24 Nisan 1936 CUMHURİYET Çifte mağlubiyetten sonra Biz bize Ekmek ve hürriyet! Milletler Cemiyeti her yerden tezyif görüyor! Eğer îngiltere ve Fransa, münakaşalarına nihayet verip te Cenevre müessesesini intizama koymazlarsa sulh fikri kat'î surette mahvolacaktır Yazan: Edouvar Herriot Beni çok düşündüren bir haber aldım. Bugüne kadar, Fransayı, itirazsız takib elmek yolunda talimat almış olan iki devletin Cenevredeki murahhaslanna, hü kumetlri tarafından, bundan böyle, dunnnlannı Büyük Britanyaya uydurmak emri verilmiştir. M. Baldvinin, Worcesterde, Cromwellm kraliyetçiler aleyhine kazandığı zaferle meşhur olan bu eski an'ane şehrınde, müntehıblerı karşısın da söylediği nutka, büyük bir ehemmi yet vermemiz için, bu haber, hoşumuza gitein gitmesin ayn bir sebcb teşkil eder. îagiliz Başvekili, büyük akisler uyandıracak tesirler yapmağa teşne değildir, bîlâkis, M. Baldvin, güçlükler ortasında saffet ve sadelikle ilerlemekte ve icab ederse, rakibine karşı. lâübali ve kamçı layjcı bir istihza ile mukabele etmektedir. M. Baldvinin, kasden biraz çıplak bıraktığı nutkunda acı hakikatler görülü yor: Muharibler, hakem usulünü kabul etmedikleri takdirde, Milletler Cemiyeti, bir^arbin önüne geçecek hiçbir vasıtaya malik değildir. Bizim 1924 tenberi söylediğimiz budur. Fransanın, klâsik vaziyetinden geriye doğru gidecek gibi göründüğü güne kadar mütemadiyen söy Iediği budur. Arsıulusal bir zabıta mev cud değildir. Gerçi bir kanun, yahud bir kanun taslağı var. Fakat bu kanun mecburiyet ve zecrî tedbirden mahrumdur. Zecrî tedbirler yahud zecrî tedbire benxer bir şeyler varsa da, bunlan tatbik etmeğe beyhude uğraşan adaletin itibannı ihlâl edemiyecek kadar zayıf fakat bunlara maruz kalanlan hiddetlendirecek kadar şiddetlidir. Milletler Cemiyeti, elinde bir tahta kılıçla döğüşüyor. Bu sebeble mağlub oldu. İki defa mağlub oldu. Bir defa Ren üzerinde, bir defa da Habeşistanda. Cenevrede bu mağlubi yetler imkân nisbetinde örtülebilir. F * kat bunlar çok açıktır, akisler yapacaktır. Cenevredeki Cemiyetin ortadan kalk" masını istiyen Fransızlar varsa, memnun olsunlar. Büyük bir ümidin mahvolma sından korkanlar için de, harekete geç mek zamanı gelmiştir. M. Baldvin bize bunu şöyle ihtar ediyor: «Büyük Britanya, müşterek emniyete, ancak iştirak edenlerin alâka göstermesi halinde alâkadar olacaktır.» Yani, îngiltere, başka milletlerin beğenmedikleri bir akidenin yegâne taraf tan olarak kalmıyacaktır. Daha vazıh olarak diyebiliriz ki, şayed müşterek em niyet akidesi Cenevrede tekrar ele alınmaz ve nazan itibarda bulundurulmazsa, Büyük Britanya, infirad ve hakemlik ten ibaret olan eski siyasetine dönecektir. Benim fikrimce, şrmdiye kadar bu çok vahim meseleyi, çok hıffetle, zevklerimize, sempatilerimize, keyfimize göre idare ettik. •Milletler Cemiyetinin kaydettiği bu iki mağlubiyet, hürriyet rejimleri içİB de iki mağlubiyet ve diktatörlük rejimleri için iki muvaffakiyettir. Hakikate karşıdan bakalım. M. Hitler, Lokarnoyu