CUMHUEÎYET 3 fidndtefrin 1936 Duymadıklarımız ve bilmediklerimiz Tekirdağlı Hüseyne güzel bir kemer verilecek Türkiye Başpehlivanlık müsabakaları her sene ağustosta yapılacak Eminönü Halkevi tarafmdan tertib edilen serbest ve yağlı giireş müsabakaları bitmiş, memleketin dört tarafından gelen pehlivanlar, müsabakalar neticesinde aldıkları derecelere göre ortaya konan mükâfatın taksiminden sonra dünden itibaren memleketlerine dönmeğe başlamış lardır. Dört giin devam eden müsabakalarda iyi bir derece alabilmck için çalışan pehlivanların mühim bir kısmı, hisselerine isabet eden paranın azlığı dolayısile pek te tatnyin edilmiş bir halde olmadıkları nı söylemektedirler. Hele çok uzaktan gelenler, işin büyüklüğü nisbetinde um dukları kadar para alamadıkları için hayli müteessir görünmektedirler. Türkiye başpehlivanlık müsabakaları ismini taşıyan ve hergün büyük bir alâka gören bu müsabakalarda bazı pehlivan lar yaptıkları yol parasını bile alamadıklarını ileri sürmektedirler. Müsabakaları tertib eden Eminönü Halkevi Türkiye başpehlivanlığı müna sebetile çarşamba günü îstanbul Halkevınde bir çay ziyafeti tertib edecektir. Başpehlivanlık müsabakasına iştirak etmiş olan Tekirdağlı Hüseyin, Mülâ yim, Yarımdünya Süleymanla Molla Arif ve Kara Ali bu toplantıda bulu nacak, Halkevi tarafından hazırlanan başpehlivanlık kemeri merasimle Tekir dağlı Hüseyne verilecektir. Kemerin üzerine «1936 Türkiye başpehlivanı Tekirdağlı Hüseyin» ibaresi yazılmıştır. Her sene kazananm ismi yazılacak olan bu kemer Halkevinde muhafaza edilecektir. Resmî bir şekilde ilk defa yapılmış olan Türkiye başpehlivanlık müsabakaları bundan böyle serbest güreş olarak her sene ağustos ayı içinde yapılacaktır. Halkevi, gelecek sene yapılacak mü sabakalara kadar bu müsabakalann ta limatnamesini de hazırhyarak bütiin memlekete dağıtacaktır. Hem alaturka, hem de serbest güreşlerde başpehlivanlığı kazanmış olan Tekirdağlı Hüseyin dün bir arkadaşımıza şunları söylemiştir: « Bu müsabakalara hazırlık olmak Bir Ehram kaça çıkmış? Zenginin malı züğürdün çenesi ni yorar derler ya. pek doğrudur. Va kıâ şimdi anlata cağımız meselede ismi geçen İngi liz mühendisin yaptığı iş, çenesini boşuna yoran züğürdün bedava muhasebeciliğine pek benzemezse de, işe yarayan tarafı da yok gibidir. Bu zat, zâhir işsiz bir gününde, oturmuş, Mısırdaki Ehramların en büyüğünün kaça mal olduğunu, daha doğrusu bugünkü günde yapılsa kaça çıkabile ceğini hesablamış. Netice, korkunç denecek kadar azametli! Ehram baştan başa taştan yapıldığı için, bugünkü hesabla maliyet fiatı 150,000,000 dolar tutuyor. Ehramın in şasında 10,000 amelenin 2.000 gün ça lışması lâzım geliyor. Bir duvarcı ustasının yevmiyesini 2 dolar olarak hesab eden mühendis bu müddet zarfmda 4 milyon dolar yevmiye verilmesi icab ettiğini hesablamış ve 150 milyon dolarlık inşaat masrafını da 154 milyon dolara çıkarmıştır. tngiliz mühendisi, kendi yaptığı he sabdan kendi de ürkmüş olacak ki bu işi daha ucuza mal etmek için Ehramın betondan yapılması ihtimalini düşünerek bir de o bakımdan hesab çıkarmış. Beton Ehram yüzde on noksanına, yani 135 milyona mal oluyormuş. Firavunlar tevekkeli esir kullanmazlarmış! Reşad Nuriye göre kitab okunmamasının sebebi Sinemada zengin bir takım faciaları kolayca seyreden gencin bir