1 2 Temmuz 1935 |f Küçük 11 hikâye Dolab beygiri Nuri Sami ağır, ağır dönmeğe başladı. Çinko borudan serin, billur gibi bir su boşandı. Nihad kısık bir sesle: Macide; çabuk ol; su geldi, dedi. Kadm suyun başma koştu; beyaz ellerini uzattı, penbe avuclarına dolan berrak sudan kana, kana içti. Genc adam; dayandığı dolab kolu nun her dönüşünde Macidenin su içtiği yere geldiği vakit hasret dolu gözlerle genc kadınm avuclarından taşan sulara bakıyordu. Macide; suyun başmdan çekildi. Nihad dolabm kolunu bıraktı, ter içinde dolaba yaslandı kaldı. doladı. Macide Nihadm boynuna kollarını doladı: Ya sen içmiyecek misin? dedi. Nihad istekli bir bakışla şimdi su yu kesilmiş boş deliği görünen su oluğuna bakıyordu. Macide bu bakışı sezdi ve başkası dolabı döndürmeden Nihadın su içe miyeceğini düşünemediği için utandı. Gözlerinin içine kadar kızaran güzel yüzünü Nihadın yüzüne yaklaştırdı. Şimdi ben çevireyim de sen iç, dedi. Nihad; gülümsiyerek genc kadmın sevimli çenesini okşadı ve: Gücün yetmez, dedi( benim kü çük bebeğim. Bu söz Macidenin gururuna dokunmuştu. Nazik, beyaz ellerini dolabın kolu na dayadı. Uzun zaman yağmur altında kalmaktan çürümüş, siyahlanmış, kalm sırığın üstünde manikürlü, kadm parmakları ipekböcekleri gibi gerildi er. Yüzü gittikçe kızarıyor, bütün gücile dolabı döndürmeğe çabalıyordu. Genc erkek; gücünün yetmemezli ğine hırslanan bu mağrur ve hırçm kadmm şirin bir karaca gibi kıvrak çabalayışlarına için için gülüyordu. Macide bu ağır ve köhne dolabı kı pırdatamadı bile. Dolabm sapmı bı raktı. Acıyan minimini ellerini uğuş turarak bir kedi sokulganlığile erke ğinin yanma döndü. Nihad susuz ve yorgundu. Macide oldukça dinlenmiş ve susuzluğunu tamamen gidermişti. Yürümeğe başladılar. Güneş; batı çevresinin tutuşmuş eteklerinde erirken kasabaya girdi ler... Bu kır gezintisi ikisini de birbirlerine daha kuvvetle bağlamıştı. Kısa bir zaman sonra evlendiler. Nihadın kudretli sevgisinden yavaş yavaş yorulmağa, bıkmağa başlıyan genc kadm kocasına karşı sinirli ve bezğin bir hal almıştı. Macidenin bü tün bir kış süren hırçmlıkları yazm uzun günlerinde büsbütün artmıştı. O şimdi; başka kollarda kır gezmeleri yapmak, yüreğinde yeni heyecanlar duymak hulyasile Nıhadı unutmuş gi bi idi. Bulgar dostlarımız Türk balıkçılarını ve Türk bayrağını görmek istemiyorlar mış! Epicureün ahlâkiyatı Tarihî roman Ha geçti, • Ha geçiyor 9 Yazan: M. Turhan Tan Hacı Sinaneddinin oturduğu çadınrj önünde birkaç yüz top çuha, birkaç yüz kese de çil akçe vardı. Bunlar takib' müfrezesine dağıtılacaktı. Vali Paşa hazretleri de parasını Hacı Sinana verdirerek gönüllülerin başbuğlan için se « kiz, on gümüş çelenk ve yirmi otuz hil at hazırlamıştı. Hulâsa bütün Bosna halkı sevinc içindeydi, herkes gülüp eğle • niyordu. Milyonerin konağmda aynca hazırhklar vardı. Düzine ile kurbanlar sıralanmıştı, ilâhi okuyacak hafızlar kümelenmişti, gece yakılacak meşaleler direk direk dizilmişti, renk renk fişekler, çarkıfelekler dikilmişti. Nihayet gönüllülerin alayı göründü. Atlıağaoğullan çiftliğine darmadağın bir vaziyette adım atmış olan bu başı * bozuk sürü, Bosnasaraya girerken muntazam bir müfreze yürüyüşü yapıyordu. Her manga, bir başbuğun emri altında ilerliyor ve müfrezenin tam ortasında Milyonerzadenin yakışıkh endamı yük « selıyordu. Neşeli müfreze Kılavuzoğlu bahçesi nin tam önünde durdu ve vilâyet müf tüsü uzun bir dua okuyarak onların muvaffakiyetini kutluladı. Sonra milyoner Hacının kâhyası, genc Mustafanın ko luna girdi. Müftünün elini, babasının ayaklannı öptüjdü ve delikanlıyı val» hazretlerinin huzuruna götürdü. Hattat Hasan, sabahtanberi bıyık falile meşguldü, düşünceli bulunuyordu. Milyonerzadenin çadıra girmesi üzerine kendini topladı, eteğine doğru iğilen çocuğun elinden tuttu: p Bol ışıkh bir ağustos sabahı, Nihad Türkçeye çeviren: Haydar Rifat la Macide kırlara açılmışlardı. YanyaBasan: Şirketi Mürettibiye matbaası na uçan iki kelebek gibi; iki sevdalı Sofya (Özel) Bulgar gazeteleri genc kolkola gülüp oynaşarak yürü Epikür, halk arasında yanlış anlaşılbazı defa hiç düşünmeden bizim aley mış bir filozoftur. Daha doğrusu onun yorlardı, Macide başını genc adamın himize çok ağır şeyler yazıyorlar. Ger felsefesi, halk içinde ters bir anlam alomzuna bir kedi yumuşaklığile yas çi bunlar hakikaten enderdir. Fakat o mış, çığrından büsbütün çıkmıştır. lamıştı. Nihadın kara, keskin bakışları; nisbette de ağırdır ve çok teessüf olu Nitekim bu değişiklik eflâtunî aşk .genc kadmın gelincikleşmiş penbe yünur ki bu yazılar umumiyetle ciddî te Amour platonique tâbirinde de vardır zünün çerçevelediği yeşil gözlerinin şekküllerin gazetelerinde çıkıyor. Me Kullanılışa bakılırsa eflâtunî aşk leüerinliklerinden ayrümıyordu. selâ Bulgaristanda ihtiyat zabitleri sos kesiz sevgi demektir. Onda aşktan çok Dünyayı birbirinin siyah ve yeşil yetesinin organı olan (Vatan) gazete beğeniş, yüksek buluş ve frenklerin •gozlerinden ibaret sanan bu barışları sinin 29 haziran 689 numaralı nüsha sentiment d'admiration dedikleri duydumanh sevdahlar; mekteb kaçgını smda (Bulgar Ulusal Deniz Birliği Bur gu belirir. Halbuki eflâtunî aşkm ger haşarı çocuklar gibi; kahkahalar ata gaz şubesinin General Halaçefle birlikte çeği hiç te öyle değildir, düpedüz cinsî rak, şarkılar çağırarak iki dağın ara yaptığı ilk gezi) diye bir yazı vardır. sevgidir, Sofîce mecazî aşk diye sındaki koruluğa girdiler. Dallan birBu yazıda Varna garnizon kumandanı anılan şeydir. Halkm Eflâtuna yamadıbirine sarümış meşe ağaclarının gpl General Halaçefin bir ödevle Burgaza ğı lekesiz aşkı düşünen Sokrattı. Ne ğesine daldılar. Macide kumral başını geldiği, Burgazda halk ve asker tarafın tuhaftır ki onun bu yüksek düşüncesi Nihadın omzuna daha çok dayadı. Nidan nasıl karşılandığı, generalin ertesi zaman geçtikçe Eflâtuna mal edil had kolunu genc kadmın kıvrak beli sabah ufak bir vapurla nasıl Suzopola mekle kalmamış, amour socratique ne daha candan sardı. Yürekleri daha gittiği, vapura Bulgar Ulusal Deniz Bir tâbiri orta çağlarda tabiate uygun düşbaygın, daha tatlı, tatlı çarpıyordu. liğinin Burgaz şubesi azalannı da da miyen sevgiler için kullanılmağa başKoruluğun yeşil kucağından geçen pavet ettiği ve Suzopolda generalin halk tikada sevişerek yürüyen bu çifte; yolanmıştır! ve bahriyeliler tarafından nasıl karşılun kenarmdaki fırtınalar geçirmiş, ihEpicurismede öyledir. Bu büyük filandığı yazıldıktan sonra bakınız bizim tiyar meşe ağacları kollarını açmışlarlozof insanlar için «hâz» dan yüksek aleyhimize de neler söyleniyor: da. Sanki bu canlı sevdanın bu canlı, bir amaç olamıyacağım telkin ediyorgenc iki kaynağından yıpranmış gö <Suzopol limanmda büyük ve yeni du. Her filozof pürüzsüz bahtiyarlı nüllerine neş'e ve hayat istiyorlardı. Türk bayraklarile üç Türk gemisinın de ğın, Vrai bonheurün ne olduğunu or Öğleye doğru korunun nihayetini bulbulunması herkesin üzerinde çok ağır taya koymağa çalışmıştır. Çünkü o muşlardı. Ağacların serin gölğesinden bir tesir bıraktı! Bu Türk gemıleri gu bahtiyarlık en yüksek amaç But süp çıkar çıkmaz, yakıcı bir ağustos gü ya bizim sahillerimize yunus balığı av reme sayılıyordu. Sokratın şakirdle neşi bütün sıcaklığile vücudlerini sarlamağa gelmişlerdi! Bütün olup biten rinden Aristippe pürüzsüz bahtiyarlı dı bu şeylerden sonra Türk balıkçılarının ğı «zevk» te buldu. Fakat onun düşünSaat bir olmuştu. Karınlarınm acıkBulgaristana gelmeleri artık kat'î bir düğü zevk Le plaisir dans le mouve F 'tığını ve susadıklarını ancak o zaman surette menedilmelidir! Artık sağır ve ment denilen biçimde olup gelip ge farkedebildiler. En kestirme yoldan kör olanlar da onların Jjizim sahilleri çici hazlardandı. Epikür, kendinden geri dönmeğe karar verdiler. Yalnız mize ne maksadlarla geldiklerini an Önce yaşamış olan arisitik zevke, lez bu koruluğa ilk kez geldikleri için en ladılar! Bizim kendi balıkçılarımız var zete verdiği değeri doğru bulmamakkısa yolu bümiyorlardı. Sağ tarafla dır!! Bu işsizlik de\Tinde sahillerimize la beraber insanlara gerekli olan zevrında korunun yanından, kurumuş bir ta îstanbuldan Türklerin gelmesine mü kin adî ve hayvanî değil, manevî ve derenin içinden geçen bir yol gördü sönüp bitmez lezzetli olabileceğini saade edemeyiz!.» ler, yürümeğe başladılar. Derenin sarp îşte Bulgar ihtiyat zabitlerinin organı söyledi ve felsefesini bu inan üzerine kenarları etraflarmı görmelerine en olan Vatan gazetesinin bizim aleyhi kurdu. Şunun bunun işine, dünyanm gel oluyordu. Yürüdüler, yürüdüler... mize yazdığı yazı! İhtiyat zabitleri sos gidişine karışmıyarak derin bir gönül îki sevdalıda gittikçe artan açlık, yetesi Bulgaristanda en ağırbaşlı bir hoşluğu içinde yaşamak ve bu durumhele susuzluk, neş'elerini kaçırmıştı. idi. teşekküldür. Biz onun gazetesinin de da gerçeği aramak onun ülküsü Nihad Macideyi: «Artık kasabaya yak«Vermek, almaktan iyidir, tatlıdır» biraz ağırbaşlı olacağını zannediyor laştık, orada.. kır kahvesinde yiyecek derdi. «Ölmüş bir dostu hatırlamak duk. te buluruz, içecek soğuk su da..» diye Teessüf ederiz aldanmışız. Bir Bul ta eşsiz bir zevk vardır» diyerek gönülavutmağa çalışıyordu. gar limanında üç Türk bayrağının çal lerde toprağa düşmüş dostlukların biDere içinde iki saat yürüdüler. Ufak kalanmasını çok gören ve bunun üzer le zevkini diri tutmak isterdi. bir bayırla nihayetlenen deıe kenarına lerinde çok ağır tesir bıraktığını da yaz Bu felsefe halk arasında yanlış anla çıktıkları zaman tepenin altında bulamaktan çekinmiyen ve üstelık temiz ba şıldı. Yavaş yavaş ortaya bir ayak ta caklarını sandıklan kasabanm, gök lıkçılarımıza bir takım gizli maksad kımı epikürizmi çıktı. Epikürün dü kubbenin eteğine yaslanmış sıra dağlar da isnad eden bu gazeteye verece şüncelerile