CUriHLRÎYET 17 İkincikânun 1937 r Schrin Uıfeları İzmit güzel bir stadyoma kavuşuyor İzmit 16 (A.A.) Şehrimizde 100 bin liralık bir stadyom yaptırıl masının Parti Genel Sekreterliğince kararlaştırılmış bulunduğu Vilâyeti trtiz parti başkanlığına bildirilmiştir. Bu münasebetle Parti başkanı Hamid Oskay Belediye üyelerini Parti ye davet ederek görüşmeler yapmış tır. Bu stadin yeri kısa bir zamanda tesbit edilerek krokisi yapılacak ve bü yıl içinde inşaata başlanacaktır. Bu haber »porcularımızı sevindir miştir. riflin JrÜîlefini Sotı dâkîkada hüfllfü * Vardı, deseniz daha dögfü 6İÜf. tlk Bamanlarda burâya, çarşafına sımsıkı sarılmış gelen müstakbel eşinin imzadan evvel yüzünü görebilmek için çırpman delikanlılar yok değiİdi. Bun lardan bazıları, birkaç gün evvel gelir, bize (ne yapıp yapıp her iş olup bitmed^n bir kerecik yüzünü gösterin) diye yalvarırlardı. Biz de bir yolunu bulup ieâbına bakardık. Yavaş yavaş devam edlyöft * Tahayyül ettiği yirmi yaşlarındaki sarışm, mavi gözlü genc kiB yerine, titrek parmakların kaldırdığı peçenin altından kırk beşlik asık suratın çıkışını yıldırımla vurulmuş gibi sarsılarak gö ren genc adam... Ve bu delikanh, sırf zengin bir gelin almak maksadile bu oyunü ojTiıyan ihtiyar' anaSını kırmış olmftmak için, hiç unutmam, gene kale mini uzatmış ve hükmünü bizzat imzalıyân bir idam mâhkumu perişahlığile oracığa imzasını atmıştı. Muhatabım bir kâbustan kurtulmuş gibi geniş bir nefes alıyor: Ah çarşaf... O ne feci şeydi yarabbi. Büyük salona birer gölge gibi gire rek 6bek öbek toplananlâf, sabırsızlanafak, akidleri yapılacak genclerin geci kiflerine sinirleniyorlar. Son sualimi sormak zamanı geldiğini anlıyorum: * Bu kadar senedir çöp çatansınız. Nasıl* zevkli bir iş midir bu? Muhakkak ki çok zevkli tarafları var. Bütün bir omür için elele, başbaşa, kalb kalbe kuracakları yuvanın eşiğinde, tarif edilmez bir heyecan içinde gözleri yâşlanân. dudakları titriyen genc lere içten gelen sesinizle mes'ud olun demek... Ve onların bu saadetinde küçük bir hisseniz olduğunu biran düşünmek. Fakat unutmayın ki, bunun aksi de Var: Meselâ yolda bir tramvayda, va purda karşılaştığmız, hiç tanımadığınız biri, bakarsmız ki sizi gazabla, yiyecekmîş gibi ters ters süzüyor. Kim ola, diye düşünürken, o, sizi göstererek ve size işittirmek istiyerek yanındakine şoyle der: (îşte başımı belâya sokan uğursuz herif... Şeytan, yaradana sığın da beynine in diyor hani..) Hemen anlarım işi ve bu bahtsızm karşısından süt dökmüş kedi gibi, sessizce uzaklaşırım. Ancak itiraf etmek lâzımdır ki, bunlar devede kulak kabilinden a2, öteki ler, mes'udlar ise adım başında rasge • linecek derecede boldur. Salonda bir ferah hava eBti. Yüzler güldü, ve bakışlar bir lâhza sonra birleşecek iki gencin birbirlerini süzen ürkek gözlerinde mıhlandı. Blr kenara çekildim. Evlenme memurunun karşısındaki yeni çifte bakıyor, onları dinliyordum: Buraya kendi arzunuzla mı geldiniz? Evet... Nişanlınız olan.. Bayı kocalığa kabul ediyor musunuz? Bir lâhza, bir asır kadâf uzun gelen biran sükun. Sonra yeni bir ömrün ilk nefesi: E.. vet! Bekâr