CUMHURÎYET 16 îkincitcşrm 1936 Meslekî teşekküller ve kongreler Meslekî teşekküller bugünkü Avrupa medeniyetinin temeltaşlarıdır. Bunlar kalkmış olsa Berlinde yapılan dünkü medeniyetler temelsiz binalar gibi sarsılır maç 2 2 ye bitti Galatasaray Süleymaniyeyi 2 1 , Güneş Vefayı 3 1 , F. Bahçe Beykozu Her sahada hergün en ileri medeni dır ki, esnaf cemiyetleri birer artisan te5 0 , E y ü b I. S p o r u 5 1 , B e ş i k t a ş A n a d o l u y u 3 1 , T o p k a p ı H i l â l i 4 1 y e n d i Berlin 15 (Hususî) Bugün Olim yet şekillerine doğru ilerliyen memleke şekkülleridir, yoksa hamallann da dahil Dün yapılan lik maçları Almanya Italya Dün, üç stadın üçünde de lik maç kasdî tekmeyi bile cezalandırmadı. Bu dıköy sladında oynandı. Hakem İstan larına devam edilmiştir. Taksim, Kadı maçm hakemi bize favullü oyunla sert bulspordan Adnandı. köy ve Şeref stadlarındaki maçlan sıra oyunu tefrik edemiyor gibi göründü. Fenerbahçe maçın ilk anlarında Beysiie yazıyoruz: koz kalesini tazyika başladı. Fikretin orGüneş 3, Vefa 1 G. Saray 2, Süleymaniye 1 Güneş, Vefa takımları arasındaki taladığı topu yakahyan Şaban ilk golü Müsabakaya saat 1,30 da hakem müsabaka da Taksim stadyomunda ya yaptı. Bu sayıdan pek az sonra Naci ikinci golü yaptı. İki sayıdan sonra Fe Halid Galibin idaresinde başlandı. pıldı. Galatasaraylılar bu maça şu şekilde Sadi Karsanın idare ettiği bu müsa nerbahçe derhal üçüncü golü yapmakta gecikmedi. çıkmışlardı: bakaya Güneş takımı şöyle çıkmıştı: Beykozlular yedikleri üç gole rağ Avni Reşad, Süavî Fazıl, Hay • Safa Reşad, Faruk Daniş, Rıza, rullah, Salim Danyal, Bülend, Gün İsmail Salâhaddin, Necdet, Kemal, men güzel oynamağa başlamışlardı. İlk devre bu suretle bitti. düz Kıhc, Eşfak, Necdet. Ibrahim, Rebii. İkinci devre ayni hızla başladı. OyuSüleymaniye takrmı da şöyle idi: Vefa takımı da şöyle idi: Nuri Ruhi, Hayri Ibrahim, Bü Muvahhid Saim, Vâhid Namık, nun başlannda Esadm çok uzaktan çeklend, İbrahim Şeref, Daniş, Ali, Hüseyin, Abdüş • Hasan, Lâtif, Gazi, tiği bir şütle takımına dördüncü golü kazandırdı. Her golden sonra biraz daha Hamdi, Süreyya. Muhteşem, Ali. parhyan Beykozlular aşağı yukarı oyuOyunun ilk dakikaları Süleymaniye Oyun Vefanın hücumile başladı. Gü' kalesi önünde cereyan etti. Arasıra taz neşin hakimiyeti altma giren oyunun al nu müsavi bir şekle soktular. Bu arada yiktan kurtulan Süleymaniyeliler Ga tıncı dakikasında Kemal Güneşin ilk go Beykoz iki büyük fırsat kaçırdı. Devre latasaray kalesine kadar iniyor ve bazan lünü yaptı. Bu sayıdan sonra Vefa ta nin sonlarına doğru Şaban beşinci golü Fenerin galebesile da tehlikeli vaziyetler yaratıyorlardı. kımı hakimiyeti ele alarak sağdan, sol yaptı. Oyun 5 0 bitti. Süleymaniye kalesine inen Galatasa • dan yaptığı hücumlarla Güneş kalesini ray muhacimleri kendılerınden fazla e iyice tazyika başladı. Güneş, büyük bir Eyüb 5, îstanbulspor 1 min ve fazla sakin oynuyorlardı. Bu yüz gol fırsatı kaçırmadı. Boş kaleye atılan Oyun başladıktan pek az sonra îstanden ellerine geçen bir iki fırsatı kaçır iki şütten biri direğe çarptı. Diğerini bü bulspor takımının ilk ve son golünü yapdılar. tün bir devre