c 12 Temmuz 1935 TERBİYE BAHİSLERİ İsveçde talim ve terbiye 1 Selim Sırrı Tarcan smıfta erkek hoca yoktur. Bunun iki sebebi vardır. Biri evinden ayrılıp mek tebe gelen çocuk önceleri daha fazla bir şefkate muhtaçtır, ikinci sebebi kadınların erkeklerden daha sabırlı olmasıdır. İsveç Muallim mektebleri. İsvecde iki çeşid muallim me.ktebi vardır. Birinin tahsil müddeti iki yüdır ve yalnız altı yıl ilkmektebde, üç yıl da orta mektebde tahsilini bitirmiş olan kızları alırlar. Eğer bu kızlar ana mekteblerine hoca olmak isterlerse ayrıca Montessori ve Froebel usulleri öğreten müesseseye bir yıl devam ederler. Bu iki sene tahsil gören muallhnler birinci ve ikinci sınıflara hoca olurlar. Tahsil müddeti dört sene olan bir muallim mektebi vardır. Orayı bitiren kız ve erkek muallimler ikinci ve üçüncü devrede sınıflara ders verirler. Muallim mektebleri devlet müesse sesidir. Belediyeden de tahsisatları vardır. İlkmekteb hocalarının geçinmelerini hükumet ve belediye üzerine almıştır. Aylık ve pahahlık zamlarını hükumet verir. Evleri veya kira bedelleri bele diyeye aiddir. Birinci devre muallimleri işe başla dıkları vakit 1200 kuron alırlar (Bır kuron bizim para ile 32 kuruştur). Her beş yılda aylıklarına 150 kuron zarrmolur. Mahrukat bedeli pahahlık zammı ve kira karşılığı bu paradan hariçtir. Dört yıllık muallim mektebini bitirmiş olanlara işe başladıkları vakit 2.100 kuron verirler, sonra her beş yılda bir 200 kuron zam alırlar. İlkmekteb hocalan 33 yıl hizmetten sonra son aldıkları aylığın üçte ikisi ile tekaüd olurlar. Kadın ve erkek muallimler 60 yaşında mecburî tekaüde .sevkedilirler. Şehir ve köy mektebleri muallimlerinin aylıklarında hiçbir fark yoktur. Köylerin ihtiyacına göre bir, iki, üç dershaneli mektebler vardır. Bazı ka labalık köylerde sabah öğleye kadar ve öğleden akşama kadar iki mekteb bir arada ders gördüğü gibi, bazılarında da birer gün aşırı haftada üç gün okumak suretile bir binadan iki mekteb ıstifade eder. İsvecde ilkmekteb hocalan idare işlerine bakmazlar. Onların vazifesi yalnız çocukların talim ve terbiyesi ile uğraşmaktır. Mektebin idarî işlerile meşgul olan bir ekonom vardır. İsvecde mekteb müdürleri ve müfettişler umumiyetle erkektir. Mekteb müdurleri ders okutmazlar. Kör kazma Büyük balığın küçük balığı yutmasına dair Ne acı bir bedbahtlıktır kî Yahya Kemalin 14 yıl evvel yazdığı bir yazının başlığını bugün gene kullanabiliyoruz! Temmuz ünyanın büyük hâdiselerî iî çiçekler ve meyvalar gibi, ga liba bazı mevsimlere tâb Bunlan ortaya atmak için insanlann İ5 veya fena niyetleri kâfi gelmiyor. Vakıâ, kışa, yağmur ve kar mevsi • mine tesadüf eden ihtilâl ve muhareb©< lere tarih sahifelerinde çok rasgelinir« Fakat bunların en önemlileri yaza ye tahsisen temmuz ayına tesadüf eder. Fransa ihtilâli, Amerikanın erkinliğl (istiklâli), bizde meşrutiyetin ilânı, Genel Savaş (Büyük Harb), hep bu ayın mahsulleri olduğu gibi, eli kulağında olan İtalyan Habeş harbi de bu ayı pek' geçirmiyeceğe benziyor. Acaba neden? Sıcak beyinlere vumyor, tesir ediyor da insanları mı kışl tıyor? Su ile beraber kana da mı susu yoruz? Derler ki, bazı kimseler, mizac itir. rile aym ve yıldızların seyirlerine uyar.J meselâ ay bedritam haline geldiği sıra larda sapıtırlar, sonra da mehtab eksildikçe hali tabiiye gene avdet ederlermiş.] Anlaşılıyor ki yazın en sıcak ayı da insanlann üzerinde bir nevi münebt müşevvik tesiri yapıyor ve temmuzda bir çoklanmız bu sebebden rahat duramı yoruz. Bari bunun böyle olup olmadığmı ilmen, fennen tesbit etseler de, meselâ sîlâhları bırakma konferansmı, Ulusla Kurumu konseyini, ha'ü andlaşmalanr deniz konferanslarını, ademi tecavüz dostluk görüşmelerini hep bu ayın içine tesadüf ettinp, kanı fazla kaynıyan u luslan avutsalar. Sonj^ da, zaten sonu gelmez olan bu arsıulusal pazarlıkları, ağustos bir der«j demez tatil ederek, delegeleri: Haydi, artık gelecek temmuza kaitj dar keyfinize bakın.. Rahattasınız! Diyerek uğurlasalar. Zira, gerçekten görüyorum ki temmu ayların en netamelisi. Bana inanmazs nız Habeş imparatoru olup, adı aral cada üç katlı felâket manasına geler Hailei Selâseden ve bu haile ile çarpıı mayı bu sıcakta göze aldıranlardan so run! Erenmend Ehrem TALV Bütün dünya bilir ki İsveçliler fikir ve beden sahasında çok yüksek bir millettir. Köylüsü de şehirlisi gibi okur, yazar, elişleri, ve jimnastik yspar. Orada kafa ile vücud terbıyesi atbaşı beraber gider. Orada herkes çok yaşamak, sağlam olmak, işe yaramak, dürüst hareket etmek için elele vermiştir. Küçüğü, büyüğü, güzele, doğruya, iyıye gönül bağlamış, fenalıktan nefsini koru mayı ülkü edinmiştir. Orada yaşıyanlar veya bir müddet oturanlar iyilık, gü zellik ve doğruluk memleketinde olduklarını her gün görürler, anlarlar, hissederler. Bunun sebebi nedir? îşi kolay tarafından alanlar iklimin tesiri olduğuna hemen hükmederler, fakat biraz araştırmak zahmetinde bulunanlar, bunun sırf talim ve terbiye sayesinde elde edildiğini itiraf ederler. Biz Türklerin de ülkümüz yeni yetişen neslin mükemmel olması değil midir? Harfleri değiştirdik, dilimizi millileştirdik, niçin? Yükselmek ve etrafımızdakileri yükseltmek için! Öyle ise bizden evvel yükselen, hapisanelerini koj'acak mücrim bulamadığı için otel yapan bu milletin kültür alanında ne iş gördüğünü, bir gözden geçirelim. r Dünj aya örnek olan bu milletten bizim de alacağımız dersler vardır. 1909 da İsveçte bulunduğum sırada Maarif Nezaretinin bastığı istatistiklerde bütün İsveç dahilinde mekteb çağına giren, yani yaşları 7 ile 14 arasmda bulunan kız ve erkek çocukların mik tarı 35,204 idi. Hükumet ve belediye bunlardan 33,967 sini okutup yazdırıyordu. Yani okuyup yazma bilmiyenlerin adedi yüzde dört buçuktu. Bugün bu aded sıfıra inmiştir. Gene o yılın ista tistiklerine göre Belediye her biri bir saray kadar büyük ve geniş olan ilk mekteblerin inşasına 8 mılyon İsveç altın kuronu ayırmıştır. İsveçte her ferde hayat bilgisi, yurd bilgisi ve toprak sevgisı veren ilk mekteb talim ve terbiyenin temel taşıdır. On yedinci asrın başlangıcından itibaren her İsveçliye okuyup yazma, hesab ve hristiyanhk akaidi öğretmek maarifin başlıca işi olmuştur. 