27 Haziran 1933 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

27 Haziran 1933 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

27 Hazirân 19? 3 Camhurtvet' SON TELGRAFLAP Bana kalırsa Fridman münakaşası | Cenevre konferansı tehir mi ediliyor ? Franslzlar Almanların gizli askerî tayyare filoları vücude getirdiklerini iddia ediyorlar Paris 26 (A.A.) M. Hender son ile M. Pol Bonku süâhları bı. rakma konferansınm tehir edilme • «inin münasip olacağt fikrindedirler. M. Henderson, bu teklifi konferans bürosuna yarın bildirerektir. deler verilmiştir. Ekzersizler tercihan geceleri yapılmakta ve müdafaa ordusu zabitleri tarafından idare edilmektedir. Bu ekzersizlerde askerî talimler, uçmak, mitraliyözle en : daht usulleri ve tels z telgrafçılık gösterilmektedir. Münihte 12 ilâ 15 tayyare bu iki filonun emrine amadedir. Harp tayyaresi olan bu tay • yarelere spor tayyaresi şekli veril miştir. Tayyareciler her dakika orduya kaydolunmağa hazır bulunmaları için talimat verilmiştir. İnzibat kışlalarda olduğu kadar serttir. Davet edilmiş olan tayyareciler arasınd"a hükumetin vermiş olduğu emir • leri yerine getirmekten imtina edenler hemen mecburî h<zmet kamplarına sevkedilmektedir. Bu iki filoya ait numaralar Almanyann başka mmtakalarında da bu gibi filolar bulunmakta olduğuna delâlet edi • yor. ridman aşısı hakkında birkaç dostuma fikirlerini sordum: Harika! dediler; eğer ozvi yetinin bir kösesine gizlenmij, meselâ ciğerinde, böbreğiıkle, mafsahnda, yahut lenfa guddelerinde oturmus, varlığın dan iz vermiyen sinsi ve kaçak bir ve • rem mikrobu varsa hemen Fridman yaptır, ^jrma. KLSS bir zamanda fay • dasını gorürsün: lstahtn açılır, gözlerin parlar, benzine kan gelir; sebeps"z yor M. Çaldaris beklenen nutkunu söyledi M. Venizelos bu nutka gene Selânikte söyliyeceği bir nutukla mukabele edecek M. Çaldaris sonra meclise veri • lecek bütcede, hükumetin malî işlerinde yeni bir idare u»uW koyaca • 1 ğını bildirdi ve M. Ven''** "fa karşı yaoılan suikast münasebetile nefretini İ7har etti. IHEM NALINA MIHINA Uyusun da, büyusun, ninniü... ac gündür, Londradan gelen telgrafnameler, dünya iktı sat konferansının uyukladı ğını ve İngiliz Başvekili Mr. Makdonaldın muhterem murahhaslara ninni söylediğini bildiriyorlar. Melek • ler, yemezler, içmezler, uyumazlar diye bir söz vardır ama Londrava toplanan refah meleklerinin ösrleyin adamakıllı yiyip ictikleri ve kon ferans salonunu plâj otellerinin stv».«t vaoıltn reni« tersalarına döndürdükleri anlaşılıyor. Esnemek ve uvukUmak sa»i bir haldir. Onun için geçen ı;ün resminî bastığımız Japon murahhasının «sekerleme kestir mısi» diğer murahhaslara da sira • yet etmisse, bunu tabiî görmek lâ zım ge\'«. Konferansın uyuklaması, bana ilk ; mecl M meb'usanı hatırlattı. 