ihlâl etmiş olmaktan dolayı en küçük bir sıkıntı bile duymamaktadır. M. Musolini bizimle alay ediyor ve zannederim, bizi istihkar ediyor. lşini mükemmel surette idare etmiştir. Kendi hesabıma çok krymetli telâkki ettiğim Italyan dostluğunu kazanmak için bir çok müsaade kârlıklarda bulunduk. Zecrî tedbirleri azalttık ve yavaşlattık. Mukabilinde ne oldu? Lokarno ihlâl edildi. îtalya bizi memnun edecek ve mükâfatlandıracak bir harekette bulundu mu? Evet, mağlub olduk, hem mükemmel mağlub olduk. Zannederim ki, vaziyeti mizi düzeltmek için bundan fazla bekliyemeyiz. Nasıl mı? Evvelâ Fransız Ingiliz kavgasına nihayet vererek. îngiliz ler, bizi, Habeş işinde gevşek davran makla itham ediyorlar. Biz onlara Ren meselesinde muhteriz davrandıklanndan dolayı sitem ediyoruz. Bu ihtilâfa bir nihayet vermek lâzımdır. Şayed, Cenevre, Onüçlerin uğradığı akametten sonra, bize bu Fransız îngiliz anlaşmasını temin edemezse bu, büyük bir sukutu hayal olacaktır. Ederse biraz teselli bulmuş olacağız. Zahirî bir tefrikadan doğan zâf o kadar fazladır ki Cenevre, zehirli gazIer hakkında ve arsıulusal Kızılhaç cemiyetinin dosyası hakkında bir cevab alamadı. Cenevre müessesesi her taraftan tezyif görüyor. Fransa ile îngiltere, halihazırdaki hâdiselerden, yeni mühletlerden istifade ederek münakaşalarına nihayet vermezler ve dostça yaklaşmazlarsa ve Cenevre müessesesini intizama koymazlarsa o zaman sözümüzü sakınmadan söylüyo ruz hürriyet fikri ve sulh fikri kat'î surette mahvolmuş olacak, şiddet ve meydan okuma sistemi başhyacaktır. Bu Fransız îngiliz hareketi hiçbir kimseye ne, muvafakat ettiği takdirde, dostluğu bizce kıymetini muhafaza edecek olan îtalyaya, ne, Angriffin yaptığı gibi çirkin hücumlara rağmen, makul her Fransızın kendisile bir yakınlaşma tesisini istediği Almanyaya karşı bir tehdid şeklinde görünmemelidir. Bu hare ket, M. Baldvinin haklı olarak dehşetini hatırlattığı bir harbe karşı, zehirli gazlerin barbarca usulüne karşı mücadele için yapılmalıdır. îngiliz Başvekili, Fransız efkârı umumiyesinin, evet veya hayır cevabını vermesi iktıza eden şu suali ileri sürüyor: «Müşterek emniyete dahil olan bütün milletler, bir mütecavizi, elbirli ğile zecrî tedbir tehdidine maruz bırak mağa ve icabmda omınla mücadeleye & • made olmadıkça müşterek emniyet faaliyete geçmiyecektir.» Bu söz, açık aç»k, îngilizvari, fakat icab eden vuzuhla söylenmiştir. Burru, umumî toplantılann gürültüleri arasmda değil, sessizlik içinde, derin derin düşünmek lâzımdır. Biz, hiçbir parti endişesi gütmeden, sadece bu memleket evlâdlarının atisi namına bu suali soruyoruz. Bunda bir parça tehlike, müşterek bir tehlike hissesi yok değildir. Fakat ya bunu yahud darmadağın olmağı tercih etmek lâzımdır. Fransadaki seçim hazırlıklanndan bahseden Clemant Vautel, komünistlerin duvarlara yapıştrdıklan reklâmlann aleyhinde bulunuyor. Bunlar: «Ekmek, sulh ve hüniyet! istiyenler bize rey versinler» diyorlarmış. Vautel de şu düşünceyi yürütüyor: Boğaziçine giderken Beşiktaş iskelesi«Ben reyimi onlara vermezsem sanki ni geçer geçmez sol tarafta gözünüze çarekmeğin, sulhun ve hürriyetin düşmanı mı pan uzunca bir iskele vardır. Burada, sayılacağım?» hemen daima bir mavna bulunur. Çöp a•*• rabaları, karada topladıklan çöpleri bu Ustad Clement Vautel'in bilmesi lâ iskeleye getirir ve bu mavnaya boşaltırzrmdı ki sosyalizm, kotnünizm, faşizm gi lar. Mavna dolduktan sonra Marmara bi şimdiye kadar gördüğümüz, işittiğimiz denizine açılır ve çöplerini şehirden uzak bütün rejimler ve bunlann tellâllığuıı ya bir yerde denize dökerler. pan fırkalar, halka hep şu vaidlerde buluBu son pazar günü oldukça şiddetli bir nurlar: lodos fırtınası vardı. Böyle havalarda Ekmek, sulh ve hürriyet! yelkenli sandalla Üsküdara gidip gelmeRejimleri birbirinden ayırd eden nokta, ği çok sevdiğimden geçen pazar günü de bu üçüzlü gayeye varmak için kullandık bunun için Beşiktaşa geldim. lan yollardır. Sandal yelken açmadan evvel çöp isŞimdi her keseye göre bir fıkra bul kelesi önünden geçiyordu. Çöp mavnası mak nekadar kolaylaştı. yerinde yoktu. İskelenin üstü çöp doluyBen, Mahmudpaşa işportası halinde ö du. îki üç kişi de, ellerinde kürekle çöpnümüze serilen bu rejimlerden hiç birini leri denize atıyorlardı. Lodos fırtınasınbeğenmiyorum; çünki bol keseden vade dan dolayı Ortaköye doğru şiddetli bir dilen (ekmek, sulh ve hürriyet) in bir ara akıntı vardı. Denize dökülen çöpler, Orda kazanılabileceğine hiçbir zaman inan taköye doğru yüzen türlü türlü renkli tamadım. bakalar teşkil edıyordu. Sulhtan hoşlanan bir adam, ekmek kavHiçbir yerde, hiçbir zaman deniz satgasından vazgeçmezse nasıl rahatlar? hını bu kadar kirli görmediğim için bu Ekmek derdine fazlaca düşkün olan birisi, hürriyetinin bir kısmını olsun feda çöplerin nerelere kadar gidebileceğini merak ettim. sküdara gideceğime çöplerin etmeden istediğini elde edebilir mi? Hürriyet âşıkı, ekmek kelmesini unut yolunu takib ederek Boğaziçine doğru gitmesini sandalcıya söyledim. mazsa onun bu aşkına kim inanır? Ortaköy yakınlanna gelmiştik. Fırtma ••• gittikçe şiddetini artırdığı için sandalcı Sokaklarda reklâmla uğraşan rejim teldönmemizi muvafık buldu. Böylece çöplâllan, şu üç nesneyi aralarında paylaş lerin nereye kadar gittiğini göremeden salar da öyle karşımıza çıksalar daha akıl tekrar Beşiktaş yolunu tuttuk. lıca birşey yapmış olurlardı. Dönüş çok güçtü. Beşiktaştan on daFakat bunlar, Balıkpazannda palamut kikada geldiğimiz yolu geri giderken 30 satan işportacılar gibi: dakikada ve çok müşkülâtla alabildik. Benden al, benimkini al! Fakat bu güçlük nisbetinde de merakla Diye avaz avaz haykırarak ayni şeygörülecek bir deniz yüzü vardı. Çırağan leri önümüze sürüyorlar. sarayile Beşiktaş arasında yedi sekiz metBayat ve mide bozucu jeyler! ro genişliğinde bir yol halısı gibi rengâ Beşiktaştan denize dökülen çöpler... Çöpleri ne yapacağun? Hiç! Nereye gittiğini görmek istedim. Görmeyr misin