24 Ağustos 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

24 Ağustos 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ANKARA ANONi TAKSİTLE SiGORTA Bibliyoğrafya Arşiv Nedir? Devlet Basunevi 1936 Fiatı yazılı değil Ankara Halkevi Müze ve Sergi şu besi neşriyatından olan bu küçük ri sale Hâmid Koşayın eseridir. Bazı kıymetli evrakın okkahk kâğıd gibi satılması ve Bulgaristan yolunu tutması birkaç sene evvel bu mevzuu bizde canlandırmıştı. Bunun üzerine bir taraftan böyle bir hareketin tekerrü rüne meydan vermemek üzere tedbirler alımrken. diğer taraftan bu vesikaları tasnif işini hızlandırmak üzere tasnif heyeti azaları çoğaltıldı. îşe yeni bir düzen verildi. Ayni zamanda resmî evrak ve defterlerin lüzumsuz olanlarmm ne suretle yok edileceğine dair olup bütün vekâ letlerin mütaleaları üzerine tanzim edilerek Şurayi Devlet heyeti umumi yesine tasvib ettirilen bir nizamname hazırlandı. Bunda evrakı ayırmak için çalışacak teşekküller, evrakı ayırırken gözönünde bulundurulacak esaslar tarif ve bu suretle kıymetli evrakın muhafazası temin ediliyordu. Biraz geç kalmakla beraber, çok esaslı olarak alınan bütün bu tedbirlerle bundan sonra Arşivlerimiz nasıl olması lâzım gelirse öyle olacaktır. Bu sebebden de diğer memleketlerin ne yaptığını öğrenmek çok faydalıdır. Arşiv Nedir, risalesi arşivin tarifile başlıyor, arşiv çeşidleri sıralandıktan sonra da arşiv, binaları hakkında umumî malumat veriliyor. Bu suretle mevcud büyük arşiv binalarındaki arşiv mütalea salonları, ihtısas kütübhane leri, müze ve teşhir yerleri, tamir lâ boratuarları, mücellidhaneler, matbaa, fotoğrafhaneler hakkmda sarih bir fikir ediniyoruz. Arşivci yetiştirme usulle rini öğreniyoruz. Ayrı bir mevzu ola rak Devlet Arşivinin hangi Bakanlığa bağlı olması meselesi tetkik edildikten sonra ileride Türk devlet arşivinin ih tiva etmesi muhtemel bölgeler hakkında mufassal bir liste veriliyor. Risalenin sonunda Avrupanm meşhur arşivlerinin isimlerile on bir plân ve fotoğraf var. Tarihle ve hususî olarak bu mevzula alâkadar olanlara bu kitabı dikkatle okumalannı tavsiye ederiz. CUMHURtYET 24 Ağustos 1938 Istanbul'da Yeni postahane karşısında büyük Kınacıyan hanındaki idare merkezine müracaat ederek senelik yaptıracağınız sigortaları on iki aylık taksitle yapmaktadır. Mütemmin malumat ve sigortaya aid bilumum müşküllerinizin halli için gişelerine müracaat ediniz. Telefon: 24294 TÜRK SiGORTA ŞiRKETi Pamukkale Hierapolis RADVO Izmir civarındaki bu eski şehrin kireç tepeleri emsalsiz bir manzara teşkil etmektedir Uzunca bir tren yolculuğuna çıkmîş tım. Yol üstündeki küçük istasyonlardan birinde durduğumuz zaman, hattm ileri kısmmda bir bozukluk olduğunu, trenimizin o gün yola devam edemiyeceğini söylediler. Bozukluğun ertesi gün bile tamir edileceği şüpheliydi. Issız bir dağın başında unutulup kalmış gibi sessiz, hareketsiz görünen bu kasabada gecelemek mecburiyetinde idim. Trenden