{merakh şeylerj f • IBaşka memleketlerde çocuklari j |FAVDALI BTLGÎLER Renkler ve hastalıklar Siniri bozuk hastalar için renklerin ehemmiyeti olduğunu, kır • mızının onlan kızdırdığını, mavinin teskin ettiğini biliyorduk. Amma bu türlüsünü işitmemiş • ! tik. Viyananın meşhur doktor • j Ianndan biri, profesör Şteni muayyen hastahklara tutulankınn muayyen renkte elbiseler giy • mekten sakınmalarına dair bazı esaslar vazetmiştir. Meselâ: Göğüs veremi olanlar siyah ve kırmızı elbise giymiyeceklerdir. Çün< Irii bu renkler güneşin mikrop lan öldüren ziyasının geçmesine mâni olur. Onların giyecek leri elbisenin rengi güneşin zi • yasına lâyıkile ceken beyaz ol • • HiKAYH. Tatlı rüyadan acı uyanıs Ârkadaşım avcı Sadi Be • yi her görü şüm tabiî hem ziyaret, hem ticaret kabilin den birşey o luyor. Onu tatlı tatlı dinliyor, sonra da size hoş bir hikâ • ye çıkarıyo rum. Nitekim ge çen günkü görüşmemizde de meraklı bir macerasını nakletti. Anlattığı gibi yazıyorum. Atlara iş kalmıyor Sade atlara değil, çekme ve iş ] letme vasıtahğı yapan hayvan • lardan hiç birine iş kaimıyor. Bunların yerine petrol, benzin gibi şeyler kaim oluyor. Meselâ 1920 senesinde Amerika müttehit Cumhuriyetleri memleketinde 22 milyon at varken bu miktar geçen sene 17 milyona inmiştir. Hal • buki, gazla işliyen traktörlerin adedi bu müddet zarfında iki mislinden fazla olmıutur. ' Makine her şeyde ve her işte galip. Tabiî ata ihtiyaç fazla ol madıkça insanlar da onun üre • mesini teminde okadar az gayret gösterecekler ve nihayet bir gun gelecek, arslan kaplan gibi atı reketine nihayet verdirmezsek Bir zamanlar Afrikaya gitmahvolduğumuz gündür. Toputiğimi hatırhyorsun değil mi? muz birden yere dökülecek, ki Bu seyahatimin gayesi Kongo • mimiz nehre düşüp boğulacak, nun sık ormanlannda avlanmakkimimiz kocaman hayvanın a tı. Kiiçük bir Belçika vapurile yakları altında ezilecektik. bir noktaya kadar gittikten sonTabiî hemen tüfeğe sanldım ra eşya ve levazımatfmı taşıyan ve filin kafasına nişan aldım. maiyetimdeki on iki yerli ile beMaatteessüf silâhımda adi kur raber yaya olarak yola düziil şun vardı. Halbuki böyle muazdük ve ilk hamlede 30 kilometzam başlar için tesadüf ettiği re katettik. Oldukça açıklık şi • yerde parhyan kurşunlardan lârin bir nehrin toprağa batıp kayzımdı. bolduğu güzel bir yere gelmiştik. Fakat kurşun filân değiştir 1 Adamlarımın başı Samba gemeğe ka'iyen vakit yoku. Güm ceyi orada geçirmekliğimizi tavbür gümbür gidiyorduk. 0nun isiye etti. Burada kazıklar üs • çin derhal tetiği çektim. Heyhat tünde bir Inılübe kuracak övle çıkan mermi filim üzerinde bir yatacfftktık. Aksi takdirde uykusinek kadar bile tesir göstermemuzun arnsında vahşı nayvan • di. Aradan iki saniye geçmeden lar tarafından parçalanmamız de hepimiz tepetaklak nehire ihtimali vardı. yuvarlandık. Zenciler bu işte tecOn iki kişi birden işe jprisinrübe sahibi olduklan için hemen ce kulübe çarçabuk bitti. Saat te filin bulunduğu tarafın aksi ci altı olmuştu. Uzanıp uyuyaca hete doğro yüzmeğe başladılar. ğımız yerin yüksekliği toprak Lâkin fil de saga çarkedip o ta t*n sekiz metre kadar yüksek • rafa teveccüh edince ortada kalti. Buraya aslan, kapian gibi haymıya mecbur olduk. vanların sıçrayıp çıkması ihti Maamafi fil nehre girmek ve mali yoktu. bu suretle yanımıza yaklaşmak Yemeği yedik. O esnada da tesebbüsünde bulunmadı değil... güneş batmıştı. Gündüzkü yor Fakat cüssesile batakhk teşkil gunluğun tesirile gözlerimîz kaetmiş noktalara öyle bir batı» batpanmağa baslamıştı. Sabahleyin tı ki pişman olup geri çekildi. güneş doğmadan kalkmak icin Peki amma halimiz ne olacak çimdiden uyumak lâzımdı. Za • tı? Saatlerce, erünlerce bu su ten başka da yapılacak iş yok • vun Içerisinde kalamazdık. Hal tu. buki elde de cebimdeki taban Bana çitle ayrı bir kısım ayırcadan başka silâh kalmamıştı. mıslardı. Portatif karyolamı fi Tüfek dürtüeümüz zaman kimiân açıp oraya yerlestim. Diğer bilir nereye fiTİamıştır? kısma da yerlilerin on ikisi birYalnız filden baska o sira^a den gelişi güzel serpilmişlerdi. bizi rahatsız etmeğe başlıyan bir Anla, kulübemiz nekadar büyükmesele daha çıktı. Vücudümüze Yatarken silâhlarımı muaye • yapışan sülükler kanımızı em ne ettim. Sonra yatağıma uzan mefe başladılar. dım. Derhal uyumuşum. Aradan Ute ortalık aydınlanıp güneş, nekadar zaman geçmiş tabiî bildoğmıya hazırlanırken bizim vamiyorum. Çok tatlı bir rüya görziyetimiz buydu. Fil o sırada gameğe başladım. Buradaki avı biyet garip bir tavur takınmıçtı. tirdikten sonra guya Hindistana Tıpkı kedi gibi art ayakları uze gidiyoruan, orada Mihracenin birine oturmuş alây eder gibi bize rine damat oluyorum. Karı koca bakıyordu. , muhteşem bir alâyla fil üzerin Bir tesadüf ancak bîzi ölümden de kendimize tahsis olan saraya kyjtardı. O da suydu. Filin sökgiriyoruz. tüğü kulübemizin enkazı suvun Tam o sırada Sambanın acı üstünde öteye beriye çalkandık acı: tan sonra önüme kadar gelmiş Efendi, efendi! ti. Bunun üzerine yÜ7ükoyun yaDiye bagırdığını hayal meyal işitiyor, fakat bir taraftan uyktı tarak nisan alacak ve hayvanı gömun derinliğinden, diğer taraf zünden yaralıyabilecek olursara, ancak benim rovelver kursunlatan görmekte oldugum rüyanın rımın fil üzerinde tesiri görüle tatlığından dolayı bir türlü kenbilecekti. Saatlerce uğrasarak bindini toparhyamıyordum. Fakat bir zahm^tle bu plânı tatbik edegerek Sambanın feryadına ilâ bildîm. İki sözünden beynîne ve olan diğer zencilerin sesleri, doğru kursunu yiyen hayvan devgerekse kulübenin yerinden sö rilen bir dae aribi sahile yıkıldı. külürcesine sallanması beni derBiz de sülüklere sekiz saatlik hal yerimden fırlattı. adamakılh ziyafet cektikten sonBaşımıza gelen vak'anın esbara kenara kavmıtuk. bı gayet basitti. Ekserisi gibi sürü ile değil, yalnız gezmeğe a Dinlendikten sonra tekrar yolışmış fillerden birisi kulübemi • la çıktık. Bu tehlikeli maceradan zi lâalettayin bir ağaç gibi ye bana kalan kıymetli yadigâr filin rinden sökmeğe çalışıyordu. O iki dişi oldu. öbür odaya geçe ande bu nezaketsiz hayvanın halim de sana onları göstereyim. da «A., ne tuhaf hayvan!» diye ' hayvanat bahçelerinde seyrede • ceğiz. J ueoe ve tonın uykuda r lıdır. Beyaz elbiseleri bulunmadığı takdirde açık mavi veya menekfe rengi giyebilirler. Her şeyi tatmış adam Irlandalı Mister Patrik ismin • de bir zat geçenlerde 90 yaşına girmesi münasebetile mükellef bir ziyafet vermiştir. Tabiî bu ziyafette bahis dönüp dolaşıp Mister Patrikin 90 yaçtna kadar nasıl yaşadığına intikal etmiştir. Mister Pa*~ik te demiştir ki: Hiç bir usul ve perhiz ta kip etmedim. Bilâkis önüme negetirdilerse yedim. Meselâ Hin CTAHAT1CP Misisipi: Nehirlerin