30 Nisan 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

30 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

30 Nisan 1936 CUMHURİYET Istanbul konservatuannın dokuzuncu konseri îstanbul Konservatuan bu mevsimin dokuzuncu, ve sondan bir evvelki kon serini geçen hafta Saray sinemasında verdi. Program gerek solistler, gerek orkestra cihetinden zengin ve dikkati calib idi. Şimal memleketlerine, İskandinavyaya has renkler ve duygular taşıyan bir üslubu meydana gctirmekle ebcdî bir şohret kazanan ve artık klâsik olan (E. Grieg) in La minör konsertosunu «Omer Refik», büyük Bethofenin meşhur ve yegâne keman konsertosu şaheserini «Ali Sezin» çalıyordu. İki san'atkâra Cemtl Reşidin idaresinde refakat eden orkestradan d* «Wagner» in (Siegfried îdyll) ini ve SaintSaens» in (Phaeton) isim li (Poeme symphonique) ini dinliyecektik, Omer Refik, tahmin ettiğimiz tarzı tthassüsüne ve tamperamanına uygun bir eser olan (Grieg) konsertosunda çok muvaffak ve parlaktı. Bazı kompozisyon râflarına ve umumî olarak az derinüğine rağmen ganb bir surette Anadolu yayla melodılerinin havasını hatırlatan lokal çeşnisile beraber dinleyici uzerinde kolayca tesir bırakacak bir yazış tarzma malik olan bu konsertoyu hakikî bir virtüoz meharetile, gayet iyi anlıyarak eda etti. Orkesrranm refakati de çok dikkath emin ve cesur ve solist ile sonorite nis beti ve bu nisbetin her tiirlii dinamik farklarda muhafazası çok muvaffakiyetli idi. .Bizzat çok iyi bir piyanist olan Cemal Residin bir piyaniste refakatin deki muvaffakiyetinde bu san'adain de tesiri var mıdır acaba? «Âli Sezin» Bethofenin konserbosile ağzına bir «demirden leblebi» alnuştı. Hakikaten kemaa edebiyatmın ea mühim eserlerinin başında olan bu konserto Bethofen gibi muazzam bir ruhtan taşmış geniş ve derin "bir ummana benzer. Kolay tesirler temin eden hiçbir tarafı olmamasma mukabîl, hiç te göze çarpmryan ince ve esaslı teknik müşkiilâtla doludur ki bunu ancak çalan bilîr. «Ali Sezin», büyük kemancılan hatırlatan kfbar, temiz,. kültürlü bir (sonorite), mübaleğadan âri ve üslube hürmetkâr bir anlayışla mu vaffakiyeti terr.in etti. Geçen konserinde kendisini hayli üzen keman yerine de elinde çok daha iyi bir keman vardı ga liba. (Joachim) in artık klâsik hale gelmiş olan güç kadansmda sağlam tekni ğinin temizliği bir daha tebarüz etti ve bilhassa konsertonun AHegretto kısmmda çok muvaffak oldu. Bir arada bulundur duğu birçok kalitelerile en iyi viyolonis timiz olarak müşahede ettiğimiz «Ali Sezin» in şahsiyetinin bütün kıymetlerile meydana çıkmasma mâni olan bir hakikati burada söylemek lâzımdır. Halkm bariz bir şekilde hissettiği ve değerli san'atkân yakmdan tanıyanlann da teyid ettikleri gibi «Âli Sezin» sahne üzerinde pek çoklannm yakalannı kurtaramadıklan meşhur «asabî teheyyüç» ile hakikî kudret ve derecesinin bir kısmını kaybetmektedir. Birçok yüksek san'at kâHarm sahne uzerinde ayaklannın al tına karpuz kabuğu koyan, gözlerinin önüne bir sis gibi inen, kulaklarına tıka nan, parmaklarına dolaşan, hafıza höo relerinde güveler gibi uçuşan bu sinsi heyecana