dostlarım, darısı başınıza! Belediyenin nikâh daitelerini ziyaret Delikanlı, titrek parmakların kaldıfdığı peçenin altmda kırk beşlik bir yüz görünce... Murahhas heyetimiz dün Valde hanı cinayeti Nedime, dün ikinci sorgu akşam hareket etti hakimliğine verildi m Heyeti istasyonda bizzat Başvekille Dahiliye Vekili teşyi etti IBaştarafı 1 tnci $ahifede\ mişler ve Hariciye Vekilimizle murahha palasta Hariciye Vekilimiz Tevfik Rüş heyetimizi uğürlftmışlardır. tü Arası ziyaret etmiştir. Tevfik RUştü Istanbul Valisi, Îtalyan sefiri M. KarArasla îtalyan sefiri bir saate yakm gö lo Galli, tspanya maslahatgüzan M. Berüsmüşlerdir. gonya ve kalabalık bir halk kütlesi de Saat 9,15 te başta Reisicumhur Ata Sirkeci garında Hariciye Vekilini teşyi türk olduğu halde Başvekil Ismet înönü, etmişlerdir. Dahiliye Vekili Y« Parti Gend «ekreteri Başvekil Ismet lnönü ve Dahiliye Ve"Şükril Kayâ Vi H«fİ€İyi Vckllifltli TtV kili Şükrü Kâyi, Ttvflk RU|tÖ Aras] u^ik Ptüstü Afas ei€Îİn antredtie çjkmiilâf^ İUflâdıktâft Sâttfâ ğtM PerapâlaSft clgft dır. Reisicumhur Atatürk mJfâda, Ce * fek Reisicumhur Atatürke mülâki ol hevreye gitfnekte olâh Hafıclye Vekili muşlardır. rnize iyi yolculuk temennisinde bulutt Hariciye Vekilimize Riyaseticumhur fnuştur. Ümumî kâtibi Hasan Rızâ, Hariciya Ve Ayni saatte otelin lokanta «alonunda kileti umumî kâtibi Numan Rifftt MeneYük*ek îktısad mektcbi talebesinin «e mencioğlu, Ankara Emniyet Direktörü helik çay ziyafeti veriliyordu. Çayda bu Sadri Aka refakat etmektedîr. lunan (tencler, Reisicurrihur Atatürkle Konseyde görüşülecek meseleler Başvekil tsmet lnönü re Vekillerimizin Cenevre 16 (A.Â.) Havas ajan?ı antreye çıkhklarını görünce büyük ve »a bildiriyor: mimî tezahürat yapmışlar, «Yaşasın AtaMilletler Cemiyeti konseyi bu ay;n türk! Yaşasın Başvekil Ismet lnönü!» yirmi birinde ve'Vellington'un başkan diye bağırmışlardır. Bunu bir alkış tufanı lığında toplanacaktır. takib etmiştir. Bu toplantı beynelmilel bakımdan büîsfnet lnönü bu sırada çok memnun ve yük bir ehemmiyet almaktadır. Bir çok beşü$ bfr çehre ile gazetecilereî millelter bu toplantıda Hariciye Bakan « Nasılsınız? ne istiyorsunuz?» de lan tarafından temsil olunacaklardır. Eiş ve gazeteeiler hep bir aRizdan: den, Delbos, Litvinof, Bek, Rüştü Aras « Biltün millet bizden Hafay da bu meyandadır. vamızm istedi^îmiz şekilde halledildijçi Müzakere edilecek mesele lskenderun müjdesini bekliyor. Bu habeH ne zaman sancağı meselesidir. Her hald* Türk • alacagiz)» diye «ormuslardır. Fransız delegeleri konseyin toplantısın Başvekil fıeşeli, hakkından ve onun dan evvel hususî içtimalar yaparak Türk istihsalinden emin bir devlet adamı tavTİle teklifine Fransızlann mukabil tekliflericevabı vermiştir: n! müzakere edeceklerdir. « Elbette çocuklar; elbette bu dâ Sancak meselesinden sonra konse'y Vayı halledeceğiz!» Danzig meselesini tetkik edecektir. Bek Başvekilin bu güzel sSzleri ofada bulu ve Grayzer de nazır bulunâcaktır. hanlân çok sevindirrriiş ve Ismct lnönü Valens hiikumeti Hariciye Nazın M. uzun uzun alkışlantnı$hf. Delvayen'in Ispanya işi hakkında umır Bu esnada