3 tkineiteşrin 1936 CUMHURÎYET SON TCLCFON HAB TCLCRAF ERLEB ve TCLSiZLE Hâdiseler arasında Atatürkün nutku Tyirkaç giindür Ankaradayım. Bü*•* yiik Millet Meclisinin açılıs töreninde bulundum ve Atatürkün nutkunu dinledim. Onu yakından görmek ve dinlemek, şahsmdan gelen tetir huzmeleri içinde sözlerinin delâlet ettiği mana âlemini daha aydınltkta seyretmemize ftrsat Veriyor. Almnda bir çizginin kımıldamşile bir kelimenin, hatta bir harfin içini dolduran sesi arastndaki dinamik münasebet, bize bütün bir cümle içindeki vaidinin hakikat olmak imkântnı tayin ettiren aldatmaz bir işarettir. Meselâ onun bir «kuvvet» kelimesini talâffuz ederken «V» harfinin içine doldurduğu enerjinin, sesinde bir dinamit aksi ve kaşlarının ortastnda bir yıldırım çizgisi halinde belirmen, nutkunu gayet »ade, vakur, tiyatrosuz bir insadla okuduğu halde, kararlarını icra haline geçirmek için tahib oldukudreti bize bir bedahet gibi derhal kabul ettiriyor. Daha sSzlerinîn baslangıcında «etasen milli mevcudiyetimizin teme • lini millî suurda bulduğumuzu* söy lemekle Türk rejiminin en büyük çizgisini kalınlaştıran Atatürkün nut kunda ilk aksiyon istikameti hültüre ve güzel »anatlara doğrudur. Kültürün ve güzel san'atların millî müdafaaya dahil vazifeler kadar mukaddesliğini her yıl, her fırsatta tekrarlıyan Atatürkün 1923 teki sözü de su idi: Medenî eser vücude getirmek kabi liyetinden mahrum milletler, hürri • yet ve istiklâllerinden tecrid olunmt • ya da mahkumdurlar.» Bugün ayni hakikat ve zaruret 5nünde, Kamutay Ve Kültür Bakanı, verimli, »ade ve pratik tedbirler al mıya davet edilmişlerdir. Nutkun Antakya ve takenderun hakkında bütün Mecliai ve dinleyici • leri ayağa kaldırarak costuran büyük vaidi kadar, kültür ve güzel tan'atlar hakkındaki işareti de en fazla dikkat istiyen cümleleri içinde idi. istirdad ettiğimiz ve edeceğimiz büyük millî hakların müdafaası hesabına kültü • rün Ve güzel san'atların da birinci deredece silâhlardan olduğunu bilenler için, Atatürkün nutkunda ilkönce bu noktaya dokunulman, hemen bütün b'teki meselelerin kültüre bağlı olduğunu tayin eden açık bir ehemmiyet nrasına işarettir. Millet vekillerimizin bu davete görülmemis bir faaliyet hummasile kostuklarım görmek istiyoruz. M. Musolininin nutkunun uyandırdığı akisler Ingilizler nutku müspet, Fransa ile Çekoslovakya ise menfi bir şekilde karşıladıfcr diyemeMusolininin milânoda söylemiş olduğu yiz. Fakat bunun nereye matuf olduğunu nutkun realist mahiyetini teslim etmekte öğrenmek isteriz.» müttefik olmakla beraber tenkidlerini eBir Çekoslovak gazetesinin «irgememektedirler. Gazeteler, bu nut mütaleası kun cesaret verecek imkânlara yol aç Prag 2 (Hususî) Çeskoslova gamakta olduğunu yazmaktadırlar. zetesi M. Musolininin söylemiş olduğu Le Journal, yazıyor: son nutku tahlil ederek îtalyaya şiddetle Teklif olunan yeni sulhta (bir hücum etmekte ve bu nutkun «Milletler kelime okunamamıştır) halinde bir yı