CÜMHURtYET 24 Temmuz 1936 Küçük Hikfiye Son umıid se? Ya bu küçük terfiini az görerek gene susarsa!... îjî fifi rjî Biblîyoğrafya Ayın Tarihi Devlet Basımevi 1936 Sayı: 28 Fiatı 50 kuruş Matbuat müdürlüğünün kânunusani 1934 tarihindenberi neşre başladığı Ayın Tarihinin 28 inci sayısı çıktı. Bu kabil neşriyatm ilki Ankarada «Matbuat ve îstihbarat Müdiriyeti Umumiyesi» tarafından 1918 de neşrine başlanan «Matbuatı Ecnebiye Hulâsa laru dır zannederim. Oldukça uzun bir müddet birçok havadisler ve yazılarla dolu olarak çıkmıştır. Muntazam bir sıra numarası takib eder. Bundan sonra gene cMatbuat Müdürlüğü> tarafından neşrolunan bir Ayın Tarihi vardır. 1923 1931 seneleri ara smda çıkmış, sayı 1 den 85 e kadar devam etmiştir. Bu seri de büyük bir emek ve gayret mahsulüdür. Burada yurdumuzu alâ kadar eden birçok hâdiselerin sahih akisleri mevcuddur. 1934 tenberi çıkan «Ayın Tarihi» ise içeride ve dışarıda olan biteni: Hâdiseler, bu hâdiselere aid vesikalar ve bu hâdiselerin muhtelif akisleri olmak üzere tasnif ederek karilerine bildirmektedir. Ayın Tarihini kanştıranlar bü tün dünyaya ve yurdumuza aid hava disleri toplu olarak gözden geçirebilir ler. Ayın Tarihi, sahifelerine cihan siyasetinin, iktısadiyatınm ve içtimaiyatının aylık hulâsalarım aksettirir. Burada bir aylık cihan hâdiselerini. vesikalarile ve bütün tafsilâtile toplu olarak bulmak kabildir. «Cihan hâdiseleri» tabirini tafsil etmek lâzım gelirse «yur dumuz başta olmak üzere, Avrupa, Amerika, Uzakşark ve bütün medenî âlemlerde geçen hâdiseler> demek icab eder. Kitab biraz karıştırılınca görülür ki öyle uluorta yazılmış ve basılmış eserlerden değildir. Burada bütün cihan efkârı umumiyesini işgal eden her vak'anın bir aksi vardır. Bütün medenî mil letlerin haricî ve dahilî siyasetleri için olduğu gibi. Yazılar itina ile seçilmiş ve hiçbir hâdise atlanmamıştır. Matbuat Müdürlüğü bu kadar tekâ mül ettirdiği Ayın Tarihinde kültür hareketleri kısmını biraz daha işlemelidir. Burada yapılacak umumî ve meslekî tasnifler üzerine mecmualarımızdan, mündericatlarmdan ve belli başlı neş riyatımızdan da bahsedilecek olursa irfan âlemimize çok büyük bir hizmet edilmiş olur. Samimiyetimiz dolayısile izhar et mekten kendimizi tutamadığımız bu temenniden sonra Matbuat Umum Müdürlüğünü hararetle tebrik eder ve Ayın Tarihini her sınıf karie ehemmiyetle tavsiye ederiz. Aym Tarihi tam manasile bir kitab olmamakla beraber gerek birçok kitab sayılabileceği. gerek birçok kitab de ğerinde oduğu için ona bu kısımda hu susî bir yer ayırdık . Şimdiye kadar Ayın Tarihinin senelik fihristi neşredilmemiştir. Bu suretle ondan bir şey aramak müşkül olu yordu. Bunu takdir eden Matbuat Umum Müdürlüğü bu defa ilk on iki sayısına aid olmak üzere bir fihrist neş rederek bu nakiseyi tamamladı. Yakmda ikinci seneye aid olan da çıkarsa bu malumat hazinelerinden bizi tamamile istifade ettirecek anahtarlara da malik oluruz. Ayın Tarihi yazılış itibarile olduğu gibi basılış itibarile de çok güzel, hele çok ucuzdur. Bu koca koca kitablar hep ellişer kuruşa satılmakta olduğundan her keseve elverişlidir. Heyetimiz Montröden dönüyor Kitablar kadının solmaz güzelliğin den nekadar bahsederlerse etsinler, hakikatte bir kız otuzuna kadar evlenmedi mi, ondan sonra da evlenmiyecek de mektir. On yediden yirmi dokuza kadar yazı makinesi her nekadar zevkle değilse de ümidle tıkırdatılır. Fakat yaş yirmi dokuzu geçti mi, geçmiş ola! Artık onu hayatın sonuna kadar tıkırdatacak de mektir. Melâhat te otuz yaşında idi. Evlen memişti. Bir şirkette daktilo idi. Uç dört sene evveline kadar yapılan izdivaç tekliflerini hep daha iyisi çıkar ümidile reddetmişti. Ne delilik, ne çocukluk! Şim diki aklı olsa hiç tereddüd eder miydi? Onun aklı başına gelmişti amnıa bu sefer de izdivac teklif eden yoktu. Yalnız son bir ümidi vardı: Şevket. • * * Melâhat, Sevketi bir sene evvel bir çayda tanımıştı. Çabuk ahbab olmuş lar, birbirlerinden hoşlanmışlardı. Şev ket o akşam Melâhati evine kadar getirmişti. O zamandanberi de sık sık geli yordu. Acaba, acaba Melâhati seviyor muydu? Vakıâ Melâhat ondan beş yaş büyüktü amma Şevket bu yaş farkını ko layca unutturacak kadar ağırbaşlıydı. Bazı akşamlar, yemekten sonra Melâ hat, annesi ve Şevket geç vakitlere ka dar oturur, tatlı tatlı konuşur, Sevketin bir gün gelip bankadaki küçücük memuriyetinden yükselerek nasıl zenginler ve meşhurlar arasına katılacağını münaka şa eder dururlardı. Melâhati muhakkak ki seviyordu. Yoksa böyle sık sık gelip geç vakitlere kadar neye otursun? Yoksa Şevket, küçük yaştanberi mahrum kaldığı ana ve kardeş sevgisini onlarda mı tatmin et meğe çalışıyordu? Fakat bazan Melâ hate ne manalı manalı bakıyordu. Yoksa Melâhate mi öyle geliyordu? Hayır, seviyordu; muhakkak ki seviyordu. Peki öyleyse niçin, «Melâhat seni seviyo rum, benimle evlenmez misin?» demi yordu. Acaba mevkii küçük olduğu için mi tereddüd ediyordu? Acaba daha büyük maaşa geçeceği günü mü bekliyordu? * * * Bu son akşamın ümid ve azabı Meâhatin tahammülünü aşıyordu. îşte biraz sonra annesi, her zamanki gibi kalka cak, sofrayı toplıyacak ve onları yalnız bırakacaktı. O zaman Şevket ya söyliyecek, ya susacaktı. Beş on dakikaya kadar Melâhat, istikbali parlak bir gencin mes'ud karısı mı olacağını; yoksa her zamanki gibi makınesini sabahtan akşama kadar tıkırdatarak, herşeyden ekonomi yapmağa çalışarak, zevksiz, lükssüz ve herşeyden beteri hayatının sonuna kadar aşksız ve sevgisiz mi ya şıyacağını anlıyacaktı. Ne müthiş dakikalardı bunlar! Me lâhat hayatının en büyük dönüm noktasım yaşıyordu. Acaba içinin heyecanı yüzüne de vurmuş muydu? Acaba halinden birşey belli oluyor muydu? Şevket nekadar sakindi. Onun bu sükuneti Melâhati bütün bütün sinirlendiriyordu. Melâhat istiyordu ki Şevket hissiyatını saklıyamasın, istiyordu ki söze lüzum kalmadan Sevketin gözlerinden herşeyi okuyabilsin. Of, ne saçma şeyler istiyordu. Elbette Şevket annesinin yanında birşey belli etmek istemezdi. Elbette yalnız kalacaklan dakikayı bekliyordu. Kimbilir bu durgun gözler o zaman nasıl bir ateşle yanacak, kimbilir bir sene sabreden bu dudaklar bu son gece ona ne tatlı şeyler söyliyecekti. Işte annesi sofrayı topluyordu. T a baklar, bardaklar, kaşıklar hepsi tepsiye konuldu. Şevket yerinden fırlıyarak tepsiyi götürmekte olan Melâhatin annesine kapıyı açtı. Şu dakikada Melâhate ne tatlı tatlı bakıyordu. Adeta ona: Sab ret, bir dakika daha sabret, diyordu. Annesi tekrar gelerek örtüyü topladı, ve son defa kapıdan çıkarken alışkan lıkla elini uzatarak odayı aydınlatan iki lâmbadan birini söndürdü. Tavandaki kırk mumluk ampulden odaya donuk, sönük, tahammülfersa bir ışık akıyordu. Hiç bu manasız, tatsız aydınlıkta ilânı aşk olur muydu? Halbuki dışarıda ne güzel mehtab vardı. Şu tek lâmba da sönse... Sade ay ışığında o tursalar... Fakat lâmbayı kim söndürecek?.. Melâhatin sinirleri o kadar gerilmişti ki, birdenbire: Of, diye haykırdı, ne olacaksa olsun. Sonra kendi sesinin gayritabiiliğinden kendi de ürkerek daha yumuşak bir sesle: Dr. Aras Sofyadan geçerken beyanatta bulundu Hariciye Vekilimiz bu en mühim davamızda komşumuz Bulgarların gösterdikleri büyük hüsnü niyete ve dostluğa bilhassa işaret etti [Baştarafı 1 inci sahifede] ğı halde Montröde bir nevi manevî bir Balkan paktı yani umumî bir cephe meydana getirmiş oldu. Çok muhterem Kralınız ve Başvekiliniz tarafından büyük Yu ciddiyetle takib edilen haricî siyasetiniz bütün Balkan devletleri tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır. Montrö konferansı bunu çok açık bir tarzda bize gösterdi. Bu hal, ilerisi için çok ümid vericidir. Bu çok samimî dostluk havası senelerdenberi Bulgaristanla Yunanistan arasında bir türlü halledile meyip sürüncemede kalan bütün ihtilâflı meselelerin de artık halline yardım edecektir. Zaten iki memleket arasında bu hususta müzakerata başlanmıştır. Bu müzakerelerin biran evvel muvaffakiyetle bitmesi Balkanlar arasındaki itimad ve dostluğu bir kat daha artıracaktır.» dına Dış İşleri Bakan muavini M. Mar tinetz tarafından karşılanmıştır. Bu münasebetle beyanatta bulunan Doktor Aras, Montrö konferansı esnasında Türkiyeye yaptığı yardım dolayısile Yugoslavyaya teşekkürlerini bildirmiş ve demiştir ki: Konferansın muvaffakiyeti, yal nız Türkiye için değil, fakat bütün Balkan Antantı için bir muvaffakiyet teşkil etmektedir. Türkiyenin Montrö mukavelenamesini bu ay sonunda tasdik etmesi muhtemeldir. Doktor Ars*. Pravda gazetesine aşağıdaki beyanatta bulunmuştur: «İmzayı müteakıb dostum Stoyadino viçin bana göndermiş olduğu telgraftan dolayı bilhassa memnun oldum.» Gazetecilerin «İtalya, mukavelenameyi imza edecek mi» sualine Doktor Aras şu cevabı vermiştir: « Bu hususta birşey bilmiyorum. Fakat memnuniyetle buna intizar ede lim.» Doktor Aras aynca şunları söylemiştir: « Sovyetler Birliği, mukavelenameyi Türkiye ile ayni günde tasdik edecektir. Ve Montrödeki Ingiliz heyeti ise daha ilk günden itibaren Türk noktai nazarile mutabakat halinde bulunmuştur.» RADYO Bu aksamki program J Hariciye Vekilimiz, ttalyantn anlaşmıya girmesini temin etmcği bir vecibe bilirim diyor Budapeşte 23 (A.A.) Tevfik Rüştü Aras «Nemzedi Ujsag» ın Montrö muhabirine verdiği beyanatta demiştir ki: « Italyanm Montrö anlaşmasına iltihakını temin etmeği kendime birinci derecede bir vazife telâkki ederim. Konferans esnasmda Türkiyenin temennilerine karşı gösterilen anlayıştan memnunum. Konferansın neticeleri tamamile memnu niyeti mucibdir. Türkiye kendi toprakla rından bir kısmı üzerinde hareket serbestliğine sahib olmamaya artık tahammül edemezdi. Bu hükümranlık hukukuna sahib her memleketin hakkıdır.» İSTANBUL: 18 muhtelif plâklar 19 haberler 19,3 5 operet parçaları (plâk) . 20 halk musikiu (plâk) 20,30 stüdyo orkestraları . 21,30 son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gaaetelere mahsus havadls servisi verile cektir. VIYANA: 19,15 spor haberleri, seyahat haberleri, konuşma 20,05 haberler, hava raporu, hikâye 20,35 akşam konseri . 21,35 DoL. füsün ölümünün ikinci yıldönümü müna sebetile matem merasimi 22,05 senfonik konser 23.05 haberler 23,15 gramofonla opera yayını . 24,15 konuşma, esperanto yayını 24,45 Viyana musikisi. BERLİN: 18.20 polkalar ve tangolar 19,05 musli ki 20,05 eğlenceli sahneler ve şarkılar m 21,05 haberler . 21.15 eğlenceli musiki * 23.05 haberler 23,35 gece musikisi. BÜKREŞ: 18,20 konser, havadis 19,20 konseriri devamı, konferans, gramofon, konferans 22,20 opera yayını, istirahat esnasmda kitab ve mecmualara dair konuşma, haberler 23,50 almanca, fransızca ve rumencd haberler 24,05 konser. LONDRA: 18.20 çocuklarm zamam, havadis 19,35 Natonal istasyonu 21,05 tarihî konuşma 21.45 orkestra konseri, musiki . 23,15 spor, havadis 23.35 dans musikisi, havadis 24,45 oda musikisi. PARİS [P. T. T.l: 19,35 havadLs 20,40 konser 21,05 musiki, konuşma . 21.35 piyes 23,35 hava i dis. ROMA: 18.20 konser . 19.25 yabana dillerde konuşma . 20.05 Napoliden naklen liman haberleri ve seyahat haberleri, gramofon 20,10 Holanda dilinde haberler . 20,55 fransızca haberler 20.55 Yunanistan için yayın . 21,10 havadis 21,45 opera yayını, istirahat esnasmda konuşma, seyahat haberleri 24,05 havadis, ingiîizce haberler. Rum Patriğinin tebrik telgrafı Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Şeref), Alemdarda (Abdülkadir), Bakırkdyde (Merkez), Be>azıdda (Asador Vahram), Eminönünde (A. Mi nasyan), Fenerde (Hüsameddin), Kara gümrükte (Kemal), Küçükpazarda (Ne cati), Samatya Kocamustafapaşada (Rıd van), Şehremininde (Nazım), Şehzade başında (Halilı. Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (Yeniyol), (Mufetafa Nail"», Hasköyde (Barbut). Kasımpaşa (Vasıf), Merkez nahiyede (Galatasaray), (Matko. viç\ Şislide (Asım), Taksimde (Kürkçi yan), (Zafiropulos), (Ertuğrul). Üsküdar, Kadıköy ve Adalardakiler: Buyükadada (Merkez), Heybelide (Yu . suf>, Kadıköy Muvakkithanede (Saadet), Kadıköy Söfüdlüçeşmede (Osman Hulu si). Üsküdar İskelebaşmda (Merkez). Heyetimiz dost samimi şekilde Yugoslavyada karştlandt Melâhatin, yazı makinesi başında bu yan acı, yan tatlı şeyleri düşündüğü günün üstünden tam üç ay geçmişti. Şevket, dört güne kadar şirketin kendisini daha yüksek maaşla tayin ettiği İzmir deki şubesine gidiyordu. Bugün son defa gelmişti. Sadece Allahaısmarladık demek için mi? Hayır, bu kabil değildi. Yani, dedi, şey demek istiyorum... Şevket bugün muhakkak Melâhate her Ya bütün lâmbaları yakıp tam aydın şeyi itıraf edecekti. Belki de onu beraber lıkta oturalım, yahud da hepsini söndügötürmek istiyecekti. Fakat ya söylemez rerek mehtabı seyredelim, nasıl ister sen... trö konferansında Japonya ile Bulgaristan dostluğumuza büyük kıymet verdikJerini gösterdiler. Öteki devletler, başta Almanya olmak üzere, bizimle en iyi münasebetlerde bulunuyorlar. Şarkta, kardeş îranla Efganistan, Irak en büyük dostlarımızdır. Bir Alman gazetesi şöyle diyor: «Türkiye, Montrö konferansından fevkalâde kuvvetlenerek çıkmıştır. Bundan sonra, artık büyük devletler, Türkiyenin dostluğunu daha ziyade arayacaklardır.» Tarih Atatürk devrini «Türkiyenin zaferler devri» diye kaydedecektir. Dört devri görmüş olan gözlerimi biran kapıyor, bütün bu devirleri bir sinema şeridi gibi hafızamdan geçiriyorum ve sonra, hayretle, iftiharla bağırıyorum: Aman Allahım, bu, ne «J»::Vi:i' Belgrad 24 (A.A.) Avala Ajansı bildiriyor: Montrö konferansından Ankaraya dönmekte olan Türkiye Dış Işleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras ve Türk murahhas heyeti bu sabah Belgradda geç miştir. Doktor Aras, durakta Başbakan ve Dış îşleri Bakanı M. Stoyadinoviç a Istanbul Rum Patriği Veniyamin Montrö zaferi münasebetile Atatürke şu tel şjrafı çekmiştir: Kamâl Atatürk: Cumhur Baçkanı «Sevgili yurdumuzla dünya barışı uğrunda düşüncelerinizin yüceliğini tasdik ve memleketimizin emniyet ve selâmetini bir kat daha temin eden tarihî muahedenin akdi sebebile vatanın his ve izhar etmekte olduğu sevince biz de iştirak ederek Ulu Onderimize samimî tebriklerimizi arz ve daha nice büyük zaferler kazanması için temenniler ederiz.» İstajjbul Rum Patriği ' VENİYAMÎN Patrik, Başvekilimiz îsmet Inönüne de bir tebrik telgrafı yollamıştır. Acıklı bir ölüm Şevket muhakkak ki lâmbaları ken diliğinden söndürmeğe cesaret edemiye cekti. Melâhat bu teklifi yapmakla o nun işini nekadar kolaylaştırmış oluyor du. Melâhatin bütün ümidleri Sevketin bir tek hareketine bağlanmıştı. Eğer Melâhati sevıyorsa lâmbayı söndürecek. Sevmiyorsa... Maamafih bu mümkün değildi. Şevket kalkarak kapıya yürüdü. Bir eli elektrik düğmesinde, gözleri Melâhatirt yüzünde, Melâhate asırlar kadar uzun gelen bir iki saniye durdu ve baktı, sonra: Peki, diyerek bütün lâmbaları yaktı. Anadoluhisan îp ve Halat fabrikası müdürü Bay Nihad Pamukoğlu, dör Annelere öğüd düncü şube ikinci kısım sivil memur Çocuk Esirgeme kurumu genel mer lanndan Bay Alinin hemşireleri Fili'oe j kezi: sıfır yaştan bir yaşına kadar çocu eşrafından Bay Kemal Tahsinofun re ğun na&ıl bakılacağmı öğreten «Annelere fikaları Bayan Nigâr pek gene yaşında Oğüd» ün birinci sayısını yeniden bastıriki yavrusunu ve sevgili aile halkını mıştır. Birinci sayı öğüd birer aylık ya . matemlere boğarak esiri bulunduğu zılmış 12 tane mektubdur. hastalıktan kurtulamayıp vefat etmişikinci sayı öğüd: Çocuklarm nasıl besletir. neceğini ve mamalarının nasıl hazırlanaMerhumenin ailei kederdidesine öz cağmı öğretir. Her iki öğüdleri istij'enlere yürekten beyani taziyet eder ve tees kurum parasız olarak gönderir. (Ankarada sürlerine ortak olduğumuzu bildiririz. Çocuk Esirgeme kurumu genel* merkezi Anadoluhisar Halat ve İp fabrikası başkanîıgına) bir yazı ile başvurmak ve umum işçileri adres bildirmek kâfidir. c YENI ESERLER Müessİf bir ölüm îş Bankası İskenderiye şubesi müdürü Bay Firuz Suntekinin babası değerü mühendislerimizden Raif Suntekinin. vefat ettiği teessürle haber almmıştır. Birçok vilâyetlerde başmühendislik" etmiş ve memlekete bu sahada pek çok hizmetlerde bulunmuş olan Raif Suntekinin ölümü hakikî bir zıyadır. Kederli ailesine taziyetlerimizi sunarız. Mumaileyhin cenazesi bugün saat 10,30 da Kızıltoprakta Bağdad caddesindeki hanesinden kaldırılarak Üsküdarda ailesi kabristanma defnedilecektir. TAKSİM BAHÇESİNDE H A L K OPERETİ Bu akşam 21.45 te Melek ve Muhlis Sabahaddin iştirakile A Y Ş E Büyük operet Pek yakında B A B A L I K Masalarınızı ayırımz Tel. 43703 Pazartesi Kadıköy Süreyya sinemasında Telli Turna donduğunu hissetti ve düşmemek için kapıya yapıştı. Muriel bol bol nefes aldı, kalbi dur • muştu sanki, çeneleri ise birbirlerine çarpıyordu. Gene kadına, bütün vücudü felce uğramış gibi geliyordu. Sanki kuvvetlerini toplamağa takati kalmamıştı. Buna rağmen, vahşi bir gayretle, irkildi. Ne olmuştu? Niçin Cedric Lacy orada bulunuyordu? Niçin yandaki odada Bastien değil de Cedric Lacy vardı? Bu muammayı izah etmek için fazla araştırmağa devam ermedi, yumruklan sıkılmış, boğazına doğru bir hıçkırık yük « selmişti. Birdenbire bir gürültü duyar gibi oldu, korkusu had bir dereceye varmıştı. Muriel yanılmıştı, fakat bu korku onun üzerinde bir kırbac darbesi tesiri yapmıştı. Gene kadın, her ne pahasına olursa olsun, Cedric Lacyyi kurtaracaktı. Bekle nilen adam içeri girdiği cihetle, öbür eve geçilemiyeceğini ve ne araya girmek ve ne de emirlerini geri almak için elinden bir şey gelmediğini biliyordu. Binaenaleyh başka türlü hareket etmesi lâzımdı. [Arkası varî Parisin Foli Berjer, Gomon Palas, Paramut, Skala Berlin, London Kolosyum tiyatroları yıldızlarından müteşekkil TAKSiM BAHÇESi 35 kişilik büyük RevU, 40 dekor, 400 kostüm Mersinde et sekiz kuruşa Akşam gazetelerinin Mersinden aldıkları bir habere göre burada rekabet yüzünden etin kilosu sekiz kuruşa satılmakta imiş. Ne diyelim, darısı lstanbulun basına... ru ilerledi. Dehlizin karanlık olması önünde durmıyarak kapıyı çekti ve yeni bir kapı açtı. Bu sefer, methalin yakınındaki bir elektrik düğmesine bastı ve oda aydınlandı. Burası öyle küçük bir yerdi ki, insan, fakir bir ailenin yemek odası sanardı. Ev metruk olmalıydı, zira içeride rutubetli ve soğuk bir hava vardı. Ocak boş, duvardaki saat durmuştu. Muriel Smith atkısını koynuna attı ve ellerini uğuşturdu. Odanın öbür ucun daki duvara giderek kulak verdi. Birşey duymayınca taaccüb etti. Gene kadın hazırladığı şey vukua gelecek kadar geç mi kaimıştı? Daha dikkatle dinleyince gülümsedi. Bir kâğıdın buruşturulduğunu, bir erkeğin öksürdüğünü duymuştu. Yandaki odada evrak karıştırmakla meşgul bir kimse vardı herhalde. Bu kimsenin Doria olması lâzımken, Achille Bastien onun yerine geçmişti. Murielin gözlerinde, gaddar ışık, tekrar parladı. Parmaklarının ucuna basarak gidip elektrit(i söndürdü. Etrafı tekrar knranlık bastı. Gene kadın yava.ş yavaş duvarın yanı TAMARA BECK Her akşam büyük muvaffakiyetle devam ediyor. Tel: 43703 BEYZA BİRSON Bağlarbaşı HÂLE bahçesinde 25 temmuz cumartesi saat 22 de yeni program Saat 2 4 te KARAMBA DANSiNG na gelerek kulağmı sıvaya dayayıp dinledi. Acele etmesi lâzımgeldiği kanaatin deydi. Bir levhayı çevirdi. Bunun altm dan, bir cam kadar, çelik plâka çıktı. Hiç kımıldamamağa çalışarak, bu plâkanın bir köşesine bastı ve bekledi. Tek bir ses çıkarmadan, çelik plâka bir oluk tan kayıp gitti, bunun altından tahta bir satıh çıktı. Muriel Smith ihtiyaten birkaç dakika kımıldamadan bekledi. Yalnız kâğıd hışırtılarının ihlâl ettiği susmuşluktan cesaret alarak, ayak par makları üstünde dikildi. Plâkanın olduğu yerden içeri iki sarı şua giriyor ve bütün odayı katediyordu. Muriel Smith bu deliklere doğru yükseldi. Bu deliklere yandaki odadan bakıldığı zaman, duvarın döşemesine resmedilmiş bir ps<trenin gözlerinden başka birşey görülmezdi. Binaenaleyh kadın bu de liklerden bakarak öbür odada olan biteni bir bir takib eder ve hiç te görünmek tehlikesine maruz kalmazdı. Muriel nefesini tutarak baktı. Bir elektrik lâmbasının aydınlattığı odada bir adam oturmuş, bir dosya kanştırıyordu. Gene kadının derhal birşey taaccübüne gitti ve ona kaşlannı çattırdı. Murielin önünde bulunan adam, Achille Bastiene benzemiyordu. Fransız zabıt memuru, kısa boylu, tıknaz bir adamdı, hâlbuki öbür odadaki delikanlı, ince ve uzun boylu idi. Saçları da ayni de ğildi. Bu esrarın manası ne olabilirdi? Adam durmadan okuyordu, eğer başım kaldırmazsa gene kadın, onun kim olduğunu anhyamıyacaktı. Işte nihayet tesadüf ona başını kaldırttı. Bir sahifeyi çevirirken yaprak elinden kaydı, evvelâ dizlerine, oradan da san dalyesinin arkasına düştü. Meçhul adam bunu yerden kaldırmak için geriye döndü ve bu hareketile yüzünü Muriel Smithe gösterdi. Gene kadın dehşetinden ürpererek haykıracakh, fakat boğazını sanki birşey sıkmıştı, sesi çıkmadı; önünde bulu • nan kimse, onun biricik sevdiği adamdı: Cedric Lacy. Muriel Smith bu hale onun için gel mişti. Gene kadın, damarlarındaki kanın AŞK BANDOSU I karak doğruldu. Otomobilin camı inmişti. Gözünün önünde evler geçid resmi yapıyordu. Çok geçmeden Meue Weis«Camhuriyet» in zabıta romam: 114 seusee gelinecek ve sarı ev karşısına dikilecekti. Gene kadın burnundan: Oh olsun ona! diye söylendi. FaPariste Achille Bastienle yaptığı gö kat Doria elimden kurtuldu sanıyorsa rüşmeyi düşündü. O gün şişman adam aldanıyor. Şimdi hem Achille Basti kendisi üzerinde fena bir tesir yapmamış enin, hem de kendisinin günahını ödemeh. Hatta Muriel ona yalan söylemek li. mecburiyetinde kaldığı için üzülmüştü biOtomobil şehirden çıkmış, kırlık arazile. Fakat niçin Berline gelerek hiç ken de ilerliyordu. Uzakta birkaç ev görünjdisini alâkadar etmiyen bu entrikaya a meğe başladı. Bir kilisenin saati üçü vurblmıştı? du. Muriel birdenbire omuz silkti, yüzünün Araba nihayet bir sokağın ucunda hatlan gene sert bir ifade aldı. durdu. Küçük sarn ev, iki yanında yükseEğer hissiyatına kapılmağa kalkışır len binaların büyük ve ağırhğı altında sa işlerin hali ne olurdu? En büyük kuvsanki eziliyordu. veti her zaman, kalbini merhamete karşı Muriel Smith şöyle bir göz gezdirdi ve tahkim etmekte bulmamış mıydı? hiçbir şey gö'remedi. Sokak bomboştu. Birdenbire: Chrysler daha yukarıda bir sokağa çe Kalbimi öldürdüler, diye fısılda kilmiş olacaktı. dı, ve benim için sadık kalınacak şimdi Gene kadın gene ağzını açmadan in tek bir prensip var: Başkalan nasıl aşk di ve otomobilin, köşeyi dönerek göz la muvaffak olursa ben de fenalıkla ay den kaybolmasını bekledi. ni maksada erişeceğim diye ahdettiğim Otomobil görünmez olduğu zaman, gün ağzımdan çıkan yemine riayet. Muriel cebinden bir anahtar çıkararak, Muriel sinirli sinirli yumruklarını » san evin yanındaki binalardan birine doğ Beşi kırk iki geçe Yazan: Gharles de Richter