık kredinin yedi milyon lirayâ çıka nlması için Ziraat Vekâletince kanun projesi hazırlandı. üstünde çalıştıfı müesseselerin verimidir. Fakat bu adı üstündeki müesseseler ha ricinde rejimin yarattığı bir müessese daha var ki bunun ne adı vardır ne de gözIe görülür. Fakat yurdun her bucağmda onun dershaneleri, atelyeleri ve candan duyan talebeleri vardır. Bu mektebin eşiğinden aile ocaklanmıza girilir. Ka pısındaki bayrak Türk gencliğinin kalbihde dalgalanmakta, ruhunda uçmaktadır. İşte şu gözümün önündeki eserler de bunun verimi.. Bir atelyesi de burada, bunun iki talebesi de karşımda söyleşi yor, san'at ve kültür heyecanile çırpmı yorlar, tahsili Adana hududlarindan dışân çıkmamiş bir Adana münevver geuci ile gene Adanada öğretmenlik eden bir Seyhan kırmın yarattıkları bu eser nekadar canlı ve manalı ve bu ikî genc eşin Türk aiİ€ hayatındaki fikir ve ruh bir liği mevzuu üstündeki sesleri ne yüce, ve bu yüce anlayış ve anlaşışla kurduklan atelyede ne mukaddes bir hava var.. işte ben bunları bü yuvada anladıktan sonra fazla kalabalık etmeden kendıle rine tebrik ve teşekkürlerimi sundum ve ayrıldım. Mimar ÜtümUr kutulara istlf eâiliyot miyor. Böyle ince tahtalara gore kullanılacak çiviler, incecik ve nihayet 1,5 2 santim uzunluğunu geçmemek icab eder. Halbuki bizim kutuda bir buçuklan üç buçuga kadar hertürlü çivi vardı. ^S ^5 ^ Gece araba ile şehre girerken yol kenarlarındaki mebzul yapraklı agaçları söğüde benzetmiştim. Meğerse aldanmıUlucamlnin Arab tafzitıda şım. Gündüz gözile bunlarm Okaliptüs tark kapm olduğunu öğrendim. Fakat ikincikânun matbaaya doğrulttum, kendisi ile görüşsonlarına gelmiş olduğumuz halde Adatüm.. Evimde sana göstereceklerim var na müzesinin bahçesindeki dut ağacının dedi, beni alıp evine götürdü. yemyeşil olduğunu görünce aldanışınida Coşkunun evinde bir köşeyi adeta bir şaşılacak ne var ki?!.. heykeltraş atelyesi halinde buldum. SehBelediyenin sokaklarda mebzulen ye panm üstünde büyük Başvekilin bir büstiştirdiği Okaliptüs ağaçlan şehrî cidden tünü yapmakla meşgul, bu büst henür süslemiş fakat sonradan pişman olmuş ve eboş halinde idi. Fakat temiz bir zevkle bir taraftan söküp atarak yerlerine başka döşenmiş küçücük salonunda bir kolon ağaçlar dikmeğe başlarrıış, çünkü Oka üstüne konmuş Atamırın büstünü gös * liptüs cesim gövdeli tenebbüt kâbiliyetini tererek tevazu ve tereddüd içinde: bu mümbit topraklarda istimale başla « Benim böyle şeylere kanşmak ymca ufacık bir fidan iken birkaç sene haddim değil fakat hislerimi yenemedim. içinde şayanı hayret cesamet peyda ede Sık sık görmediğim Atamızın yüzündeki rak köklerile binaların temellerini ve şeh anatomik çirgiler üstünde ayrı ayrı uğ rin, toprakalh tesijahhı tehdide baflamış. raşm&k onun yürünü doya doya seyretmek kadar bana derin bir zevk veriyor. Hayatımda en zevkli işim bu olmuştur, yoksa ben heykeltraş değilim..» dedi.. Tam bu sırada kibar ve nazik bayanı yanımıza girdi, mevzuumUza kocası kadar derin bir heyecanla karışması nazarı dıkkatimi celbetti, Coşkun söylüyordu: « Hayatta heyecanslz geçen bir dakikamı ziyan sayarım, heyecanımın küllenmeğe yüz tuttuğu anda karım onu üfler, karım benim her noktadan eşimdir, bütün fikirlerimde olduğu gibi bütün hislerimde de benim en samimî ortağım ve yardımcımdır.» Bir an gözgöze bakıştılar, bayan dışarı koştu ve kucağında bir bebekle geri döndü ve işte dediler bu da müşterek san'at eserimız.. Coşkunun, Adana