Hariciye Vekili Tevfik mî bir müzakere açılması beklenmiyor. Riiştü Aras Cenevreye hareket etmek ü Maamafih Şilinin talebi üzerine zurna zere Sirkec! ganna gîdiyordu. Başvekil meye konulan mülteciler meselesinin konIsmet Ihönü, Dahilive Vekili Şükrü Ka sey tarafından tetkiki muhtemeldir. ya, Riyaseticumhur Ba^yaveri Celâl, yaNihayet konseyin, iptidaî maddelerifı ver Sükrü, birçok r ' <slar ve bazı ze tevzii meselesini tetkik etmek üzere huvat otomobillerle S i istasyonuna git susî bir komite teskil etmesi varıddır. Çöp çatanlar umumiyetle gtiler yü2Hi, zarif, kibar adamlardır. Hep tatlı yerler, tatlı söylerler. Fakat nedense onları bu defâki ziyaretimde, biras neş'eleri kaçmış buldum V* bu halih sebebini anlamak için sar fettiğim gayretler, gimdiye kaflar gazetecilerle bülbül gibi konuşan bu zevatın taçak açmıyan ağızlarını ancftk şu kadâfcık aralıyabildi: Emir var, artık biz de beyattatta bulunamıyoruz! Demek, bu kapı da kapandı. Ancak her kapalı kapının öfiünde fcoynunu bükerek uzaklaşmak gafletine düfse, gazeteci milletinin hall nice 0lurdu.. Tatlı tatlı, yavaş yavaş, binbir dereden su getirerek zorlamağa başladım bu kapıları.. Kimi Nuh dedi Peygamber demedi, kimi esner gibi oldu, kimi hafifçe yol verdi ve kimi ardma kadar açıldı. Ben de, artık bir memnu mıntaka olan bu eski bereketli bahçelerden tu • tam tutam toplıyabildıklerimi, i|te bir demet halinde size sunuyorum. Evvelâ, muhatablarımm keyfini kft çıran dikeni işaret edeyim: Geçen sene her nedense evlenen lerin sayısı azalmıştır. Evlenme kanununun tatbikı tarihin den, yani 926 danberi sayısı muntaza man artan evlenenlerin 936 da cüz'î de öUa azalmasının sebebini hiçbir evleme memuru izah edemiyor. Ve bu meçhul karşısmda şu teselli İleri sürülüyor: Belki bir tesadüftür. Ortada ciddi bir sebeb olmadığma göre, önümüzdeki senelerde gene artmağa başlamıyacağı ne mftlum? Temenni edelim ki böyl# olsun. Evlenenler ekseriystle hangi sınıfa mensub insanlardır? Bu, muhite göre değişir anima, umumiyetle fakir ve orta hallilerin izdi' vaca daha fazla rağbet ettikleri Inkâr ölunamaz. Mevsimlerin tesiri var mı? Elbette... Meselâ yazın sinek avlâdığımız günler yok değıldir. Buna mukabil sonbahar ve kij, hele jimdi bugünler... Azgın mevsimdir. Bütün muameleleri tekemmül edip te son sözü söylemek üzere karşmızâ geçen çiftler arasında, burada, tam imza anmda vazgeçenler olur mu? Olmaz olur mu? O zaman n« yaparsımz? Ne yapabiliriz ki... Karşımdaki namzede (nişanlınız bulünan filânı ko Nikâh muamelelerinin içind* cereyan ettiği BeUdiym dairelerinden Fatih Belediyeti calığa kabul ediyor musunue?) dediğim zaman aldığım eevab bir (hayır) olur* sa, n* diyebilifim? Vakıâ o ânda iki târafın yakmları araya girip genc kızı, yâhut delikanhyı yola getirmek için uğrajmak isterler, ammâ, (beni buraya zorla getirdiler, evlenrtıek istemiyo rum) diye ayak direrse, yapılacak iş, celsejd tatll etrnekten ibafettir. Fakat çok $ükür bu gibi hallere pek nadir tesadüf ediyoruz. Ana, babanln aleyhte müdahalesi? O dâ vâkidir. Kâğıdlârı askıya konmuş çiftlerden bir kızın babaaı bir gün pügazab gelmiş (ben kızımı bu adama vermek istemiyorum, esasen kifcım da bü işe muvafakat etmiş değildir. Bu nikâhi yapmayımz) diye mânl ölrhak is temişti. Derhal kın buldurdum. Banâ verdiği cevâb şu öldu: (Babatn aldanıyor. Ben bu gencle evlenmek istiyo rum. Nikâhımızı kıyınız.) 