14 Mayıs 1936 CUMHURİYET Yeni Türkîyeyi yaratan Atatürkün dehası Mühim bir Amerikan mecmuası, Atatürkün dehasından hayranlıkla bahsediyor ve Boğazlar hakkındaki talebimizi hakh buluyor Amerikanm ve ihtimal bütün dünyanın en çok satılan mecmuası olan Literary Digeskin son posta ile gelen nüshasında Boğazların tahkimine aid notamız münasebetile, Türkiyedeki teceddüd ve terakki hareketi hakkında çok takdirkârane bir makale neşredilmiştir. «Atatürk, sarsılmış ve örselenmiş bir imparatorluğu asrileştirmekte ve şimdi de Boğazlara dair yeni bir muahede hazırlamakta» serlevhası altında yazılan bu mühim makalede deniliyor ki: Türkler, sarışın ve mavi gözlü. şefleri Atatürke harikalar yaratan bir deha nazarile bakıyorlar. Çünkü Atatürk,, sarsılmış ve örselenmiş eski bir Türkiyeyi bir anda asrî bir Türkiye haline koymaktadır. Kamâl Atatürk dehâsını Umumî Harbden itiba.ren kullanmağa başlamıştır. Türkiyeye karşı gönderilen Müttefikin ordularını bir hamlede süpürmüştür. Sonra Yunan kuvvetlerini memleketin haricine atmıştır. Padişahların tahtını tepetaklak etmiştir. O, 1923 te sarsılmış ve örselenmiş Os manlı lmparatorluğundan 295,000 kilo metro murabbaı ve 14,000,000 nüfuslu bir devlet çıkardı, cumhuriyet rejimini kurdu ve Riyaseticumhura kendisi geldi. Anadolu bozkırlarının ortasında Ankaradan mantar gibi biten bir asrî merkez vücude geldi. Buradan büsbütün yeni bir hayat filizi sürmektedir. t Boğaziçini ihya! Şirketihayriye bu maksadla yeni tedbirler aldı Şirketihayriye idaresi, ölen Boğaziçini canlandırmak ve halkın buraya karşı rağbetini artırmak maksadile yeniden tarifelerini indirmiş, halka yeni kolaylıklar gösterilmesi için bazı kararlar almıştır. Bu cümleden olarak Boğaziçine ye nıden sayfiyeye gidecekler için dört ay muteber olmak üzere tenzilâtlı karneler ıhdas edilmiştir. Bu karneler için bir yıl üç devreye ayrılmıştır. Birinci devre haziranın 11 inden teşrinievvelin 11 ine, kinci devre teşrinievvelin 11 inden subatın 11 ine, üçüncü devre de subatm inden haziranın 1 1 ine kadardır. Bu devrelerden biri zarfında tenzilâtlı kar r.e alan bunu diğer devre nihayetine kadar kullanabilecektir. Tenzilâtlı karne lerden istifade edecekler bugünkü tarife ücretleri üzerinden Boğazın aşağı kısmı için 90, yukarı kısmı için de 80 günlük bılet ücreti vererek bu vesikalardan aîacaklar ve bununla 122 gün oturduklan mıntaka ile Köprü arasında bedava seyahat edeceklerdir. Bu tenzılâtın mıktarı Boğazın aşağı kısmı için yüzde yirmi beş, yukarı kısmı için de yüzde otuz üç nisbetindedir. Tenzilâtlı karne sahibleri bir günde kendi mıntakalarile Köprü arasında istedikleri kadar gidip gelebileceklerdir. Pazar günleri de bu vesikalar diğer iskeleler aıası ıçın de muteber sayılacaktır. Şirketihayriye, Altınkum ve Sü'lüce plâjları için de ucuz komple bilet'er hazırlamıştır. Bu biletler, banyo parası dahil Köprüden ikinci mevki gidip gelme 40, birinci mevki 45 kuruştur. Kabataş ve Üsküdardan Vaniköye ve Beşiktaştan Bebeğe kadar olan iskelelerden bu plâjlara komple biletler ikinci mevki 35, bi rinci mevki 40 kuruştur. Kandilli ve Rumelihisarından kavak lara kadar olan iskelelerden gene aynı plâjlara ikinci mevki 30, birinci mevki de 35 kuruş olarak tesbit edilmfştir. Boğazda oturduklan mıntakaların mekteblerine devam ettikleri için paso alamıyan talebelere yaz tatili müddetince diğerleri gıbi talebe pasosu verilecektir. Bu pasolar bütün iskeleler arasında muteber olacaktır. Boğaziçinde ev, kazino ve sinema gibi inşaat yapan kimselerin şahıslarına ve rilen pasolardan başka kimse istifade e demiyordu. Şimdi bu bir senelik pasolar taleb vukuunda bu kimsenin aües.nden herhangi başka bir şahsa devredi'ebÜe cektir. Eskiden yalnız muvazzaf hükumel memurlarına verilmekte olan fevkalâde tenzilâtlı karneler bundan sonra Belediye ve Inhisarlar idaresi mernur ve müs tahdimlerıne de verilpcektir. Şehri kana boyayan amele zabıta musademesi Zabıta, tütün amelesini dağıtamaymca silâha başvurdu, işçilerden birçoğu öldü ve yaralandı Selânik mektubu Öğretmenlerin bahtı açıldı! alih denilen nesnenin vehmî, hayalî, efsanevî ve hulâsa asılsız birşey olduğuna hepimizden azla inanan şüphe yok ki öğretmenlerdir. Çünkü onlar hurafeleri yıkmak ve kafaara müspet hakikatleri sokmak vazifeini üzerlerine almış münevver insanlardır. Fakat talih adı verilen ya kör, ya şaşı ve herhalde hercai bir kuvvetin varlığına herkesi inandıran da, gene şüphe yok, iğretmenlerdir. Çünkü kürenin her tarafında muallim bedbahttır. Zavallılann günleri nur dağıtmakla ve geceleri nur aramakla geçer. Evleri yoktur, mülkleri 'oktur, kitabdan ve bilgiden başka para eden hiçbir şeyleri yoktur. Onlar da bedeli aylık namı altında taksitle ödenilmek üzere yurda satılmıştır. En temiz bir mesleğe benliklerini vakfeden öğretmenlerin löyle bir hayat geçirmeleri baht işi değil de nedir?.. Fakat umulmıyan bir hâdiseden sevine sevine anlıyoruz ki artık bizim öğretmenerimizin bahtı açılmıştır. Bundan sonra onlar da para yüzü görecekler, zevkli bir ömür sürecekler ve sıkınhdan kurtulacakardır. înanılmıyacak bir hâdiseden bahsetti;imi ben de biliyorum, tahayyülü bile güünc istikballeri öne sürdüğümü ben de anlıyorum. Lâkin bu değişiklik muhakkaktır ve bizim diyarımızda iki muallime ilk defa olarak tayyare piyangosu isabet etmiştir. Gazetelerin ilk sahifelerine koymalan lâzım gelen bu mühim hâdisenin mes'ud kahramanlarından biri Kastamonuda Devregâni nahiyesi başöğretmeni Saimdir, ikincisi Kadıköyünde bir muallim ise de adı gizli tutulmaktadır. Demek ki verdiğim müjde doğrudur öğretmenlerimizin bahtı artık açılmış:ır. Kendilerini tebrik ederim. ** * T Atatürkün Amerikan mecmuasında çıkan bir retmi nanistan iltizam etmektedir. İtalya ile Bulgaristan aleyhindedir. (Onlar da meselenın esas itıbarıle müzakeresıne razı olmuşlardır. Cumhuriyet) îngiltere ile Fransa ise Avrupa sahasına bu tadil topunun atılmasına dostane nazarja bakıyorlar. Her iki devlet Türkiyeye, dostça yardımda bulunmağa taraftardırlar. Çünkü bu iki devlet harb zamanında Boğazların açılması nekadar pahalıya malolan bir tecrübe olduğunu iyice öğrenmişler ve anlamısjardır. Aarilik dalgası Türkiyede asrî maarif vücud buldu, plânlı ve kontrollu ekonomi teessüs etti, yeni fabrikalar kuruldu, bütçe tevzin edildi, yeni demiryollan yapıldı, garbin ziraat usulleri tatbik edildi, köhne müesseseler kâmilen kaldınldı. Eskıden Türkler uzlaşmaz ve sulh yapmaz, diye tanınmıştı. Halbuki yeni Türkiye birçok devletlerle dostluk muahedeleri ve ademi tecavüz misaklan akdetti. Çarlık günlerinde Türkiyenin en korkunc düşmanı olan Rusya şimdi Türkiyenin en yakın dostu oldu. Geçen on üç yıl içinde Balkanlarda istikrar ve terakkinin sağlamlaşmasında en kuvvetli tesir ve nüfuzu yapan yeni Türkiye olmuştur. Sulh ve müsalemet alâmetlerıle dolu olan sıyasî ufukta yegâne bir karabulut tesk.il eden bir meselenın sulhan tesvıye edilmesi için ahiren yapılan bir teşebbüsle Kamâl Atatürk hüsnüniyetini cihana bir daha ispat etmiştir. 1923 te Türkiye Müttefikin devletlerile Lozan muahedesini imzalamıştı. Bu muahede ile Türkiyenin tam ıstıklâli tanındı. Yalnız Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarile Trakyada agyriaskerî noktalar ihdas edildi. Her tarafın rızasile yapılan bu anlaşmada yeni cumhuriyetin tamamiyeti mülkiyesi temin edilmiş, gayriaskerî mıntakalar dahi Mılletler Cemiyeti nezareti altına konulmuştu. Türkiye bu vaziyeti kabul etmekle beraber millî şeref ve gururunun sevkile bu muahedenin askerî ahkâmınm sulh yolile tadili için mücadele etmekteı> geri durmamıştı. Boğazların tahkim* Türkiye Lozan muahedesindeki askerî kayidlerin kaldırılması için Avrupa payi tahtlarında siyasî teşebbüste bulunurken Boğazları şimdiden tahkim etmeğe başladığı hakkında şayialar çıkarılmıştır. Tevfik Rüştü Aras Türkiyenin her parça toprağım her zaman müdafaaya hazır bulunduğunu söylediğinden Türkiyenin askerî cihetten zaten Boğazları müdafaaya hazır ve muktedir bulunduğu aşi kârdır. Türkiyenin Boğazları tahkim etmek teşebbüsünde bulunmaktan asıl maksadı, bu gayriaskerî mıntakalarda hava üsleri vücude getirmek, tahtelârz torpil kovanlan tesis ctmek, denizaltı deooları yapmak ve sahil bataryaları yerleştirmektedir. Türkiyenin şimdiden 500,000 kişilik bir ordusu vardır. Boğazları teslih ederek emniyetini daha da tamamlamak istiyor. Çünkü şimaldeki komsusu Bulgarıstan dostluktan uzaktır, o, Türkiyenin yahud Yunanistanm zaranna Adalardenizinde mahrec olarak bir liman elde etmek ve «büyük Bulgarıstan» vücude getirmek ıstiyor. Daha ötede italya vardır. Bu devletin tavır ve hareketi ötedenberi Türkiyenin baslıca endişesini teşkil ediyor. Türkiye nin kapısının yanıbaşında bulunan ve sevkulcevs cihetınden ehemmıyeti olan Onıkı Ada îtalyanın elindedir. Rodos tahkim edilmiştir. 1925 te Tevfik Rüştü Aras demişti ki: «Türkiyenin Teşkilâtı Esasiye kanununda «harb» kelimesi yoktur. Yalnız «millî müdafaa» maddesı vardır. Şimdı Türkıye millî müdafaasına Çanakkale Boğazının taV.V;m;n; ilSvı» etmek istivor.» Selânik 10 (Hususî muhabirimiz den) Evvelki gün grev dolayısile zuhur eden kanlı hâdiseler hâlâ bütün Seânik efkârı umumiyesini büyük bir tesir altında bırakmaktadır. Önceden ufak mikyasta bir tütün amelesi grevi görüldü. Ehemmiyet verilmiyen bu grev biraz sonra tevessü et meğe başladı. Tütün amelesi, hem kendi arkadaşlarına, hem de diğer sanayide çalışan ameleye grevi sirayet ettirdiler. Bu suretle birkaç saat zarfında umumileşen grevin büyük tehlikelere yol aç maması kabil değildi. Öyle de oldu. Soğukkanlıhkla ilk dakikada yapıla cak ciddî bir müdahale belki kanlı çarpışmaların önünü alabilirdi. Fakat gaeyan ve heyecan baş gösterdikten sonra buna mâni olabilmek imkânsızhğı da şüphesizdir. Hükumetin en başlı vazifesi elbette nizamı yerine getirmektir. Fakat feveran haline gelmiş olan erkekli, kadınlı, amele kümelerine nizamı anlatmak mümkün olamamıştır. Bidayette kansız devam etmekte olan amele ile polis ve jandarma arasındaki arbede nihayet silâhlı çarpışmıya müncer olmuştur. Zabıta memurları her tarafta toplanan küme küme içşileri daıtmağa çalışıyorlardı. ölen amelelerden biri ve grevciler daha kaç kişi öldürülecekti? Bu çarpışmalarda birisi kadm olmak üzere 12 kişi öldü. Söylendiğine göre 30 dan fazla ağır ve 250 kadar da hafif yaralı vardır. Bir polisin öldüğü, bir çoklarının da ağır yaralı olduğu anla şıldı. Sokaklara çok kuvvetli süvari ve piyade müfrezeleri, mitralyözler, hatta tanklar yerleştirildi. Şehir sıkı bir as kerî idare altına alındı. Bundan sonra ortalığa nisbî bir sükunet geldi. Fakat bütün iş güç durdu. Selânik ölü bir manzara gösteriyor. Dün sabahleyin gene amele toplandı. Hâdisesiz, çarpışmasız büyük bir nü mayiş yaptılar. Ondan sonra da ölen lerin cenazesini kaldırdılar. Cenaze alayı çok hazin oldu. Kuvvetli askerî müfrezeler alayı takib ediyordu. Mezarlığa giderlerken amele, bir bin başıyı elleri üzerine kaldırdılar. Eline de siyah bir çelenk verdiler. Binbaşı da onlarla birlikte mezara gitti. El üstünde taşınan binbaşı ameleye nasihatler veriyor, sükunet tavsiye ediyordu. Hakikaten hiçbir hâdise olmadı. Yalnız me zarlıktan dönerken polis ve jandarma dairelerinin önünden geçen alay bu dairelerin bazı camlarım taşladılar, kır dılar. Selânik üç gündenberi gazetesiz, elektriksiz, hatta ekmeksiz kalmıştır. Bugün artık yavaş yavaş bunlar temin edilmeğe başlamıştır. Fakat grev hâlâ devam edivor. MUTEFERRİK Plânörcülük filmi Hava kurumu umumî merkezi, plânörcülüğe aid etraflı ve mufassal b;r f.iim yaptırmış ve bu filim Ankarada yüksek mekteblerde gösterildikten sonra dün şehrimiz Hava kurumuna gönderi'miştir. Bu filım Emmönü Halkevinde bu a * yın 17, 18, 20, 21, 22 ve 24 üncü çünleri gece saat 20,30 da gösterilecektir. Hava kurumu Üniversite Rektörlüğ:ıne ve Kültür müdürlüğü vasıtasile bütüa liselere keyfiyeti bildirerek talebelerin bu filmi jförmelerinin teminini rica et'nı^'ir Çanakkaleye aid tesebbüsler Bu maksadla 1934 te Türkiye hükumeti, İngiltere ve Fransa ve İtalyaya yaptığı müracaatte Almanyanm silâhlanmasına müsaade edildiği takdirde, Çanakkale Boğazının tahkimi hakkmı istiyeceğini bildirmişti. Sonradan Almanya ile Avusturya sulh muahedelerinin menettiği orduları vücude getirdiler. Almanya Rendeki gayriaskerî mıntakayı isgal etti. Neticede, Türkiye, îngiltereye MilletIer Cemiyetinin zayıfladığını ve Boğaz ların emniyet ve selâmetini koruyamıyacağını haber verdi. Türkivenin bu davasını Rusya ve Yu Çalışmaktan menedilen otobüsler Belediye zabıta talimatnamesine muhalif hareketlerinden dolayı, Bakırkjy. Keresteciler ve Büyükdere hattında iş lıyen bazı otobüsler seferden mened'l mişti. Bu otobüslerin sahibleri dün, Bc lediyeye müracaat ederek çalışmalanna müsaade edilmesini istemişlerse de ır.ıi racaatleri reddedilmiş ve bir daha çalışmalarına müsaade edilmiyeceği cSeÜs otobüslerini ya başka şehirlere nakletme lcri yahud da satmaları kendileıine bıl dirilmistir. Tayyare şehidleri ihtifali Yarın Fatih parkında tayyare şe'niJleri için yapılacak olan ihtifal hazKİıkları tamamlanmıştır. Programa göre, mrra sime kız ve erkek Amelî Hayat mekteblerile Erkek Muallim mektebi iştirak e decekti. Halbuki, Amelî Hayat mektebleri kapandığı ve Erkek Muallim mektebi de Haydarpaşa lisesile birle?tirildiğı için bu mekteblerin yerine Kabataş, Haydarpaşa, Hayriye, Istiklâl, Feyziye, Şişli Terakki liselerile Kadıköy ortamektebi ihtifale istirak edecektir. leli senin yüzünden çoluğunu çocuğunu sokağa çıkaramaz oldu. Sözde mekteb görmüş adamsın, bu haydudluk, serse rilik yakışır mı sana? Ablan evde inli yor. Bugün ağzından iki çanak kan geldi. Ayılmış, bayılmış. Komşular hâlâ başucunda. Sen nerelerdesin? Polis hangi meyhane köşesinden aldı seni? Şadinin birdenbire gözleri karardı ve kulakları tıkandı. İmamın golgesi kö mür gibi simsiyah kesilmiş ve sesi çok u zaklara gitmişti. «Yeter imam efendi! Kes artık!» diyen polisin sesi de bulutlar arasmdan geliyordu. İmam söylenerek uzaklastı. Polis, yere düsecek gibi sallanan Şadinin vücu dünü kucaklamış, ağır ağır onu sürüklüyor: Ev ne tarafta? diye soruyordu. Tek katlı, pencerelerinin genisli^i kulübe zannadilmesine mâni olan çok eski bir evin önünde durdular. Polis, kapıyı açan yaşlı bir kadına sordu: Şadi Efendinin ablası siz misiniz? Kadın polisin kolunda haıeketsiz duran Sadiye bakarak avcunu ağzına ka Fakat amele hiç dinlemeden boyuna toplanıyor; istediklerini yaptırmak için hükumet dairesini basmağa hazırlanı yordu. En büyük kalabalık hükumetin önündeki meydanda toplanıyordu. Polis ve jandarmanın nasihatlerine kimse kulak asmıyor, hatta taşlamakla mukabele ediyordu. Beş yüzden fazla bir küme geri dö nüp giderlerken karşılıyan arkadaşlan bunları gene hükumet dairesine doğru sevketmişti. Bu arada polisin ameleyi korkutmak için attığı kurşunlardan bir şoför öl müştü. Bunu gören işçiler ellerindeki sopa ve değneklerle hücum ederek ölen arkadaşlarım sırtlarına alıp bağırıp çağırmağa ve zabıta memurlarına saldır mağa bâşladılar. Polis ve jandarma bu defa artık silâha baş vurmuştu. Göz açıp kapanmcıya kadar yüzden fazla kurşun atılmış, işçilerden pek çokları yere serilmişti. Bundan sonraki feci manzarayı tasavvur etmek pek güçtür İçlerinde bir sürü kadın da bulunan binlerce amele feryad ediyor, ağlayıp bağırıyor; ölenlerin ve yahut vurulup ta yere düşenlerin hısım akrabası ce sedlerin üstüne kapanıp ağlıyorlardı. Şehrin içi hakikî bir mahşer manzara sını arzediyordu. Artık ahali de grevci işçilere iltihak etmişti. Küme küme polis, jandarma arıyorlar, bulduklarmı öldürmeğe teşebbüs ediyorlardı. Saat on birde başlıyan bu feci çarpışmalar öğleden sonra üçe kadar devam etti. Saat üçte Selâniği tamamile üçüncü kolordu kıt'aları işgal etmişti. Yoksa fecaat daha çok büyük olacak, kim bilir Öğretmen yurddaşlanmız meslekî bir tiyadla bu hâdisenin ilmî sebeblerini belki araştıracaklardır. Kendilerine, değersizliğimle beraber, kılavuzluk etmek e taviz kanununu hatırlatmak isterim. Malumdur ki tabiatte böyle bir kanun vardır. Soğuk mıntakalarda ekseriya ormanlar ve kömür madenleri bol olur, sıcak yerlerde ise çorba pişirmeğe yetecek çalıpırpı bulunmaz. Sonra göz zayıflaymca kulağın hassasiyeti ziyadeleşir. Dil susunca gözün faaliyeti derinleşir. Bunlar hep tabiatin tavizleridir. Öğretmenlerimizin de kıdem zamlan, VKİVERSİTEDE makam maaşlan çoktanberi verilemiyordu. Onlann talihi bu durumda taviz vermek Üniversite dil işleri Üniversitede dil işlerini incelernek ü zaruretini hissetmiş olacak ki tayyare pizere teşekkül eden komisyon, dün, tekrar yangosundan kendilerine büyücek ikramiveler dağıtmıya başladı. toplanmış ve bazı kararlar vermiştır Insallah bu isabetler bol bol tekerrür Dershanelerde talebe adedinir. azal eder. M. TURHAN TAN tılması, dil derslerinin fakülte derslerin den evvel yapılması bu kararlar arasındadır. Bu hususta hazırlanan rapor Bakan lığa gönderilmiştir. Diğer taraftan Ec zacı mektebinin programlarının yeniden tanzimi için, yarın, Tıb ve Fen Fakül teleri dekanlarile profesörlerden Neşet Ömer, Âkil Muhtar, Arnd, Aüf ve Evvelki gün Ayazağa civarında köyBodendrofun iştirakile bir toplantı ya lülerden Mustafa isminde birinin cesedi pılacaktır. bulunmuştur. Mustafa çalı toplamak üPeşte Tıb Fakültesi dekanı zere o gün çift atlı bir araba ile kıra çıkmış ve çalılan topladıktan sonra köye geliyor dönmek üzere arabasına binmiştir. SonBudapeşte Tıb Fakültesi dekanı ve ra köye yakın bir yerde de arabanm yahygiene ordinaryüsü, Profesör Von Dö nmda kanlı cesedi görülmüştür. Mustafa ronji bugün Istanbula gelecektir. Bu za yanmda bir tabanca taşımakta olduğu giyapmış olduğu birçok baktriyoîoji ve bi kendisinin sar'alı da olduğu söyien hygiene tetkikatile meşhurdur. İstanbu mektedir. Bu vaziyete göre arabadan düÜniversitesinde bir konferans verdikten şerek üzerindeki tabancanın ateş almasisonra Sofya tarikile memleketine a'det le yaralandığı ve bunun neticesi olarak edecektir. Bu mühim konferansa Tiırk öldüğü tahmin olunmaktadır. Yarası sol etıbbasının dost Macar milleti p.ofe o böğründedir. Maamafih bunun bir kaza rünü dinlemek için şitab eyliyeceklerın veya cinayet olup olmadığının tesbiti ihic şüphe yoktur. çin cesed Morga gönderilmiştir. Cinayet mi, kaza mı Ayazağa civarında bir cesed bulundu Cumhuriyetin tefrikası: 3 SERSERI Yazan: Server Bedi dun? Kâseyi kırdığına yanmam, hasta çocuğun korkudan bir verine birşey o lacak. Eve geldiği zaman dilı tutulmuştu. Behey Allahın serserisi! Gene mi polisin eline düştün? Gene mi ikanıetgâha raptedileceksin? Allah şahidim olsun, bak, yeminibillâh ediyorum, sana bir daha ilmühaber verirsem cenazem teçhiz siz, tekfinsiz gömülsün. Mahallenin yüzkarasısın sen. Mazbata yaptırıp ^eni kovduracağım, ablana, o hasta kadına acı masam bu sokakta seni üç gün tutmam. Behey utanmaz, arlanmaz! Bir hafta evvel de, çeşmenin önünde Sağır Fminenin elinden çantasını kapıp kaçmıssın. Hel vacmın çekmesinden paralan avucladıeın gunun üstünden de ay geçmedi. Mahal Şadinin oturduğu sokak dar olduğu için köşedeki kahvenin önünde inmeğe mecbur olmuşlardı. Polis onun koluna girdi. On adım kadar ya gitmiş, ya gitrnemişlerdi. Arkalarında koşan bir ayak sesi duydular ve geri dönünce sanl.li bir adamla karşılaştılar: Mahallenin ima mı. Gözlerini Şadiye dikerek ve dua eder gibi yukan kaldırdığı ellerinı sîlhyarak, soluk soluğa bağırmağa başlamışh: Behey Allahtan korkmaz, behey utanmaz, arlanmaz! O sakat cocuktan, sabisübyandan ne istersin? Şimdi de mahallenin masumlanna mı musallat oldun, ellerindeki üç kuruşa mı goz koy padı ve bir çığlık kopanp: A!... Başıma gelenler... Gene bir vukuat mı çıkardı? Ablası ben değilim. ablası kanlar kusuyor... Şadi birdenbire kapıyı iterek içeri girdi, sonra polise dönerek: Rica ederim, meseleyi söylemeyiniz, teşekkür ederim. Dedi ve koşarak, taşlığın dibinde kapısı yarı açık duran bir odadan içeri daldı. Ablasının yüzü sabahkinden daha beyazdı. Şadiyi görünce başını birderbire yastıktan kaldırmak istediği için şiddetli bir öksürüğe yakalandı. Bu sarsıntının yüzüne verdiği geçici pembelik arasında renksizliğini muhafaza eden dudaklarında hâlâ kan izleri vardı. Şadi yatağın kenarına oturdu ve ablasının yüzünü daha fazla görmeğe davanamıyarak odada bulunan komşu kadından birine sordu: Hayrola? Bir iç cekisinden başka cevab alamadı. Öteki kadın sözünü tekzib eden ümidsiz bir sesle: îyidir şimdi, dedi, gündüz öldü, öldü de dirildi; Allahtan doktor Aziz Bey evinde imiş. Insaniyetlik namına gelip baktı, ilâçlannı da kendi cebinden yaphrdı. Yann öğleye doğru gene gelecek. Şadi, karyolanm başucunda, iki gün evvel yarım liradan fazla vermedikleri için satmaya razı olmadıklan alçak tahta dolabın üstündeki ilâclara baktı, sonra ablasile gözgöze geldi. Hastanın hiç kırpılmıyan, en küçük bir meyille sağa sola kımıldamıyan, donmuş kadar sabit gözlerinden ümidsizlik, merak, sevgi ve sitem boşahvordu. Gıcıklı bir sesle sordu: Nerede idin? Şadi önüne bakarak: Tahmin edersin, dedi, iş peşinde. Bir yalan söylemek için muhtaç olduğu kuvveti biriktirecek zaman geçtikten sonra: Hayırlısile bir iş bulur gibi olduk, dedi, fakat yorgunluktan ölüyorum. Git... Yat. Naciye Hanım, eksik olmasın, bu gece beni yalnız bırakmıyacak, bu odada yatacak. Şadi, kendisine kapıyı açan ve biraz evvel sessizce odadan içeri giren kadına bakarak: Allah razı olsun, dedi. Ve ayağa kalktı. Komşu kadınlardan ikisi de gitmek üzere kalkmışlar, hastaya uyumaya çalışmasını tavsiye ediyorlardı. Şadi bitişik odadaki yer yatağının başına gelince evvelâ soyunmadan kendini vorganm üstüne atmak istedi, fakat uyuyup kalacağını düşünerek acele esvablarını çıkarıp, entarisini aramaya lüzum görmeden yatağa girdi. Hâlâ başı dönüyor, kulaklan uğulduyor ve midesi bulanıyordu. Gözlerini kapadıktan biraz sonra bir dağın tepesinden bir denizin dibine hızla iniyormuş gibi bir his duyarak sıçradı. Kalbinde bir sıkıntı vardı. Yatağın kenarına doğru iğilince ağzın^ dan gene bir miktar su boşandı. Geceleyin hep kendini denizin dibine iniyormuş gibi hissederek birkaç kere uyandı. Sebebini anlamadıgı müthiş korkular içinde terliyordu. lArkan cari