26 Birincikânun 1936 CUMHURÎTE1 SON TELEFON HABERLER... TELGRAF ve TELSiZLE Hâdiseler arasında Noelden sonra Y\ün bir arkadaşımız dedi ki: Noel bir hıristiyan bayramı dır. Fakat, müslüman Türkler ara sında da İsanın doğum gününü bir Yazan: ismail Habib eğlence bahanesi yapanlar çoğalıyor, Dün gece onların da büyük lokanta ve barlarda iki gün evvelden tutul muş masaları, evlerinde mumlar boncuklar ve renkli teneke parçalarile süslenmiş Noel ağacları ve çocuk Mavi halezonlar çizerek gövdesinden ayrılmış larının, ayakkablan içine bir hediye nazlı bir yılan ruhu gibi kıvrılan şu incecik bırakacağını ümid ettikleri kırmızı cüppeli, ak sakallı ve külâhlı bir Noduman, o ne kızıl destandır o! el babalan vardı. Bu Türklerin kili seye giderek bir istavroz çıkarmadık Oskar Vayld dermiş ki: «En beğen en iyi tütün yetiştiren bir yeridir. Nazlan kalmıştır. Hıristiyanlar içinde diğim zevk tütündür; çünkü zevkinin hm öyle her toprakta yetişmez ki... EHazreti Muhammedin doğumunu sonuna varılamaz!» Sahi, doyunca en kilecek yer bir kere «yaka» olacak; yabayıldığın yemekten bir lokma daha ni tarla meyilli olmalı, güneş iyi vur böyle kutluluyanlar var mıdır? yiyemez, kanınca en hoşlandığın içki sun. Sonra hava her yerden esmeli; iyi Zannetmiyorum, dedim, fakat den bir yudum daha içemezsin; her tiryaki bir çeşid tütün içer; iyi tütün bu Türkler arasında, Noel gecesi, §a iştahın bir sonu var, fakat tütünün? de bir çeşid havanın tiryakisi. Ve lâ rab içip eğlenirken Hazreti İsayı bir Doyurmaz ki bıkasın ve bıktırmadığı zım ki kökler çok derine gitmesin; fazan hatırlıyanlar bulunabileceğini de çin de doyamazsın! la gıda alırsa şişmanlıyor; şişmanlık kazannetmiyorum. Noel gecesi onlar On beşinci asır sonunda Kristof Ko dından çok, tütüne ayıb: Mübarek hem İsaya değil, Bacchuse tapıyorlar. Bu omb'un tayfaları Kübadaki yerlilerin nazlıdır, hem nazenin! iltibas belki de nahoş birşey, dinsiz ağızlarından ve burunlarından duman Ya ekilip yetiştirilmesi? Onu buğşaşakaldılar. day tohumu gibi serpemezsin; önce fiIer kadar dini bütün müslümanlar çıkardıklarını görünce için de çirkin birşeydir. Telâkki ve Antil adalarından birinin adı Tabako deliğe ekilecek, fideler «andal» denen mizac meselesi. Avrupa medeniyeti, dur, o dumanı çıkaran nebata Tabako birkaç metroluk bölmelere ayrılmıştır; bize bütün sosyal müesseselerini, deniyor; tayfalar da imrendi; ilk acemi tarlaya götürüldükten sonra da zaman ikle dumanı fazla kaçırmış olacaklar, zaman üç defa çapa lâzım. İşte yaprakhukukî veya dinî akidelerini, haki hepsi kuvvetli bir şarab içmiş gibi çar lar yetişti: Kat kat iki tarafına kanad katlerini veya hurafelerini de içine pılmıştılar. açmış, Çin işi ince bir yapı modeli gibi alan, parçalanmaz bir bütün halinde Fakat yerliler için o yalnız bir zevk iki tarafından yanlamasına açılmış tagiriyor. Garb medeniyeti hıristiyan değil, çok r>ukaddes bir şeydi: Hasta baka tabaka beş katlı yaprak. dır; bize yalnız şapkasile değil, mu • ıklara deva, fenalıklara karşı siper, şe Yaprakların en alttan yukarı doğru aşeretile de, saygının baş açık ifade ir şeytanları kaçıran bir tütsü, ve in adları şunlardır: Dib, Dibüstü, Bel, Dosile de, kadınların tesettüre mecbur anı ilâhiliğe yaklaştıran bir büğü; ka rukaltı, Doruk. Bu ıstılahların bir de olmamalarile de, poligaminin reddile bile muharebelerinde düşmana bir pipo Rumeli ağzı vardır. Samsundaki Dra de girmiştir. Bunlan medenî bir intı /ollamak derhal husumetin bittiğini ma muhacirleri bu ağzı kullanıyor: Bibakla benimsiyoruz da Noel ağacına göstermekti; mukaddes nebat araya gi rinci ana, İkinci ana, Kovalama, Ucaltı, niçin sinirleniyoruz? Çünkü bu ağac ince kan dökmek yok; tütün mavi du Uc. Hangisi daha güzel, Anadolu ağzı manlı kanadlarını germiş bir sulh pe mı, Rumeli ağzı mı? İki ağız da benim, Avrupa medeniyetinin hıristiyan taisi. ikisini de öpeyim! rafını gözlerimize vuruyor ve yabanO, on altıncı asırda Avrupaya da kecısı olduğumuz bir itikadın totemi ,iften ziyade bir ilâç olarak girdi; hele Ayni dalda beş çeşid yaprak, beş yapgibi karşımıza çıkıyor. Yılbaşı Noel baş ağrılarına karşı birebirdi. Jan Nlko rakta beş nevi tütün; dipten itibaren her kattaki yapraklar olgunlaştıkça, elden ve ağacından, Noel ağacı şapka adında bir Fransız sefiri onu evinin de makas, ayni dala beş defa gelip ayni dan, şapka telefondan, telefon rad bahçesinde üretiyor. Fransızların sev dalı beş defa keseceksin. Beş tütünün yodan daha az mı hıristiyandır? Es ;ili Kraliçesi Katerin dö Mediçi baş ağ en kıymetlisi Dorukla Dorukaltdır: Yekilerimiz ve cahillerimiz bunlann to ılarından mustaribdir. Niko ona tütün tişmekte aşağıdan yukarıya, pahalılıkta puna birden «gâvur icadı» der, çı gönderir: Şıp diye başağrısı gitti, ve tü yukarıdan a^ağıya; bir dal amma hem yokuşu var, hem inişi! karlardı. Biz «medeniyet icadı» diyo ün şıp diye baş tacı oldu. Paris saraylıları tütüne hemen Kra ruz. Çünkü medeniyet bir bütündür. îşte askı zamanını da geçirdik. Beş Müslüman tesbihi kullanan hıristi içenin adını verdiler. Fakat Fransız çeşid yaprak ayrı ayrı dizilerek askıya ıalkı ona tütünü şöhretlendiren Niko alınıp kurutulduktan sonra artık şu en yanlara hiç tesadüf etmediniz mi? ra izafeten Nikotian dedi. Büyük an Pek çoktur. Bu, hiç onlarm taassub iklopedi, tütüne isim vermekte, asilza nefis yapraklann şu en makbulüne bak: Ufuklardan ses dinliyen cins bir larına dokunmuyor. delerin gösterdiği dalkavukluğa karşı at kulağı kadar küçük, asabî, ve keskin Fakat onlar tesbihi süs veya alkın daha realist davrandığım söy • duruşlu bir yaprak. Rengi ışık vurmuş eğlence için kullanıyorlar. er. Eğer böyle ise tütüne karşı asıl rea bir kehribardır; teninde alevden do Noel ağacı da bazı Türk evle istlik gösteren Türk milletidir; biz tü kunma bir şeffaflık var. Zar kadar in rinde süs veya eğlence vesilesinden ünü tütmekten aldık ve ilk geldiği ye ce, hiçbir yerinde damar yok; hele kobaşka birşey değildir. Daha güzel bir in adını da unutmıyarak tütünün kon' kusu; baygın, esrarlı, maveralardan gelme bir koku; böyle tütünün kilosunu süs veya eğlence bulmalarını temen uğu mahfazaya tabaka dedik! On yedinci asır dünyanın, garbde, sorma, artık o tütün yaprağı değil, altın ni ederseniz ben de sizinle berabe C. Halk Partisi Ankara Kongresi açıldı Ankara valisi Nevzad Tandoğan bu münasebetle