11 tldnciteşrin 1935 CUMHURİYET CEPHELERDEN MEKTUBLAR: Habeşler Makallenin düşmesine hiç ehemmiyet vermiyorlar « ^» Adisababa, Habeş kumandanlarmın çekilme plânmı tatbikta gösterdikleri uysallık ve dikkati takdirle karşılıyor (Bas tarafı 1 inci sahifede) Eİamı» lâkabile anılan Ras Seyyum, Makalleye doğru yürüyen bir Italyan ko luna mükemmel bir oyun oynamıştır. Kuvvayı külliyesini arkaya çekerek, Makalle önlerinde beş on tane boş çadır bırakmış ve bunun arkasındakı kayalıklara bir tnakinelitüfek müfrezesı saklamış. llcrileyen Italyan piştarları boş çadırlaı, görünce, Habeşlerin kaçmış olduklarına hükmederek bütün ihtiyatı elden bırak mışlar ve ellerini kollarını sallı yarak rahat rahat yollarına de vam etmişler. Fakat kayalıkların arkasından bırdenbıre Habeş makıne litüfekleri ateş püskürmeğe başlamış ve bırçok Italyan askeri yere serılmıştir. Dığerleri şaşkın bir hale gelmişler, bir an tereddiid ettikten sonra, bulabıldıklen bir sıperın arkasına geçerek bu göze göruoirtiyen düşmanın üzerine ateş açmışlar dır. Ortalık kararmağa baslayınca, vazifelerini hakkile görmüş olan Habeş makinelitüfek efradı geri çekilmişlerdir. Vak'ayı uzaktan dürbünle seyreden Ras Seyyum herhalde bıyık altından kıs k:s gülmüstür. Biz bize «Ben» delisi Bir «Şey» yapmak herkesın îıoşuna gider. Solucan gıbi yaşamak, çok rahat olmakla beraber pek istenmiyor işte. Fakat çoğumuz yapmak ıstedığımiz «Şey» ı gözümüzde büyütüyoruz. 1 oprak bellemek varken, «küçük dağUrı ben yarattım» demek sevdasına düşüyoruz. Karımızı, çoluğumuzu çocuğumuzu idare etmek dururken, tanımadığımız adamlara sözümüzü geçırmek istiyoruz. Haydi bunda bir gbrüş yanlışlığı var diyelim, bir tarafa bırakabm. Insdn kendisinden birçok şeyler bekliyebilir. Bunda haklıdır. Ya bütün istedıklerinı yaptıına inananlara ne dersiniz? «Küçük dağları ben yarattım» diye haykıranlara kızmaz mısınız? Belki şimdi kızmazsınız. Ama güneşın alnında, kan ter içinde tarlanızı bellerken biri karşınıza çıkıp ta «hey, dos'um o epeyi bendeniz yapmıştım» derse şüpheız sinirlenirsiniz. Dün La Rousse du 20 em uecle'ı ka nştırıyordum. Gözüm Türkiye hakkın daki makaleye ilişti. Bu makaleyi Parise oturan Rıza Nur Bey ısmınde bir adamın yazdığını duymuştum. Meğer bu Rıza Nur Bey neymiş te bizim haberimiz yokmuş. 1922 de hılâfeti kaldırtan o, 14 cidlik Türk tarihini yazan o, dilimizi Arab ve Acem salanından kurtaran o imiş. Herşeyi o vap,nış ve bizım bundan haberimiz yokmuş. Ben Rıza Nur Beyin ismini lıaya! meyal hatırlıyorum. Galiba bir /amanlar meb'ustu. Eğer yazdıklarının v'izde birini yapmış olsaydı bunu mekteb sıralarında öğrenirdik. Pariste cıkan Ansıklopediye de başkaları yazardı. Doğrusunu söylemek lâzım gelırse ben kendi hesabıma Rıza Nur Beye kızmadım ve kızamam. Hatta güneşin alnında, tepeye tırmanırken karsıma çıkmış olsaydı bı!e gene bzamazdım. Istanbul yolları • ^^m IBUGUN DEBLU Küfe.« Taksi.. aman mı, yoksa buhran mı msanlan terbiye etti? Herhalde, seneden seneye, âdetlerimizde, hal ve tavırlarımızda, oturup kalkmamızda önemli bir fark görülüyor. Belki de içkiye .tahammülümüz artmıştır. Onu bilmem. Lâkin, gec vakit geçtiğim sokaklarda, bundan meselâ yirmı yıl öncekme nazaran, öyle ıkı tarafına yalpa vurarak, nara atarak, sululuk, sarkıntılık eden sarhşolara pek raslamıyorum. Tekbaşına sokağa çıkan kadınlann da eskisi gibi peşine takılanlar, lâf atanlar, dil ve el uzatanlar yok. Kendi halir.de gidenlere pek bakmıyorlar. Eski zamanlarda, hatırlarım: Selâtin meyhanelerin bulunduğu sokak agızla nnda, güclü kuvvetli küfeciler beklerdi. Bunlar, olgun sarhoşlan, sırtlarındaki küfelerin içine koyarlar, meyhanec'nin verdiği adrese götürüp teslim ederlerdi. Geçenlerde, bunu arkadaşlardan birine hatırlatıyordum. Ve çok şükür, zamanımızda, böyle küfelik sarhoşlara rasgelinmediğini iftihar makammda kayid ve ilâve etmiştim. Arkadaşım güldü: Taksiler, küfe hamallığını da öldürdü!. dedi. Peki, öyle olsun! Ya selâtin meyhaneler neden tenha? Onlar da yer değiştirdiler... Göçettiler. Ev hayatı apartıman hayatına inkılâb ettiği, şehrin merkezi Taksimle Ayaspaşa arasında toplandığı gibi, Kumkapı, Yenikapı, Tavukpazarı, Bahkpazarı meyhaneleri de köprünün ötetarafına geçti. Fakat geçmekle beraber de, bu yakadaki bazı hususiyetlerini de kaybetti. Işte, küfe yolculuğu da bunlardan biıi idi. «At sahibine göre kişner» diye meşhur bir ata sözü vardır. Sarhoş ta meyhane > sine, muhitıne göre içer. Eskiden, rakı kayıkla gelir, hamal sırtında meyhanelere taşınırdı. Şimdi, cicilibicili kamyonlar içerisinde, fabrikadan doğrudan doğruya nakledilen rakmın sarhoşu da elbette evine küfe ile gitmeğe tenezzül etmez, taksiye biner. Sonra, senin iddianı da ben pek yabana atmıyacağım. Gerçekten, zaman da buhran da sosyal terbiyemizin üzerinde müessir olmuştur. Bir kere, muhitimize kadın kanşması dizginlerimizi çekmiştir. Ondan başka, çığınndan çıkmcıya kadar içmeğe malî kudretimiz yetmiyor. Işi dumana kadar vardırmayıp, cilâ ile iktifa ediyoruz. Evvelce, küfe ile evine dönmek ayıb ve bayağı görülürdü. Bugün bunu yapan olsa, orijinal bir adam sayılır ve parmakla gösterilir. Evet azizim! Devir değişiyor, ileri liyor. Değişmenin ve ilerilemenin bir adına da tekâmül derler, değil mi?. Ercümend Ekrem TALU Edirne yolunda 30 kilometroluk bir kısım daha bitiyor, Edirnekapı Yedikule sur harici yolu kısmen ikmal edildi (Bas tarafı 1 inci sahifede) ni Büyükçekmecenin 10 kılometro ileri sındeki Çöplüce köyüne kadar olan kısmı bitirilmiş oluyor. Bu hesaba göre Tekidrdağı hududuna kadar daha 31 kilometro kalmaktadır ki bunun 20 kilo metrosu 936 yılında müteahhidıne inşaat ilâvesi olarak verilecek, yol Silivriye kadar bitirilmiş olacaktır. Geriye kalan 12 kilometroluk kısım da ayn bir taahhüd olarak yaptırılacaktır. Ayrıca Bayındırlık Bakanlığı tarafından hudud noktasından Lüleburgaza kadar olan kısımlarda da nşaat devam ettirilmektedir. iltisak yolunun 2 kilometrosu bitirilmiş tir. Edirnekapı