maalesef bizim «Ali» mızın de müptelâ olduğu anlaşıhyor. Konsertonun bazı pasajlannda selâset ve vuzuh nok tai nazarmdan doğru olmıyan acelesini bıma hamletmek mümkündür. Değerli san'atkân konserindeki dinleyicileri gibi hararetle ve tekrar alkışlar, tebrik ederiz. Konservatuar orkestrası Cemal Reşidin idaresinde hemen her konserde bir terakki adrmı atıyor. Bunun son konser deki delfli (Wagner>> dir. Bîr tek cümlesini eda etmekte binbir şart ve müşkülâtla karşı karşıya gelinen bu eseri daha iyi çarmak mümkün değildir diyemezsek de Bizim orkestramızm mevkiinde hiçbir orkestra bundan daha iyisrni yapamaz. Cemal Reşid ve Konservatuar orkes trası bu konserde bflhassa «Phaeton» da hakikî bir olgunluk ve mükemmeliyetle ileTİye doğru hızJa gidişinin en açık de liHerini verdL *** Musîki tenkidlerî iz bize Zafer şarkısı Prens Eugen ismindeki kumandanın iki yüzüncü ölüm yıh münasebetile Alman ve Avusturya gazetelerinde birçok yazılar çıkıyor. Benim bu yazılarda en ziyade gözüme çarpan şey, Avusturya orduları kahramanı olarak tanman Prens Eugen için o zamanlar yazılmış ve bestelenmiş olan halk şarkılarını bugünkü nesillere tanıtmak uğrundaki gayrettir. Şimdiye kadar Alman gazetelerinde, Prens Eugenin zaferini terennüm eden beş on halk şarkısının güftesini gördüm. Bunlar, hemen hepsi Türklere karşı kin haykıran, basit ve zevksiz mısralar.. Prens Eugen, Savoie ailesine mensub bir Fransızdır; gencliğinde On Dördüncü Louis'nin hizmetine girip parlamıya ça lışmış, fakat boyu bosu çelimsiz olduğundan Kralm gözüne girememiştir. Bunun üzerine Avusturyaya geçerek Habsburglann yanında çahşmışür. 1683 te Viyananın Türkler tarafından ikinci muhasarasuıda henüz pek genc olan Prens Eugen'in o zamanki zaferlerde hiç bir rolii yoktu. Bu adamın şöhretini temin eden en mühim vak'a Belgradın sukutudur. Fakat düşünmeliyiz ki Osmanlı împaratorluğunun yıkım devresi 1683 te başlar. Galib devletler, bundan sonra kazanı lan zaferleri kendi büyük kumandanlanna mı yoksa bizi içimizden yiyen kurtlara nu medyundurlar? Bugün namını taziz için sahifeler dolusu nesriyat yapılan Prens Eugen'in hakikî krymetini ortaya koymasmı üstadımız M. Turhan Tan'dan rica ederken, eski zaferlerimizi terennüm eden iki üç yüz senelik halk şarkılarımız hakkmda bize malumat vermesini rica ederiz. Başkaları, en ufak vesilelerle tarihle rini zenginleştirirken, bizim koskoca mazımizı tozlar arasında çürütmemiz nekadaraa! ff. Fennin yeni harikaları i gören elektrikli göz ve eşyayı oynatan görünmez madde... Yapılan tecrübede, mediamun vücudünden çıkan «gayrimer'i» bir maddenin masayı döndürdüğü, eşyaları fırlatıp attığı ve tecrübe bitince gene ortadan kaybolduğu tesbit edilmiştir. Fennî saçmalar rasıra fen de saçmalar. Fakat bu saçmalayış bir deli tekerlemesine, bir sarhoş gevezelığıne, bir bunak abuksabukluğuna benzemez. Derın hesablara, renk renk nazariyelere, hatta tecrübelere dayanır. Olümü kaldırmak fikri işte o saçmalayışlardan birıdır ve hemen herkesin yüreğine tatlı bir hoplantı getirip durur. Gerçi bu fikir, yeni değildir. İnsanîar, hayatın tatlı bırşey