1909 senesi yazında, meclis simdiki adliye dairesinin AJırceza mahkeme»i salonunda toplanırdı ve Osmanli meclisi meb'usanı da, asağı vukan bugünkü Londra iktısat konferansı Kİbi beynelmileldi. Meb'uslar arasında, Osmanlı saltan*tının gevşek idaresinde yaşıyan ve ilk fırsatta aynlmağı kuran milleAİerin h"?sinde« meb'uslar vardı: Tijrkler, Kürtler, Suriyje, Irak, Hicaz, Yemen ve Aairin müslüman ve hıristiyan Arapları, Toska ve Geka Arnavutlar, Gilda niler, Mıronfler, Gürcüler, Rumlar, Ermeniler, Museviler, Bulgarlar, Sırplar, U Lahlar... Bilcnem başka kaldı mı • Ayasofya meydanına nazır salonda, öğleden guruba kadar pencereler • den içerî dolan güneşin kızdırdıği ağır hava içinde toplanırlardı. Bu meb'usların bir kısmı türkçe bilmez, konu«u)«n şeyleri anlamaz tatlı tatlı uyurlardı. Almanyada harp tayyareleri Paris 26 (A.A.) Havas ajansı bildiriyor: Pöti Pariziyen gazetesi, Miinihte bulunan tayyarecilik âlemıne men sup bazı zevattan alındığı kaydile bazı malumat neşrediyor. Bu malumata göre, Almanya daha şimdiden iyi mümarese edinmiş ve talim gör • müş harp tayyarecilerine maliktir ve bu tayyareciler emre amade bir halde bulunmaktadırlar. Gazete diyor ki: «Geçen gün Nazi fırkası tarafından tertip edilmiş olan Berlin üze • rinde uçus hareketi, artık harp tayyareleri bulundurmak için iddialara kalkışmak vestlesi olarak değil, belki harp tayyarelerinin esasen mev cut olduğunun bir d^'üi diye telâkki edilmek icap eder. Münihte Naziler iki filo vücude getirmişlerdir. Bunlardan birisi gönüllü Nazilerden, diğeri de eski harp tayyarecilerinden mürekkeptir. Bunlar adeta mecburî askerî hizmetlerini if» etmek üzere davet edilmişlerdir. Her filoda 220 ilâ 240 kişi vardır. Hepsin de üniformalari yenidir. Bu üniformalann paralarını kendileri vermeğe mecbur tutulmaktadır. Yalnız işsizlere bu parayı tediye etmeleri için uıun va «Tan» ın bir bafmakalesi Paris 26 (A.A.) Havas ajan sından: «Tan» gazetesi, Berlin üzerinde uçarak şehir üzerine, beyan nameler atan esrarengiz tayyareler hakkında bir başmakale yazmıştır. Bu yazıda Tan gazetesi, uçuşun o garip ve inanılmaz şartlar altında yapılmasının hiç kirase tarafından kabul edilmiyeceğini söylüyor. Gazeteye göre bu hâdise silâhları bırakma konferansının başlaması yaklaştığı bir zamanda, bir Alman hava kuvveti vücude getirilmesi için propagandaya vesiledir. Selânik 26 (Telefonla) Atina ajansından: Başvekil M. Çalda>is dün vapurla buraya geldi, muhacirIerin bütün teşkilâtlarımn iştirak ettikleri muazzam bir tezahürle karşılandı. M. Çaldaris saat 20 de 2 temmuzda Selânikte yapılacak olan guoluklardam fasılasız a^zlelerd^p, zamütemtnim intîhabat için bir nutuk vıfhktan kurtulursark. Kilon artnıasa j söyledi. Radyo ile nesredilen bu nubaslar. Hatta vjâcudünde Koch basili j tuk Atinada da ayni zamanda dinyoksa bile ona karsı müdafaan daha etn lendi. niyetli olur. M. Çaldaris Makedonya halkına, * kendisine gösterdiği hüsnü kabul den dolayı tesekkü' etti ve nutkunda Fridman aşısı hakkmda birkaç dok • ezcümle, hükumetin Milletler Ce torumuza fikirlerini sordum: miyeti malî komitesine de arzedil Aman! dejdiler; sakm ha... Yüımiş olan iktısadî ve malî progra de yüz sarlatanlık! Veremin bu kadar mını tatbik ettiğini samimî siyaseti basit ve kolay bir tedavisî bulunsaydt ile, hariçte Yunanistanın hüsnü ni yıllardanberi tıp âlemimn bu afiya karyetle hareket ettiği kanaatini uyan« lâktıydisini sarsmaz mıydı ?. Ajırlar dırdığını, Türkiye, Macaristan, Ar danberi tababet bu yaman düsmanla navutluk ile ticaret mukaveleleri boğusuyor. Bünyevi mukavemeti artıryaptığını, Yugoslavya ve öteki devmak için hastayı iyi beslemelcten ve sıhlerler ile de yapmak üzere olduğrunu hî »eraitini düzeltmekten başka elimizsöyledi. Lond>'a konferansında hü de silâh yoktıj^. Bir de, son zamanlarkumetinin tarzı hareketini ve heyeti A* pnnfnotoraıcstan istifade ediyorra. murahhasasının Yunan mahsulleri • Dernz kaplumbağalannin çüerfnden ctnin ihracatını çoğaltmak için yapkarılmn «avirulent» basillerin afisile tığı teklifi, hükumetin ziraat pro • graminı ve haricte Yunan istikraz • vereml tedavî etmek hayali, yalnız Fridları tahvilâtı sahiplerile Milletler manm kafastnda ksldı! Cemiyeti tnütehassıslarımn rapouna istinat eden bir esas üzerinde anFridman astsı hakkmda Çumhuriyete la.tma vanılabilece&ini anlattı. L'jrmetlî iki makale veren doktor Fuat Sabit Beye de on gün kadar evvel fikrini sordum: Mükemmel! dedi; timdiye kadar yapılan bütün tecrübeler harikulâd« iyî neticeler vermiftir: Macaristand*, halk üzerinde ajı tatjıik edilerek 6 sene icin de veretnden ölüm nisbeti 10,000 de 29 dan 10,000. de 11 e indirudi. Alman hükumeti tarafmdan bu neticeyi t«tbika memur edilen ve asıntn muanzı olan profesorlerden biri de harikulâde tesirini kabul, tasdflc ctti. Fakat bircok doktorlann bu asıya düsman kesilmeleri, tıp âlemine mahsus eski bir haleti ru • hiyenm devamile izab edilebilir. Daha böyle nice asılara karşı yıllarca dudak büktüler de sonra bunları cankurtaran qibi kuOanmağa basladılar. Tıp tarihi, heyhat! Bu feci haleti huriyenin sayıs» misallerile doludur! Zararazhğinda ittifak olduğu söyle • nen bu asmm faydası hakkında, tıp düıtyasmtn bu kadar birbirine zit iki cepheye ayrılmasına mana veretniyorum. Doktorlarrmız, acaba, kuru bir tezyif veya istihfaf edebiyatından vaz geçerek. bize, meselâ Macaristandaki tecrübe hakkmda ne düsündüklerini söyliye mezler mi? Unutmıyalım ki Fridman ne Türkiyede, ne de başka bir »jmle • kette yasak edilmiş bir aşı değildir; demek faydası vardır; olmasaydı, zararını kabul etmek lârımdı. Çünkü birçok hastalan nafile yere ümitlendherek hakikî bir tedavi yolundan çskaran her • hangi bir ilâç, su kadar bitaraf bir madde bile, gene zararlı sayümak icap ederdi. İşte bir muamma, ki en sağlam, fa • kat hakikat aşıkı bir adamı bile verem edebilir. PEYAMİ SAFA M. Venizelos cevap verecek! Atina 26 (HususH M. Caldarisin Selânikteki nutkunu radyo ile takip eden M. Venizelos stazeteci lerin bir sualine cevaben Başvekile Selânikte söyliyeceği bir nutuk ile cevan vereceğini beyan etmirtir. Hükumet ekseriyette! Atina 26 (Hususî) Dün yapılan Turhale ve Halkidiki münhal meb'usluk intihaplarında iki hükumet natnzedi ekseriyet kazanmıştır. Kanlı bir musademe Atina 26 (Hususî) Selânikten gelen bir milliyetperver gençlik grupu ile, komünist partisi arasında kanlı bir musademe vuku bulmus • tur. Musademe adeta küçük bir muharebe şeklini almış ve gerek ko münistlerden gerek milliyetperver lerden bir kaç kişi yaralanmııtır. Zabıta çarpışanları müskülâtla da ğıtabilmis ve bazılarını tevkif et • misti». Mes^ut Cemil Bey Bulgar süvari Viyana radyosunda Zabitleri geliyor Küçük itilâf Ve îtalya Gazeteler şayani dikkat neşriyatta bulunuyorlar Roma 26 (A.A.) ttaly* gazeteleri M. Benesin Londra *« Pariste yaptı$ı görüsmeler hakkında meş gul olmakta devam edivclar. Orta Avrupanm yeniden bir nizama konulması hususunda, ıtaNan matbuatı, Çekoslovakyanın bir Tuna devletleri bloku yapmafra taraftar olmaktan var geçerek, birbirle rine bağlı olacak karsılıklı muahedeler yapılması fikrini kabul edece • pi ümidinde bulunmakta ve bu noktadan ttalya noktai nazarının Çek noktai nazarı ile tamamen zit görünmediğini yazmaktadırlar. Şimdiki halde İtalya siyaseti, Küçük ttilâf devletlerinin herbirisi için basW l^askadır. Yugoslavyaya karsı muhalif, Romanyaya karsı uysal, Cekoslovakyaya karsı karşılıklı şekilde daha iyi bir anlaşmağa mat u f T. San'atkârımız dün akşam Süvari zabitlerimizle müsabakalar yapacakJar güzel bir konser verdi San'atkâr oğlu san'atkâr Mes'ut Cemil Bey dün akşam Viyana radyosun • da mukarrer konserini verdi. tstan • bul radyosunda hergün bize orada çalınıp söylenen san'at parçalannı tak dim eden maruf genç san'atkânmız bir müddettenberi Viyanada bulunu yordu. Kendisinin oradaki ikameti on . dqrt g.üne baliğ olmuş olduğunu dün aksam Viyana radyosu mikrofonu ö • nünden Tiirk dinleyicilerfne olan hi tabesi arasında öğrendik. Mes'ut Ce mil bu hitabesinde vatana ve vatandaşlara hasret ve muhabbetlerini sövle • di, büyük san'at ve medeniyet mihrakı oUn Viyanaya hayranlığını söyledi, ve bilhassa Viyanalının gönüllerde güller açan zarif ve müstesna tebes • sümii üzerinde durdu, ve sonra dö • nerek, denebilir ki âdeta bizi bıraka • rak, bu daimî ve güzide tebessümün sahipleri olan Viyanahlarla kendi dillerinde konuşmağa gitti... Her iki dilde hep gönüllere hitap eden bu mu habbet âyini bittikten sonra Mes'ut Cemil tamburunu eline alarak Türk san'atının âbidelerinden iki üç güzel parçayi terennüm etti. Babasının eseri olan yüksek parça muhakkak Vivanalılan ve o dakikada radyolan Vi yanayı dinliyen herkesi hayretlerle kanşık takdirlere sevketmiştir. Mes'ut Cemil halk türkülerimizden çalıp söylerken: birkaçını Yeni bir Kontenjan Kararnamesi Aokar» 26 (Telefonla) Kontenjan islerine ait yeni bir kararname daha çıkmıştır. Bu kararnameye göre 13888 numaralı kararnamenin neşri tarihi olan 1 mart 933 tarihinden evvel ihracat yapmts olup ta bu ihracat mukabilinde M listesinden ithal ede • cekleri eşyanm cins ve nevilerini gösterir kararname tatbikatını idare eden talimatnamelerde bu bapta bir sarahat olmaması yüzünden birincikânun 931 tarihinden evvel ticaret odalanna vâki olan müracaat mektuplanna bu ciheti yazmamış olmalan sebebile 1 mart 933 tarihinden itibaren bu haklanndan istifade edemiyenler