Cemiyetini idama mahkum» etmek değın ihtiraslar vardır. mek olduğunu ilâve etmektedir. Echo de Paris, M. Musolininin ihti Nutuk Londrada nasıl karşılandı? iâfların mevziileştirilmesine dair olan Londra 2 (A.A.) Sabah gazeteHitler nazariyesini kabul etmekte oldu leri, M. Musolininin dünkü nutkunu, Inğunu ehemmiyetle kaydeyledikten sonra giltere ile bir uzlaşmaya varmağı istihdaf bu nutkun Küçiik îtilâf devletlerini mu eden bir teşebbüs olarak telâkki etmekte, ahedelerin tadili teşebbüslerine karşı ye fakat ayni zamanda M. Musolininin kulniden bir araya toplamak gibi bir netice landığı kelimelerin şiddetine de işaret etvereceğini yazmaktadır. meği unutmamaktadırlar. Royterin Roma muhabiri aynca diyor Oeuvre, diyor ki: M. Musolininin sulh teklifi tarzi, ga ki: jib bir surette M. Hitlerin tarzını andın«M. Musolininin nutkundan bir paryor: Sizden ne istersem veriniz, ben de çası, büyük bir sürpriz uyandırmıştır. Bu sizi rahat bırakayım. parça, Akdeniz büyük devletlerinden bıHumanite, diyor ki: risi olduğu halde Fransadan ihmalkâr b;r " Ya M. Musolininin sulhunu veya lisanla bahseden parçadır. Macaristanın Milletler Cemiyetini tercih etmemiz i tadilci isteklerine Italyanm yapacağı yardım hakkında ise, Roma protokollarım cab ediyor. imza eden devletlerin Viyanada kuraAvrupada akisler cakları konferansta Küçük Antant dev Roma 2 (Hususî) M. Musolini letlerile bir yaklaşma vücude getirmeğe nin Milânoda söylemiş olduğu nutku bü çalışacağı anlaşılmaktadır. Maamafıh, tün Alman radyo istasyonları almanca ve bu tadilcilik meselesinin, Küçük Antant jtalyanca olarak neşretmişlerdir. Bu ha devletlerinin en hassas bulunduklan nokTeket yeni Alman îtalyan teşriki mesa tayı teşkil etmekte olduğu da unutul isinin ilk neticesi sayılmaktadır. M. Mu mamalıdır.» solininin nutkunu Macarlar ve Avus Times gazetesi, îtalya Ingiltere müturyahlar memnuniyetle, îngilizlerse hoş nasebetlerinin iyileştirilmesi hakkındaki nudsuzlukla karşılamışlardır. İtalyan arzusunu hüsnü kabulle telâkki Curnale Ditalya gazetesi bugün yaz etmekte ve Akdeniz meselesi hakkında mış olduğu bir başmakalede şöyle de ise şunları yazmaktadır: «M. Musolini, öyle kelimeler kullanmektedir: mıştır ki, insan filhakika Akdenizde has«îtalyaya göre takib edilecek iki şık saten tehlikeli bir anlaşmazlık mevcud vardır: bulunduğunu sanabilir. Halbuki İngil 1 Namuslu sulh, tere, İtalyan menfaatlerini hiçbir suretle 2 Harb. Harb olduğu takdirde Italya yalnız haleldar etmek istememektedir. İngilterebulunmıyacaktır. Büyük devletlerin işti nin arzusu kendi deniz yolunun emnryeraki olmadan hakikî bir sulh olamaz. In tini muhafazadan ibarettir.» nmiıımnHlllllinillllllllllllllllllllllllllllllHlll'l""""1"1" dlî musahabe İHEM NALINA MIH1NA Emden lmanların Emden kruvazörü ikinci defa olarak limanımıza geldi. Daha evvel, bir defa da, Tunanın ve Karadeniz kıyılarınm buzlannı îstanbul limanında gördüğümüz o müthiş kara kışın baharı