olduğunu anlıyalıdan ve hele toprağın altında dişe dokunur hiç birşey bulunmadığını sezelidenberi ölümd kaldırmayı düşünmüşlerdır. Lâkın bu diişünceyi lâboratuarlara götüren fendir. Eski devirlerde bu, yalnız tahayyül edilirdi, biraz da şiir mevzuu olurdu: Genclik çeşmesi, Abıhayat, Pıerre philosophale, Omür ağacı, İksiri azam masdllan gibi!... Şimdi suçlulan bülbül gibi söyleten bir makineden bahsolunuyor. Apış arasına kızgm yumurta sokarak, taban derüerini yüzdükten sonra tuzlıyarak, boyuna kızgm lâle geçirerek suç söyletmek yirminci asırda ayıb sayıldığından fennin bu iste de yardımına başvuruluyormuş, eğer y<ıpıldığı veya yapılmak üzere bulunduğu söylenen bu makine, engizisyon devirlerinde kullanılan işkence aletlerinin asrileştırilmiş çeşidlerinden bir şey değihe fen, gene saçmalıyor demektir. Çünku insanlar, gizlemek istedikleri şeyleri canlan acımadıkça açığa vurmazlar. Ben gazetelerde feonin şu yeai saçmaayışmı okuyunca bir zamanlar pek sık söylenen Talıh Çeşmesi hikâyesini hatırladım. rCıtablara da geçen nvayetlere gore bu çeşme, Sofya cıvarındaki Vutoş dağında ve bir kaya üzerindeydi. Eli ve etegi tamamile temiz olmryan herhangi bir adamın o çesmeden bir yudum su içmesinp imkân yoktu. Çünkü günahkânn pmarı yaklaşmasile beraber su kesilirdı. Rivayetin garabeti bununla da kalmıyordu. Suçu büyük olanların, yahud sabıkalı bulunanlann foyalarını da çeşme meydana vurur, deniliyordu. Guya bu gibiler henüz pıaardan sekız on adım uzaktayken su, kesiliverir ve bu suretle olnann birkaç suç islemis olduklarını belli edermiş!.. Tecrube yapüvken: Birinci plândaki «Elektrikli goz, medıumdan çtkan maddeyi tebarüz ettiriyor, ikinci plânda medıum (beyaz elbiselisi) tecrübeye başhyor Ispritizme ve manyetizme sahasmda yeni bir hâdise, şimdi fen adamlannın nazan dikkatini, metafizik meseleleri ü zerine kuvvetle cezbeüneğe başlamıştır. Mühendislerin, elektrik endüstrisi için vücude getirdikleri bir sürü laboratuar ci hazı, şimdi «ulumu hafiye» dediğimiz ve gizli kuvvetlerden istiane eden bilgılerin tatbıkatında kullanılmaktadır. Bu cihazların en harikulâdesi camdarı yapılmış ve «Elektrikli göz» ismi veril miş olan cihazdır. Bu cihaz, kapılan o tomatik surette açmak, hırsızlara karşı göze görünmez mania teşkil etmek, yangm bekçiliği yapmak gibi birçok endüstriyel işler gördükten başka, «gayrimer'î» şeyleri ve hususiie insan vücudünden intişar eden hararet şualanm da gördüğü için, ispritizme ve manyetizme tecrübe lerinde büyük bir rol oynamaktadır. î I Yüz para için Bir adamı 5 yerînden ağır surette yaraladıkr Evvelki gece Tahtakalede bir arsa da kumar oynıyan birkaç kişi yüz para yuzünden kavga etmiş, içlerinden biri tehlikeli bir surette yaralanmıştır. Vak'a şöyle olmuştur: Tahtakalede Kebabcı hanı sırasmdaki arsada geceleyin Mahmud, Zeki, Şükürü, Zeki achnda dört kişi ile henüz yakalanmıyan diğer üç kişi zarla ku mar ojTiamağa baslamıslardır. Kumarın hararetli bir yerinde Ze kinin paraları bitmiş ve arkadaşı Mahmuddan j'üz para borç istemiştir. Mahmud para veremiyeceğini soyleyince Zeki kızmış ve arkadaşına