3 Ağustos 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

3 Ağustos 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3 Ağttstos 1936 CUMHUBİTFİ Sembolizmin ellinci yıldönümü Sembolizmin estetiği 2 Sembolist şiir açık bir surette Parnas şiirine karşı bir aksülâmeldir. Parnas yen şairler, gayet ince teferruatına kadar bilâvasıta ifade yolundan yürüye rek resmetmeğe çalıştıkları harici âleme tamamile sadık kaldıklan halde, sembolist şairler, derunî hayatı ve es rarlı köşelerini müşahede ederler; ge rek muhtelif hassalarımızm mevzula rile (şekiller, renkler, sesler ve koku lar), ve gerek fizikî ve manevî hayatın hâdiseleri arasında münasebetler tesis eden sembolün istimalile, yani bilvası ta ifade yolile tedaileri mümkün kıl mağa çahşırlar. Mallarme, J. Huret'nin yaptığı ankete (Enquete sur l'evolution İitteraire, 1821) verdiği cevabda: cParnasyenler, diyor, terennüm ettikleri şeyi olduğu gibi ahr ve gösterirler.. Bir cismi isimlendirmek, şiirin yavaş yavaş keşfetmek saadetinden doğan tatma zevkinin dörtte üçünü ortadan kaldırmak demektir. Halbuki, cismi tshattur ettirmek, asıl hulya, asıl şiir budur ve bu sırnn tam kullanışma Sembol adı verebiliriz.> Tasvir ettiği şeydeki vüzuhu noktasmdan plâstik san'atlara yaklaşan Parnas şiirinden Sembolist şiiri ayıran vasıf, ikincinin uçucu ve yakalanması güç olan akıcı lığı sayesinde musiki ile rekabet etmesidir. Verlaine, meşhur bir şiirinde (Art Poetique) bunu anlatır: De la musique avant toute chose I Que ton vers soit la chose envolee Qu'on sent qui fult d'une âme en allee Vers d'autrea cleıuc a d'autres amours. (Her şeyden önce musiki.. Mısraın başka iklimlerden başka aşklara giden bir ruhtan kaçtığı hissedilen uçucu bir şey olsun!) Parnastan daha ileri giden sembo lizm, temayüllerini takib ve inkişaf cttirdiği romantizme merbuttur. Fakat, bu, 19 uncu asrın sonu ile 20 nci asrın başında inkişaf eden felsefî hareketin tesiri altında tekâmül etmiş bir romantizmdir. Nasıl Parnasyen şiir positi viste felsefe cereyanının muasırı ise, sembolist şiir de, positiviste cereyana nihayet veren, Wagner'in ruhileşmiş musikisinden, İtalyan primitiflerinin mistik tablolarma, Puvis de Chavan ne'm, Carriere'in madde ile alâka.sını kesmiş resmine ve Rodinin tefekkür le yüklü heykeltıraşisine kadar bütün san'atlarda tezahür eden idealizmin rönesansı ile intibak halindedir. Sembo lizm, fikirler âleminden başka bir re alite kabul etmiyen, âlemi haricinin bizde aksetmiş suretinden başka şekılde tanmması imkânsız olduğunu söy liyen ve Kant felsefesinden kök alan, sübjektivist bir metafiziğe cevab verir. Ayni zamanda, gittikçe gayrişuura ruhî hayatta ehemmiyetli bir mevki vermeğe başlıyan muasır ruhiyatla elele vermiş haldedir. Daimî bir anlaşılma endişesile psikolojik vakıaların sadece sert bir kalıba bürünebilenlerini yakalıyan klâsizmin zıddma olarak, sembolizm. edebiyata, ruhumuzun parlak kısımları etrafında gölge. karanhk gibi bir şey teşkil eden temyizi güç fikirler ve karışık hisler âlemini ithal etmek için kendini çok zorlamıştır; ve bu