ha? Denize, anafora gideyr. Bu muhavere neticesinde çöplerin Kuruçeşmeye kadar böylece gittiğini, Arnavudköyü akıntısma raslayınca anafor sularma karışarak Anadolu yakasına geçtiğini ve böylece deniz sulanna tâbi olarak Boğaziçinin büyük bir kısmına yayıldığını anladım. Bu sırada tekrar çöp iskelesine dönmüş bulunuyorduk. Dikkat ettim. Çöpleri denize döken adamlar bunlan atmadan evvel iyice karıştırıyorlar. îşlerine gelen şeyleri ayınp gaz tenekelerine dolduruyor lar. Mühim bir temizlik meselesi Tatlı ve acı! er düşüncenin mutlaka tatlı, sevimli, gönül açıcı ve yahud acı, kınşık yüzlü, antipatik olması icab etmez. Hem tatlı, hem acı olan düşünceler de vardır. Bunlar, bir yanı iyi tıraş edilmiş, süslenmiş, yaldızlanmış, öbür yanı ise donuk ve soluk bırakılmış madalyalan andınrlar. Arablar, «huz ma safa, de'ma keder» sözile işte bu tadı kanşık düşünceleri kasdederler ve «hoşuna gideni al, can sıkan kısmını at» demek isterler. Aylıklardan ve ücretlerden kesilegelmekte bulunan kazanc, muvazene ve Hava Kurumu vergilerinin bir vergi jekline konulması hakkında sayın saylavlardan birinin Büyük Millet Meclisine sunduğu takrir de işte bu cümleden olup bir yanı tatlı, bir yanı acıdır. Teklifin gerçekten dikkate değer olan ve bu sebeble tatlı sayılması icab eden tarafı, küsurlu ve çıkartmah, azaltmalı bir hesaba ve karışık formüllere müstenid uzun bir ameliyeden memurlan, mutemedleri, mal kalemlerini ve defterleri kurtarmak istemesidir. Hemen hepsi baremden sonra konulan ve gene hepsi ayn formüllere istinad. ettirilen bu vergilerin kanşıklığı baremin vadettiği muayyeniyeti de gidermiş bulunuyordu. Bu muayyeniyet, her memurun aybaşında eline geçeceği parayı sabit surette bilmesinden ibaretti ve geçmiş yıllann hiç birinde temin edilememişti. Sayın saylav dört vergiyi bir yapmayı düşünmekle işte baremin müşevveş kalan faydalanndan birine de tahakkuk imkânı vermiş oluyor. Teklif kabul olunursa memurlar ellerine geçecek parayı artık yüzde beşli, yedi buçuklu, onlu hesablar yürütmeğe lüzum görmeden söyliyebileceklerdir. Bu, iyi ve çok iyi. Fakat sayın saylavın bu düşünceye kattığı bir hesab inceliği var ki öbür yandaki tatlıhğa acılık veriyor. Çünkü dört vergiyi bir vergi yaptırmak istiyen muhterem takrir sahibi, beşinci bir verginin de temelini atmak azmindedir. Eski vergiler aslî maaş ve ücretlere göre vasatî olarak yüzde yirmi iki nisbetinde iken takrirde bu nisbet asgarî yüzde yirmi beşe çıkanlıyor ki memurlar hesabına beşinci bir vergi ihdas olunuyor demektir. Bu vaziyette her memurun ve her ecîrin Büyük Millet Meclisine el uzatrp ta «huz ma safa, de'ma keder» demek istememesine imkân var mı? Memurlanmız, ancak cumhuriyet devrinde ma'mur olabildiler. Mutlak bir zarurete istinad etmiyen beşinci bir vergi bu hayat umranını küçük mikyasta da olsasarsar. Ondan ötürü yapılan teklifi derin bir münakaşaya lâyık görüyoruz. Buna başka birşey bulunamaz mı? Demek ki koca Boğaziçinin çöp deryası haline gelmesine sebeb olan hâdise birkaç kişinin çöp içinden öteberi araması dır. Delikdeşik olmuş bir şapka, giyilemiyecek kadar eskimiş bir tek potin, kınk bir tabak... ve saire bulmak için binlerce kişinin sıhhati tehlikeye maruz kalıyor. Karaya çıkar çıkmaz Beşiktaş belediyesine uğradım. Nöbetçi inzıbat jefine meseleyi anlattım. Derhal çöp iskelesine memur yolladı. Umarım ki denizi kirletme ameliyesine nihayet vermiştir. Pek basit görünen bu çöp meselesinden bu kadar uzunca bahsetmekten maksa dım, Beşiktaş belediyesinin dikkat nazarını bu çöp iskelesine çekmek içindir. Bu iskelenin iki tarafında sadece parmaklık vardır. Çöplerin arabalardan mavnaya boşaltılmasında nekadar dikkat edilse en sakin havalarda bile bir kısım çöplerin denize dökülmesine mâni olmak mümkün değildir. Halbuki iskelenin etrafı parmaklık yerine çinko veya hiç olmazsa tahta ile kaN. renk bir tabaka yüzüyordu. Çöp iskele patılsa ve iskeleden mavnaya doğru üstü sine yaklaştıkça bu tabakanm koyuluğu tamamile kapalı bir oluk yaptınlsa çöp da artıyordu. iskelesinin doğurduğu mhzurlardan büyük Maraş elektriğe kavuştu Sandalcı zeki adam. Çöpleri merak et bir kısmının önüne geçilebilir, fikrinde Maraş (Hususî) Un fabrikasın tiğimi anladı. Bunun için de gene merak yım. da vücude getirilen tadilât üzerine şehir V. BİRSON la bana sordu: medeniyet nuruna kavuşmuştur. Belediye dairesi yüzlerce ampulle süslenmiş ve bütün sokak, yol ve caddelere lâmbalar asılmışh. Maraşlılar elektriğe kavuştuklan ilk gece hiç uyumamışlar ve sabaha kadar dışanda kalarak eğlenmişlerdir. Yukarıdaki resim ampullerle tenvir edilen Belediye dairesi önünde toplanmış olan halkı göstermektedir. Etıbba Odası merkez binası açıldı POLİSTE BtR AMELE YARALANDI Feneryolunda Bağdad caddesinde bir ev EDOUARD HERRIOT inşaatmda çalışan amelelerden Agob çahşırken yarıda kalan beton balkon DENÎZ İŞLERt birdenbire çökmüş ve zavallı tehlikeli Bulaşık gemilere giren surette yaralanmıştır. Yaralı Haydar paşa Nümune hastanesine kaldırılmış kılavuzlar îstanbul limanı nizamnamesinin 55 in trr. ci maddesi şu şekilde değijtirilerek VilâDÖRT YERİNDEN YARALAMIŞ Beşiktaşta Türk mahallesinde oturan yete bildirilmiştir: «Kılavuzlann sıhhî pratika almadan koltukçu Cemil ayni mahallede oturan evvel gemilere girmeleri caizse de bula koltukçu Arifle iş yüzünden kavga etşık yerlerden geldiği anlaşılan gemilerin miş, Arif kama ile Cemili dört yerinden tâbi olacaklan sıhhî tedbirlere bu kılavuz ağır surette yarahyarak kaçmıştır. lar da tâbi olurlar.» Yarah Beyoğlu hastanesine kaldırıl Motörler hangi limanlardan mış, suçlu yakalanmıştır. KALP LİRA Pangaltıda Halâs yolcu alabilecek? îktısad Vekâleti tarafından verilen kârgazi caddesinde bir tütüncüden gabir karara göre liman teşkilâtı ve liman zete alan Hasan adında bir adam tü reisi bulunmıyan ve posta vapurlannm iş tüncüye beş lira vermiş ve üstünü alıp lemedikleri yerlerde bulunan motörler, cebine koyarken gümüş liralardan biritahlisiye vasıtaları