küfür etmiştir. Mahmud da bu küfürlere mukabele edince kavga başlamış, ikisi taşla birbirlerini yaralamışlardır. Kavgacılardan Mahmudun oğlu olan ve bir kenarda bu kanlı ddvüşü seyre den Zeki bu sırada babasının tehlikeli vaziyetini görerek yerinden kalkmış ve bir nara atarak belinden çıkardığı bı çakla Zekinin üstüne hücum etmiştir. Bitkin bir halde bulunan Mahmud bir kenara çökmüş ve bu sefer iki Zekiler dövüşmeğe baslamıslardır. Elindeki bıçağile karşısmdakini ya ralamak için fırsat kollıyan Mahmudun oğlu Zeki hasmının yorgunluğundan istifade ederek Zekinin evvelâ sol baldırından, sonra da vücudünün diğer dört yerinden tehlikeli surette yaralamışür. Kanlar içinde yere juvarlanan Ze kiye bıçağile son bir darbe daha indıren Zeki artık işinin bittiğini görerek kaçmış, onu diğer kumarbazlar takib et miştir. Yaralı ölüm halinde arsada yalnız kalmıştır. Hâdiseyi haber alan polisler can kurtaran otomobılini çağırarak Zekiyi bitkin bir halde Cerrahpaşa hastanesine kaldırmışlardır ve suçlulardan bir kısmı yakalanrmştrr. Diğerleri aranmak tadır. da bir çocuk getirmişti! Acaba, gene ayni çocuk muydu? Eğer ayni çocuksa, onun bu işlerde, başlı başına bir rolü olduğu muhakkaktı. Uydurulmuş mektub aklına gelince, yeni bir şüphe ile sarsıldı; bu mektub da öteki gibi uydurma olamaz mıydı? Nılüferin, el yazısmı, imzasmı tanımıyordu! Ali Tunc, son günlerde, kaptanı bekle mek için, apartımandan fazla uzaklaşamamıştı; hemen her gün gibi evde idi. Yeni bir araştırmağa lüzum görmüş, bu mektubu uydurmuş olamazlar mıydı? Bu, çok yakm bir ihtimaldi. Fakat ayni za manda, sahi olması ihtimali de vardı. Eğer bu mektubu, hakikaten Nilüfer yazdıysa? Eğer o, hakikaten gidiyorsa?. Uzak ta olsa, bu ihtimal, Ali Tuncu, deli etmişti. Onu, son defa görecekti. Son defa görmek... Hayır! Bunu, Ali Tuncun aklı alınadı. Onu günlerce, aylarca görmediği halde, hergün, her an görebilirim ümidi, hayalile içi titriyordu. Her yerde, her da kika, ona rastlamak vehmi, hayatını dolduran tek bir ümid gibi idi. Elektrikli gözün ispritizme tecrübele rindeki rolü, medîumun müdahalesi ol madan, onun vücudünden intişar eden «madde» den müteessir olarak onua ira Medıum Rudi (sıyah elbiseh) garunmez maddeyi meydana çıkararak paravanın ardelerini yerine getirmektir. Tecrübeler için kullanılan cihazlann tarifıne girişmek ve bunların işl^yi^ tarzlarını ayrı ayrı izah etmek uzun ve yoru1 cu olacağından, biz burada. sad«ce tecrübenin nasıl yapıldığını ve nasj bir netice verdiğini aalatmakla iktifa edece ğiz. Anlatacağunız tecrübeleri yapan, Rudi Schneider isminde Avusturyalı bir me diumdur. Mediumların, yerinden hmıl damıyan masayı ayağile veya elile dürterek yürütmek gibi bazı hilekârlıklara saptıkları sık sık görülmüş ahvalden ol duğu için, Rudi Schneider, fevkalâde büyük şöhretine ve bu gibi tecrübelerdeki üstadlığına rağmen, müthiş bir kontrol altına alınmış ve tecrübesini o şekilde yapmıştır. Medium, elleri ve dizleri bir kontrol tarafından tutulduktan başka, aynca, vücudünün en ufak hareketini bile sezecek kadar sıkışık, yanyana otur muş birkaç kişinin daha tarassudu altında bulunuyordu. Fazla olarak, arkasmda, yakası ve kollan fosforlu mayie batınlmış bir pijaroa vardı. Tecrübeler yan karanhk bir odada yapıldığı için, mediumun en ufak hareketi, bu fosforun pa rılusile görülebiliyordu. Schneider, irade kuv\etile, uzak me safeden eşyayı kımıldatmak ilminde üstad bir gencdir. Bu ilmin adı Telekinezidir. Rudi Schneider, kontrolörün karşısma geçip, diğer tarassudcularm da yerlerine oturmasını müteakıb aydmlıklar kısılmışür. Bir müddet sonra mediumun sık sık nefes almağa baslaması, cezbeye geldi ğini anlatmıstır. O sırada, galvanometrenin ibresi 6 santimetrelik bir inhiraf yapmıstır. İşte izahı mümkün olmıyan ilk hâBu, kendi kendini inandırdığı bir ve him, bir ümiddi. Fakat şimdi, bu vehim, bu ümid, uçmuş, silinivermişti. Artık, onu, hiç, hiç görmiyecekti; bir yerde karşılaşmak vehmi, ümidi kalmamıştı. Mektub, yalan, uydurma olabilirdi. Buna kanmakla, Ali Tunc ne kaybederdi? Apartımana tekrar gelecekler, iğne deliğine kadar araştıracaklardı ? Ali Tunc, bundan ne ziyan edecekti? Apartımanın bütün eşyalarmı da alıp götürseler, umu runda değildi. Fakat eğer mektub, hakikaten Niiü ferden geliyorsa, ve Ali Tuncu, son defa görmek, vedalaşmak için çağırıyorsa ölçüsüz bir kayıb tehlikesi karşısmda demekti. Bu kayıb ihtimalinden kaçmmak için, Ali Tunc, dünyanm bütün kayıblarına, ziyanlarına göz yumardı, aldırış bile et mezdi. Bu kararı verince, yeni bir fikir ak lına geldi. Apartımanı da boş bırakmıyabılırdi. Gider, kaptanı bulur, onu apar tımana getirirdi. Hatta, Arzıniyaz kal fayı da Solmazın yanına gönderir; kapkastndaki masaya yollamağı tecrübe ederken Bulgaristandan bu yıl 5000 göçmen geliyor Bu sene Romanyadan nakledilecek göçmenlerin ilk parrisi iki güne kadar Hisar vapnrile Köstenceden şehrimize geleceTrtir. Romanyah Türklerden maada bu sene Bulgaristandan da 5,000 Türk göçmeni gelecek ve bunlar iskân umum müdürlüğü tarafından hazırlanan mıntakalarda iskân edilecektir. Bulgaristandan gelecek 5,000 yurddaşımızın taşınma ve iskân işile de Sağhk Vekâleti meşgul olacaktır. îstanbul Deniz Ticaret müdürlüğüne önümüzdeki aylar için gelecek olan bu yurddaşlann Varnadan nakilleri için armatörlerle mukavele yapılması için hü kumetçe tebligat yapümıştır. Bulgaristanlı göçmenlerin nakline talib olan armatörler yarın Deniz Ticaret müdürlüğünde toplanarak bu hususta ya pılacak olan pazarlığa iştirak edecektir. Nakliyat işi en az fiat veren armatöre verüecek ve kendisile bir de mukavele yapılacaktır. Afananlarla yapılan miizakereler Türk Alman n'caret anlaşmasmm ınîiddeti nisan sonunda nihayet bulacaktrr. Anlaşma müddeti bitmeden evvel, yeni ve esash brr anlaşma akdi için bir aydanberi Ankarada bir Alman heyeti müzakerelerde bulunmaktadır. Birkaç gün evvel lstanbula gelen Alman murahhaslan tekrar Ankaraya dönmüsler ve anlaşmanm teferrüatı uzerinde Ankara Merkez Bankasmda temaslara baslamıslardır. dise burada başlamaktadır. Ortada, birşeym vücud bulduğu ve galvanometrenin îbresini harekete getirdiği hissedihniştir. Rudinin, hazır bulunanlara ona kadar saymaları emrini vermesi ve bunların bu sayıyı saymaları üzerine, galvanometrede, göze görünmiyen maddenin mevcu diyetini ispat eden bir inhiraf silsilesi başlanuştır. Avrupadaki sergilerin tetkiki îstanbul Ticaret Odası istıhbarat müdürü Hakkı Nezihi yarından sonra Avrupada bir tetkik seyahatine çıkacaktır. Hakkı Nezihi, bir buçuk ay kadar sürecek. olan bu seyahatinde bilhassa Almanya, Avusturya ve Fransadaki sergiler hakkmda yakından etikller yapa cak ve her sene Almanyanın Breslav şehrinde acılan sergide tetkıkatta bulu nacak ve Balkan devletlerile Almanyadaki Türk Ticaret Odasımn da iştirak ettiği bu sergiden memleketimiz namına daha fazla randıman elde edebilmenin çarelerini araştıracaktır. Bu sene fazla afyon satılacak Yeni takas heyetinin teşkilinden evvel, anlaşma yolile muhtelif memleketlere gönderilmiş olan afyon mukabilinde bugünkü anlaşma hükümlerine göre takas yapılmasma karar verilmiştir. Gerek bu hükümden ve gerekse şirket kazançları karşılığında afyon ihracına izin veren kararnameden istifade edilerek bu seneden itibaren harice fazla miktarda afyon satılacağı ümid edilmektedir. Konserve fabrikaları uzerinde tetkikat Son üç ay zarfında harice ve bilhassa Yunanistana konserve balığı ihracatı fazlalaşmaktadır. Bunu gözönünde bulun duran İktısad Vekâleti, yeni konserve fabrikaları kurmak için tetkiklere başlamıstır. Şımdı Vutoş dağı yerinde duruyor amma çesmeden eser yoL Belki bu kerametli suyun zamanedeki gizli ve açık günahîarın bolluğundan utanıp temelindea kuru • duğunu söyliyenler bulunur. Bu, şüpoe yok ki saçma bir hüküm olur. Fakat "liiBu şekilde müteaddid tecrübel*rle ge mü kaldıracak ilâc, suçlulan söyletecek çen iki saatlik müddetten sonra medium makine kadar değil, hiç olmazsa lâborabüyük bir heyecan göstermeğe başlamış tuardan ve fennin ağzından çıkmıyor! ve bu sırada yere birşeyin düştüğü işjtilM. TURHAN TAN miştir. H : Kırşehirde Cevad Hakkı KoLaboratuarı aydınlatan kırmızı ışık ar caağac oğluna: tırıldığı zaman masanm üstünün boş olduBen Osman Beye taklidi seyf tabirile ğu ve beyaz ışık yakıhnca eşyanm oda ifade olunagelen kıhc kusatma rasimesinın dört tarafına yayıldığı gorülmüştür. nin yapıldığını zannetmıyorum. Edebali Masa üstünde duran yapma bir çiçek fır hakkındaki rivayet te benzetilişten ibaret lıyarak odanın bir köşesine düşmüş, bir olsa gerek. Çok genış olduğunu sezdiğim örtü pencere perdelerinin arkasına git tetebbüünüzün vardığı netice de bunu miş, bir armoruk te masadan bir metro göstermiyor mu ? M. T. T. uzağa fırlamıştı. Bütün bunlar, gayet sıkı bir kontrol alperdenin üstünde buhar gibi, büyük bir ünda yapıldığı için, sıhhatlerinden şüp maddenin kımıldadığını görmüşlerdir. Ba heye kat'iyyen mahal yoktu. meçhul madde bir masanın üstüne gel Göze görünmiyen maddenin fotoğra miş ve bu masa birdenbire olduğu yarde fını almağa maalesef imkân görüleme döndükten sonra, madde gözden kaybol ] miş, bunun, insan gözleri için olduğu kadar Elektrikli göz için de gayrimer'î ol muştur. Masa tarülmış, on beş kilo ağır1 duğu hakikatini kabul etmek mecburiyeti lığında olduğu anlaşılmıştır. Mediumun teneffüsündeki ahenkle gÖj hasıl olmuştur. ze görünmiyen maddenin hareketi de me j Yalnız bir defasında, kitab yazısının okunmasına kâfi gelecek derecede kuv diumun göğsüne bağlanan saatli bir ke \ vetlice bir kırmızı ampulün ışığı sayesb mer vasıtasile ölçülmüştür. Alman ne j de, tecrübeyi yapan doktor Ody ile me tice gayet mühımdir. Schneiderm teneffüs • diumun kontrolörlerinden ikisi, mediumun adedi, galvanometrelerdeki mhiraflarla bulunduğu noktaya yakm bir yerdeki harfiyen mutabık bulunmuştur. tanı, apartımanda yalnız bırakırdı. Apartımana gelecekler de, bu suretle gafil avlanmış olurlardı. Ali Tunc, bu yeni fikrinden, yeni kararından memnun, sevıncle ellenni uğuşturdu: Onlar, bu sefer, beni gafil avlıyamıyacaklar... Gelecekleri varsa, göre cekleri de var... Kaptan, onlann hakkından gelir... Hemen koşup kaptanı bulmağı düşünürken, Nilüferin, ekspresle gideceği gözlerinin önüne geldi. Yeşil gözlü kadının gitmesine, seyirci mi kalacaktı? Onun peşi sıra, hatta onunla beraber gidemez miydi? Bu, ne tatlı, ne hayale sığmaz bir yolculuktu! Ali Tunc, yatak odasına koştu, nüfus kâğıdmı, eski pasaportlarını çıkardı. Eski pasaportun müddeti geçmiş, artık hükmü kalmamıştı; yenisini çıkarmak lâzım geliyordu. Pasaport çıkartmanm biraz da zaman, vakit işi olduğunu düşündü: Onümde, koskoca bir gün var... Eş dost yardımile, bir günde pasaport çıkartamaz mıyım? Nüfus tezkeresini, eski pasaportları cebine koydu. Müdiriyetteki arkadaşı, belki bu iyıliği yapardı. Yanmda, toplu paraya da ihtiyacı vardı; bunu da temin etmek lâzımdı. Yazı odasma geçti, kâğıdlarını kanş tırdı; son günlerdeki işlerinin kan cı kh ğını düzeltmek icab ediyordu. Oturdu, yapacaklarmı düşündü; müdiriyete uğrıyacak, pasaport çıkartmak için, uğraşacak, çalışacaktı. Avukatına^ gidecek, parayı temin ettirecek, ve ileri1 de almacak tedbirler için vaziyeti konu| şacaktı. Sonra kaptanın evine uğrıyacak, | apartımana yollıyacaktı. Bunları düşündükten ve kararlaı verdikten sonra, yakmadan masa üzeri ne bıraktığı pipoyu aldı, yaktı; bir nefe çekerken, gözleri, masanm karşısındal duvarda asılı, Solmazın renkli fotogTa fına daldı. Her şeyi düşünmüş, yalnızj Solmazı unutmuşru! [Artcan vari Aşk ve maeera romam Yazan: MAHMUD YESARt 8 6 Mektubu ağır ağır dudaklarına gö türdü; kâğıdda, onun kokusu vardı; garib bir sarhoşluk, beyninin nesiclerini sarmıştı. Bu iki satırlık mektub, çok şeyler anlatıyordu. Ekspresin kalkacağı saatte, garda buluşmak; yolculuk, ayrılış, vedd! demekti. Yeşil gözlü kadın, Istanbuldan gidiyordu ve ayrılırken, Ali Tuncu görmek, onunla vedalaşmak istemişti. Nereye gidiyordu? Artık bir daha îstanbula dönmiyecek miydi? Ayrılırken Ali Tunca, söyliyecekleri mi vardı? Ali Tunc, mektuba bakarken, kafa sının içi yer yer aydınlanıyordu: Yeşil gözlü kadın, Ali Tuncun apartımanmı nasıl biliyordu? Kimden duymuş, öğrenmiş olabilirdi? İhtiyar kalfa; mektubu bir çocuk getirdi! demişti. Bir çocuk!? Apartımanm kanştırıldığı gecenin akşamında da, Arzıniyaz kalfayı evden uzaklaçtırmak için uydurulmuş mektubu

Bu sayıdan diğer sayfalar: