28 Haziran 1935 CUMHURlTET Adolf Hitlerin Hayatı 23 Hitlerin tek başma on iki Fransız neferini esir aldığı doğru mu? Fransız neferlerile burun buruna gelen Hitler, tüfeğini üzerlerine çevirerek teslim olmalarını söylemiş ve neferler de derhal teslim olmuşlar! Yazık ki, asker muhitinde olduğu i çin, yalnız kalmağa imkân bulami3'or du. Nihayet gene en iyi çare olarak cepheye dönmeği buldu. Hiç olmazsa orada, kendi nevinden gururlu insan larm başvuracağı bir çare vardı: Teh Üke! îlk sevkedüecek efrad arasına katılmak için alçakça işler yapmağa bile rar n idi. Avustur3 a ordusuna tekrar iltihak etmesi kabil olduğunu kendisine ima ettiler, fakat reddetti. Avusturya lâkırdısı kanını beynine çıkarmağa kâfi geliyordu. Gayesi ancak Almanyaya hizmet etmekti. Nıhajet 1917 martında isteği yerine geldi, tekrar Fransız cephesıne döndü. List alayı Mondidye civarmda idi. Fakat çok zayiat vermişti. Hitler, arka daşlarmdan birçoğunu bulamadı. Buna mukabil 1917 de, gene Almanları sevindirecek bazı hâdıseler oldu. Rusya inhilâl etti, îtalyanlar hezimete uğradı. 7 Alman} a, yeniden zafer ümıdme düştü ve Hitler, naçiz bir irtibat neferi o larak bu zafere iştirak edeceğini tasarlardı. Cephe gerisinde Müttefıklerin yaptığı kuvvetli propagandaların tesi rini yakından görmüş olduğu içın, as ker ve halk emriyevmilerin yazılış tarzlarmı daha canlı, daha parlak bir şekle sokmak için gene onları eskisi gıbi tashihe yelteniyor; gene akşamları efradı etrafma toplajnp söylevler veriyordu, Fakat, üç buçuk sene cephede sürün müş efradın, velev Hitler kadar kafası bılgi dolu, hıtabeti kuvvetli bir adamm ağzından da çıksa, lâf dinliyecek halı yoktu. Artık Hitlere deli dıye bakıyorlar, arkalarını dbnüp gülüşüyorlar, bu kadar kafalı bir adamsa, cephe gerısın de siyasa adamlarına biraz akıl öğret mesi daha muvafık olur dıye alay ediyorlardı. Cephede yapılacak 15. verılen vazifeyi normal şekılde yerine getır mekten ibaretti, üst tarafı nesine ge rektı! Hitlerin, 1918 ağustosunun ilk günlerinde, Mandidye civarında, tek başma on iki Fransız neferi esir aldığını rıvayet edıyorlar. Üçüncu Reich tarıhnü vislerinm nvayetine göre, bir akşam, gene her zamanki gıbi önemli bir zarf götürmekte olan Hitler, sıperden çı kar çıkmaz, Fransız neferlerile burun buruna gelmış ve buyuk bir soğukkanlıhkla tufeğıni bunların üzerine çevirerek derhal teslim olmalarını soyle miş ve neferler de derhal teslim olmuşlar. Fakat Fransız neferlermın, bu Alman askerının tek başına olduğunu anlamamış bulunmaları pek garıbdır. Hitler, esir aldığı Fransız neferlerıni alay kumandanı Fon Tuböfun yanına goturmuş ve bu hızmetine mükâfat olarak birinci derece demir salıb nışanı almış. Gene bir gun, Lıst alayı hezıme te uğradığı zaman, Hitlerin, kuman dayı ele alarak çok muvaffakiyetlı bir gerıleme hareketi yaptığını anlatıyorlar. Fakat bütün bu tarıhçılerin anlattıkları vak'alar birbirini tutmuyor, hâdiseler ve tarihler birbirine karışıyor. Hele, her birisi başka bir kıt'ada as kerlik yapmış olan bu tarihçilerın, Hitlerle silâh arkadaşlığı ettiklerını iftı harla yazmaları, anlatılan bütün bu hâdiselerin doğruluğunu şüpheye düşurüyor ve gülünç oluyor. Meselâ nasyonal sosyalist müşterılerin pek be ğendiği ve sevdiği muharrirlerden Basil dö Kohlar İmparatorluğu Üstü çıplak değil... Pis değil... Beş yamalı pantalonu, ütüsüz setresile kılık kıyafeti gözünüze perişan görünür. Perişan olan kılık kıyafetten ziyade içidir. Basil dö Kohlar akciğerinin ü zerinde saltanat kurmuş, karaciğeri de kendine müstemleke yapmak istiyor. Savaş büyük... Tıpkı emperyalist îngilterenm Hindistana, Italyanın Habeşe saldırması gibi emperyalist Basil dö Kohlar ordusu, insan ciğerlerini mütemadiyen istilâ ediyor, kendilerine asırlarm görmediği büyük imparatorluk lar kuruyorlar. Üstübaşı perişan adam, iskelet ol • muş bacaklarını, insanlardan daha yumuşak yürekli bir demir bastona da yamış geziyor... Ekmek değil, ölmek için başını sokacak bir köşe arıyor... tstanbulda nekadar hastane var... Belki sız bilmezsiniz... Fakat o hepsini bilir... Bir, bir hepsine baş vurmuştur... Basil dö Kohlar imparatorlüğunun Is tanbul sokaklarında sönmüş bir fener gıbi gezdirdiği bu adam, hastanelerde yatacak bir yatak bulamamıştır. Bu toprağın üzerinde vergi veren her ferdin yaşamağa ve ölmeğe hakkı vardır... Basil dö Kohlar saltanatını yıkmak, vergiyi alanların borcu, fakat bu ordunun sokaklara fırlattığı ölüm bekleyicılerıne hastane kapılarını aç mak ta cemiyetin borcudur. Cemiyet, kum gibi dağınık ferdlerin meydana getirdiği bir adedler yekunu değildir. Cemiyet, ferdleri teşkilât al tında toplıyan, bu ferdlere hayat emniyeti veren mekanizmadır... Ferdlerin hayatı, içtimaî bir slgorta le temin edilemezse, cemi\ret mekanizması bozuk demektir... Basil dö Koh ar imparatorluğunu yıkmak için me kanizmayı düzeltmek lâzım. Halic Sosyetesinin Şara devri şüpheli... Dün fevkalâde içtimaını yapan umumî heyet, karar hakkînı İdare Meclisine bıraktı Artık çok oluyor, çelebiî izi, yani Türkleri, Patagon • ya yahud ki Papuaziyada yaşıyan bir ulus, yecüç mecüç cinsinden acayib insanlar sanmakta aptalcasına ısrar gösteren bazı Fransız ga zetelerine artık ne diyeceğimi bilemez oldum. Cahillik ayıb değildir. Şayed ben, Tibet dağlarındaki DalayLamanın kün olduğunu, yahud ki Eskimolann ulusaJ âdetlerini bilmiyecek olursam, kimsenia bana karşı dudak ısırmağa hakkı yok tur. Fakat dünyaya düzen vermek, yedi iklim dört köşeye bilgi ışığı saçmak, medeniyet piştarlığmı kimseye vennemek iddiasmda bulunan Fransız kavmi neci binin. burnunun dibindeki Türkiyede, gizlikapakh değil, apaçık olup biten şeyleri görmeyip te, hakkımızda hergün bin türlü masal uydurmalanna takacak ad ve sıfat bulmak hayli güç olsa gerektir. Fransızların burada hadsiz hesabsız, ve herbiri yıllarca aramızda yaşamış, papazdan, lâıkten, tecimenden, gazeteci den, hatta serseriden çünkü çok konuksever insanlarız yüzlerle, binlerle yurddaşlan vardır. Anlamıyorum: Bunlar, ya kendi memleketlerine döndükleri zaman put kesıliyor, ağız açmıyorlar; yahud ki nankörlük edıp bize dair müfteriyane ma sallar uyduruyorlar. Bu başka türlü o • lamaz. Zira bu baylar, en ufak bir minnettarhk duygusile, yahud hiç değılse bir parçacık insaf kaygusile harekete geçe cek oljalar, gazetelerinde Tanrının günü okuduğumuz ve yazanların yüzünü, mevzuu bahsedilenlerin yüzünden daha ziyade kızartacak mahiyette olan ma sallara yer kalmazdı. Meselâ, son gelen Jurnalda, şu mealde bir fıkra var: Guya Türkıye hüku meti, gelirini artırmak için kurnazca bir çare bulmuş. Ufak bir vergıye karşılık her (Osmanlı!) tebaası, kendi doğum tarihini kolayca değıştırtebilıyormuş. Bittabi bu kolaylıktan en çok istifade edenler de kadınlarmış ama, tahmin edildiği gibi değılmiş. Bılâkıs, bu yola başvu ranlar, küçük kızlarmış. Bunlar, kocaya varabilmek için yaşlarını büyülttürüyorlarmış. Dezanşantelerin ülkesinde hâlâ kadınların içlılıği devam edıyormuş!.. Bu hezeyanı yumurtlıyan gazetenin burada bir aytarı vardır.. Bıliyorum. O aytara soranm: Bu satırlar kendi gözü nün önüne düştüğü zaman acaba zerre kadar bir utanc duymıyacak mı? Ve gazetesine bir mektub yazıp ta: «Artık çok oluyor, çelebiler! Benım buradaki itibarımı da kıracak, bana candan dostluk gösteren Türklerin benden de yüzçevir * melerine sebeb olacaksınız?» demiyecek' mi? Hâ)â bizi Osmanlı belliyen Jurnalci meslektaşlara da sorayım: Bizim gaze • telerde, dost Fransayı, dost Fransız ulu sunu tezyif edecek yazılara sütunlannda yer verseler, kendileri bu hareketimizi & caba nasıl karşılarlar? Ancak, ne var ki: Biz bir «îhtilâlikebir» yapmadık ama, buna mukabil ba şarmakta olduğumuz devrimin ehlâka ve terbiyeye de şâmil olmasına itina eden • lerdeniz! Hitlerin, harbi müteakib alınan re$imlerinden biri Hans Mend, 1914 Noel gecesini Var netonda Hıtlerle beraber geçirdığini, gene bu muharrirlerden Adolf Meyer, Hitlerin, cepheye ancak 1915 mayısında geldığıni yazıyorlar. Kütübhaneler yağma edılmeden evvel, bugun ortadan yok olmuş bazı kitablarda, Hitlerin ateş hattına geçme den evvel, iki sene geri hizmetınde bulunduğunu okumak kabıldi. Buna mukabıl, gene o kıtablarda, bu müstesna kah/amanın garb cephesmin her nok tasmda dövuştüğunden bahsedıliyor du. Fakat Hitlerin şu kendi sözleri, ancak Flandrde bulunduğunu göster mektedır: «1917 temmuzunda, artık bizım ıçın mukaddes bir hale gelen ayni arazıyi ıkıncı defa olarak çiğnedık... 1918 sonb»harında üçuncü defa kalmak uzere gene 1914 teki hücum sahasında idık... Önceleri içınde dınlendığimız Varneton kasabası şımdi harb meydanı olmuştu.» O tarıhte, Alman askerleri de de ğişrr.ışti; artık dunyanın en mükem mel askeri denecek halde değillerdi. Üstelık politıka ile de meşgul oluyor lardı. Alman cephesı, her taraftan çökmeğe başlamıştı. Hâdiseleri yakından takıb eden, elıne geçen her kâğıdı dikkatle okumaktan geri kalmıyan Hit ler, mağlubıyeti tahmm ediyordu. Hitler, ikmci defa olarak 13 teşrinıevvel 1918 de yaralandığı içın Alman ricatine iştirak etmemişti. Fakat son iştirak ettiği muharebe hakkmda şu epeyce kıymetli r.ıalumatı vermektedir: «13 14 birıncıteşrin 1918 gecesi, a layımız, İpr cenub cephesınde, îngiliz gaz bombardımanına maruz kaldı. «Sarı salıblı» ismı verılen bu gazın tesiri, ancak vücudlerimizde belırdiğı zaman anlaşılıyordu. Ben, kendi hesabıma, gazın tesınni o gece gordum. 13 bırınci teşrin akşamı Vervık cenubunda bir tepe üstünde gaz bombardımanına yakalandık. Bombardıman, butün gece, fasılasız devam etti. Gece yarısına doğru bizim efradın büyuk bir kısmı geri çekilmiş, ve bazıları da bir daha gelmemek üzere aramızdan ayrılmış bulunuyordu. Sabahleyin, vücudümde bir acı duymağa başladım, bu acı gıt tıkçe arttı, saat yedıde, gözlerım kan çanağı gibı, vücudüm tıtrıye tıtrıye geriye çekıldim. Bırkaç dakika sonra, gozlerim ateş gıbi yanmağa başladı ve mem.. çıkamam ki. Altıya kadar bekliyemez misiniz? Hayır olmaz! İş aceledir.. Ayşe hasta. Ne dedin? Hasta, diyorum. Yoksa, sözünü dinleyip te seni rahatsız eder miydim? Esasen görünce anlarsın. Peki. Şimdi geliyorum! Ahizeyi yerine iliştiren Bay Kadri ayağa kalktı. Beti, benzi kireç gibi idi. îçindeki korku büyümüş, büyümüş, ta hammül edilmez bir ıstırab halini almıştı. Ayşenin ölmek ihümalini ve nunla bir likte kâinatın başına yıkılıvermesini göz önüne getiriyordu. İnsanlar, ıstırabın ölçüsü vardır sanırlar. Bay Kadri şu dakikada, onun hiç bir ölçüye sığmaz olduğunu kesfedıyordu. Bir çeyrek saat içerisinde Ferdinin evine varmıştı. Ve bu müddet zarfında, kendini oraya ileten otomobilin içinde her ıhtimali düşünmüş, en acı şeyleri gözönüne getirmiş ve bunlardan dolayı, bir insan kalbinin duyabileccği kadar da elem Halic sosyetesi umumt heyeti dün Galatada Yuvakimyan hanmda fevkalâde olarak toplanmıştır. Toplantıda sosyetenin son günlerdeki vaziyeti üzerinde görüşmelpr olmuş, neticede finansal, hukukî ve idarî du rumlar hakkında her türlü tedbirleri almağa, tatbik etmeğe mutlak olarak ve geniş salâhiyetle idare meclisinin me mur edılmesi kararlaştırılmıştır. Sosyete idare meclisi bugun toplana rak Şirketle Belediye arasmdaki son anlaşamamazlıklar üzerine gereken kararları alacaktır. Sosyete imtiyazının Belediyeye devredilmesi hakkında henüz kararlaştırılmış hiçbir şey yoktur. Sosyete hisse Uünkü içtimada bulunanlardan bir ktsmt darları ekseriyetle şirketin vaziyetini ıslah ederek tedbirler almayı, imtiyazı devretmeğe tercih etmektedirler. Birinci hukuk mahkemesi evvelki günkü duruşmada ehli vükuf raporuna karşı sosyete vekilinin yaptığı itiraz ları varid görmüş ve raporda yolcu adedinin eksılmesi sebebmin gösteril memiş olmasını ve diğer bazı noksan ve maddî hatalar mevcud olmasını ileri sürerek ehli vükuftan yeni bir rapor almmasına karar vermiştir. Mahkeme bu raporu alacak ve Sos yetenin yüzde (8) Belediye hissesini verip veremiyeceği hakkındaki kararmı 21 teşrinievvele bırakılan duruşmada bildirecektir. Adesemize çarpanlar SABtHA ZEKERlYYA 250 bin kilo koza satıldı Bursa (Hususî) Koza piyasası 7180 kuruş arasında artık sabit bir durumda kalmıştır. Şımdiye kadar satılan mahsul 250,000 kiloyu bulmuştur. îş Bankası; koza borsasında bir gişe açarak köylüye ertesi gün verilmesi adet olan mahsul parasmı derhal ödemiye başlamıştır. Köylü bundan çok memnun olmuştur. etrafım zindan kesildi...» Yüzbaşı Röhm, hatıratında diyor ki: «Hitler, yaralandığı tarıhleri, alayının, en ufağına varıncaya kadar, iştirak ettiği harekâtı, kendisine verilen vazife leri, birer bırer yazdığı gıbi başkaları nın yazmasına da musaade edıyor. Yalnız bir noktada susuyor ve Almanyada efrada ve çavuşlara pek nadir verilen birinci rütbe demir salıb nişanım herhangi şartlar dahilinde aldığını söylemiyor. Bu hususta şimdıye kadar verilen muhtelif malumat bu sırrı aydın latamamıştır. Hatta, bu nışanı taşımakla çok ıftıhar duyan Hitlerin, bunu takmağa hakkı olmadığmı iddia edenler bile bulundu. Bu nişanın Hitlere ta kılmasını icab ettiren hâdıse, onun hakkında verılecek hüküm üzerinde çok tesırli olacağmdan işın içyüzünü açıkça yazmağı doğru buluyorum. 1918 de, ölümleri artık bir saat me selesi olan ve yahud azasından birmi kaybeden yaralılara demir salib nişa nı verilmesi âdet olmuştu. Hatta Fransada, bu gıbılere çok yuksek rütbeli nışanlar verılecek derecede ileri bile gidılıyordu. Hitlere verılen demir sa lıb nişanı da, gaz hücumundan sonra hastaneye goturülürken, gozleri kör oldu zannile verılmiştir.» İIer yiğirin bir yoğurt yiyişi olduğu gibi her gozun, hatta adesenin de bir gö^ rüşü vardrr. Bizim Foto Namığın gözii ve adescsi de eşyayı ve hâdiseleri her kesten başka türlü görmcie alışıktır. îşte (yukarıda) Sultanahmcd camisini böyle. evvelki günkü yağmurda Yenicamiyi de (aşâğıda) şöyle adeıesine sığdırmıs.. Ercumend Ekrem TALÜ Bursaya gezgin akmı başladı Konya kız muallim mektebi mezunlan Konya (Hususî muhabarimizden) Konyada çok çalışan ve muvaffak olan bir kız muallim mektebi vardır. Bu sene yapılan imtihanlarda mektebin son sınıf talebesi kâmilen muvaffak olmuş ve hıç bir talebe geri kalmıyarak mektebi bitirmiştir. ği, sanki birdenbire, fezanın bir noktasmda temerküz etmiş gibiydi. Karşısında, ilâc kokularile meşbu bir loşluk içerisinde, beklenılen ziyaretçınin şerefine bezenmiş, bembeyaz bir yatak duruyordu. Bay Kadrinin bakışları odanın loşluğuna biraz alıştıktan sonra, o bembeyaz yatağın, gene bembeyaz yastıklarının üzerine yaslanmış, rengi uçuk bir sıma gördü. Ah, hakikaM Bazan ne acı şeydir!. Daha bir hafta evvel, bu soluk dudnklar gülümsüyor, bu kapalı duran ağız konuşuyor, bu feri kaçmış gözler, sıcak bakışlarıle ruhu okşuyordu. Şimdi o tebessüm de, o sbzler de, o bakışlar da yok olmuştu. Yalnız, hâlâ güzelliğinin haş metini muhafaza eden simada, dönüsü olmıyan nihaî yolculuğa hazırlananlarda görülen necib bir huzur ve sükun vardı.. Bununla beraber, o sima, Bay Kad riyi karşısında görür görmez bir an için pembeleşti. Bav Kadri yatağın daha yanına sokuldu. Uastanın dudakları kımıl Bursada ekmek fiati arttı Bursa (Hususî) Şehrimizde ekmeğin kilosuna bir kuruş zammedilmiştir. Buna sebeb olarak, Istanbul ve Gemlığin mutad hilâfına şehrimizden un çekmesi •e henüz piyasaya yeni mahsulün gelmev miş olması gösterilmektedir. Maamafih genel buğday durumunun da bunda az çok âmıl olduğu söylenmektedir. dadı. Geldiniz mi?. Hele şükür! Kanı çekilmiş bir el, bu aralık Bay Kadriye uzanmak istedi. Fakat mecalsizdi.. Hemen düşüverdi. Bay Kadri hastanın üzenne doğru iğildi: Ne oldunuz? Geçmiş olsun! At lattığınızı haber aldım da sevindim.. dedi. Hasta, çok hafif fakat acı bir tebessümle, bu sözlere inanmadığını ve kendi halinin vahametini müdrik bulunduğunu anlatmak istedi. O zaman Bay Kadri, humma ile yanan eli yakaladı, öptü.. öptü.. Sonra da, boğuk bir sesle: Hayır!. Hayır!. dedi. Sen ölmı yeceksin! Sen beni yalnız bırakmıyacaksın!. Ben ne olurum, sonra?. Hasta gene gülümsedi. Fakat bu se fer, ona teselli vermek, onu yalnız bı rakmıyacağını temin etmek istiyordu. Dudaklarını zahmetle kımıldatt' • Orada.. Dolabda., Size birjey hazırladım. (Arkast var) duym^tu. Maamafih bu elemini dışarı vurdurmaksızın merdivenleri tırmandı. Apartımanın kapısını açık buldu; girdi. Antrede, Ferdi, gündelıkçi kadınla konuşuyordu. Yüzünü dönüp, Bay Kadriye baktı. Sımasında uykusuzluğun, yorgunluğun derin izleri vardı. Tam zamanında yetiştin.. dedi. Sağ bulamıyacaksın diye korkuyordum, ama, bu sabahtanberi biraz daha iyice dir. Bu kelimelerden her biri, kendi üzerinde, yakıcı bir madde tesiri yaptığı halde irkilmiyen Bay Kadri sordu Hastalığı demek ki çok ağır, öyle mi? Birazdan anlanrım.. Hele bir defa yanına gir. Ferdi, arkadaşma yol gösterip, onu hastanın yanına götürdü. Avse! dedi. Israr ettin, işte getirdim.. Koklaşın, bakalım! Bay Kadri bu son kelimeye sinirlendi fakat kendini tuttu. Şu dakıkada. düşüncesi, endışesi başka idi. Bütün benlı Bursa (Hususî) Banyo mevsimi" nin başlaması dolayısile şehrimize gelen ler her gün biraz daha çoğalmaktadır. İstirahat için buraya gelenler arasmda Istanbullular ekseriyeti teşkil etmektedirler. Misafirler şehrin muhtelif yerlerini, türbelerıni bilhassa mesirelerini ge mektedirler. Bu sene Bursaya geçen seneden daha çok ziyaretçi geleceği görülmektedır. Çünkü geçen sene haziranda gelenlerin sayısı bu seneki kadar değildi. Bakışlarile işaret ettiği yeri, Bay Kadri keşfe çalışıyordu. Dolabda.. Nah, orada.. Haydi senize! Bay Kadri kalktı, dolabm kapısını açtı. Sağda.. Orta yerde.. Bir zarf o • lacak. Bu mu? Ayşe hkanır gibi olmuştu. Başı yasbğın üzerine düştü. Bay Kadri, zarfm ü . zerindeki ibareyi heceliyordu. «Bay ] Kadriye mahsustur. Ben öldükten sonra açılacaktır. » Hastayı tatmin için, gülümsemek istedi. Dudaklarına hâ • ] kim olamadı. Sadece: ' Alıp götürebilir miyim? diye sordu. Hasta, gözkapaklarile, muvafakatinî ifade etti. Pekâlâ! Inşallah yakında, gene böyle kapalı olarak getirir, tize iade e « derim. *CumhuriyetMin bölemit 42 Yazan: Ercümend Ekrem İşte tam bu esnada, yazı masasının yanıbaşında duran telefon çaldı. Bay Kadri âhizeyi eline aldı, kulak verdi. Telin ötetarafında, kendisine hitab eden Ferdi idi. Nasılsm, dostum? Iyiyim, ne var? Bize kadar gelebilir mîsîn? Hayrola? Neden icab ediyor? Kanm seni görmek istiyor. Kann mı? Evet. Bir otomobile atla, gel. Ne fcadar çabuk gelirsen, o kadar iyi olur. Lâkin... azizim... §u saatte, bil (Arkan var)