çıktım, kasabanın biricik oteHne gittim. Bana, tek yataklı bir oda açtılar.Bu oda temizdi, aydınlıktı. Fakat, garson, bavulumu bırakıp ta kapıyı kapadığı zaman, kendimi bu odada öyle yapyalnız öyle kimsesiz hissettim ki, vücudümü soğuk bir ter, içimi derin bir yeis kaplayıverdi. Etrafımı, odadan başlayıp bütün şehre yayılan bir sessizlik, bir boşluk, bir hiçlik ihata ediyordu. Burnuma, uzun müddet boş kalmış odalara mahsus küf kokusunu andınr bir koku dolmuştu. Yatağın, şiltenin, yorganın, odanm ortasındaki masanın, penceredeki muşamba perdenin yabancı manzaraları gözümde büyümeğe, gitgide düşmanca görünmege başladı. Bu odada uyumak değil, oturmak bile beni ürkütüyordu. Korkulu bir rüyadan silkinerek uyanır gibi odadan çıktım. Saat henüz gecenin dokuzu idi. Kasabanın yarı aydınlık sokaklarında birkaç saat dolaşmak, belki içinde bocaladığım haleti ruhiyeyi değiştirir, vücudümü yorup uyumak imkânını hazırlar, sinirlerimi biraz yatıştırırdı. Otelin, her adımda ayrı iniltiler çıkaran tahta merdivenlerinden inerek sokağa çıktım. Dışarıda hafif bir sis vardı. Sokaklar, bu ince sisin ortasında, müphem bir dekor gibi uzanıp gidiyor, iki keçeli evlerin pancurları aasmdan tektük, cılız ışıklar sızıyordu. Rasgele, sokağın gittiği istikamette yürümeğe başladım. Bu sokak, bazan sağa, bazan sola saparak beni, hep ayni ince sis tabakası ıçınde, hep aynı ölü ışıkların ortasından yarım saat, nereye gittiğimi bilmeden götürdü, götürdü... Ve nihayet ayaklarımdan ziyade ruhum yorgun, geri döndüm. Bu yabancı sokaklarda, oteli bulabilmek için bir o kadar daha dolaştıktan sonra, şiddetli bir fırtınadan hasara uğrayıp delikdeşik bir halde limana can atan bir gemi gibi, kendimi otelin kapısından içeri attım. Orada, umumî salon vazifesi gören büyücek bir odada, dö'rt beş kişilik bir kafıle masanın başına oturmuş, yemek yiyordu. Bu manzarayı görünce, yeniden dünyaya gelmiş gibi oldum. Trenden indiğim dakikadanberi kendimi öyle yalnız, öyle biçare kissediyordum ki, yüreğimi dolduran bikeslik üzüntüsü derece derece bir daüssıla halini almış; içimde ağlama arzuları birikmeğe başlamıştı. Tavana asilı sönük lâmbanın ışığı altında toplanmış gördüğüm şu bir kaç kişi, kuvvetli bir rüzgârm sisi dağıtması gibi, yüreğimde kat kat bjriken elemi, sürüp götürmüştü. Nihayet, insanlara, hayata, hakikate kavuşmuştum. Masada oturanlan içim den gelen neşeli bir tebessümle selâmla dım ve biraz daha ilerideki ufak bir masava oturdum. Bunlar, iki erkek iki kadından ibaret ufacık bir kalabalıktı. Kadınlar genc, fakat güzellikten mahrumdular. Erkek lerden biri otuz, öteki elli yaşında kadar görünüyordu. Hepsinin de avurdlan çökük, renkleri soluk, bakışlan meyus, halleri düşünceliydi. Arasıra bir iki söz teati ediyorlar, fakat benim işitemiyeceğim kadar yavag sesle konuşuyorlardı. Bunlar acaba kimdi? Esvablan eskice fakat temiz ve düzgündü. Tavırları, terbiyeli, kendi halinde insanlar olduklarını gösteriyordu. Bir saat kadar, onların yavaş sesle konuşuşlarını, kadınlardan biri dantelâ örerken ötekinin resimli bir kitabın yapraklarını dalgin dalgm karışhrmasını, erkeklerin, içtikleri sigaranın dumanına takılıp kalan düşünceli nazarlarını seyıettim. Saat onbir buçukta, kalktılar. Ahşab merdivenleri gıcırdatan ayak seslerinin yüksele yüksele yukarı katta kayboluşunu dinledim. Sonra, ben de odama çıktım; gözüme biraz daha munis görünen yatağa yattım. Ertesi gün, bozuk hat tamir edilmiş, trenler işlemeğe başlamıştı. O ıssız memlekette bir gece daha geçirmeğe mecbur olmadan, yola çıktım. O günün gecesini, işlerim için daima gittiğim büyücek bir şehirde geçirecektim. Gece olup ta yemekten sonra biraz dolaşmak için caddeye çıktığım zaman, kalabahk, aydınlık bir kahveden, kulağıma, musiki sesi geldi. Dayanamadım, içeri girdim. Içerisi tıklım tıklım doluydu. Garsonlardan birinin yardımile, masalardan birinde bir yer bulup iliştim. O sırada, çalgı susmuş, geniş salon, müşterilerin hay ve huyu ile uğuldamağa başlamıştı. Birdenbire, salonun ta ötebaşından bir viyolonsel sesi inledi. Onun arkasından, üstad bir elin temasile titrediği derhal belli olan bir keman hıçkırdı. Bu iki sesin ortasına, bir piyanonun tuşları, damla damla berrak bir ses akıtırken, davudî bir nağme bütün salonu ürpertti. Herkes susmuş, huşu içinde dinliyor du. Çalanlan, olduğum yerden göremi yordum. Önüm çok kalabalıktı. Ilk çalınan parçadan sonra, orkestra, ayni meharetle ve ayni zevkle bir Çardaşa geçti; o da bitince oynak Slâv ve Romen havaları dınledik. En son parça, etrafı zangırdatan bir alkış tufanı içinde biterken yerimden biraz doğruldum ve gerçekten musiki üstadı olan bu adamları görmek istedim. Şaşkınlıktan, o vaziyette bir müddet kalmışım. Bütün bir kazino halkını vec içinde bırakan bu artistler, bir akşam evvel, o küçük kasaba otelinde gördüğüm iki kadınla iki erkekten ibaret kafile idi. Fakat, nekadar değişmişlerdi. Kadınlar güzelleşmişti. Erkekler daha uzun boylu, daha genc görünüyorlardı. Ve dün, içinde keder, yeis, bezginlik okunan gözleri şimdi pırıl pırıl yanıyordu. Anlıyordum. Dünkü zavallılar, bugün, manen başka insanlardı. Dünküler, hayatın alelâde bir muhitinde, gene o hayatın yükü altında ezilmişlerdi. Bugünküler, tercümanı olduklan eski üstadlann, viyolonsellerinde, kemanlarında, piyanolarında ve seslerinde ihtizaz ettirdikleri Bu aksamki program J Pamuk fiatları Izmir (Hususî) Bu sene pamuk fîatlan iyi olacaktır. Yeni mahsulde 42 43,25 kurus üzerinde alivre satış başlamıştır. Kumdan ve bakla satışında geçen seneye nisbetle çok az bir fiat düşüklüğü vardır. Borsamızda arpa satışı çok az dır. Çünkü tacirler, iç Anadoluda bizzat teşkilât yapmışlardır. Mahsulü, yerinden satın almaktadırlar. ruhlarile birleşmiş; arzdan, arzilerden, ihtiraslardan, menfaatlerden, gailelerden uzak; hayal ve §iir içinde yaşıyan insanlardı. Viyolonselin sesi, yeniden efsaneler terennüm etmeğe