22 Mayıs 1935 Tarihsel izlere gflre odaian Dedinye sarayında Ana| J^"^ ™ Kraliçe Mari ile bir saat Dördüncü Kongre dün Topkapıdaki köşkle açıldı, Celâl Bayar hangileri ve nerede idiler] Üç giizel yetiştirmekle biraz öğüntne duyan bu muhteşem kadın «12 sene mes'ud yaşadım. Şimdi Topkapı ve İncili köşkleri mühim bir söylev verdi artık yalnız vazifelerim var» diyor Parîste çıkan Le Journal gaze tesinin bir muharriri Yugoslav ya Kraliçesi Mari ile yaptığı mü lâkatı şöyle anla tıyor: «Bu sabah, etrafı siyah çizgili, üzeri taclı bir mektub aldım. Mek tubda «Kraliçe Hazretlerinin em rile, saat beşte, bir araba sizi almağa gelecek ve Kraliçe Hazretle ri, sizi Dedinye sarayında 17,30 da kabul edecektir.» deniliyordu. Cumhurfyel 11 Ekonomi Bakanı, ihracatı devlet inhisarına almak yolunu takib ettiğimiz hakkındaki haberler asılsızdır, diyor (Baştarafı 1 inei tahifede) emek vereceğimiz mevzulann en üs tünüdür. Bu kelime ile kastettiğimiz mana şudur: Her türlü fena görenekten, vakit nalcit, emek ve madde israfından bizi uzaklastıracak teknik, ekonomik, ölçü lü çalışma tarzı ve gereklendirdiği teşkilât. ' J Anlaşılıyor ki, rasyonalizasyon keli mesile biz, standardizasyonu, teylori zasyonu, teşkilâtlanmayı, ileri teknik ve kaliteyi, ve marketing kelimesile ifade edılen, piyasa için mal hazırlama, sevketme teknığini kast ve istihdaf ediyoruz. Yurdda, her köşede, her alanda uyanıkhk, ekonomik kalkmma gayreti heyecanı vardır. Tarihin en büyük inkılâbı olan Atatürk, devrimi ulusumuza, imkân ve refah ufuklannın en genişini açmış bu lunmaktadır. Rasyonel çalısma, tez başanmın, erginlığin, ilk şartıdır. Dış tecimimizin, ekonomik kalkınmamızın temel taşı dır. Rasyonelleşme olmadan ciddî ve plânlı bir dış tecim, mevzuu bahsola maz. En kısa bir zamanda en mühim ve en kolaylanndan başlıyarak birer birer ihracat mallanmızı standardize etmeliyiz. Bu yönde çalışmanın esaslı adımı tarladan baslamak gerektir. Bu kısmı ihmal etmiş değıliz. Fakat, müstacelen yaomak istediğimiz şey ihracat tecimi noktasından, mallarımızın zarf mazruf itibarile sabit şekillerde ihracını temindir.» miyet vermeliyiz. Herkes her işinde, ayni şeyi daha randımanh, daha iyi ya pabilmek için ne yapmahyım sualini kendi kendine her zaman sormalıdır En ufak görülen vakit, nakid, emek, malzeme israfları bile, zerre zerre toplanarak ulusal ekonomi için büyük bir ziya halini alır. Günde sekiz saat ça lışan 500 ameleli bir fabrikada veya madende, her amelenin saatte, bir tek dakika lüzumsuz ve randmansız vakit kaybetmiş olmasından doğacak ulusal kayıb ne olur? Hesab ediniz bunun 300 günde yani bir yılda kaybettirdıği imkânının 2,500 çalışma günime müsavi oldu ğunu hayretle görürsünüz. Tecimi teşkilâtlandırmayı ve merketingi rasyonel tecim ve standardizasyonun bir zaru reti olarak kabul ediyoruz. !M|T İİU. Dul Kraliçe Mari ve üç giizel çocuğu [solda Kral İkmci Piyerdir] gün orada otur. Üçüncü gün ölmez sen o zaman anlarsın» dedi. O sırada oradan geçen bir şehirli izahat verdi: Orada ne toprak vardır, ne su, dedi. Taş yiyerek yaşıyorlar galiba! Daha zengin bir tarafta bir köy yapıp oraya nakletmek istedıler. Kendileri reddetti.» Kraliçe, Yugoslav kadınlarından bahsederken dedi ki: Kadmlanmız daha geridir. Bir gün Üskübde, çeşmeden su çeken kadmlara rasgeldik. Biz geçerken dur muş bize bakıyorlardı. Bir zabit bu kadmlara: Otomobildekileri tanımadınız mı? Kral ile Kraliçedir, dedi. Kadınlar omuzlarını silkerek, fütursuz: Nereden bileceğiz, dediler. Biz kadm'ar hayvandan başka neyiz ki? Kraliçe bu sözleri söylerken, sesinde derin bir titreme vardı. Şimalî Sırbistanda, Yugoslav tesirile yeni bir hayatın canlanmakta olduğu bu mıntakada, Kraliçe, kendi cebinden birçok mekteb çocuklannın iaşesini temin ediyor. Kraliçe, çiçekleri, toprağı çok sev diğini, memleketin bütün ağaclanndan birer tane getirterek büyük bir asma bahçe yapmak istediğini anlatıyor, çüzel bir bahçe vücude getirmenin en güc san'at olduğunu söylüyordu: Bu kadar güzel üç çocuk yetiştirmek te artistik bir muvaffakiyet değil midir? dedim. Yüzünde hasıl olan tebessüm en hassas noktaya dokunduğumu gösteriyordu. Kraliçenin, oğullanna nekadar itina ettiği görülüyor. Geniş pencereden yavaş yava$ akşam karanlığı dolmağa başlıyor. Kraliçe keridonun üzerinde bulduğu bir çakmakla oynuyor. Konuşurken acele etmiyor ve bazan kendi kendine konuşur gibi ağır konuşuyor. Bana, siyasaya aid bahisler açmamaklığımı tembıh etmişlerdi. Fakat, kadınlann, harbden sonra devamh bir sulh için çahşmak hususundaki büyük ümidlerinden bahsettim: Şüphesiz, dedi, mücadeleden kaçınmak kabil değildir... Ortalık iyice kararmıştı. Kraliçe ayağa kalktı: Şimdi, dedi, sokağa çıkacağım. Allahaısmarladık. Sizi gbrdüğüme pek memnunum. Biraz sonra beni şehre getiren otomobilde idim. Tepenin üstünde yük selen ve vaktile Kral ve Kraliçenin saadetlerine yuva olan saray, şimdi bir hatıradan ibaret...» Topkapı köfkünün $ahilden gb'rünüfü Sarayburnunda, Yalı köşkünün sol tarafında Top kapısı vardı. Kıbrıs seferinden ahnan toplar burada durur du. Bu kapının bekçileri «sahile münasebetsiz ve vakitsiz kalyon ve saire yanasmamasına dikkat» ederlerdri. Birinci Mahmud buraya bir köşk yaptırdı. O tarihten sonra, köske Topkapı kasn, ve o tarihe kadar Yenisaray diye anılan tekmil saraya da Topkapı sarayı namı verildi. Fakat bu köşk yapılmazdan bir bucuk asır evvel Seli miyeye nazır bir köşk yapılmıştı ki, o da incili kösktür. 1588 senesinde idi. Sadrazam Si nan Pasa üçüncü Murada yaranmak istedi. Padisahm paraya ve hediyeye son derece düşkün olduğunu biliyordu. Ona değerli bir hediye takdimini dü şündü. Sinan Pasa, Yemen feftihi, devrinin en zengin vezirlerındendi. İncili kösk için sarfedeceği paradan maada 600,000 kese meskuk kuruş. 