bu kararnamenin nesri tarihinde birineiteşrin 932 ile birincikânun 932 arasında cari olan hükümler dairesinde ithal hakkından istifade edeceklerdir. Bundan başka 1 mart 933 tarihinden bu kararnamenin nesri tarihi • ne kadar ithal hakkından istifade edemiyenler için ihracın vukuundan itibaren hesap edilen altı aylık ithal hakkı müddetlerine bu iki tarih a rasında geçen giinler zammoluna caktır. ^ ^ O zaman, ben, Ebüzziya Tevfik **v merhumun sahip ve basmuhar| riri, Yunus Nadi Beyin de tahrir heyeti müdürü olduğu «Yeni Tasviri efkâr? «kacı bir üslupla mecliım müzakerelerinî yazardım. Uyuyan meb'usları tHabidegan Fırkası» ismi altında. hayali ve tabir caizse rüyavî bir fırkada toplamış • tım. Yaz ilerleyip, sıcaklar arttıkça Habidegân Fırkasının azası grttikçe artıyor ve fırka azasının isimleri Bulgar tikvari zabitlerile Tiirk <Tasvîriefkâr» da çıkıyordu. Ne yasüvari zabitleri bir arada zık ki o zaman yevmî jrareteler reBulgar ordusu süvari müfettişi simli değildi de Habibegân Fırkası a • miralay Jilkofun riyasetinde 15 Bulzasının resimlerini, Londra konferan gar zabitinden mürekkep bir heyet sında uyuyan Japon murahhasınınki 3 temmuzda şehrimize gelecektir. gibi tarihe yadigâr bırakamadık. Bulgar zabitleri, burada Türk za bitlerile binicilik müsabakaları ya Osmanlı devletinin meclisi meb' • pacaklardır. usanı, maddeten değil manen de Bu müsabakalar için Taksim stadyomunda hususî bazı tertibat alınacaktır. Müsabakalar temmuzun ilk haftası içinde yapılacaktır. Bu mü sabakalara büyük bir ehemmiyet verilmektedir. Sipahi Ocağı, Bulgar zabitlerini karşılamak ve burada bulundukları müddet zarfında istirahatlerini temin etmek için bir program hazır lamıstır. Dost devletin süvari zabitleri İstanbulda hararetli ve samimî surette istikbal edileceklerdir. İstanbul 25 (A.A.) Binicilik mektebi müdürlüğünden tebliğ edilmiştir: Türk süvari zabitleri ile Taksim stadyomunda atlı mânia atlama müsabakası yapmaları mukarrer olan Bulgar süvari zabitleri 2 temmuzda Sofyadan hareket ederek 3 temmuz sabahı İstanbula geleceklerdir. Müsabakalar» 7 temmuz cuma ve 9 temmuz pazar günleri saat 16 da yapılacaktır. Müsabaka için gelecek kafileye miralay M. Jilkof riyaset etmektedir. Kafile on beş süvari zabitinden mürekkeptir. ruyor, alnımı sıkarak düşünüyo rum. Hiç gözümün önünden gitmi yen bu acı hatırayı büsbütün can • landırmaktan korkuyor, yazabil mek kuvvetini kendimde bulamıyo • rum. Bilmem neden insan çok kork • tuğu veya çok azap duyduğu şey leri daima düşünüyor; fakat söyliyemiyor, yazamıyor. Hele baska biri nin onu tekrarlamasından büsbütün çekiniyor. Dişlerimi sıkarak yumruklarımla gözlerimi kapatıyor. geçen o acı sahneleri canlandırmağa uğraşıyorum. Ne fena!. Yazabilmek için o azaplı günleri yeniden yaşamak lâzım.. İste gözlerimin önünde kısacık el • biseleri, zayıf bacaklan ile ne ol» cak diye merakla dadısının pesinde dolaşan küçük Meral canlanıyor. İcimden tasan bir azapla sekiz se ne evvelki o kara güne dönüyonım. Babam Namık Beyi cağırtıyor. Bir odava