16 yaşım bitirmiş olan bu kızın bu arzujsunu yerine getirmemek için hlç bir sebeb mevcud değildir ve babânın karakollara kadar koşmasıha, ortalığı velveleye vermesine rağmen bi« burada nikâhı çatır çatır kıydık. Birbirinin dengi olmıyanlar? Gönül kimi isterse güzel odur. Bazan aralarında yirmi. otuz, hatta kırk yaş fark olan çiftler gelir, biz evlenmek istiyoruz, derler ve evlenirler. Elverir ki kanunun istediği fârtları haiz olsunlar. Sevimli çöp çatandan, evlenmek igti* yen evlilere de tefcadüf edip etmediklerini anlamak istiyorum. Yılda bir iki tane de böylesi çıkar. Kâğıdı askıya asılır. Bir de bakarsınız asıl mal sahibi gellr. Bu, bazan sakin, kendi halinde, lâf anllyan bir hatundur. Bazan da rengi uçmuş, gozleti dönmüş. ateş püsküren bir elimaşahdır. Açar ağzmı, yumar gözünü ve sanki suçlu bizmişii gibi bağırır durur.. Ona ortak tehlikesi mevzuu bahsolmadığını anlâ tmcıya kadar akla karayı seçeriz. Aboneleriniz de var mı? Muhatabım, garib garib yüztime bakıyor: Allah artırsın, onlar sizdedir. İzah ediyorum: Birkaç defa boşanıp evlenenler, yani fasılarlarla huzurunuza çıkanlar?. Evet, anladım. Bahtsızlar. Bu gibilere fazla tesadüf edilmez. Çünkü bir yandan belki utanırlar, bir yandan da mekân değiştirmeği uğur sayarlar da çöp çâtanı değiştirmek lüzumunu hi« • s*derler. * Tariışmaksızın geletek, birbirle Valde hanında oturan 38 yasmda Nedime admda bir ahçı kadının sevgi lisi 23 yaşında bekçi İrfanı bıçakla ya ralamak suretile öldürdüğünü yazraıs tık. Nedime dü^ Adliyeye gefiril miş ve ikinci sorgu hakimliğine veril Nedime miştir. Nedime bif ffiuharririmize vak'ayı fu rtkildf tffjlatfnışfff: « ^ Üç sene evvel kocafll Vâîdf, Btt Irfan kocamın arkadası idi. O zaman âskefdi ve bize gelip giderdi. Kocam. garson kıZİardan birile sevişti. Ben fenâ halde kızdım, kendisine: «Sen bafta iha* net edersen ben sana gösteririm» dedirn ve bu delikanh ile sevismeğe başladık. Bunun üzerine tabiî kocamdan ayrıldım. Bif buçuk senedir İrfanı gözbebeğim gibi bağrıma basıyordum. Kendisine karşi dehşetli aşkım vardı. Ben nasıl olup ta ciğerparemi kendi elimle öldürürüm? Hâdise gecesi ben kapıyı açar açmaZ I f fan kollarıma düştü, çok sarhoştu. Başınâ bifaz su atayım, dedim. Akan suların kırmızı olduğunu görünce şüphelendirn. Sokakta düşerek basından yaarlandıgınl zannettim. Biraz dikkat edince yaralı ol* duğunu gördüm. Hemen evde oturan Hamideyi karakola yolladım. Hamidft îrfanı hiç sevmezdi. Bana iftira ediyor. Zaten dün akşamki ifadesile bugürtkü ifadesi birbirine uymuyor. Ben İrfanı nasıl öldürürüm? Bayramda çocuğuma 25 kuruşluk bir çorab bile alamazken on< üç buçuk liralık ipekli gömlekler, mendil* ler, çoraplar hatta terliğine kadar ftl * dım.» ^ İtalyan Elçisinin dünkü ziyaretleri Manda; îdaresi yirminci astın medenî barbarlığıdırî [Bajmakaleden devam] pa devlet