hiçbir ilgisi olmıyan ve kı larm yamacında olduğunu gördüler. ğimiz cevab çok kısadır: Kişiyi nasıl zıl bir bilgisizlikten doğan bu baldırı Bir serab karşısmda elleri böğründe çıplaklar felsefesinin türkçesi «vur bilirsin, kendın gibi! der geçeriz. kalan bir çöl yolcusu gibi Nihadla Mapatlasm, çal oynasın» dır. Başıboş havMEMDUH TEZEL van gibi sevişmek, ahlâk anlamını çifcide de ta ufuktaki kasabaya bakakaldılar. teleyip gece gündüz kirli zevkler içinMacidenin yorgunluktan, susuzluktan de yaşamak, çalıp çırpmak Epikürün sinirleri gevşemişti. Hasretle köye ba olmıyan o epikürizmin temeli gibi kan yeşil gozlerinden yaşlar akıyordu. dir. Nihayet; yolu şaşırdıkları için kaba Haydar Rifat, Epikürün ahlâkî dü öursa (Özel) Şarbayımız Cemil hati kendinde buluyordu. Mendilini şüncelerine dair vaktile Fransada ya Özle elektrik sosyetesi direktörü M. Berçıkardı; genc kadmın göz yaşlarını silzılmış ve o düşünceleri gösteren ve tola arasında Bayındırlık Bakanlığında di. cizeleri de taşımakta bulunmuş olan yapılan yeni anlaşmaya göre şehrimizde Macideye ileride çitleri ve düzğün küçük bir kitabı dilimize çevirerek ifağustos birden itibaren elektrik fiatlerintarhları görünen bostanı göstererek: tiraya uğnyan Epikürle felsefesinin de 2,40 kuruş tenzilât yapılacakhr. Şim Yavrum, canım; bak, şu bostana gerçek tarafını ortaya koydu. Bu, il diye kadar kilovatı 20,90 kuruş olan kadar bir gidelim; orada su da, yiye Ağustosun sıcak bir günü idi ki Ma elektriğin ağustostan itibaren 18,5 kuru me karşı bir saygı ve bizim bilgi âle cek te buluruz ve bostancıya birkaç cidenin hırçmlıkları son kerteye gel mimize bir hizmettir. şa indirilmesi kararlaşmıştır. Aynca şupara veririz. Bizi arabasile köye ka misti. Soğukkanlılıkla karısının sinir Haydar Rifat bu küçük eserin ba be hattı kirası namı altında 10 15 ve dar da götürüverir, dedi. lerini yatıştırmağa çalışan Nihada 25 kuruş üzerinden alınan para ağustos şına kendiliğinden birkaç sahife koya Macide büsbütün sinirlenmişti; kü Macide incitici sözler söylüyordu. tan sonra sabit olan 12,5 kuruş üzerinden rak Epikürün kim olduğunu, nasıl yaçük bir çocuk gibi saatlerdenberi kenGenc adamın artık sabrı tükenmiş alınacaktır. Birde şimdiye kadar halktan şadığını, nerelerde ve ne yolda ders disini avutmağa çalışan Nihada: ti. İlk kez olarak karşılıklı kavgaya alınan halbuki kanunen parayı alan ta okuttuğunu, çeşid çeşid konularda Artık bir adım daha gidemem. başladılar. Kocasmdan şimdiye kadar rafından verilmesi lâzım gelen makbuz kimlerden ilham alıp kimlere karşı bayılacağım, lâf anlamıyor musun? diye karşılık görmiyen kadın bir çılgına pulu parasınm şirkete aid olduğu esas ka geldiğini, nerede öldüğünü anlatıyor. bağırdı ve yere oturuverdi. dönmüştü. Nihada bakan gözlerinde bul edilmiştir. Böyle sahifeler, frenkçeden dilimize Nihad; otlarm üzerine uzanmış, se yeşil alevler tutuştu. Genc adamı alayçevrilen her ilmî eser için gereklidir. Elektrik fiatlerinde yapılan bu tenzivimli yüzünü somurtmuş bu hırçın ke lı bir bakışla süzdü. Dudaklarında acı Çünkü ilmî eserler roman değildir, u lât bilhassa fazla cereyan sarfeden imadiye sevgi dolu gözlerle baktı ve son bir gülüş vardı. Hiddetin sarhoş ettiği luorta okunursa tadı çıkmaz, anlaşıl ra hiçbirşey demeden iğildi. Genc ka dimağmda karşısmdaki erkeğin yüre lâthane sahiblerile fabrikacılan çok se ması kolay olmaz. Okuyucu elindeki dmı kucağına aldı. Bostana doğru yü ğini kırbaclıyacak bir soz araştırdığı vindirecektir. kitabı yazan adamı düşünce ve çalış rüdü. Çitin yakm bir yerinden atladı. anlaşılıyordu. Kumral saçlı başı sert ma bakımmdan tanırsa esere karşı Hey bostancı!... Bostancı kimse bir hareketle dikildi ve: daha kuvvetli bir ilgi besler. yok mu? diye seslendi. Senden bıktığımı, bir kuş gibi Haydar Rifatin ön sözünden sonra Ortalıkta kimseler görünmüyordu. başıboş kalmak istediğimi anlamıyor kitabı yazan Saint Evremondun u Bostanda işlerine yarıyacak birşey ol musun? dedi ve gittikçe artan bir öf zun ve çözel bir yazısı geliyor. Güzel, Berlin (Özel) • madığmı gördüler. Bol, bol kaba biber ke ile: kivrak ve felsefî bir yazı. Epikürden Burada bulunmak ekilmişti. Genc adam; üzerinde büyük zamanımıza ancak birkaç felsefi mek Artık seninle ayni çatı altında ta olan Galatasa bir dolab takılı bostan kuyusuna kadar tubla «Hikmetler» adı verilen üç beş yaşıyamıyacağım. Çık evimden, diye ray ve Konserva Macideyi kucağında taşıdı. Genc kadını sahife kalmıştır. îlk materyalizmi ku bağırdı... tuar müzik öğret kuyunun rütubetile yeşermiş çimen ran Epikürü bu sade mirasla tanımak Genc adamın sararmış yüzünün çiz menlerinden viyolerin üzerine bıraktı. Aklma gelen bir ve anlamak gücdür. Eserin sahibi, başğileri gerildi, derinleşti, hiçbirşey söy lonist Seyfettin Abuluşla canlanmıştı. ka filozofların eserlerinden, hükümlesaf büyük muvaflemeden kalktı. Macideye ümid dolu bir bakışla: rinden Epikürün içyüzünü çıkanyor Kara gozlerinden Macideye sön fakiyetler kazan • Şimdi sevgilim, istediğin kadar, ve bize gösteriyor. Bundan ötürü o yamaktadır. Berlin kana, kana içecek su bulacağım sana, bir kez acı, siyah bir bakış aktı. zı Epikürün sözleri kadar değerlidir. radyosunda . onun dedi ve dolaba yaklaştı. Beygir koşu | Kendisine aid en gereken eşyasını bi Tercümede Haydar Rifat orijinaline idaresindeki orkeslan uzun ve kalm sırığa kuvvetli kol le almadan, başı açık, sırtında kolsuz çok sadık kalmıştır. Bunu anlamak i tranm plâkları ça larile sanldı. Göğsünü dolab koluna bir gömlek, çıplak ayaklarmda bah çin asıldan bir parça alıyorum, Haydar lınmaktadır. Sey Seyfettin Asaf dayadı. Bu ağır, köhne dolabı döndür çede giydiği beyaz iskarpinler; metin Rifatin tercümesini de yanma koyu fettin, Berlin muadımlarla bahçe kapısına doğru yürü meğe uğraşıyordu: siki mehafilinde büyük sükse yapmıştır. yorum. Bu küçük örnek tercümedeki dü. Boyun damarları şişmiş, terden vü sadakati anlatmağa yeter: Hâlâ hiddetini yenemiyen Macide cudüne yapışmış ipek gömleği altında; Cest un mal que de vivre dans la pencereye mavi damarlı beyaz kolları ğırdı. sert adaleleri kabarmıştı. necessite, mais il n'ya ancune necessi Nihad; yüreğine bir kamçı gibi inen Genc kadm oturduğu yerde; biran nı dayamış, yeşil gözleri, yeşil pancurte de vivre dans la necessite! için susuzluğunu, açlığını unutmuştu. ların arasından Nihada bakıyordu. bu ağır sözle irkildi. Fakat, dimdik baBu vecizeyi Haydar Rifat türkçeye Nihadın geniş ve adalî omuzlarma, şı çevrilmedi. Yüzü samyeli esmiş gi Bu genc erkek gövdesinden taşan kuvşöyle çeviriyor: güclü, kıvrak gövdesine baktı. Bu ge bi aklandı. Acı bir gülüşle bükülen vete istekli, istekli bakıyordu. «Zarurette yaşamak kötüdür. Fa niş omuzlar, bu güclü gövde genc adaNihadın her adalesinde ayn ayrı dodudaklarından: Dolab beygiri... Do kat zarurette yaşamak için bir zaru, laşan bu yeşil gözlerde Dalilânın Sam mın dolab döndürdüğü günü aklmda ret yoktur.» Söz de, çevriliş te güzel desunu değirmene koştuktan sonraki canlandırdı. Nihadın gururuna sahib, lab beygiri... kelimeleri dökülerek u ğil mi? mağrur ve şeytanî gülüşü yeşil bir ışık metin adımlarla uzaklaşışma içerledi. zaktaki başı dumanh dağlara doğru Epikürü okumak, hayatın sertliklePancurları iki yana itti, yarı beline ka yürüyüp gitti.. Genc adamdan bir dahalinde yanıyordu. rini yumuşak bulmak için bir kaynak S«»« «neğte göcinc toyanumyan dar pencereden uzandı ve bağırdı! ha hiçbir haber alınamadı... elde etmek demektir. bu ağır v* kflfeı» dolab inliyerek; Defol! Dolab beygiri! NURİ SAMl M. TURHAN TAN Bursada elektrik fiatleri ucuzluyor Bir Türk san'atkârînm Berlindeki muvaffakiyeti Geçmiş olsun, dedi, inşallah ko kEşkıya kendilerine Bosna eyaletinin mamışsmdır, üzüntü çekmemişsindir. Bir bir yıllık iradı kadar menfaat temin et voyvoda değil, bin voyvoda yolke miş olan kıymetli esiri, uzun günler yansenliğe çıksa bizi ürkütmez. Çünkü: Koannda taşıdıktan sonra getirip Ağa lumuz uzundur, kötü kişileri kande olsa oğullarına teslim etmişlerdi. ezeriz. İşte seni de ellerinden aldık, Genc Mustafa yorgun ve bitkin hem, yurduna kavuşturduk. Hele otur, nefes ierilerine tatlı bir sürpriz yapmak için] al, bize de kıssanı anlat. kendilerini karşılamıya çıkmışn. En mühim işlerin müzakeresi sırasınÇiftlik sahibi, cömerd adamlardı. da nihayet üç kelime söyliyen, kafa kesKuzular keserek, helvalar pişirerek gö tirdiği esnada bile sadece işaretle emir niilsüz gönüllüleri misafir etmişlerdi. Milyonerzade, çadırdan çadıra, odadan veren heybetli vezirin Milyonerzadeye odaya gezerek hemşerilerini ağırlıyordu. bu kadar iltifat etmesi, huzurunda o Her mangaya birkaç tatlı cümle savu turtması, çocuğun dağa kaldırılması kadar ehemmiyetli bir hâdise idi. Çadırda rarak minnettarhk gösteriyordu. bulunanlar bu büyük gönül alçaklığına Bosnalılar zahmetli, fakat tehlikesiz karşı için için hayret gösteriyorlardı. Hebir zaferin zevkini kendi yurdlarında çıle Paşanın çocuğu yanıbaşına oturttukkarmak için sabırsızlandıklarından At t a n 'ıağa çifl/ığinde fazla kalmadılar. Kur Cana çok yakınsın, pek sıcak kantarılan esiri aralarına aldılar, memlekethsm, yemeği beraber yiyelim. demesi o lerine döndüler. Daha evvel Bosnaya hayreti katmerleştirmişti. müjdeci göndermişlerdi. Ve bütün halk Mustafa ile beraber gelmiş olan kâhgönüllüler tarafından kurtanldığını sanyaya etek öpüp çıkmak düşüyordu. O dıkları genc Mustafayı karşılamıya koşda süklümpüklüm çadırdan çıkn, Hacı muştu. Sinanın yanma gitti, vali hazretlerinin Milyoner Hacı, binbir çeşid ihtikâr gösterdıği büyük teveccühü efendisine la elli senede topladığı paranın yansını müjdeledi. Milyoner, oğlunun bu derece kemiren bu jnaceranın şöyle bir neticeye iltifat görmesini hoş bulmamakla beraber varmasmdan memnundu. Parayı insan ses çıkarmadı. lann kazandığını, bugün zayi ettiği bir, Siz dedi, gönüllüleri ağırlayın, iki bin yük akçeyi az zamanda gene kazanabileceğini düşünerek müteselli olu kannlarını doyurun. Sofralar kalknktan yordu ve oğlunun kurtanlması şerefine sonra armağanlarını verelim, çuhalannı dağıtalım. bir iki yük akçe daha döküyordu. Şimdi takib müfrezesi, şehrin eşrafı, O zamanlar Saraybosnanın bir kenannda Kılavuzoğlu bahçesi denilen gü uleması ve fıkarası geniş sahaya dizilmiş zel bir mesire vardı. Bülbüllerinin çok olan sofraların başma geçerek kuzu ve luğile, ağaclarının bolluğile, yer yer a helva yiyorlardı. Hacı Sinan da kendi kan sularının güzelliğile meşhurdu. Hacı gibi zengin birkaç tacirle bir sofra işgal Sinan işte o bahçede kazanlar kay etmişti. natmıştı. Sofralar kurdurmuştu. Elde eişte tam bu sırada umulmaz birşey ol« dilen zaferin bütün şerefi kendisine ve du. SarayBosnanın şarkındaki (Treburilen Hattat Hasan Paşa hazretlerini de yık) dağı tarafından bir kara bulut küoraya davet etmişti. Bir taraftan davul mesi göründü, bir anda her taraf karanlar, zurnalar çahnıyor, bir taraftan yerli lıklaştı ve müthiş bir fırtına başladı. kullannın saz takımı ırlıyor, daha öteFırtına, gelişigüzel bir kasırga değilde valinin mehterhanesi nağmeler püs Ji, tam manasile bir âfetti. kürüyordu. (Arhası var) Dedelerinden kalma yurdlan gözlerinde tütüyordu. Çoluklarının, çocuklannın iştiyakı yüreklerinde yanıyordu. Lâkin zalim valinin korkunc hayali yurd aşkmı da, yuva muhabbetini de kendilerine unutturuyordu. Böyle sefil ve zelil kır larda dolaşmaktan ve öyle insafsız bir vezirin cevrini çekmektense başka bir diyara göçmeyi tercih ediyorlardı. Herhalde uğursuz bir serabe benzıyen haydudlara yetişemiyeceklerine kanaat getirmişlerdi. İşte bu elemli vaziyette ilerliyerek çiftlik binalannın başladığı noktaya adım atiıkları anda karşılarma sekiz, on atlı çıktı. Bunların en önünde bulunan ikisi, iftlik sahibleri idi. İhtimal ki: Kendile rini karşılamak, çiftlikte yer göstermek üzere oraya gelmişlerdi. Fakat gene önde bulunup, yüzünü bir şalla örtmüş olan üçüncü atlı kimdi? Ve niçin böyle örtü nüyordu? Bosnasaraylılar durakhyarak karşıla yıcılann söze başlamalannı beklerken o şal peçeli atlı yüzündeki peçeyi açtı: Merhaba hemşeriler, dedi, hoş geldiniz! Şimdi beş yüz Bosnalı çılgın bir se vinc içinde çalkanıyor, bir ağızdan haykırıyordu: Mustafa, Sinan oğlu Mustafa! Evet, Paşa korkusile eşkıya takibine :ıkan, günlerdenberi dere, tepe dolaşan Bosnvfı gönüllüler, milyoner Hacı Sinaneddinin genc oğlu Mustafa ile karşı karşıya bulunuyorlardı. Bu, bir serabın :utulması, rüzgârın yakalanması gibi birieydi ve gönülleri neşeli bir hayret içinde barbar bağırtıyordu. Çorumda yapılan ilk okullar Çorum (özel) îlbaylığımız çev resinde kültür işleri günden güne sevinc verecek bir hal almaktadır. Ya pılmağa başlanan altı ilk yatı okulundan üçünün yapısı bitmiş, şehirden ve köylerden gelenlerin önünde açılma törenleri yapılmıştır. öteki ilk yati • mekteblerinin yapısı da bitmek üzero» dir. Köylü, yatı okullarmın böyle agağma kadar geldiğini gördüğünden hüku metin bu eserlerinden çok kıvanç duy« maktadır. Gönderdiğim resim yeni yapılan okullardan birinin açüışmda bu» lunanları gösteunektedir,