romandan alacağı hayal unsurlarile bir dram seyretmesine ihtiyac kalmıyor Geçenlerde gene bu sütunlarda bizde okuyanların azlığından şikâyet etmiştim. Bunun üzerine aldığım mektublar ve rasgeldiğim dostlar ağızbirliği etmiş gibi, bir başka şikâyette müttefik göründüler: (Okuyanlar çok az.. Bu muhakkak. Fakat ikidebirde bu derdi tazelemenin ne faydası var? Asıl marifet bu afetin ö nüne geçecek devayı bulup ortaya at maktır. Okutmak, kitabı sevdirmek, mütalea merak ve hevesini yaymak için ne yapmalı?) diyorlar. Doğru.. Doğru amma, bu (deya) yı bulup ortaya çıkarmak o kadar kolay mı? Düşünün bir kere, (Kitab sevenler cemiyeti) nin iflâs ettiği, Üniversite mey danında dört sene evvel kurulan bedava kitab sergisinin bir yaşında vefat ettiği, Yerli Mallar sergilerinde ilk zamanlar birer köşeye sinen kitab paviyonlarınm bile tutunamadığı, nihayet (kitab) ın kuru yapraklar gibi kaldırımlarda çiğnen diği ve kitabcının, Belediyenin en sadık yardımcısı vaziyetinde mütemadiyen si nek avladığı bir memlekette, kitabı sevdirecek iksiri keşfedebilmek kolay mı? Ancak, arıyajı mevlâsını da bulur muş Arıyalım, dedim. Ve işte, düştüm yola. İlk karşılaştığım (Çalı Kuşu) müellifi, anketlere cevab vermek tövbesini hatırım için bozmak nezaketini göstererek, şöyle konuştu: « Bizde kitab çok az okunuyor. Okur yazarlarımızın nisbetine göre henüz bir okuyucu sınıfı teşekkül etmiş saya mayız. Birçok okumuş yazmış meslek adamlarımız, münevverlerimiz âlimlerimiz vardır. Bunlar mesleklerine dair ne bil mek lâzım geliyorsa mekteb kitabların dan öğrenmişlerdir. Fakat buna rağmen kendilerini iyi okuyucu sayabilir miyiz? iyi okuyucu o dur ki; evinde, köşe sinde kendine mahsus bir iç âlemi yap mıştır. Gününün birçok saatlerini orada kendi kendine kitab okumakla geçirir. Esbıbını uzun uzadıya anlatmağa lü zum yok, bu nevi insanlar bir memleketin en lüzumlu bir unsurunu teşkil eder. tşte bu sınıf bizde henüz teşekkül etmemiştir..» NİÇİN KitAB OKUNMUYOR? Ingilterede silâh endüstrisi Bu iş için bir nezaret kurulacak Londra 2 (A.A.) Tahkikat k"omisyonunun silâh endüstrisi işlerinin idaresi hakkında vardığı neticeler Ingiliz gazetelerinde çok büyük akisler uyan • dırmıştır. Cepanenin imali için ayn bir bakanlık teşkili hakkındaki t«klif umu* miyetle tasvib olunmaktadır. Times, Morning Post ve Deyli Tel • graf gazeteleri harb endüstrisi için bir devlet monopolunun teşkili hakkındaki fikirlerin reddini tasvib etmektedirler. Deyli Herald gibi muhalif organlar bile monopol teşkilinden vazgeçilmesinden münkesir olmakla beraber, komisyonun elde ettiği neticelerin birçok pratik tek * lifler ihtiva ettiğini yazmaktadırlar. c3 Bir otobüs kazası daha Bakırköy yolunda dun bir otobüs kazası olmuştur. Bakırköyünden îstanbula gelmekte olan 3261 numaralı ve şofor Alâeddının idaresindeki otobüsle ayni hizada bulunan bir ot arabası arasından geçmek istiyen şoför Salihe aid kamyonet, direksiyonun yanlış kıvrılması yüzünden otobüse arkadan vur muş ve otobüsteki camları kırarak Hasan ve Mustafa adındaki yolcuların yaralanmasına sebeb olmuştur. Şoför Salıh yakalanarak dikkatsizlik suçile asliye mahkemesine verılmiştir. Çalı Kuşu müellifi Reşad Nuri Okuyucu sınıfının azalmasında bu günkü hayat tarzının çok tesiri olduğunu zannediyorum. Eskiden insanlar daha kendi köselerinde, daha münzevi yaşarlar ve bir kısmı boş zamanlarını oku makla doldururlardı. Peki amma, bizden başka harıl harıl okuyan insanlar köşelerine sinmiş münzeviler midir?..» Zarif muhatabım sigarasını titreterek gülümsedi: « Merak etme, Avrupada da Bü yük Harbden evveline nazaran okuyanlar bir hayli azalmıştır.» Ve devam etti: « Simdiki hayat daha aktiftir. Meselâ sinemada zengin bir takım faciaları kolayca seyreden gencin bir romandan alacağı silik ve sönük hayal unsurlarile kafasının içinde bir dram tertib edip seyretmesine ihtiyac kalmıyor. Bir romancı olarak bunu nasıl i tiraf edersiniz?^ Hakikat olduğu için... Peki çare... Herşeye rağmen, okuyucu sınıfını çoğaltmak için ne yap malı? Yukarıda saydığım mânileri or tadan kaldırmak ve şartları temine ça lışmak, yani memlekette çok ve iyi kitab yazılmasını, basılmasını, bunların kolay ve ucuz olarak dağıtılmasını temin et mek.» Türkiye Başpehlivanı Tekirdağlı Hüseyin üzere üç aydır mııhtelif yerlerde yapılan müsabakalara iştirak ettim. Evvelce de biraz yapmiş olduğum serbest güreşe bilhassa idman etmiştim. Bir aydanberi heyecandan uyku bile uyuyamıyor, arka daşlanma geceleri hep kafamı uğduru yordum.» Tekirdağlı Hüseyin başpehlivanlık kemerini aldıktan sonra memleketine gide cektir. Başpehlivanlık müsabakalarında iyi bir derece alamıyan Molla Arif te: « Ben Koca Yusufu yetiştiren Deliorman köyündenim. Biz Türkler, az söyler, çok iş görürüz. Gelecek seneler başpehlivanlık için gene görüşürüz, ben de hemen memleketime döneceğim.» demiştir. Birkaç vecize Daima eğlendırici, güldürücü, avutucu şeyler okuyup yorgunluk dinlendirmek, vakit geçirmek ne iyi şey.. Bazan da, insan, düşündürücü, içinde biraz öz gizlenmiş şeyler okumak istiyor. Durup düşünmenin de, gülüp geçmek kadar zevk verdiği zamanlar vardır. Bir yerde gözüme ilişen, bir iki ve cizeyi: cOkuyucularımın arasında be nim gibi düşünenler de elbet vardır» kanaatile şuraya sıralıyayım dedim: «însanlar, yürek denilen uzvun istiab kabiliyetini hududsuz sanırlar. E bedi aşka inanışları bundandır.» * * * <'Kıskanclık iki türlüdür. Birisi kıs kanmak için bahane arar, öteki baha neye lüzum görmez.» * * * «En büyük feragati nesif sahibi âşik bile, sevdiğinin felâketini, onu başka birisile mes'ud görmeğe tercih eder.> * * * «Para hatırı için sevmek feci bir şeydir; fakat parasız sevginin fecaati de ondan aşağı kalmaz.» * * * «Aşk insanı kanatlandınr ve kafese hapseder.> Balkan kupası maçlarına girmemek ka rarını vermişti. Aradaki bu ihtilâfın Federasyonumuzun tavassutu ile halledi leceği ve dost Yugoslavya millî takımr nm da bu maçlara gireceği ümid edil mektedir. Yunan arazisinden geçen hat hakkındaki müzakereler Şark Demiryollarının Yunan arazi sinden geçen 33 kilometroluk kısmına aid idarî vaziyeti yeniden tetkik ve tayin etmek üzere yapılacak müzakere lerde Yunan hükumetini temsil edecek olan Atina Üniversitesi profesörlerin den îstanapulos dün şehrimize gelmiştir. Hukumetimizi temsil edecek heyete de Şark Demiryolları Başmüfettişi Salâ haddin riyaset edecektir. Beşiktaşlı Nuri Ankara 2 (Telefnla) Beşiktaşlı Nuri Ankara Gücü talnmına girdı. Arkadaşını yaraladı Üsküdarda Paşalimanında Nemlizade Mithatın tütün depolarında çalışan amelelerden Salâhaddinle Rifat dün öğle üzeri bir iş meselesinden