Dağyenice yolunun 7 kilometroluk kısmı da bu ay içinde bitirilecektir. nun tesirıle bozulmakta olan askerler tek rar cesaret alacak, tekrar toplanıp düş mana hücum edecek ve biraz evvelki mağlubiyet kısa bir zamanda parlak bir muzafferiyete tahavvül edecektir!» Istinye Büyükdere yolu Cenub cephesinde olup bitenler Habeşler Makalleye hiç ehemmiyet vermiyorlar Habeş ordusu erkânı Makalle den l'*n bu çamurdan kulübeler yığınına, hiçbir sevkulceyşî ehemmiyet atfetmemekted'rler. Onlar ltalyanları daha içerilere çekmek, onlarla Makalle ile Ankobar aıasmda, şimalden, cenuba doğru uzanar. dağların korkunc, ıssız ve karlı tepcle rinde karşılamak istiyorlar. ; Ecnebilerin endiçeleri Burada bazı ecnebiler, lmparalorun hudud boylannda bulunan vali ve ku mandanlar üzerindeki nüfuzuna hayret ermektedirler. Bazı kimseler de Habeş ordusunda şimdıye kadar görülen dı:ıp linin bozulacağından korkmaktadır ar Harbiye Nazırı Ras Mulugetanın, i'erı hattaki kuvvetlere kumanda etmekte o lan Ras Seyyum, Ras Kassa ve Ras İmru gıbı kumandanlarla temasa geldığı zaman aralarında ihtilâflar hasıl olacağı, kıskanclıklar doğacağı rivayetleri varsa da, Ras Mulugeta daha henüz dün Des•ieye vâsıl olabildiğinden bu hususta şimdiden birşey söylemek doğru değildır. Cenub ceohesinden gelen haberler Gorahainin Italyan tayyareleri tarafın dan gayet şiddetli bir surette bombardı man edildiğini bildiriyor. Buradaki cepheye kumanda eden General Afevork, bu bombardıman neticesinde Habeş kuvvetlerinden ancak 7 kişinin yaralandığını ve bunların da kamyonlarla, Dagabur daki sahra hastanesine gönderildiklerini dün akşam telsizle bildirdi. Gorahai ile Dagabur arasındaki mesafe tam 200 mildir ve yollar o kadar berbad bir haldedir ki, bu Habeş yaralıları yerinde, Avrupalı yaralılar olmuş olsaydı, mu hakkak hepsi de yollarda ölürlerdi. General Afevork ayni raporda Tafere Katamadaki muharebe hakkında tafsilât vermekte ve kasabanın ne suretle ttalyanların eline geçtiğini anlatmaktadır. Bu muharebeler çok şiddetli olmuş ve Ital yanlar buradaki zayıf garnızona tayyarelerle ve tankla/la hücum ettikleri halde, Habeşler bir karış bile gerilemiyerek son kurşunlarını atıncıya kadar cesurane bir mukavemet göstermişlerdir. Afevork burada yararlık göstermiş olan birçok kabi'e resislerile efrada madalye verilmesıni iltimas etmektedirî Bu meyanda bilhassa makinelitüfeği son kurjununu atıncıya kadar kullandıktan sonra, kendisine «ekiz on adım kalıncıya kadar yaklaşan Italyanların ateşine ehemmiyet vermıjerek tüfeğin mekanizmasını çıkardıktan sonra mevzıınden ayrılan bir Habeş neferinin yararlığını ve elindeki tüfcği artık işe yaramayınca kılıcını sıyırarak Italyanların arasına atılan Ugaz Nur isminde bir kabile reisinin gösterdiği cesareti zikretmektedir. Müslüman kumandanlardan General Muhammedin de bu muharebede büyük fedakârlıklan görüJmüştüı, , , , Bu yolun son kalan 6 kilometrosu bu ay nihayetine kadar tamamlanacak ve yol bu suretle tamamen bitirilmiş