29 yük kıymetinde murassa ve mücevher ta kımlan vardı. Onun için Padişaha köşk yaptırmak isten bile değildi. Servetin<n bir kısmmı feda ederek temin edecegi nüfuz sayesinde onun on mislini çıka Sınan Paja lcöşkün yeri olmak üzere «tstanbul kalesi duvannda ve Ahırkapı iskelesi civannda» bir yer beğendi. Devrin başmiman Davud Ağayı çağırdı. Köşkün binası için emir verdi. Bü tün malzemesini aldırdı. «Kendi ma lından mestevfa altm verdi.» Davud Ağa iki senede zarif bir kösk inşa etti (1590). Köskün tepe sine yaldızlı alemler konuldu. lcerisi zarif Iznik çinileri, hılkâri ve yaldızlı nakıslarla süslendi. Ipekli halılar, ni haliler, sıımalı yastıklar, elmaslı ve incili aynalar, top avizelerle tezyin edıldi. Mevsim bahardı. Davud Ağanın zarif eseri Hasbahçenin çiçekli ağac lan arasmda, Marmaranın mavilikle rine karsı gözler kamaştırdı. Görenle rin rivayetine göre «şa'şaası havas ve avamda takat» komadı. Köskün al tında ve deniz kenannda bir çeşme vardı. Üzerinde ezcümle şu satırlar yazılı idi: Tasarruflar kıhp mimarı Davud Nice sanatlar etti anda mevcud lçup bu çeşmeden bayü gedalar ıdeler $ahı devrana dualar Sınan Paşa mücevher ve murassa haşalarla müzeyyen iki at hazırladı. Atlar çekildi. Üçüncü Murad, arka smda ak libaslar, ata bindi. Sinan Pasa, elinde âsa, atm önünce yürüdü. Üçüncü Muradı Davud Ağanın insa ettiği incili köske getirdi. O gün, sa raydan İncili köşke kadar bütün yol boyunca dibalar, seraserler, atlaslar, kemhalar dösenmişti. İncili köşkte altm ve gümüş tepsiler dolusu altınlar ve çil akçeler hazır landı. Altınlar serpildi. Diğer taraf tan da «sazende ve hanendegân zevk bahş ve dilküşa nağmati ile» etrafı çınlatıyordu. Üçüncü Murad, ertesi gün gene köşke geldi. Yirmi beş kayığa mükemmel bir yarış yaptırıldı. Daha sonra titreme yanşlan yapıldı. Köşkün arka yanındaki meydana Kabak meydanı derlerdi. Burada «cindî silâhşuran» bütün hünerlerini gösterdiler. Davud Ağanın incili köskü Üçüncü Muradın çok hoşuna gitmişti. Nolaydı, şu kasır, sarayı amire dahilinde yapılmış olaydı! dedi. Üçüncü gün incili köşkte tekrar bir; ziyafet verildi. O gün tekrar titreme yanşlan yaptırıldı. Dördüncü gün köşkün etrafına perdeler çekildi. în • cili köşk sultanlara ve hasekilere sey rettirildi. O gün de parlak bir ziyafet çekildi. İncili köşk sur üzerinde ve kubbeli idi. Temel duvarlan üzerinde şehni • şin gibi dışanya, denize doğru çıkın • tılı idi. Önünde, deniz kenannda, Saraybumundan gelen yol ağaçlarla müzeyyendi. Şekli, köşkten ziyade, üç minaresile adeta camiye benziyordu. İncili köşk, banismin namına iza fetle, Sinanpaşa köşkü diye maruftu. Üçüncü Muraddan sonra bu köşke en ziyade rağbet gösteren, Dördüncü Mu • rad oldu. 1631 sipahi isyanından sonra Dördüncü Murad burada ayak divanı yaptı. Kendi tahta oturdu. Ve ziri azam ayakta durdu. Atmeydanına adamlar gönderilerek sipahilerin bütün ihtiyarlan davet edıldi. Kendileri teskin edılerek isyanın önünü almaya muvaffakiyet hâsıl oldu. 1634 te Türkler Bağdad seferin den dönmüşlerdi. Mığribinin biri: «Ben fenni eksire malıkim» diye or taya çıktı. Bostancı başıya teslim e dıldi. Kendisine lüzumu olan malze me venldi. Mığribi birkaç gun çalıştı. Bir terkib meydana getirdi. Dördüncü Murad încili köşke indi. Mığribiyi Dördüncü Muradın karşısına getirdi ler. Mığribinin yalan söyledığı anla şıldı. Dördüncü Murad: Kara Alıye söylen. Herifi kesip deryaya atsun, dedi. Kara Ali, sofa merdiveninin yanında duruyormuş. Mığribiyi yakaladı. Derhal çökerdüb boynunu vurdu, ve başını cüssesile bornusu içine sarıp bir büyük taş bağlayıp köşkün önünden deryaya attı. Sinanpaşa köşkü son zamanlara kadar kaldı. Nıhayet Sultan Aziz za manında fazla masrafı mucib oluyor diye sair köşlerle beraber yıktmldu Eski parlak devnnden, altındaki çeşmenin kitabesinden başka birşey kal madı. AHMED REFlK Yugoslav sarayında matem vardı. Ben de siyah elbise giydim. Kraliçeırin arabası, iki yanma fidanlar dıkilmiş bir yoldan bütün süratile koşa rak, beni, Belgraddan birkaç kilometro ileride bir tepe üzerindeki saıaya doğru götürüyor. Bu bina o kadar kibar bir sadelik içinde yapılmış ki, saraydan ziyade villâ demek daha dcğru olacak. îlkönce beni kütübhaneye ald'Iar. Yalnız bulunuşumdan istifade ederek şehrin nefis manzarasını seyre daldım. Kimbilir Kral Aleksandr, içindeu 'ki nehir geçen bu şehri buradan kaç defa seyretmiştir? O sırada, damdönör Madam HacJiç bir kapı açü ve ben geriye çelilip derin bir reverans yapacak kadar zamanı ancak bulabildim. Kraliçe karşımda duruyor, bana elini uzatıyordu. Yugoslavlar bana: «Göreceksiniz Kraliçemiz nekadar asil ve nasıl muhte §em Kraliçedir.» demişlerdi. Hakikaten de öyle! Arkasmdaki geniş rob ve yere kactar uzanan tülün içinde ve başmdaki, dul kadmlara mahsus şapka ile, Kraliçe daha büyük görünüyor ve eski Sırbistanm ilk kraliçelerini andmyor. Üzerinde mücevherat namına bir nişan yüzüğünden başka birşey yok. Sağ elinde bir altm halka daha var. Parmağında biraz bol duran bu halka, Kralın, öldükten sonra parmağından çıkarılan halkadır... Kraliçe bana salonun ortasında bir kanapeyi işaret ederek: « Sizi gördüğüme çok memnun oldum, kitabınızdan dolayı teşekkür ederim. Oturunuz» dedi. Kendisi de, yorgun tavırla düşer gibi bir kolruğa oturdu. Kuvvetli bir şahsiyet ifade e den bu çehreyi, ve çok ağlamaktan yıpranmış bu gözleri şimdi daha iyi görüyorum. Otuz dört yaşında dul kalan Kraliçe: « On iki sene mes'ud yaşadım, diyor, şimdi artık yalnız vazifelerim var.» Kraliçe, fransızcayı kolaylıkla konuşuyor ve bana birçok şeyler anlatıyor. Memleketin en sıssız yerlerinde otomobilini süratle koşturmaktan pek hoşlandığını söylerken şunu anlattı: « Bazı mıntakalarda, köylüleri miz pek fakirdir. Bir gün Kralla beraber, otomobilde dolaşırken, bir dağ tepesindeki köy civanna geldik. Pejmürde kılıklı bir köylü geçiyordu. Dağın tepesinde nasıl yaşadıklaruıı sor dum. Bana: «Gel bizimle beraber üç İhracat devlet inhisarına altnamıyacak Istitraten söyliyeyim ki, ihracatı devlet inhisarına almak yolunu takib ettiğimiz hakkında yayılmak istenen bazı haberler asılsız ve en hafif tabirıle cahilânedir. Tecimimizi teşkılâtlandırmayı ulusal muvaffakiyetimiz için en kestirme yol telâkki ediyoruz. Tecimenlerimize gelince, biz onları ulusal ekonomik kalkınmamızın gerekli elemanlan sayıyoruz. Ve bütün devlet teski lâtını kendilerine yardım ve hizmet için amade tutuyomz.» Celâl Bayar, bir tecimen, bilhassa ihracatçı tecimenin ulusal bir ödev almış bir adam olduğunu anlattıktan sonra demiştir ki: Teşkilâtlandırma ve marketing sa vaşımız bu kabil tecimenlerin atması nı. muvaffak olmasını da kolaylaştıra caktır. Marketing, yani piyasa için mal hazırlama ve piyasaya mal sevketme, tabiriyle, kasdettiğimiz esash işleri, vekâletin salâhiyetli memurlan size tafsi lâtile arzedeceklerdir. Ticaret ve sanayi odalarımız, borsalanmız da teş kilât ve çahsma tarzlannı, rasyonelleştirmeli ve büyük odalarımızın teşkilâtı Türkofisin iç teşkilâtına mü*avi hal almalıdır. Sayın heyetinizin bilhassa dikkatinizi çekmek istediğim, önümüzdeki yıllarda emek vereceğimiz bir mevzu denizcilik ve deniz servetlerimizin is tisman işidir. Bilhassa bahkçılığa, süngercilığe, ve endüstrisine ehemmiyet verdiğimizi ifade etmek isterim. Kıyı lanmızın genislıği, yurdumuzun coğ rafî durumu, bu branşın da yakın bir atide memleket/Tiizin zengin servet kaynaklarından biri olacağı ümidini kuvvetlendirmektedir. Kararlarınızm, son tütün kongresinde olduğu gibi, ehemmiyetle nazara alınacağından ve tatbık alanına konmaları için icablannın tezelden başarıla cağından emin olabilirsiniz.» Mallarımızı standardize edeceğiz Bazı mallarımız vardır, tam eşi dünya yüzünde bulunmaz. Bunlan tipize edeceğiz. Bazı mallanmız vardır ki, «rsıulusal piyasa malıdır. Bunların her nevinin vasıflannı, teferruatile tesbit ederek ambalâjını tayin ederek standardize edeceğiz. Sandardize edılmemiş malların piyasalan, her gün her tarafta daha ziyade daralmaktadır. İleri memleketlerde, bu kabil malların piyasaları köy hududlarım bile aşamıyor. Muasır tecimde ne toptancı ve ne de perakendecinin, malı satın aldık tan sonra, tasnif kalitelerine göre tefrik ve satışa arza, vakti, teşkilâtı yoktur. Arsıulusal tecime arzedılmiş mallarda bu lüzum daha kuvsetlidir. Standardizasyondan bekledığımiz menfaatler pek çoktur. Iç ve dış finansmanda ucuzluk ve kolaylık, ciddî alivre satışlar yapabilmek, henüz tarlada veya yolda mal üzerinde kredi, ve muamele imkânını elde etmek, çok çeşitli az miktarda mal yerine az çeşitli çok veya ayni vasıfta mal yetiştirmek, en iyiyi en ucuza mal etmek. Mallarımız itimad ve emniyct telkin etmelidir Reis ve Encümenler intihabı Söylevden sonra Şakir ve Murad Forton başkan vekilliklerine seçildi ler. Celâl Bayar yerini başka Şakire bıraktı. Kâtibliklere de Nejad ve Muhittin (Mersm) seçildirler. Atatürk, İsmet İnönü ve Kamutay başkanına tazim telgrafı çekılmesıne alkışlar arasmda karar verildi. Bundan sonra encümenlerin teşkiline geçildi. Celâl Bayar, encümenlerde çahşmak hem ihtısas, hem de arzu işi olduğu cıhetle istıyenlerin dıle dıkleri encumenlere gırmelermın daha uygun olacağmı anlattı. Ticaret Odası kanun ve nizamna me, Tıcaret Borsaları, umumî mağazalar, rasyonalızasyon ve istandardi zasyon, deniz mahsulleri, dilekler encumenleri bu suretle tesekkül etti. Tayyareciler yanmaktan kurtuluyorlar Ingilterede «yanmaz kumaş» tan pilot elbisesinin tecrübeleri yapılmıştır. Eski bir tayyareye ate? ve rilerek yapılan tecrübe muvaffakiyetle neticelenmis, tayyareciler, hiç bir anzaya uğramadan alevlerin arasından rahat ş kıp kurtulmuşlar, ^ Bir malın menşeinin Türkiye ol ması, bir itimad ve emniyet ifadesi haline gelmelidir. Buna, behemehal vâsıl olmahyız. Dış tecimimizin geçmişe aid hatıralannın tesiri altmda bulunuyorum, ta mamen maziye gömmek azminde ol duğumuz bu hatıralan, bir standardi zasyon savaşı mevzuu bahsolurken hep beraber bir kere daha göz önüne ge rjrmemizde fayda vardır. Bir hayli yıl evvel bizzat vak'aya şahid olanlann bana Marsilyada an latmış olduklan bir hâdiseyi hatırlı yorum: Bir yumurta ihracatçısı ismini bilmiyorum üstü altı ayni olduğunu iddia ettiği yumurta sandıkları, başka türlü, yani üstü düzgün, iri taneli, ortası bozuk, küçük taneli çıktığı zaman kabahati adamlarının üzerine atmak tan başka çıkar yol bulamamıştı. Alıcı memlekete gönderilmiş çürük bir ehna partisi sandıkları üzerinde kurdlar kaynaştığından şikâyeti havi resmî dosyalanmız vardır. Örneklerini sırahyabileceğimiz bu fena hareketleri standardizasyon ve kontrol yolu iîe kapatmalıyız. Kurdlanmaması için dikkatli bulunmalıyız. Tayyareleşen motosikletler Encümenlerin çalışman Teylorizasyon Teylorizasyondan bahsettim: Fransızlann «organisation scîentifi que du travail» dedikleri bu yoldan giderek, teknik, ekonomik icablara uy • gun zararlı göreneklerden ayıklanmış qp randımanh çalışma usullerine ehem Kongre genel kâtıblığı birçok ra porlar bastırmıştı. Tetkik edilecek mevzular ve raporlar bu encümen lere dağıtıldı ve murahhaslar büfede izaz edildiler. Encümenler yann saat ondan itibaren toplanarak çahşmağa başlıyacaklardır. Encümenler toplantısı perşembe günü de devam edecektir. Ayni gun saat 13 te murahhaslara Anadolu kulübünde bir öğle ziyafeti verılecek tir. Kongre umumî heyeti ikinci top lantısını cumartesi günü yapacaktır. Son içtıma pazar günü saat onda olacak ve konuşulan meseleler kararlara bağlanacaktır. Hanri Minye isimli bir Fransız mühendisi epeyce uğraştıktan tonra motosiklete resimde gördüğünüz gibi kanad ve kuyruk takıp uçurmağa muvaffak olmuş. Bu tayyare minyatiirü küçük uçuşlar için hem tehlikesiz, hem elverişli, hem ekonomik imif... Bir güq besikleri de uçuracaklar galiba!..