[aziran 1936 CUMFURİYET htelif memleketlerde Japonyayı indifaa götüBoyle Balkanlardaki lekteb devreleri Sir ren «Sosyal hastalık! tekâmülden bahsediyor ıızın büyük terbiyecilerinin kkında güttükleri nazariye i makalelerimizde kısaca verŞimdi işin tatbik tarafına, ılerle programlara gelelim. ıemleketlerde tahsil müddeti ile ilk, orta ve yüksek ol 1 üç devreye ayrılmaktadır. 2 ve manastırlarda da tahsil =ne böyle üç devre olduğuna ;ski olan bu tasnif esas iti î ve mantıkî olmakla bera tahsil müddeti dört ve daha :lere ayrılmaktadır. Nitekim r bizde maarif sistemi iptidaî, [ ve (yüksek mektebler) ol dört devreliydi. Ayni tasnif erikada da görüldüğü gibi, ji bir tam cüzü' olarak ainkü ilk, ortamekteb, lise ve ektebler) tasnifi de dört devamafih, bizde ve diğer memi tasnifler iyice gözden ge ısil müddetinin haddi zatında olduğu, fakat, ihtiyaçlar bir dördüncünün ortaya sojrülüyor. tleride göreceğimiz nemleketlerde bu devre adeha artırılmaktadır. Bu tafsi a bırakarak evvelen, muhte etlerin üç esas devreye ayırddetlere bir bakalım. nemleketlerin çoğunda bu üç esi 6 7 ile 22 23 yaşlar a uruyor. Avustralyada oldu zı memleketlerde bu müddet sa ve Çinde ise bilâkis dört uzun sürüyor. Çinlilerin, ile Kültür ve lerbiye Balkan Komitesi Reisi İstanbulda Harb şarkta kopacak gibi Yazan: Prof. Salih Murad 4 (•) Küllüknâme smanlıcada «name» nin girmediği yer yoktu. Şahnameden başlıyarak Salnameye kadar yüzlerce kelimenin ardında «name» yi bulmak mümkündü. Bugün bile başımız sıkılınca emirnameyi, ihbarnameyi, beyannameyi, sulhnameyi, ibranameyi, şikâyetnameyi kullanmaktan geri kalmıyoruz. Çünkü onun öz türkçe karşılığı olan biti, başka kelimelere kolay kolay takı lamıyor. Fakat name, şu ve bu kelimeye kuyruk olmazla kalmazdı, eski devirlerde esirî bir sorguc gibi kafeslerden süzülüp aşk esiri genc kızların, genc kadmlarm yürekleri üstünde yer alırdı. Namesiz klâsik aşk, kanadsız kuş gibi muhayyeleye aykırı düşen bir şeydir. Değerli şairlerimizden Sıtkı Akozanın yazıp basbrdığı Küllüknâme işte bu se « beble büyük bir dikkat uyandırdı ve bize geçmiş gün şairlerinin Zenannameleri ni, Hubannamelerini, Visalnamelerini, Hamsenamelerini, Hamzanamelerini, hatta Hamamcıoğlu Isanın bir şaheser olan Hamsinamesini hatırlattı. Küllüknamede yeni ağıza eski tad sunan taze ve tabtaze bir çeşni var. Sıtkı Akozan bir yandan Fuzulinin meşhur Bağdad kasidesinden, bir yandan da Ruhinin manzum namesinden ilham alarak şu eseri yazdığı halde orijinaliteden kalmamış ve eskilik içinde gerçekten yenilik göstermiştir. Rahmetli Fuzuli: Bundadv marufe sermemtt, cuneyde eüBundadır Behlule zinciri cünun, vegâh Mansura dârl edeceğimiz, son maarif sis tetkik kabiliyetini gösteren /aşına kadar üniversite veya mekteblerinde kalmakta olup arda araştırma işlerile meşadır. ğer makalelere bırakıyoruz. memleketler ihtiyaç, an'ane SALtH MURAD bi bir takım şartları gözönün[1] Bu müddetler birkaç sene evvelısine bu müddeti şu şekilde tak azılar 24, 26, 80 mayıa tarlhll değiştirilmiş olması aşagıda çıkaracağıonz neticeye