1 Ağustos 1935 CUMHTJRtYET Turizm ve otellerimiz Sistemli çalışmaya buradan başlamalıdır Otel, plâj ve saire fiatleri Avrupa şöyle dursun, Balkanlara nisbetle bile çok pahalıdır Turizm meselesile ilgili olan önemli işlerden biri de memleket otelciliğidir. Otel meselesi dışturizm kadar içtu rizmi de alâkadar eder. Otelcilik eski han, kervansaray şeklinden ayrılarak bugünkü otel, pansiyon haline gelmiş. tir. Bugün otellerin bir bölüğü yalnız yatı imkânmı, bir bölüğü otelde yatan müşterilerin yemeğini de temin etmekte ve nihayet üçüncü bir kısmı otel müşterisi olmıyanlara da lokanta ve salonlarını açmaktadırlar. Turizm meselesi görüşülürken Tür kiyede hele Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlerde otellerin gayet pahalı olduğu söyleniyor. Deniyor ki, «Türkiyede oteller pahalıdır, onun için yabancı gezgin (ecnebi seyyah) memle kette çok durmuyor, sabah geliyor, akşam gidiyor.» Turizm meselesi memleketin kültür ve ekonomi hayatma yakından ilişen bir mesele olduğu için oteller ve otel fiatleri üzerinde biraz duralım. Kaldı ki asgarî fiat meselesi devletin bugünkü ekonomi ve fiat politikasını da alâkadar ediyor. Memleketimizde şimdilik başlıca seyyah şehri olarak İstanbulu almak ge rektir. Bir kere tstanbula gelen sey yahlarm ne maksadla geldiklerini a raştıralım: İstanbula gelen gezginlerin büyük bir kısmı bugünkü Türkiyeyi görmekten ziyade maatteessüf dünkü ve eskiyi görmek için gelenlerdir. Eski Bizansı, romantik şark şehrini görmek hasreti Avrupa ve Amerikalıları ne dense daha çok alâkadar ediyor. Adedi nisbeten az olanlar bugünkü Türkiyeyi, onun devrimini görüp an lamağa gelenlerdir. Fakat bunlardan daha az olan bir zümre Türkiyede, İstanbulda yazı, tatili geçirmek, istira hat etmek için gelenlerdir. Bu son iki maksad için gelecekler bizde daha çok kalacak olanlardır. İstanbulu a la minute gelip gören, sabah vapurdan çıkıp, akşam gene vapura avdet eden yolcuları bittabi cebren vapurlarından çıkartamayız. Ve Sultanahmeddeki Dikilitaslarla, Yere batan sarayını gezmek için gelenlerin hepsine de Türk inkılâbını gösteremeyiz, hepsini uzun müddet burada alı koyamayız. Fakat sistematik çalışmak suretile îstanbula gelen ve gelecek olan seyyah akınını diğer maksadlar için kazanmağa, İstanbula gelen seyyah kütlesini biraz memleketin diğer taraflarına sevketmeğe muktedir olamaz mıyız? Bu hususta Önümüzde sair dev letlerin misalleri yok mudur? İşte o zaman otellerle işe başlamak icab eder. Memlekete gelecek olan yabancı gez gini ilkönce alâkadar edecek iki maddî unsur transport masrafı ve otel masrafıdır. Transport veya seyahat mese lesini başka bir yazıya bırakarak önce otel masraflarını ele alalım. Taşıma (nakliye) işletmeleri gibi otel işletmesi de daima müşteriye hazır bir halde beklemeğe mecbur olan bir müessesedir. Bu itibarla otelde iki çeşid sabit masrafla karşılaşırız. Birinc: yani direkt masraf grupuna taşıtlı ve taşıtsız (menkul ve gayrimenkul) sermayenin faiz masrafları, odalar ve sair daireleri idame, aşınma, ısıtma vt temizleme masraflarile otelin ana pcrsonelinin ücret ve yemek masrafları girer. İkinci ve yahud endirekt mas raflara sair amortismanlarla reklâm. vergi, gazete ve sair genel masraflar girer. Bu sabit masraflara