dolayı kavga etmişlerdir. Kavga sırasında Rifat bir sustalı çakı ile Salâhaddini iki yerinden yaralamıştır» Yarah tedavi altına alınmış, suçlu yakalanarak Müddeiumumiliğe teslim edilmiştir. kalmaz, ayni zamanda sürüklenerek yaşar. Şarkın okumaması, öyle zannediyorum ki asırlarca inkıyad, hatta mutlak inkıyad hayatı geçirmiş olmasındandır. Ve bu baskı şarkın üzerinden henüz kalkmak üzeredir. Ve bütün dünya, şarkın uya nışına bu noktadan şahid olmaktadır. Işte bence, halkın inkıyad vaziyetinden şuurlu bir surette çıkarak kendi memle keti ve dünyanın işlerile filî bir surette alâkalanacağı ve bu hal itiyad haline geleceği güne kadar okuma buhranı de vam edecektir. Yoksa, mesele, alelâde bir iktısad meselesi değildir.» Profesör sade kitab meselesinde de ğil, halkın, birçok başka işlerde de lâ kaydisinden şikâyetçi. Meselâ: Bir konferans verseniz kaç kişi gelir? diyor. Haksız değil. Birçok içtimaların, kalabalık topla mak için, büfeli veya çalgılı yapıldığını hatırlamamak elde mi? Peki amma, kitabların arasına da bi • rer şişme düdük koyacak değiliz ya. Balkan kupası maçları paskalyada yapılacak Bu sene Atinada yapılmasına karar ''erilen Balkan kupası futbol maçlarına büyük paskalyada başlanacaktır. Müsabakalara Türkiye, Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan millî takımları girecektir. Balkan kupası maçları dolayısile Yugoslavya ile Bulgaristan federasyonları arasında evvelce çıkan bir ihtilâf yüzünden Yugoslavya millî takımı bu seneki Mustafa Şekibe göre Kıymetli bir güreşçimiz öldü Beş senedenberi eski Halic kulübünde güreş yapan ve son senelerde gösterdiği büyük muvaffakiyetten sonra millî güreş takımı kadrosuna giren kıymetli güreşçilerimizden Koç Ömerin kısa bir hasta lıktan sonra vefat ettiğmi haber aldık. 56 kiloda müteaddid maçlar yapan Ömer Sovyet ve Macar güreşçilerile yapılan müsabakalarda iyi dereceler almış, Küçük Hüseyin ve Kenan ile aralarmdaki farklar ölçülmiyecek kadar yük selmiş bir vaziyette iken Berlin Olim piyadı hazırlıklan esnasında hastalan mıştı. Fenerbahçe takımınm Ankarada ikinci maçını Ankaragücile yapBu kıymetli güreşçinin çok genc yaşta tığını ve bu maçı 1 0 kazandığını yazmıştık. Yukarıki resim bu maç ölümü memleket sporu için çok acı bir tan heyecnnlı bir enstantaneyi göstermektedir. kayıbdır. Fakat bakınız, profesör Mustafa Şekib hiç te bu fikirde değil. Reşad Nuri, benim sormama lüzum Tanınmış ruhiyatçı, meseleyi başka kalmadan derdin sebeblerine geldi: cepheden tetkik ederek, hükmünü şöyle « Okucular sınıf sınıftır. Kimi yük veriyor: sek edebiyat eseri arar, kimi maceradan, « Azizim, bence okumak en geniş kimi tarihten, kimi vülgarize ilimden manasıle halkın meseleleri olmalıdır. hoşlanır. Kütübhanemiz bütün bu insanHalk, millî, iktısadî, içtimaî, bediî me ları tatmin edecek halde değildir. He seleleri varsa ve bu meseleleri duymuşsa nüz çok fakir ve zayıftır. Sebeblerin biri okumak ihtiyacı da olacaktır. Ve bunlade kitabın pahalı ve satış teşkilâtınm bora cevab verecek neşriyat herhalde onun zuk olmasıdır. Anadoluda birkaç büyük uyanış iştihasına bir cevab teşkil edecekmerkez müstesna, ekseri şehirlerde bir tir. kitabcı cüikkâm bile yoktur. Kitab tir Eğer okumak buhranı varsa; bu, heryakisi olan bazı müstesnalar istedikleri halde halkın dediğim meseleler karşısıntarzda bir eser çıkıp çıkmadığını güçlük le tahkik ederler, emanetçi, posta ve sair da geçirdiği buhranlı vaziyeti izah eder. Yoksa okumak; ne sade bir dille yazvasıtalarla İstanbuldan getirtirler. Fakat mak, ne de şu veya bu mevzu üzerinde ekseriyet bunu yapacak halde değildir. Hasılı kitab satış ve tevziindeki bozuk dolaşmakla temin edilebilecek bir zafer luk memlekette bir okuyucu sınıfı teşek değildir. Halkın da meselesi olması için iş hakülüne mâni olan sebeblerdendir. yat] içinde kaynaşması ve yalnız inkıyad Bir memlekette okuyucu sınıfını ço ğaltan şeylerden biri de tedrisat tarzıdır. vaziyetinde bulunmayıp, faal ve müda Fakat bu çok uzun ve ehemmiyetli bir halekâr bir hayat yaşaması lâzımdır. Sadece inkıyadî hayat insana bezgintedrisat meselesi olduğu için ben bu bahse burada yalnız dokunmakla iktifa e lik, melânkoli ve alâkasızlık verir. Bu vaziyette insan yalnız okumakla deyim. buraya gelenler, şüphesiz merdiven ge tirmişler, daha lâmbaları söndürmeden çok evvel hazırlık yapmış olacaklardı. Bu hazırlığın iki memurdan biri tarafından görülmemesi kabil mi? Hayır... Kutsi Nerminin pencereden kaçırılması mümkün olmadığına kanaat getirdi. Belki onu kaçıranlar pencereden içeriye atlamışlardı. Fakat muhakkak onu bayıltarak buradan, oda kapısından sırtlayıp götürmüş olacaklardı. Zaten Nadire kalfanm dedıkleri doğru ise haydudların içeride de elleri vardı. Bu el, Kenanı odadan dışarı çıkarmak için bir yol aramış, Nadire kalfanm duaya çık masını, mükemmel bir fırsat saymış, ona hücum ederek bir anda elektrikleri de söndürmüş, Kenanı odadan dışan fırlatıp işlerini bitirmişlerdi. Köşkün içindeki bu cürüm ortağının mutlaka burada yerleşenlerden, görü nenlerden biri olması da iddia edilemezdi. Düğün kalabalığı sırasında içeri gir miş, bir tarafa saklanmış bir kadın veya adam, rolünü rahatça yapmış olabilirdi. Peki, fakat şimdi nerede? Deli Omerle şeriklerinin köşke girmelerini mümkün gören Kutsi onlann Nermini de alarak hele üç beş dakika içinde savuşabilmeleri karşısında şaşkınlık duymaktan kendıni alamıyordu. Her tarafın araştırılması, evin içindeki on dört kişiden hepsinin ayrı ayn isticvabı bit tikten, bahçede el fenerlerile araştırmalar yapıldıktan sonra Kutsi, Kenanla Kadriye: Hayır, dedi. Olamaz. Nermin bu evden ancak tayyare lie uçurulabilir. Fakat sonra bu sözünü gene kendisi tekzib etti: O halde köşkün içindedir. Nere de? O evin içinde olduğu gibi haydudlar da evde olmak lâzım. Nermini kaçıra mamış, kalmış olacaklar. Peki, nerede? Aramadığımız yer kalmadı. Kadri şu mütaleada bulundu: Anlaşılıyor ki bu gene Deli Ömerin marifetidir. Deli Ömer Nermini gene can düşmanı olan ihtiyara karşı bir tehdid vasıtası gibi kullanmak için kaçırmak istedi. Burası muhakkak. Kaçırmak istediği bu kızı bir odadan alıp başka bir odaya, mahzene, bodruma götürüp kapayamaz ya... İkide bir asabî bir hareketle dişlerini gıcırdatan, yumruklarını sıkan, bazan gözleri dolu dolu olarak bir noktaya takılıp kalan Kenan: KANDEMIR Ah, dedi, ya mel'un herif büyük babasından alamadığı intikamı torunundan almıya kalktıysa... Ya o hırsla kızın canına kıydıysa... Bu ihtimal çoktan Kutsinin de aklından geçiyordu. Fakat Kenana karşı tereddüdünü belli etmemek mecburiyetinde idi. Şiddetle reddetti. Onu temine çalıştı: Hiçbir vakit, dedi, Deli Ömer Nermine kıymıyacaktır. Intikamını aldıktan sonra bile ummam. Şimdi onun gayesı izini bulamadığı ıhtıyan saklandığı delikten çıkarmaktır. Nermine karşı ihtiyarın zâfını hissettmiştir. Nerminin kaçırılması, bizim kadar büyük babasını da faaliyete sevkedecek, Deli Ömerin bu lunduğu muhit errafına süriikliyecektir. îhtiyarın, Deli Ömer hakkında malumat sahibi olduğu, gelen mektublardan da anlaşılıyor. Nerminin bu gece kaçırılacağını bir iki gün evvelinden haber almış, bize bildirmişti. Nermini kaçırıp torununu bulmağa çalışacak, o sırada Ömerin kazdığı kuyuya düşecektir. Haydudun düşüncesi bu. Binaenaleyh Nerminin hayatı tehlikede olamaz. lArkası var] Pendikteki beyaz ev Zabıfa romammız: 69 Rica ederim, dedi. Bizi işkâl et memek için odalarınıza gidiniz. Belki şu sırada fena bir manzara ile karşılaşır, müteessir olursunuz. Belki hırsızlar henüz içeridedir. Maksadı Nerminin gelin odasından kaçırılmasını, hâdisenin içyüzünü bilmi yenler tarafından fena tevil olunmak tan kurtarmaktı. Herkes çekildi ve Kutsi, Kenanla Hüseyni yanına alarak merdivenden aşağıya inerken zavallı genci birkaç kelime ile teselliye çalıştı: Telâş etmeyiniz, beyhude üzülü yorsunuz. Bu kadar heyecanın faydası yok ki... Biraz kendinizi toplarsanız belki... Kenan o kadar ümidsizdi ki Kutsinin sözünü keserek: Neye yarar? Gitti, zavallı Ner min gitti. Hem bu sefer nekadar melâ netle, şeytanca tedbirlerle aşırdılar. Dedi. Sonra tam merdivenlerden aşağı indikleri zaman kendi kendine söylenir Kadri ve Kutsi evin içindeki tahkikatı çabuk yaptılar. Aramadıkları yer kalmadı. Ta en üstkatta misafirlerin yattıkları odalardan, taşlıkta yük, kiler, mutfak, aralıklara kadar. Elektrik lâmbalan al tinda aradıklan yalnız Nermin ve onu kaçıranlardı. Bu ziya ile bu vakitte bir gibi: Demek zavallı büyük babasının iz elde etmek kolay değildi. Bu ancak ertesi sabah mümkün olabilirdi. Fakat endişesi yolunda imiş. Kadri, Kutsi ve Kenan için yaklaşan saDiyince Kutsi hayret içinde: Büyük babasını gördü mü? Nasıl bahı ayakta ve hep araştırmalarla geçir mekten başka yapılacak bir iş te yoktu. endişe? Diye sordu. Kenan Nerminin aldığı Kutsi zifaf odasında açık kalan penmektubu bir iki kelime ile anlattı. O za cere etrafındaki incelemelerinde Kenana man Kutsi kendi namına gelen mektubu sordu: hatırhyarak bir lâhza düşündü. Demek Pancurlar kapalı değil miydi? Heo da Nerminin büyük babası tarafından le pencere?.. yazılmıştı. Tabiî; biz odaya girdiğimiz za man perdeleri çekmeğe bile lüzum görAşağıda taşlıkta Kadri bahçe kapısını bekliyordu. Öndeki büyük kapmın hiç medik. Çünkü bizden evvel pancurla açılmamış olduğu, arkasmdaki kilidin rın sımsıkı kapandığını biliyorduk. O halde cam veya pancur ya içeriden yerinde olmasından belli idi. Maamafih bir ihtimal var: Nermini kaçıranlarm yahud dışarıdan açılmıştı. Fakat en aşaevin içinde bir elleri varsa o, kapmın ar ğı altı metro yükseklikteki bu pencereden kasındaki kilidi pekâlâ yoluna koyabilir genc gelinin kaçırılması nasıl mümkün odi. Ancak biri bu kapınm diğeri bahçe labilirdi? kapısmın tam karşısında mevzi alan iki Kutsi karanlıkta bu pencerenin bah zabıta memuru kapıların açıldığını gör çede hangi memurun sahai rüyeti dahi mezler miydi? linde bulunduğunu tayin edemedi. Fakat