mühim bir nutuk söyledi Ankara 25 (A.A.) Ankara Va Iisi Nevzad Tandoğan, bugün açılan C. H. P . İlyönkurulu kongresinde şu nutku söylemistir: « Saygı değer arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi Ankara V r lâyeti il kongresini açarken kongrenin saym delegelerini sevgi ile selâmlanm. Arkadaşlar, Milletimizin kurtuluş ve ileri gidi' mücadelesinde kendisine rehberlik eden Cumhuriyet Halk Partisinin, Büyük Onderimiz Atatürkün kurduğu ve değişmez reisi bulunduğu Partimizin, memleketin siyasî ve içtimaî hayatında güttüğü yüksek maksadlann tahakkukunu kolaylaş hrmak için Parti faaliyetile hükumet idaresi arasında daha sıkı bir yakınlık ve daha amelî beraberlik temin edilmesi hak kında Partimiz Genbaşkurunca alınmış olan karar daha önce Parti teşkilâtımıza ve bütün Parti üyelerine en geniş bir şekilde tebliğ ve izah edilmiştir. Bu karann, hükumet ve Parti bera berliğinin, bütün kudretini hükumete vererek Parti teskilâtını daha az ehemmi yetli bir mevkide görmeğe asla mütemayil olmadığmı ve yalnız Partiyi kuvvetlen dirraek, Parti prensiplerini kolaylıkla gerçekleştirmek için hükumetin yardımını müessir bir hale getirmek maksadile alındığmı, tatbik sahasındaki güzel neticelerile, daha iyi anlaşmış bulunuyoruz. Arkadaşlar, Kemalist rejimde halkın idare işlerine karışması, yalnız vilâyet ve belediye meclislerini terkib etme yolile vilâyet ve belediye işlerini idare etmekle kalma maktadır. Bizim rejimimizde bütün yurddaşlar Parti mekanizmasının işlerine en geniş bir şekilde karışırlar ve bu yoldan devlet idaresine müessir olurlar. Parti tüzüğünün köy ve mahallelerden başlı yarak vilâyet merkezlerine kadar yayıl masını emrettiği Parti kongreleri, işte bu esaslı halkçı prensipin tahakkuku için en canlı ve semereli bir vasıta olarak telâkki edilmelidir. Bizim bugün burada topla nışrmız da bu maksad içindir. Bu sebebledir ki, muhterem kongrenin vilâyetuı bütün ihtiyaclarmı, halkın dileklerini ve şikâyetlerini açık ve serbest olarak kanuşup görüşmesini ve şikâyeti mucib olan hiçbir mevzuun kongremizin tetkikinden uzak kalmamasına dikkat buyurulmasın< arkadaşlarımdan ehemmiyetle rica edcr ve bunu beklerim. Arkadaşlar, geçen vilâyet kongresin den sonra, iki yıl içinde, gerek devletçe ve gerek mahallî idarelerce Parti kongresinin dilekleri hakkında alınan güzel ve faydalı kararları sizlere anlatmadan ön ce huzurunuzda bütün bu iyıliklerın ve ileri gidişlerin öz kaynağı olan «Başmıız ve canımız» Atatürkün yüksek adını derin minnettarlıkla anmagı kendim için en serefli bir vazife addederim.» AZILAR IHEM NALINA MIH1NA Şark Demiryolları evlet, şirket elinde kalmış son demiryolunun, Şark Şimendi ferinin işletmesini de kendi üstüne aldı. Bu demiryolu esasen dev letindi. Yalnız işletmesi bir kumpanyaya verilmişti. İstanbulu, Trakyayı ve bütün Türk yurdunu Avrupaya bağlıyan bu demir yolunun devlete geçmesini, her fırsat düştükçe ısrarla istiyen bir gazeteci olmak sıfatile, Nafıa Vekili, Ali Çetinkayanm bu son muvaffakiyetini alkışlamağı bir vazife bilirim. Memlekette, yeniden 2600 kilometro demiryolu yapan ve şirketlerin elinde bulunan bütün demiryollannı satm alan devletin 300 küsur kilometrodan ibaret ve esasen kendi malı olan bir hattın iş letme hakkını da satın almasını, büyük bir muvaffakiyet saymamak mümkündür; fakat bu satın ahşın iki mühim manası vardır. Birincisi Türkiye demiryollarımn kâmilen devletleştirilmiş olması, ikincisi de Türkiyenin Avrupadaki çok kıymetli topraklarından geçen bir demiryolunun da ismi Türk, ruhu ecnebi bir kumpanya yerine devlet tarafından işletilmesidir. Her zaman, yazdığım gibi, Şark demiryolları deyince benim aklıma, Bal kan Harbinde, îstanbuldan Edirneye bir haftada gidemiyen askerî trenler gelirdi. Şimdi, artık böyle bir endişenin yeri kalmadı. Binlerce kilometroluk demiryolunu muntazaman işleten devlet, elbette bu 300 küsur kilometroyu da mükemmelen şletecek, sade kendi kârını düşünen işletici kumpanyanm aksine olarak, herşeyden evvel memleketin ve halkm menfaatine uygun bir tarzda çalışacaktır. Bundan sonra, Türkiyeyi garbe bağbyan bu demiryolunun, yepyeni bir zihniyetle idare edileceğin* şüphe yoktur. Artık, Türk vagonu diye Avrupaya berbad ve külüstür vagonlar gitmiyecek, artık hususî vagonlarla taze yemiş ihracatı yapmak mümkün olacak, artık lokomotiflerin trenleri çekememesi gibi acınacak ve ağlanacak haller görülmiyecek, artık seferberlik zamanında askerî trenlerin yollarda tıkanıp kalması endişesi yürekerimizi çarptırmıyacaktır. Şimdi Nafıa Vekâletinden iki şey daha istiyebiliriz: Birincisi Şark Demiryolarında çalışan Türk memurlarını koru maktır ki bu da, memurları Devlet Demiryollan kadrosuna alarak açıkta bı rakmamak, re ayni zamanda, senelerce hizmet ettikleri şirketten almağa hak kazandıklan ikramiyelerin gürültüye gitmesine meydan vermemek surerile tahakkuk dttirilebilir. îkinci dilek de, demiryolunun Yunan toprağından geçen parçasının yerine ta mamile Türk toprağından geçen yeni bir hat yapılmasıdır. Bu cihetleri bizden daha iyi düşünen Nafıa Vekâletinin himmetile bu iki dilekten birincisinin hemen, ikincisinin de yakında tahakkuk ettiğini göreceğimiz den eminız. Yazımı bütün kuvvetimle müdafaa ettiğim bir fikri tahakkuk ettiren Nafıa Vekiline teşekkürle bitirmek isterim. Tütünün Destanı Terfi eden İstanbul Ankarada yapılaPosta memurları cak yeni binalar Bütün memurların isim 4,5 milyon liralık tahlerini bildiriyorıız sisat kabul ediliyor Ankara 25 (Telefonla) Istanbul Posta ve Telgraf memurlarmdan terfi edenlerin isimleri şunlardır: Merkez servis şefleri başmüdürlük kalemi memuru İsmail Hakkı, seyyar lardan Bürhaneddin ve Ziya, muhasebe memuru Ahmed, tel memuru İsmail Hakkı, paket memuru îbrahim, seyyar Ahmed Tevfik, Eyüb müdürü Hüseyin, levazım memuru Kasım, merkez me muru M. Nuri, Kızıltoprak müdürü Mahmud, paket memuru îbrahim Nuri, binalar levazım memuru Naim, Emir gân şube memuru Ahmed Mithat, tel memuru Cafer Memduh, Rumelihisarı müdürü Şefik, tel memuru Hilmi, pa ket memuru Mustafa Arif, posta me muru Rifat, başseyyar Hüseyin Hüsnü, seyyarlardan Hasan îhsan, Mustafa Talât, Beyoğlu memuru Musa Kâzım, Kasımpaşa müdürü Hasan, Kanlıca şube memuru Vehbi, tel memurlarmdan Cemal, Salih Cemaleddin, Kadri, seyyar lardan Hasan Basri, Hakkı, Çamlıca şube memuru Şükrü. posta memuru Abdullah Yaşar, tel memuru Osman Nuri, paket memuru Mustafa Nuri, Heybeli ada memuru Ali Rıza. tel memuru İs mail Hakkı ve İbrahim, başmüdürlük seyyarı Ahmed Şefik, Istanbul seyyarı İsmet, M. Ali, Süleyman Fikri, Tarabya müdürü Said, paket memuru Salâhad din, paket memurlarmdan Ziya, muhasebe memuru İbrahim, posta memuru Şevket, telgraf memurlarmdan M. Zeki, M. Cemal, M. Aziz, M. Ali, Fehmi, Mustafa, İsmail Hakkı, Ali, Hüseyin, Necati, İsmail Hakkı, Üsküdar memuru Ahmed Mün'im, merkez memuru M. Refik, telgraf başmemuru Hakkı, fab rika mes'ul muhasibi Bürhaneddin, telgraf başmemuru Nazmi, Beyazıd müdürü Faik. posta başmemurlarmdan Mehmed Ali, Mehmed Taceddin, Bü yükada müdürü Eyüb, telgraf memur larından Süreyya, Muhiddin, Ahmed Şükrü, paket başmemuru Salih Sıtkı, muhasebe başmemuru Avni, telgraf başmemurlarmdan Mustafa, Ali Rıza, İsmet Rıfkı, Bürhan, seyyar Emin, Beyoğlu başmemuru Hasan Basri, posta başmemuru Ahmed Resmi, Ortaköy mü dürü Hüsameddin, Salih, Galata memuru Bühtami, Yeşilköy müdürü Nafi, Anadoluhisarı memuru Ahmed Vehbi, { Istanbul memuru Ahmed Nureddin, Hüsnü Kâşif, paket memuru Şakir, Tevfik, Selimiye şube memuru Emin, binalar levazım memuru Fuad, kalem memuru Nazif, posta memurlarmdan İlyas, Receb, Hıfzı, paket memurların dan Refik, Emin, telgraf memuru Ce mal, seyyar İbrahim Nihad, Galata memuru Ömer Taceddin, paket memurlanndan İhsan Hayati, Osman Sezai, tel graf memurlarmdan Hasan, Mustafa Zeki, Ahmed Hikmet, Şevki, M. Cemaleddin, Osman Besim, Ali, Süreyya, muhasebe memuru Adnan Kadri, seyAnkara 25 (Telefonla) Millet Meclisi idare heyetince Riyaseticumhur, Büyük Millet Meclisi, Başvekâlet ve Hariciye binaları inşaatı için 4,5 milyon liraya kadar taahhüdat icrasına ve sa lâhiyet verilmesine dair bir kanun teklifi hazırlandı. Teklif bugün öğleden sonra Bütçe Encümeninde görüşüldü. Bu inşaat, Ba kanlıkların bulunduğu kısımda saha lara yapılacaktır. Gümrük ve İnhisar lar, Adliye ve Temyiz, Millî Müdafaa, İktısad, Natıa, Genel Kurmay ve Da hiliye binaları mükemmel surette inşa edilmiştir. Dahiliye binasının cadde kısmı cep hesi yanına ayrıca her vilâyetten getirilecek toprakları ihtiva edecek inşaat ta yapılmaktadır. Topraklar merasimle yerine konula cak ve her vilâyet için birer sütun dikilecektir. Yeni binalar vilâyetler evinden Çankayaya doğru uzanan sahalarda kurulacaktır. rım. PEYAMt SAFA Şimdiye kadarki vaziyetin bir bilânçosu {Başmakaleden devam] arla şaşarken hakikatin bundan ibaret olduğunu öğrendikçe hayretimize son olmadı. Fransız Suriye müzakerelerinin Suriye için hazırladığı muahede projeinde, doğrudan doğruya, Iskenderun Antakya ve havalisinden bahis bile olunmuyor. Cebelidüruza verilecek bir idare (eklinin Iskenderun muhtariyetinin ayni >lacağı ifade olunarak dolayısile Sanca;a temas edilmiş bulunuyor. Aşikârdır ki ;arahaten Sancağa temas etmekten Fran>ızlar galiba sıkılmışlar, başkalan ise, ihtimal, korkmuşlardır. Türkiye Cumhuriyetinin, bir nota ile ransayı Iskenderun Antakya ve havalisi için de müzakereye davet etmesi üzerine, Fransanın teklifile Milletler Cemiyetine gittik. Fransanın tuttuğu teze jöre Sancak meselesi etrafmdaki ihtilâf, ancak manda usulünün kaynağı olan Milletler Cemivetince halledilebilirmiş. Fransaya gelince, onun Türkiyeye karşı dostluğu pek ileride imiş... O kadar ki Fransa, adeta, eğer Milletler Cemiyeti Türkiye lehine karar verirse ilk memnun »lacak kendisi gibi görünüyordu. Halbuki bunlann zevahiri muhafaza den yaldızlı haplardan ibaret olduğunu, Milletler Cemiyetinde, Fransayı hakkı iptal etmeğe çalışan bir taraf olarak karümızda bulmakla öğrendik ve bu öğrenmenin daha parlağım Fransanın davetile Parise giderek orada yapılan müzakerelerde edinmiş olduk. Fransa, tarafrmızdan teklif olunan Suriye Lübnan Hatay konfederasyonuna bile rnuvafakat etmemiştir. İşte bu meselenin ilk safhasina aid çok seri ve şamil bakışm muhtasar bir bilânçosu. Şimdi ikinci safhaya geçeceğiz. Bu ikinci safhanın başlangıcını bizce yanlış hesabın Bağdaddan döneceği hakikati teşkil edecektir. Fransa sarahaten yanlış yoldadır. Evvelâ, ümid ediyoruz ki Fransa, bu yanlışı düzeltecek bir hattı hareket tutsun. Saniyen, kat'î kanaat ve azmımiz budur ki bu yanlış hesab her ne >Iursa olsun behemehal relah edilecek ve doğru yoluna konacaktır. lş dairesi reisinin tetkikleri Ankara 25 (Telefonla) İş dairesi reisi Behiç, Eskişehir, Adana, Mersin mmtakasında yaptığı seyahatten bugün döndü. Enis Behiç, kanun münasebetile ya pılan hazırlıkları tetkik ve izahat ver miştir. Kent Dükünün bir kızı oldu Londra 25 (Hususî) Bu sabah Dük ve Düşes dö Kent'in bir kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Resmî tebliğ Düşes dö Kent'le küçük Prensesin tam sıh hatte olduklarım bildirmektedir. Chamberlain Fransaya hareket etti Londra 25 (A.A.) M. Neville Chamberlain bu sabah Fransaya hare ket etmiştir. Bir haftada yakalanan ka çakçılar ve kaçak eşya Ankara 25 (A.A.) Geçen bir haf ta içinde gümrük muhafaza örgütü, birisi ölü, üçü yaralı, yüz otuz sekiz kaçakçı, iki bin elli beş kilo gümrük kaçağı, kırk sekiz kilo inhisar kaçağı, beş bin iki yüz seksen yedi defter sigara kâğıdı elli altı Türk lirası, beş silâh, yirmi altı mermi, beş sandal ile elli iki kaçakçı hayvanı ele geçirmiştir. Paris 25 (A.A.) Madenî sanayi amelesi sendikaları birliği, Paris madenî sanayi amelesinin umumî bir grev ilân edeceği hakkındaki haberi kat'î surette tekzib etmektedir. yar Taceddin, Unkapanı şube memuru Ali Rıza, paket memuru Eyüb, kalem memuru M. Şükrü ve Çatalca müdürü Mustafa Sabri. arkta, tütüne karşı cenk açtığı devir ir. İlkönce İngiltere Kralı Birinci Jak 619 da tütün aleyhine dehşetli bir beanname neşretti: Kokusu ağır, dimağ çin tehlikeli, göğse fenalık verici, ha izayı körelten, kötü dumanını etrafa ayan, illetler kaynağı, öksürük ortağı, müstekreh manzaralı ve... nafile, bu aylım karşısında tütün mahkumlaşa ağına mazlumlaştı! Gene o asırda Moskovada bir tiryaki )üyük bir yangına sebeb verdi diye I!arhk tütün içenleri, dayak ve hapis para etmeyince, darağacına yolluyordu. randa Birinci Abbas tiryakiler için öümden daha beterini bulmuş, tütün ienleri kazıklatmaktadır. Ya bizim İm»aratorlukta Dördüncü Muradın yap ıkları? Evler basılıp odalar, damlara ıkılıp bacalar koklandı. Kurban, bo •una kurban... Fakat netice? Kadımn endi şeytanı yenmiş, tütünün keyfi 5ümü yendi. Ağızlığın ucundan, odanm boşluğunda, mavi helezonlar çizerek, gövdesin den ayrılmış nazlı bir yılan ruhu gibi cıvrılan, şu incecik duman, o ne kızıl destandır o. Hele bizdeki eski Reji; Anadoluda tüün kaçıranlara kotrabacı, kaçırtmıyanara kolcu denir; yarebbi, uzun yıllar id taraftan nekadar binlerle ve on binerle yiğit gitti. Bu iş yalnız kaçakçılık değil, erlik davasıydı; yiğitin zevki re iye meydan okumak, rejinin işi yiğit kırdırmak; devletin rejiden aldığı hiç, akat rejinin milletten aldığı? Eski Reinin fabrikalan yalnız sigara değil, can kıyardı! Tütünün kanlı hatıralarını bırakarak önümde serilen Samsuna bakıyorum: Tütün şimdi bütçemizin en dolgun bir geliri, ticaretimizin en kabarık bir verimi, ve şu çıplak tepeler yeryüzünün yaprağı! Çiftçi işini bitirdi, ya tüccarın işi? Beş nevi tütünden her nevideki yap rakları boylarına, renklerine, şekille rine göre, yeni baştan cins cins ayırmak. Bu da bir şey değil, ya fermantasyon devri? Bu, tütünün hastalık zamanıdır. Hastalık tam iki yıl sürer. Şu her biri saray gibi yükselen üç, dört katlı ve geniş salonlu binalar nedir? Bunlar tütün hazretlerinin sıhhate kavuşması için kurulmuş haşmetlu hastanelerdir. Oradaki mütehassıslar işte hasta bir kral başmdaki doktorlar gibi titreşip duruyorlar! Bu saray gövdeli binaların geniş salonları olacak; tütün istenildiği gibi yayılsm diye; bu binalar kat kat olacak, tütün cins cins ayrılsın diye. Binalara bol pencere lâzım, tütünün renklerini iyi ayırdedebilmek için; fakat çok ziya da lâzım değil, tütünü kurutmamak için. Binalar hem havadar olmalı, tütün bunalmasm; hem de rütubetli olmalı, tütün yumuşak kalsın! Hastamızm huyu titiz, nabzı titrek, mizacı naziktir: Pencereyi açma, hemen üşüyüp nezle olur, salonu hep sıcak ta tutma, hastanın harareti artar. Aldırma, yüzüstü bırak, işte pelteleşti; buna «çürüme» diyorlar; işini bırak, ona bak; işte iskeletleşti, bunun adı «kazıklaş ma> dır. Tam iki yıl bu aksi hastanın kahrı çekilecek. Mevlevi caddesi yanındaki fabrikadayız; orası koskaca bir tütün mahallesidir; hastalıktan kurtulan tütün, dekovil hattından denk denk oraya geliyor. Fakat hemen makinelere gidiverecek de ğil; denkler çozüldü, kız ve kadın yüzlerce ince parmak iskartaları çıkarı yor; sonra harman yapıla<;ak, yeniden tavlanacak, ve kendisine istirahat ve rilecek: Ne yapalım, naz onda, niyaz insanda; emir onun, dinlemek bizim; mademki keyfi verecek odur, keyfine dokunma! Fakat makineler dairesi, şimdİ3re kadar hep sabırlı davranan insan oğlu, şimdiye kadar hep ağır davranan tü tünden bütün hıncmı öyle bir çıkarı yor ki... Baş döndürücü bir sürat; soltütün paketleri, küçük sihirbaz kutuları gibi, dizi dizi, koşuyor, doluyor, etiketleniyor; sağda sigara makineleri; bir kaç metro uzunluğunda incecik oluklar, tütünü birden içlerine çekerek, apansız asabî bir şerid yuvarlağı haline getirmişler, ve hemen olukların ucun da işliyen şimşekleme bir bıçak, işte kırt kırt sigaraları kesiyor: Buyurun en nefis bir Samsun si garası! Bir kibrit, bir duman, meğer bu du man sahiden bir destanmış. İSMAİL HABİB Tekzib edilen bir grev YUNUS NADt