tam ve mükemmel ol nin taklid olduğunu anlıyarak polise müracaat etmiştir. mak şartile yolcu nakledebileceklerdir. Tütüncü polise verdiği ifadede «ben Bu karara göre liman teşkilâtı olan şe kalp lira vermedim» demiştir. hirlerde motörlerin yolcu taşımalan yaTahkikat devam etmektedir. saktır. Ali Tunc, onun «saygı ettiği» için sustuğunu anhyordu; gülmeğe başladı: Kaptan, hep ben, söylüyorum; sen, birşey söylemiyorsun! Kaptan da gülüyordu: Seni dinliyorum, Ali Tunc usta! Ali Tunc, etrafına bakındı; onlara bakan, kulak kabartan yoktu; buna rağmen sesini yavaşlattı: Kaptan, öyle ise, beni, iyi dinle... Bugün, peşine düştüğümüz motör için konuşacağım. Kaptan, gözlerini kırpn: Ben de öyle tahmin ediyordum. Ali Tunc, devam etti: Sen, bu motörle meşgul olacaksın! Kaptan, elindeki sigarayı yere attı, ayağile bastırdı: Kolay iş... Nasıl meşgul olacağım, onu söyle... Ali Tunc, anlattı: Bu motör, kime aid? Bunun tahkiki kolay... Yerli olsun, yabancı olsun, liman kaydini, senedi bahrisini, iskelesini, ana kütüğüne kadar çı M. TURHAN TAN Bir Türk hokkabazı şehrimize geldi Zati Songur is minde bir Türk genci cenubl Amerikadan şehrimize gelmiştir. Zati Son gur 1916 senesin de Almanyaya git miş, orada fennî hokkabazlık öğrenmiş, 1922 ye kadar Almanyada kal dıktan sonra cenubî Amerikaya git Zati Songur miştir. On sene cenubî Amerikanm muhtelif memleketlerinde temsiller vermiş ve muvaffakiyetler kazanmıştır. Dün matbaamıza gelen Zati Songur, tstanbulda da temsiller vererek fennî ve ilmî hokkabazhğı vatandaşlarına gös tereceğini söylemiştir. Kendisinin an lattığına göre, bu meslekte seyircileri hayrette bırakacak marifetler göster mekte, bilhassa fakirizmde çok mu vaffak olmakta imiş. Etıbba Odasınm yeni bina ve kütui Tadil, tamir ve noksanlan tamamla nan Etıbba Odası merkez binasile yeni tesis edilen kütübhanenin küşad resmi dün bir merasimle yapılmıştır. Merasimde doktar General Suphi, doktor General Tevfik Sağlam ile memleketimizin ma ruf ve mütehassıs doktorları, genc Tıb biyeliler ve gazeteciler bulunmuştur. Merasime askerî bandonun çaldığı îstiklâl marşile başlanmış, Oda başkanı profesör Niyazi îsmet Gözcü bir nutuk söylemiştir. Odanın, tıb talebesinin istifadelerine kartınm. Kaptamn heyecanlanışına Ali Tunc, güldü: Artık, onlar, senin bileceğin iş... Yalnız, pek fazla ileriye gitme... Onceden şunu bil ki, senin yapacağın araştırma, soruşturmalar, hep elaltından, gizli olacaktır. Eğer, araya bir adam koyacak olursan, kendin kadar emniyet ettiğin, namusuna güvenilir, ağzı sıkı bir adam olmalı. Kaptan, birden durulmuştu, kaşlannın arası hafifçe buruşarak Ali Tunca baktı, sağ elini çenesine götürdü: H ı ! dedi, Böyle söyle.. îşin rengi değişiyor. Evet.. Biraz nazik bir iş.., Bu motör, ne zamandanberi limanda? Dışan dan mı gelmiş? Arada bir satılma, ahnma işi var mı? Kim kime ve ne vasıta ile satmış? Kaptan: Dur, dedi, cebinden küçük defterini çıkardı, yapraklarını çevirmeğe başladı. hanesinin açılma töreninden iki intıba arzettiği kütübhanede muhtelif dillerde yazılmış 2200 den fazla eser vardır. Oda Almanyadan 4500 liralık kitab ge tirtmiştir. Bundan başka hakikaten kıymet biçilemiyen birçok eserler de muh telif doktorlar tarafından Odaya hediye edilmiştir. Bu eserler meyanında Şani Zadenin Lugati Tıbbî ile şair Abdülhak Hâmidin babası Abdülhak Mollanın Lugati Tıbbî gibi nadir eserler de vardır. Kütübhanedeki kitabların kıymeti 15,000 lira tahmin edilmektedir. Ali Tunc, gülerek sordu: Yoksa, motörün kaydini mi anyorsun? Sen, söyle... Ben, yapacaklanmı akıl defterime yazaynn. Dalga geçmeğe gelmiyecek; dikkatli olmak lâzım geldiğıni anlıyorum. Kaptamn, umduğundan fazla dikkatli çıkışı, Ali Tuncu, keyiflendirmişti: Bravo, kaptan! Kaptan, kaşlannın altmdan Ali Tunca baktı; bu bakışla, Ali Tunca, Solmazı hatırlatmış oluyordu. Ali Tunc, bunu anlamamış göründü: Bu motörün kaptanını da bulur, konuşabilirsen, daha mükemmel olur. Motörün gittiği, dolaştığı yerleri; kimlerin bindiğini ve nerelere uğradıklannı, hepsini bir bir öğreneceksin... Fakat gene tekrar ediyorum, senden ve araya koyacağın adamdan ve yahud adamlardan hiç kimse şüphelenmiyecek... Aşk ve macera romant Izüh, Yazan: MAHMUD YESARİ 81 Kaptan nasıl, burası iyi mi? Kaptamn gözleri parlamifta: Mükemmel, Ali Tunc usta... Ali Tunc, kazinoda, tenha bir köşe seçmişti; kaptana: Rakı ile pek başım hoş değildir. Fakat bu akşam, senin lerefine bir iki kadeh parlatacağım. Kaptan, Ali Tunca, yürekten, candan bir sevgi ile baktı: Herkes, tevekkeli mi seni seviyor? Eıin güc bulunur. Ali Tunc u*t«J Garson, küçük bir kovacık içinde, rakı şişesini getirmişti; kadehleri, bardaklan, meze tabaklannı masa üzerine dizdi. Ali Tunc, kaptamn kadehini elile doldurdu ve kendi kadehini kaldırdı: Haydi şerefe... Ali Tunc, kaptamn biraz keyiflenmesini istiyordu; hep havadan bahisler açtı ve gündüzkü motör gezintisini bile unutmuş göründü. Kaptan, ağır ağır rakısmı içiyor; Ali Tuncun sorduklanna, söylediklerine kısa cevablar veriyordu. yi koymam... Ben, kendim uğraşınm. Hem kimseciklerin de ruhu duymaz. Kaptan, işin tahkikat tarafı, böyle.. Bunun, bir de takib tarafı var... Sen, kırmızı motörün peşine düşeceksin; amma, nerede, ne zaman, ne şerait altında olursa olsun... Gazi, benzini düşünmiyeceksin.. Eğer icab ederse, lüzum görürsen, motörün rengini değiştir... Sanya boya, siyaha boya, renkten renge boya... Elini cebine atmış, cüzdanını çıkarmışb: Şimdi, sana benzin için filân lâzım olur, diye elli lira veriyorum. Bir elli lirahğı ayırdı, kaptana uzattı; kaptan şaşkın ?aşkm bakıyordu: Elli lirayı ne yapayım? Ali Tunc, parayı, onun defterinin üzerine bıraktı, cüzdanını cebine soktu: Ne yaparsan yap... Lâzım olur, ve olacaktır da... Bizim motör sakatlanır, yahud elin altında bulunmazsa, başka bir Kaptan, defterine, dikkatle yazıyordu, motör kiralıyacaksın! Senin düşüneceğin başını salladı: tek şey: Avı kaçırmamak... Sen Merak etme... Araya kimselArkan vari