15 Haziran 1936 CTJMHURtYET Adana (Hususî) Bu yıl Çukurovada yağmurların uygun zamanlarda meb zul şekilde yağışı, çiftçinin ve binnetice Yazan: Selim Sırrı Tarcan Bu yazıma cehlimi itirafla başlıyaca kırmızı plâka üzerine (Adam Mickie bütün halkın yüzünü güldürmüştür. Bu ğön. Yakm zamanlara kadar Polonya wicz) levhasını koymuştu. Bu hâdise be günlerde, muhitimizde, ziraî faaliyet en lılann edebî hayatı hakkında bir fikrim nim merakımı tahrik etti ve Polonya e hararetli safhasma girmiştir. Pamuk ve koza ekilen tarlalarda hemen bir aya yoktu. Bilmediğini bilmenin daha ayıb debiyatı hakkında Fransada çıkan bazı yakın zamandanberi devam etmekte oolduğunu bildiğim için, bu bilgisizliğimi eserleri getirttim ve cehlimin bir kısmını lan <ot dİvme> faaliyeti son hafta içinmanevî huzurunuzda itirafa mecbur ol bu sayede giderdim. Fakat işin asıl ko de olanca hızile yürütülmeğe başlan dtrnı. Meselâ dünyaca tanınmış ve kıy mik ciheti buradan başlıyor. mıştır. metli eserleri birkaç ecnebi diline çevrilBundan on beş gün kadar evvel bir Bundan on beş gün evvel piyasaya çımiş olan (Jean Dlugosz) u tanımıyor gün Kurtuluşa gidip bu büyük şairin kanlmış olan ve pazarlarda bol mik dum. Polonyanın (Voltaire) i diye şöh vaktile oturduğu yeri görmek istedim. tarda satılan arpa ve buğday mahsulü, ret alan ve Şairler Prensi ismini taşıyan Tabiî ilk işim (Kurtuluş) karakoluna son bir, iki gün içinde fiatların hisse(Krasichi) hakkında hiçbir malumatım başvurmak oldu. Orada (Adam) soka dilir şekilde düşmesine rağmen çiftçi yoktu. (Bohdan Zaleski), (Sigismond ğını kimse bilmiyordu. Caddenin sonun tarafmdan pazarlara bol miktarda sevKresinski), meşhur (Quovadis) mu daki kilisenin en ihtiyar adamına sor kolunmaktadır. Filhakika, ilk günlerde kilosu 5 5,25 harriri (Sienkievvicz) ve bu milletin en dum. Düşündü taşındı, böyle bir sokak ten satılan yeni yıl mahsulü buğdaylasevihniş millî şairi (Adam Mickievvicz) burada yok, zannederim şu yokuşun alt rın fiatı son günlerde birdenbire benSn için riyaziye meçhullerinden idi. başında Yenişehirde olacak. Herhalde 3 3,50 kuruşa düşmüştür. Fakat, bu anî Şimdi şu saydığım edibler ve bilhassa orada sorunuz dedi. Yenişehirde ona so tenezzül Çukurova çiftçisini tahmin e(Mickievvicz) artık bana yabancı değil. ra, buna sora sokağı buldum. Dört adım dileceği kadar korkutup düşündürme Yazılanmı okumak lutfunda bulunan genişliğinde toprak bir geçid. Köşesinde mektedir. Çukurova çiftçisini bugün ban ediblerimizin dudaklarında beliren (Adam) sokağı yazılı, yalnız altmdaki lerde en çok meşgul eden mesele şudur: tebessümü görür gibi oluyorum. 1798 de (Mickievviz) yazısmı her nedense sil • Amele kıtlığı ve amele ücretlerinin doğan ve 1855 te bundan tam 81 yıl mişler. Şairin öldüğü evin cephesinde bir görülmerruş şekilde yükselişi. Biri öteevvel vefat eden bu büyük adanu tanı mermer levha olduğunu M. (Gastroff) kinin neticesi olan bu son vaziyeti izah kolaydır: mış olmak için insanın hiç olmazsa en bana söylemişti. Öyle bir levha görmeÇukurovaya, her yıl, iş mevsimi olan aşağı yaşı yüzü bulmuş olması lâzım ge dim. Orada bir Rum kömürcüden sor aylarda civar vilâyetlerden birçok a dum. lırî! Hakkınız var! mele gelir. Bunlar, bu iş aylarmda tar Evet! dedi fakat siz yanlış gel lalarda çalışırlar ve zamanı gelince, gün Biraz sabırlı olursanız nasıl tanıdığı mişsiniz. (Adam) sokağı şu sol taraftaki deliklerinden artırabildikleri miktan mı sizlere anlatınm. keselerine yerleştirip yerlerine döner Bundan üç yıl kadar evvel Istanbul dar yoldur. Tuhaf şey! Halbuki kömürcünün ler. Bu yıl da, muayyen zamanda bu şeBelediyesi bazı sokaklann isimlerini de§iştirmişti. Bu meyanda Kurtuluş civa gösterdiği geçidin köşesinde (Badem) kilde birçok amele kafileleri Çukurova rmda bir (Adam) sokağı varmış. Me sokağı levhası vardı. Neyse o toprak yo şehirlerine gelmişlerdir. Ancak, hava ların mütemadiyen yağışlı gitmesi yü mur her nedense bu sokağın da adını de la saptım. Alt kısmı kârgir, üst kısmı zünden, mutad olan aylarda tarla faa ğiştirmeği muvafık bulmuş ve (Adam) ı ahşab bir evin yüzünde koskoca mermer liyeti başarılamamış ve bu yurddaşlar (Hanım) yapmış, o yıl (Hanım soka bir levha gözüme ilişti. Levhada yeni her türlü mahrumiyete katlanıp bir ğı!) olmuş, Bir gün eve pek seviştiğimiz harflarla türkçe: Bu evde Polonyalıla hayli zaman boşuboşuna yağmurların Polonyah dostum M. Gastroff geldi ve rın dâhi şairi 1855 te vefat etmiştir ya kesilmesini bekledikten sonra yağışm zılı. Ben bu kaydi defterime yazarken devamı dolayısile işsizlik yüzünden ni bana: Sizden büyük bir ricada buluna evden şişman bir Rum kadını çıktı, ve hayet, grup grup, geldikleri yerlere dönmüşlerdir. cağmı. Bilirsiniz ki bizim en büyük şairi yanıma geldi: Ve işte şimdi yağmurlar kesilip te Çu Ne var efendi! Birşey mi istiyormiz (Adam Mickievvicz) bir tesadüf ekurovada tarla faaliyetine girişilmek iseri olarak İstanbulda (Kurtuluş) ta bir sun? dedi. evde ölmüştür. O devrin hükumeti bu Evet dedim. Bu evde kim oturu cab edince, çiftçi, ortada matlüb mik arda amele bulamamak ve dolayısile büyük edibin hatırasına hürmeten küçü yor, öğrenmek istiyorum. mevcud ameleye pek yüksek bir ücret cük bir geçid olan sokağa (Adam) adını Madam yanmyamalak türkçesile: vermek mecburiyetile karşılaşmıştır. vermişti. Ne yazık ki şimdi (Adam) lev Benim koca Polonyah! Biz bu Adana çiftçisi, şimdi, ok döven ame hasını kaldınp yerine (Hanım) levhası rada bekçi! dedi. leye diğer gündeliğinden fazla olarak nı asmışlar. Sokağın adını sordum. 5 6 lira haftalık vermektedir. Bu, geç Bu sokak evvelden (Adam) so miş en müsaid yıllarda bile misli gö Biçare dostumun bu sözleri söylerken sesi titriyordu. Kendisini tatmin etrim. kak, sora olmus (Hanım) sokak, simdi rülmemiş bir amele ücretidir. Ama, buğdaym az para etmesine aldırış etmiBunda bir kasdolmadığını söyledim ve oldu (Badem) sokak! Peki, ya (Adam) sokağı nerede? yen ve çünkü bütün ümidini koza ve Beyoğlu Kaymakamını görüp işi anlat O da şimdi şu yan sokakta gitti! pamuğa bağlamış olan Adana çiftçisi mağı vadettim. Nitekim çok nazik ve mahsulünü ota boğdurmamak için haluk olan dostum ve talebem Sedad dedi. bu fedakârlığa ister istemez katlan (Hanım) levhasını kaldırtmış ve yerine Selim Sırrı Tarcan maktadır. Hıristiyan dini sarı kıt'a Polonyanın büyük edibi Vaktinde yağan yağmurMickievviczi nasıl tanıdım lar çiftçiyi sevindiriyor için bir igva vasıtası ve Tarih kılavuzu ıı ilim bir desisedir T Dünya medeniyeti bozulmuştur; milletlerin iyileşmesi için onun düzelmesi lâzımdır Çin batıyor. Japonyaya ne kuvvetile karşı Koyabilir, ne de onun kuvvetinin, militarizminin ve intizamının cazibesinden kaçabilir. Yirmi beş senedenberi kendi kendinde bir şeyler aramış, kendini kurtaracak ve ona benliğini iade edecek ne bir prensip, ne bir iman, ne bir kahraman bulabilmiştir. Kendisine şimdiki hulyalarını ve medeniyetini, bankalarını ve demokratik propagandacılarını, sporlarını veren Anglo Sakson büyük milletlere başvurmuş, fakat onlar, kuru lâftan ve kuru nasihatten başka bir şey vermemişlerdir. Bugün, Çin, onlardan artık hiçbir şey beklemiyor. Hatta, beyaz ırktan olan bütün insanları hakir görmeğe alışmıştır. Harb esnasında biribirlerile boğuşan, Çin askerlerinin merkezî împaratorluklara aid elçilik binalannı işgal ve Avusturya, Alman, Macar tebaasını tevkif etmesine göz yuman onlar değil miydi? Amerika bile, kendi sisteminin bozukluğunu ve medeniyetinin çürüklüğünü itiraf ettikten sonra Avrupalıların nüfuz ve haysiyeti kalır mı? Harbin ve harb sonrasının hazırladığmı, ekonomik buhran tamamlamıştır. Çin Asyası Avrupalılara olan hürmetini kaybetmiş ve Amerikalılardan korkusu kalmamıştır. Bu büyük felâketin içinde, Japonyanın Çinde zafer kazanmasına hangi beşer kuvvetinin mâni olabileceği kestirilemez. Yeryüzünde, bu işi başarmak kudretinde ne bir ordu, ne bir donanma vardır. Japonyanm elinden bu zaferi kimin kapabileceği malum olmadığı kadar, Japonyanın da bu zaferden nasıl istifade edeceği malum değildir. Napolyon ve ondan evvel Iskender, bir insanın, bir kıt'aya nizam vermesi ve kuvvet sayesinde o kıt'ayı sulha kavuşturması kabil olduğunu ispat etmişlerdir. Fakat, gene aynî Vdamlar şunu da ispat etmişlerdir ki, yaratuklan eser, ne ruhların susuzluğunu gidermiş, ne fikirlerin ateşini söndürmüş ve kendilerinden sonra, insanların endişesi ve ıstırabı artmıştır. \ TERBiYE BAHİSLERİ Çukurovada amele ücretleri yükseldi Harb Şarkta kopacak gibi 9 [*] letlerin iyileşmesi için onun düzelmesi lâzımdır. Üç asırdanberi, sosyal ve fikrî hayatın bütün cereyanı siyasî efsanelere doğru inhiraf etmiştir; bu efsaneler bugün can çekişmekte, fakat, pis kokularile bütün mevcudiyetimizi kirleterek, bütün yaratma gayretlerimizi körletmektedir. Bu hastalıklann intişar ettiği Avrupa, şarktan daha az musab değildir; fakat, şark, bu hastalıklara karşı kendini mü dafaa edecek, yahud faydalı şekilde mukabelede bulunacak vesaite malik olmadığından, tahammül göstermekte olduğu halde, onları doguran garb, hiç şüphesiz devasını da bulabilir. «Beyaz ırklann inhitatı» fikrinden daha boş fikir olamaz. Dikkatle bakılacak olursa görülür ki, beşer, bütün küreiarz üzerinde ayni seviyede hastadır; bir kıt'a ile ona bitişik kjt'a arasında büyük bir fark yoktur. Yalnız, şurasını nazarı dikkate almalıdır ki, Avrupa kıt'asındaki milletler, hatalanna ve zaaflarına rağ men, teşebbüs ve zekâ kabiliyetlerini muhafaza etmişlerdir. Mazinin mes'uliyet leri gibi, atinin mes'uliyetleri de onlara racidir. Mahvolmaları mukadderse, ra kiblerinin kuvvetile değil, kendi zaaflan yüzünden mahvolacaklardır. Şark muharebeleri, haricî Moğolistanda, ya hud Sonde adalarında da cereyan etse, împaratorluklarm akıbetleri Singapur körfezinde, yahud Karakurum yaylala rında da taayyün etse, beşer medeniyetlerinin akıbeti Paris, Roma, Londra ve Berlin arasında kararlaştınlacakhr. Allah vere de, insanlar, işişten geçmeden bunu anlasalar! Allah vere de bu ses işitilse! Bu kadar geniş ve bu kadar facialı bir mevzu için, daha geniş tetkikat yapmak, bir çok vesaik ve mülâhazalar ileri sürmek gerektiğine şüphe yoktur. Bu sathî görüşle iktifa edişimin sebebi, Çinlinin şu hakimane sözünü düstur ittihaz etmiş olmaklığımdır: «Hakikat asla ispat edilemez,; ancak gösterilebilir.» BERNAD FAY arihî ıshlahlarm çokluğu ve onlann zaman geçtikçe anla şılmaz oluşu bir kılavuz ya pılmasını enikonu gerekleştirmededir. Geçenlerde bu mevzua temas etmiş ve tarihle hayli meşgul olmuş bir dostun bana (serdengeçti) nin manasmı sordu ğunu yazmıştım. Bir okuyucu, eski ki tablarda sık sık gördüğü halde mefhumlarına kolaylıkla intikal edemediği ke limelerden bir cetvel yapıp göndermek le beni gene o mevzua avdet ettirdi. Aldığım cetvelde şu lugatler yazılıdır: Etil, Erdel, Erdel Belgradı, Eski Is tanbul, Ağac denizi, Aksu, Aladağ, Ozi, Ilba, Bucak, Tin, Cankurtaran, Ciğerdelen, Torla, Kartal, Yalakabad, Vire, Ilgar, Mevad kâğıdı, Doj, Dil, Vardakosta, Şahi, Esti, Aynalı, Alt mışlık, Barbut, Sümün, Seraser, Kaba nice, Serhadlik, Karavelâ, Polaka, Pencik, Rikâbiye, Kalem ricali, Filos, Nısfiye, Çalık, Kuloğlu, Dardağan!.. Ödemiş Cezaevinde okuyub yazma öğrenenler Diploma tevzii merasimi ödemiş (Husus) Halkevinin teşebbüsile ceza evinde açılan okuma kur sunda muvaffak olanların diploma tevzii merasimi çok parlak bir surette ya pılmıştır. Dört buçuk ay süren A. ile B. kısımlanna aynlan 210 mahkumun devam ettiği bu kurstan 126 kişi şehadetname almağa muvaffak olmuştur. Diploma tevzii münasebetile ceza evinin bahçesinde kaza kaymakamile kasabanm bütün ileri gelenleri hazır bulunmuşlar ve arada Halkevi bandosu nun çaldığı parçaları dinlemişlerdir. Bu hayırlı işin husul bulmasına yardımları dokunan Halkevimizi, Cezaevi direktörü Ziya Doğueri ve fahriyen muallimlik eden Kâmili tebrik etmek içtimaî ve millî bir vazifedir. Japon hükumeti, giriştiği büyük zaBÎT T 1 fer harekâtında belki muvaffak olur; fakat ne Nipon İmparatorluğunda, ne Çin Imparatorluğunda, bu saltanatı, insanla Edirne Muallimler mektebi rın muvafakati ve saadeti esasına istinad talebesinin tetkik seyahati Sigortacılar bugün imtihan ettirecek bir medeniyet yoktur. Eski ima Edirne (Hususî) Edirne Erkek nı hiç kimse yaşatamamış ve canlandıra Muallim mektebinden sekiz genc peda edilecekler goji muallimleri Ziya Somann idaresi Şimdiye kadar imtihana girmemiş o mamıştır. an sigorta prodektör, mümessil, acenta, Lin Yutangın kitabı, bu imanın yeri altında bisikletle bir tetkik seyahatine çımemur ve seyyarlannın imtihanları bu ne henüz bir şey ikame edilmediğini gös karak Uzunköprü, Keşan, Gelibolu, gün Ticaret Odasında yapılacaktır. Bu teriyor. Hıristiyan dini, sarı kıt'a için Maydos yolile Çanakkaleye ve oradan mtihana girmek için 187 sigortacı mü bir agva vasıtası ve ansiklopedik ilim, da Trovaya gitmişler, Tekirdağ yolile racaat etmiştir. bir iğva vasıtası ve ansiklopedik ilim, bir haftada seyahati ikmal ederek Edir Bugünkü imtihana girmiyenler hak atabilmiştir, ne ötekini; izin almadan eli neye dönmüşlerdir. mda kanunî takibat yapılacaktır. 600 kilometroya yakın bir yolu gün ne bir oyuncak geçiren ve bu oyuncağı nasıl kullanacağını bilmiyen bir çocuk de vasatî 7080 kilometro yapmak sure tile kateden genc seyyahlar, bir taraftan gibidir. Karamanda bir cinayet yüksek bir mukavemet ve sağlam bir spor Karaman (Hususî) Buraya tâbi GöJaponyanın zaferi, Çinin tevekkülü ve det köyünden İsmail oğlu Ömer, tarla Birleşik Amerikanm elini çekmesi, bir gücü gösterirlerken diğer taraftan bunu sma gitmekte iken ayni köyden Meh devrin bittiğini gösteriyor. Anglo Sak yalnız bir spor hareketi olmakla bırak med oğlu Ahmedin sebebsiz bir tecavümamışlar, her uğradıklan yerlerde mekzüne kurban gitmiştir. Ahmed at üze son liberalizminin Çinde uğradığı aka tebleri gezmişler, her çeşid insanla ko rinde gitmekte olan Ömeri bir taşla ye met tamir kabul etmiyecek derecede bü nuşup memleketi içinden tanımak yolun re devirdikten sonra bir kaya kenarma yüktür; komünizmin akametinin bundan da hiçbir fırsatı elden kaçırmamışlardır. kadar sürüklemiş ve orada zavallı a daha az olmadığı kanaati ise umumidir. damcağızın kafasmı bir taşa vura vura Komünist ihtilâli, Çinde, pek kısa süren Merkez Bankası taşkilâtı ;övdesinden ayırmıştır. bir maskaralıktan ibaret kalmıştır. Ahmed bu canavarlığı yaptıktan songenişletiliyor Çin meselesi, Japon meselesi, askerî, ra gidip köy muhtarma teslim olmuş siyasî veya ekonomik bir mesele değil, Cumhuriyet Merkez Bankasmm mu tur. manevî bir meseledir. ameleleri artmış olan Ankara ve İstan Dünya medeniyeti bozulmuştur, mil bul şubeleri teşkilâtlannm genişletilme Bolivyadan dönen esirler sine karar verilmiştir. Yeni teşkilâtta Asompsiyon 14 (A.A.) Bolivyadan [•] Hk yazılar 27, 29, 31 mayıs ve 3, 5, 400 kişilik bir harb esirleri kafilesi gel 8, 10 ve 13 haziran tarihli sayılarımızda bilhassa bazı devletler için ayn klering servisleri kurulacakhr. miştir. çıkmıştır. benziyor. Ben de incirsiz ve kavunsuz yüzüne bakmam. Bu tehdid üzerine Suzan parayı al bir dünyaya gelmeğe razı olamazdım. Filim bitmek üzereydi. En meraklı dı: yerine gelen mevzu Sabahati susturdu. Ben madama da beş lira venniş • Sinemadan çıktıktan sonra üç gün sonra tim. Sen de ver, dedi. tekrar buluşmak üzere aynldılar. Peki... Sonra gene rakı içmek istiyen Suzana Şadi yarım saat kadar sonra lokantada Suzanla buluştu. Ermeni kızı hemen çan Şadi itiraz etti: tasından iki elli liralık çıkararak Şadiye Yo!.. Bir kadehten fazla içersen uzattı: savuşrum. îçmem tontonum! Al tontonum... dedi, benim kusu Fena cıvıtıyorsun. Şimdi şu altın rumu da affet. falını bir düşünelim. Kız pazartesiye ge Hangi kusur? Sabahleyin sana para için birşey lecek. Ben mangalın üstüne bir çanak koyacağım. İçinde yaldız suyu bulunasöylemiştim. Şadi paranın yansını Suzana uzata cak. Kaşıkla kanştıracağım ve çantanm nerede olduğunu haber vereceğim. rak: Nerede olacak çanta? Zararı yok, dedi, bir daha öyle İşte mesele orada. Çantayı nereye münasebetsiz şeyler aklına getirme... Al saklıyalım ki arayınca oradan çıksın? şunu. Paspasın altına koysak olur? İstemem, vallahi istemem. Hangi paspasın? ' Haydi ulan, al diyorum, etraftan Madamm evinin kapısmdaki pas görmesinler, enai zannederler seni... Al. pasın! Hayır. Şadi birşey iter gibi avcunu hızla Su Al yoksa kalkar giderim, bir daha Çoğu öz türkçe, bir kısmı da türkçe leşmiş tarih lugati olan bu kelimelerden on altmcıya kadar olanlan coğrafyaya aiddir ve bugün için gerçekten anlaşıl ması güç şeylerdir. Çünkü Etilin Volga nehri, Erdelin Transilvanya, Erdel Belgradımn Macaristandaki Vinsburg, Eski Istanbulun Trova, Ağac denizinin Ka rakoviç, Aksunun Buğ suyu, Aladağm Toroslar, Ozinin Dinyeper, îlbanın Lemberg, Bucağın Transilvanya, Tinin Don nehri, Cankurtaranın Adoni kasa bası, Ciğerdelenin Parkani, Torlanın Dinyester, Kartaljn Dobricede Kahol, Yalakabadın Yalova olduğunu bir bakışta bize öğretecek bir kılavuz yok' ır. Geri kalan kelimeler, üzerine parnv k koyduğumuz noktai nazara göre daha enteresandırlar. Çünkü içlerinde birkaç manlı olanlar ve toy tarih meraklılarıaı bu sebeble şaşırtanlar çoktur. Meselâ şahi, hem bir nevi sikkedir, hem de kü çük toplardan birinin adıdır. Nısfiye, ney dediğimiz musiki aletinin küçüğüne de, bir çeşid altına da ad olmuştur. Vardakosta, halk lisanında çalımlı kadın demektir, Osmanlı tarihinde harb gemıle rinden birinin adıdır. Altmışlık, günde altmış akçe maaş alan ılmiye mensublarını göstermekle beraber bir bakır parayı da ifade eder. Bu iki manalı kelimeleri şöylece ayırdıktan sonra geri kalanlarm neye delâlet ettiklerini gözden geçire lim: Vire, bir kalenin teslim olmasıdır. I'gar, atlının dörnala gitmesidir. Mevad kâğıdı, muahedelerin müsveddesi demektir. Doj, Venedik Cumhurreisinin unva nıdır. Dil, düşmandan haber alınmak için yakalananlara denir. Harbde tutu lan esirler, tutsaktır. Esti, aynalı, bar but, sümün hep para adıdır. Seraser, ince sırmadan yapılmış kıymetli bir kumaştır. Kabanice, hünkârların giydikleri entaridir. Serhadlik, bir çeşid ayakkabıdır. Karavelâ, polaka, harb gemılerinden birerinin adlarıdır. Pencik ganimetten hazine için alman beşte bir demektir. Ri kâbiye, bayramlarda hünkâra verilen hediyedir. Kalem ricali, menasıbı sitte sahibleri de denilen altı büyük memuru gösterir. Bunlar Nişancı, Defterdar, Reisülküttab, Defteremini, ikinci ve üçüncü malmemurlanndan ibaretti. Fülüs, Mı sırda kesilen bakır bir paranın adı olup revacdaydı. Çalık, ordudan kovulan neferdir. Kuloğlu bir sene staj gördükten sonra orduya kaydolunacak askerlere verilen addır. Dardağan, sayısı düzineyi bulan sanklardan biridir. Şu cetveli on ve hatta yüz misli bü yültmek mümkün olduğunu söylersem tarih kılavuzunun nekadar gerekli oldu ğunu uzunboylu anlatmağa lüzum kal maz sanıyorum. M. TURHAN TAN zanın yüzüne doğru götürerek: Aklınla yaşa be... dedi, ulan çantanm paspasta ne işi var? Bu çanta guya o gece otomobilde kalmıştı. Guya çantayı şoför bulmuş, içinden paralan al mış, çantayı bir yere bırakmış olacak. Şoför Madam Afronun kapısmdaki paspası nereden bilir? He, doğrudur tontonum... Öyleyse şoför çantayı denize atmış olsun. Yaşşa, ahçik, yaşşa... Denize dalgıç mı indirip te çantayı bulacağız? Çantayı biz mi bulacağız? Biz bulalım, kız bulsun, kim bu lursa bulsun, denize dalgıç mı inecek? Hem o gündenberi denizde çanta filân kalır mı? He o da doğrudur... öyleyse... Sen sus... Ben düşüneyim... Sen zaten lâkırdıyı söylerekn düşünürsün, bazan onun için saçmahyorsun. Şimdi ben de öyle yapayım... Dur bakalım: Biz o gece Fazhpaşa yokuşunda otomobilden indik. Pekalâ. Nerede bindikti? lArkast varl Cumhurîyetin tefrikası: 34 SERSERI Yazan: Server Bedi anda suali tekrarlayınca kız: Bilmem ki... dedi, vallahi... Tarif edemem ki... Hoşlanıp hoşlanmamak... Fakat ilk gorüşte belli olur. Hoşlanmazsam bir daha yüzünü görmek bile iste mem. Iyi, fakat ne gibi meziyetleri olmalı? Meselâ zengin olmalı mı? Hayır... Ben parayı sevmem ki... Çok sade yaşanm ben... Giyimi, kuşamı, tuvaleti pek sevmem. Gezmeyi de sev mem. Takıp takıştırmayı da sevmem. Ne seversiniz? Ben mi?.. A... Vallahi... Onu da pek bilmem doğrusu... Durunuz baka yım?... Çiçek severim, yemiş severim, yemişi çok severim. Sabahat, biraz sonra elini çekerken titriyordu. Şadi de hareketini takrarlamadı. Aradan biraz vakit geçince: Peki... dedi, o hayalden başka hiç kimseyi sevmediniz mi? Gözleri perdede bir sahnenin inkişafını takib eden ve bitmesini bekliyen Sabahat gecikerek: Hayır! dedi. Hiç kimseyi beğenir gibi de olmadmız mı? Tek tük. • Bana beğen&ğiniz erkekte doğru olmaktan başka ne aradığınızı da söyler mîsiniz? Gözleri gene filme dalan Sabahat ceyti> yermemişti. Şadi daha müsaid bir Şadi: «Hâlâ çocuk...» diye düşündükten sonra kızın sözlerini ciddî karşılıyarak: Tıpkı benim gibi, dedi, yemişe bayılınm. Hangi yemişleri seversiniz? Yaş incire bayılmm. Şaşılacak şey! Ben de bayılmm. Ah... Siz bizim çiftlikteki incirleri görseydiniz, içi sanki reçel doludur, kabuğunun ucunu sap tarafmdan bir kere kopararak hafifçe çektiniz mi, lop etile kabuk arasında vazelin varmış gibi kolayca soyuluverir. Aaman ne hoş tarif ediyorsunuz! Vazelin var gibi ha?.. Onun gibi birşey... Size getirteyim de görünüz... Fakat çiftlik satıldı değil mi? Öteki çiftlikten getirtirim. Teşekkür ederim. Hele sizin hediyeniz olunca lezzeti kimbilir kaç misli artar. Teşekkür ederim. Başka ne seversiniz? Kavun. Allah Allah.. Zevklerimiz nekadar