tıpınde le kıyafttınde etnografık bebeğl Adana müzesi malzeme itibarile zengin ve direktörü Yalman Yalgın genç olmasına rağmen okumuş, çalışkan ve değerli bir arkadaş.. Adana tarihi ve tarihi abideleri üzerinde henüz ciddî tetkikler başlamamış, fakat değerli valisinin hi mayesi altında Adahadaki kıymetli elemanlann bu sahada da muvaffak ola cakları şüphesizdir. Bu müşterek eser etnografik bir eser di, çok ciddî ve yepyeni bir mevzuu alâkadar eden bir san'at eseri olmuştu. Bay Coşkun bu bebeğin molajını muvaffakiyetle yapmış, Bayan Coşkun da eski Adana kumaşlarını tedarik ederek ve çok itinalı bir etüdle Adana kadınlarının millî kıyafetini bu bebek üzerinde canlandırmış. (1) Düşünüyorum ve şu gördüklerimin manasını tahlile uğraşıyorumt Cumhuriyetimizin san'at mekteblerine ve Güzel San'atlar Akademisine verdiği ehemmi yet gözönünde, işte Adanadaki muvaffak heykeller, işte Bursadaki Atatürk heykeli.. Bunlar gibi daha bazı vilâyetleri mizdeki güzel heykeller hep Cumhuri yetin yetiştirdiği Türk san'atkârlarının muvaffak eserleridir ki bunlar Cumhu 1ivet Kültür Bakanlığınm ad koyarak Tahtası, çivisi bilgisiz ve mantıksız olarak seçilmiş, yapılışında dikkat ve merak denilen hassalann zerresi bile görünmiyen böyle bir kutunun içine sağlamca temiz bir kâğıd döşenseydi, belki üzümler zayıf tarafta bu kadar tazyik yapmıyacaktı. Kutu belki çatlardı. Fakat parçalanmazdı. Sanki kutunun yan taraflan temiz de yalnız iki kapağı temiz degilmiş Kutu postaneden eve geldiği zaman gibi kâgıd ancak dibe ve üst kapa|ın aldikkatle muayene ettim. Acınacak bir tına konmuş. *** halde idi. Yan taraflan çatlamış. Içine kâğıd döşenmediği için üzümler gözüküEğer ecnebi memleketlerine ihrac etyor. lyi basılmış, birbirine yapışmış ve tiğimiz üzümlerimiz böyle kutulârda sevyekpare bir kütle halini almış olmasaydı kolunuyorsa yerine gidinciye kadar gü üzümler gözükmekle kalmıyacak, kutu zel malımızın ne hal alacağını ve tüccar tarafmdan nasıl karşılanacağını düşünü dan dışan dökülmeğe de başlıyacaktı. İzmirden Istanbula kadar bir kutu ü hüz. züm bu hali alırsa ya Londraya, Nev yorka kadar giderken ne şekil alır veya alabilir? lşin fenalığı şürada ki yabancı memleketlerde «kütu fena» demezler de «Türk malı» fena diyebilirler. Kutunun parçalanmasındaki sebebleri araştırmak istedim. Açtım ve tetkik et tim. 6 tane tahtasından beşi ayrı ayn kalınlıkfa idi: 8, 7, 6 ve 5 milimetrelik. Siz zannederceksiniz ki 8 milimetrelik tahta kutunun dibi, 7 milimetreliği üst kapağı, 6 milimetrelik uzun yanlar ve 5 milimetrelik te kısa yanlardır. Böyle olsaydı kutunun bozulması, parçalanması imkânı Var mıydı? Parça parça olmuş kutulan birer, birer muayene etmeğe, içindeki malın iyiliğini, fenalığını araştırmağa, çürük kutulan tarnir ettirmege vakti olmıyan toptancı tüccarın diyeceğini ve yapacağını tasavvur etmek güç değildir: «Ne yapalım? Aldandık. Bu malları kaça olursa olsun işportacılara satm. Bir daha da bu ıirmadan mal gçtirtmiyelim!» * SEDAD ÇETİNTAŞ Üstad Yahya Kemale Halkevinin salonunda tavana yerleştirılmiş bir abajur nazarı dıkkatımi cel • betti. Coşkun yaptı dediler. Belediye p a r kmda bazı imitasyon heykeller arasında gürel yapılmış bir venüs gördüm.. Bir Macarla birlikte Coşkun yaptı dediler. Filimlerimi yıkatmak için gürel bir fotograf atelyesine girdim, sahibini sordum. Coşkun dediler. Nihayet dayanamadım, [1] BU yaz Takslmde açılan Bebek serbu zatı görmek istedim. Şimdi Türk Sözü gisiîıde gorduğüm şeyler bu bakımdan bir matbaasında bulunur dediler.. Yolumu mana ifade edemiyen maksadsız şeylerdl. Bu iş ciddileşse de vilâyetlerar&sı îstanbul *] Bundan evvelki yazılarda küçük bir veya Ankara Halkevinde etnografik bır yanlışlık olmuş, 13 üncü makale lâ ncMden müsabaka ve bir sergi açılsa çok faydalı evvel basılmıştır. Tashih ve itizar ederiz. bir iş olur. On beş yıl evvel bu topraklarım üs tünde her şey ölü, her kulak duvar, her his kör olduğu günlerde şiir ve edebiyatımızı da ayni kudretle yüksek kubbelerinde, mermerlerinde ve çinilerinde yaşatan san'at abidelerimizin korunması için gür sesile bağırant (Kör Kazma) muharriri büyük şair Yahya Kemaldi. Ben o vakit henüz kalem tutmağa ve henüz duymağa yeltenen bir çömezdim. Türk çocuklannm en yüksek faziletlerinden birisi de kendisine öğreten eli öpmesini bilmesi ve ohu unutmaması dır. Yahya Kemaîin Türk edebiyatın daki yüksek yeri aynen Türk mimar larının kalbindedir, hele bertim yolurhdakilerin... Mimarî edebiyatı yaratacak kudreti ben kendimde bulamıyorum. Fakat e ğer günün birinde böyle bir şey beklenecek bir istidadı bende görüjrorsamz ve eğer yazılarımda ufak bir kıymet ve ytifüyüşümde bir ülkü yüceliği varsa. bunların hepsini feyz aldığım üstadlara, hele Yahya Kemalden aldığım ateşe borclu bulunduğumu söylemeğe mecburum. (Amid Yolunda) için iltifatlarınızın değerine ölçü bulamıyorum, tavsiyelerinize aynen riayetkâr olduğumu arzeder, ellerinizi hürmetle öperim üsta dım. S. Ç. yaseti elden bırakmamalı. Şimdilik, beni dinlerseniz, şoyle ortalığı kollıyacak, yerli tüccarı himaye edecek birşeyler çıkarsanız, eminolun, bu yüzden büyük ka zanclar elde edersiniz. Sonra günün bi rinde bu parayla fikirleriniz için daha kuvvetle çalışırsınız. Kadri gülerek: Demek bizi satın almak istiyorsunuz? Hacı Toran davrandı, elini göğsüne götürdü. Mütevekkil: Estağfirullah... dedi. Hâşa! Çok yanlış düşünüyorsunuz. Söylediklerimden hiç te o mâna çıkmaz. Zaten bu işi yapmasanız da bilmiş o lun hükumet ergeç gene gazetenizi kapatacak! Onceden davranırsanız, ılerıde teşebbüse girmeniz kolaylaşır. Bunu haber vermek benim için dostluk borcu. Masrafını vereceğim nesriyata gelince, onunla fikrinize muhalif birşey sövliyecfiğini tahmin etmiyorum. Hacı Toran bu sırada, koca kaputundan üç torba altın çıkarıp masanın üzerine koydu. Para şıkırtısı odadakilerden en dalgınının bile gozlerini faltaşı gibi actığını çok iyi farkettiği için, gülümsiyerek devam etti: Hatta, siyasî sebeblerle bir müddet tatil edeceğiniz gazetehin daha mükemmel çıkmasmı temm ede Evet, tahtası, çivisi hesabsız seçilen, «îşte bu kadardır ol hikâyet bakisî yapılışında ne memleket ve hatta ne de dürugı bi nihayet.» şahsî menfaat düşünülmiyen bu kutular M. TURHAS TAN içindeki mal dünyanın en iyi, en güzel mahsulü de olsa kıymetten düşer, müşteKizılayıh balosu ri kaybeder... Bunun önüne yalhız hüKızılay cemiVetinin Kadıköy şubesi Bilâkis. Kutunun dibi beş milirnetre kumet geçebilir. tarafmdan şubatın on üçüncü günü aklik, kapağı 6 milimetrelik, uzun yanlarIhracatı kontrol meselesirıin bizde çodan biri 8, biri beş milimetrelik, kısa yan cuklara verilen sütün safiyetini kontrol şamı Süreyya sineması salonlarında büyük bir balo verilecektir. Kış mevsimilardan biri 7, biri beş milimetrelik tahta kadar mühim ve lâzım olduğuna kariaat tıin en nezih ve en parlak eğlencelerinlar. Fakat mantıksızlık bu kadarla bit etmemek mümkün müdür? den birini tefkil edecek olan bu balo için azamî itina gösterilmekte olduğunEsrarlı bir ölüm Bir tütün kumpanyasının dan görülecek rağbetin de pek büyük olacağı şimdiden tahmin edilmektedir. Beyoğlunda Karanfil sokağmda 10 numaralı apartımanm kapıcısı Hamdi nin odasmda ölü olarak yattığı polise haber verilmiştir. Hükumet doktoru ve polisîer cesed üzerinde tetkikatta bulunmuşlar ve ölümü şüpheli görmüşlerdir. Cesed Morga kaldırılmıştır. Hâdise • nin bir cinayet eseri olup olmadığı bugün anlaşılacaktır. müracaati Feci bir ölümle biten bir kaza Feriköyünde A\aıkat Caddesinde 155 numaralı evde oturan 95 yaşlarında Kâmil, dün evinin bahçesindeki ağac lardan birinde dal keserken muvazenesini kaybederek düşmüştür. Zavallı ihtiyar beyinüstü düştüğünden derhal 61müştür. ceğinden, hakikatte bu bir vazife sayıl malı! Masa üstünde bir yığm teşkil eden altmlara gözucile bakmakta olan Hafız eskisinden daha zayıf ve ürkek bir itıraz tonile: Böyle vazife mi olur? dedi. Bununla beraber artık itiraz ve hücum sesleri gittikçe alçalıyordu. Arif, bu zamanda soze karışmanın muvafık olmadığını hissetmiş olacak ki, ikinci plânda kalmayı tercih ediyordu. Azmi, ellerini u ğuşturup bir masaya bir de arkadaşları nin yüzüne bakarak: Vakıâ şimdilik susmadan daha doğru hareket te olamaz! diye söze girişti.. Kaç keredir söyledim. Dinliyen kim? Hepiniz bir mecnunun arkasından gitmeği tercih ediyordunuz. Kâmil Efendinin düşüncesi hiç te yabana atılacak gibi değil. Yarın daha kuvvetle yola çıkmak i çin, şimdiden hazırlık yapmalı. Kadri, istihza ile memnuniyet arasında şaşkın bir tavırla: Doğru! dedi, gaye vasıtayı meşru kılar. Arif Ekrem, söze karışmanın tam zamanı geldığine kani: İş bu kadar değil! diye kestirdi. Bize göre burjuvazi, geçilmesi zarurî bir merhale değil mi? Bu memlekette henüz daha burjuvazi doğmadı. Onun Izmir (Husıısî) Hermah Spiref tütün kumpanyası hükumete başvufarak, şehir içinde, kendisinin tayin edeceği yerde, Evkaf idaresi tarafmdan (2000) işçinin çahşabileceği büyük bir imalâthane ve depo inşası takdirinde bu binayı 10 yıl müddetle isticara hazır bulunduğunu bildirmi§tir. Ayni kumpanya, ttalya hükumeti tarafmdan Tiryeste transit merkezinde 1.200.000 lira sarfı suretile inşa edilen büyük bit binayı da on yıl müddetle kiralamışrtır. Kumpanya, infaat bedelinin kısa bir zamanda kiradan çıkarı lacağmı ve binanın bir kâr olarak kala cağını iddia etmekte ve muvafakat edildiği takdirde Tirj'estedeki bina esasları dahilinde inşaat yapılmasmı istemek tedir. meydana çıkmasına yardım etmek kendi mefkuremize hizmetten başka nedir? Tekâmülün yolunu görmeden son nok tayı istiyen hayalperesttir. Azmi, kinle atıldı: Kahrolsun hayalperest!.. îtiraz sesleri büsbütün kesilmişti. O dakikada bilmem niçin ağzımı bıçak açmıyordu. Bilmem değil! Çünkü, hakikaten, ben de onlann arasında sü rüklendiğimi hissediyordum. Zihnimden birçok şeyler gelip geçtiği halde, bir türlü sesimi çıkaramıyor, itirar edemiyor, isyan edemiyordum. Meclisi baştanbaşa kaplıyan bu zâf anından istifadeyi unutmıyan Hacl To ran, hemen kalkıp yanıbaşındakilerin hararetle ellerini sıkarak, eski bir dost gibi selâmlaşarak çıkıp gitti. O gündenberi herşey onun istediği tarzda gidiyordu. Bense, hem senden hem onlardan ürkmeğe başlamıstım. A3il mücrimin onlar değil, fakat ben ol duğümu biliyordum. Seni hakikaten sevdiğime inandığım, hâlâ elini sıkmağa devam ettiğim halde onlarla beraber aldatmağa mecbur olduğum için kendimden utanıyordum. Bununla beraber onlara hesab sormak, isyan etmek elımden Münir Nureddinin konseri Bü akşam Münir Nureddin tarafın dan îstanbul halkına Ferah ti3>atrosunda bir koîiser verilecektir. Kıymetli san'atkâr bu maksadla zengin bir re pertuvar hazırlamıştır. Akından Akına M. Turhan Tahıfl. en güzel romanlarindan biri, yehi çıktı. Ta § rihle şiiri sahifelerinde kucak kucağa yaşatan bir şaheserdir. Hem zevk, hem bilgi temin etmek istiyenler bu nefis romanı mutlaka okumalıdırlar. Fiatı bir liradır. gelmiyordü. İsterneksizin arkalanndan sürükleniyordum.. Sakın bunlan, affet tirmek için bulunmuş mazeret sanma! Hayır, ben kendimi bilirim. Nekadar düştüğümü başkasmJan dinlemege ihtiyacım yok. Sana hakikati söylüyorum. Biliyorsün! Karım hastadır, başımda bir kalabalık Var. Aylığa kalmış olsa çoktan sürühürlerdi. Senelerdir borc ediyorum. Bütün mahalleye, herkese, fakftt asıl bizimkilere, saVısız borcum var. Oîılardan ayhlamıyorum. Boynuma zincir takılmış gibi arkalanndan beni cehentıeme sürükliyecekler. Elimde değü!... Aydın, bir hıçkırık tufanın» tutabil rnek için o kadar dişlerini sıkıyor ki, yeni bir öksürük nöbetine kapıldı. Demir sa kindi: Haydi, çocuk olma! dedi. Onlar mücrim değil, biz de değiliz. Mesele şurada ki( ne olduğumuzu unuhıp başka bir âlemin rüVasını görüyoruz Bununla beraber, o gün Avdınm yanından ayrıldıeı zaman içinde müthiş bir bosluk duyuyordu. DayandıSı son taşın Vikılarak uçuruma doğru olanca hızile yuvarlandığını hissediyordu tArkası var\ adam CumhuHyetln lctimaî romanı: 110 Yattant Hilml 2lya Bir kısmı da henüz da|ıîmamış endişelerinin yerınde olup olmadığı nı anlamak için onu tanımak fırsatmı arıyordu. 5 u r a s ı muhakkak ki, hiçbirinde artık ona karşı ilk gördüğü zamanki korku ve çekinmeden eser kalmamıştı. Acaba bu sırada içlerinden hiçbirisi düşünmüybr muydu ki, bu adam her zaman karşılarında duracak ve insanlar iki cephe halinde kaldıkça o daima öteki cephede, ve ezenlerin başında bulunacak? Bu adam kim?.. diye kendi kendilerine sormağa lüzum kalmadan o, biraz sonra Arifin mukaddemesini yaptıgı mevzuu tamamlamak için söze karıştı. Azttıi hâlâ müstehzi tavırlarla bakıyor, ve Hafız sanki hakarete uğramlş gibi homurdanarak asağıyukarı dolaşıyordu. Nihayet işi biran önce kesip atma kararile, masanın yanına yaklaşıp yumruğunu koydu: yacağını kestirmiş olmalı ki, bu anî tecavüz karşısında tavrını bozmadan sükunetle devam etti: Dostluğunuzdân başka ne istiyebilirim? Bunu size herşeyle isbata hazırım. Doğrusunu söyleyim, işlerimin bozulmasında Yunahlılar kadar hükumetin de hiasesi var. Bu vaziyette, birbiri mizden başka kime dayanabiliriz. Kafalarımızın içi ne olursa olsun, bugünlük şu toprakta birbirimize muhtacız. Sizin calışmak içîn paraya ihtiyacımz var. Benim de güvenecek dostlara! Haf;z onu emniyetsizlikle ve homurdanarak dinliyordu: Ya buna karşı bizden ne istiyorsun? diye sordu. Şöyle bir müddet gazeteyi durdu run! dedi. Zaten bu sırada yazdıklarmız memleket için tehlikeli değil mi? Ortalığın ne olacağı belli mi? Görüyorsunuz! Yunartlılar ilerleyip duruyor. İhtimal bir Açık konuşalım! dedİ, ne istiyor daha cıkmamak üzere* yerleşecekler. O zaman hepimizi sıygaya çekerler. Sırası sutıuz? Kimin namına söylüyorsunu?.. Hacı Toran, herhalde hücüma uğn gelince yeniden başlarsınız. Herşeyde §i