1842 de her nahiyede bir ilkmektebyapılmasını emreden ilk tedrisat kanunu neşredildi. 1860 da ilk. tedrisat miifpttMikleri ihd3S edildi. Ilkmekteblere hoca yetiştiren muallim mekteblerinin birincisi 1840 ta açıldı. İsveçte şehirlerde olduğu gibi bütün köylerde de tahsil müddeti 6 yıldır, mecburidir ve bedavadır. Hastalıktan başka herhangi bir sebeble evladım mektebe yollamıvan ana babalardan muhtelıf derecelerde para cezası alırlar. Ders vakti sokakta dolaşan çocukları polis karakola götürür. Bunun içindir ki mekteb saatinde sokaklarda oynıyan veya avâre dolaşan bir çocuğa rasge linmez. Şehirlerdeki ilkmektebler çok büyük ve çok şıktır. Bu binaları belediye yaptırmıştır. Hükumetin de bir miktar yardımı vardır. Bu mekteblerin her birine devam eden kız ve erkek çocukların adedi bın ile üç bin arasındadır. Sınıflann en kalabalığı 40 çocuktur. Elişleri, resim, musiki dershaneleri ayrıdır. Her mektebin gayet büyük iki, bazan üç büyük jimnastik salonu vardır. Bu salonlarda yalnız jimnastik yapılır. Merasim salonları ayrıdır. Son yapılan ilkmekteblerin bodrum katında çocukların yıkanmalarma mahsus birer yüzme havuzu vardır. Her çocuk haftada üç, defa mektebde yıkanmıya mecburdur. Kız ve erkek çocuklar beraber ders okurlar. Fakat oyun yerleri ayrıdır. Erkek çocukları kız çocuklarla oynat mazlar. Muhtelit tedrisat otuz beş yıldanberi tatbik olunmaktadır. Önceleri bu mekteblere kardeş, kızkardeş ve aralarmda akrabahk olan çocukları almışlar. Kız ve erkek çocukların jimnastik dersleri de ayrıdır. Elişleri ve jimnastik pek eski zamandanberi ilk tedrisat programlarımn temelini teşkil eder. Şehirlerin ilkmek teblerinin bazı hususiyetleri vardır. Fakir çocuklara mekteb meccanen öğle yemeği verir, fakir çocuklardan hasta olanlara da mekteb bedava ilâc verir. Şehirlerde her ilkmektebin bir doktoru, bir de diş tabibi vardır. Diş tedavisi için talebeden para alınmaz. İlkmekteblerde geri kalmış ((Arrieres) çocuklara mahsus sınıflar da vardır. Sene ortasmda yorulan çocukları altı hafta için dinlenme yurdlarına gönderirler. Her köyün bir mektebi vardır. BPZI küçük köylerin ikisine, hatta üçüne bir mekteb yapıldığı vâkidir. Bu köyler her ne kadar birbirine yakın ise de çocuk lan otobüslerle naklederler ve masrafını köy bütçesinden tesviye ederler. Şehir ve köylerde ükmekteb hoca larının çoğu kadındar. Bühassa ilk üç Habeş İmparatoru, îngiliz gazetele rinin kullandıklan tabire göre siyah kö leler imparatoru, siyah, beyaz, sarı, her renk köle kullanan İngiliz hükumetinin bır gazetecısıne dıyor ki: «Milletler Cemiyeti Çekoslovakya, Danimarka, Fransa, Belçika hükumet lerinin bize silâh satmasını menetti. Belçika hükumeti, harbe hazırlanan bir millete yardımcı olmak suçundan kurtul mak için bu tedbirleri aldığını bildirdi. ttalyanın mevcud yazılı sözleri ayaklar altında çiğnemek, bir milleti esaret al tına almak için verdiği karan bu suretlc kolaylaştırmak herhalde daha küçük bir suç değildir. Zayıf ve kuvvetli için ayrı ayrı siyaset mi olur?» * * * Haşmetmeab.. Zayıfla kuvvetli için, insanlann top rağa tek başına sahib oldukları gündenberi cari olan kanunu bilmiyor musun?.. Kuvvetlinin zayıfı ezmesi Darvine göre, tabiatin kanunudur. Kropankin tabiatte mütekabil yardım olduğunu beyhude ispata çalışır. İnsan cemiyeti hayvan ce miyeti değildir. İnsan cemiyetlerini, be nim malım, benim menfaatim, seninle benım menfaatim arasındaki çarpışmalar idare edej. Rekabet, içtimaî ıstıfa, bü yük balığın küçüğü yutması bugünkü cemiytfin mekanizmasıdır. Tarih başmdin sonuna kadar böyle mi aktı?... Böyle akmadığı içindir ki, bugünkü akış ta mecrasım değiştirmek istiyor. Bütün Avrupada bu çarpışan menfaatler ve zıddiyetlerdir ki, bu siyah gömlekli afeti senin başına getirdi. Benle senin, kuvvetli devletle zayıf devletin, toprak üzerinde yaşıyan bütün teklerin tabiatin verdiği imkânlardan istifade e debilmemiz için, menfaatlerdeki ahen gin, menfaatlerdeki çarpışmıya galib gelmesi lâzımdır. * * * Haşmetmeab... Ras muharebesine kadar mevcudken kendi elimizle mahvettiğimiz Edirne Sarayı Bugünkü medeniyetin en kuvvetli görüşlerinden birisi de, geçmişin ta rihsel anıtlarına saygı ile bağlılıktır, bunun içindir ki arkeoloji insan kafasında ok önemli yer aldı. Arkeoloji yolundan yürüyen acun bil;enleri, ancak bu yoldan beşeriyetin kökünü, tarihten evvelki devirlerini, efsanelerden ayırd ederek ışıklandırabil diler ve bunda devam ediyorlar... Türk tarihinin bugünkü görünüş ve bilinişi de buna borcludur. Bu sayede Türk lerin en ulu ve en eski bir ulus olduğu hakikati meydana çıktı. Bu yüce ulusun bugünkü nesli olan bizler de bu hakikat karşısmda, cum hurluk devrinin ve onun başındaki Atatürkün hızile harekete geldik, ulusu muzun tarihile, geçmişile, bu geç mişteki yüce medeniyetile çok yakından ilgili ve saygılı olmakta ne kadar mümkünse o kadar samimiyiz, Atatürkün peşinden bu savaşta sevgile, saygile koşmıyan bir tek ferd tasavvur ede mem. Bir taraftan Orhun kitabeleri, des tanlarını okuyor, Atillânm kahramanlık menkıbelerini ezber ediyor, ve Mezopotamyada, ön Asyanın herhangi bir bucağmda bir Hitit, bir Sümer şehri DU unduğu haberi karşısında en temiz bir heyecanın şarabmı içiyorken, diğer taraftan kültür seviyemizin, gerek oldu;u bir hızla yüceliğe yönelmiş olduğuna da inanıyoruz. Askerlikte, san'atte ve ilimde ün almış Türk ulularımn menkıbelerini okuj'or, anmak için adlarını çocuklarımıza şarlarımız, kentlerimiz mahalle ve so kaklarımıza koyuyoruz, evet bunlar çok kuvvetli belgelerdir ki bugünkü Türk kültür yüceliğine doğru yeniden şah lanmıştır. Fakat ne acı hakikattir ki bu kadar samimî savaşın tozu dumanı arasma ayrıca bir kara toz duman daha karışıyor. Bu kara toz, duman, ulusumuzun tarihsel anıtlarını (kbidelerini) söken kör kazmanın insafsız ve merhametsız ağ zmdan çıkıyor... Tekrar ediyorum: Ne garıb tecellıdir ki bir taraftan Türkün tarihten evvelki hususiyetlerine yuceliklerini araştırma yolunda en temız heyecanlarla sarsılır ve didinirken, dığer taraftan daha yakın bir geçmişin gözönünde duran yuce medeniyet anıtlarını mahva uğraşıyoruz. Bu müsbet ve menfi hareketlerin teşkil ettiği tezad karşısmda başdöndürecek bir çarpışmanın tarrakasile sersemleşiyoruz. İşin müsbet tarafında görüşlerimde eminim ki bütün okuyucularım bemmie beraberdir, menfi yönündeki iddıalanma gelince bunları bu yazılarımm so nunda vak'alar sayarak isbat edeceğıın. Patrona Halil isyanından sonra meydana gelen durumda Damad İbrahım Paşanın Kâğıdhanede yaptırmış olduğu o güzel baduk sarayların yakılması için fetva çıkarılmıştı, ve o devrin her Yeniçeri kazanı kalkıp oturuşunda bir saray, bir köşk yakılır, yıkılırdı. 93 harbinde meşhur Edirne sarayı, vali ile mahallî komutan arasındaki anlaşamamazlık yüzünden kendi elinvzle mahvedilmiştir. Çünkü o vakit kafalarda kültür seviyesi düşüktü. İlk temeli Fatih tarafından atılan bu saray kı bütün Avrupayı titrettiği zamaniarı ol muştur, bugün elimizde kalmış clsaydı, kıymetine ölçü olamazdı, ne yazık ki bugün yeri dümdüzdür. Saltanat devrinin son yıllannda Yahya Kemalin (Kör Kazma) başUkh bir makalesini okumuştum. Üstad burada kör kazmanm ulusun tarihsel anıtîarırtf söküp mahvetmekte olduğunu cand%.n duyulan sızılarla anlatıyordu. Harf inkılâbı sıralarmda Arab harf lerine isyan sarsıntıları arasında n er merlerdeki yazıları, kitabeleri, tarihtir, san'at eseridir demeden kazıdık, eğer hükumet kolu olmasaydı, bunlardan bir teki kalmıyacaktı. Şimdi köprülerde. ve birçok anıtlarımızda böylece kazu,mış çok hazin çehrelerle bakışan kıtabeleri görüyoruz. Ben Yahya Kemalin (Kör Kazme) sını okuyalı aradan on dört yıl geçti, saltanat yıkıldı, cehalet devrildi, cumhurluk rejimi ve onun getirdiği kültür ışığı gözlerimizi, gönüllerimizi ve kafaları mızı nurlandırdı... Fakat şu mel'un kör kazmayı hâlâ ve bir türlü durdurama dık... Ne acı bir bedbahtlıktır ki Yahya Kemalm on dört yıl evvel yazdığı bir yazının başlığını ben bugün gene kullanabiliyor ve ayni mevzu U7erin deki şıkâyetleri tekrarlamak sızısım duyuyorum. Mimar SEDAD ÇETtNTAS Bır sulh melâikesi gibi, çarpîşan menfaatlerin, çarpışan siyasetlerin üzerine kanad geren Milletler Cemiyeti tayya resinın motörünü kullanan pilotu tanı yor musun?.. Senin saydığın devletlere silâh satışını menettiren, muazzam İn giltere devletidir. Bu insaniyetsever devlet, senin toprağına girecek silâhlan in hisarı altına almak için bugün yeni bir maske ile Avrupanın ve insaniyetin karşısına çıkıyor ve diyor ki: «Zayıf bir devletin ezilmesine, dünyanın kanlı bir kıyamete dönmesine engel olmak için harbi durdurunuz... Durduramazsanız İsvecde ikmal mektebleri: Afrika çöllerinde tek başına kalan za İsvecde okuyup yazma bilmiyen yoktur demiştim, fakat altı yıllık ilk tahsili yıf devleti korumak, ona silâh vermek millet kâfi görmediğinden aynca ikmal benim insanî borcumdur.» mektebleri açmışlardır, bunların dort Anlıyorsun ya haşmetmeab... Bu innev'i vardır. saniyet maskesinin altında bir barut in Bunlardan en basiti ikmal mektebi a hisan, çarpışan menfaatlerin aslan payı, dını taşıyan ve tahsil müddeti iki sene içtimaî ıstıfanın hayasız suratı var. olan mekteblerdir. Bunlarda gece dersZayıf ve kuvvetli için ayrı kanun o leri verilir. Senede 180 saat ders oku lan yerde, elbette, siyaset te ayrı, mennur. 1927 de neşrolunan bir kanun mu faat te ayrı, yüzlere geçen diplomat cibince yüksek tahsil görmiyen her Is maskeleri de ayndır. veçli bu mektebe devama mecburdur. SABİHA ZEKERlYYA Bu mekteblere şehirlerde haftada altı saat gidilır. Köylerde ise serenır en kısa günleri mevsiminde üç ay gidilir. Türkofisin eski direktörü Bu ikmal mekteblerinde İsveç dili, meTürkofis Istanbul şubesi direktörlüğündenî malumat, ve meslekî malumat veden Ofis genel merkezinde başka bir örilir ve jimnastik yaptırılır. İkmal mekteblerinin ikinci şekli yük deve (vazifeye) tayin edilen Akil Emrullah dün akşam Ankaraya gitmiştir. sek ilkmekteblerdir. Bir müddettenberi şehrimizde yaş yeBu teşkilât İsvecde çok eskidir. Günmiş ve sebze çıkışı (ihracı) hakkında inden güne de inkişaf etmektedir. Tedri celemeler yapan Ofis danışmanlarından sat bir yıldan dört yıla kadar devam e(müşavirlerinden) Hayrettin Şükrii de debilir. Burada bir kısım çocukların dün akşam Ankaraya dönmüştür. tahsil seviyesi yükseltilir, ayrıca da meslekî tedrisat yapılır. Meslekî tahsil göAvrupada araştırma gezisi renler üç yıl devam etmeğe mecbur durlar. Meslek mekteblerii üçe ayıılır. Ankara Ziraat Enstitüsü asistanlarmTicaret, teknik ve içtimaiyat sınıfları. dan Sedad Celâl Kansu Şehrimize gelİkmal mekteblerinin üçüncü şekli miş ve Regel Karol vapurile ve köstence 1860 da tesis edilmiştir. Buraya orta yolile Peşte, viyana ve Berline gitmiştir. tahsil çağı geçmiş olan gencler devam Sedad Almanyanm birçok şehirlerinde ederler ve tahsil mecburî değildir. Bu araştırmalarında bulunduktan sonra yurrada ne talebenin umumî malumatını dumuza dönecektir. yükseltmek. ne de meslekî malumat vermek gayesi yoktur. İster çiftçi, ister Parlamentolar Birliği kongresi fabrika veya maden amelesi olsun bunTemmuzun 26 sında Brükselde 31 inlara hayatta muvaffak olmak için ne ci toplantısını yapacak olan arsıulusal yolda çalışmak lâzım geldiğini öğretırler. Bu mekteblerin ne büyük iş gör parlamentolar Birliği kongresine iştirak düğünü anlamak için amele teşkilâtına edecek olan Türk delegeleri önümüzdeki bakmak lâzımdır. Bu büyük teşkilâtı hafta zarfında Belçikaya gideceklerdir. Necib Alinin baskanhğı altında buluidare edenlerin hepsi de buradan ye nan Türk grupuna bu yıl kadın saylavtişmişlerdir. İçtimaî smıfların muhte lif teşekküllerinde elebaşı olabilmek icin larımızdan bazılan da iştirak edecekleryalnız kudret ve cerbeze yetişmiyor, işe dir. hazırlanmış olmak lâzımdır. îşte onu bu mektebler temin ediyor. Bu neviden İs seyyar muallim teşkilâtı vardır. Bunveç dahilinde elli dört tane ikmal mek lar seyyah gibi memleketin en uzak tebi vardır. Tahsil mecburî olmadığı köylerine gidip oralara maarif nurunu halde hepsinin de pek çok devamlısı dağıtırlar. Bunlar hem okutur, hem okuvardır. Köylerde kurulan bu mekteble muşları kontrol eder, hem de okunacak rin çoğu yatı mektebidir. Tahsil müd kitablan dağıtırlar. Adeta misyoner gibi çalısırlaf. deti ihtiyaca göre bir veya iki yıldır. SELİM SIRRI TARCAN İsvecde çok ehemmiyetli olan bir de ECNEBl MEHAFILDE] fngiltereye gidecek eşya Yeni Türk İngiliz tecim (ticaret)| anlaşmasında îngiltereden memleketimize gelen mallar için menşe sehadetname si bulunması lüzumu konulduğu halde buradan giden mallar için menşe sehai detnamesi verilip verilmiyeceği açık rakılmıstır. Bunun için tereddüdde kalan tecimenler Türkofise baş vurmuşlar? dı. Ofis Londradaki mümessillerinden aldığı malumat üzerine dün tecimenler İngiltereye gidecek esya için de iki menşe şehadetnamesinin lâzım olduğunu bilj dirmiştir. Sadık Han gidiyor Tekaüde se%kedilen lranın Ankar büyük elcisi Sadık Han aybaşında mem| leketine dönecektir. Sadık Han bir müc dettenberi Yenikövde oturmaktadır. Yugoslav mekteb gemisi gitti Içinde Kotor deniz tecimi akademisî^ nin 45 talebesi bulunan VilliVelebit Yugoslav mekteb gemisinin 8 haziranc Istanbula yaptığı göret (ziyaret) Tiirl ve Yugoslav uluslarını birleştiren dostluk duygularının nekadar kuvvetli, içten ve sağlam olduğunu bir kere daha göstermeğe vesıle olmuştur. Kotor deniz tecimi akademisi direktörü M. Miloh Lipovaz hareketinden evvel şunlan söylemiştir: « Bize karşı gösterdiği içten dostlukla bizi gerçekten mütehassis etmiş olan bu güzel dost ve müttefik ülkeden büyük bir heyecanla ayrılıyoruz. Istanbulda kaldığımız müddetçe bize gösterdikleri içten ve hararetli karşılamadan dolayı hükumet örkünlerine (erkânma) ve bütün Türk ulusuna çok samimî teşekkürlerimizi ve derin minnettarln ğımızı söylemenizi rica ederim.» Istanbul Kadınları Kendi adlarına alınacak uçak için yarın Taksimde büyük bir miting yapacaklar İki Fransız profesörü geldk Liyon tıb fakültesi profesb'rlerinden Eugene Villard ile Paris tıb fakültesi profesörlerinden ve Paris hastaneleri eczahaneleri direktörü M. Albert Goris dün Beyruttan İstanbula gelmişlerdir. Beyruttaki tıb fakültesinin imtihanlannda bulunmuş olan Fransız profesörleri buradan Fransaya gideceklerdir. zım geldiği üzerinde konuşulmuştur. Kadınların yaptırdığı ilânlardan birisi [alttaki] Istanbul kadınhğı, kendi adma bir uçak almak üzere harekete geçmişti. Bu münasebetle yarın bir miting yapılması da kararlaşmıştı. Bu toplantının prog ramı şöyle hazırlanmıştır. Mitingden yanm saat evvel uçaklar afişler atacak, Şehir bandosu İstiklâl marşını çalacak, Taksim anıdına çelenk konulacak, başkan Hakkıye Emin, Meliha Avni Sözen ve Cemile Süreyya kilâtı ve çalışmalan dolayısile gene te * söylevler söyliyecek, bando 10 uncu yıl miz duygularını belirtmek yolunu bul marşını çalacak ve ayrı bir heyet Tay muş ve Istanbul kadınları namına bir uyare anıdına celenk koyacaktır çak almıya karar vermiştir. Beyanname Bu övünmiye değer duygunun kutluDiğer taraftan Türk Hava kurumu lanması için 13 temmuz cumartesi günii Kadınlar kolu da çöyle bir beyanname saat 17 de Taksim Cumhuriyet meydaneşretmiştir: nında bütün Istanbul kadmhğının katıl«Türk kadınhğı, yurdseverliğini her, masile olacak toplantıya gelmeni her zafırsatta büyük bir ilgi ile gösteren Türk man gösterdiğin yurdsever varlığmdaı kadınhğı, hava tehlıkesıni bilenler teş bekleriz.»