adamlan icra kudretinden mahrum idealist bir alim olan bu zatı o zaman çabuk torbaya koydular. Müstemlekenin adına manda dediier ve buna insanî terbiye fikirleri karıştırdılar, alladılar pulladılar, ve idealist alime müstemlekeyi manda yaldızile yutturdular. Manda fikrinin revac bulduğu o hengâmlarda bu yaldızh kapı atla yutmıyan bir millet görüldü, ki o da Türk milletidir. Mütareke zamanlarında bu taraflarda bir hayli manda propagandası yapılmış olduğunu hep hatırlarız. Memleketimizde hangi milletin mandası intihab ve ihtiyar olunmak lâzım geldiği adeta pazarlığa konulmuş gibiydi. Türk milletinin o zaman kendisine Sıvası merkez ittihaz etmiş olan Granit Kayası manda fikrini ayaklannın altmda çiğniyerek Lâakal en hiir ve müstakil memleket kadar hür ve müstakil bir Türkiye! Diye bağırmıştı. Kurtuluş ve Istiklâl Savaşındâ bizim bu manda fikrile dahi muharebe etmiş olduğumuzu kaydetmelidir. Şimdi iftiharla hatırlanacak bir hâdisenin gene o ilk kara ve karafıhk günlefde geçmiş güzel bir misalini de burada zikretmiş olalım: Mütareke zamanlarmrünen leke bundan ibaretti. Bazan arkadan, bazan önden giden tayyare biranda denize doğru şiddetle inmeğe başladı. Öteki tayyarenin bu garib manevrası Hasan Nurinin nazarı dikkatini celbetti. Kendi tayyareleri çok yüksekte kalmıştı. Fakat iki tayyare arasındaki mesafe ve vaziyet Nurinin altındaki tayyareyi iyiden iyiye görmesine mâni olmuyordu. Orada, yanındaki kapının açıldığmı ve içinden büyük bir cismin denize fırladığını gördü. Hasan Nuri birdenbire acı aci bağırmaktan kendini alamadı: ' Gördünüz mü, gördünüz mü? Bu sualini yanındakilerden hiçbiri işitmemişti. O, büyük bir heyecan içinde aşağıdaki tayyareden fırlıyan cismi takib ederken bunun bir insan olduğunu farketmişti. Bir dakika sonra bu insanın arkasında büyük bir paraşüt açıldı ve bir iki dakika içinde bu beyaz cisim, iki tayyarenin gerisinde kalarak ağır ağır denize doğru inmeğe devam etti. Derken denizin sathında bu beyaz cisim, yahi meçhul kazazede dalgalar arasında kayboldu. Sonra büyük bir balıkçı kayığı gÖründü ve bu kayık kâza yerine doğru ilerlemeğe başladh {flaştarafı 1 inci $ahif«df\ tldan sonra tekrar otele gelerek Vekil Tevfik Rüştü Arasa mülâki olmuş. VB kendisile uzun müddet görüşmüştür. M. Galli, Türk murahhas heyetini.teşf'\ etmek üzere akşam saat dokuz buçuka Sirkeci istasyonuna dahi gelerek orada heyetimiz erkânil olduğu gibi Başvikil Ismet lnönü ile de çok samimî surette da Amerikalı bir heyet bütün Şarkı dola görüşmüştür. Hariciye Vekilimizin nözlerî şarak manda fikri etrafında bütün Şark Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Arâi halklarının fikirlerini topluyordu. Bu heyet Türkiyeyi ve Suriyeyi gezdi, ve bu haraketinden evvel kendisile görüşen v« gezintilerinde Antakyaya da uğradı. O Îtalyan büyük elçisile neler görüşüldü * radaki halka hangi milletin mandasını ğünü soran gazetecilere demiştir ki: « Bizim, Italya büyük elçisi M. tercih etmek istediğinî sordu. AntakKarlo Galli ile her zaman konuşulacak j a halkı bu suale öncet dostane mevzularımız bulunur ve biz bu Biz Türkleriz! şekilde