ola caktır. Bu yolun bir tarafının yaya kaldınmı asfalt, diğer tarafı da parke ile döşen mektedir. Yol kısmı 8 metro, vaya kaldırımları da üçer buçuk metro oHuğuna göre yolun genişliği 15 metrodur. Yakın yollar 2,5 kilometroluk Çubuklu PaşabahIstanbul Edirne yoluna 6 ve 7 nci çe yolunun da yarısı bitmiştir. Geri kailometroda iltisak peyda eden Bakır lan kısmı bu mevsimde bitirilecektir. öy încirli yolu asfalt olarak vapıl Üsküdar • Şile, Yalova Bursa mıştır. Insaat bu ay içinde bitirilmiştir. yolları Eskiden Bakırkövüne yalnız Yedikule Kazliceşme ve Zeytinburnu üzerinden Üsküdir Şile yolunun Muhacir kö:ıdıhrken şimdi bu yollar sayesinde Top yile Alemdağı arasındaki kısmı dün bitapı încirli üzerinden de gidilebilecek miştir. Otomobiller ve diğer nakil vası tir. Bakırköyden Edirneye gitmek isti taları evvelce bu yoldan çamura batmayenler de artık îstanbula uğramıyacak dan geçememekteydiler. Üsküdar iskele meydanile Kuzgun ardır. cuk arasındaki 15 metro genişliğmde ve Edirnekapı Topkapı Yedikule 500 metro kadar uzunluğundakı parke sur harici yolu da Topkapıya kadar bi yol da kışa kadar bitirilecektir. irilmiştir. Bu yol ay nihayetinde Mev Maltepe Kartal yolu inşaptına da ânekapısına kadar ilerliyecek, geri kalan başlanmıştır. Bu yol gelecek yıh kadar 2 kilometroluk kısım da önümüzdeki bitirilecektir. mevsimde bitirilecektir. Yalova Karamürsel yolunun 5 kilo tmparatorun cepheye götüreceği sandukalar Birkaç güne kadar Imparator da buradan Ressieye müteveccihen harekeî edecek ve beraberinde iki meşhur azizin sandukalarını da götürecektir. Bunlardan biri 1896 Adua zaferinde ordunun önünde taşınmış olan Sen Jorjun, diğeri de Sen Gabriyelin sandukasıdır. Imparatorun 1906 daki dahilî isyanda bu sanduka sayesinde Sa^alada Lij Yasunun babası Ras Mikaele qa lebe çaldığı söylenmektedir. Habeşler bu azizlerin hakikaten sandukalar içinde bulunduklarına ve muharebe esnasında sandukalanndan ç:kıp askerleri harbe ve zafere sevkettiklcrin kanidirler. Hatta birçok yaşlı askerler, 40 sene evvelki Adua muharebesinde Sen Jorjun, beyaz atile Menelik ordulırının başına geçip onları zafere se\kettiğin gözlerile gördüklerini iddia etmckledir ler. Imparatorun hususî rahibi papaz Gabreah dün bize dedi ki: « Habeşler bir cephede mağlubiyet alâimi gösterir göstermez oraya derhal bu sandukalardan birini göndereceğiz. Bu Bu yolun birçok hususiyetleri vardır. metrosu bitirilmiştir. 8 kilometrosurun da Yol plâtformu iki kısımdan müteşekkil toprak tesviyesile köprüleri bitmiştir. Yalova Bursa yoluna gelınce buradir. Altı buçuk metroluk bir kısmı beton asfalt, beş buçuk metroluk kısmı da sü da çok bozuk ve gayrifennî bir /ol vari yolu olarak yapılmıştır. İki tarafına vardır. Bu defa daha fennî ve muntazam da ayrıca yayalar için üç metroluk asfalt bir güzergâhtan bir varyant yol yapıl Bursada dükkânların kapanma kaldırım yapılmıştır ki yolun genişliği bu maktadır. Bu yolun toprak tesviyesi tasaati suretle 18 metroya baliğ olmuştur. mamen bitmiştir. Faaliyete devam e^mek Bursa (Özel) Şar Kurulumuz 4 kilometroluk Yeşilköy Halkalı üzere yeni tahsisat beklenmekted'r. son toplantısında çarşı esnafından elli imza ile gönderilen bir istidayı konuşmuştur. Bu istidada dükkânlann muayyen saatlerde (Istanbulda olduğu gibi) ka panması istenmektedır. Şar Kurulu bu isteği Bursa içir^lü zumlu bir şey bulmadığından kabul et General Muhammed kumandasındakı memiştir. askerler iki tayyare düşürmeğe muvaffak oldukları için, kendisine bugün Habeşis arkadaşlardan bırçoğu katır bulama tanın en büyük nişanı gönderilmiştir. dıklarından bizi arkamızdan kamyonlarAdisababadaki ecnebi gazeteciler la takib edecekler. Fakat bunlar kam yonlarla ancak Dessiye kadar gidebilecepheye gidiyorlar Cumü günü şafakla beraber, birkaç cekler, ondan sonra kamyonlar işlerine gazete muhabiri, Habeşistanın en vahşi yaramıyacaktır. bölgelerine doğru bir seyahate çıkacağız. Şimdilik ilk hedefimiz Dessiyedir, onImparatorun kendi maiyet efradından dan sonra nerelere ve hangi istikamete İngiltere Kra tefrik edilmiş bir kıt'a süvari de retakat doğru gideceğimizi, verdiğimiz söz mucilının üçüncü oğedip, bizi, bütün beyaz insanları bilâ bince şimdilik gizli tutmak mecburıyetinlu Gloucester Dükayd ve şart düşman addedip öldürmeğe deyiz. kası Lady Alice Geçeceğimiz arazi o kadar ıssızmış ki Scott namında Inkalkışan bazı vahşi ve cahil kabilelere av hayvanatı bile bulunmuyormuş. Bu giliz asalet taba karşı muhafaza edecektir. Yolda tesadüf edeceğimiz kabile re ralarda yalnız Şifta dedikleri Habeşle kasına mensub bir islerine hitaben tavsiyeler aldık. Bu tav rin en vahşi, en merhametsiz ve şimdıye kızla evlenmiştir. siyelerde Habeş hükumeti bizi «sulh a kadar kimseye boyun iğmiyen kabilelerı Nikâh merasimi damları» diye tarif ediyor. Kafilemizin yaşıyormuş. Gece bizler uyurken, mu Bukingam sara selâmet ve emniyeti için icab eden bü hafızlardan birçoğu kampın etrafında yının özel kilise tün tedbirler düşünüldüğü halde, gene bir kordon teşkil edip bu vahsilerin yak sinde yapılmıştır. kendi arzumuzla yola çıktığımıza, teh laşmasına meydan vermiyecekler. Tören bütün LonKafilemize katırcı bulmakta çok zor drayı ayağa kal lıkeye kendıltğımızden atıldığımıza ve maruz kalabıleceğimız herhangi fena bir luk çektik. Hiçbirisi o korkunc yerlerde dırmış, sokaklar akıbetten dolayı Habeş hükumetinin yolculuk yapmak istemiyordu. Fakat sa kalabal.k bir halk mes'ul tutulamıyacağına dair bizden im raydan bilvasıta verilen bir emir üzerine tabakası kaplamıs derhal yola geldiler. Ancak ücretlerine olmakla beraber merasim geçenlerde evlenen Kralın ikinci oğlu Kent Dükasınmki za aldılar. Bu seyahat, belki de iki ay sürecektir. mahsuben evvelâ kendilerine birer tüfek kadar parlak olmamıştır. Buna da sebeb kızın babasının bir müddet evvel ansıBize hicbir Avrupalının böyle bir seya le, 50 şer atım cepane vermekliğimizi zın vukubulan ölümüdür. O matemli hatıraya hürmeten fazla şatafath merahate dayanamıyacağını söyledilerse de istediler. Nihayet, harbi, harb sahnesini yakın sim yapılmamıştır.. biz birkaç arkadaş daha evvelden bütün Resimlerimizden biri yeni evlileri Kralla Kraliçe arasında göstermektedir. Dihazırbklarımızı yapmış ve hatla katırla dan görüp vaziyet hakkında doğru haberğerinde karı ve kocanm saraym balkonundan halkı selâmladıkları görülmektedir. ler alabileceğiz.» nmızı bile temin etmistik. Diğer gazetec İngiltere Kralının üçüncü oğlu da evlendi I rv 200 liraya adam öldürenler HİÇ Edebî Roman : 44 Mehmedden başka şeyler düşüıen, Mehmedin Ölümünü anlamıyan bu uısanlann hepsi bir heykel kalabalığı gibi onun için bir takım cansız cisimlerden ibaret... O, bomboş bir dehlizde tekbaşına yürüyor. *** Onu hiç bir zaman bu kadar guzel görmemişti. Belki ötekiler onu böyle güzel görmez... Fakat Seza için Leyaz örtülerin arasında yatan bu minıminı şeyin ne ilâhî bir güzelliği var. Sarışın başı şımarırken yaptığı gibi yana devrilmiş, solgun dudaklan şımarırken yaptığı gibi biraz, büzülmüş ve gözleri sımsıkı kapalı. Ölmüş mü?.. Sahiden ölmüş mü?.. Uyuyor, diye bağırıyor, uyuyor diyiorum size... Türkçe anlamıyan yabancılar, yabancı gözlerle bu anlamadıkları lisanda birşey Yazan: Suad Derviş ler söyliyerek bağıran bu matemli kadına bakıyorlar. Mehmed... Mehmed... Mehme dim... Yatağa daha yaklaşıyor, daha iğiliyor ve onu uykudan uyandırmaktan korkar gibi hafif hafif sol şakağından öpüyor, daha soğumamış, ılık olan şakağıiı dan... Yavrum... Ah yavrum... Ah evlâdım benim. Mehmedin kokusunu bütün ciğerlerine almak, bütün ciğerlerine çekmek istiyor. Onu dünyaya getirmek için çekilen, aylar süren o meşakkatler, onu dünyaya getirmek için saatlerce kıvrım kıvrım kıvrandıran o acı, onu minimini bir bebekken böyle serptirip büyütmek için çekilen zahmetler, onu ölümden kurtarmak için yapılan fedakârlıklar bir hiç oldu ha!.. Vücudünün içi, karnının ta içi adeta maddî bir ateşle yanıyor. Birdenbire boşalmış hissini veren kann, onun beslendi ği, onun insan şekline geldiği bu kann sanki ateş doldu. Şimdi iki avuclarile karnını uğuşturu yor ve böyle karnını uğuştura uğuştura kâh ona, kâh avuclarını açarak bos avuclarına bakıyor, sonra dizlerinde ki'vvet kalmamış olacak ki düşer gıbi dizüstü çöküyor. Artık birşey bilmiyor, hiç birşey dü şünmüyor. Yalnız yabancılar matemli ann^nin ellerini göke doğru kaldırdığını ve eökyüzüne doğru birşeyler bağırdığmı görerek, onun dua ettiğini sanıyorlar. Ve anlamadıkları bir lisanda yapıîan bu duanın bu kadar çok isyana benzeyişine içlerinden hayret ediyorlar. *** kıyorlar. O hiç birşey düşünmüyor, yalnız a vuclannın içinde, kapalı tuttuğu gozlerinin önünde, binlerce resim canlanıyot. Bir sürü renkli enstantaneler onun mavı kordelâlarla süslü beşiği, portbebe içinde ufacık yumruğunu sıkan bir beb("k, sonra sanatoryomun açık hava barakasında uzanmış bir hasta çocuk... Bahçede koşan iki mjnimini ayak... İlk defa basını dik tutabilen bir minimini ve ellerini biıbirine kavuşturup kendine hayran hayran bakan bir çift göz ve kulağında tatlı tatlı bir ses: Anneciğim sen ne güzelsin, yoksa eskiden sen melek miydin?. Diyor. Bütün bu resimler birbirine karışıyor ve bütün bu resimler biroirini Şimdi artık konuşmuyor, odada yerde kovalıyor, hiçbir intizamı olmadan, hiçbir dizüstü çökmüş... Yüzü avucları içinde tasnif kaidesine uymadan. Mehmed nıütemadiyen BÖzünün önünde hayatının saklanmış, durmadan hıçkınyor. Ve onu orada kendihalinde bırak.yor muhtelif safhalarında canlanıvor, büyüyor, küçülüyor, kücülüyor, büvüvor. lar. Onun yanına yaklaşmıyorlar. Seza ona vücudünü bozmamak kay Büyük şehrin erken inen akşamı bir gusile südünü uzun zaman vermemişti. matem gibi bu odanın pencerelennden Vücudünün güzelliğini ondan esirge içeri süzülüyor. Beyaz önlüklü bir hastabakıcı lâmba mişti. Ona tamam bir anne olamamış, yı yakıyor... Ve bütün yabancılar onu onu kendi südile, kendi kanile besl'ye çocuğunun ufacık vücudile başbaşa bıra memişti. Bundan çekinmişti. Sızlıyan göğüslerini avuclarile uğuş turuyor. Sanki ondan esirgediği bütün südü şimdi bir anda göğüslerine doluyor, göğüslerini delmek ve dışarı fışkırmak istiyor. Olduğu yerde hafif hafif sallanan gene kadın şimdi bu vücud güzeîliğine lânet ediyor. Şimdi bu vücudü güzel bırakmak endisesini doğuran aptal dtişünceye lânet ediyor. Güzel kalmak... Ah güzel kalamaz olaydı da... şimdi içinde şu vicdan azabını duymasaydı. Ona aid olan her bir hatıra bir saadet, her bir hatıra bir sevinc, yalnız güzel şeylerle dolu. Hatta hastalığı bile, karsmndaki bu ölümün yanında hastalığı b;le, haleti nez'i bile bir saadet. Ana olmak ne saadet... Ana ol mak ne felâket yarabbi... Ya artık ana olamamak... Maddî ve manevî bütün ıstırabları ve bütün zevklerile bir evlâdı beş yaşına kadar getirdikten sonra, artık ana olamamak.. Çocuğunun elinden alınması, kendi fıkri sorulmadan, bir daha geri gelmemek üzere çocuğunun elinden alınması... Bu ne elim şey, bu ne tahammül edilmez bir işkence.. Katiller yakalandıktan sonra Bursa (Özel) İznik ilçesinin Balarım köyünden Mehmed Çavuş isminde biri feci bir surette öldürülmüş ve katilleri kaçmışlardır. İlçenin jandarma komutanı Hasan Ataç, geceli gündüzlü takibde bulunarak bu katilleri bulmuş ve bunlann Mes'udiye ismindeki Gürcü köyünden Tufan oğlu Ahmed, Terzi oğlu Osman admda iki kişi olduklannı meydana çıkarmıştır. Katiller yakalanmış ve Mehmed Çavuşu niçin öldürdükleri kendilerine sorulmuştur. Katiller: Balarım köyünden Mehmed Çavuşa karşı kin besliyen biryıin kendilerine 200 lira vererek onu öldürttüğünü anlatmışlardır. Katiller jandarma muhafazası altında Mehmed Çavusu öldürüp gömdükleri yere götürülmü«ler ve cesedini kendi ellerile meydana cıkarmışlardır. Madrid 10 (A.A.) Faşist ve fa Madridde hâdiseler şist aleyhtarı talebeler arasında yeni hâ diseler olmuştur. Polis müdahale etmiş, iki talebe ağır surette yaralanmijtır. Bir(Arkan var) Içok talebe tevkif edilmiştir.