nokta dan edebî malzemeyi bir hayli zenginleştirmiştir. Derin ve esrarlı olan psikolojik ha yatı tasvir etmek için, iğilip bükülebi len ve tenevvüü çok bir şiir aletine liizum vardı. Bu lüzumu hisseden sembolizm, mısraı an'anevî bir kısım kaide lerden kurtardı: hiatüse müsaade etti; [*] İlk yazı 30 temmuz tarihli nushamızda çıktı. kafiyelerin göz ve kulak için ve ikisine birden hitab etmesine lüzum olmadığını ileri sürdü; müzekker ve müennes kafiyelerin muntazam tebadülünde ıs rar etmedi; durakların yerlerini ser bestçe değiştirdi; kapalı <e> yi bazan durağın sonunda kuvvetli bir heceye mukabil gibi, bazan da mısra içinde mütemmim bir hece ile telâkki etti, fakat bu hece ölçüye dahil değildi. Sembolist şiir, vezinlerin kullanışında da yenilikler yaptı: O zamana kadar be yit mısra hususiyetini muhafaza eden Alexandrın, asırlardanberi kazandığı imtiyazını artık kaybetmeğe başlamıştı; onun yanında tek olan 7, 11 ve hatta 13, 15 ve 17 heceli mısralar kullanılı yordu. Fakat, sembolizmin en mühim yeniliği, Jules Laforgue ve G. Kahn tarafından ithal edilen «serbest nazmı ı ileri sürmüş olmasıdır: Serbest nazmın karakteri, şiire has olan riyazî ryth me'in yerine, nesirde ve nazımda müşterek olan ruhî rythme'i ikame etmeğe istinad eder. Aslında, sembolistlerin şiiri, rythme'li nesirdir, ve mısra haline konunca şiire aid olduğunu Paul Fortun balâdları, mısra aynhşları itibarüe nesirdeki satır başılara tekabül eder müsavi devirlere ve dahilen muntazam vezinlerle yazılmış olmamasından ha tırlarız; fakat, vezin müşkülâtlarını ekseriya aştığı zaman (F. James'te oldırğu gibi), yahut ta kafiyesiz gayrimüsavi ve gayrimuntazam intibah parçalardan terekküb ettiği zaman (Paul Claudelde olduğu gibi) kat'iyyen mısraı hatırlat maz olur. Her nekadar edebî malzeme zengin leşmiş ve şiir aleti kullamşa daha el verişli hale getirilmişse de. beri taraftan bazı ifratlara düşüldüğü olmuştur. Zekâ ile yakalanamayanı anlatmağa ve ifade edilmesi güç olanı ifade etmeğe çalışırken sembolist şairler ekseriya müphemiyete düşmüşlerdir: Öyle bir müphemiyet ki, şairler hoşlandıkları için onu bazan ifrata varacak kadar ısrarla sevmi.şlerdir; onu mısralarına yak laşmak istiyenlere karşı şiddetle mü dafaa etmişlerdir ve bu mübarek mabede de ancak rehberlerin delâletile gi rilebileceğini ilân etmişlerdir. Naznıı veznin an'anevî her nevi müşkülâtın dan kurtardıklannı iddia ederek, öyle bir şiir lisanı yapmışlardır ki, o artık ne nesirdir, ne de nazımdır; bir nevi şiir nebülüzü ki, ötede beride, nesrin kütlevî salâbeti üstünde yüzen ve ol makta olan mısralara raslanır. Bu su retle, sembolizm kendi içinde tezad lara düşmüş oluyordu. Parnasyenlerin kuyumculuğa benziyen şiirile alâkasım kesmek istiyen ve şairlerle efkân umumiye arasında bir iştirak tesisinin müm kün olabileceğini uman sembolist şiir. bu sonuncile arasını korkunç denecek kadar fazla açmış bulunuyordu. Tedai ettirici ve telkin yapan bir eser haline getirdiği ve bu suretle hakikî memba ına yaklaştırdığını zannettiği şiirin lisanını, şair mısraın sıkıntısmdan kurtarmak ve bu suretle hakikî şiiri be lirtmek istemesile, mısraın ve nesrin lisanının karıştırılmasmdan ibaret bir hale sokmuş oluyordu. Hatalarına ve tehlikelerine rağmen, sembolizm, edebiyata hulyayı ve esrarı ithal ederek, Fransız şiir hassasiyetinde bir rönesans yapmış oluyordu. Maruz kaldığı dar ve manasız hücumlara rağmen hâlâ yaşamakta devam etmesi, san'atta ruhların yeni bir istikametini, bugünkü insan ruhunun kompleksliğine ve hareket serbestisine çok daha uygun bir şekli göstermiş olmasma bir delil teşkil eder. FiKiRLER Königsberg panayın Iştirakimize karar verildi, hazırlıklara başlandı Öğrendiğimize göre Almanyadaki Türk Ticaret Odası, Königsberg panayırına Su yıl da iştirak için emir almıştır. 1936 Königsberg panayırı şimdiye kadar her yıl tertib edilen panayırların 24 üncüsüdür. Sergi 23 ağustosta açılıp 4 giin devam dan sonra 26 ağustosta kapanacaktır. Almanyada yeni rejimin şarkî Prusyaya atfettiği fevkalâde ehemmıyet saye sinde Königsberg panayın son yıllar içinde büyük bir inkişaf göstermiştir. Sergiyi zıyaret edenlerin sayısı 1932 dekine n;sbetle 1935 te iki misline çıkmıştır. 1935 yılındaki ziyaretçilerin sayısı 159,000 kışi tutmuştur. Sergıye iştirak edenlrrin C sayısında ise 1932 ye nisbetle 734 bir fazlalık görülmüştür. Dikkate değer ki. Almanyada Leipzig panayırından sonra hükumetçe resmen tanınmış sergi Königsberg panayırı olduğu gibi, bu panaysr, ıştirak edenlerin sayısı bakımından d ı Leipzigden sonra ikinci gelmekteclir. Çörçil davası ve siyasî Rötngen ve radium şuaları sayesinde birçok edebiyattan bir yaprak uzuvların çıkarılmadan tedavisi kabil olmaktadır eridei Havadisin imtiyaz almma Kanserin potojenisi ve etiyolojisi yani sureti teşekkülü hakkındaki fıkırlerden bahsetmek beyhudedir. Çünkü bu hususta kat'î bir netice henüz elde edilmemiş tir. Birçok müellifler microbinne yani sari olduğunu iddıa ederler, bazıları paraziter yani ufak hayvancıklar sebebile husule geldiği, fikrindedirler, Diğerleri de tranmatique yani birçok defalar bir nesce haricden bir darbe vurulursa bir müddet sonra burada kanser husule geldiğini iddıa ederler. Dığer bazıları ise bıyolojik yani cellulesembriyosların anarşi halini alıp tumeur husule getirir derler. Ben, bu fıkirlerin hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğundan bahsetmiyeceğim. Çünkü bu fıkirlerin lehınde ve aleyhınde ciidlerce kitablar yazılmıştır ki bunlann hulâsası yukarıda söylediğimiz gibi kat'î bir neticeye vanlamamıştır. Her ne su retle teşekkül ederse etsin bundan sarfınazar yalnız kanserin röntgen ve rad yumla olan tedavisinden bahsedeceğim. men gayet ehemmiyetli bir ziyneti olan memeleri... Eskiden böyle bir afet karşısında mutlaka memeleri kesilerek za vallı kadın en mühim bir ziynetinden mahrum edilirdi. Şimdi ise röntgen ve radyum şualan sayesinde kansere tutu lan memeyi çıkarmadan tedavi ediyoruz. Kadmlann rahimlerinde husule gelen kanser vak'alarında da bazan bu mü him ve hayatî birçok vazifeler. yapan uzvu da çıkarmadan tedavi kabildir. Şimdi size kanser tedavisi yapan