hakimiyetle geçen bu o tı. Oyunun Galatasaray tazyikı altmda yuna rağmen Vefa takımı bir tek sayı Bu sayıdan sonra Eyüb takımı hakigeçen bu kısmmda Bülendin 25 metro yapamadan ilk devre 1 0 mağlub bi miyeti ele aldı. îlk devre 21 Eyübün ledan çektiği kuvvetli bir şütünü görüyo • tirdi. Vefanın gol çıkaramamasından en hinde bittj. ruz. Bu şüt direğe çarparak geri dön • ziyade Gazi mes'uldür. Bu gene oyun îkinci devrede îstanbulspor birkaç sadü. Gündüz şahsî oynuyor. Bir defasm oynamıyor, gevezelik ediyordu. yı fırsatı kaçırmış, buna mukabil üç gol da sağdan karşısına gelen muhasım o İkinci devrede Vefa takımı daha e • daha yemiş, bu suretle Eyüb, maçı 51 yunculannı geçerek topu Necdete gön nerjik bir oyunla işe başladı. Oyunun ilk derdi. Necdet biraz ileri sürdükten son dakikalarında Gazi büyük bir sayı fır gibi yüksek bir netice ile bitirmiştir. Doğanspor 2, Karagümrük 1 ra ortada boş kalan Eşfaka ortaladı. satı kaçırdı. ikinci küme maçlarından olan bu müEşfak durdurmadan ilk sayıyı yapmağa Soldan hücum fırsatı bulan Güneş, sabaka çok zevkli oldu. Sonlara doğru muvaffak oldu. îlk devre Galatasarayın Rebii vasıtasile ikinci golü yaptı. Rebii daha hâkim oynamağa başhyan Doğantazyikı altında nihayet buldu. güzel bir vuruşla boş kaleye topu soktu spor bu maçı 21 bitirmek suretile galib İkinci devre de Galatasaraylıların ve ilk devredeki hatasmı temizledi. Bu geldi. güzel bir akınile başladı. Fakat büyük sayı Vefa takımına büyük bir hız verdi. Beşiktaş 3, Anadolu 1 bir enerji sarfeden Süleymaniye müda Toplu bir halde hücum yapan Vefalılar faası önünde bütün akınlar hiçbir seme penaltıdan bir gol yapmağa Bu iki takım Şeref stadında Şazi Tezmuvaffak re veremiyordu. Galatasaray muhacim oldular. Oyun bir müddet berabere vazi canın hakemliğile karşılaştılar. leri ve muavinleri gevşek bir oyun oynu yette devam etti. Sonra yavaş yavaş GüBeşiktaş: Selim Hüsnü, Nuri Feyyorlardı. zi, Hakkı, Faruk Cemal, Sulhi, Refet, neş takımının hakimiyeti altına girdt.< Şeref, Eşref. Fazla ileri giden Galatasaray müda Vefalılar müdafaaya çekildiler. faası yüzünden Süleymaniyenin solaçığı Anadolu: Hâmid Sabih, Ahrned Oyunun sonlanna doğru GiiıreŞ' takıkaleye doğru ilerlemeğe başladı. Ali, o r mı bir sayı daha yaparak maçı 31 galıb Niko, Leva, Cemaleddin Zeki, Ziya, taladığı topu güzel bir şütle gole çevi bitirdi. Nuri, Mustafa, Kenan. rerek beraberlik sayısını kaydetti. Oyun Beşiktaşın anî ve süratli hücu Oyunun son kısmı müstesna, Vefa daArkasından güzel bir akın daha ya ha hâkim oynamakla beraber gol çıkara mile başladı. Senelerdenberi hücum hatpan Süleymaniyeliler soliçlerinin bir ha madı. Çünkü açıkları iyi değildiler. Or tında yanyana oynıyan Şeref ve Eşref tası yüzünden muhakkak bir gol fırsatı tadan yapılan hücumlarda Güneşin sert iyi bir anlaşma ile derhal Anadolu kakaçırdılar. çaüdafaasına çarpıp kırılıyordu. Güneş lesine kadar aktılar. Nihayet 38 inci dakikada sağiç mev daha fırsatçı bir oyun oynadı. Güneş taBu hücumların arkasını kesmiyen Bekiine geçen Salim yakaladığı bir fırsatı kımının, kalecisile sol bekinin bir aralık şiktaş, Şerefin şütile ilk sayıyı kazandı. kuvvetli bir şütle gole tahvil etti. Oyun kavgaya tutuşmaları ve hatta dövüşmek Anadolu, beklemediği bu sayıdan sonçok sert devam ediyor. Süleymaniyeli arzusunu izhar etmeleri, nahoş bir man ra açılır gibi olduysa da gene Şerefin ler kasden tekme atmağa başladılar. zara teşkil etti. kuvvetli bir şütile ikinci golü yedi. Hakem Süleymaniyeli iki oyuncuyu dıOyuna hâkim olan Beşiktaş bir müdHakem Sadi Karsan, anlaşılan, maşarı çıkardı. Oyun Galatasarayın 21 çı hiç yorulmadan idare etmek istediği i det duraklar gibi oldu. ve kale yakımngalibiyetile bitti. çin koşmuyor, topu uzaklardan takib e da verilen bir cezadan sonra Livanın Galatasaray takımının dünkü oyu diyordu. Bu yüzden Güneş kalesinin i kuvvetli şütile Anadolu bir gol yaptı. nunda enerji azlığından maada futbo • çinden müdafilerden biri tarafından elle Az bir müddet bu vaziyette devam elun ruhunu bile anlamamış bir takım ha* çıkarılan topu göremedi. Onun da kas den oyun gene Beşiktaşın hakimiyeti alli vardı. Topu lüzumsuz yere ayağında dî favullere ihtar cezası olsun, vermeyişi tına girdi. Eşrefin uzaklardan çektiği bir tutan, kale önünde şüt çekmiyen ve ramaçın son safhasında az kalsın, bir iki ka şüt Beşiktaşa üçüncü golü kazandırdı. lanti bir futbol oynıyan bir takım için Devre 30 Beşiktaşın lehine bitti. pışmaya sebebiyet veriyordu. muvaffak olmak imkânı yoktur. Galataİkinci devre Beşiktaşın ağır basan oOrtaköy 3, Davudpaşa 3 saray, bu kusurlannı gidermezse bu sene yunile başladıysa da zaman zaman müİkinci küme maçı olan bu müsabaka iyi neticeler almamağa mahkumdur. savi bir şekilde cereyan etti. Beşiktaş iki tarafın karşılıklı hücumlarile geçti. Süleymaniye, enerjik bir oyun oyna takımmda bir durgunluk, Anadolu takıdı; fakat maçın sonuna doğru enerjiyi İlk devreyi 3 1 Davudpaşa kazandı. mında da bir açılma görüldiyse de oyun îkinci devrede oldukça güzel oynıyan tekmeciliğe çevirdi. Hakem, bidayetten sona kadar bu şekli değistirmeden bitti. itibaren gevşek idaresile Süleymaniyeli Ortaköy de iki sayı yaptı. Maç bu suTopkapı 4, Hilâl 1 oyunculann favullü oyununu adeta teş retle 3 3 berabere bitti. Hılâl takımı nedense bu maça on kişiFenerbahçe 5, Beykoz 0 vik v« teşçi etti. Birinci devrede kale öFenerbahçeBeykoz müsabakası Ka le çıktı ve rakibine pek fazla bir mukanünde düşen Gündüz Kılıca vurulan Memleketimizde de meslekî teşekküller günden güne belirmeğe başlıyor. Fakat, bunlar arasında meslekî teşekküllerin tam hukukî vaziyetlerini ifade etmiyen bazı adlara da rasgeliyoruz; mese* lâ: Bizdeki esnaf cemiyetleri tam ma nasile meslekî teşekküller olduğu halde meslekî teşekküllerin hukuk ve salâhi yetlerini haiz görünmemektedirler. Esasen, bunlar ayni zamanda küçük san'at (artisan) teşekkülleridir. «Artisan» da: Ailesi efradile ve yahud üç beş işçisile çalışan kimselerdir ki «el ve ev işlerini» yapanlardır. Bunlar, san'at sahibi kim selerdir. Bir iş üzerindeki san'at kıymetleri, o işe sarfedilen kapital kadar ve ekseriya daha mühimdir. Nitekim, bu gibi san'at sahiblerini yaşatmak için artisan kooperatifleri yapılmakta ve ancak bu sayede dünyadaki artisanlar evlerinde ve yahud küçük dükkânlarında şahsî isvemet gösteremedi. Uç gol yedi. tidadları neticesi olan güzel elişlerini İlk devre 30 Topkapının lehinde bitkendilerine maişet vasıtası ittihaz etmekti. İkinci devrede iki taraf ta birer sayı yaptılar. Oyunda ekseriyetle Topkapı tedirler. hâkimdi. Maç 41 Hilâlin mağlubiyetile Bizde ise bu «cemiyet» kelimesi tatbitti. bikatında o kadar geniş kullanılmaktakâh ümid, kâh yeis ve nevmidî içinde Kutsiyi beklediler. Nahide, başkomise rın araştırmalanndan gene bir şey çıkmıyacağını söylediği zaman Kenan onu teselli ediyor: Belli olmaz, kimbilir belki bu defa bir iz bulur. Nekadar zeki adam oldu ğunu görüyorsun, Diyordu. Kenan, Kutsinin geç kalmasından nevmidiye düştüğü zaman Nahide: Sabret, diyordu. Elbet bir bildiği, tahmin ettiği var ki bu kadar sıkı takib ediyor. Hem sana nekadar merbut bir adam. Eminim ki kendi işi gibi bizim işimizle meşgul olmaktadır. Birbiri üstüne ısmarladıkları kahveleri her getirişinde Nadire kalfaya misafiri soruyorlar ve Nadire kalfa: Taşlıkta her odaya girdi, çıktı. Bodruma giden kapıyı açtı. Benden bir lâmba istedi, aşağıya indi. Sonra aralığa, hamam tarafına geçti, bir daha çıktığını görmedim. Diyordu. Nihayet Kutsi üstübaşı toz içinde kirpikleri ve saçlan bile toprak ve toz tutmuş olarak içeri girince: Nermin Hanım, dün akşama kadar evinizde mahpustu. Ya dün akşam üstü, yahud gece buradan çıkarıldı. Diye haber verdi. îki kardeş bu son derece kat'î ifade karşısında söyliyecek söz bulamıyarak Kutsiye bakakaldılar. Kutsi onların hayretine ehemmiyet vermiyerek: Buyrunuz, dedi. Nerminin nerede hapsedildiğini size göstereyim. Kenan ve Nahide, adeta şuursuz bir halde Kenanın peşine düşerek merdwenleri indiler. Kenan merdiven ayaklarından birine bıraktığı gaz lâmbasını yaktı ve eline alarak onlara işaret etti. Merdiven altındaki kapıdan bodruma inen basamakları inmiye başladı, bu merdiven lerin taşlan toprak ve kâğıd parçalarile doluydu. Adeta basamakları bulmak kabil olmuyordu. Buna bir de karanlık inzımam ettiği için Nahide Hanım yukanda durdu: Kutsi Bey, dedi, girmeğe korkuyorum. Fakat burası kilidli idi. Nasıl açtınız? Anahtarı şu kilimin arkasma as mışsınız. Sekiz basamağı inince nemli toprakta kendini bulan Kenan sönük ziya ile zor görülen bu mahzeni şöyle bir gözden geçirdi: Fakat Kutsi Bey, dedi, haydi mahzenin kapısını anahtarla açmış ol piyad stadyomunda Alman ve İtalyan mıllî takımlan karşılaşmış ve çok heye canlı bir müsabakadan sonra iki takım 22 berabere kalmışlardır. Oyun, bilhassa ikinci haftaymın başında iki taraf ikişer gol atarak beraber vaziyete geldikten sonra hızlanmıştır. İtalyanlar Piola ve Ferrari vasıtasile çok şıddetli hücumlar yapmağa başlamışlardır. Bu hücumlar karşısında Alman Geleş ve Hanos büyük bir fedakârlıkla Alman kalesini müdafaa ediyorlardı. Arasıra bu oyunculardan birinin dört, beş İtalyan oyuncusile tekbaşına çarpıştığı görülüyordu. Oyun tamamile Alman kalesinin ö nünde cereyan ediyor, yüz bin seyirci üç dört İtalyan oyuncunun kafadan kafaya paslaşarak yaptıklan hücumları heye canla seyrediyordu. Maçın bitmesine 18 dakika kala İtalyanlann bütün hücumları tek bir netice vermedi. Gol olacak diye beklenen şütler, ya avuta gidiyor, yahud da Alman kalecisi Yakob tarafından yakalanıyor. Sonlara doğru Almanlar hücuma geçtiler. Zipling, Urban, Urman kısa fakat hesablı paslarla îtalyan kalesine iniyorlar. İtalyan müdafileri bu anda çok sert bir hareketle Alman muhacimlerini tevkif ettiler. Hakem penaltı verdi. Fakat, îtalyan kalesine havale edilen topu, îtalyan kalecisi yakaladı. Sağ iç Nünzenberg de çok güzel oynuyor. Fakat onlar da birşey yapamıyorlar. Bir iki de fırsat kaçırıyorlar. Halk Almanlann hücumlarını şiddetle alkışlıyor. Bu ara Piola bir pas aldı. Yalnızbaşına Alman kalesine doğru akıyor. Kale ye çok yaklaştı. Kimse nefes alamıyor. Fakat top avut çızgısını geçti. Almanlar tekrar hücuma geçtiler, neticesiz kaldı. İtalyanlar şiddetli hamle lerle Alman oyunculann arasına atılarak komjjjn^zpnian bozuyorlar.,„ , . . . Oyunun bitmesine 10 dakika var. Hava JTOva? yavaş kararryor. Abnanlar b« İtalyan hücumunun hemen peşisıra şid detli bir hücum yaptılar. Top îtalyan kalesinin önünde. Herkes «Gol!» diye bağırırken top avuta gitti. Maçın bitmesine 3 dakika var. Heyecan son raddede. Halk ayağa kalkmış bağırıyor. İtalyan kalecisi birbiri arka sından mükemmel kurtarışlar yapıyor. Bir ara top kalenin önünden ayrıldı. Alman kalesine doğru gidiyor. Birdenbire bir düdük sesi: Penaltı. Herkeste bir sukutu hayal. Top penaltı noktasına kondu. Şütü Andriolo çekti. Fakat Al man kalecisi Yakob kafasile topu kurtardı. Herkes sevincle yekdiğerini tebrik ederken Almanlar son bir hücum yapı yorlar. Artık ortalık adamakıllı karar mış ve stadyomdaki kırmızı lâmbalar yakılmıştır. Fakat bu hücum da netice vermedi. Ve maç 22 berabere bitti. Hakemin uzun düdüğünden sonra Alman oyunculan Olimpiyad şampiyo nuna karşı aldıklan bu güzel neticeden dolayı birıbirilerini sahada tebrik ettiler. timizde göze çarpan tezahurattan birinin de sık sık gazetelerde okuduğumuz kongreler olduğuna şüphe yoktur. Bugün lerde «El ve Ev işleri» kongresi Ankarada en faydalı neticelere varmak için çalışıyor. Evvelki sene, bir kısım Belediye reislerinin kongresi olmuştu; daha önceleri endüstri, ve ziraat kongrelerini ve bunlar için çıkan kocaman kitabları hatırlıyoruz. Yarın, bahkçılar « kongresi olacak ve bundan bir de deniz bankası çıkacak diye okuyoruz. Demek ki, memleketimizde her meslek adamlarının derdlerini bir arada konuşup halletmek için toplanmak ihtiyacları hergün her sahada kendini gösteri yor... Bu hareketi, memleketimizde büyük kalkınma hamlesinin bir tecellisi telakki ederek nekadar sevinsek azdır. Ayni zamanda, bu hareketi teşvik eden Vekillerimizi, onların çalışkan memurlarını da yürekten takdir ediyoruz. Kongrelerin toplanmasından duyduklarımızı anlatırken diğer taraftan bu kongrelerin normal bir neticesi olarak «meslekî teşekküllerin» meydana çıkacağını düşünmek vaziyetindeyiz. Meslekî te şekküller, bugünkü Avrupa medeniye tinin temel taşlarıdır. Bunlar, kalkmış olsa koca medeniyetler temelsi* binalar gibi sarsılır. Bugünkü kültürel, ekono mik varlıklar teşekkülsüz, rabıtasız bi rer isimden ibaret kalır. Kongreler ise teşekküllerin mümessillerinden birer toplantıdır. Bir teşekkülü temsil etmiyenler bir kongreden ziyade bir konferansta şahsî mütaleasını söylemeğe çağırılabilir. Meslekî teşekkül mü" messillerinin mütalealarına bir de salâ hiyet eklenmiş bulunmaktadır. Bunun ekseriya teknik bakımından çok ehem miyeti vardır. Ahnacak kararlarda ise bu ehemmiyet bir kat daha fazladır. Zira, kararın kendisine tatbik^ edileceği kimseroümessillerinin şansmda daha önce karan kaJ*ol"Etmrç olurlar. Ye.gpa olduğu ayrı ve alelâde birer cemiyet midır?.. Bunları farketmek güçtür. Kaldı ki, biz cemiyetlerin de çoğalmasım sosyal ve kültürel kalkınma biliriz. Fakat, «cemiyet» le «meslekî teşekküller» arasında mühim farklar vardır. Hukuk dilinde cemiyetler, «iki veya daha ziyade k;msenin muayyen bir maksad ve yahud hususî bir menfaat için bilgi ve faaliyet* lerini daimî bir surette birleştirmesidir.» Meslekî teşekküller veya buna daha has bir tabirle: Meslekî sendikalar «müşterek menfaatlerinin müdafaası için teşekkül etmiş adlî ve ticarî salâhiyeti haiz grupmanlar» dır diyebiliriz. Bu ticarî salâhiyet, azalarına kâr dağıtmak değil, tcşekkülün ticaret yapmak, yani azalan için alıp satmak hakkıdır. Yoksa, bunun üzerinden azaya kâr dağıtmak sendikaların salâhiyeti haricindedir. Hulâsa, memleketimizde meslekî te • sekküllerin meydana gelmesinde büyük bir zaruret bulunduğunu hergün toplanmak ihtiyacını duyan kongrelerden anlıyoruz. Ve hiç şüphe etmiyoruz ki, bu meslekî teşekküller tâbi olduklan esas ve kaideler içerisinde memleketimizde kurulmağa başlanırsa toplanacak kongrelerin ehemmiyeti ve faydalan bir kat daha artacaktır. Hatta, bu ehemmiyet yalnız kongre • lerin iyi işlemesi için değil bazı işlerde daha çabuk ve esaslı muvaffak olmak için de kendini göstermektedir. Nitekim, «Cumhuriyet» sütunlarında çok bahsettiğimiz ve fırsat düştükçe ge ne bahsedeceğimiz «köy ziraat odaları nı» da bu meslekî teşekküllerin başında bir teşekkül addederek birçok memle ketlerde ziraat kalkınmasının esas oldu* eunu tekrarda fayda vardır. Meslekî teşekküller, bir memleketin sosyal olduğu kadar bilhassa ekonomik bünyesinin, ve işlemesinin esasıdır. Daha mütekâmil sosyete şekilleri bundan do ğar. Kooperatiflerin anası da buniardu>, ALÂEDDİN CEM1L, dan dolayıdır ki, kararların tatbik ve takibi kolaylaşmış bulunur. Bu tatbik ve' takibde meslekî teşekküllerin daimî bürolarının mühim rolü vardır. Bursada Şehir bandosu Bursamn Şehir bandosu Bursa (Hususî) Belediyemiz günlerde bir şehir bandosu teşkil etmiş ve her biri eskiden muhtelif bandolarda çalışmış gencleri bir araya toplıyarak hem kendilerine iş bulmuş, hem de şehre, çok lâzım olan böyle bir bando kazandırmıştır. Şimdi şehir bandosu Atatürk meydanında ve diğer muhtelif yerlerde halka güzel parçalar dinlet mektedir. sunlar. Buraya bir adamın girdiğini çıktığını gösteren hiç bir delil görmüyorum. Şu yerdeki ayak izleri size aid olsa ge rek. Yüzüme örümcek ağlan sürünüyor. Kutsi, lâmbayı biraz yukarı kaldıra rak: Doğru; dedi. Bu tarafta işimiz yok. Ben size yaptığım araştırmada bahsettiğim neticeye nasıl vardığımı göster mek için buraya geldim. Sonra yukarıda kalan Nahide: Siz hanımefendi, orada kalabilir siniz. Biz de geleceğiz şimdi. Dedikten sonra Kenanı mahzenin nihayetine götürdü. Burası evin temelini teşkil eden dört duv a kapalı ve penceresizdi. Tavanı bir adam boyundan çok yüksekti. Fakat bütün köşkün işgal ettiği sahaya göre küçük bir mahzen sayılırdı. Kutsi Kenana: Bu mahzen, dedi. Besbelli ki köşkün ancak yarısı, hatta daha az bir yerini işgal ediyor; değil mi? Evet. Diğer yarısı öte taraftadır ve o tarafa geçen kapı birkaç gün evvel duva rın şu kısmında kapanmış, sıvanmıştır. Kutsi lâmbayı uzatarak duvarın üs tünde ve tam bir kapı yerini işgal eden taze sıvayı gösterdi. LArfcajt var\ Pendikteki beyaz ev Zabıta romanımız: »ı Orada ne ışı varmış? Geceleri iktıza ettiği zaman ha mamın yanındaki halâya çıkarmış. Belki beri taraftaki halâda başka birisi vardır, diye. Odada, herkes ayakta idi. Hepsi bu suallerden ne çıkacak diye Kutsinin yüzüne bakıyordu. Kutsi bir saniye durdu. Sonra hizmetçileri savdı ve iki kardeşe: Nermini kaçıran haydudların köşkünüzdeki yardakları bu Şükrandı. Şükran bizce malum olan bir kadındır. Dü ğün günü bizim buraya geleceğimizi tahmin ettiği, hatta bildiği için bir diş ağrısı çıkardı, odasından çıkmadı. Ben onun odasına girdiğim zaman alacakaranlıkta yüzü gözü bağlı ve yatakta bir kadm gördüm. Tabiî bu kadını tanıyamadım... Kenan ve Nahide hayret içinde birer kanapeye düştüler. Bir saniye kimse ne söyliyeceğini bilemiyerek şaşkın şaşkın birbirine baktı. Sonra Kutsı, Kenana sordu: Siz, bu sabahki ihbar üzerine Şükranı kovmadmız, değil miı1 Hayır. Yalnız biraz azarladım. Fakat halinden günahkâr olduğu hakkında bana bir şüphe geldiği için pek ileri gitmedim. Evet, buna rağmen onun savuşup gitmesi artık buralarda işi kalmadığını gösteriyor. Acaba benim telefon ettiğimi öğrendi mi? Hayır, hayır... Bunu ikimizden başka kimse bilmiyor. Kutsi sonra Nahideye dönerek: Hanımefendi, siz bu kızı bir çamaşırcı kadının tavsiye ettiğini söylemişti niz değil mi? Çamaşırcının evi malum mu? Evet, karşıdaki arsada bir bulübede oturuyor. Fakat o zavallı Şükranın kimin nesi olduğunu bilmiyor ki. Kutsi acı acı güldü: Şunu simdi gayet tabiî olarak tahmin ediyorum. Fakat keşke daha evvel söylemiş olsaydmız. Şükran mutlaka çamaşırcı kadına bir gün başvurarak kendi sine bir kapı bulmasını rica etmiş, hatta çalıştığı yerlere dair malumat bile ver miş; değil mi? Evet. Kutsi elini dizine vurdu: Herşeyi öğreniyoruz amma hep aradan bir saat geçtıkten sonra. Bir saat evvel öğrenmiş olsak belki artık yapılacak hiç birşey kalmıyacak. Sonra iki kardeşin derin yesini gözlerinden okuyarak onları tekrar teselliye lüzum gördü: Hâdise günündenberi iki, hatta üç defa haydudların izlerini bulduk, kaçırdık. Fakat emin olunuz ki çember son derece darlaşmıştır. Hepsi sıkıştırılmak üzeredir. Bu kadar kat'î vaidde bulun mak bir zabıta memuruna yakışmaz ama ben size Nermini bugün yann teslim edeceğime söz veriyorum. Kenan ve Nahide gözleri yaş içinde, ayağa kalkarak Kutsiye doğru teşekküre giderlerken zabıta memuru da ayağa kalkmıştı: Şimdi vaktimiz yok. Bana müsaade ediniz. Aşağıda yalnızbaşıma bazı yerleri araştıracağım. Dedi ve onları odada bırakarak taşlığa indı. İki kardeş, bir saate yakın bir zaman