agababası Dünyanın en büyük akar sularından biri olan Misisipiye Amerika yerlileri «Nehirle rin ağababası» ismini vermişlerdir. Misisipi nehrinin genişliği birçok nokta larda bir kilometredir. Gec • talarda kabardığı zaman su basmasına mâni olmak için setler yapıl mıştır. Buradan pamuktan maa da, şeker, pi rinç, yün, ke reste, tuzlu balık, mısır ve saire de ihraç oıunur. Sade pamuk ihracatı senede üç milyon bal yadan fazladır. Radyo ve ormanîar Son asrın icadı olan bazı şey • lerin hiç ümit edilmiyen bazı hususlarla alâkası olduğu her giin yavaş yavaş meydana çıkan hakikatlerdendir. Meselâ, radyo, telzis telgraf, telsiz telefonun ormanlarla bir münasebeti olabilir mi? Olamaz! diyeceksiniz. Halbuki varmış. Ormanîar civarında bulunan radyo ve telsiz telgraf verme ve alma makinelerinin pek munta • zam işlememesi son zamanlarda nazarı dikkati celbetmiştir. Diğer taraftan Kanadalı fizik ulemasından Arnold Knoks da ilkbaharda ağaçlara ve nebatlara usare yürüdüğü vakit radyo gönderme ve alma makinelerinin gayet iyi işlediğini meydana çıkarmıştır. Fakat niçin? Sebebini meydana çnkaramamıştır. ( Ağustos bulmacası ) distan da fil etile, Çinde kırlan gıç yuvasile, Senegalde pelikan kuşu ile, Haytide köpek balığile Kafkasyada balçıkla, Kamçat kada köpek Itile, Cenubî Amerikada gergedan etile, Groenlandta fok ve balina ile, Bolivyada ö • rümcekle, yamyamlar arasında da insan etile k*\rmmı doyurdum. Fakat ne yalan söyliyeyim, doğrusu yamyamlar ağızlannm tadını bilen adamlarmış. İnsan eti pek nefis bir sey!.. Bize öyle geliyor ki Mister Patrik sofrada bulunanlarla lâtife etmiş. Ç'inkü Irlandahlar pek alâycıdırlar. Bayrama hazırlık Anne bayrama daha nekadar var?.. Epeyce zaman, yavrum.. Hani, elbise aldırabilmek için uslu durmağa başlamanın vakti «eldi mi diye sordum. tiği yerler de cihanın en bereketli erazisinden biridir. Sahil bo yunda yüzlerce kilometre pamuk tarlaları, meralar devam edip gider. Üzerinde enikonu büvük vapurlar isler. Keza Misisipiden kereste naklivatı icin de mü'ıim istifa^eler edilir. Bunun i'zerin deki YeniOrlean şehri nüfusunun kalabalıklığı noktasından Ame rika müttehit Cumhuriyetleri ^ükumetinin on ikinci gelen bir şehri olduğu halde dünyanın en mühim pamuk satış yeridir. Burada senede 5 milyon ton devir yapılır. Misisipinin bu şehirden ge çerken enliliği aşağı yu karı 800 metrodur. Bircok nok Niçin ağlıyor? Merhametli bir bey yolda agIıyan küçük bir çocuğa rasgeldi: Oğlum, dedi, niçin ağlı yorsun? Ağabeyün merdivenden düşmüş te.. Merak etme, inşallah çar çabuk iyi olur. îster çabuk iyi olsun, ister geç.. Umurumda değil ama kızkardeşim nasıl düştüğünü gör iifı ben sörnıedinı. öhö> öhö... Boş hanelere öyle harfler ko> yunuz ki gerek soldan saga, gerek yukarıdan aşağı okunduğu zaman şu kelimeler çıksın: 1 2 3 4 5 Bir harf Ona kayıksız gidilmez. Bir vilâyetimiz Evlât sahibi Bir harf Doğru cevap gönderenlerd^n birinciye 5 lira, ikinciye bir İş Bankası kumbarası, (içüncüye Foto Etemde 6 kartpostal 1 ağ randisman yaptırana hakkı, di ?er yüz kişiye muhtelif hediye • ler verileeektir. Cevaplar 1 eylule kadar «Cumhuriyet Çocuk sahifesi muharriri» adresine pönderilmeli ve mutla ka gazetede çıkan cetvel üzerine doldurulmalıdır. Bu şartlara riayet etmiyenler mükâfat kaza i namazlar, *"*' ür fıçı Caöi Efendinln hayatını kurtardı