tesir etmez. iadır. aid bir eserden alınmıştır. Bugün blm Senelerdenberi Îngilterede faaliyette bulunan «Balkan Komitesi» reisi Sir sim ediyorlar (1). Edvvard Boyle karısile beraber şehrimiİlk Orta Yüksek ze gelmiştir. Oksford Üniversitesinin bir Avustralya 7 4 3 asasını Sofya Üniversitesi Rektörüne ver4 4+4 4 mek üzere Bulgaristana da gitmiş »lan Avusturya 4 4+3 Sir Edward dün Perapalas otelinde ken6 7 3 Belçika disiıe görüşen bir arkadaşımıza siyasî ba6 4 kımdan birşey söyliyemiyeceği kaydile Danimarka 5 4+3 3 tngiltere şunları söylemiştir: 4(+3) 4(veya 5) 3 Fenlandiya 4 3+1 8 « Tiirkiyeye Balkan Harbinde Fransa 4 4+3(+2) 3 gelmiştim. Komitemiz Bulgaristan, Kara4 4 3+3+3 dağ ve Türkiye gibi Balkan Harbi içinAlmanya 4 6 de bulunan memleketlere yardım ediyorMacaristan 4 8 4 du. O zaman Türkiyeye yardıma ben 4 5+3 4 îtalya memur edilmiştim ve memleketinize para 5 4+3 4 getirdim. 6 Japonya 5+3 2 6 6 (veya 5) 4 Felemenk [Cumhuriyet Bunda bir yanlıj 4 4 4+4 lık olacak galiba. O zaman bize para Romanya 4 4 getiren filân olmamıştı.] 4 Bulgaristan 4+4 4 O vakitki Türkiye ile bugünkünü 4 Yunanistan 4+4 4 kıyas edince arada büyük farklar görü4 4+2 5 îspanya yorum. Balkanlarda da eskisine hiç ben3 4+5 4 îsveç zemiyen bir ilerleyiş, bir salâh vardır. 6 3+3 4 Amerika Balkan Misakı mükemmel bir manzumeBu cetvel gözden geçirilince bu memdir. Ben şahsan mıntakavî misaklara taleketlerde ilk, orta ve yüksek tahsil raftarım. Balkanlar bütün dünyaya sulh müddetinin 14 le 17 sene arasında de ğiştiği görülür. Bu cetvele göre bazı ve selâmet bakımından örnek olmahdır memleketlerde iki yol takib edilmekte ve olmağa başlamışlardır. Balkan mem olup biri yüksek tahsil yapacak tale leketlerinde tekâmül artıyor, herşey dü belere ve diğeri orta tahsiÜe iktifa e zeliyor. denlere mahsustur. Italyada biri klâsik Türkiyeyi Kamâl Atatürk gibi seç ve diğeri teknik terbiye sistemi diye me bir adam kurtardı ve yükseltiyor. ayrı ayrı iki sistem vardır. Ingiltere ile Avustralyada ilk tahsil müddeti 7 sene Saraylarınızın daha makul bir kullanış olup bütün normal tahsil müddeti Avus hissile mekteb yapıldığını, her yerin te tralyada 14, îngilterede 14 veya 15 se miz ve sıhhî bir hal aldığını, yaşayış senedir. viyesinin yükseldiğini görüyorum. Ka îngilterede zeki talebe arasında bu mâl Atatürkle günün birinde görüşmek programı 13 senede bitirenler de var. şerefine nail olmak isterim.» Japonyada ilkmekteb 6 sene, küçük lise Balkan Komitesi reisi bugün Yuna 5, büyük lise 3 ve üniversite 2 sene ol nistana, oradan da Arnavudluk, îtalya mak üzere tahsil müddeti 16 senedir. Bu tasniflere aid tafsilât ve mukayeseyi di ve Fransa yolile Londraya gidecektir. Çiftliklerden çıkan ordu toprak istiyor ve hükumeti Asya kıt'asınm fethi macerasma atılmağa teşvik ediyor s[•] Garb, nakdinin karşılığı olarak hâ lâ altın kullandığı halde, hatta altmdan vazgeçtiğini iddia ederken, külçelerini tahayyül etmekten ve bu külçelere gü venmekten geri durmadığı halde, Çin ve Japonyanın, gümüş esasına müstenid nakidleri vardır. Gerçi, Uzakşarkta kırk tan fazla muhtelif nakid vâhidi kıyasisi vardır; fakat bunlardan hiçbirisi altınla alâkadar değildir ve hepsinin ha litası gümüştür. Yani, bu iki bü yük şark memleketi, ticarî muameleleri kim ne yaparsa yapsın, metodlann benzerliğile basitleştirilmiş olan, muhtariye te sahib bir malî ve ekonomik âlem teşkil etmektedirler; halbuki, Uzakşarkta alışveriş yapan garbliler, çok çapraşık bir adaptasyon muamelesine müracaat mecburiyetindedirler. Demek oluyor ki, Amerikalılar, nakid siyasetleri yüzün den, muazzam gümüş stoklan satın al mak zaruretinde kalarak gümüşün kıymetini yükseltmiş olmasaydılar her iş yolunda gidecekti. Çin ve Japon köylüleri, amelesi, burjuvası, bankeri ellerinde bulunan gümüşleri sattılar; nakid fıkdanı başladı ve îngiliz maliyecisi Leith Rossun fikrince, 1935 sonbaharında, Çin, gümüş esasmdan vazgeçmek sure tile şarkta yeni bir buhrana sebebiyet verdi ve yeni bir kargaşalık unsuru ya rattı. sanayi erbabının Zavallı çocuk bostan kuyusuna düşerek boğuldu lamele vergisi Kadıköyünde Aziziye sokağında 36 sayılı evde oturan ateşçi Kemalin altı yaşlanndaki oğlu Necati, iki gündenbeVi esrarengiz bir şekilde ortadan kaybol muştur. Keyfiyet polise haber verilmiş, mahalledeki büyük bostan kuyusunun içinde çocuğun ölüsü bulunmuştur. Za sanayiciler tadilâtın eğer beş vallı yavrunun cesedi kuyudan çıkarıl aşağı muharrik kuvvet kulmıştır. Çocuğun bu kuyuya nasıl düştüğü sseselerden şimdi ahnmıyan tahkik edilmektedir. i beygirden aşağı muharrik Aziziye sokağında iki tane büyük boslanan müeeseselere indirilme verilirse bunun küçük sanayie tan kuyusu vardır. Kadıköy halkı, bu kuolacağı kanaatindedirler. Zira yuların kapatılması için senelerdenberi k bir motörle hemen hemen hiç müteaddid makamlara müracaat ettiği mak mümkün görülmemekte halde kuyular kapatılmamıştır. Kadıköy polisi de o civarda oynıyan üç yüze ya kın çocuğun her an buraya düşmeleri ianayi erbabı ise başka kanaattehlikesini gözönünde tutarak keyfiyeti kü, küçük sanayiin bir kısmı Kadıköy kaymakamlığına resmen bildir ıkçılığına ve büyük sanayi ile miştir. ol açmaktadır. toplantıda Sanayi Birliği muTel Avive gönderilen da bulunmuş ve küçük sanayi eşyamız noktai nazarlan dinlenerek yeTel Aviv sergisine giden heyetimiz Imüştür. Buna göre Ticaret bu ay sonunda şehrimize dönecektir. Serıfından bir rapor hazırlanacak gıde Türk paviyonunda teşhir edilen eş>anayi erbabı dün Ticaret Or toplantı yaparak muamele lununda yapılacak tadilâtm lyi müesseseleri sahiblerinin ıi tesbit etmek üzere konuşmaım etmişlerdir. yanın da getirilmesi lâzım gelıyorsa da bu eşyanın konsolosluğumuza bırakılarak lyanm ithalini serbest daimî bir sergi kurulması da mevzuu bahistir. »ıraktığı mevad Tel Aviv sergisinde Türk likör ve fa hükumeti palamut, tanenli içkileri büyük bir alâka uyandırmıştır. ve ham pamuk ithalini tama Buna ilâveten kuru meyvalarla zeytinyağ, st bırakan bir kararname neş zeytinlerimiz ve maden kömürlerimiz üzerinde talebler başlamıştır. müstenid eski usuller artık kâfi gelmiyor. Anlaşmazlıklar artıyor ve vahamet kesbediyor. Daha 1925 senesinde, bir köylü hareketi ve ihtilâl teşekkülü mevzuu bahsoluyordu. 1928 de, hükumet endi şeye düştü ve bunun önüne geçmek üzere çok müessir inzıbat tedbirleri aldı. Fakat, ayni tarihte, bu sosyal tehlike, Japon Imparatorluğunun çok süratle inkişafınm zarurî neticesi olan entelektüel atalet yüzünden büsbütün vahamet kesbetmiş bulunuyordu. 1880 senesindenberi, Japon ya, mektebler açmaktan ve entelektüel yetiştirmekten fariğ olmamıştır. Önce yetiştirmek, sonra kadrolannı doldurmak istemiş ve buna da muvaffak olmuştur. Fakat kadrolar dolunca, entelektüel yetiştirme makinesi işlemeğe devam etmiştir. Hâlâ işliyor ve memur olmağa namzed entelektüeller bu gayeye vâsıl olamadıkları için komünist oluyorlar. Bu her memleket için böyledir. Entelektüellerin hem memur, hem komünist olmadıklan memleketler bahtiyardır. Bereket versin ki, her yerde olduğu gibi, Japonyada da entelektüel, bedenî cesaretten mahrumdur ve 1925 ten 1931 senesine kadar, za bıta, bunların hakkından kolayca gel miştir. 1925 te, komünizmin tenkili için çıkarılan hususî bir kanun zabıtaya büyük bir serbesti bahşetmişti. 1928 de komünist ve sosyalist birlikleri lâğvedildi, komünist aleyhtarı propagandalar yap Japonya, malî bozgunluk sebebile mak üzere hükumet tarafından konferans Çinde sıkıntıya düşmüş, kendi toprakla turneleri tertib edildi. rında fazla nüfus ve nakdin sukutu yü zünden boğulacak raddeye gelmiş olduÜniversitelerdeki komünist talebe tarSoy adı almıyanlar ğu halde, ancak azim ve irade kuvvetile dediliyor, komünistler devlete karşı sui Soy adı seçmek ve kütüğe yazdırmak ve sosyal kadrosunun salâbeti sayesinde kasd bahanesile tevkif ediliyordu. 1930 için konan müddet 2 temmuz 1936 tari ayakta durabiliyor gibidir. da kabul edilen bir kanunla, komünist hinde bitecektir. O tarihe kadar soy adı Fakat, bunda da sayısız tehlikeler var cemiyetleri teşkil edenler için ö'lüm cezaalıp kütüğe yazdırmıyanlar 5 liradan dır. Japon komünizminden çok bahsedi sı konuldu. 15 liraya kadar para cezasına çarptmla Üyor, fakat sosyete meselesinin pek hu Japonyada, şu dakikada, bir entelekcagı gibi bunların soy adları doğrudan susî bir şekil aldığı Japonya için bu ke tüel komünist ihtilâli korkusu kalmamış doğruya Vali veya kaymakamlar tara lime pek yerinde değildir. Filhakika, tır. Fakat köylerin ıstırabı ve hoşnud fından takılacaktır. Halkımızm o tarih Japonyada, endüstrielleşme işi, munta suzluğu sosyal muvazeneyi sarsıp tehli ten önce soy adlarını seçip nüfus idare zam bir işçi sın,ıf}uvüp.ude gelmesini intac keye düşürebilir. Japonyayı faal ve muerine bildirmeleri lâzımdır. etmiş değildir. Japon işçisi ne sendikaya vaffakiyette tutan büyük kuvvet, yenil bağlıdır; ne de mensub olduğu kütlenin mez ve şanlı, siyasette kudretli ve yalnız Müzede yenı bir salon mahiyetini müdriktir. Zira, Nipon ada Imparatorun nüfuzuna tâbi ordusudur. açılıyor larında büyük fabrikalar mevcud ol Halbuki, bu ordunun kur'a efradı, ekseIstanbul Âsatıatika müzelerinde eski makla beraber, ipek endüstrisi gibi evler riyet itibarile köylerden gelir. Ufak rütparalar ve mücevherat için yeni bir teş de yapılan cinsten pek çok endüstri daha beli zabitlerin yüzde yetmişten fazlası hir salonu açılacaktır. Bu eşyanın teşhiri vardır. Japon işçisinin beşte üçü beş ki köy halkındandır. Çiftliklerden çıkan için sipariş edilen madenî dolablar Mü şiden az amelesi olan atölyelere dağıl ordu çiftlikleri düşünmekten hâli kalmaz. mıştır. Japon proletaryası müteharrik ve Bu ordu toprak işlemekte bu sebeble hüzeye gelmiştir. Eski madalyaların teşhiri için de yeni dağınıktır. Buna mukabil, sermaye mah kumet üzerinde tazyik yaparak onu, Aslolablar sipariş edilmiştir. Bunlar da şeh dud, istikrarlı ve mütemerkizdir. Pamuk ya kıt'asının fethi macerasına tamamen rimize geldikten sonra salon açılarak hal endüstrisinde, sermayenin beşte ikisi dört atılmağa teşvik eylemektedir. fırmada toplanmıştır. km istifadesine arzedilecektir. Yakm bir mazide görüldüğü üzere, Devleti tehdid eden köylü ve ente her yerde olduğu gibi Japonyada da palektüeldir. Japonya, yeni kurduğu mu ra sarfeden ve seçimleri yapan büyük azzam şehirlerle ve dar arazisile .ziraa endüstrieller, harb tehlikelerinden kor tin ayni zamanda hem zarurî hem can karak Asya macerasını yavaşlatmak için çekişen bir hale geldiği memleket tipi «sulhcu» partisine tahsisat verip onun dir. Japon adalarınm yetiştirdiği pirinç, galebesini temin ettikleri zaman çiftçi sıhalkm ihtiyacma kâfi gelmemektedir. nıfından zabitlerden müteşekkil ordu buBütün bir kütübhaneyi on cild Toprak mahsulerinin verebildiği refah, na tahammül edememiş ve 1936 mar içine toplıyan bir eserdir. çiftçiyi artık tatmin edemiyor. Ve bil tındaki kanlı hâdiseler meydana gelmiştir. hassa, fennin en ileri tekemmülâtile mü Japonyanın sosyal hastahğı, bu memle cehhez şehirlerin yanıbaşında, eski siste ketin durmasma mânidir, o ya hakimiyet Her evde mutlaka bulunması min göreneklerini muhafaza eden köyler, mevkiinde bulunmalı, yahud ölmelidir. lâzım gelen bir kütübhanedir. yerlerini yadırgamış, endişeye düşmüş, Bu sosyal hastalığm, ondan daha vamütehevvir vaziyettedir. Çiftçi ile senyör him manevî bir marazm ifadesi olduğu arasmdaki münasebetler, hâlâ derebeylik söylenebilir. «gök tırmalıyan» binalarla, On cildi tamamen bitmiş ve şeklindedir, fakat yeni devirlerin tesiri kâğıddan kulübelerin yanyana dizildiği, satılığa çıkarılmıştır. bu münasebetlere bir anonimlik ilâve et modern kostümlerle ipek roblann kolkola mektedir. Mal sahibleri şehirde yaşamak sürtündüğü Japon şehirlerinde, muazzam Tafsilât için «Cumhuriyet mü ta ve çiftlik mültezimlerini tanımamakta bir kargaşalık hüküm sürmektedir. Şüphe esseseleri» Ansiklopedi dairesine mü dır. Mütekabil tanışma ve itimad esasına yok ki, asırlardanberi İmparatora karşı racaat ediniz ve yahud şimdiden bayiinize bir takım sipariş ediniz. [*] Hk yazüar 27, 29, 31 mayıs ve 3 ha beslenilen hürmet bakidir ve elli senedenberi, Japon muzafferiyetleri sayesinde, ziran tarihli sayüarımızda çıkmıştır. Diye başlayıp birçok «bunda» larla Bağdadı tasvir ettiği gibi Sıtkı Akozan da tam elli üç «bunda» ile Küllüğün îstanbul irfan âlemi üzerindeki tesirini tesbit ediyor. Gene rahmetli Ruhi Şamdan mı, Halebden mi Bağdada gönderdiği manzum mektubda birçok dostlannın adını sıralamış ve o devirde Bağdadın tanılmış bütün şairlerini, müteşairlerini, alimlerini, cahillerini gelecek nesillere öğretmişti, Sıtkı Akozan da hemen hemen ayni şeyi yapıyor ve bugün istanbulda yaşıyan şair, muharrir, muallim, doçend, profesör, ressam, edib, musikişinas kaç kişi varsa hepsini birer mısraın kucağına koyarak istikbalin dudaklarına atıyor. Eserin kıymeti buradadır. Ve bu Küllüknâme, yannın bugünü tanımasını kolaylaştıracak şuh vesikalardan bir parçadır. » * * Beyazıd meydanında Küllük admı taşıyan bir hars bahçesi bulunduğunu hepimize müj'delediğinden dolayı şair Sıtkı Akozana teşekkür ederiz. Biz Le conte de Lisle, Laprade, Baudelaire gîbi şairlerin kazinolarda, barlarda toplanıp edebî mektebler kurduklannı ve Muallim Naci devri şairlerinin de çaycı Reşidin dükkânmda mazmun avladıklannı biliyorduk amma bugünün san'atkârlarını «mağrur infirad» âleminde yaşarlar sanıyorduk, meğer onlar da Küllükte toplanıyorlarmış. Şiirin, resmin, musikinin, felsefenin, gazeteciliğin yüzüsuyu hürmetine şu Küllük gülKik olur inşallah!.. Hayat Ansiklopedisi Af. TURHAN TAN bu hürmet daha büyük bir mahiyet al * mıştır. Fakat eski mabudlar ve memleketin manevî huzuru silinmiştir. Garb fi kirleri her tarafta revac bulmuş, kapita i lizm yolile zenginlere, sosyalizm yolile fakirlere, hıristiyanlık vasıtasile mutasavvıflara, komünizm tarikile de haşin in sanlara hulul etmiştir. BERNAR FAY çete vermedim. Senin halin de malum.a Şadi başını sallıyarak tekrarladı: % Malum... Evdekiler hemşirene çok acıyorlardı. Valide yalvardı bana: «Ele verme..« Nene lâzun... Hastaya birşey olur, günahı sana kalır...» dedi. Ben de mek * tebde sana karşı yaptığım haksızlığı düşündüm, onu hiç unutmam, hem de sen tesadüfe bak: O zaman senin yapmadığm bir hırsızlığı senden bildim, şimdi de senin yaptığın bir hatayı ayni çeşid hatayı! gizledim. Çok minnettanm. Elime ilk para geçişinde gidip o kızın elli lirasını vereceğim. Kızı nereden bulacaksın? Gazeteler adresini yazdılar. Paşa kızı imiş. Saraçhanede oturuyormuş. Sen şimdi ne yapıyorsun? Ne îşle meşgulsün? Tabiî hiç, değil mi? Nerede yatıp kalkıyorsun? Sana şimdi biraz yardım edeyim mi? Fakat üstümde çok yok'. lArkan var] luriyetin tefrikası: 25 SERSERI Yazan: Server Bedi kın dükkâna girdiler. Şadi, karak, sesinin ağırlaşmış perdesile: la yandan, arkadan, muhtelif Ben, dedi, seni hapisten, kızkar den bakarak hahrlamasını ko deşini de fena bir vaziyetten kurtardım. :ak daha tanıdık bir işaret ara Benim ismim Aziz, doktor Aziz. $adi sandalyesinde birdenbire vücu ıdı ve kahvede karşısına otu dünü geriye doğru çekti ve bir bacağmın üstüne attığı öteki bacağını hemen yere yle Allahını seversen, kimsin indirdi. Başı biraz öne doğru iğilmişti ve bu sefer, karşısındakine aşağıdan yukarı mek beni unuttun ha!.. doğru, ensesini bir ağırlık gibi iten büyük nım işte anla artık... Ben bana bir hayret içinde bakıyordu. Sonra doğıpanlan unuturum da iyilik ya ruldu, kolunu uzattı: lutmam. Şu yaptığın iyilik ne Ver elini, dedi.5 de seni bir daha unutmıyayım. Doktor kımıldamamıştı. Şadi boş kaıekteb arkadaşı lâtifeden bir lan eline bir iş bulmak için su bardağmı îddiye geçmek istiyenlerin top alarak, avcunda biraz sıktıktan sonra, ihogrularak öksürdü. önüne ba tiyacı olmadığı halde ağzına götürdü ve mınldandı: Hayret! Sustular. Doktor tabakasmı çıkarmıştı ve Şadiye uzattı. Bardağı bırakışındaki çabuklukla minnetini hissettirmek is tiyen Şadi, bir elile sigarayı ahrken öbür elile de süratle kibrit anyordu. Doktorun sigarasmı yakarken: Bilseniz, dedi, sizi nekadar arıyordum. Elinizi öpecektim vallahi be... Amma ne sıkıntıdan kurtardın beni yahu... Az daha benim de ağzımdan kan boşanacaktı. Herşeyi biliyorsun tabiî... Kendimi denize attım ben... Doktor başını salladı: Malum. Yoksa vallahi o işi yapmazdım. îşte ona emin değilim. Çünkü bu tabiat, sende, mektebde iken vardı. Şadi buna birdenbire itiraz edemedi. Mektebde iken ihtiyac gibi bir mazereti olmaması, kendisinde serseriliği bir cibilliyet gibi gösteriyordu. Fakat, dışarıdan görüldüğü kadar fena bir adam olmadığım anlatmak için ruhunda kımıldıyan gizli bir müdafaaya delil arayarak epeyce sustu ve ancak şunları söyliyebildi: Yok... Ben o kadar fena adam değilim. Yüzünde bu iddiasının kendisi tara fından farkına varılmıyan kuvvetli bir delili vardı: Yanaklan kızarmıştı. Dok tor bunu gördü ve hemen tasdik etti: Hayır! Çünkü mektebde seni severlerdi. Görürdüm. Çok arkadaşm vardı. Bahçede onları güldürürdün. Komiktin çok. Gene öyle misin? Eh... Alayı biraz severim. Hemşiren bana çok şeyler anlattı. Zavallı kadın... O da seni çok seviyor. Fakat haline çok üzülüyor. Ben seni düşüneceğimi ona vadettim. Şadi birdenbire dikilerek sordu: Bugün gördünüz mü onu? Evet, uğradım. Bizim evden de ona bakıyorlar, kendisini yalnız bırakmıyorlar. Nasıldır? İyidir. Yarın onu Hasekinin röntgenine göndereceğim. Galiba kan ciğer den gelmemiş. Ben çok nikbinim. Şimdi evin içinde dolaşıyor. tştahı da iyileşti. Şadi doktorun elini tutmak için iki kolunu birden uzatmıştı; fakat gene boş olarak geri çekmeğe mecbur oldu: Beni gene sevindirdiniz yahu, dedi, gidemiyorum, o meseleden korkuyo rum, domuz imam filân bana düşman dırlar. Mahallede hiç itibanm yok. Ya, evet. O reçete hikâyesi beni çok fena vaziyete soktu. Bereket reçete>nin üstüne yazdığım isim çok silik. Z a bıta okuyamadı. Ben de «Nazire» de dim. Öylece atlattım. Hem mesleğime, hem de zabıtaya karşı affedilmez bir hile yapmış oldum. Fakat doğrusunu istersen evdekiler olmasaydı hakikati söyliyecektim. Bize evvelâ bir polis geldi, beni karakoldan istediklerini söyledi, sebebini sordum, meseleyi şöyle bir anlattı, polis gidince "ben de evdekilere anlattım ve hâdisenin senin tarafından yapıldığını hemen tahmin ettim. Çünkü biz mahalleye yeni taşmdık. Senin kızkardeşinden başka hastaya bakmadım, başkasma re