«ÇüMHURfYEl 4 Eylul 1935 Jürklerle Süngü Süngüye No. 297 Çanakkalede >^ A. DAVER KiRALIK Türbede Belediye karşısında Sinanağa Daireleri Kalorifer Su Elektrik Gaz 1 ve 3 sayılı daireler kirahktır. Kira kesilmiştir. Kapıcıdan soruluı Belçika Kraliçesinin RADVO cenazesi dün kaldırıldı u aksamki program j Cenaze töreni çok hazin oldu, dün şehrimizde de Kraliçe için bir ayin yapıldı İSTANBUL: 18,30 fransızca ders 18,50 dans mu sikisi 19,10 monoloğ, Halide 20,10 konferans 20,30 stüdyo caz ve tango orkestraları, Gavin kardeşler 21,35 son haberler, borsalar 21.45 Rozi Ludvinkson, şan piyano ile beraber 22 nlâk neşriyatı. VİYANA: 17,10 gramofon 18.05 konser 19,05 konuşmalar, haberler ve hava raporu 20,35 süel musiki 21,35 konser 23,15 cazband takımı 23.55 konusma 24.10 cazband takımı, BERLİN: 17,05 haberler 17,35 kadmlarm za manı 18,05 Frankfurt 19,05 oda or kestrası 20,05 Laypzigden 20,45 gü nün akisleri 21,05 haberler 21,20 Laypzigden 21,50 orkestra konseri 23,05 haberler 23,35 Kolonyadan. BUDAPEŞTE: 17,15 genclerin zamanı 18,05 kon ferans 18,35 Çingene orkestrası 19,35 konferans 20,05 şan konseri 20,35 konferans 20,55 eğlenceli konuşma 22,05 gramofon 22,30 haberler 22,50 süel konser 24.15 cazband takımı 1,10 haberler BÜKREŞ: 18,05 orkestra konseri 19,05 haber ler 19,20 konserin devamı 20,05 konferans 20,25 gramofon 21,05 konfe rans 21,20 konser 22,10 radyo orkestrası 22,35 haberler 22,50 konserin devamı 23,20 yabancı dillerde haber ler 23,30 konserin devanu PARÎS (Radio Paris): 20,25 gramofon 20,40 haberler 21,05 muhtelif dans havaları 21,35 haberler21,50 komedi 23,50 proeramın tekrarı1,20 dans musikisi. VARŞOVA: 17,25 dans havaları ve şarkılar 18,23 bir musiki evinde 19,05 Karakaudan: Konser 19,50 gramofon 20,05 haber ler ve reklâmlar 20,55 bir uçak pilo tile birlıkte 21,05 şan konseri 21,50 haberler 22,05 konser: Şopenin eser leri 22,40 şiirler, konferans 23,05 klâsik musiki İngilizlerin her cihetçe rahat askerlerine mukabil Türkün tek mazhariyeti vardı: Imanıî Mülmanın kitabından Taarruz ve müdafaadaki zorluklar Çanakkale harekâtında karşıya çıkan zorlukları yenmek, gerek taarruz edenler, gerek müdafaada bulunanlar için ayni derecede güçtü. Türkler için düşman harekâtını denilebilir ki daha su üstünde iken durdurmak nasıl zor idiyse, meçhul bir arazide kuvvetli bir bir düşman karşısında karaya çıkmak ve harekât üzerinde kat'î rol oynıyan mühim noktaları hemen ele geçirmek te müttefikler için ayni derecede zordu. Bu suretle gerek kıtaat ve gerek kumanda heyeti için her iki tarafta da son derece zor ödevler (vazifeler) meydana çıkıyordu. Fakat bu ödevlerin yapılması için elde bulunan vasıtalar bakımından ise her iki parti arasında büyük farklar vardı. Gerçi İngilizler de, Geliboludaki ordu kumandanlarının istediği ve lüzum gösterdiği kuvvetleri asla verememişlerdi, ve bu cıhetle onların cepane, orta ve ağır batarya eksikleri hususundaki şikâyetleri doğru görülebilir. Fakat bu noksanlar Türklerin uğradıkları zorluklar karşısında solda sıfır kalır. Harekâtın ilk haftalarında Türkler, ağır top yok luğu ve cepanesizlik yüzünden gösteriş yapabilecek derecede bile müdafaadan feragat mecburiyetinde kalmışlardı. Bundan başka Türkiyede diğer sahalardaki birçok zorlukları da gözönüne getirmek lâzımdır. Filvaki ingilizlerin sağlam bir üssülharekeleri yoktu ve işgal edilen dar saha, hiçbirşey hatta kâfi derecede su bile temin edemediğinden bu ihtiyac Mısırdan vapurla getirilerek bertaraf ediliyordu. Fakat İngiliz ihrac ordusunun arkasında sonsuz bir kuvvet kaynağı olan ingiliz dünyası vardı. Her neferin muharebe kabiliyetini muhafaza ve hatta onun şahsî istirahatini temin edebilmek için ne lâzımsa getirtilebiliyor ve getirilmiş bulunuyordu. İngilizlerin yiyecek, giyecek ve techizat hususundaki ihtiyacJarı en yüksek bir derecede temin ve tatmin edilmişti. Türk ordusunun arkasmda ise yoksul, nüfusu azalmış, müttefıklerine ve hemen bütün dünyaya kapalı, sanayi ve nakliye vasıtaları itibarile henüz açılmamış bir memleket vardı. İstanbul ne verebiliyor ve ne yapabiliyorsa ki esasen pek azdı ekseriya Marmara denizinde pusuda bulunan düşman deni zaltı gemilerinin tuzağına tutuluyordu. İstanbul Levazım Âmirliğine bağlı kıtaat için 3000 ton lava marin kömürü 10 eylul 935 sah günii saat 16 da Tophanede Sa • tınalma Komisyonunda kapalı zarfla eksiltmesi yapılacaktır. Tahmin bedeli 43500 liradır. İlk teminatı 3262 lira 50 kuruştur. Şartnamesi 217,5 kuruşa Komisyondan alınabilir. Kömürün muayenesi Zonguldakta yapılacaktır. Eksiltmeye gireceklerin 2490 sayılı kanunun 2 ve 3 iincü maddelerinde istenilen vesaikle be Sevk ve idare bakımından raber teklif mektublarını belli Bu noktaı nazardan iki tarafın sevk ve gün saat 15 e kadar Komisyona idaresine dair de bir iki söz söyliyelim. vermeleri. (113) (5045) ingilizlerin, kendileri tarafından da sonralan bizzat tasdik ve itiraf olunduğu veçhile, Çanakkale harekâtında sevk ve idareleri her vakit mükemmeliyet gösterememiştir. 18 mart muvaffakiyetsizliğinden sonra gerek Londrada ve gerek Çanakkale önündeki donanmada, deniz hücumunun derhal devamı mes'uliyetinin deruhde edilmesi hususunda kararsızlıklar görülmeğe başlamıştı. Hücuma sadece devam fıkrinde bulunan o zamanki bahriye birinci lordu Çurçil, yalnız kalmıştı. Ağustos sonlannda da durum gene böyleydi. Anafartalarda yeni büyük taarruz boşa çıktıktan sonra İngiliz kabinesi ya yeni kuvvetlerle hücumun devamına, veyahud Çanakkaleyi boşaltmıya karar vermek mecburiyetinde idi. Böyle bir karar yerine, geçen üç ay içinde teşebbüsün devam veya terki hakkında sonsuz münakaşalar olmuş, harb meclisleri kurulmuş ve bütün bunlardan hiçbir netice çıkmamış, kat'î karar daima tehir olunmuştur. Türklerde böyle kararsızJıklar yoktu. Türk ordusu Başkumandanlığı devletin bütün askerî vasıtalarını Çanakkale ha rekâtına hasretmiş ve diğer bütün teşebbüsleri geri bırakmıştır. Bazan ihtimaî anlaşamamızlık yüzünden çıkan haller sarfınazar olunursa, Enver Paşa mümkün olduğu kadar, 5 inci ordunun ihti yaclarını kapatmağa ve müdafılerin ağır ödevlerını hafıfletmeğe uğraşmıştır. Ordu kumandanında da ayni kat'î heder görülmelıtedir. General Liman fon Sanders, her şeyın mahvolduğu zannedılen tehlikeli anlarda ve ekseriya gözü önünde cereyan ederek sinirleri gevşeten muharebe intibalan karşısında da sükunet ve metanetıni muhafaza etmıştır. (Liman fon Sandersin bilâkis daima sinirli ve heyecanh olduğunu söylerler. jpalzemesine tahammül etmek kudretini alıyorlar ve tabiî gene bununla da bu üstünlüğe kısmen bile yaklaşamıyorlardı. Teknik ve malzemenin çarpıştığı bu devirde de harbin neticesi üzerinde kat'î tesiri haiz olan manen ve fikren yüksek sevk ve idaredir. Malzemeden hakkile ve pervasız istifade etmek yolu bilinmezse, en bol malzeme üstünlüğü de netıce üzerinde tam bir tesir gösteremez. Harb «an'atinde bu bakımdan hiçbir değişikiik olmuş değildir. Eski zamanda olduğu gibi, bugün de, zafer ve hezimet hükmünü veren, maddeyi kullanmasını sevk ve idaredir. Vaziyetin dahiyane bir su rette kavranılmış olması bile, bu kavrayış tunc bir ıradeye dayanmış değılse, veyahud tehlikeli anlarda sinirler gev şer ve maneviyat kırılırsa, en son netice üzerinde hiç fayda etmez. İst. Levazım Amirliği Satın Alma Komisyonu ilânları Dünkü âyinde bulunanlar Brüksel 3 (Özel) Kraliçe Astri din cenazesi bugün büyük törenle kaldırılmıştır. Saat 10,17 de sarayın kapılan açılmış ve 4 çift ata koşulu bir arabada bulunan tabut sokağa çıkarılmıştır. Cenaze alayı ağır adımlarla saraydan Sent Güdül katedralına gitmiştir. General üniformasını giymiş olan Kral cenaze arabasını yaya ve başı açık olarak takib et miştir. Kralın sağında Kraliçe Astridin babası Prens Şarl, solunda da kendi kardeşi "Flândr Dükü Prens Şarl bulunuyordu. Yabancı devlet baskanları ve prensler, cenaze töreninde bulunmak üzere muhtelif memleketlerden gelen özel elçiler, Brükseldeki yabancı elçiler, kabine üyeleri, saray erkânı ve muhtelif kurumlar birbiri ardına cenazeyi takib etmişlerdir. Alayın geçtiği caddeleri dolduran yüz binlerce halk büyük bir sükut içinde, göz yaşları dökerek çok sevdikleri Kraliçeleinrin cenazesi önünde son defa olarak iğilmiştir. Sent Güdül katedrah da bastanbasa siyah perdelerle örtülmüştü. Kilisenin tam ortasında büyük bir katafalk yapılmıştır. Kraliçenin tabutu 60 büyük çelenk altında kaybolmuştur. Daha evvel saraya gönderilen çiçeklerin sayısı 1000 i geçmıştır. Dinî törenden sonra cenaze alayı yoluna devam ederek saat 13 te Lacken sarayına varmıştır. Orada Kraliçenin cenazesi 19 parça topla silâhlandıktan sonra saray erkânının elleri üstünde olarka Lacken sarayındaki Krallık ailesi medfenine götürülmüş ve Kral Alberin yakınlarındaki mezara yerlestirilmiştir. Daktilo aranıyor I Şartlarını ögrenmek üzere Sirkecil de Büyük Ismail Pasa Han bekçisi I vasıtasile müracaat edilmelidir I Zayi Bu sene İstanbul Alemdar nahiyesi ilkmektebinin (A) kursun dan aldığım sehadetmamemi ve hüs nühal varakamı kaybettim. Yenisi alınacağnndan zayiin hükmü yoktur. İstanbul Rüstempaşa mahallesinde Nalburlar sokağında 4 numarada Cemil oğlu Mustafa Şehrimizde yapılan âyin Isviçrede feci bir otomobil kazasında ölen Belçika Kraliçesi Astridin istirahati ruhu için dün sabah saat 1 1 de Beyoğlundaki Sent Espri kilisesinde fevkalâde muhteşem bir ruhanî ayin yapılmıştır. Törene İstanbulda bulunan bütün elçiler, konsoloslar büyük üniformalarile iştirak etmişlerdir. Elçi ve konsolosların kanları da törende hazır bulunmuşlar ve Belçika elçisi Dö Raymon tarafından davetlilere tahjîis edilen yerleri işgal etmişlerdir. İstanbul Valisi ile Merkez kumandanı törende hükumetimizi temsil etmişlerdir. Ruhanî ayin çok müessir olmuştur. Istanbulda bir şirkette çalıştırılmak üzere iyi türkçe yazabilen bir daktilo ahnacaktır. Isteklilerin İstanbul posta kutusu 84 adresine bir fotoğraf ve tercümeihallerini rönderme'eri. Daktilo aranıyor •• İRTİHAL Tüccardan Bay Vahid Şükrü ve AH Rıza Şükrünün pederi ve Haka'film müdürlerinden Bay Fehameddinin kayınpederi Bay PETRİÇLÎ AHMED ŞÜKRÜ vefat etmiştir. Cenaze namazı bugünkü çarşamba günü öğleüstü Fatih ca. misinde kılındıktan sonra Edirneka pısında aile kabristanına defnoluna caktır. Tanrı rahmet eyliye. İstanbul Gümrükleri Satıs * Komisyonundan: M.K.N. 740 Krymeti Cinsi eşya 99,70 Sakkarin «yalnız depo sahibleri vesikalarını göstermek şartile arttırmaya gi • rerler» (kaçaktır) 659 212, 13,75 Bos adi ?ifc «yaban ülkelere götürülmek şartile». 406 2,220 15 660 75, 4,87 880 300 210 Kullanılmış demir taktir makinesr. Yukarıda miktarları gösterilen eşya 6/9/935 cuma günü saat 14 te açık arttırma ile Satış Komisyonunca satılacaktır. İstdŞdilerin 2490 S. Kan. 42 inci maddesinde gösterilen zaman zarfında yüzde yedi buçuk pey akçelerini gösterir makbuzla Komisyon Reisliğine gelmeleri ilân olunur. (5161) Ağırlığı 13,200 Nöbetçi eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczanelar lardır: 1 Bakırkövünde (Merkez), CerraRpa şada (Şeref), Cibalide (Ahmed Neca ti), Çemberlitasta (Sırrı), Fenerde (Arif), Gedıkpaşada (Asador Vahram), Karagümrükte (Kemal), Samatyada (Teofilos), Saraçhanebaşmda (İbrahim Halil), Sirkecide (Ali Rıza) Tnnkanı da (Nazım). Beyoğlu cihetindekiler: Beşiktaşta (Rıza), Hasköyde (Yeni Türkiye), Karaköyde (Karaköy), Ka sımpaşada (Yeni Turan), Şişli, Şafak sokağında (Narigeleciyan), Taksimde (Ertuğrul ve Dellasuda), Yenişehirdo (S. Barunakyan). Üsküdar, Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükadada (Şinasi), Heybelide (Yusuf), Kadıköy, Muvakkithanede (Saadet), Kadıköy, Söğüdlüçeşmeda Osman Hulusi), Üsküdar, İskeleba smda (Merkez). Türklerin sessiz kahramanlığı Türkler yalnız harb vasıtalarından degil, harbeden askeri sağlam, işe elverişli ve rahat tutabilecek her nevi bakım teşkilâtından da mahrumdular. Doğru gıda alamıyan, bitten mustarip olan, kızgın güneşe, kum fırtınalarına, yağmur ve soğuğa karşı korunamıyan ileri hatlardan pek ender olarak değiştirilen bu asker gece gündüz siperlerde dıkiliyor ve gene şikâyet etmeksizin ödevini yapıyordu. Türklerle bu ağı« imtihan günleriru ide beraber bulunmus olan herkes, bu sessiz kahramanhk karşısında sonsuz bir hürmet ve hayret duymuş ve bilhassa merd Anadolululara karşı bu hürmet ve hayreti düşmanları da saklıyamamışlardır. Burada o derece bir kanaatkârlık ve 'dkıe karşı teslimiyet hissi meydana çıkıyor ki bu his diğer medenî milletler tarafından müşahede edilebilir. Fakat bütün içten gelen heyecanlarile anlaşılamaz ve ihtimal hiçbir millette ayni ölçücjf bu hissin benzeri bulunamaz, her halde Türkler bu hasletlerinden îngilizlerin üstün "Cumhuriyet,, In böleml: 23 2 Eylul 1935 Pazartesi akşamından itiba • ren Harbiyede Belvü bahçesin de şarkı söylemiyeceğimi gaze teniz vasıtasile muhterem dinle yicilerime bildirmenizi rica ederım. SAFİYE A. D.) Bizzat zayiatın korkunc yekunu ve muhtelif vesilelerle birçok yerlerden, fazla telefat veren askerın bıraz gerı alın ması hususundaki teklifler onu yanıltmamış, bir karış yeri kendıliğinden vermemek esasında sabit klamıştır. İstanbul ve Çanakkaleyi kurtaran evvelemırde bu çelik enerji olmuştur. İngilterenin bugünkü Hazine Nazın Çurçilin «Dünya buhranı» adh eserinde dediği gibi Çanakkale harbının neticesını Türkler lehıne çıkaran malzeme üstünlüğü değil; belki daha kuvvetli iradedir. Operatör Bay Ahmed Fahri Avrupa seyahatinden avdet etmiştir. OPE. AHMED FAHRi Geceli, gündüzlU Kız, erkek TAKSİM BAHÇESi Süreyya OperetiYeni operet ve Muhlis Sabahaddin tarafından bu akşam A Y ŞE Türkiyenin en eski hususî lisesidir. Ana, İlk, Orta ve Lise kısımları, erebiyat ve fen bölükleri var dır. Yetiştirdiği talebelerinin muvaffakiyeti ve yüksek bir talim heyetine malikiyetile sevinç duyan müessese bir ecnebi lisanı ögretmek için esaslı tedbirler almıştır. Talebe kaydine devam edilmektedir. Hergün müracaat edilebilir. Mekteb tarifnamesi isteyiniz. Telefon: 44039 Sevgili yavrum bence bir avukat doğru olmadığım bildigi şeyi müdafaa etmemelidir, dedi. Bir caniyi bile bile müdafaa etmek onunla ortak olmak demektir. Fakat anne avukatlar müşterilerini seçemezler. Genc kız ağabeyisinin sözünü kesti: Mücrimler için ne bahtiyarlık! Avukat hâkim değildir. O müekkilinin davasını kendi noktai nazanna göre izah ve tesrth eder. Onu kendi zaviyei rüyetinden gösterir. Vazifesi de burada biter. Bu münakasa bir müddet daha devam etti. Yemek bitince herkes kendi işine daldı. Farney eve gelirken aldığı gazeteleri mütaleaya daldı. Kızkardeşi bir teşrih kitabı okumağa basladı. İhtiyar kadın da uyuklıyarak örgü örüyordu. yaşıyordu. Maamafih halinde nedamet ve mahçubiyetten eser yoktu. Farney nihayet gazeteleri okumaktan bıktı. Şapka ve pardesüsünü alarak hapisanenin yolunu tuttu. Gazete okumaktan fayda yoktu. Bu suretle kafasını büsbütün karıştırıyordu. Herhalde Kler Buvali dinlemek herşeyden iyi olacaktı. Farney hapisaneye girince evvelâ kireçle yeni badana edilmiş bir salonda bir çeyrek saat kadar bekledi. Bundan sonra bir gardiyan gelerek ona yol gösterdi. Birçok karanlık koridorlardan geçtiler, nihayet genc kızın bulunduğu höcere gözüktü. IŞIK F , Nişantaşında • Eski Yük kamyonuna aid Üsküdar . Kadıköy ve havalisi Halk Tramvaylan Türk Anonim sirketin den: Şirketimize aid yük kamyonundaki 3851 sayılı plâka inşaat esnasında kaybedilmiştir. Keyfiyet alâkadar makama bildirileceği ve yeni bir plâka istenileceği için sayısı yazılan plâkanın hükmü kalmadığ^nı bildiririz. Gözleri yaşla dolmuştu. Fakatbunlar yeis ve keder yaşları değildi. Farney devam etti: Eğer zahmet olmazsa bana bütün olup bitenleri anlatmağa başlayınız. Tabiî size, söyliyeceklerinizin benimle Drumond arasmda bir sır olarak kalacagını hatırlatmak lüzumsuzdur. Evvelâ baştan başlıyalım. Nasıl oluyor da bir geceyansı Kont Sanjakın evinde bulunuyorsunuz? Kler basından geçen şeyleri birer birer anlattı. O kadar sade ve o kadar samimı görünüyordu ki Farney onun masum oldugu hakkındaki kanaatinin bir kat daha kuvvetlendiğini hissetti. Maamafih genc kızın hikâyesi ilerledikçe avukatı derin bir yeis ve cesaretsizlik kaplıyordu. Zavallı kız öyle bir tuzağa yakalanmıştı ki oradan kurtulması için mutlak bir mucize lâzımdı. Evet, o, Kler Buvalin masum olduğuna inanıyordu. Fakat bu kanaatinı hâkimlere nasıl aşılamalı? Genc kız eve girdikten sonra garib bir gürültü duyduğunu, bu gürültünün geldiği istikamette ilerlediğini, bir odaya girdiğini ve orada elektrik yanınca bir kadınla kar§üaş,uğını söylüyordu. LiSESi (Arkast var) tı: Bu genc kızın nasıl müdafaa olunabileceğini kendi kendime soruyorum. Çünkü gazetelere bakılırsa cürmü meşhud halinde yakalanmıştır. Bundan başka ihtiyar Konta da ateş etmiş. Vazıyet aşikâr. Kadını öldürdükten sonra kaç mak istiyormuş. Karşısma ihtiyar çıkınca onu da öldürmek istemiş. İnsan değil, bir canavar. Kardeşim, gazetelerin bütün yazdıklannı hakikat diye kabul etmek doğru değildir. Onlar da insan... Yanlış duyabrlirler, yanlış yazabilirler. Annesi atıldı: Oğlum bu kadın masumsa senin işin herhalde çok kolaylaşacak. Bunun böyle olmasını temenni edelim. Fakat mücrimse... Genc kız müstehzi bir eda ile bağırdı: Lâkin anneciğim, avukatlar yalnız masumları müdafaa edecek olursa yaya kalırlar. Beş para kazanamazlar. Farney itiraz etti: Bununla beraber bir avukat müdafaa ettiği şahsın masum olduğunu bilmese bile zımnen bunu böyle kabul eder. Bu sözler ihtiyar kadmı ikna etmemiş,adımlarla höcereden çıktı. Kapıyı arkasından kapadı. Genc kızın hali Farneye çok dokunmuştu. Onun söyliyeceği sözlere peşinden inandığını anhyordu. İkisi de bir müddet sustular. Farney söze nasıl başlıyacağım kestiremiyordu. Nihayet: Matmazel Kler niçin oturmuyorsunuz, dedi. Genc kız arkalıksız bir iskemleye çöktü. Sizi böyle lâyılc olmadığınız bir vaziyette görmekten mütevellid teessürlerimizin samimiliğine inanınız. Sizin masum olduğunuzu bütün dünyaya ilân ve ispat için en seri ve en emin çarelere baş vuracağımıza emin olunuz! Bu sözler bir avukatın henüz görüştüğü bir maznuna söyliyebilecegi en münasebetsiz sözlerdi. Böyle bir hareket her şeyden evvel büyük bir ihtiyatsızlıktı. Çünkü melek zannedılen birçok kadınların hakikatte birer iblis oldukları birçok defalar görülmüştü. Farneyin sözleri genc kıza bir müsekkin gibi tesir etti, canlandı, doğruldu. Yavaş, fakat müessir bir sesle: Teşekür ederim, Mösyö Farney! Tercüme eden: Ömer Fehmi Başkut Bir Kontesin katledild.ğini süphesiz gazetelerde okumuşsunuzdur, Dru mand katil diye tevkif olunan genc k'zın müdafaasını deruhde etti. O bu işi deruhde etti ama kızı isticvab etmek ve müdafaanamesini hazırlamak ta tabiî bana düşjii. Zannedersem dostun Drumond cinaî hâdistleri istekle müdafaa etmiyor. Evet, işte benim canımı sıkan da bu ya... Farneyin kızkardeşi gene bahse lt*nş Genc avukat bu höcerenin içinde he nüz çocuk denecek yaşta bir genc kızla karşılaştı. Hareketlerinde, bakışlarında bariz bir ürkeklik vardı. İri, yorgun gözleri s»n derecede müessirdi. Gazetelerin tasvir ettikleri canavarın bu genc kız olması mümkün mü? Farney ertesi sabah hapisaneye gitmeFarney şapkasını çıkararak sordu: den evvel bütün gazeteleri aldırdı ve baş Matmazel Kler Buval siz misiniz? tanaşağı gözden gecirdi. Fakat yeni hiç Benim, Mösyö! birşey öğrenemedi. Gazeteler gene sütunlar dolusu yazı yazmışlardı. Yazmışlardı Ben Farneyim. Drumondun muaama bunlar hep eski malumatı tekrardan vini ve kâtibi. Sizinle konuşmağa gel ibaretti. Bunlara nazaran genc kız hapi dim. sanede çok meyus ve mükedder bir halde Avukata refakat eden gardiyan ağır dedi. (Arhan var}