kapanıvorlar. Anlıyamadığım bir hisle sofada dolarıvor, beni on • uyumuş, memlekette yer yer hazırlanan isyanları, Trablusgarp, Bal • kan harplerinin ihzaratını görememiş, hissedememisti. Şimdi Londra konferansı da galiba yarın dünyanın başına çökecek belâları görmek için jrözünü dört açacağına uyuk • latnakla vakit geçiriyor. Osmanh saltanatı gibi iktısat konferansı da infisah edeceğe benziyor. Muallimler için açılacak kurslar Ankara 26 (A.A.) Tabiiye ve biyoioji muallimlerinin meslekî bilgi lerini «rtırmak için bu sene Ankarada bir kurs açilacaktır. Ecnebi lisan muallimleri için de fransızca, ingilizce, al • manca olmak üzere diğer bir kurs ta tstanbulda açılacaktır. Ecnebi lisan kurslartnm başında profesör Malş ile bey nelmilel şöhreti haiz Amerikalı doktor Soucette bulunacaktır. Ankara kurslan Maarif Vekâleti talim terbiye heyetinden Rüstii Beyin idaresinde buluna caktır. Kurslar 8 temmuzdan 8 ağus • tosa kadar tam bir ay sürecektir. Çamaşır sandığından çıkarıian bir muhtelis Bir ihtilâs meselesinden dolayı altı aydanberi hali firarda bulunan Menemen Maliye dördüncü mıntaka tahsildarı Halil Efendinin evin de olduğu zabıtaya haber verilmiştir. Jandarmalar tarafından Halil Efendinin evi sarılmış, ev aranmış, taranmış ise de Halil Efendi bulunama mıştır. Nihayet bir odada bulunan çamaşır sandığı açılınca muhtelis tahsildar sandığın içinde görülerek tevkif edilmiştir. kinleşir, yorgun bir kedi yavrusu gibi bir tarafa büzülürdüm. Dikkat ediyordum. Onları sev • miyen yalnız ben değildim. Dadımın bir iki kere «soğuklar, evimiz e bir uğursuzluk getirmeseler...» dedlğini duymuştum. Babama da ne zeman onları sevmediğimi söylesem, hiç sesini çıkarmıyor, dalgın dalgın yüzüme bakıyordu. Halbuki başkaları için böyle bir şey söylemiş olsam hemen itiraz e der, «yo, yavrum, bu, çok fena. Hayatta herkesi sevmeli, herşeyi hoş görmeli. Hem böyle surat etme, sana hiç yaraşmıyor. Suratsızlık sev memekten de fenadır, çünkü insanlar sevgiden ziyade neş'e ararlar. Sıkıcı insanlardan mikroptan kaçar gibi kaçarlar. Onlar tarafından se • vildiklerine emin olsalar bile.» Babamın bu sözleri beni çok dü • sündürürdü. Herkesi sevmek hiç kimseyi sevmemek oluyordu. Küçücük bir kalbi bütün dünyaya dağıtmak Romada bombalı bir meçhul şahıs! Roma 26 (A.A.) Stefani ajansı bildiriyor: Dün, meçhul bir adam, Saint Pierre kilisesine girmedcn evvel, vestiyere kücük bir paket bırakmış ve bu paket biraz sonra patlamıştır. Bomba, madenî bir kutu içinde olmadığından ancak 3 kişiyi hafifçe yara'emjştır. Ah, dedik, ah Münir Nurettin de beraberinde olsaydı!.. Mes'ut Cemil bunlan da güzel ça • lıp söyledi. Fakat eğer Münir Nuret tin beraber olsaydı şüphesiz ki kon • ser, bilhassa bu halk türkülerimiz de ekmel olurdu. Dün akşam bütün bizleri, yani va • tanını, vatandaşlannı radyodan se • lâmlıyan Mes'ut Cemile biz de halkı • mıza tercüman olarak hasretlerimizi iblâğ ederiz. hiç olur şey mi?.. Hele herşeyi hoş bulmak mümkün mü?.. Meselâ ben Talhayı hoş bulabilir miyim?.. O neş'eli olsa daha ziyade sinirime dokunmaz mı?. Halbuki babam ke derli olsa daha çok sevmez miyim? Diye düşünürdüm. Fakat bunu fazla düşünmeme hacet yoktu. Çünkü babam günden güne daha hasta, daha meyus bir hal alıyordu. Eskisi gibi benimle oynamıyor, sade düşünüyordu. Bir iki kere onun kalbinden ra hatsız olduğunu duymuş ve sessiz sessiz şuna buna sorup soruşturarak bunun çok fena bir hastalık oldu ğunu anlamıştım. Acaba daha çok mu hastalandı diye kendimi yiyor dum. Zaten neş'eli olmama imkân yoktu. Bütün evde öyle bir durgun luk, öyle bir sessizlik vardı ki neden olduğunu bilmeden ürküyo«, her dakika fena bi>~şey bekliyerek kö • şelere siniyordum. Nihayet bir gün, bir cuma günü... Hatıralarımın burasına gelince du • Cumhuriyet Nüshası 5 Kuruştur ) Türkiye 1400 Kr. Senelik c Albaylık 7 0 Üç ayhk 400 Bir aylık 150 şeraiti) Hariç için 5700 Kr. 1450 8 0 yoktur Büyük hikâye: 2 Yazan: Perihan ömer Oölge Çiçeği Dünkü kısmın hulâsası [Bir kış gecesi Yeni ev'.pnen bir çiftin yatak odasındayız Yeni gelinın elinde bir defter var. kocasına vermek istemıyor. Bu mukavemet karşısmda bütun te cessuse dıısen kocası defterı mutlaka almakta ve okumakta ısrar ediyor. Buna muvaffak olarak su satrları okuyor: Hayata ilk gozlerımi açtığım gün bır kelebek benim solgun yüzüme konarak biraz dinlenmek istemış. Etrafımdakıler bu hali uğur saymışlar «Bu kız ciceğe benziyecek> demişler. Fikir babamın hoşuna gitmiş bana o andan itibaren «Gölge Çiçeği> diye hitaba başlamış... Babam benim en sevdığim arkadaşımdı. Annem de herzaman mütebessimdi. Fa kat nedense sabahları onun yanına çirerken kalbun hej'ecaali aeyccaaü garpardı. Annemm yanmdan çıktıktan sonra merdivenleri çabuk çabuk iner ve akşama kadar bin türlü yaramazlıklarla dadımı her da kıka daha ümitsizlesen cığhklarla bağır tırdım..] Evimiz daima tenha ve sessizdi. Yalnız arasıra annemin akrabası Namık Bey gelir, küçük oğlunu da oynamamız için beraber getirirdi. Fakat ben ne bu güzel genç adamdan, ne de sessiz sadasız bir köşede oturan oğlu Talhadan hoşlanmaz dım. Hele küçüğün ürke ürke öyle bir etrafına bakışı vardı ki beni müthiş s ; nirlendirir, akşama kadar büsbütün yaramazlaşarak etrafımdakileri serseme çevirmeme sebep olurdu. Nihayet onlar gidince ben de sa 1ardan ayıran kalın kaplamaya gözlerimi dikerek Namık Beyin gitıre • sini bekliyorum. Aradan, bana çok uzun gelen bir zaman geçiyor. Nihayet kapı açılı • yor. Namık Bey büyük bir telâşla çıkıyor. Beni görmedefl geçip gidiyor. Yavaş yavaş babamın olduğu e • daya kadar yürüyorum. Kapının önüne geldiğim runan Huruyorum, girmekte tereddüt ediyorum. tçeri • de bir gürültü oluyor. Biri yuvar lanmış gibi bir gürültü... Bîrdenbi«e tokmağı çevirerek îçeri giriyorum,, müthiş bir çığlıkla koşuyorum. Ba • bam yerde yatıyor, bir eli kalbinin üzerinde, sarı yüzünde büyük bir ıstırabın izleri var. Korka. kork a soruyorum: Baba!. Çok mu canınız acıdı ?. Baba.. Baba.. Cevap vermiyor. Yüzünde hep ayni sarılık, hep ayni acı mana.. Ağlıyarak bağırmağa başliyorum... Mabadi var

Bu sayıdan diğer sayfalar: