CUMHTJRtYET 26 Birîncitcşrîn 1936 f . TÜRKÎYENİN EN BÜYÜK SİGORTA SİRKETÎ A Bir milyondan fazla sermaye ve ihtiyatı tamamen memleketimizde bulunan SERMAYEDARLARI: TÜRKÎYE İŞ VE ZÎRAAT B 24293 Vazifesîne iade edilen bir memur N A D O L U •"• îstanbul, Yenipostane karşısında, Büyük Kınacıyan han Telefon: Yüz senede bir çiçek veren nebat Andrfe Birabeaudan Gazi Antebde Şehir bandosu kuruldu Madam Aunis: Ben doğduğum vakit, dedi, bü yük babam gayet ihtiyardı. Kendisi e sasen, kırkından sonra evlenmişti. İşle rinden, dünyadan, hatta hemen hemen hayattan bile çekilmiş olarak yaşardı. Onun için bütün kâinat bahçesinden i baretti. Tatillerde annem ve babamla ona giderdim. Onu evvelâ §u halde göriirdüm: Nefesi daralmış, benzi sararmış, evin önündeki merdivenin üç basamağını güçlükle ve sade iyi havalarda iner ve bahçıvanla fidandan, ekilmek için biçilmiş daldan, böcek öldürenlerden bahsetmek için güneşli bir yere otururduk. Nihayet onu artık sadece odasmda görme* ğe başladım; dizlerinde bir battaniye, daha o zamandan kendisi için erişilmez bir hale gelen fakat buna rağmen daha büsbütün terkedemediği sevgili bahçesini görmek için elinde bir dürbün, pencere* nin yanında bir koltuğa otururdu. Bu halile, bir vapura binmiş ve henüz nh • tjmdan ayrılmamış bir yolcuyu andınrSı! O yaz ben, yedi sekiz yaşlarında bir kızdım. Annem her sabah gidip çiçek kopanr ve ilk vazo dolunca bana: Al bunu büyük babanın odasına götür, derdi. Ben odaya girerken, büyük babam beni görmek için başını pencereden çe virir ve bana gülümserdi. Fakat şimdi öyle zannediyorum ki sade lutfen gü * lümserdi: Muhakkak ki çiçeklerini yalnız bahçesinde severdi. Bir gün de odasına gene böyle girmiştim, büyük babam d ü r bünleri battaniyenin üzerine bırakarak: Ah! Zavallı gözlerim arük bu dürbünlerle bile iyi göremiyor!... diye içini çekti. Hakikaten gözleri adeta solmuştu... Beni çağırdı: Jeannette, buraya gel... Dinle... Içi boş ve etrafı diken dolu büyük yapraklı bir nebat vardır, adına sarısabır derler, bilir misin?... Bak şurada, cenuba bakan duvann yanında... Şimdi ne yapacaksm biliyormusun?... Bahçeye oynamağa gittiğin vakit gidip ona da bakacaksın... Sakm dokunayım deme, batar, yalnız içine bir göz at, bakalım a çan bir çiçek var mı?... Hergün böyle bakar ve bana haber getirirsin, olmaz mı? Vadediyorsun, değil mi? Hemen koştum, sansabırda çiçek yoktu. Her sabah hiç kaçırmadan gidip bakardım. Büyük babam bunu bana, bir sırmış gibi, heyecanla söylemişti. Bir gün gene odasına girerek seslendim: Dede, sarısabır hâlâ çiçek vermedi. Annemin odada olduğunu görmemiştim. Utanarak durakladım: Bu mesele nin yalnız büyük babamla benim aranr da mevzuu bahsolması lâzım gibi geldi bana. Fakat annem gülmeğe başladı: Elbette çiçek vermiyecek! Dedem gelinini pek sevmezdi. Annemin gülmesine içerledi. Neden «elbette» olsun, dedi, ger çi sarısabır her yüz senede bir çiçek a • çar, fakat bir gün olur açar ya!... Hayır, baba. Bunu size bahçıvanınız anlattıysa şaşmam. Çünkü o çiçekten ne anlar. Bir kere sizin sansabınnız, sarısabır değil, Amerika ödağacıdır. Sonra ne sansabır, ne de Amerika ödağacının çiçek vermek için yüz seneye ihtiyacı vardır. Bu, cahillerin birbirlerine söyledikleri eski bir efsanedir. Sansabır larla Amerika ödağacları gayet tabiî bir şekilde çiçek açarlar. Fakat bunun için sıcak memleket lâzımdır. Sarısabmnızuı daha çiçek vermediği, daha yüz yaşına basmadığı için değil, bahçenizin Akde nize o kadar yakın olmadığı içindir. Büyük babam fena halde kızdı. Ce * vab vermek istedi, fakat daha ağzını a * çarken öksürüğü tuttu. Anneme yalnız şunlan söylemekle iktifa etti: Elbette! Siz, kızım, herşeyi bil diğinizi iddia eder ve hiçbir şeye inan mazsmız!... Ertesi günü gene büyük babamm sansabınnı görmeğe gittim. Fakat ona bir şey söylemeğe cesaret edemedim. Bu sefer dedem sordu: Hâlâ çiçek açmadı mı? Açmadı... Başka bir gün büyük babam bahçı vanla konuşuyordu. Onlann hesabma göre, çiçek ya bu sene veya gelecek sene açacaktı. Dedem bu nadir çiçeği göre ceğim diye çocuk gibi seviniyordu. Büyük babam o zamanlar seksen bir yaşındaydı. Küçük kafam işlemeğe başladı. Bu büyük sevinci dedeme verebilirdim. Zavallı ihtiyar hayattan başka birşey beklemiyordu. Bu çiçeği gömeden ölmek onun için acı bir ölümdü. Fakat annemin söylediği doğru ise 4ti annem herşeyi bilirdibüyük babam gözleri açık ölecek demekBir gün odasına girerek haykırdtm: Dede, sansabır çiçek açtı!.. Zavallı ihtiyann «Sahi mi! Safoi mi!» deyişi hâlâ kulaklanmda çınlar, hele ellerinin titreyişi hiç gözümün önünden gitmiyecek. Dürbününü aldı, fakat gözleri çok zayıf düştüğü için birşey göremedi. Halbuki ben bunu kendisine göstermeğe ahdetmiştim. Bakın nasıj muvaffak oldum: Nebatat kitablarını karışürdım. Sarısabınn yanına küçük bir dal diktim. Bunu her sabah biraz daha fazla toprak tan dışan çıkartıyordum. Kitablarda o kuduğum şekli bu dala teller sararak, yapraklar ilâve ederek verebildim. Ya kından iyi durmuyordu amma az gören bir ihtiyar için uzaktan gayet güzel bir manzara arzediyordu. Zavallı ihtiyar heyecandan titriyordu. Jeannette, yüz sene bu! Yüz senede açan bir çiçeği göreceğim!.. Diktiğim dal parçası bahçenin dibinde büyüyordu. Bir gün dedem: Bana öyle geliyor ki çiçek yann açacak! dedi. Evet, çiçek ertesi günü himmetimleaçmamazhk etmedi... Büyük babam da akşamına öldü. ...Doktorun sözlerini hatırlıyorum: «O kadar yıpranmvs bir vücud ki, I Cumhuriyet Bayramı şerefine Tekirdağ (Hususî) Zahire ve Ti caret Borsası komiseri Zeki Zeren bundan bir iki ay evvel İktısad Vekâleti müfettişleri tarafından yapılan teftiş İSTANBUL: ve verilen rapor üzerine azledilmişti. 12,30 plâkla Türk musikisi 12.50 havaBu kere İktısad Vekâletince Zeki Ze dis 13.05 plâkla hafii müzık 13,25 muh. ren hakkında yapılan uzun tahkikat netelıf plâk neşriyatı 18,30 çay saati, dans ticesinde kendisinin bir yolsubluğu ve musikLsi 19,30 çocuklara masal, I. Gaiib tarafından 20,00 Rifat ve arkadaşları tasuçu olmadığı anlaşıldığından tekrar Gazi Anteb (Hususî) Belediye kadro ile çalışmasını temin etmjştir. rafından Türk musikisi ve halk şarkıları . vazifesine başlaması kararlaştınlmış miz şehrin en mühim noksanlarile uğraResmimiz Şehir Bandosundan bir 20,30 safiye ve arkadaşları tarafından Türk tır. Zeki Zerenin Antalya veya Edirne şırken Şehir Bandosu işini de ihmal et grupu Belediye erkânından bazılarile bir musikisi ve halk şarküarı 21,00 plâkla sololar 21,30 orkestra 22,30 Ajans ve Borsa komiserliklerinden birine tayini memiş ve bu yıl bu te§ekkülün geniş bir arada göstermektedir. Borsa havadisleri 23,00 son. takarrür etmiştir. VİYANA: 18,05 konuşmalar 18,45 şarkılar, ko > • nuşma . 19,40 ingüizce ders 20,05 haberler, hava raporu, konuşmalar 21.05 Fran« sız halk şarkıları (gramofonla) 21,35 graMevlud Baysal İpekçi Kardeşler Şirketinden Cemil İpekçinin babası, Fahir mofonla yayın 22,05 orkestra konseri •* İpekçinin kayınbabası, memleketimizin en eski ve maruf tüccarParklann, anıt, meydan, çocuk 23,15 haberler, hava raporu . 23,25 eğlen celi konser 24,05 konuşma 24,15 konseve köşk bahçelerlnin en modern lanndan, eski Hüsnü İntihab mağazası sahibi rin devamı 24,50 dans musikisi. usullerle tarh ve taksimatını, plânBERLIN: lanmn îhzannı ve araziye tatbika18,05 konser 18,35 edebî yayın 19.05 tmı deruhde ve taahhüd eder. vefat etmiştir. Cenazesi bugün saat 12 de Şişlide Bomonti tramgramofonla opera ve operet parçaları Müessesat ve hnsusî bahçelerin vay istasyonunda Ebekızı sokağında Kâni İpekçi apartımanından 20,05 devlet yayını, haberler 21,15 eskl mekteb hayatı ve musikl 22,05 eglenceli daim! nezaretini kabnl eder. kaldırılarak namazı Teşvikiye camisinde kıhndıktan sonra aile konser 23,05 hava raporu, havadis, sporÇiçek, sebze tohtnnlan, fide ve kabristanına defnedilecektir. Mevlâ rahmet eylesin. 23,35 konser. fidanlan; süs, meyva ağac ve ağacBUDAPEŞTE: cıklan; salon çiçekleri bahçe alât 18,05 konser, konferans 19,35 gramo Cumhuriyet Bayramı şerefine ve edevaü ve ehliyetli bahçıvanlar fon, konferans 21,05 opera binasmdan naklen filârmonik konser, istirahat esna gönderir. smda haberler 23,35 Çingene orkestrasıKataloğn elli knrnştnr. 24,20 caz musikisi 1,10 haberler. tstanbnl dördüncü Vakıf han, ve BÜKREŞ: dördüncü kat No. 18. Telefon 22537 18,05 konser, havadis 19,20 eğlenceli konser, konferans 20,20 şan konseri . 20,45 koro konseri, havadis 21,20 orkesSinemaları birden tra konseri, istirahat esnasmda haberler22,50 gece musikisi 24 son haberler. blltUn dünyaya yayılan LONDRA: kahkaha tufanı 18,35 eğlenceli musiki 19,20 çocukların zamanı . 20,05 konser 21,05 havadis21,35 piyano konseri 22,05 orkestra konseri ( Eski Ekler) Sineması 23,25 karışık yayın 23,30 konser, hava BugUnden itibaren dıs 24,50 dans musikisi, havadis 1,45 karışık yayın. fevkalâde bir program gösteriyor: filmini gostereceklerdir. PARİS [P. T. T.Jî 21,35 orkestra konseri . 22,05 musiki * Baş rollerde : 22,35 komedl: Aşık 24,35 havadis. ROMA: 20,10 fransızca tuıizm haberlerl, yabanci dillerde konuşmalar 21,10 havadis, hu kumet yayını 21.45 opera yayını, lstlra PiERRE RiCHARD WiLM ve hat esnasmda komışmalaT, turizm haberKATE DE NAGY leri, sonra havadis ve daha sonra dans tarafından oynaomış Franıızca musikisi. aoılu emsalsiz bir film ve RADVO Bu aksamki program J •Bahçe Miman"* Müessif bir irtihal K Â N İ İ P E K Ç İ SAKARYA SARAY Ş A RK Asrî Zamanlar GHARLİE CHAPLİN (ŞARLO) Bağdad Yolu Kanun Kuvveti Her iki lilm birden NÖBETÇİ ECZANELER Bu gece nöbetçl olan eczaneler şunlar* dır: îstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Etem Pertev), Alemdarda (Esadl, Bakırköyde (İstepan). Beyazıdda (Belkis^, Eminonünde (Beşir Kemal Cevad), Fenerde (Emilyadi), Karagümrukte (Suad), Küçükpazarda (Hasan Hulusi), Samatyada (Erofilos), Şehremlnlnde (A, Hamdi>, Şehzadebaşında (Hamdi). Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (Yiçopulo), Hasköyde (Barbut), Kasımpasada (Vasıf), Merkez nahiyede (Matkoviç), (Vinkopulo), Şişlide (Pertev), Taksimde (Kemal Rebül). Usküdar, Kadıköy ve Adalardakiler: Büyukadada (Şinasi), Heybelide (Tanas\ Kadıköy, Pazaryolunda (Rlfat Muhtar), Modada (Alâeddin), Usküdar, Imrahorda (İmrahor). JAMES CAGNEY ANN DVORAK . MARGARET LiNDSAY tarafından oynanmış Fransızca sozlu büyük entrika ve ihtiras filmi KALIENTE DOLORES DEL RiO Bu Çarşamba GünU Matinelerinden itibaren: bugüne kadar yaşıyabildiği bir harika..», fakat o zamandanberi kendi kendime hep derim: Fevkalâde birşey beklemekte devam etseydi şüphesiz ki biraz daha yaşardı... Belki de büyük babamı ben öldür düm. SÜMER SİNEMASINDA Göreceğiniz ve dünyanın en büyuk artistleri HARRY BAUR DANiELLE DARRiEUX JEAN PiERRE AUMONT tarafından temsil edilen Mevlidi Şerif Alaçam eşrafmdan Allahm rahmetine sığman (Eyyami Zade Hacı) Salıhin ıstirahati ruhu için çarşamba günü öğle namazını müteakıb Nuruosmaniye ca mısinde Mevlidi Şerif tilâvet olunacaktır. Arzu edenlerin teşrifleri rica olu nur. Dürdane acı acı gülerek: Bu diyardan gitmeğe hazırmı amma gidemiyorum işte. Bu diyardan gidemiyorsan, bu ban çekeceksin. ı Gene kadın boynunu büktü: Öyle, dedi. Onu ben de biliyorum. Yorgo on beş dakika sonra yanında Hakkı olduğu halde içeri girdi. Hakkı, doğru peykeye gitti, kahveci Artin Ağaya bir elile selâm verdi ve bir iskemle çekerek oturdu; Dürdaneyi görmemiş gibi, ona aldınş bile etmedi. Sanki tanımıyordu. Ne haber Artin Ağa? diye sordu. Hayırlar... Dayıya gönderilecek bir mektubumuz vardı da. Dayı kimbilir şimdi nerededir. Bulursak verelim. Hele bir kahve sür bakalım... Hakkı kahvesini içti; bu sırada kahvecıle havadan sudan konuştular ve Dürdane, başı, kahvenin peykesine dayalı, yorgun, bitkin, arada bir sancıyan sol böğrünü yokhyarak bekledi. Hakkı ayağa kalkmca kahvecinin bir işaretile Dürdane de ayağa kalktı ve Hakkmın peşi sıra kahveden dışan çık ti, lArkası varj F. VARAL Dürdanenin girdiği bu basık tavanh dükkân bir kahve idi. İçeride üç Rum kopili iskambil oynuyor, bir masanın iki tarafında iki Ermeni ve bir Türk mühim bir işten bahsederek münakaşa ediyorlardı. N" danenin iceri girişi hc > ' : " : ^kadar etti. Birbirlerine işaret' ederek onu gösterdiler. Ermenilerden biri: Kan hapı yutmuş! dedi. Öteki tanıyamıyarak: Kim bu aftos? Diye sordu. Dürdanenin bile işitebildiği bir sesle Ruj/ılardan biri cevab verdi: Dayınınki be! Dürdane onlara bakmıyarak ocağa kadar yürüdü. Bir nargile tokurdatan kahveciye: Nerede? Diye sordu. Kahveci nargileyi bıraktı; ayağa kalktı. Hayretle Dürdaneye ba karak: Sen mortuyu çekmedin mi teyze? Dedi ve belindeki kuşağı düzelterek yılıştı: Çekmedin amma erimişsin; yağın kaçmış ha... Diye ilâve etti ve Dürdaneye bir hasır TARAS BULBA Emsalsiz filminin bu>ük sahnesi iskemle gösterdi. Kulağına iğildi: Dayı bir iki gündür uğramıyor. Kenana baktın mı? Belki oradadır. Dürdane cevab vermedi. Başmı duvara dayadı. Sol böğrüne elile tekrar basü. Kahveci Artin Ağa, Dürdaneye bir cay uzattı. Sonra bir şarkı tutturarak kapıya doğru çıktı. Elindeki tepsiyi sokakta temizliyerek sağa sola baktı. Bu dar sokaktan gelen geçen olmadığına emniyet edince tekrar içeri girdi. Peykenin arkasmda sıcak çayı bir ilâc gibi içen Dürdaneye yaklaştı: Yaran kapandı mı? diye sordu. Şöyle böyle... Daha pek kapan madı, amma hastaneye dayanamadım; çıktım. İyi ettin. Bugünlerde yumuşaklığı üstündedir, belki seni görünce daha yıımusar. Dürdane cevab vermedi. Çayı son katresine kadar içerek fincanı peykenin üstüne bıraktı: Gelmez mi? Ummam. Amma Kenana gitmediğine iyi ettin. Gene biz arayalım da aranıza girelim. Artin Ağa bu cevabı verdikten sonra dükkândakilerden birine: Yorgo! diye seslendi. İskambil oynıyan kopillerden biri cevab verdi: Oristi! Ve çizgili gömleğinin üstünde yün bir yelekle bol paçalı siyah pantalonundan başka elbisesi olmıyan gene külhanbeyi peykeye yaklaştı: Ne var Artin Ağa? Diye tekrar etti. Kahveci âmirane bir sesle: Git; dedi. Hakkı aşağıda olacak; bul onu. Sonra gözlerile Dürdaneyi göstere rek: Geldiğini haber ver; dayıya söylesin. Yorgo, iskambil kâğıdlannı arkadaşlannm masasma bırakarak hiçbir izahat vermiye lüzum görmeden kapıdan çıktı, gitti. Dükkâmn içi karanhktı. Bu karanlıkta Dürdanenin sarı benzi büsbütün uçuk görünüyordu. Kahveci Artin ona dikkatle bakarak: Kabahat sende! dedi. Onun huyunu bilirsin. Bir kere yakanı kaptırmışsm. Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli. Pendikteki beyaz ev Zabıta romanımız: 62 Fakat Dürdanenin korkusu bir taraftan boştu. Onu, can düşmanı olan sabık dostu takib etmediği halde tam iskelenin bir köşesine gizlenerek bekliyen başka birisi vardı. Bu kuru, bıyıklı, esmer ve lâü bali kıyafetli adam sanki Dürdanenin hangi saatte iskeleye geleceğini biliyor muş gibi tam vaktinde gözetlemeğe başlamış, Dürdane biletini alıp içeri girdikten ve yerine yerleştikten sonra yavaşça vapura girmişti. Ikisi ayn ayn yerlerde yerleşmişlerdi. Dürdaneyi takib eden adam köprüye kadar yerinden kımıldamadı. Köprüde ilk çıkanlardan birisi o idi. Ve buradan ta Beyoğluna kadar gene kadını yolda, tramvayda, caddede çok kolay takib etti. Çünkü Dürdane artık emin ve müsterih, hiçbir kontrola lüzum görmeksizin yürüyordu. Zaten dönse, kendi peşinden gelen adamı görse de tanıyamazdı. Çünkfl bu, ikinci şubeden Kadri idi. Kadriyi hiç bir zaman görmemişri. İkinci şubenin bu va* zifeşinas memur, Dürdaneyi hastaneden telefonJa takibe başlamış, çıktığmı öğ renince iskelede beklemişti. Dürdane Ağacamiinden saptı. Yokuşa geldi. Orada tramvayın sarsmtısından mütevellid sancılan şiddetlenmiş olacaktı ki bir duvara dayanmağa mecbur ol du. Bir lâhza durdu. Kadri, ihtiyata riayetle çok geriden geldiği için o durunca başka bir isrikamet aldı. Yandaki sokaklardan birine saptı ve gene ortaya çıktığı zaman Dürdane yokuşu epeyce inmişti. Yenişehre uzanan bu yokuş üstündeki dar ve yolları çamurlu sokaklardan birine saptı. Kadri onu kaybetmemek için adımlannı sıklaştırdı. Basık tavanh küçük bir kahveye gir diğini görünce geri döndü; yokuşa çıktı. Bir iki dakika bekledi. Kadının çıkma dığını anlayınca bir ok gibi yokuştan aşağı koştu.