otele gelen müşterilerle artan (proportionel) masraüan inzimam eder (yatak çamaşırı, tenvirat, su, fazla temizleme masrafları.) Velhasıl bu üç masraf grupu toplanır ve otelin yatak adedine»taksim edilirse, haricikısmet vasatî maliyet fiatini verir. Fakat bu neticenin daha doğru olabilmesi için neticenin meşgul yatak adedine göre tashih edilmesi icab eder. Otellerin meşgul olma nisbeti genel olarak % 40 70 hesab ve kabul edilmiştir ki bu suretle maliyet fiati daha ziyade yükselmiş olur. Fakat bu surette bulunan fiat te o danın büyüklüğüne ve döşemesine göre, manzarasına göre ve müşterinin ikamet müddetine göre, müşterinin o telde yemek yemesine göre değişebılir. Otel fazla miktarda sabit sermaye yutan bir işletmedir. Bu işletme kon junkture yani iktısadî vaziyete karşı hassas bir müessesedir. Otelcilik bun dan başka bir mevsim işletmesidir Hatta bir mevsim dahilindeki türlü havalardan çabuk müteessir olan bir müessesedir. Bazan bir moda işidir, bir semte olan heves, rağbet geçince o yerin modası da geçer, otel boş kalır. Otel işlemeyince, servet faiz getirmek şöyle dursun, bilâkis kıymetten dü şer, sermaye sahibi zatî sermaye ile oteli inşa etmemiş ve işletmemişse borca girmeğe başlar. Bu riziko sermaye sahibini mahva kadar sürükliyebilir. îzahı bence zarurî olan. bir otel işletmesinin mahiyetini gördükten sonra kendi kendimize soralım; İstanbulda Boğaziçinde, Kadıköy, Suadiye, Fener sahillerinde, Aadalarda, Yeşilköy veya Floryada bir otel inşa etmek bilhassa kârla işletmek kolay mıdır? Bu işın çok kârlı olmamasıdır ki, Boğaziçinde ancak Trabyadaki Tokatliyan otehnin ve Büyükadadaki bir iki otelin her yaz mevsiminde açılabildiklerini görüyo ruz. Bundan dolayıdır ki bu otellerde bir kişilik pansiyon fiatı 56 lira ara smda dolaşıyor. Halbuki birkaç mev sime inhisar eden Beyoğlu otellerinden birinci sınıf oteller (pansiyonsuz) gene bir kişi için 47, ikinci ve üçüncü sınıflar 24 lira arasındadırlar. İstanbul tarafında ecnebiler için elverişli ancak birkaç otel vardır. Maliyet masraflarına nazaran çok değilse bile, bugünkü otel fiatleri gerek yerli müşteriler gerekse ecnebi müş teriler için gene pahalıdır. Bilhassa Balkan memleketlerinin, paraları dü şük memleketlerin otel fiatlerine na zaran İstanbul otelleri yabancılara birkaç misli pahalıya geliyor. Meselâ Atinada bizim Londra oteli ayarındaki Delphi otelinin fiatleri Londra oteli ninkinden takriben üçte bir nisbetinde ucuzdur. Diğer sınıf oteller arasmda azçok bu farklar mevcuddur. Diğer Balkan hatta birçok Avrupa memleketlerinin fiatleri türlü sebeb lerden dolayı bizimkilerinden çok da ha ucuzdur. Bunu Avrupaya gidenler ve yahud Avrupadan gelen ahbabla istanbul plânı M. Prosta yaptırıîmağa karar verildi Iç Işler Bakanlığı, İstanbul plânı hakkmda son kararını vermiştir. Şehir plânı. Yalovanm plânını yapmış olan Fransız şehir mütehassısı M. Proste yaphrılacaktır. Yalnız M. Prost meşguliyeti yüzün den daimî surette memleketimizde kala rak plân işile meşgul olamıyacakrır. Plân, memleket mimar ve miihendisle rinden mürekkeb bir heyet tarafından. M. Prostun vereceği talimat ve direktiflere göre yapılacaktır. Bunun için de M. Prost her iki ve yahud üç ayda bir, memleketimize gelerek plân işlerinin gidişini inceliyecek, plân üzerinde çalışan mühendis ve mimarlara esas olan talimat ve direktifleri verecektir. Bu husustaki anlaşma, İstanbul Urayının malumatı olma dan yapıldığı için, şehir plânmın nekadır zamanda ve kaç bin liraya yaptırıldı^ı hakkında Urayın malumatı yoktur. Bu anlaşmaya binaendir ki M. Prost yakında şehrimize gelerek plân işlerile mes gul olacak mühendıs ve mimarlarla görüşecek, gerek olan talimatı verecektir. DE BUJ Mel. Doktörün An versten çıkmadığı kuşkusuzdur Lafontenin aslan masalı Anversteki Alman istihbarat ve casusluk merkezinin şefi olan Elsbet Şragmuller bir hakikat, Anne Marie Lesser ise bir hayaldir Amerikalı istihbarat zabitinin Matmazel Doktör hakkındaki yazısı şöyle bitiyor: Froylayn Doktör, garib bir kadındı. Hayatının bu kısa kudretli devresi ona hayli pahalıya maloldu. Harbden sonra, kendisini, uyuşturucu maddelere verdiği ve Almanyada bir tımarhaneye kaparıldığı ıivayet ediliyor. Bu kadının hakikî hüvryeti belki de, hıç malum olmıyacaktır.» Casusluk tarihinde tazelenen bir sahife: 11 Amerikalı İntellicens Servis zabitinin, Matmazel Doktörün kokain, morfin ve eroin gibi maddeler kullanarak tımarhaneye kapatıldığı hıkâyesini ve onun hakkında harb içinde uydurulan bazı düş man efsanelerını yazmış olmakla bera ber, kendısınin inanmadğı bu şeyleri, MALÎY EDE kat'î birer hakikat diye değil, şüpheli b'r surette, rivayet ediliyor, diye kaydetmişMaaş veriliyor tir. Fakat asıl ehemmiyetli nokta, tefer Memurlann ağustos aylıkları bugün ruata aid olan bu şüpheli rivayetler de tev*; «dilecektir. ğil; Matmazel Doktörün Anversten çık ECNEBİ MEHAFİLDE mamış ve Anne Marie Lesser adı al tında kendisine atfedilen hayalî casusluk Beklenen gezginler harikalarını yapmamış olmasıdır, ki AYann, İtalya bandırah Oseaniya tran merikah zabitin verdiği malumat ta, bunu satlantiği ile 600 îtalyan, sekiz ağustos teyid ediyor. Kaç gündür, en ciddî, yarıresmî ve ta Siti of London vapurile de 200 İngiliz gezgini gelecektir. Bu vapurlar lima hatta resmî kitablara ve vesikalara istinanımızda bir gün ve gece kaldıktan son den yapılmış araştırmalar üzerine yazdı ra Pireye gideceklerdir. ğımız bu kısa tefrikanın ortaya çıkardığı hakikat şudur: Romanya basın Direktörü geliyor Evvelce şehrimize bir defa daha gelmiş olan Romanya Basın (matbua*) Genel Direktörü M. Drogu yakında şehrimize gelecek ve Ankarayı ziyaret ede cektir. Bir Leh Başyazıcısı şehrimizde Varşovada çıkan Slov Polskie gazetesinin başyazıcısı M. Henri Batouvski karısile beraber îstanbula gelmiştir. Polonyalı meslekdaş yeni Türkiye hakkmda makaleler yazacağından İstanbulda tetkikatta bulunacağını söylemiştir. rından dinliyenler pek âlâ bilirler. O halde ne yapmalı? Turizm işine önem verirken bura dan başlamak lâzım gelecek. Hele Yalova, Florya. Moda ve Fenerbahçede plâjlar açarken, Bursayı ve memleketin sair güzel yerlerini imar ederken, halka açarken ve hatta ecnebi seyyahlara arzederken daima bu fiat mese lesile karşılaşacağız. Özel girişimlerin (hususî teşebbüslerin) yukarıda bahsedilen rizikodan dolayı bu işe kolay kolay yanaşmadıkla rını görüyoruz. O halde ne olacak? : Memleket menfaatine taalluk eden b .rçok işler gibi bu işi de devlet veya belediye mi yapsın? Fakat bu kadar az rantabilitesi olan ve büyük işletmiye az elverişli olan, ferdî özen (ihtimam) icab ettiren bu kadar hassas bir işi de devlete yüklemek pek güç ve mes'uliyetli olmıyacak mı; bence bu mesele ilkönce turizm teşekküllerile otel sa hibleri arasında goı'uşülecek ve çözülebilecek işlerdendir. Dr. MUHLİS ETE (1) Bundan oncekı makale Cümhurıyetin 9 Temrauz 1935 sayısındadır. karyolada, yan soyunmuş bir oda hiz metçisi ağzı açık uyuyordu. Aryan seslendi: Paşa, Paşai Hizmetçi birdenbire uyandı, yerinden sıçramak istedi. Aryan onu yatağına iterek: Beni saat dokuzda uyandır, dedi, tam dokuzda, anladın mı? Bu sabah bir imtihanım var. Evet, evet, unutmam, Aryan Nikolaevna... Fakat nekadar geç döndü nüz? Baksanıza güneş doğdu. Allahaşkına, kendinize dikkat ediniz. Durun da gelip sizi soyayım. Kadın bunları söylerken yatağından kalkmak için kendini tekrar zorladı. Aryan güldü: Hayır Paşa, rahatına bak. Biraz daha uyu. Çok şükür, kendim soyunup giyinmeği biliyorum. Yaşadığım hayatta da bu lâzım! Birkaç dakika sonra Dvoranskayadaki büyük evde herşey susmuştu. *** Ayni sabahm saat onunda, Madam Zinamenskayanın idare ettiği meşhur jimnazda tarih profesörü Pol Poloviç, iki öğretmen arkadaşile beraber, talebelerinin mezuniyet imtihanlanm yapıyor du. Geniş pencereli, büyük, aydınlık ve Froylayn Doktör ismile casusluk edebiyatında ün alan kadın, Froylayn Elsbet Şragmüllerdir. Bu kadın, bilfi il casusluk etmemiş, sadece Anversteki Alman istihbarat ve casusluk merkezini idare etmiştir. Alman muharrirlerinden Berndorf, yazdığı hayalî bir casusluk romanına, onun şöhretinden istifade için Matmazel Doktörün maceraları demiştir. Bunu Berndorftan başka, diğer bazı yazıcılar da yapmışlardır. Berndorfun AnneMarie Lesser ismindeki kahramanmm ismi, yaşamış ve gizli istihbart işlerinde çalışmış hakikî bir kadın olarak hiçbir ciddî casusluk eserine geçmiş değildir. Alman istihbarat zabitleri, böyle bir kadının mevcudiyetinden asla bahsetmemişlerdir. Şu halde Anne Marie Lesser isminde bir casus kadın mevcud olmadığını kabul etmek mecburiyetindeyiz. Oscar Ray adlı Fransız muharriri nin, bütün iddiaları, masalları, efsaneleri bir araya toplıyarak dört tane Mat mazel Doktör vardır, şeklindeki iddiası ise bunlann bir tanesi olan Anne Marie Lesser hayalî olduğuna göre, esassızdır. Matmazel Doktör dört tane değil, bir tanedir. Bu savayı, (iddiayı) geçen yıl vefat eden binbaşı Lâdunun bir kitabında gördüğümüz şu parça da teyid eder. Bin başı Lâdu Büyük Harb içinde uzun müddet Fransız istihbarat, casusluk ve casuslukla mücadele dairesi olan büyük erkânıharbiye 2 nci şubenin şefi idi. MataHarivi yakalatan odur. Madam Mart Rişarı îspanyaya göndererek oradaki Alman casusluk teşkilâtile mücadele ettiren odur. Nihayet kendisi de, harb divanına verdiği bir casusun aleyhindeki ihbaratı üzerine vazifesinden azledilerek harb divanında muhakeme edilmiş ve beraet etmişti. Fransanın Büyük Harb içinçıplak bir odada yirmi kadar gene kız toplanmışh. Arasıra kısa cümlelerle, ateşli ateşli konuşuyorlar ve akıllarına gelen mülâhazaları fısıldaşıyorlardı. Solgun yüzlerde canlı gözler parıldıyor; bazıları çabuk çabuk tarih kitabının yapraklarmı karıştırıyor, bazıları da imtıhan ye rinde olup bitenleri heyecanla takib ediyordu. Sorgu, kur'ayla çekilen sual üzerinde beş dakika sürüyor ve bu esnada imtihana girecek talebe yandaki küçük masaya oturarak cevabını hazırlıyordu. Aryan Nikolaevna Pol Poloviçin önün den çektiği sual kâğıdım parmaklan arasmda ezip büzerek sırasını bekliyordu. İki saatlik uyku, rengine bir çocuk tazeliği vermeğe yetmişti. Kaşları ince ve düzgün burnunun başlangıcında adeta birlesiyordu, parlak gri, küçük gözleri bu değirmi kaşların altında saklanmış gibıydi. İnce dudaklı ve biçimli ağzı kapalıydı. Aryan biraz sonra kendisine sorula cak konuya (mevzua) dalmış değildi, mümeyyizlerin önünde ayakta duran talebelerin verdikleri tutuk cevabları dinliyordu. Gri gözler, siyah kaşların altında fıldır fıldır dönüyor ve görülüyordu ki Aryan arkadaşlarının yardımına koşmamak için kendini zor tutuyordu *** Bir kadın yar direktör (müdür muavi abeş meselesi, bir saman alevî gibi nerede ise sönecek gibi görünüyor. Zavalh Habeş ulusu, İtalyanın zartzurt etmesi karşısmda, sağdan soldan manevî kuvvet alıp, mütevekkilâne harbe hazırlanıyordu. İngiliz devlet adamlan, Uluslar Kurumunda üye deki en meşhur istihbarat şefi olan binba olan bir ulusun haklarına el sürdüremiyeşı Lâdu, geçen sene ölmeden evvel yaz ceklerini söyledikçe, yanık yürecikierine dığı bir kitabın sonunda Matmazel Dok su serpiliyor, Fransız diplomatlan Ital yan dostluğunun bu işte rol oynıyamıya* tör için şöyle diyor: «Mata Hariye muallimlik ve müreb cağını ima eyledikçe ümide düşüyorlardu Cihan efkân umumiyesi kendilerile bilik ettiği şüphesiz olan meşhur Alman birlik gibi idi. Dünya basını hasbî avu • casusu Matmazel Doktör, elyevm, Al manyada casusluk teşkılâtının ihya ve kathklannı ediyordu. Japonyanın eli, tanzimi için bir propaganda seyahaü yap ta Uzakşarktan, denizler, dağiar aşarak Peygamber Süleymanla Saba Melikesimaktadır. Bu içtimalardan birinde, Matmazel nin aşktaşhk ettikleri bu tarihî ülkeye kaDoktörü dinliyenlerden biri ondan Mata dar uzanıyor: «Korkma, ben vanm.. DaHari hakkındaki fikirlerini sormuş; o da, yan!» demeğe gelen işaretler yapıyordu. Derken, ne olduysa oldu: Hava birbu kadının kendisinden beklenen hizmetleri ifa edemediğini istihfafkâr bir lisan denbire dönüverdi. Lokmayı önce îlalyaya yedirmemek kasdıle ayak direyenler, la söylemiş, sonradan onu îtalya ile paylaşmağa ya Sie war ein versager. tar gibi oldular. Mülkî tamamiyet iddiaO, faydasız br mermi idi, öldürmiyen larını arsıulusal manda teklifleri istihlâf bir mermi... demiştir. ediyor. Binbaşı Lâdunun 20 nisan 1932 de Hangisi uygun, yakışıkh, gerekli?.. yazdığı bu sözler de gösteriyor ki Mat Onun orasın bilmiyorum. Bildiğim birşey mazel Doktör ne tımarhaneye girmiştir, varsa, Habeşistanın yorganı tehhkede. Bütün dava, şimdilik onun üzerinde. O ne de orada ölmüştür. gitti miydi, mesele kalmıyacak. «Hamza Harbin üstünden 17 yıl geçti. Harb da pâk, ben de pâk!» diyip, medenî devsonunun ilk senelerinde uydunna casusletler işin içerisinden sıyrılacaklar. Bunun luk edebiyatı çok revac bulmuştu. O zaadına siyasa derler işte! Bilenler, bilmiman, hâlâ bu uzun ve müthiş savaşın teyenlere öğretsin... siri altında bulunan dimağlar, o hayalî Zavalh Habe^istan! Biçare impara • casusluk romanlannı önceleri merakla ve torlar imparatoru!. Postunu kurtarmak zevkle okudular. Fakat, yalan uzun müdiçin kaç yıl önce katılmış olduğu uluslar det yaşamaz. Nihayet bütün dünyada, kervanının, kavınin önünde boyun eğen casusluk âleminin Şarlok Holmeslerin bir hokkabaz derneğinden başka birşey den, Arsen Lopenlerinden, Nat Pinkerolmadığını pek pahalıya öğrenmiş olacak. tonlanndan, Fantomalanndan bıkıldı; Garib, o kadar afallamış olacak ki, şu hakikat aranmağa başlandı. Zaman bir sArguyu bile soramıyor: süzgeç gibi yalanla doğruyu ayırdı. Ytlla Eğer, düşmanlarımm dediği gibi nn eleğinden hakikatler geçti, üstte kagerçekten medenî bir ulus değilsem ka» lan yalanlar süprüntülüğe atıldı. Büyük pınızı çaldığım vakit niçin açtmız ve beHarbin gizli istihbarat işleri hakkuıda ni başköşeye oturttunuz? Yok eğer meyüzlerce ciddî ve hakikî kitab basıldı. Bu denî isem, ne diye şimdi hep birden dzekitablar ve bizzat Matmazel Doktöıün rime çullanıyorsunuz?.. kendisi, hayalî Matmazel Doktörü büHin Habeşistan aslanlar diyarıdır. Aslan o harikalı maceralarile beraber öldürdühakkında da, Fransız edibı Lafontmın ler ve yerine hakikî Matmazel Doktörü, güzel bir masalı vardır: Aslan, günün biFroylayn Elsbet Şragmülleri koydular. rinde acıkmıştır... Etrafında mec'.is kuran Bu yazıyı eski bir sözle bitirelim: hayvanların içinden birisini gözüne kesIşle olkadardır bu hikâyet tirmek ve onu yemek ıster. Nıhayet, îşeği yemeğe karar verir.. Lâkin bir bahane lâBakisî güzafı binihayel! Yann, Matmazel Doktörün yetiştir zım. Guya bir divan bir nevi hayvanlar kurumu kurup zavalh eşeği sorsruya çe melerinden olan bir kadın casusun yapker.. Bula bula, oncağızın, bir gün bir tıklarını yazacağım. çayırdan geçerken, dili boyunca ot yedi (Arkası var) A. D. ğini affolunmaz bir suç olarak crtaya atar ve onu diri diri parçalattıktan sonra DENİZ İŞLERİ afiyetle yutar. Lafonten masallarından her birinrîe hikmet, bir mana, bir felsete vardır. Bu Deniz Ticaret Müdürünün felsefe her zamanın, değişmiyen felsefegezisi sidir. Yoksa Lafonten bir gün gclip te bir tstanbul Deniz Ticaret Müdürü Mü Uluslar Kurumunun mevcud olacağını fid Deniz, Karadeniz limanlannı teftiş ve bir Habeş davası çıkacağınj nereden etmek üzere bugün bir seyahate çıkacak bilecekti?, tır. On gün kadar sürecek olan bu seyahat limanlanmız hakkında yapılmakta olan genel bir etüdle alâkadar bulunmakta dır. Hükumet, mevcud belli başlı liman larımızın bugünkü durumlannı, vesait mevcudlannı, çalışma randımanlannı, tesisat ve vesait noktasından ihtiyaclinnı tesbite ve limanlanmızı ıslah için ma hallî ne gibi tedbirler ahnması gerekli olduğunu öğrenmeğe karar vermiştir. ni) saatine baktı ve dışan çıktı. İki dakika sonra direktör Madam Zinamaskaya ile birlik döndü. Mümeyyizler direktöre yerlerini vermek için kalkıştılar. Madam Zinamaskaya başile bir teşekkür işareti yaptı ve biraz geriye konulan sandalyeye oturdu. Salonda ağızdan ağıza bir mırıldanma dolaştı. Gene kızlar alçak sesle, birbirlerine duygulanru söylüyor lardı: îşte, gene geldi! Aryan ne vakit imtihan olursa o daima hazır bulunur! Bu rezalet; onu himaye ediyor. Direktör oturunca Pol Poloviç birkaç kere yavaşça masaya vurdu, ve imtihan olan talebeye: Teşekkür ederim, dedi. Gene kız yerine geçti ve pembeleşen yüzü mendilinin arasında kayboldu. Profesör, biraz tereddüdle seslendi: Kustnetzovaî Aryan yaklaştı. Öğretmen gözleri yere inik sordu: Sizin mevzuunuz nedyr? Monsenyör Novgroiod la Grand Ve sormalarını beklemeden anlatma ğa başladı. Hayret edilecek bir vuzuhla söylüyordu. Onun ağzında en karışık bir mesele hemen andınlanıveriyor, en Ercümend Ekrem TALV VİLÂYETTE Takas yolsuzluğu tahkikalı Takas yolsuzluğu taJıkikaünın me murlara dokunan kısmı İlbaylık idare heyetine verilmişti. îdare heyeti 600 sahifeden fazla tutan ve birçok kısımlan ihtiva eden bu evrakın tahkikatını dün bitirmiştir. Verilecek karar bugünlerde ilgililere bildirilecektir. çapraşık konu (mevzu) pek kolay gibi görünüyordu. Herşeyi nisbî önemine (ehemmiyetine) göre sıraya koyuyor ve teferruat içinde kaybolmadan parlak bir toblo çiziyordu. Mümeyyizler onu, bir konserde bü yük bir artisti dinlemenin verdiği derin zevkle dinliyorlardı. Pol Poloviçin gözleri artık ondan hiç ayrılmyor, Madam Zina, maskayamn yüzünde Aryanın açık ve a« kıcı sözlerini takibden doğan ilgi (alâ ka) okunuyordu. Salonda bütün çehreler kürsüye dön ' müştü. Birisi: Beş numara ve bir yıldız alacak! diyor, bir diğeri: Fevkalâde mükâfat ve ahın madalyaya değer! diye mırıldanıyordu. Bir talebe fısıldadı: Pol Poloviçe bak! Bu kadan belli, ona tapmıyor! Çok zaman var ki bunu b'iliyor • , dum, diyen gene kız sapsarı ve pek cid * didi. | Beş dakika akıp geçmişti; Pol Poloviİ Aryanın sözünü kesti: 1 Yetisir Kustnetzova, dedi, size teşekkür ederiz! " Cumhuriyet,, in edebî romanı: 2 Yazan: Klod Ane Çevlrcnler. F. Varal ve F. Osman ki nasıl diyeyim? Umudsuzum. Bana kızdınız değil mi? Bunu hemen öğrenirsem daha iyi olur. Çünkü böyle ya§ana maz.. Size, hiç te kızgın değilim ve şunu iyi biliniz ki ben yaptığım bir şeyden asla pişman olmam. Fakat şunu da hatırlayınız ki sizi sokakta bana yaklaşmaktam menetmiştim. Bunu unutmanıza şaşıyo rum. Talebe, gene kızın soğuk bakışlan altında bir saniye tereddüd etti, sonra topukları üzerinde dönerek, tek kelime söylemeden, uzaklaştı. Aryan Nikolaevna birkaç dakika sonra, altı dükkânlarla dolu tahta bir evın önüne varmıştı. Binanın biricik katına koşarak çıktı ve ihtiyatlıca kapıyı açtı. Evin sessizüğini, yalnız yemek salo nundaki büyük duvar saatinin tik taklan bozuyordu. Gene kız parmaklarının ucuna basarak uzun bir koridoru geçti, re bir odunın kapısım itti. İçeride, dar bir (Dünkü kısmın hulâsasi) (... X şehrinde Londra oteli, zevk âlemlerin» merkez olmakla meşhurdur. Kapıcı Leon Davidoviç herkesin tanı dığı ve itibar ettiği bir Yahudi. Sevi §enl«re buluşma yeri olan üç evi var. Romanın başladığı günün şafağmda Londra otelinin servis kapısı açılıyor. Jimnaz elbiseli küçük ve güzel bir kızla bir arkadaşı çıkıyor. «Ne kepazelik diyorlar, güneş doğmuş> ve Kilise meydanında aynlıyorlar. Jimnaz talebesi bir sokağa sapınca, arkasmdan bir üniversite talebesi yetişiyor ve tAryan Nikolaevna, diyor, beni affediniz, sizi yalnız bırakamazdım. Hele o hâdiseden sonra...) Aryan sert bir sesle sb'zünü kesti: Rica ederim hangi hâdise? Nasıl bir hâdise geçti ki? Gene adamın şaşkmlığı son sekisine (dereceye) varmışü: Bilmem, diye mırıldandı; bilmem (Arkası var)