hazırlanırken, ben, şimdi hayal ve şiir âleminin pembe fezalarında dolasan o dört zavallının, tekrar arza inişlerindeki fecaati görmemek için yerimden usulca kalktım ve kaçtım. Nakleden: HAMD1 VAROĞLU sorulan bu suale Kenan başını salhyarak cevab verdi: Evet, bazı hâdiseler... Hem de çok vahim bazı hâdiseler... Ondan dolayı çantanızın benim tarafımdan elde edilmesi daha hayırlı oldu sanırım. Genc kız teşekkür etti ve kimbilir nasıl bir düşünce ile: Bununla beraber, o kadar da mü him birşey değildi. Dedikten sonra yavaş yavaş sükununu toplıyarak: Otelde ne olduğunu bana lutfen anlatır mısınız? Bir şartla. Ne şartı? Oturmanız şartile. Genc kız hafif bir tebessümle oturdu. Kenan: Peki amma, siz otelin kahvesinde ne olduğunu bilmiyor musunuz? Bilsem size sorar mıyım? Hâdiseden biraz evvel kahveden o kadar acele çıktmız ki!.. Ne iyi hatırlıyorsunuz. Ne yaman hafıza bu!.. Size hizmet edef>ilmek için hiçbir noktayı unutmamağa çalıştım. Neden o kadar acele çıktığınızı söyler misiniz? Hierapolis Pamukkale sehrindeki kireç tepelerinin muhteşem manzarası Ankarada, fransızca ve almanca ola lir. Kireç emlâhı son derece fazla olan rak intişar eden La Turquie Kemaliste bu suyun vücude getirdiği kireç tepe mecmuası, en son nüshasında «îzmir leri, misli bulunmaz bir manzara teşkil ve havalisi» başlığı altında mühim bir etmektedir. makale neşretmiştir. Ovada tiyatronun önünde, suyu çok Bütün dünyada üzümünün ve inciri berrak ve hafif tuzlu bir havuz vardır. nin nefasetile şöhret kazanmış olan bu Havuzun dibi ve kenarları Yunan tarzı güzel yurd köşesinin tabiî güzelliklerini mimarisinde sütuncuklarla süslüdür. ve tabiî servetlerini ona hakkile yakı Suyun altmdan bu sütunların arzettiği şacak tarzda tasvir eden bu makalede, manzara emsalsiz bir güzelliktedir. Esİzmirin geçirdiği muhtelif umran saf ki devirlerde Hierapolis, Plutonium dehaları, Milâddan 1500 sene evvel ilk te nilen kovuklarile şöhret kazanmıştı. Bu melleri atılan bu şehir ve havalisinde kovuklardan çıkan muzır buğulara, anyaşayan ve her biri ayrı ayrı eserler bı cak Plutonun anası olan Rheaya men rakan Hitit, Yunan, İran, Roma ve Sel sub rahibler yaklaşabilirlerdi.» çuk medeniyetleri hakkında malumat verildikten sonra bugünkü îzmirin, nazarlara arzettiği 2500 senelik eski me tnhisar, Mürefteden şarablık deniyet eserleri sayesinde, Türklerin Eüzüm alıyor * tilere olan nisbetini aşikâr bir surette Mürefte (Hususî) înh^sar idarfsi gösterdiği izah olunmaktadır. bu sene de buradan mühim miktarda şa~ Makalenin en şayani dikkat ve öğre rablık üzüm alacağından, birkaç gün evtici kısmı, İzmir ve havalisindeki eski vel mubayaa heyeti gelerek üzümleri mır medeniyet harabelerinden bahseden ayene ve miktarını tesbit etmiştir. Bugün parçalarıdır. de mubayaa işlerile uğraşan, Tekirdağı Makale. sütun ve basamak harabeleİnhisar müdürü Kenan bağcılara avans rinden ibaret kalan bu tarihî şehirlerin olarak para vermektedir. her birisine dair çok değerli tafsilât ver Hükumetimizin bu işi ele alması mahdikten sonra, bunların en az harab ol sulün değer fiatla sahlmasını temin et muş bulunanları meyanında Hierapolis mektedir. Malı değerle satılan bagcmın, şehrini şöyle anlatıyor: <Bugün Pamukkale dediğimiz eski eline mühim miktarda para geçmekted.r. Hierapolis şehri İzmirden 157 mil ve Bu vaziyetlerden memnun kalan Mürefte Goncalı istasyonundan 10 mil mesafe ve havalisi bağcılan, hükumetimize menr nuniyetlerini izhar etmektedirler. dedir. Bugün de buraya Ankara Yüksek Z r Eski müelliflerin hemen hepsi tara fından methedilen Hierapolis şehrin raat Enstitüsü şarabcılık mütehassısı gel* den, bugün, hâlâ azametli harabeler ve miştir. Şarab imalâthanelerini ve bağ'arı mükemmelen muhafaza edilmiş abide gezerek tetkikatta bulunmuş ve ayni gün ler mevcud bulunmaktadır. Messogis otomobille gitmiştir. dağının eteğine yaslanan bu şehrin o Burdur Belediye reisini vaya ve civar şehirlere fevkalâde ne vurdular zareti vardı. Şehrin güzel ve büyük bir tiyatrosu Burdur (Hususî) Burdur Beledivardı ki, beldenin işgal ettiği saha ile ye reisi Ziya Erdem arkadaşı jandarma ahenktar bir surette imtizac ediyordu. binbaşısı Ziyanm evinden geceyarısı çıkTiyatronun karşısında ve ovanın kena tığı anda meçhul bir kurşunla başmdan nnda çok güzel binalar, hamamlar varyaralanmıştır. Ertesi günü sabahleyin dır ki duvarları, kubbeleri ve azameüi hastaneye kaldınlan Belediye reisine o kemerleri, bu mıntakaları mütemadi yen sarsan zelzelelere karşı inanılmaz peratör Zekâi Özkan muvaffakiyetli bir bir mukavemet göstermiştir. Hamamla ameliyat yapmış, 7 santim derinlikteki ra akan berrak ve tatlı su, 80 derecei kurşunu çıkarmıştır. Yaralı hali tabiidehararette olup tabiî bir kavnakten ge dir. Zabıta tahkikata başlamıştır. Siz de beni istiçvaba geldiğinizi söyler misiniz?.. Bu sözleri söyledikten sonra Nermin daha derin bir endişeye düştüğünü gizîiyemedi. Kenan onun bu endişesini izale için üzülürken Nermin açıkça sordu: Siz polis misiniz? Ne münasebet! Benim bu hâdise ile alâkam sizin alâkanızdan daha faz * la değildir. Kenan genc kızın emniyetini tamamile kazanmak ümidile: Benim adım Ahmed Kenan, size çantanızı getirmekten başka maksadım yoktur. Bu fırsattan istifade ederek beni isticvab ediyorsunuz. Sizi ileride polis tarafından istic vab edilmekten kurtarmak üzere tenvire çalışıyorum. Genc kız ayni emniyetsizlikle: Evet, evet... Anlaşıhyor! Dedi ve önüne baktı. Yalan söylemiyorum Nermin Hanım, sizi anyorlar. Bu sjizlerile genc kızı, etrafmda dola şan tehlike hakkında ikaz etmek istedi. Fakat kız oralı değildi. Gözleri masaya dikilmiş olarak: Polise benim nerede bulunduğumu haber verebilirdiniz. Evet, verebilirdim. Neden vermediniz? Doğrusu, bunu ben de bilmiyorum. Acaba polis memurlan beni bulmağa pek mi ehemmiyet veriyorlar? Serkomiserin çok ehemmiyet verdiğini sanırım. Demek siz onlardan benim ismimi de, adresimi de gizlediniz. Gizledim, amma tekrar söyliye yim; neden gizlediğimi ben de anlıya madım. • Belki kadınları çok seversiniz. Belki! Genc kız manidar gülmüştü. Kenan da güldü ve şimdi biraz daha iyi anlaş maya başladıklarını sanırken Kenan kızın bir sualile kendine geldi. Şimdi lutfen otelde ne olduğunu söyler misiniz? Siz gittikten sonra mı? Evet, tabiî. Öyleyse çok müthiş jeyler işitmeğe hazırlanınız Nermin Hanım. Merak etmeyiniz, hazırım. Sızin oturduğunuz kanapeden beş metro ötede birisi öldürüldü. İSTANBUL: 18 senfonık musiki (plâk) . 19 haberler. 19,15 muhtelif plâklar 20 keman 76 71»" yolonsel solo fplâk) . 20,30 stüdyo orkestraları . 21.30 son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu Ajansının gazetelere mahsus havadls servisi verilecektir. VİYANA: 18,05 konuşmalar 18,45 konser 19,15 konuşmalar . 20.05 haberler, hava raporu ve saire . 20,15 o zaman kararlaşacak bir numara 20,45 yeni hayat 21,05 eğlenceli konser . 21.55 senfonik konser 23.05 haberler ve saire 23,15 eğlenceli konser23,45 kitablara dair 24,15 konserin deva. mı . 24.50 gramofonla dans musikisi. BERLIN: 18,05 konser, konusma 19,05 gramofon, konusma 20.20 konuşma ve musiki.20,50 günün akisleri, haberler 21,15 musikili parça . 22.15 dans musikisi, hava raporu, havadis, spor 23,35 gece musikisi. BUDAPEŞTE: 18.05 viyolonsel konser!, konferans • 19.15 salon ve caz orkestrası, konferans < • 20,50 Macar şarkıları 22,05 ljaberler.22.25 opera orkestrası 23.45 gTamoıonla dans musikisi 1,10 haberler. BÜKREŞ: 19,05 orkestra konserl, konferans 20,25 konserin devamı, konferans 21,30 oda musikisi . 22 havadis 22,10 Şan konserl . 22.35 spor 22.50 konser 23.50 fransızca haberler 24 rumence haberler. LONDRA: 18,20 çocukların zamanı, havadis, Natio • < nal istasyonu 21,05 açık hava konseri . 22 karısık konser 22,35 musiki 23,15 spor 23,35 dans musikisi . 24,35 havadis. PARİS [P. T. T.l: 18,05 orkestra konseri, konuşma . 19,05 orkestra konseri, havadis 20.25 mecmualara dair 20,40 orkestra konseri . 21.05 edebiyat 21.20 siyasî haberler . 21,25 jarkılar 21.35 piyes, havadis. ROMA: 19 inşad . 19,25 yabancı dillerde konuşma 20,05 eğlenceli musiki, gramofon . 20,10 turizm haberleri 20,25 eğlenceli nvusiki, fransızca haberler 20.55 Yuna nistan için yayın . 21,10 havadis, gramofon 21.45 konser 22 45 turizm haber » leri 22 55 karısık yayın, istirahat esna . sında konuşmalar . 23.45 dans musikisl, istirahat esnasında havadis 24,20 ingi lizce haberler. Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlar. dır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Ziya Nuri>, Alemdarda (Sır. rı Rasim\, Bakırkoyde (İstepan), Beyazıd. da (Srtkı), Eminönünde ^Bensason), Fe • nerde (Arif), Karagümrükte (Arif), Kü cukpazarda (Hikmet CemiD, Samatyada (Teofılosi, Şehremininde (Nâzım), Şehzadebaşında (İsmail Hakkı). Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (Yiçopuloi, Hasicöyde (Bar • but), Kasımpaşada (Vasıf), Merkez nahiyede (Matkovifc), rvinkopulo), Şişlide (Pertev), Taksimde (Kemal Rebül). Üsküdar, Kadıköy ve AdalardaTdler: Büyükadada (Merkez), Heybelide (Yu sufı, Kadıköy, Muvakklthanede (Saadet), Kadıköy, Söğudlüçeşmede (Osman Hulu sD, Üsküdar, Çarşıboyunda (Ömer Ke « nant. Nöbetçi Eczaneler Bahçesinde NALK OPERETi H A L K OPERET1 Bu akşam 21.45 te Şirin Teyze Operet 2 perde 2 tablo Pendikteki beyaz ev Zabıta romanımız: 6 Evet orada, Sirkecideki Dicle o telinin kahvesinde! Diye izah etti. Genc kızın korku ve heyecanı ona da dokunuyordu. Serko misere genc kızda telâş ve heyecan gördüğünü gizlemişti. Şu dakikada bunu kendinden de gizliyebilir miydi? Ya, genc kız kahvedeki faciayı bil mediği, bilmemek icab ettiği halde, onun kahve sözünü işitir işitmez telâş ve endi şesinin artması? reden öğrendiğimi merak etmez misiniz? Söyliyeyim: Çantanızda bir mektub vardı. Zarfın üstünde isminizi ve adresinizi buldum. Şaşkınlığı arasmda genc kızın çantasmdaki mektubu hatırlıyamadığı anlaşr Iıyordu. O zaman Kenan, genc kızı bir kere daha temin etmek kararile: Merak etmeyiniz Nermin Hanım, dedi. Çantanızı ben buldum, serkomi serin hiç haberi yok. Çantanızı oturmuş olduğunuz kol Serkomiser mi? tuğun bir köşesine sıkışmış olarak buldum. Otelin kahvesinde hangi koltuğa oturduGenc kız birden ayağa sıçramıştı ve ğunuzu hatırlıyor musunuz? bu seferki samimî heyecanı Kenanı mir Genc kız, ne müthiş bir telâş ve endişe teselli etti. Serkomiserin otele gelmesi ihîzhar ettiğini sezememişti ve titreyerek, timalini gözönüne getirmemiş olmakla zayıf bir sesle: bu kızın cinayetten hiçbir haberi olmadığı Evet, biliyorum! diye cevab verdi. sabit oluyordu. Evet, öyle amma nasıl Biraz kendine gelir gibi olduğu za o'uyor da... man sordu: Demek otelde bazı hâdiseler oldu, öyle mi? Ya ismimi nereden öğrendiniz> Isminizi değil, asıl adresinizi ce Titrek ve mırıltılı nev'inden bir sesle Genc kız bu haber üzerine dondu, kaldı. Hiçbir şey söylemedi, hiçbir telâş ve heyecan eseri göstermedi. Bu sükun Ahmed Kenanı gene şaşırttı. Kendi ken* dine: Ne bir heyecan, ne bir teessür e ^ seri var; ne de kimin öldürüldüğünü $o « ruyor!. dedi. Bu sükut devam ettiği için Kenan hâ~ diseyi tamamlamağa mecbur oldu: Sizden belki bir iki dakika sonra içeriye giren ihtiyar adamı hatırlıyor musunuz? Bu ihtiyar benim bindiğim trende idi. Hatta galiba siz de ayni trende idiniz. Herhalde kahveden içeriye girer ken onu görmüşsünüzdür. • Evet, gördüm. Ben içeriye girdiğim zaman bu a • damcağız pencereye yakın bir koltukta oturuyordu. Uyukladığını sandım. Ben de gidip sizin kalktığınız ve içinde çan tanızı bulduğum koltuğa yerleştim. Hiç uyumamak niyetinde idim amma biraz kendimden geçmişim galiba. Biraz göz • lerimi açınca ihtiyarın öldürülmüş olduğunu anladım. Uzunca süren bir sükut. Fakat Kenan bu sefer sükutu ihlâl etmemeğe karar ver* di. Neden sonra genc kız: lArkası var\

Bu sayıdan diğer sayfalar: