15 Eylul 1936 BAHİSLERİ ) Genclerle beraber Sağlık Neşe Hareket Yazan: Selim Sırrı Tarcan 1 Hastalık tohumlarınm bulunmadığı yer yoktur. Fakat nasıl oluyor da bazı kimseler bunlann tecavüzünden kurtuluyor? Meselâ büyük bir grip salgmı bir memleketi kasıp kavuruyor. Elli bin kişi yakalanıyor, üç yüz bin kişiye hiçbir şey olmuyor. Neden bu mıkroblar bir takımını kırıp geçirdiği halde, ötekilere dokunamıyor? İşin doğrusu beşer organizmelerinin bircoğuna bu mikroblar hücum ediyor. Kuvvetli olanları dayanıyor, zayıf olanlar kafayı yere vuruyor. Bu dayanıksızlığa sebeb ne? Birincisi umumî sıhhatin bozukluğu. Yepyeni sağlam bir makinenin mikroblarla mücadele için sarfedeceği cehdi, eski, çürük bir makineden beklemek saçmadır. İkinci sebeb yaşama tarzıdır. Bazan bir çiftlikte tavuklara bir salgm hastalık musallat olur. Kümesleri temiz, havadar ve altları kuru olan tavuklara nisbetle, kümesleri karanlık, altları jslak ve yaş olan tavuklardan yüzde yetmiş fazlası ölür. İnsanlar da boyledir. Soğuktan, rütubetten kendini sakınan, vücudünü ve bilhassa ayaklarını muhafaza edenlerin salgın hastalıklara yakalanmamak ihtimalleri kendilerine bakmıyanlardan daha çoktur. Bir üçüncü sebeb de sırf ruhîdir. Bugünün insanlarının hastalığa karşı dayanıksızlıklannın mühim sebeblerinden biri de sinirlerin ekseriyetle bozukluğudur. Bilhassa şehirlerde yaşıyanlar türlü yürek üzüntüsü çekerler. Bunlar saymakla bitmez. Tabiî bütün bu üzüntüler aksi tesirlerini bedende gösterirler. Nice umud kesilen hastalar vardır ki, yaşayışlarınm şekli değişince derhal sağhğa kavuşurlar. Gaile gidince neş'e gelir, neş'e de sıhhati getirir. Insanı büsbütün hasta eden kuruntu ile vesvesedir. Bu iki düşmandan yakayı kurtarmağa bakmalı. Bunun için kuvvetli bir irade lâzımdır. Fiziyoloji âlimleri isbat etmişlerdir ki hücrelerimizin müstevlî mikroblarla mücadele edebilmesi glandlarımızın bazı maddeleri ifraz eylemesile mümkündür. Bu glandlann ifrazatı bizim haleti ruhiyemizle yakından alâkadardır. Muhakkak olan bir şey varsa neş'e bu ifrazatın bollaşmasına yardım ediyor. Keder ise aksi tesir yapıyor. Onun içindir ki birçok ahvalde keyiflilik en kuvvetli bir ilâc yerine geçer. Çok kere doktorlarm bir türlü iyi edemedikleri hastaların, geçiremedikleri humma nöbetlerini hasreti çekilen bir sevgilinin gelmesi veya fevkalâde gönül açan bir hâdisenin vukuu geçirmis ve hastayı dipdiri ayağa kaldırmıştır. Bir salgm hastalık sırasında sıhhatine güvenen, kendine iyi bakan, neş'e ve keyfine halel getirmiyen bir kimsenin hastaların odasına girip çıktığı halde kendisine bir şey olmadığı çok görülmüştür. Keyifli, neş'eli, güleryüzlü, sen olmak yalnız başkalanna karşı değil, bizzat kendimize karşı da bir vazifedir. Hosumuza gitmiyen herşeyden bir acı duymak, arzumuz hilâfına yapılan işlerden daima müteessir olmak, varayoka üzülmek bir nevi intihardan başka bir şey değildir ve tıpkı beynine bir rövolver sıkmak veya istriknin içmek gibi. Aradaki