mü him bazı müesseselerin vermiş olduğu istatistiklerden bahsedeceğim: Nevyorkta Memorial hastanesinde 325 meme kanserinden yüzde ellisi ta mamile şifayab olmuştur. Bu rakamlar ilerlemiş vak'alar arasından seçilmiştir. Ilerlememiş olanlarda yüzde doksan şifa kaydedilmektedir. Paris İntitut de Radiumun verdiği istatistiklerde ise birinci derece unku rahim kanserinde yüzde doksan tamamile şıfa, ikinci derecede ise (pek ilerlemiş de mektir) yüzde elliye kadar şifa vardır. Dudak kanserinde de keza iyi neticeler ahnmıştır. Bezlerin şişmemiş olduğu vakalarda yüzde yetmış beş şifa, şışmi; olan vak'alarda ise yüzde otuz beş şifa kay dedilmektedir. Ağız, boğaz kanserlerinde ise yeni olan cantar usulile tedavi sayesinde yüz de otuz beş nisbetinde şifa elde ediliyor ki röntgen ve radyum tedavilerinin inki şafından evvel bu gayrikabildi. Akciğer kanserinde alınan neticeler de bunlar kadar parlaktır. Diğer uzuvlardan mide, barsak, karaciğer, kemik ve prostat kanserleri şua tedavisine karşı taannüd ederlerse de şimdiki halde gerek Amerikada ve gerekse Avrupada birçok âlimler bunları da hemen yegâne tedavi usulü olan röntgen ve radyumla tedavi etmek için yeni usuller aramaktadırlar. Umid ede riz ki bütün insanlığı pençesinde inleten ve bazı mühim uzuvlarda çıktığı zaman henüz kat'î olarak tedavi edemediğimiz bu habis hastahğın ileride röntgen ve radyumla bulunacak yeni usuller sayesinde kabili şifa bir hastalık haline gelecegi zaman pek uzak 'değildrr. Şurası da göz den uzak tutulmamalıdır ki, en ufak bir şüphede meselâ memenin içinde hissedilen ufak urda ağrı hissedilsin edilmesin, VE yahud rahimden kan ve kokulu akıntılann gelmesi ahvalinde vakit kaybet meden derhal mütehassıs bir hekime müracaat etmelidir. Eğer bu haller bir kanser başlangıcı ise hiç telâş etmiyerek vaktinde ve iyi bir surette tatbik edilen tedavi sayesinde bugün de bu hastalıktan kat'î olarak şifa temin edileceğine kani olmalıdır. Röntgen mütehassısı Dr. ALt MAHİR IŞILDAR tarihi bakımından yüzüncü yıldönümü geldi. Türk gazeteciliği tarihini hepimizden iyi bilen bir meslektaş ta o gazetenin 1840 ta çıkmağa başlamasına göre yüzüncü yıldönümünün dört sene sonra geleceğini yazdı. Bence Ceridei Havadisi imtiyaz tarihinden var olarak kabul edenler de, basılıp satılmağa başladığı tarihi muteber tutarak hesablıyanlar da haklıdır. Aradaki ihtilâf bir meyva ağacının ömrünü tohum olarak toprağa atıldığı günden mi, yoksa mahsul verdiği yıldan mı hesablamak lâzım gelecegi kabilinden basit birşey. Üzerinde uzunboylu durulmağa değmez. Fakat Ceridei Havadis sahibi Çörçilin yedıği dayak yüzünden çıkan siyasî mesele ile o meseleden Osmanlı edebiyatına yadigâr kalan eserler tahlile mütehammil mevzulardır. Çörçilin dövülmesi Babıali için önemli bir dağdağa teşkil etmişti. İn^iliz elçisi Bonsoni birden gemi azıya alarak Hariciye Nazırile münasebeti kestiği gibi ağır tehdidler de savuruyordu. Maksadı Hariciye Nazırile Seraskeri azIettirmekti. Elçinin doğrudan doğruya hücumüna uğnyan Hariciye Nazın Akif Paşa bu münasebetle saraya bir tezkere yazmıştir ki İngiltere politikasının bugün de canlı bir tarifnamesi sayılabilir. Sair Nazır bu tezkerede İngiltere elçisinin gürültüsüne papuç bırakılmamasını tavsiye etmekte ve sözünü kuvvetlendirmek için siyasî blöflerin kıymetsizliğini gösteren bir sürii misaller kaydeylemektedir. Bu misallerden birkaçını alıyoruz: A îngiltere, Lehlileri isyana teşvik etti. Fakat Rusların Lehlileri kılıcdan geçirmesine göz yumdu. B îngiltere, Don Karlosla harbe girişen İspanya Kraliçesine elli bin askerle yardım etmeği resmen taahhüd etmişken baska devletlerden çekinerek sözünü tutmadı. C îranı Rusya aleyhine harb açmıya zorladı ve Ruslar galebe edince ses çıkarmadı. D Halebde birkaç Mısırlının ölesiye dövdükleri konsolos için Kahirede Mehmed Ali Paşayı sıkıştırmadı. Akif Paşa bu misallerle iktifa etmiyerek başka devletlerin mümasil vaziyetlerdeki davranışlarından da örnek gösteriyor ve o meyanda Çörçilden daha muteber bir Prusyalının Kaptan Paşa tarafından dövülüp küreğe konulmasına karşı îngiltere kadar kudretli bir devlet olanPru5yanın tarziye bile istemediğini söylüyor. Bu tezkere, büyük devletlerin her dileğini miskince kabul edegelen Babıali tarihinde gerçekten mühim bir isyan ve bir hamiyet vesikasıdır. Akif Paşa bu hamlesile, ne yazık ki, saraya cesaret aşılıyamadı, azlolundu. Onun üzerine «Tabsıre» adh risaleyi yazdı ve îngiliz elçisine yardakçılık ederek kendisini azlettirmiş olan şair Pertevi maskaraya çevirdi. İşte Çörçil davasından Osmanfı siyaset edebiyatına geçen yaprak budur ve ibretle okunacak bir degerdedir. Hür bir hava ve millî kudretin yarattığı tam bir istiklâl içinde yaşıyan gene nesil, bugünkü rejimin kıymet ve kuvvetini daha iyi kavramak için bu gibi eserleri dikkatle okumalıdır. Dünle bugün arasındaki fark ancak böyle tetebbularla anlaşılabilir ve yapılan inkılâblarm ne korkunc zincirleri kırıp attığı da gene bu suretle müşahede olunur. Kanser tedavisinde röntgen ve radium Sağlık bahislerl ŞERİF HULUS1 Königsberg panayın teşekkülü itiba rile, ham, yarı işlenmiş ve tam işlenmiş mallar, teknık ve inşaat, zıraat mak:neleri, ziraat sanayii ve hayvancılık dahil Kanserin tedavisi başlıca dört kısma clmak üzere tekmil ziraat ve hatta bir de elişleri kısmını ihtiva etmektedir. Serginin ayrılır: 1) Ameliyatla. en önemli şubesini tabiî ham, yan işlenmiş 2) Röntgenle. ve tam işlenmiş bilumum maddeler teşkil 3) Radyum, Electrolyse, Diatherraoetmektedir. coagulationlardır. Haber verildiğine göre panaymn tekmil Röntgen ve radyum şualan ve elek şubeleri bir yıl öncekine nisbetle hay trik tedavisi daha inkişaf etmeden evvel, li büyük olacaktır. Bılhassa yeni olan in* şaat şubesinin parlak bir surette tertibine kanser, yalnız ameliyatla tedavi etmeğe hükumetçe de ehemmiyet verildiği bildi çalışılırdı ki bu suretle ameliyat olanlarriliyor. İnşaat şubesi 10,000 metro mu da ne derece muvaffakiyet elde edildiği rabbaı büyük bir saha üzerine kurula malumdur. Çünkü, kanser hücresi, ma atteessüf yalnız olduğu yerde kalmaz, ocaktır. radan başka bir yere bir takım yolîarla Königsberg panayırının beyneimüe! gider ve orada da ayni habaseti yapar, ehemmiyetine gelince; bu panayıra Ba!~ ameliyat bunlara mâni olamadığı gibi tık ve doğu Avrupa memleketleri hemen bilâkıs bu yollan daha ziyade açarak bir her yıl büyük standlarla iştirak etmekte yerden diğer yere gitmesini tacil eder. dirler. Almanyanın güneydoğu ülkele Bununla beraber, gene ameliyat yapılmarile ticaretinin bilhassa son yıllarda inki sı lâzım gelen bazı kanser vak'aları da şafı üzerine bu memleketler dahi König? vardır. Meselâ cismi rahimde, yani rahberg panayınna alâka göstermıye başla min kendisinde veya mide veya barsakmışlardır. Geçeri yılkı ıştırakıle Türkıye, ta olursa ameliyat gene eski hakkını mubu memleketler arasında ilk adımı atmış hafaza eder. bulunmaktadır. Bu defaki iştirakimiz ise, Halihazırda kanseri tedavi etmek için geçen yıla karşı daha parlak olacak ve yukanda zikredilen dört usulün birbirine Türk standı geçen yıl 200 metro murabbaı iken bu yıl 300 metro murabbaından yardımcı olarak kullanılması lâzımdır. Meselâ bir meme kanserini tedavi etmek büyük olacaktır. ıcab etse, evvelâ bunu iyi muayene ede MÜTEFERRİK rek ilerleyip ilerlemediği ve nekadar ilerlemış olduğu, tıb lisanınca «metostase ganglıvnaıre» yani bezlerın şişip şişmedığı Yasağa rağmen ilâçla ondütesbıt edılır, eğer bezler şışmemışse yalnız lâsyonlar yapanlar röntgenle tedavi etmek kabildir. Eğer Sıhhiye Vekâleti, zehirli ilâclarla onbezler şişmişse evvelâ ameliyat, sonra dülâsyon yapılmasını yasak etmışti. röntgen yapmak mutlaka lâzımdır. SonBerberler Cemiyeti, Vekâletin bu yara unku rahim kanserinde keza ayni müsağına rağmen, Beyoğlunda birçok kimlâhaza hüküm sürer. selerin gizli gizli bu ilâclarla ondülâsyon Bu şekilde tedavi edilmeğe başlandı yaptıklarını ve hatta Anadoluya da bu ğmdanberi kanserlilerin gerek hayatınm ilâclardan sevkiyatta bulunduklarını haber almış ve bu hususta Vekâlete müra uzaması ve gerekse tamamile şifayab olmaları çoğalmıştır. Meselâ cıld kanserı caate karar vermiştir. röntgen ve radyum şualarının tekemmü Türkkuşu için bir tayyare lünden evvel ameliyatla pek az kabili şifa ahndı idi. Eğer hastalık hastanın yüzünde ise Tayyare cemiyeti, Türkkuşu talebe ameliyattan sonra kalan ma'yub bir va lerine motörlü tayyarecilik dersleri öğret ziyet dolayısile zavallı hastalar ilelebed mek üzere Almanyadan bir tayyare al malul bir halde kalmağa mahkum idiler. mıştır. Türkkuşunun yeni tayyaresi bu a Halbuki şimdı Paris İnstitut de Radi umun verdiği istatistiğe nazaran yüzde yın onunda Istanbula gelecektir. doksan beş şifa kaydetmektedir ki bu îşten el çektirilen daha evvelki tarzı müdahaleye göre ha hamalbaşılar kıkaten şayanı hayret ve mucıbi memnuBelediye müfettişleri tarafından yapı nıyet bir netıcedır. Ayni zamanda tedalan tahkikat sonunda Araba iskelesi ha viden sonra da hastalık yüzde bile olsa malbaşısı Tevfik ve Validehanı hamal yalnız ufak bir lekeden başka birşey kalbaşısı Hakkının bazı yolsuzluklar yap mamakta ve nesic integrite anatomiqueini tıklan anlaşılarak işlerine nihayet veril muhafaza etmektedir. mistir. Bundan başka, meselâ bir kadının helindeki Çerkestavuğu tabağını düşürü yordu. Mutfakta ahçıya yardım ederek güzel yemekler hazırlıyan Ali Dayının karısı da Çağanozun haber vermesi üzerine, salona geldı. Omrümde böyle güzel kadın, böyle güzel eibise görmedim. Kırk bir bu çuk maşallah, peri padişahınm kızı, de di! Biraz sonra binbaşı Osman Beyin haremile on dokuz yaşındaki kızı ve evli yüzbaşılardan birinin, zevcesi de baldı zile geldiler. Kadınlar, îstanbullu hanı mı, tasavvur ettiklerinden çok güzel göriince şaşmp kaldılar ve epeyce de kıs kandılar. Takdım merasimi bıtıp te sofraya o turdukları zaman, biraz kafayı çekmiş olan Süha, boynuna havlusunu takmış, kansmın herkesi hayrette bırakan güzelliğine mağrur: Maşallah, bizim hanım, bu akşam ayparçası olmuş diyor, sonra da bu nüktesi alkışlanırken kansmın kulağına: Bu yemekleri yemektense aypar çasını yemeği tercih ederim, diye de o burca bir kompliman yapıyordu. Saniha, kendine söz ve gözle yapılan bütün bu komplimanlan sevimli bir muvafakatle karsıhvor. Ercümendin zuru runu okşar, diye içinden seviniyordu. Fakat Ercümend, gelmemişti. Karşı sında oturan bir zabite sordu: Ercümend Bey nöbetçi mi, yoksa hasta mı> Hayır, ne nöbetçi, ne hasta... Demin burada idi. Siz gelmeden biraz ev vel, içimde bir sıkıntı var, yatmağa gi ciyorum; diye çıkıp gitti. Bilirsiniz ki onun böyle delilikleri vardır. Onun gidip yattığını ve gelmiyeceği ni öğrenince gene kadmın bütün neş'esi kaçtı. Yemek bittikten sonra, sofralar çabucak kaldırıldı. Dans başladı. Zabit lerden birinin güzel bir gramofonu, iyi plâkları vardı. Arasıra dans duruyor, a laturka ve alafranga şarkılar çalınıyor du. Hazır bulunanlann ricası üzerine bu zabit, Ercümendin söylediği Anadolu türkülerinden birini söyledi; fakat onun yerini dolduramadı. Saniha, kendi ken dine: Nerede onun sesi, nerede onun söyleyişi, nerede onun canlıhğı! diyordu. Sonra sırf Ercümend için bu kadar şıklaşmış, güzelleşmiş olduğu halde onun gelmeyişine fena halde canı sıkılıyordu. Bir aralık dans tekrar kızıştı, plâk bitip te herkes yerine giderken, Ercümend salondan içeri daldı ve kimseye selâm bi Son Posta 7 yaşmda Son Posta refikimiz 7 nci neşriyat yılına girmiştir. Arkadaşımızı tebrik eder ve muvaffakiyetler dileriz. Eski pullar kaldırılıyor Kıymeti bir liraya kadar olan eski harflerle basılmış pullar tedavül mevkiinden kaldırılmıştı. Son günlerde bir li radan yukarıya olan pulların da basılma işi bitirildiğinden bu pulların da eski harflerle olanları kaldırılarak yerlerine yenileri konulacaktır. le vermeden Sanihanm arkasmda bir yere oturdu. Salondakilerin yansı onu görmemişlerdi bile... Saniha, biraz başını çevirdi ve omzunun üstünden küskün ve alaycı bir sesle, Zatıâlinizi yattı, biliyorduk beyefendi; dedi. Evet zatıâlim yatmıştı amma, bu akşamki fevkalâde şıklığınızın ve güzelliğinizin dedikodusu rüyama kadar gel di. Mimozalar kraliçesini görüp zarafe tini ve güzelliğini tasdik etmem lâzımdı. Çünkü burada yegâne hüsnü tabiat ve zevki selim sahibi erkek, benim. Ona şüphe yok... O halde muh terem zevki selim beyefendi, tuvaletimi nasıl buluyorsunuz? Cür'etkâr bir bakışla Sanihanm çıplak omuzlarını ve kollarmı süzdü. ' Beğenmedim, dedi, her zamanki kıyafetiniz daha iyi idi. Saniha daha küskün ve daha müstehzi bir sesle, Çok naziksiniz beyefendi, teşek kür ederim, dedi. Ercümend, ciddî bir sesle cevab verdi: Bilirsiniz ki ben nazik değilim hanımefendi, Binbaşı Osman Beyin kızile danset M. TURHAN TAN "Cumhuriyet,, in tefrikası: 26 Abidin Daver DAV'ER Kazinoda bu hazırlıklar devam ederken oteldeki odasında da Saniha, giyiniyordu. Bavulundan güzel bir tuvalet çıkardı. Bu lcylâk rengi saten eibise ona çok yaraşırdı. İstanbulda büyük bir ba loya gidiyormuş gibi ihtimamla hazırlanmağa başladı. Güzel cildini, büsbütün geffaf bir hale getirmek için, gülsuyu süründü, yanaklarını biraz kızarttı, bakışının esrannı artırmak için gözlerinin etrafına koyu mavi bir hale yaptı, kirpiklerine ayni renkte rimel çekti. Dişlerinin beyazlığile tam bir tezad teşkil etsin, diye dudaklanna kuvvetli bir ruj sürdü. Sarı saçlan alhn bir hale gibi başını sarıyor du. Boynuna kıpkırmızı bir mercan ger danlık taktı. Çıplak omuzlarının üstüne kmlcımlar saçan bir eşarp atb. Tenrengi şeffaf ipek çorabların içinde saklanan ayaklanoa al krep damur iskarpinler «v Tuvaleti bittikten sonra, aynanın içinde uzun uzun kendine baktı, buraya geleli vahşi bir kız gibi daima sade ve süssüz gezen Saniha, şimdi bu muhteşem vc zengin kıyafet içinde o kadar değiş mişti ki onu tanımak için dikkatle bak mak lâzımdı. Kendini güzel buldu. Ve Ercümend için güzelleşmekten büyük bir sevinc ve saadet duyarak aynadaki ha yaline elile öpücükler gönderdi. Böyle şıklaşıp güzelleşince şuh ve cilveli bir kadın olmuştu. Biraz sonra, kocasile beraber kazino nun arka kapısından geçip te ziyafet sa~ lonuna girdikleri zaman, şık ve zeki kadınlara mahsus bir zarafet bilgisile arkasındaki siyah kadife kapı omuzlanndan koyuverdiği zaman, bu muhteşem güzellik karşısında şaşıran erkekler, hayran lıklarım gizliyemediler. Hayretinden ağu açık kalan Çağanoz da. az kalsın. e 'di. mek için yerinden kalkan kâtibin yerine Sanihanm yanına oturdu. Mülâzim ruhu sizi eğlendiremez; çünkü iyi söz söylemeği bilmez. Binbaşı Osman Bey de çok kılıbıktır, hanımımn yanında başka kadınların yüzüne bile bakmaz. Bizim kâtib beyefendi size ne ler söyledi bakalım? Edebiyata merakı nız olduğunu duyduğundanberi. ıkına sr kına yazdığı vezinsiz, kafiyesiz manzu melerden bahsetti değil mi? Evet, Gördünüz mü, nasıl keşfettim. Koca kulaklannı kesip şiirlerini onlann üs tüne yazmalı ve size öyle takdim ermeliydi. Her kulağına tam on beyit sığmazsa adam değilim. Saniha, onun bu tuhaf sözlerinden hoşlanıyor ve gülüyordu. Ercümend, iğildi, kulağına yavaş fa kat ateşli bir sesle dedi ki: Bilseniz, bugün beni nekadar mustarib ettiniz, nekadar üzdünüz. O güzel gözleriniz, benimle alay ettiğiniz zamanlar o kadar sert ve hain oluyor ki a deta renkleri değişiyor. Saniha müteessir oldu. Ya siz, siz de öyle.~ lArkası varl

Bu sayıdan diğer sayfalar: