28 Mayu 1935 CUMHURİYET Terbiye bahisleri PRAG ÜNİVERSİTESİNDE GENCLER ARASINDA Selim Sırn Tarcan Bir pazar belediye dairesmın önünden geçen 7 numaralı tramvaya atlayıp Delta istasyonunda indim. Biraz yürüdüm, asker gibi muntazam dizili bir çam ve dışbudak ormanı içinde büyük bir parmaklık kapının üstunde (Estüdenske Koloni) levhasım gördümı Kapıdan girdim. Yeşil çimenler üstünde dolaşan genclerin yanına gidip selâm verdim. Fransızca bilir misiniz? dedim. Hayır! Cevabını almca üzüldüm. Burada derdimi nasıl anlatacağımı düşündüm, fakat biraz ötede duran bir genc kız gülümsüyerek, ben bilirim! Ne istiyor sunuz? Birini mi arıyorsunuz? dedi. Mösyö (Horaçek) i arıyorum, kendisine bir kart getirdim. Etüdyan paviyonlarını gezmek istiyorum, dedim. (M. Horaçek koloninin şefı). Ben de bir Türk muallimiyım, dedim. Ben konuşurken daha uzaklarda dolaşan gencler de yanımıza sokuldular, içlerinde çatrapatra fransızca konuşanlar da vardı. «M. Horaçek şehre indi. Fakat zarar yok. Biz sizi gezdiririz» dediler. Türk oluşum hepsinde bir alâka uyandırdı. Yirmi kadar kız erkek etrafımı aldılar, böylece konuşa, konuşa ceviz renkli iki katlı bir paviyonun kapısma geldik. ün alma yolunda Büyük Şeflerine bir vücud gibi nasıl bağlandığından dilimin döndüğü kadar bahsettim. Her şehrinin hususî bir güzelliği olan memleketimizi onlara tasvir ettim. Birlikte götürmüş olduğum fotoğrafları gosterdim. Hepsi de şaşakaldılar. Yeryüzünün en güzel yerlerini görmek, en açık kalbli insanlarını tanımak istiyorsanız Türkiyeye gıdinız! Hiçbir yerde emsaline rasgelemiyeceğiniz güneş doğuşları ve batışlarmı, parlak mehtablı geceleri orada bulacaksmız. İlkbaharda, yazda, güzde renk, renk çiçekleri, binbir çeşid gülleri, bol meyvaları, ince kabuklu güzel kokulu üzümleri, mis kokulu çilekleri Türkiyede bulacaksmız. Liselerde, yüksek mekteblerde, Üniversitede sizin gibi erkek arkadaşlarile yanyana ders okuyan doktorluğa, mühendisliğe, avnkatlığa hazırlanan kızları Türkiyede bukcaksınız. Açık yürekli, temiz kalbli, iyi huylu, doğru özlü, doğru sözlü insanlan Türkiyede bulacaksmız. Prağın bu üniversite gencleri anlıyanı, anlamıyanı gözlerini bana dikip sözlerimi can kulağile dinliyorlaı dı. Içlerinden biri ki oldukça düzgün fransızca söylüyordu ayağa kaİKtı. Türkler hakkmda çocukken bellediğimiz yanlış fikirleri düzelttiğiniz için arkadaşlarım namuıa size teşekkür ederim. Hem yalnız biz değil, bizden çok yaşlı profesörlerimizin bile sizin hakkmızda esaslı bir bilgisi yoktur. Size söz veriyoruz. ilk fırsatta Türkiyeye gideceğiz ve güzel memleketinizi yakından göreceğiz, dedi. Nizama sokulacak vapur seferleri Bandırma ve Mudanyalılar tatmin edilecek Bandırmalılarla Mudanyalılar iskelelerine işliyen vapurlar hakkında hükumete şikâyette bulunmuşlardır. Bandırma Belediye Reisile Bursa Ticaret Odası ve Belediyesi bu şikâyetleri Ankaradan takib etmektedirler. Bandırmalıların dileği şudur: Devlet Demiryollan Bandırma îzmir yolunu asgarî müddete indirmiştir. Halbuki, İstanbulla Bandırma arasında işliyen vapurlar bu kısa mesafeyi 10 saatte almaktadırlar. Bandırma vapurlan gece saat dokuzda limanımızdan kalkmakta, ancak ertesi sabah Bandırmaya varmaktadır. Binaenaleyh denizyolunun asgarî müddete indirilmesi lâzımdır. Denizyolları İdaresinden Bandırmalıların bu şikâyetlerine karşı alınacak yeni vapurlarla İstanbul Bandırma yolunun dört saate indirileceği bildirilmektedir. O zamana kadar Bandırma postaları akşam kaldırılacak ve en çok 6,5 saatte Bandırmaya gitmeleri temin edilecektir. Mudanya postaları da çok ağır gitmekte ve servislerinde intizam temin edilememektedir. Denizyolları îdaresi bu hat için yeni vapur yaptırıncaya kadar Mudanyaya mevcud küçük vapurlardan en mvevsafta ve süratli olanlarını tahsis edecektir. Plâstik danslar Roma Klübünde verilen müsamere çok muvaffak oldu ve beğenildi Ibufikirde dz4 Şaheser iki kırtasiyecılık ornegı Bir okuyucu yazıyor: «Seksen altı yaşmda bir annem var. Ayağı kırıktır. Kendisinin 430 kuruşluk bir yetim maaşı var. Sağ olduğuna dair bir yoklama ilmühaberi doldurduk. Emirgân komiserliği tasdik etti. Yeniköy nahiye müdürüne götürdüm. Annemin sokağa çıkamıyacağına dair bir doktor raporu lâzım geldi. Geri döndüm. Bir doktor bulup eve götürdüm. Raporu aldım. Büyükderede bulunan kaza doktoruna götürüp tasdik ettirdim. Tekrar nahiye müdürüne geldim. Nahiye müdürü raîporu alıkoydu. İlmühaberi tasdik etti. Eminönü Malmüdürlüğüne gelerek yoklama. muamelesini yaptırmak istedim. Ellimde rapor yok diye, yoklamayı yapmak istemediler.. Tekrar Yeniköye geldim, nahiye müdüründen raporu istedim, vermedi. Yalnız yoklamaya raporun muhteviyatından bahsetti. Tekrar Eminönü» ne gelerek muameleyi tamamlıyabıldim. Bize yazık değil mi?» *•* | J ' Sarışın, mavi gözlü, beyaz dişli bir kız izahat veriyordu. Böyle bu ormanda on paviyon, ve her birinde otuzla kırk arasında talebe odası var. Bınaların kereste ve harcmı belediye verdi, mühendislıkten marangozluğa, dülgerlikten rencberliğe kadar bütün inşaatı erkek etüdyanlar yaptı, dedi. Burası bir mahalle gibidir. Hepimiz burada Gene hep birkkte koridorlardan geumumî yemek salonlarında yemek yer çerek bahçeye indik. Ormanuı içinde ve hususî odalarda yatarız. Burası büyük mikyasta bir ailedir. Kız erkek yürüdük. Beni spor sahasına götürdüler. Burası tam manasile açık havada burada bın iki yüz kişi oturuyoruz. kurulmuş bir sağlık fabrikası idi. Bine îçeri girdik. Her odada iki kız veya yakın genc hepsi de biçimli, hepsi de iki erkek oturuyor. Karşılıklı iki kar canlı, hepsi de heyecanlı! Bir yanda yola, bir kitab dolabı, bir lâvabo, bir koşanlar, bir yanda sırıkla atlıyanlar, yazı masası, masanın üstünde aıle ve bir yanda cirid ve disk atanlar idman arkadaş resimlerL Pencerelerde çiçek ediyorlar. Bir yanda sekiz tenis sahasakşıları var. Bazı odalarda. duvarda sında gencler ekzersis yapıyor. Bir tabir keman RÜtîtsu asılı. Şık, temiz o rafta yüz kadar genc delikanh onların j o i u J a n bnindo biraz oturduk. Burası biraz ötesinde bir o kadar genc kız Yüksek Mühendis mektebi talebesın vücudlerini büyük bir ahenk ve bir den iki gencin yuvası. Birinin adı Jo orkestra intizamile işletiyorlar. Dersazef Polodna, ötekinin adı aklımda kal nelerde, lâboratuarlarda, kliniklerde madı. Yukan katta kabul salonuna fikirlerini terbiye eden bu gencler, paçıktık. Bana tatlı ikram ettıler. İskem zar günleri ve ekseri akaşm üzerleri lelerini kapıp etrafıma halka oldular. açık havada vücudlerini işleterek terBana söz söyletmiyorlardı. Her kafa biye ediyorlar. Sahada tribünsüz, sedan bir ses çıkıyor. Ne de cahil şeyler, yircisiz, alkışsız spor yapan bu gencleri bize dair hiç, ama hiçbirşey bilmiyor gördükten sonra Çekoslovakların jimlar. Bakmız neler soruyorlar: nastik babası (Tyrş) in ülkü olar&k Halicin suları altın renginde mi? genclere tavsiye ettiği «ne şan ve şeref, Bosforda çok kayık var mı? Türk kız ne maddî menfaat» sözünün ne büyük ları bizim gibi tahsil görür mü? Sizde bir imanla dinlendığini bu sağlık meymuallimler başına sarık mı sarar? Siz danında gördüm. Hepsinin yalnız bir Türkler sudan başka birşey içmezsiniz gayesi va.rdı: Fikren, ahlâkan, bedenen değil mi? Ankarada kadınlar sokağa yükselmekü çıkar mı? öyle saçmasapan şeyler soYanımdaki gencler beni Etüdyanlar ruyordular ki, sinirlenmemek için kenKolonisi ormanının kapısma kadar gödimi zor tutuyordum. Artık bu genctürduler. Ayrılırken hepsi de Türkiyelere bir ders vermek farzoldu. de görüşürüz! Nazdar! Nazdar! Yaşa! Görüyorum ki Türkiyede olan biten Yaşa! diye bağırıyorlardı. lerden hiçbirinizin bir haberi yok, deSELİM SIRR! TARCAN dim. Böyle yüksek tahsil gören genclerin tayyare ile yarım gün ötede Yangın başlangıcı olan ve içtimaî hayatmda büyük değiDün sabah saat 8 de Kadıköyünde şiklikler yapan bir millet hakkında bu Mısırlıoğlunda Devlet Demiryollarına kadar bılgisiz olmasma şaşmaktan aid bir evde yangın çıkmış, bir duvar kendimi alamadım ve Atatürkün akılyandıktan sonra itfaiye tarafından sön ları durduran büyük işlerinin ana çizdürülmüştür. gilerini kısaca söyledim. Cumhurıyetin Kamyonun altmda kaldı feyzinden, dmle dünya işlerinin ayrılmasmdan, Türk kadınının cemiyetteki Sultançeşme caddesinde oturan 7 yaşmevkiinden, yeni açılan mekteblerden, larında Yılmaz dün Karagümrükten gedil inkılâbından, yeni kurulan sosyete çerken şoför Kâzımm 3527 sayılı kam hayatından, yaşayışımıza verdiğimiz yonunun altında kalmış ve yaralanmışhr. düzenden, bütün bir milletin ilerleme, $oför yakalanmıştır. ğuzeT Sön yiIIarcTa san'atlar hayatı tamamen değişmiş ve ileri bir yeniliğe doğru yürümeğe ba§lanmıştır. Bu sahada tahsisen musikinin ve bu şubeye dahil san'atlann tekâmülü, üzerinde ehemmiyetle durulacak bir kıymet almış bulunuyor. Garb tekniğinin, millî müziği yaratacak şekilde yerleşmeğe yüz tutmuş olması san'at cereyanlarına hız vermiştir. Bu sene Konservatuarımızın değerli profesörleri tarafından verilen sıra konserler herhalde çok muvaffakiyetECKEBt MEHAFİLDE li tecrübeler ve bir bakımdan da hazırlaMemleketlerine dönen ecnebi yıcı hâdiseler teşkil etti. esnaf Bu arada «Cumhuriyet» in tertib etKüçük san'atlar kanununun tatbikatı tiği musiki müsaba* dolayısile bu ayın 21 inden itibaren ça kasının da ulusal mühşmalanna müsaade edilmiyen ecnebi te ziği veya örnekleri baasından demirci, vapur tayfası ve ma ni aramak alanında rangozların miktarı bes bini geçmektedir. epeyce hareket uyanBunlardan bir kısmı Yunanlıdır. Yunan dırdığını kaydetmek Müsabaka lı küçük san'at erbabından iki yüz kadari isteriz. Yunan hükumetinin limanımıza gönder evvelâ genclerimi diği bir vapurla dün, bedava olarak Pi zin kısa bir zamanda 57 eser hazırlareye gitmişlerdir. malarırta fırsat ve Korent kanalı Müdürü imkân vermek gibi şehrimizde canlı bir çalışmaya Yunanistanm Korent kanalı Müdürü yol açmış; kıymetli «Köy düğünü» M. Kostantm Shoferis şehrimize gelmiş profesörlerimizd e n Beatekârı Faik tir. mürekkeb jürinin cidden değerli tetM. Shoferis dün kendisilc görüşen bir kiklerinden geçerek seçilen 7 bes teye de bizzat halkımıza kıymet biçtirmuharririmizie demiştir ki: mek gibi bir şekille yeni müziği umuma « Kanalımızm geçenlerde 36 saat kapalı kaldığı hakkında bir takım şayia yaymak vazifesini ifa etmiştir. Gelecek lar çıktı. Halbuki Korent kanalında ge sene bu hareketlerin daha kuvvetli hamçid devamlıdır. Fakat bazı muayyen gün lelerine ve neticelerine şahid olacağımızı lerde kapalıdır. Meselâ çarşamba günü ummakta yanlışlık yoktur. sabah altıdan akşam sekize kadar kapalı kalır. Geçen defa bu kapanış biraz uzun sürdü. Şayia bundan çıkmış olsa gerektir. Yakında kanal yeniden genişletilecek, bu iş için bir milyon sterlin harcanacaktır. Kanalın her iki tarafından iki milyon ton toprak çıkanlacakür.» 230 kuruş yol masraflan 60 » pul parası 200 » doktor ücretî Maaş 430. Masraf 490. *** Seksen yaşında ihtiyar bir kadın anlatıyor: «Kocamdan kalmış 300 ku« Muallim Madam Argamar ruşluk bir tekaüd maaşım var. Üç ayda ve talebeiinden Matmazel bir alırım. Oğlumu görmek üzere SofyaLidya de Nadi ya gittim. Dönüşte altı aylık maaşımı is> ! tedim. Gittiğim yerde evlenmediğime dakızlan Selma ve Azadenin bu sahada vr bilhassa ulusal danslanmızı yenileştir ir rapor istediler. Oğlum, seksen yaşındayım.. Yümek ve diriltmekteki faaliyetlerini ve muvaffakiyetlerini belirünek lâzım ve borc züme bak... dedim. Adam Nuh, dedi Peygamber demedi. Üzerine kızdı da: dur. Hanım hep senin işinle mi uğraşaKlâsik ve plâstik danslarda Madam cağım. Masamın üstündeki kâğıdlara Argamanof ta büyük bir muvaffakiyetle bak... çalışmakta ve pek çok genclerimizi yeNe edersin, Sofyaya yazdık, bu yaştiştirmektedir. tan sonra evlenmediğime dair şehbenEvvelki akşam Beyoğlunda Roma ku derlikten rapor getirttik. Üç ayda bunun lübünde verilen müsamerede Argama muamelesi sürdü. Hem bir sürü masraf, hem de eşe, dosta karşı rezil oldum.» nofun talebeleri hakikaten büyük muvaf••• fakiyet göstermişlerdir. Hele Nevra FeSeksen yaşındaki hatun eksik sb'ylerid Talay, Semiha Refik Teker, Nadin miş: Semin, Lidya de Nadi güzel danslar Oğlum, seksen yaşındaki 4cadınm yaparak şiddetle alkışlanmışlardır. O evlenemiyeceğini düşünecek kadar kayunları seyreden güzide bir davetK küt fanı yorsan, kutasiyeciliğo değil, işin mahiyetine ehemmiyet versen, ne senin malesi genclerle hocalanm çok takdir etmişsanın üzeri böyle kâğıd tomarlarile doT Ier ve bazılarını ısrarla tekrarlamışlardır. lar, ne de biz böyle Emirgândan, BüyükMaruf müzisyenimiz Mes'ud Cemil de dereye, Büyükdereden Eminönüne geleKuğunun ölümü ve diğer bir kısım par rek bir sürü masraf eder, ne de seksen çalara solo viyolonselle refakat etmiştir. yaşından sonra evlenmediğimize dair şehbenderliklerden rapor getirtmek gülünçMüsamere heyeti umumiyesile çok lüğüne düşeriz... parlak olmuş ve davetliler güzel bir geDiyecekmiş amma, diyememiş... Otuz ••• ce geçirmişlerdir. Madam Argamanof i yaşındaki memur bunu düşünemezse, Genclerimiz bütün kültürel çelışma ve yetiştirdiği gencleri bütün samimiyeti seksen yaşındaki kadın haydi, haydi..« SABİHA ZEKERİYYA lardan olduğu gibi plâsik danslarda da mizle tebrik ederiz. Bu vesile ile sevgili çok ilerlemeğe başlamıştır. Bu arada her Mes'ud Cemili bir daha dinlemek hakikî Fransız mekteb gemisi geliyor şeyden önce üstad Selim Sırn Tarcanla bir zevk olmuştur. Fransız Jandark mekteb gemisi önü Ankaraya gtden elçiler Mezunen memleketinde bulunan Yunanistanın Ankara elçisi M. Sukelaropulos dün îstanbula gelmiş ve akşam trenile de Ankaraya gitmiştir. Evvelki gün Bükreşten gelen Romanya elçisi M. Floti de dün Ankaraya gitmiştir. tstanbulun çirkinlikleri müzdeki perşembe günü limanımıza gelecek tir. Geminin tayyaresi de şehir üze * rinde bir uçuş yapacaktır. Kova ile yaralamış Aksarayda Horhor caddesinde oturaa Mesayet, ayni evde oturan Cemal ta rafından başına vurulmak suretile ya ralanmıştır. Bu kavga sırasında bir aralık tabancasını da ateş etmek istediği an lasıldığından Cemal yakalanmıştır. Cezası indirildi Tahtakalede bir fırında hamurkârlık yapan Receble Kâzım arasmda bundan bir müddet evvel yüz paralık bir alacak yüzünden kavga çıkmış; kavga sonunda Receb bıçakla Kâzımı öldürmüştü. Bu hususta Ağırceza mahkemesinde devam etmekte olan muhakeme dün bitmiş; Recebin on be§ sene hapsine karar verilmiş ise de yaşının küçüklüğünden dolayı cezası yedi buçuk seneye indirilmiştir. disini ayakta tuttuğunun farkında oldu. Koltuğu işaretle: Buyursanıza! Niye oturmuyorsunuz? dedi. Kadın oturunca, hususiyetini kaybetti. Bay Kadrinin nazarında, her zamanki ziyaretçilerden biri oldu. Müdür, kendi kendine hâkim olmağa başhyordu. Karşısındaki çehreyi tetkik etti. Bu, alelâde bir çehre idi. Hususî bir güzelliği, aynca bir düzgünlüğü, müstesna bir ifadesi yoktu. Her türlü endişeden o kadar uzaklaşmış görünüyordu ki, nasıl olup ta bir gönlün üzerinde tesir yapabileceğini izah etmek kabil değildi. Buna mukabil, gözlerde, bir çocuk ruhunun bekâret ve safiyeti okunuyordu. îhtımal ki, Bayan Ferdi buraya gelirken, bu ziyaretinde hiçbir fevkalâdelik görmemiş, bir müdürle bir işçi arasındaki mesafeyi ölçmemiş ve şimdi de, burada kendi huzurunun bais olduğu sıkıntıyı farkedememişti. Arabadan atılarak yaralandılar Istanbulu güzelleştirmekten ve onun güzelliklerinden bahsederken biraz da çirkinliklerini gösterelim. Muhteşem Sultanahmed abidesi ö nünde şu fecaate bakm! Bu çirkinlik leri kaldırmak da paraya bağlı değil Bilmem, nasıl söyliyeyim? Cesaretim yok.. Ferdiyi size gönderen benim. Ben de, zaten, nasıl oldu da, bu kadar ehemmiyetsiz bir vesile ile beni hatırladı, diye hayret ediyordum. Bir dakika, ikisi de sustular. Sonra Bay Kadri, gene devam etti: Fakat siz beni nereden tanıyordunuz? Tanımıyordum.. Ferdi, bir iki defa çocukluk hatıralarını anlatırken, ismıniz geçmişti sade.. Fakat, bilmem neden? İçimde tuhaf bir his vardı.. Sizden, çok şeyler ümid ediyordum. Sonra, dün, derhal imdadımıza koştuğunuzu, tenezzül edıp te bizim hakir bucağımızı şereflendirdiğinizi görünce, hakkmızda aldanmamış olduğuma sevindim. Halbuki, bugün de, artık kocamla meşgul olmaktan vaz geçtiğinizi anlar anlamaz.. Bay Kadri gayriihtiyari bir kabalıkta bulundu. Kocanızla daha nasıl meşgul olaydım?! Bayan Ferdinin gözleri nemlendi. Doğru! dedi. Hatta bunu hatırDün Kazlıçeşmede Demirhane caddesinden geçmekte olan arabacı Hüsevnin idaresindeki arabanın hayvanlan ürk * müşler ve arabayı sürüklemeğe başlamışlardır. Hayatlarını tehlikede gören ara • bacı Hüseyin ile arkadaşı Refet kendi • lerini arabadan aşağı atmışlar ve yara lanmışlardır. Beygirler kimseye zarar vermeden vakalanmıslardır. layıp, daha önceden teşekkürlerimi, minnettarlığımı teyid etmeli idim. Affedersiniz ! Artık ikisi de susmuştu. Bay Kadrinin bakışlan önündeki kâğıdlann üzerine iğili duruyordu. Bu müz'iç vaziyete bir netice vermek lüzumunu duydu. Bir nutka başhyacakmış gibi, hafif öksürdükten sonra: Vallahi, dedi, ne demek istediğinizi anlıyamadım. Kusuruma bakmayınız. Seneler var ki, Ferdi ile ben biribirimizi görmedik. Eğer beni görmek, benimle buluşmak, eski münasebetleri ihya* etmek istiyor idiyse, bunu çoktan yapabilirdi; yapmadı. Demek ki beni hatırlayışı, benim mevkiimden istifade ederek, mahza işini gördürmek içinmiş. Bu böyle iken, ben gene kendisini kabul ettim; dinledim; arzusunu hüsnü telâkki ettim. Ve, kalktım, bizzat gittim; direktörile konuştum; sosyeteden koğulmasınm önüne geçtim. Sonra bununla da kalmıyarak kendisine bu müjdeyi gene bizzat yetijtireyim diye koştum, ve ne göreyim?. "Cumhuriyet,, in tefrikası: 11 V Bu Gönül Böyle Sevdi Yazan: Ercümend Ekrem Talu Yürümek istese, sendeliyecekti. Lâ kırdı da edemiyordu. Kendini zorladığı halde, ancak gene ayni suali tekrar edebildi. Siz mi? O da değişmemişti. Arkasmda ayni elbise, başında ayni şapka vardı. Hemen itizar etti: Affedersiniz, Bayım! Galiba bir yanlışlık oldu. Hayretinizden öyle anlıyorum. Başka birisini bekliyordunuz. Odacıya ismimi verecektim, amma, vakit bırakmadı.. Sesinin ahenginde bir değişiklik vardı. Belki biraz daha elemli, biraz daha tesirli idi. Bay Kadri, şaşkınlıkla: Evet... dedi. Filhakika başka bi risini bekliyordum. O halde rahatsız etmiyeyim. Başka vakit gelirim. Müdür, kendini toparladı. i Yok, yok. Mademki geldinîz .. Lutfettiniz... Buyurun, oturun. Çok memnun oldum... Yüzünün takalluslarından, duygularile mücadele halinde bulunduğu belli oluyordu. Devam etti: Zevcinize mektub yazmıştım da.. Biraz da onun için hayret ettim Biliyorum. Haberim var. Mektubumu aldınız mı? Evet. Onun için geldim. Ferdi mi gönderdi? Kadın kısa bir tereddüd geçirdi. Hayır. Buraya geldiğimi kocam bilmiyor. Lüzum görürseniz siz sonra kendisine söylersiniz. Bay Kadri muhatabının yüzune çetin bir bakışla baktı. Ve o zaman, hilâ ken Ve ruhunu bu tehlikeden kurtardığı için duyduğu inşirahla: Sizin de bir emriniz mi var? diye sordu. Kadın, başile, müsbet K cevab verdi. Bay Kadri: Söylemesi o kadar güç birşey mi ki, susuyorsunuz? dedi. Bayan Ferdinin başı, ayni müsbet işaretle iğildi. Fakat bu sefer, dudakları da nihayet kımıldadı. Çok rica ederim, bayım.. Ferdi ile ben, kararınızdan vaz geçmenizi o kadar istiyoruz kü. Bay Kadri, ellerini masanın üzerine dayadı: Ya?. Fakat, mektubumda da yaz.ılı olduğu gibi, cumaya işim var.. Karşısındaki çehrede birdenbire hasıl olan değişiklikten ürkmüş gibi, durdu. Kadın: Cuma olmasın da, başka bir gün Bay Kadri, için için, muhakeme yü olsun.. dedi. Ricamızı reddetmeniz, bizi çok müteessir ediyor. riitüyordu: AUah Allah! Ne diye müteessir Nafile.. Hiç te gözüme ilk görün^luyorsunuz? düğü gibi değilmiş.. (Arhan var)