fark biri bir anda öldürür, diğeri ise tesirini yavaş yavaş gösterir. Bazı servetini, mevkiini veya candan bir sevdiğini kaybedenlerin çok geçmeden çöktüklerini, hatta öldüklerini görüyoruz. Neden? Çünkü iradelerine sahib olmadıklanndan kendilerini yeisin, kederin, kahrın pençesine teslim ediyorlar ve derhal hastalık ta peşinden geliyor. Dikkat edilirse hastaların yüzü daima çatkındır. Sıhhatte olanlann ise kahkahalan duvarlan çınlatır. Öyle ise sıhhatte yaşamağa bakmalıyız. Bunun için de vücudümüze bakmalı. Hergün yıkanmalı, açık havada gezmeli ve doğumdan ölüme kadar her yaşta yucudü yolile işletmeli! Ve irademize sahib, sağlam, neş'eK, canlı, heyecanlı olmalıyız. İzmirin mekteb ihtiyacı halledildi Bu sene hiçbir çocuk mektebsiz kalmıyacak İspanya ihtilâlcilerinin reisi General Franko: «Artık Bir müddettenberi İzmir ve havalisinbundan sonra kat'î zafer muhakkaktır» diyor de ortamekteb ve lise ihtiyacı etrafında tetkikatta bulunarak Vekâletin verdiği [Baştarafı l inci sahifeae] direktifler dahilinde tedbirler almış olan larından ikisini kurşuna dizdirmiştir. Talim ve Terbiye azasından Hikmet Çünkü kâfi derecede mühimmat mevcud Türk şehrimize gelmiştir. olduğu halde bu iki kumandan muhareAldığımız malumata göre bu yıl İz be etmeksizin kaçmışlardır. mir ve civannda yetişen ılkmekteb meGeneral Franko: «Artık zafer zunlarının sayısı 1017 si erkek, 739 u muhakkakttr» diyor kız olmak üzere 1 756 dır. Ortamektebi Londra 14 (Hususî) Sen Sebasbitirenlerin sayısı da 435 tir. Bu sene Antiyen valisi Miralay Otega şehri yakmak kara ve İstanbulda olduğu gibi îzmirde de erkek muallim mektebinde çift tedri istiyen anarşistlere mâni olmuştur. Mirasatla bina, ders malzemesi ve sıralardan lay Otega hükumet kuvvetlerini Bilbaoiki misli istifade edilecek, çift tedrisat ya çekmiştir. Sen Sebastiyenin sukutu yapacak iki grupa ayn muallimler tahsis münasebetle Burgosta büyük şenlikler olunacak, tek tedrisatta iyi verim vermi yapılmıştır. General Franko halka hitayen 8090 mevcudlu sınıflann yerine 40 ben bir nutuk söylıyerek: « Bu neticededn sonra kat'î zafer 50 talebelik sınıflar kurulacaktır. Bu yıl talebesi Balıkesre nakledilmiş olan Izmir artık muhakkaktır.» demiştir. muallim mektebinde sınıflar mevcudu Sefarethaneler kadın ve çocukları 4050 talebeyi aşmamak üzere 1185 kihimaye edecekler şilik münhal yer olabilecektir. Madrid 14 (A.A.) Şili büyük Aynca pazar yerinde kiralanan bir elçisi ve sefirler heyetinin muvakkat dubinaya da çift tedrisatla 600 ilkmekteb vayyeni M. Morgado, Alcazar de Tolemezunu alınacaktır. dodaki kadın ve çocuklann kurtanlması Karşıyakada yetişen ilkmekteb mezun için sefirler heyetinin tavassutta bulun lan Damdösyon mektebi binasmda açı masını M. Largo Caballeroya teklif etlan ortamektebe yerleştirilecek ve bura miştir. Sefir, sefirler heyetinin bunlanı ya İzmirden 100 talebe de gönderilecek himayesi altına alabileceğini ve sefaret tir. Burnovada mevcud 200 ilkmekteb hanelerde bannabileceğini ilâve etmiştir. mezunu için de gene Burnovada bir mekM. Caballero, bu teklifi kabul etmiş ve teb kiralanmıştır. Bu suretle ortamekteb M. Morgadoya hususî bir paso vermiş çağına gelmiş bütün erkek çocuklar bir ve elçi beraberinde Romanya maslahatleşmiş bulunacaktır. güzarı M. Zaneco olduğu halde Tole Kız talebeye gelince; bu yıl ilkmekdoya hareket etmiştir. tebden mezun olan 739 kız talebeden İspanya Fasının Almanyaya 240 mı kız lisesi ve kız öğretmen okulu verüeceği haberi asılsız alacak, geriye kalan 489 kız da, bu sene kız lisesine bağlı olmak üzere kuruBerlin 14 (A.A.) (D.N.B.) Alan kız ortamektebine yerleştirilecektir. İansı Pariste çıkan La Republique gazeBu suretle bu yıl İzmir ilk ve ortamekteb esinde guya Burgos hükumetinin muvaflerinden mezun 2191 talebe tamamile fak olduğu takdirde dahilî harbin bidamekteblere yerlestirilmis olacaktır. yetindenberi Almanya tarafından yapıan malî yardımlar karşılığı olarak Is ADLİYEDE panyol Fasınm Almanyaya terkine dair Bir ustura yüzünden hapis Berlin hükumetile bir mukavele imza ettiğine dair çıkan haberleri kat'î olarak Divanyolunda Ilyasın dükkânından tekzib etmektedir. bir makasla bir ustura çalmaktan suçlu Cemal yakalanarak Adliyeye verilmiş, Bir Alman vapuru îspanyadan 1000 kişiyi îtalyaya getirdi dün Sultanahmed birinci sulh ceza mah* Milano 14 (A.A.) Seville adınkemesinde duruşması yapılmıştır. Suç meydana çıktığı için iki ay hapse ko« daki Alman vapuru 46 sı Italyan ve 70 i Alman olmak üzere îspanyadan bm kamasına karar verilmiştir. dar mülteciyi buraya getirmiştir. Gene Cürmü meşhud kanunu Alman bandırah Denisburg vapuru 83 etrafında tetkikler mülteciyi hamilen buraya gelmiştir. Teşrinievvelin birinden itibaren tatbik Fransız bandırah Florida vapuru da 90 edilecek olan cürmümeşhud kanunu et papazı getirmiştir. rafında tetkikat yapmakta olan komisyon Fransada bir nümayiş dün de Adliye Vekili Şükrü SaracoğluParis 14 (A.A.) M. Jouhaux, nun riyasetinde toplanarak mesaisine devam etmiştir. On yedi maddeden ibaret dün öğleden sonra Persling stadmda Is • olan cürmümeşhud kanunu için hazır panyol cumhuriyetçileri hakkında tesaIsnmakta olan talimatnamede her mad nüdün izhan maksadile tertib edilmiş o* denin tatbik şeklini ayn ayn gösterecek lan bir nümayişte şöyle demiştir: « Sulhu istediğimizden dolayıdır ki izahat bulunacaktır. îspanyol yoldaşlarımıza elimizden gelcjiYüksek Muallim mektebine ği kadar yardım etmek istiyoruz. Ispan yol yoldaşlarımızın inhizamı ve harb mugirmek istiyenler zafferiyeti sulh olacaktır. Yüksek muallim mektebine leylî mecMumailfyh, şu sözleri ilâve etmiştir: canî girmek üzere birçok lise mezunla « Biz faaliyet ve icraatımıza «halkrı müracaat etmektedir. Fakat Üniver çılar cephesi» hükumeti ile niza ve ihtisite henüz üçüncü yılını idrak etmiş ol lâfa asla meydan vermemek suretile deduğundan Edebiyat ve Fen fakültele vam ve İspanyol yoldaşlanmıza her sarinden mezun vermemiştir. Ancak eski hada yardım edeceğiz. Çünkü bu suretle Darülfünun bakayasından kalan bir kr kendi memleketimize yardım etmiş ve sım talebeler mektebden aynlmış bulunsulhu kurtarmış olacağız.» maktadırlar. Bunlann yerine bu yıl 17 2000 lrlândalı asilerin meccanî leylî talebe alınacaktır. Bunun için bu ay sonunda bir müsabaka imtiyardımına gidiyor hanı yapılacaktır. Mektebe bağlı olan Londra 14 (Hususî) İrlanda faHalkevi yurduna da bu yıl 60 talebe a şistleri reisi General O'Duffy 2,000 î r lınmıştır. Burada da halen yer kalma landalı faşistin ispanyol asilerine yardımıştır. ma gideceklerini söylemiştir. doyulmaz bir kevser olmuştu. Ercümend gibi Saniha da, bu aşk şarabını içiyor, fakat kanmıyordu. ilk akşamı eve dönüp te kocasının yanına uzandığı zaman, vücudü ateşler içinde yanıyordu; sanki ateşten bir gömlek giymiş gibi idi. Kendi kendine: «Ercümend, buselerin beni yakıyor; buselerin beni yakıyor Ercü mend» diyordu. Süha, gündüzleri öğle yemeğini lo kantada yerdi. Onun için, müteakıb günlerde Saniha, Ercümendle öğleye doğru birleşmiş, Beyoğlunun, tenha bir so kağında, tenha bir birahanenin kuytu bir köşesinde beraberce bira içmişler, sonra bir otomobile atlayıp Yeşilköye gitmiş lerdi. Aşktan sabırsız, arzudan hasta o lan bu mes'ud çifte, Yeşilköy yolu, her defasında, uzun, pek uzun gelmişti. Saniha, Yeşilköydeki teyze hanımın evine girince: Uzat mini mini burnunu yaramaz! Diyor, sonra onun bir çocuk burnuna benziyen mevzun ve güzel burnunun ucundan öpüyordu. Ercümend o kadar mes'uddu ki saadet onun dilini açmıştı. Sanihaya her gün yeni bir güzel söz bulup söylüyor, onu her gün başka bir nevazişle okşuyor du. Muhterem hanımefendi, meğer nekadar güzelmişsiniz, bir melek, bir huri kadar güzel, diye şaka ediyordu . Saniha ona cevab veriyordu: Birinci mülâzim bey, meğer sizin de boksör yumruğuna benziyen elleriniz, okşamayı nekadar iyi biliyormuş! Azamet Bey, muhakkak ki tokadınızı yediği zaman, ellerinizin bu meziyetini aklına bile getirmemiştir. Ercümend, senin ellerini o kadar beğenirim ki bilmezsin. Payasta, Pırlanta gelip parmaklarını kokladığı, yaladığı başını sürdüğü zaman, onu adeta kıskanır, köpeği kovup ellerini ben okşayıp öpmek isterdim. Ercümend, o zaman sitem ediyordu: Fakat Saniha Hanımefendi, o zaman kadınlık gururunuz, bu hislerinizi söylemekten ve ellerime sanlmaktan sizi menediyordu, değil mi? Geç olsun da güç olmasın; derler Ercümend. İşte senin istediklerin de, benım arzularım da oldu. Sonra, ateş gibi yanan başını Ercü mendin omzuna koyar, onun kollan arasına iltica eder: Yavrum, derdi. Benim küçücük Hükumet kuvvetleri yeni bir paniğe uğradılar Santander ve Bilbao civarına torpil döküldü Hendaye 14 (A.A.) L a Corogneden bildiriliyor: Ingiliz konsolosu radyo ile bir tebliğ neşrettirmiştir. Bunda Ferroldeki nasyo nalist donanma kumandanından gelen haberlere göre Santander ve Bilbao ci varına torpil döküldüğü ve buralann gemiler için tehlikeli olduğu beyan olun maktadır. \i Bizim derdimiz ir zamajılar hattatlarla edebiyatçı, tarihçi, riyaziyeci, felsefeci, tabıiyatçı olsun bütün muharrirler birbirini tamamlıyan iki unsur halinde yaşıyorlardı. Muharrir eserini yazardı, hattat o eseri bugünün matbaaları gibi yayardı. Fakat hattat diyip te geçmiyelım. Onların içinde Mesnevi gibi koca koca altı cild tutan bir eseri sekiz yüz kere istinsah edenler, üstelik bir o kadar Kur'an ve binlerce küçük kitab ya zanlar vardı. Sözün kısası bir hattat, iptidaî bası makinelerinden çok daha fazla iş çıkarabilirdi. Ondan dolayı da eser telif edenlerin ihmal edemedikleri ve edemiyecekleri bir kuvvet sayılırdı. Meşhur şairlerden Keçecioğlu İzzetin kendisile Hattat Yesari İzzet arasındaki samimî dostluğun sebebini izah için söylediği nükteli söz de bu hakikati gösterir: İkinci Mahmud gerçekten zarif bir şair olan Keçecioğlunun güzel yazı çiziktirmekten başka göze çarpar bir meziyeti bulunmıyan Hattat İzzetle sıkıfıkı görüşmesini gayritabiî görerek bir gün şaire düşüncesini açar: Meksikalıların Almanlara teşekkürü Meksiko 14 (A.A.) Meksika Dış Işleri Bakanı, İspanyada SantanderdekJ 19 Meksikalının Alman vapurlan tara fmdan kurtarılmış olmasmdan dolayı teşekkürlerinin Berlin hükumetine iblâğını Alman elçisinden rica etmiştir. Ademi müdahale komitesinde Portekiz murahhası bulundurulmıyacak Londra 14 (A.A.) Royter ajansından: Ademi müdahale komitesinin bugünkü Şu Yesari ile nasıl anlaşıp bağdaştoplantısmda Portekiz mümessil bulun tığma aklım ermiyor. durmıyacaktır. Keçecioğlu şu cevabı verir: thtilâlciler her tarafta ilerliyorlar Ben biraz okurum, Yesari de biraz Burgos 14 (A.A.) Nasyonalist yazar. İkimiz birleşince okur yazar oluumumî karargâhı tebliğ ediyor: yoruz. Samimiliğimizin sebebi budur şevAsturya cephesinde merkezden bir ketmeab! ileri hareketi yapmakta olan albay TeGelgelelim hattatlar, hızlı ve güzel jeiro ve Pita kuvvetleri Aviedonun gar yazmaktan başka birşeye değer vermebinden ilerliyerek bu şehre 30 kilometro dikleri ve yazmayı okumaya tercih ettikmesafede bulunan Cornellynonun kapr eri için nüshalannı kalemlerile çoğalttıkIarına kadar gelmişlerdir. an eserleri tahammül olunmaz bir biBu kuvvetler, yolda diğer vilâyetler çimd hırpalarlardı. Işte büyük şair Fuden de yardımcı kuvvetler alan Astur zuli, onlann bu kayidsizliklerinden ve yalılann bir mukavemetine maruz kalmış dikkatsizliklerinden dolayı şu acı kıt'ayı larsa da nihayet düşmanı münhezim et yazmıştı: mişlerdir. Nasyonalist kuvvetler birçok esir ve büyük miktarda mühimmat ve harb Kalem olsun eli ol kâlibi bedlahririn Ki fesadı kalemi surumuzu Şur eyler! levazımı ele geçirmişlerdir. âh bir harf sükutile kılar Nadiri Nâr, Sen Sebastiyen cephesindeki nasyonaâh bir nukla kusurîle gözii Kor eylerl list kuvvetler Santago Mendi ve Santa Barbarayı işgal etmek suretile mahsus Matbaalann kurulduğu gündenberi bir terakki göstermişlerdir. Bu kuvvetler de muharrirlerle mürettibler kâğıdla kaAstigarrada ve Hernahniye tamamile em gibi lâzım ve melzum halini almışhâkim bulunuyorlar. ardır. Musahhihler de iki noktayı birleş Selim Sırrt Tarcan GÜMRÜKLERDE İdrofil yerine tülbend getiriyorlarmış Bazı eczacılarla bir kısım tülbendci lerin anlaşarak idrofil namı altında tül bend getirttikleri ve bu suretle vergi kaçakçılığı yapmakta olduklan anlaşılmış ve bu muvazaalı ticaret menedilmişti. Dün de gümrük idaresine verilen biı emirde bundan sonra gelecek idrofil tülbendlerin paket halinde olması ve ancak yarım ile bir metro arasmda bulunması bildirilmiştir. Amerikadaki Kızılay Cemiyeti çalışıyor iren vasıl hatlar gibi bu iki unsur arasındaki rabıtayı kuvvetlendirmektedir. Ne azık ki birbirini tamamlıyan bu üç hars ve irfan aleti, bazan birbirini anlamamış gibi görünmekte ve yazılar çapraşık çıkmaktadır. Biz yazıcılar, bu vaziyette kendimizi mazur görürüz ve yazılanmız hırpalandıkça yanık yanık derd yanıp durmaktayız. Fakat mürettib ve musahhih arkadaslara sorsak belki kendilerini mazur görürler, çünkü: Sorsalar mağdurunu gaddar kendin gösterir! rasla P. T. TELEFONDA dıkları ve raslıyacaklan sakathklan bu Istanbul • Ankara telefonunizahtan sonra mazur göreceklerini umanm. da kolaylık Istanbul ile Ankara arasında mevcud H: iki telefon hattından istifade ederek ayni Prevantaryomda bir liseli imzasile zamanda 7 8 mükâlemeyi birden ge çirmeği temin edecek cihazlann kurul mektub yollıyan okuyucuma: 1869 da îstanbula gelen Fransa îmması ameliyesi tamamen bitmiştir. Tesisatı M. T. T. muayene ve tesellüm edecek olan heyet paratoriçesi Öjeni idi. dünden itibaren vazifesine başlamıştır. Okuyuculanmın, yazılanmda M. TURHAN TAN Müttehid Amerika Cumhuriyetleri nin İndiyana eyaleti dahilindeki Whi ting şehrindeki vatandaşlarımız tara fmdan teşkil edilen Kızılay cemiyeti, çok güzel çalışmaktadır. Bu cemiyet, Amerikanın istiklâl bay ramında yapılan büyük merasime iştirak etmiş ve Amerikalılar tarafından çok beğenilmiş ve alkışlanmıştır. Yukarıki resim, merasime iştirak e den cemiyet azalarını göstermekte dir. Yugoslavyaya gönderilecek malların faturaları Yugoslavyaya ihrac olunacak malla rın sevkleri sırasında doğrudan doğruya orijinal faturalannm görülmesi için In hisarlar Vekâletinden gümrük idarelerine emir verilmiştir. yavrum. Mini mini sevgilim. Ercümend, onun tekerrür eden bu hitabından hayret ediyordu. Niçin küçücük yavru, niçin mini mini yavru? Beni neden böyle çocuğun gibi seviyorsun? Şimdi, artık sana, hep böyle yavrum diyeceğim. Çünkü şimdi, seni, ta mamen benim, yalnız benim olduğun için, kendi yavrum gibi seviyorum. Pa yasta, senin kendini değil, bu cenub memleketlerinin sıcak ve sihirli iklimi ve ko camm ihaneti yüzünden rasgele birini sevdiğimi sanıyordum. Senin gene, se * vimli, ayni zamanda hicranlı şahsiyetinde duyduğum şiiri seviyordum. Nihayet sevmek için, aşk için seviyordum. Onun için şimdiye kadar sana, hep, «aşkım», «benim mahzun aşkım» diyordum. Fakat bundan sonra sen, artık benim yavrum olacaksın. Benim küçük yavrum,"seni seviyorum. Ve bu SOB söz dudaklarında yapışıp kalıyordu. Sonra hatıralarını anarlardı. Saniha, Ercümende: Payastaki kumsalda yaptığın gibi, yengeç olsana derdi. Garib değil mi? Şimdi, Ercümend, ECNEBÎ MEHAFİLDE Irak Hariciye Nazırı gitti Irak Hariciye Nazın Nuri Paşa Essaid dün akşamki ekspresle Cenevreye hareket etmiştir. Irak Hariciye Nazırı dün Dolmabahçe sarayına giderek Cunr hurreisimizle vedalaşmıştır. ellerinin üstünde yürümeğe utanıyordu: Minimini yavrun böyle yaramazlıklar yapmağa utanıyor, artık... diyordu. Ya AH Dayının pazılan. Bir taraftan herifin kollarını sıkarken bir taraftan da bana gülümsemekten utanmıyor muydun yaramaz? Ya binbaşımn çadınnda Halimeyi söylerken utanmıyor muydun? Sıcak bahanesile ceketinin düğmelerini açıp göğsünü göstermeğe utanmıyor muydun? Birinci mülâzim Ercü mend Bey o zaman utangaç değil miydiniz? Ya siz Saniha Hanımefendi, zarif pabuclann içinde saklı minimini ayaklarınızı ve şeffaf çorabların gizlediği güzel bacaklannızı burnuma sokmaktan utanmıyordunuz? A, ayaklannız, bu güzel, bu minimini ayaklar, ben onları nekadar severim. Sanihanın çıplak ayaklarını avcunun içine alarak kırmızı boyalı parmaklannı acıtıncıya kadar sıkıyordu. Akşamüstü, evden çıkıyorlar, Yeşil köyün bir kazinosunda, gene birkaç bardak bira içiyorlar, görülmekten ve ta nınmaktan korkmadan kolkola dolaşıyorlardı. lArkan merJ "Cumhuriyet,, in tefrikası 67 Abidin Daver DAV'ER Saniha, onun bu derdli halinden en 3işe ediyordu. Bursaya gitmeden evvel; dört gün, gündüzleri hep beraber yaşamışlardı. Ercümend, Yeşilköydeki teyzesine işi açmış, kocalı bir kadını sevdiğini söylemiş, yalnız sevgilisinin kim olduğunu gizle mişti. Teyzesi de, Sanihanın eve gelmesine razı olmuştu. Dört gün, öğleden akşama kadar, ilâhî bir saadet içinde, yaşamışlardı. Saniha, hâlâ o mes'ud aşk günlerinin baş döndürücü zevkile sarhoştu; bu saadet ve sevda sarhoşluğundan hâlâ ayılmamıştı ve hiç te ayılmak istemiyordu. Bu zevkin ebediyete kadar devam et mesini istiyordu. Mektubu bitirdikten sonra, şezlongun ustünde gerindi; Ercümendin bu mektubunu ölümden bahsederek bitirmiş ol masını unuttu. Bütün vücudü tatlı bir zevk ürpertisile titredi. Hemen dört aşk gününün hatıralarını tekrar yaşamağa başladı. «Dudaklanmdan öpücüklerinin tadmı kimse silemiyecek, vücudümü kollarının arasından kimse alamıyacak, benliğimi aşkınm esaretinden kimse kurtaramıya cak, kimse...» diye düşünüyor ve dü şündükçe de derin bir haz ve heyecan duyuyordu. Sonra, büyük ve sönmez bir arzu ile bu hayatı tekrar yaşamak istiyor du. Ercümend, onu teyzesinin evine ilk getirdiği gün delice bir hasret ve iştiyakla kucaklamış, sevip okşamalarında yırtıcı bir şiddet göstermişti. Sonra, ayak lannın dibine oturmuş, dizlerini öperek gözleri yaşla dolu, af dilemişti. Bu altın saçh, sanşın kadın, başdöndüren güzel lıği ve sarhoş eden kokusile onun çöller de aşka susamış çorak ruhuna içmekle