başlarken gelmişti. Emden ismi, bir kahramanlık menkıbesine alem olmuştur. Gerçi, dün İstanbula gelen Emden o Emden değildir. Kahramanlığı yapan birinci Emden idi, bu, üçüncüsüdür. îkinci Emden ayni ismi taşıyan üç Alman gemisinin en talihsizi olmuştur. Umumî Harb içinde yapılmış ve Mütarekenin feci şartları yüzünden bütün Alman donanmasile beraber İngiizlere teslim olmak felâketine uğramış, fakat Skapa Flov limanında şerefli bir ntiharla bu felâkeri temizliyen Alman gemilerinden biri olmuştu. Kahramanca dövüşe dövüşe batan birinci Emdene gelince, bu küçük kruvazör, Umumî Harbde korsan harbi yapan yani düşman ticaret gemilerini batıran Alman kruvazörlerinden biri ve en birincisidir. 1914 ağustosunda, harb başlar başlamaz, Emden de diğer arkadaşIan gibi, Okyanuslarda faaliyete başlamıştı. Onüne gelen ticaret gemisini mürettebatını aldıktan sonra, denizin dibine gönderiyordu. Diğer Alman kruvazörlerinin hemen hepsi kısa bir zamanda İngiliz harb gemileri tarafından tahrib edildikleri halde, Emden civa gibi ele avuca sığınıyordu. Bu 3000 küsur tonluk küçük kruvazör, tekbaşına, Hind Okyanuile Büyük Okyasnusta bütün İtilâf deniz ticaretini adeta felce uğratmışh. Ticaret gemileri için Emden adeta bir umacı olmuştu. Onun korkusundan, denıze çıkmak casaretini gösteren kaptanlar gitikçe azalıyordu. Büyük küçük bir sürü ngiliz, Fransız, Rus ve Japon kruvazöreri onu arıyor; fakat bir türlü bulamıorlardı. Onlar Emdeni arayıp dururarken Alman gemisi, Penang limanında atan bir Rus kruvazörünü bir gece baskınile denizin dibine göndermiş, ertesi saah ta o civarda yakaladığı bir Fransız :orpito muhribini batırmıştı. Emden, Avustralyadan Avrupa daülharblerine asker taşıyan Ingiliz gemierini yakalamak üzçre bunlann yollan üzerine gitmiş, fakat daha evvel Kokoz dalarındaki bir İngiliz telsiz istasyonunu, tahribe teşebbüs etmiştir. Işte bu teşebbüs, o yaman geminin felâketini mucib olmuştur. Çünkü, adadaki telsiz istasonu, bir Alman kruvazörünün baskınına uğradığını etrafa bildirecek kadar vakit ulmuştur. O civarda dolaşmakta okın Avustralya donanmasmdan Sidney kruvazörü tam yolla adaya gelmiş ve Emden ikinci kaptanile bir kısım mürettebatını adada bırakarak muharebe etmek üzere denize açılmak mecburiyetinde kalmıştır. Sidney, toplan daha kuvvetli ve sürati daha fazla bir gemi idi. Onun için, Emden, çok kahramanca dövüşmesine ağmen bu gayrimüsavi mücadelede mağlub olarak batmıştır. Bu esnada adada kalan Alman bahriyelileri de «Ayşe» isminde harab ve metruk bir yelkenliye atlıyarak çok uzun ve çok meşakkatli bir seyahatten sonra harika kabilinden bir muvaffakiyetle Kızıldenizde Yemen sahillerine varmışlar, radan zambuklarla Ciddeye, Ciddeden birçok maceralardan sonra îstanbula gelmişlerdi. Emden mürettebatmdan bir avuc insanm bu seyahati, cidden bir harikadır. Alman denizcilerinin gösterdikleri müthiş enerji ve mukavemet hakikaten takdire lâyıkhr. îşte üçüncü Emdenin ikinci defa îstanbula gelişi, bana birinci Emdenin bütün dünyayı hayrette bırakan bu maceralarını hatırlattı. I Kadm hâkimler I Kadm avukatlar 1 , Yazan: A. Haydar özkent ki bu alanda sinirlerine ve göz yaşlanna hâkim olan sert yürekli erkek avukattan daha çabuk muvaffak olacaktır. Türk hâkim ve avukatında ihtısas meselesi henüz o kadar ilerilememiştir. Hele ceza işlerinde, suçlu kadın ve suçu çocuk müdafaalarmda ihtısas peyda ?tmiş veya edecek kadm avukatları uzun zaman bekliyemeyiz. Şimdilik şu kadarını söyliyebiliriz ki, sarp ve çetin olda ileriliyebilmek için kadının biraz daha erkekleşmesi gerektir. * * * Haydi şimdi, biraz Adliye sarayını gezelim: Ceza, hukuk ve ticaret mahkemele rindeyiz. Muhakeme salonu çok kala balık ve bu yüzden çok sıcak. Meraklı davaları dinlemek için sabahtan akşama kadar Adliyeden çıkmıyan işsiz ve güçsüz erkekler ve kadmlar görülüyor. Yedi sekiz yıldanberi sırmalı kara cübbeyi giyen kadın hâkime alışmış olma arına rağmen halk, gene ona bakıyor. Işte o da, kadın hâkim aza mülâzimi, reisin solunda oturuyor. Saçlarım taramış ve arkasına eski biçim bir topuz yapmış, kolları ve göğsü kapalı. Yü zünde pudra, gözünde sürme, dudak larında boya yok. Vekarlı duruşundan anlaşılıyor ki bu yüksek vazifeyi be nimsemiştir. Reis reyini soruyor, o da söylüyor. Kadın avukatlara gelince; erkek avukattaki kalenderlikten, sallapatilik en eser yoktur. Üstündeki kara elbiseyi, güzel bir kostüm gibi kendisine yakıştırmıştır. Yakası temiz, düğmeleri am, ütüsü yerindedir. Etekleri yeri süpürmemekle beraber ipek çorablı ba caklarını göstermiyor. Onun da yanaklarında ve dudaklarında boya, kaşlarında kömür tozu ve gözlerinde sürme yok. Ayakkabısınm ökçesi o kadar yüksek değil. Fakat işte, çini döşeme üzerinde, çevik ve zayıf, bir serçe kuşu gibi sekerek gidiyor, erkek arkadaşlarına tatlı tebessümler saçarak başile selâmlar veriyor. Masum şakalar da eksik değil. Eh, kadın, avukat olduysa benliğin den büsbütün sıyrılıp çıkmadı ya! O daima, her yerde, her zaman biraz kokettir. Sağına soluna ılık bir hava, tatlı bir koku... Ne bileyim biraz da aşk ve cazibe saçar. Kim ne derse desin, batıda olduğu gibi doğuda dahi, kadın avukatların içimize girmesile Baro incelmiş, biraz da âtifleşmiş ve çiçekleşmiştir. Hatta geçen yıl, değerli bir kadın meslektaş, îstanbul Barosu İnzıbat meclisine aza ve umumî kâtib seçilmiştir ve bu vazifeyi, erkek arkadaşları darıltmamak için daha iyi demiyeyim, onlar kadar ciddiyetle görüyor. Bu neticeden o da, biz de haklı bir sevinc duyabiliriz. Avukat Kadının haklarını alması savaşı, yüz seneler önce başlamıştır. Bu hakları kadma satıcılık, gazetecilik, memurluk, hatta hekimlik gibi alanlarda yavaş yavaş veren milletler, avukatlığa ve hele hâkimliğe gelince duraklamışlar ve uzun uzun düşünmüşlerdir. Çünkü hâ kimlik her şeyin üstündedir. Erkek, kadın hâkimin önünde baş iğecek ve on dan, o zamana kadar zayıf ve merhamete lâyık gördüğü kadından, kanun namına da olsa, adalet istiyecek!.. Erkek gururu buna nasıl dayanır? Asırları yararak ahlâkları, telâkkileri kendi meyine ve zevkine göre yaratan, kanunları istediği gibi yapan, dininde, kitabında, ruhunda (erkek, kadından üstündür!) düsturunu kuran erkek gider de bir kadın avukatın şefkat ve himayesine nasıl sığınır? Ondan, o hasta ruhlu, küçük beyinli, zayıf sinirli ve ince bacaklı mahluktan nasıl kuvvet ve yardım ister? Ve sonra, kadının kafası, seciyesi, sinirleri böyle en yüksek bir işi görmiye, devletin kanunlarım tatbika, adaleti dağıtmıya elverişli midir? îşte birazım yazdığımız, yaradılış, ruh, biraz da gurur gibi sebeblerin te sirile, kadının hâkimlik ve avukatlık payesini alabilmesi, son zamanlara kadar gecikmiştir. Bugün bile bir kısım leri memleketlerde kadm, hâkimlik ve avukatlık yapamadığı halde Türkiye Dumhuriyeti bu en eski ve asil rütbe eri Türk kadınına vermiştir. Kadın yalnız memur değil, hekim, avukat, hâkim, saylav olmuştur. Bu şerefi veren genc Cumhuriyet te, alan Türk kadını da iftihar edebilir. Adliye bunlardan bazılarına uğur da getirmiştir. Kadın hâkim ve avukatlardan orada iyi koca bulanlar, mes'ud yuva kuranlar vardır. Eskiliklerine, asaletlerine, sonsuz şereflerine rağmen hâkimlik ve avukat ık çok zordur. Kuvveti yıpratır, sıhha;i bozar. Yıllarca bu işlerle uğraşmak, onların kuvvet ve metanetini tüketmi yecek mi? Hele avukatlık daimî bir zaptu rapt, sıkı bir disiplin ister. Da vayı aldıktan sonra kavramak, dosyayı nceden inceye tetkik etmek, savaş plânını çizmek, gelecek hücumlara mukabele yollarım hazırlamak, durmadan ve dinlenmeden yazıhanesi olan beynini şletmek, uzun yıllar ayni heyecanlı, dikenli yolda yürümek!.. Bu bir sağlık, sinir ve sabır ister. Acaba kadın avu kat, bu sabrı gösterebilecek midir? Bizim memlekette avukatlık, biraz da pehlivanlık işidir. Müdafaasını hazır arken yalnız beynini işleten avukat, dava arzuhalini vermek, celbleri gön dertmek, harcları yatırmak, ilâmları almak, dosyayı Temyize göndermek, hele o icrada işleri takib etmek, haciz yapmak, para tahsil etmek, daha ne bile yim, birçok kalem işleri yapmak için bazularım ve bacaklarım çok çalıştır mağa, buram buram terlemeğe, en büyük başkanından tutunuz da zabıt kâtibine ve mübaşirine kadar hepsinin önünde geçid resmi yapmağa, etinden, kanından ve canından kerpetenle ko parılan parçaları harcamağa mecbur dur. Kadının narin bacaklarında, ince yapılı kemiklerinde bu dayanma kuv veti var mıdır? Paris 2 (A.A.) Gazeteler, M. gilterenin silâhlanmasma birşey PEYAMt SAFA Irak hükumeti ve Filistin Arabları Yeni hükumet Arablara yardımlarda bulunacak Londra 2 (A.A.) Kudüsten Dally Telegraph gazetesine bildirildiğine göre, yüksek Arab komitesi dün yeni I rak hükumetinden bir tebliğ alrrnstır. Irak hükumeti bu tebliğinde Filistindeki Arablar meselesine büyük bir ehemmiyet verdiğini bildirmektedir. Bağdad, Filistindeki Arablara büyük yardım Jarda bulunmağa devam edecektir. Irak Dış İşleri Bakanı yakında Kudüse gi derek Arab şefleri komisyonile müza kerelerde bulunacaktır. Büyük Şefin teşekkürleri Ankara 2 (A.A.) Riyaseticumhur Umumî Kâtibliğinden: Cumhuriyetin yıldönümü münasebetile memleket dahil ve haricinden Reisicumhur Atatürke hitab eden vatandaş ve ırktaşlanmızm çok heyecanlı duygularını bildiren telgraflar gelmekte devam etmektedir. Bunlardan pek mütehassis olan Atatürk tesekkür ve muhabbetlerinin Anadolu Ajansı vasıtasile tekrar iblâğını emir buyurmuslardır. Dr. Şaht yakmda şehrimize geliyor Holanda Sanayi ve Ticaret Nazırları da gelecek Bu ay zarfında memleketimize malî ve iktısadî bakımdan birçok ziyaretler yapılacaktır. Bu ziyaretlere büyük bir ehemmiyet atfedilmektedir. Memleketimize gelecek zevatın ba şmda Alman İktısad Nazın ve Alman Devlet Bankası umum müdürü doktor Şaht bulunmaktadır. Uzun müddetten beri memleketimize gelip gelmiyeceği hakkında birçok haberler çıkanlmış olan Alman İktısad Nazırının bu ziyareti tahakkuk etmiş ve ziyaret tarihi de tesbit olunmuştur. Ticaret muvazenemizde gerek alıcı ve gerek satıcı olarak başta Almanya gel mektedir. Bu itibarla doktor Şahtın memleketimizi ziyareti ticarî hayatımız için ehemmiyetle telâkki edilmektedir. Bu ay içinde Holanda Sanayi Nazırı da bir heyetle beraber memleketimize gelecek ve Ankaraya giderek bazı mü zakerelerde bulunacaktır. Holanda sa nayi firmalarının ve sermayedarlarının yeni beş yıllık sanayi plânımızda mühim roller almak için hazırlandıkları ve bu hususta Holandada, İktısad Vekâleti miz müsteşan Faik Kurdoğlu ile Holanda alâkadar makamlan arasında temasIar yapıldığı malumdur. Holanda Sanayi Nazırını takiben, Holanda Ticaret Nazırı da diğer bir heyetle şehrimize gelecek ve Ankarayı ziyaret edecektir. Bu heyetin, mukabilin • de arpa ve şarap alarak Ereğli ve M e r sin liman tesisatını kurmak, rıhtımlar yapmak ve Denizyolları îdaresile Akayın vapurlarını inşa etmek arzusunda oldu ğu haber verilmektedir. A. HAYDAR ÖZKENT Bir Irak liderinin sözleri Kahire 2 (A.A.) Irakın maruf liderlerinden biri, Röyter Ajansına beya natta bulunarak şöyle demiştir: « Iraktaki hükumet darbesinin muvaffakiyeti uzun sürmiyecektir. Caferülaskerinin öldürülmesi, halkı dehşet içinde bırakmıştır. Hükumet, or dunun zimamdarlarından bir avuc adam tarafından devrilmiş, fakat ordu müzaherette bulunmamıştır. Uç demok rat nazırın memleketten çıkanlmalan, yeni hükumetin muhalefetten korkmakta olduğunu göstermektedir. Halihazırda Bağdadda hüküm sür mekte olan sükunun sebebi, hükumet darbesinin anî olmasıdır. Fakat millet, bu darbenin tesirinden kurtulduktan sonra kanun ve adaletin icabı yerine getirilecektir. Zannederim, kabileler, sükun içinde vakayii takib etmektedirler. Millet Meclisinde encümenler seçimi Azalarm ihtısaslarını gösterir bir cetvel Fransa Suriye anlaşması Ve Sancak Türkleri [Başmakaleden ievavi\ zamahında Fransız murahhasları tarafıadan tekrar edildikleri halde senelerdenberi icra edilmediler. İskenderun ve Antakya ekalliyet hukukunu aşan haklara malik olacaklardı. Hareketlerinde muhtar olarak kendi kendilerini idare edeceklerdi. Hani ne oldu? Fransa hükumetinin yerine getirmediği bu taahhüdleri Suriye hükumeti tanıyacak mı? Suriye ile yapılan bu yeni anlaşmada göze batan bir nokta daha var: Tamamen Türk olan Sancak ve havalisi Suriye idaresine verildiği halde tamamen Suriyeli ve müslüman olan Trablusşam, Lübnan hududları içine alınarak Suriye haricinde bırakılmıştır. Suriyelilerin mühim bir kısmım memnun etmiyeceğini bildiğimiz bu nokta da gösteriyor ki Fransa Suriye anlaşması yapıhrken hak prensiplerine, milletlerin kendi kendilerini idare etmeleri prensiplerine hürmet etmekten ziyade karışık ve siyasî bazı maksadlar gözönünde tutulmuştur. Bu maksadlar ne olursa olsun biz kendimizden bir parça olan kardeşlerimızin siyaset oyunlanna kurban gitmelerine seyirci kalmıyacağız. Dünya kuruldu kurulalı esaret nedi bilmiyen bir ırkın çocukları, istiklâlini henüz tecrübe edecek olan bir devletin idaresine bırakılamaz. Ankara 2 (Telefonla) Meclisin önümüzdeki içtimamda encümenler seçımi yapılacaktır. Bunun için meb'uslann ihtısaslarını gösterir yeni cetveller hazırlanarak azaya dağıtıldı. Bu listelere göre Mecliste 65 adliyeci ve hukukçu, 67 asker, 4 baytar, 4 bankacı, 20 belediyeci, 47 ziraatçi, 12 dil mütehassısı, 16 diplomasi müntesibi, 1 eczacı, 2 dişçi, 9 edebiyatçı, 2 elektrik mühendisi, 1 haritacı, 6 içtimaiyatçı, 1 kadastrocu, 63 idareci, 23 iktısadcı, 2 kimyacı, 43 maarifçi, 27 maliyeci, 25 matbuat münte " sibi, 3 mühendis, 1 nafıacı, 5 ormancı, 3 posta, telgraf ve telefon mütehassısı, 2 ressam, 3 riyaziyeci, 12 sanayici, 2 .«yeni Irak hükumeti Türkiyeyd şark ilimleri mütehassısı, 1 şimendiferci, büyük bir sempati besliyor» 38 doktor, 14 tarih mütehassısı, 1 tay yareci, 34 ticaret erbabı, 1 tuz işleri Belgradda çıkan 1 teşrinievvel tarihli Vreme gazetesi, son Irak darbei hüku mütehassısı, 1 dinci, 1 asarıatikacı, 1 felmeti etrafında Londradan oldığı şu tel" sefeci vardır. grafı neşretmektedir: Meclise gelen bir lâyiha «Bağdadda vukua gelen son hâdisede Ankara 2 (Telefonla) Türkiye Ingiltere hükumeti aleyhinde alınmış hiç ile Romanya arasında mün'akid ve Dobbir vaziyet yoktur. Burada söylendiğine ricenin Türk ahalisinin muhaceretini tangöre yeni Irak hükumeti bilhassa Türki zim eden mukavelenin tasdikı hakkın • yeye karşı daha büyük bir sempati bes daki kanun lâyihası Meclise verilmiş, İemektedir. Ve Türkiyeye daha ziyade Hariciye encümenine havale edilmiştir. yakmlaşmağa çalışacaktır. Kral Karol, Romanyaya Maamafih bu politika da Ingiltereyi döndü hiçbir veçhile endişeye düşürmemektedir. Prag 2 (A.A.) Kral Karol ve Prens Çünkü tngiltere ile Türkiye arasında Michel, Romanyaya hareket etmiştir. gayet sağlam bir dostluk vardır.» Olgunlukta muvaffak olamıyanlar bir daha imtihan edilecek Ankara 2 (Telefonla) Bu yılm ol gunluk imtihanlarında bir zümreden muvaffak olamıyanların Üniversiteye kabul edilmeleri kararlaştırıldı. Bun larm nisan başlangıcında yeniden bir imtihan açılacak, muvaffak olanlar Üniversite birinci sınıf imtihanına girebileceklerdir. Bunların sayısı 300 k« dardır. Bu öldürücü meşgale, erkekleri bile vaktinden evvel yere vuruyorken, kadın arkadaşların muzaffer olmaları imkânı ne dereceye kadar düşünülebilir? Kadın hâkimlerimiz, Adliye Bakan lığının geniş müsaadesile günden güne çoğalıyor. Buna karşı kadın avukatla rm bir kısmınm yavaş yavaş savaş safını terkettikleri görülüyor. Bütün bunlara rağmen kesin hüküm verecek kadar zaman geçmemiştir. Hatta Henri Robertin dediği gibi, uzun bir müddet geçmediği için Fransada dahi bir hü küm verilemiyor. Bunu zaman gösterecektir. Fakat Ingiltere ve Fransa için şu kadarmı söyliyebiliriz ki (çocuk ve kadın suçları) nı müdafaaya nefsini hasretmiş olan kadın avukat bu alanda, hukuk, ticaret ve diğer ceza işlerinden daha çok muvaffak oluyor. Burada kadın, tam kendi varlığmın ve yaradılışının örneğini veya in'ikâsmı buluyor olacak. Çocuk ve kadm! Bunların suçlarım o kadar candan, o kadar ateşli ve vukuflu müdafaa ediyor ki muvaffak olmamasına imkân yoktur. Çünkü ora da kendini görüyor ve kendini müda faa ederken çocuk şefkati, anne şefkati bütün sıcaklığile veya bütün ıstırablarile canlanıyor. Artık hâkim, önünde kuru mantıkla kanunun şu kelimesini bu yana çekerek davasını kazanmak istiyen bir meslek adamı yerine, tatlı başını, melâl ve şefkat saçan gözlerini dimdik yukarıya kaldırarak suçun kayNADtR NAD1 nağı olan çocuk sefaletini, yurdsuz yavruların ıstırabını dinliyen, yahut ta bir sel gibi, bir nehir gibi, bir deniz gibi, Lehistanda seylâb aşkın ve taşkın, kadın ve anne ruhunu Varşova 2 (A.A.) VLstül nehrinin akıtan bir yardımcı, bir artist görüyor. ve kollanmn taşması devam etmekte Bir nişanlı, bir abla ve bir ana, elbette dir. Birçok köyler su altuıda kalmıştır Spikerin cevabı Ankara Radyosunda Cumhuriyet bayramı günü spikerlik eden zatı tenkid etmiştim. Meğer, bu spiker bizim spor spikeri Said Çelebi imiş. Yazdığı cevabı aynen neşrediyorum: Bütün memleket işlerine, hâdiselerine makes olan kıymetli sütununuzda iki gün evvel çıkan «Spikerin numarası» serlevhalı yazı beni çok müteessir etti. Çünkü sesinden tanımadığmız spiker bendim. Tenkidinizi yaparken; bu vazifenin bana yüksek bir makam tarafından pek anî olarak tevdi edilişini ve söyleme zamanının da hiç ara vermeden beş buçuk saat gibi uzun bir zaman oluşunu nazan itibara almanızı çok isterdim. Yanlış olarak işaret ettiğiniz beş kelime zannederim ki bu şerait içinde büyük bir kabahat teşkil etmez. Bilhassa geçid anında söyliyenin de karsısında gördüğü muazzam seremoni Önünde duyduğu heyecanın, bazı kelime yanlışlıklannı bağışlatacak mahiyette olduğunu takdir e > dersiniz. Derin saygılarımı sunarım. Said Çelebi