17 Ağustos 1935 Işte hakikat Gene sabahtan akşama kadar çalışmışö. Bitkin bir haldeydi. Tavanarasında ki ufacık odasına çekildi. Küçük ayaklarının nasırlanmış tabanları sızlıyor, kollan ağnyordu. Gerilen sinirleri birden gevşedi, yü zükoyun yatağa kapanarak hıçkıra hıçkıra ağlamıya başladı. Bu, on yedi yaşlarında bir besleme îdi. Güzeldi. Fakat, güzelliğini düşü necek vakti yoktu. Çalıştığı evin hanımı o kadar hırçın, titiz bir kadındı ki, zavallıyı bir dakika bile boş bırakmaz, durmadan işletirdi. Bir beslemeyi bir süpürgeden ayırd edemezmi bu kadın. Işte geceleri de küçük besleme böyle bitkin bir halde yamrı yumru olmuş tek şütesinin üstüne yığılıyordu. Ama artık isyan etmek istiyordu. Ömrünü bir süpürge olarak geçiremezdi. Yerinden doğruldu. Ellerini basık ta vana doğru açarak yalvardı: Büyük Allahım, sen bana acı.. Beni kurtar. «Ayla güzel bir mış. Ay, muş. Bir BÎD flURA Boşuna zahmet! Duymadıklarımız ve bilmediklerimiz Fiat maktumuş! Madrid şehri nin seyrüsefer memurları, iki ay evvel aldıklan şiddetli emirleri büyük bir dik katle takib et mektedirler. Be lediye yasaları na karşı gelenler, merhametsizce para cezasına çarpılı yorlar. Geçende, dalgm dalgm giden bir adamcağız, bir aralık, hızla gelen bir otomobilin altmda kalmak tehli kesi geçirmiş ve o sırada yambaşında bulunan belediye memurunun, kolundan çekmesi sayesinde hayatım kur tarabilmiştir. Vak'a o kadar anî olmuş ki, dalgın adam, dalgmlıktan kurtulur kurtul maz belediye memurunun boynuna sarılarak: Allah senden razı olsun evlâdım. hayatımı sen kurtardın, söyle borcu mu nasıl ödevim? Emret, istediğin kadar para vereyim sana. Deyince, beriki, hiç istifini bozma dan: Tarifelerimiz maktudur, demiş, beş peçeta para cezası vereceksiniz! Ve duyulmasından korkar gibi ya vaşça ilâve etti: Dayanamıyacağım, dayanamıya cagım. Kaçacağım... Ne olursa olsun ÖTÜKÇÜ Bu gencin gözleri nekadar parlaktı. kaçacağım. Onlara baktıkça korkusunu, yalnızlığını Yavaşça kendini kirli yatağın üzeri unutuyordu. Ayni tatlı ses: ne bıraktı. Derin bir uykuya daldı. Söyle, dedi. Sen kimsin? *** Ve güzel kız anlattı. Omründe ilk deO kadar çok koşmuştu ki, çarpıntıdan fa olarak kendini dinliyen birile karşı durmıya mecbur oldu. Ellerile göğsünü laşmıştı. Bir süpürgeden farklı olmadıbastırarak etrafına bakınmıya başladı. ğını sandığı benliğile alâkadar olan bir Kimseler yoktu. İçi biraz rahatladı. Ni adam vardı karşısında... Anlattı, saat hayet kaçıp kurtulabilmişti. Derin bir lerce anlattı. Birbirini kovalıyan daki nefes aldı ve yürüdü. Her yer karanlık kaların tadına doyamıyordu. Bu güzel İnhisarlar idaresi direktörlükleri atı. Yolun iki tarafı yeşil çam ağaclarile gecenin hiç bitmemesini istiyordu. rasında yeni bazı değişiklikler olmuş süslüydü. îçi o kadar hafifleşti ki, a » • * tur. Erzurum başdirektörü Cemal Trabyakları sanki yere basmıyor, tatlı bir zon başdirektörlüğüne, Trabzon başdi Şefika, Şefika..