sık sık görüsürüz.» Diye cevab verdi, ve sonra izah etti: BİE Türkleriz demek, herhangi Boluda kar 135 santimi buldıl feklinde olursa olsun esareti kabul Bdu 16 (A.A.) Üç gündür deetmiyen bir millete mensubuz devam eden kar Boluda bir metre otuz beş tnektir. Biz hiçbir devletin mandasını 3antimetre ve Bolu dağında iki metreyi istemeyiz! bulmuştur. Filhakika Antakyalılar o tarihte müsBolu dağından geçen şose üzerindeki tevli Fransız kuvvetlerine karşı mücade kar, mütemadî amele postaları ile temizle ile meşguldüler, ve her Türk gibi man lenmekte ve postalann işlemesi temin oda kelimesinin arkasında gizli olan kor lunmakta idi. Bu defa Düzce ile Hendek kunc ve igrenc manalan ayan beyan se arasmdaki Nuhveren boğazının kapan zinleyip duruyorlardı. O zaman manda ması yüzünden Boludan giden İstanbul nın altmda saklı olan manayı Amerika postası Düzcede ve Istanbuldan gelen lılar iyice anlamamışlardı, fakat Türkler posta otomobili de Nuhveren boğazında bunu pek iyi anlamıslardı. beklemektedir. ' Nitekim hâdiseler bu faciayı bütün felâketlerile ispat etti, ve nitekim hâlâ bugün dahi o kepazeliğin kanlı neticelerile karsı karşıya bulunuyoruz. Frartsa, Suriye mandasını Milletler Cemiyetinin kendisine verdiğini «öylüyor. Hayır, öyle dteğildir. Milletler Cemiyetinden önce Fransa kanlı tırnaklarmı Suriyenin bağnna böğrüne batırmıştı. O Milletler Cemiyetine bu emrivakü sadece kabul ve tasdik ettirdi. Bu hal, medenî yalancılığın, medertî riyakârhğm Te nibayet medenî barbarhğın en pit* lak misalinden başka birşey değildir. Ve işte Fransa gene o manda adma dayanarak Türk Hatay üzerinde dahi müstevli kalmak istiyor. Türk Hataym ancak millî bir idafe ile yürüyebileceğini Fransa Türkiyeye karşı kendi imzasile taahhud eylemiştir. Burada söz yoktur^ Ö manda perdesi altmda ezip büzdüğü Suriyede ne vakit doğru dürüst insanî bir dareye avdet edeceğini düşünsün. Biz Suriyenin esaretinden asla mes'tll değiliz. Biz Lozan'da dahi manda fikrV ni kabul etmedik ve bizden ayrılan mefflleketler arasında Suriye için dahi ancak kendi mukadderatına kendisinin sahib olması lâzım geldiğini söyledik. Bu fikrimizde o zaman da samimî idik, şimdi de samimiyiz. Suriyelilef tiU hayet insanca yasamak hakkına maliktirler. Bu memleketin ecnebi esaretinden küllî ve kat'î olarak kurtulması hakikaten bir medeniyet ve insanlık meselesidir» yani mandanın tam zıddı olan bir mese* ledir. Baslığımızda dahi kuvvet ve kât* iyetle ifade etmiş olduğumuz vethil* manda idaresi, Yirminci Asrın ıtıedenî barbarlığıdır. KANDEMİR rayıp Romaya gidecektir. Pilot, ellerini uğuşturdu. Biz onu geçeriz gene, dedi. Haydi buyurun.. Kalkıyöruzl... Hasan Nuri tayyareye tekrar binerek hemen yerine oturdu ve tayyare hiçbir ânza işareti vermeksizin havâlandı, deniz yolunu tuttu. Nuri tayyarenin istikametini tamamen tayin ettiği için hiç şüphesi kalmamışb. Onlar da Atinaya doğru gidiyorlardı. Fakat pilot, hakikaten, kendilerini geçen tayyar«ye yetiştiği halde, sürati adeta onun süratine göre tanzim ediyor, onun önüne geçiyor, kâh ağırlaşarak arkada kalıyor; kâh bu tayyare ile deniz arasında uçuyordu. Hasan Nuri, iki tayyare arasında başllyan bu yarıştan adeta zevk alıyor, hayret ve heyecan içind* öndeki tayyarenin seyrini takib ederken yarıçın aebe bini İKndi kendine soruyordu. Bir kâğıd parçasına yazarak böyle bir yan|in iki tayyare arasında mu karrer olup olmadığım uşağmdan bile sordu. Geçtiklerini tahmin ediyordu. Büyük bir yolcu vapurunu diğer biri takib etti. Derken iki şilep daha gördüler. Bütün bu umman içinde mavi satıhta gö I Köşe minderinin esrarı 1 Zabıta romanı : 27 Bunu merak ederek Ismaile soran Nuri öndan bir kâğıd parçası üstünde yalnız şu satırlan aldı: «Akdenize gidiyoruz!» Tayyare uzun müddet denizle kara arasında uçtu. Solunda denizi, sağmda karayı yeşil ve mavi, bazan koyu kahverengi, bazan menekşe renklerile birer yek pare örtü halinde bırakarak bulutların ara«ına dalıyordu. Hasan Nuri derin bir heyecan içinde, ne yapacağını, nereye gideceğini düşünemiyerek bulunduğu yere mıhlanmış, kalmıştı ki hızlı bir su kutla sarsıldı. Makine karaya doğru dikilmiş, iniyordu. Fakat yere kırk elli metro kalâ tekrar doğruldu. Kanadı üstünde şiddetli bir viraj yaparak küçük bir şehrin kenanna indi. Burası Marmara sahilindeki yerlerden birisiydi. mek için on beş dakika bekliyeceğimizi söylüyor. Neredeyiz acaba? Bilmem, belki Tekirdağında... Hasan Nuri karaya indi. Fakat pilotun söylediği on beş dakika çok geçtiği ve Hasan Nuri bu ıslak toprakta sağa sola bir hayli gelip gittiği halde tayyarede henüz hazırlıktan eser yoktu. Bu sırada pilot motörile pek meşgul göründüğü hal ı de Hasan Nuri motörden başka bir şeyi beklcmekte olduklarını sezmişti. Yolcular da sabırsızlanmağa başlamıjlardı. Içlerinden biri: Hayrola... Yoksa havalanınca bi' zi denize dökmek niyetinde misiniz? diye nzlandı. Derken uzaktan bir motör sesi herkesin nazan dikkatini celbetti. Büyük bir çift satıhlı tayyare tam onların indikleri »aha üzerinden geçiyordu. IsHasan Nuri uşağına: mail: Ne var, ne oldu? Inecek miyiz? • Vay, d«di. Bizden sonra kalkacak * Siz isterseniz inebilirsiniz. P i l , olan tayyare bizi geçiyor. Bu tayyare de Pilot, yy gçyor. motörde gördügü bir ârızayı kontrol et Î l k Îtalyan {irketirie âiddir. Atinayâ da uğ Hasan Nuri hâlâ: Gördünüz mü, gördünüz mü? diye haykırıyordu. Hasan Nuri o kadar müteheyyiç îdi ki acıklı feryadını ta ohdeki uşak bile duymuştu. Başını ç'frvirerek ona bakıyordu. Ne sorduğunu anlimış olacak ki istifhamkâr baktl. Hasan Nüriî Bir dram, bir faciâ... Diye tekrar etti, uşak: Hayır canım, hayır... Bir şey yok... Diyerek başını sağa sola salladı Ve genc adamı teskine çalıştı. Nuri susmaga mecbur oldu. Zaten se si de çıkmıyordu artık. Birdeîtıbire Samoilof'un bir intikamı aklma geldi. Acaba bu herif intikam mı alıyordu? Acaba denize yuvarlanan Hasret miydi? Bu düşünce ile birdenbire öyle derin bir ye'se düştü ki birkaç dakika kendini kaybederek bu mel'un, bü iblis şefe karşı dişleri gıcırdadı. Şeytanların hocası, mel'anet ve şeametlerin üstadı olan herift«n intikam almak ilk aklma gelen şeydi. Sonsuz bif kin ve hefretle sarsılıyor, etrafında hiçbir şeyi gözü gÖTmüyordu. (Afkast tiatl YVNUS NAD1