* rüzgâr onu uçuruyordu. rektörü Tayyar Erzurum başdirektör Birden uyanarak, yatağından fırladı, Bir aralık kulaklarına sesler gelmiye lüğüne, Tokad başdirektörü Aziz İstanbaşladı. Baktı. Ayaklarının altında gü şaşkın şaşkın etrafma bakındı. Ağlar gibul başdirektörlüğü takibat şubesi âmüş gibi parlıyan bir kumsal uzuyor ve bi içini çekerek, dışarı fırladı, yüzünü bi mirliğine; yaprak tütün fen müfettişledenizin pırıltılı ufak dalgalan çakıl taş le yıkamıya vakit bulamadan süpürgeyi rinden Nureddin Esad genel direktör larile oynaşıyor, çıkardıklan kesık kahlükteki stok ve imalât şubesi direktöryakahyarak aşağıya koştu. kahalar sessizlik içinde parça parça dalüğüne, stok ve imalât şubesi direktörü Ev sahibi en hırçın sesile: ğılıyor. Küçük kız dayanamadı, yavaşSalih İhsan fen müfettişliğine; satış ve A utanmaz, bu ne uykusu?.. Saça iri bir kayanın üstüne tırmandı. A reklâm şubesi yar direktörü Cevad yeni yaklarını suya uzattı, başını göğe kal at kaç oldu, ne yapıyordu»} «ifye ba ihdas edilen müskirat fen müfettişliğine; dırdı ve solgurt ayla karşılaştı. ğırdı. satış ve reklâm şubesi kısım şefi Sami Ay, çirkin, fakat cömert zenginlere Kız titriyerek cevab ffcfdi: "* **** bu şubenin yar direktörlüğüne, tuz muamelât ve hesabat şubesi direktörü Sabenziyordu. Suratı soğuktu. Fakat saç Rüya görüyordum. di Tokat başdirektörlüğüne; Aydın baştığı pırıltılar geceyi süslüyor, zenginleş Ay bir de benimle alay ediyorsun direktörü Sırrı Malatya başdirektörlütiriyordu. ha! Al sana, işte hakikati öğren. ğüne; Diyarbekir başdirektörü Şükrü Güzel kız, vaktile dinlediği bir ma Şiddetli bir tokat yanağını yaktı, ku Aydın başdirektörlüğüne; müfettiş Ayetullah Diyarbekir başdirektörlüğüne; salı hatırladı: laklannda çınladı, çınladı... Erzurum başdirektör muavini Fuad Bitlis başdirektörlüğüne, Samsun başdi rektör muavini Zekeriyya Erzurum başdirektör muavinliğine; Artvin müstakil direktörü Can Samsun başdirektör muavinliğine; Mersin direktörü Münir Hamdi Artvin müstakil direktörlüğüne. Afyonkarahisar direktörü Semir Rü<=tü Erzincan müstakil direktörlüğüne naklen tavin edilmislerdir. güneş sevişirlermiş. Güneş, çok Abdülhamid devrinin tanmmış simakız. Halbuki ay kel bir oğlançılgın bir kıskançlık gösteriyor larından Çopur Tevfik, şıkhğma, zarifliğine o kadar emindi ki, her halile, her gün güneşe yalvarmış: tavrile, âleme meydan okur gibi, açık a Senin, demiş, yüzünü gören bir daha unutamıyor, etrafında âşıklann çık öğünürdü. Eğer, yüzü gözü çiçekbozuğu, du pervane gibi dörtdönüyorlar, ben buna tahammül edemiyorum. Kimseye gözük dakran sarkık, gözleri de biraz şaşı ol masa, handiyse güzellık iddiasında da me. bulunacaktı. Güneş gülerek: İkidebir, lâfı terzisinden, giyiminden, Nasıl olur?.. demiş. Buna hangisi kuşamından açar, söylenirdi: tahammül edebilir. Hepsi ölür. Siz filân terzide mi diktiriyorsu O halde yüzünü iyi görmelerine nuz? Ben Mırde gıyınırim. Kumaşı bemâni ol. Bak nekadar çok ve uzun saç nim için Londradan tek kostümlük olaların var. Işte bu saçlan sana bakmak , rak getirtir.. Tam dört defa prova edeistiyenlerin gözlerine sokarsm. Canları rim.. yanar, vazgeçerler. Onun gene böyle söylenip durduğu Ay, okadar çok yalvarmış ki, güneş bir mecliste, şair Andelib de bulunuyordayanamayıp kabul etmiş, altın rengin du. Dinledi, dinledi.. Nıhayet dayana deki saçlarını dağıtmış ve o zamandan madı: beri her bakmak istiyenin gözleri yanı E, canım! Bu kadar sıkıntıya ne yor, kamaşıyor, birşey göremiyormuş.» lüzum var? Bir kat esvab için bu kadar Güzel kız bunları düşünürken arkasın üzüntü niye? diye sordu. Elbisenin kumaşına, kesimine, dida tatlı bir ses duydu: Bu saatte niçin burada yapayal kişine dikkat edilirse, fena mı? Andelib, omuzlannı silkti. nızsın, güzel kız? Boşuna zahmet! dedi.. Bu kadar Birden korku ile başını çevirdi. Karşısında beyazlar giymış çok yakışıklı bir özene bezene dikilen o elbisenin içine girecek sen değil misin?! genc gördü. Tarihî roman : 18 Yazan : M. Turhan Tan Türk ordusu nefesini tutmuş, serdengeçti doğup serdengeçti yaşıyan ve öyle de ölen akıncıların akışına bakıyordu! Fatih, biraz düşündükten sonra küçük Mustafaya şunlan söyledi: Malkoçoğlile, öbür beylerle gö rüştük, Eflâk topraklarında akm yapıl mamasını doğru bulduk. Çünkü bu ülke benimdir, hırpalanmasım istemem. O nun için savaş yapacağız, akm yapmıyacağız. Voyvada teresini bu suretle belki daha kolay yakala^ız. Sen de yanımda kal, savaş yoldaşı olalım. Bakalun hangimiz daha iyi at oynatıyoruz. Bu söz küçük akıncının gururunu okşadı, akıncıların düz savaş yapacaklarına göre de aynlık gaynlık kaygusuna yer kalmıyordu. Bundan ötürü padişahın pek nazik bir dille yaptığı teklifi kabul etti. karaya adım atışlan, yenip geçtikleri suya «geçmiş olsun» der gibi başlarmı döndürüp bakışları, neşeli neşeli kişneyişleri ayn ayrı birer güzellikti. Venüsün de « nizden doğuşunu heykelile canlandıran ve o efsaneyi gerçekleştiren san'atkâr, eğer şu akıncıların sudan karaya çıkışlarını görseydi mutlaka yaptığı heykeli kırardı, bu hakikati mermerleştirmeğe sa vaşırdı. Saatlerce süren bu nefis manzara ni hayet kapandı ve ordunun ağırlıklan, topları da ayni zamanda köprüden beri tarafa geçirildi, çadırlann, otaklarm kurulmasına başlandı, sıra Yeniçerilere geldi. Hünkâr, artık çekiliyordu, bir say van altında dınlenmeğe gidıyordu. Bir aralık gözü, saray adamları arasında ve yaya yürüyen küçük Mustafaya ilişti, gülerek sordu: Bu nasıl akıncılık babayiğit. Ne atın var, ne ipin. Yoldaşların uçarken sen taban çalarak mı onlara erişeceksin? İnhisarlarda yapılan değişiklik Direktörler arasında bir çok becayişler yapıldı İstanbul Basın Kurumunun dünkü toplantısı Yugoslavyada Yeni kanunlar halkı çok memnun ediyor Belgrad (Özel) Umum ilbaylıkla rm muhtarî idarelerine taalluk eden kanunla irtişanm önüne geçilmesi için 3'apılan kanun projeleri yurdda pek güzel karşılanmıştır. Umum ilbaylıklar muhtarî idarele rine aid kanunda banlara geniş bir salâhij'et verilmekte ve banlık idare meclislerini bir çeşid diyet meclisi yap maktadır. Ban, tayin işlerinde, masraf hususunda, talimatnameler isdarında, bayın dırlık meselelerinde önemli salâhiyete malik olacaktır. İrtişanm önüne geçilmesi için yapılmakta olan kanunda da çok şiddetli cezalar konmaktadır. Bu iki projeden başka yeni hâkimler kanunu projesi de, hâkimlerin büyük bir sebeb olmadıkça nakil ve değiştirilmemesini prcrr'o olarak kabul etmekte ve bunları adeta azledilemez bir hale getirmektedir. Tecim senedleri ve çekler hakkında ki yeni kanun projesi de çiftçi ve te cimenlerin murabahacı banka ve ban kerlerin elinden kurtulmasmı sağlıyacak hükümler ileri sürmektedir. İstoyadinoviç kabinesi, bu kanun projelerile idare mekanizmasmda düşün düğü değişmelerde hüsnü niyetini ta mamen göstermiş oluyor. Dünkü toplantıda bulunan istanbul gazetecileri İstanbul Basm Kurumu genel heyeti, dün fevkalâde olarak toplanmıştır. Bu toplantınm sebebi şu idi: Geçenlerde sosyete merkezinde yapılan bir içtimada bazı arkadaşlarla İstanbuldaki ecnebi gazete muhabirleri ve şehrimizde türkçeden başka dülerle çıkan ga zetelerin sahibleri bulunmuştu. Bu toplantıda İstanbulda bir gazeteciler kulübü teşkiline karar verilmiş ve idare heyeti de seçilmişti. Kulübün idare he yeti Beyoğlunda İstiklâl caddesinde bir bina kiralamağı ve kulübü burada açmağı düşünmüş, bu binanm tefrişi ve kirası için İstanbul Basm Kurumun dan beş bin lira istemiştir. İstanbul Basın Kurumu idare heyeti, kurumun parasını kulübe vermeğe kendisinde salâhiyet göremiyerek umumî heyeti çağırmış, birinci toplantıda çokluk olmadığından, dün ikinci toplantı yapılmıştır. ı İsatbul Basm Kurumu başkanı Giresun saylavı Hakkı Tarık vaziyeti etrafile anlatarak bu para ile kuruma yurd olabilecek bir yer alınacağını söylemiş. bunun için şimdiye kadar yapılan te şebbüsleri anlatmış, kulübün doğrudan doğruya yüksek kira ile tutulacak bir yerde değil, cemiyet namma almacak bir binada kurulması lüzumunu aalatmış, aksi takdirde bin müşkülâtla toplanan bu paranın israf edilmiş olacağını, bu suretle kurulan birçok kulüblerin masrafa tahammül edemiyerek kapandığmı söylemiş, paranm bu suretle heder olmasından ise bunun esaslı bir yardım teşkilâtına sahib olmıyan basm ailesi efradınm muhtac zamanlarmda, işlerine yarıyacak bir surette kullanılmasını tavsiye etmiştir. İstanbul gazeteciler kulübünün genel sekreteri olan Neşet Halil, Hakkı Ta rığa verdiği cevabda kulübün fayda sından bahsetmiş, kulüb yapıldığı takdirde gazetecilerin pek çok istifadeler elde edeceklerini söylemiştir. Bu arada Basm Kurumunun şimdiye kadar yaptığı işler de mevzuu bahsedilmiş cemiyet idare heyeti namına verilen cevabda kurumun son birkaç senelik çalışması, üyelerine yaptığı yardım vesaire hakkında izahat verilmiştir. Epey hararetli konuşmalardan sonra, neticede, reye müracaat edilerek İstanbul gazeteciler kulübünün istediği beş bin liranın verilmemesine karar verilmiştir. İstanbul Basın Kurumu kısa bir zamanda sosyeteye merkez olabilecek bir bina satın alacaktır. Başüstüne ulu hünkâr, dedi, akm başlayıncıya kadar yanında kalırım. Tanrı fırsat verirse birbirimizi deneriz de. Ve sırtında taşıyarak koca Tunadan geçirdiği tutsak adamı gösterip sordu: Bu posbıyık ne olacak? Onu Mahmud Paşa sorguya çekHfeydan gelen!. sin, bir bildiği varsa öğrenip bana söy Ipimi bizim posbıyığa doladım, paHektar Berlioz, Paris konservatua lesin. Sen hele beri geç te yoldaşların lam işte belimde. Atım da Vidınde. Düşrmda talebeliği zamanında, Fernand suyu geçişine bak! manın tek başına böğrüne sokulup dil Hiller isminde bir piyanistle tanışmışGörünmesi geciken sahne şimdi bü (esir) alan adam yaya yürür. Fakat a tı. Hiller çok utangaç bir gencdi. Ge . tün ululuğile, yüceliğile açılıyordu. Ve kma başlarsak Allah kerim. Elbet ben ne konservatuar talebesinden Kamil rilen işaret üzerine akıncılar kol kol Tu de sırtına atlanacak bir küheylan bulu isminde bir genc kızı sevdiği halde bir naya atılmışlardı, atla suyu aşmıya baş rum. türlü aşkını itiraf edemiyordu. Bu işe Ve sonra hünkârdan izin istedi: lamışlardı. Ordu yenibaştan nefesini tutBerliozu memur etti. Romeo ve Jü muştu, serdengeçti doğup serdengeçti ya Devletlu vezir benim tutsağı al liet bestekârı bu vazifeyi o kadar mü şıyan ve öyle de ölen akıncıların akışına dı, götürdü. Onu söyletirken ben de bile kemmel yaptı ki, genc kızla bizzat ni bakıyordu. bulunmak isterim. Belki işime yarar haşanlanmakta gecikmedi. Hiller, arka Türkler, «at süvarisini tanır» derler. berler verir. Onun için beni biraz bırak. daşınm bu ihanetini aslâ affetmedi. Eğer «at Türkü tanır» deselerdi daha Olmaz mı ulu hünkâr? Fakat haydan gelen huya gider derKendisile bir arkadaş gibi konuşan bu ler. Berlioz, İtalyada tahsile devam et doğru söylemiş olurlardı. Çünkü ata, tiği sırada, nişanlandığı bu kız, başka birçok okur yazar insanlardan daha ince kÜçük adam, gittikçe Fatıhin gözüne gibir seziş aşıhyan Türklerdir. Hele bir a riyordu. Eski Türk töresinden, âdetinden birisile evlenivermişti... kıncı altında at, tepeden tırnağa kadar yavaş yavaş uzaklaşan, Bızans törenle Nevton dUmenci! duygu olmuştur. Bu Tuna geçişinde de rini benımsemeğe başlıyan hünkâr, Türk Hayatı çalıs o hakikat canlanıp duruyordu, her at, ta dili kesecek ve Türk boynunda kılıc bimakla, keşifleri sa biati yenmek hırsile hareket eder gibi gö liyecek kadar almış yürümüş değildi. O yesinde insanlığa rünerek Tunayı göğüslüyordu. Su ile at güne kadar yalnız küçük kardeşini ve bir çok büyük hiz arasmdaki bu mücadelede akıncıların ro de Sadırazam Halıl Paşayı öldürtmüş metler etmekle ge lü ancak düzeni, sırayı bozmamaktan i tü. Henüz gelişigüzel Türk kanı dök çen Pastör, mek baretti. Onar kişilik birer dızi halinde ve müyordu, hele akıncı, Sıpahi, Yeniçeri tebde çalışkan ve fakat yanyana on îki ayn dizi olarak su gibi kellelerini koltuklarında taşıyan sa ileridfe bir t&lebe ^nt*ı «ıkıı*>ilaııu cudaıüu. ı^okil vıtlKdeğildi. Fen baka+ leri sıralar düzineleri geçiyordu. Öyle i kiniyordu. Bundan ötürü küçük Mustaloryasım güclükle ken ne yanyana, ne de ardarda sırala fanın kendisine ulurorta söz söyleyişini geçirmiş, kınıya nan dizilerde küçük bir düzensizlik gö boş görüyordu, hatta bundan zevk alı dan orta derece almıştır. ze çarpmıyordu. Yanyana yürüyenlerin yordu. Onu büyük ve çok büyük bir işte Büyük adamların pek çoğu mekteb arasmdaki açık azalıp çoğalmadığı gibi kullanmak isteyişi de bu hoş görüşü ayde böyle orta derece almışlardır. Cazi arkadaki atlann başlan öndekilerin kuy nca gerekleştiriyordu. O sebeble yiğit be kanununu keşfeden Newton sınıfta ruğunu bir santim geçmiyordu, su içinde delikanlınm dileğini gülerek onayladı: hep dümenci idi. Meşhur riyaziye\ ve yüzen hayvanlar üstünde çizilen bu Hay hay küçük, dedi, Mahmu Hanri Puankare, riyaziyeden bakalor hendesî nizam, bu pergelleri imrendıre dun yanına git, sorguda bulun, ne du ya imtihanmı verememiştir. cek tenasüb Tunanın sırtında, yürüyen yarsan gel, bana anlat. Polis düşmanı bir tablo güzellığı yaratıyordu. Biraz sonra Mustafa, sadırazamm Yugoslavyada Svetozar Prelijiç is Almanların yaya ve atlı askerlerine sayvanında idi, yere bağdaş kurup ta minde bir adam, hayatını, bulunduğu temin ettikleri yürüyüş birliği bütün dün Bükreş önlerinden yakaladığı ve yede vilâyetin polis âmirlerini işlerinden çı yaya örnek olmaktadır. Asker yaratıl ginde buraya kadar getirdıği tutsağa yakartmak için uğraşmağa hasretmış. mamış mılletlerin de onları taklid eder pılan soruyu dinliyordu. Ulahlı esir, gerBu adam şimdi 67 yaşında bulunu ken nekadar gülünç olduklarını arasıra çekten ağıl kokan bir adamdı. Ömründe yor. Şimdiye kadar, zabıta âmirleri sinemalarda görüyoruz. Eğer On beşinci gömlek değiştirmemişe, su yüzü görmealeyhinde 147 şikâyetname vermiş ve asırda fotoğrafla resim veya filim alına mişe benziyordu. Fakat yaman bir inadı 48 polis âmirini işinden etmiştir. bilseydı akıncıların atla su geçişlerin da vardı. Adının Mıhal olduğunu, PraBu iş için de şimdiye kadar tam deki nefis ve ejtetik nizam, Alman ordu şova köylülerinden olup son günlerde 20,000 kilometro yol yürümüştür. yürüyüşünü de belki bize güjünç göste voyvoda tarafmdan silâh altma sürük Kendisine, bu polis düşmanlığına rirdi. lendiğini ve bir kızı, beş oğlu, yirmi dodaha nekadar devam edeceğini soran Bu geçişin zevkini iliklerine kadar ta muzu, elli koyunu bulunduğunu söyle « lara: danlar gene Türklerdi. Geride kalan dikten sonra dilini kilidleyivermişti. Sa Kovdurduğum memurlar elliyi ordu, düz bir çimenlık üzerinde ağır ağır dırazamm ne tatlı ve ekşi sözleri, ne gösbulmazsa gözlerim açık gider! diyor terdiği falaka, topuz ve satır, herifin diyürür gibi sırayı ve sıra aralıklarını bozmuş. line vurduğu kilidi gevşetemiyordu, ağmadan suyu aşan akıncıların ne yaman zından tek bir kelime çıkmıyordu. Delî mi, akıllı mı? bir hüner gösterdıklerini pek iyi anlıyorOndan öğrenilmek istenilen voyvadaŞu küçücük vak'a Fransada bir ti du ve kardeş ruhundan, kardeş bileğinaın nerede bulunduğu, yanındaki askerin marhanede olmuş. den beliren bu hüneri seyrederken yük sayısı, topu filân varsa nerelerde bulunTimarhane doktoru delilerin teneffüs sek bir kıvanc duyuyordu. Suyu böyle durulduğu gibi şeylerdi. Praşovalı Mi i saatinde bahçede dolaşırken bir deli geçen bu kahramanların dağlan da ayni hal, bütün bu meselelere karşı derin bir nin, bir el arabasını, tekerleğinden tu biçimde aşacaklannı düşünmek o kıvan kayidsizlik ve sessizlik muhafaza edi • tup sürdüğünü görerek: cı yükselttikçe yükseltiyordu. Akıncıla yordu, bilmem filân demeğe de lüzum Yanlış tutuyorsun oğlum, demiş, araba böyle yürümez, kollarından tut nn karşı yakada karaya çıkışlan da sey görmiyerek sağır ve dilsiz gibi davranırine doyulmaz bir sahne teşkil ediyordu. yordu. Bir aralık Mahmud Paşa kızdı, ta sür. Boyunlarına kadar suya gömülü atlann herifi işkenceye sokmak istedi. Fakat Deli şu cevabı vermiş: O kadar enayi değilim. Bir defa toprağı görür görmez gerdanlarını uza küçük Mustafa araya girdi: (Arkan var) öyle yaptım, içine taş doldurup taşıttı tışlan, evmeden boylannı yükselterek lar. Adam değil, telefon rehberi! Birkaç sene evvel, Paris cambazha nelerinden birinde, bir hokkabaz pey da olmuş, Paristeki telefon aboneleri nin numaralarınm hepsini ezbere bil diğini iddia etmişti. Hakikaten de, lo calardan birine saklanan çırağmın te lefon rehberine bakıp numaraları fıs laması sayesmde, hiç falso etmeden bu işi başarmıştı. Fakat, şimdi Amerikada, Zufall is minde bir adam türemiştir ki, Parisli hokkabazın yaptığı hilekârlığa hiç lü zum görmeden, ayni işi, gayet büyük mikyasta tatbik etmektedir. Bu adamm hafızası o kadar kuvvetlidir ki, Nevyork telefon rehberinin 117 sahifesinde yazılı abone numaraları nin hepsini ezbere biliyor ve tek bir yanlış yapmadan okuyor! Torbalıda güzel bir Belediye binası yapıldı Torbalı (Özel) Belediye için burada güzel bir bina yapılmıştır. Belediyenin faâliyeti günden güne artmakta, kazada temizlik işlerine önem verilmektedir. Gönderdiğim resim yeni Belediye binasıdır.