14 L.>tUİ Cumhuriyet 5ON TELGRAFLAOI |gIIOUII TIP ÂLEMİNDE Almanya tahdidi tesîihat konf eransına gitmiyecek Fransız'Iann cevabı anlaşılmça eski tasavvur kat'iyet kesbetti Paris 13 (A.A.) Alman muh tırasına Fransız hükumetinin verdiği cevabı matbuata tevdi eyliyen M. Heriot, bu vesikanın kâfi sarahati haiz olduğu kanaatinde bulunarak her hangi mütalea ve beyanat ser • dinden istinkâf eylemiştir. Nota hakktnda mütemmim malumat Paris 13 (A.A.) Havas Ajan sından: Almanya'nın teslihatta miitavata dair olarak 29 ağustos tari hinde tevdi eylemiş olduğu notaya Pransız hükumeti tarafından verilen cevap, Almanya'nın tesîihat hakkında Fransa'ya vaki olan serzenişle • rinin haksız olduğunu hatırlatmaktadır. Fransa daha pek çok zamandanberi terki tesîihat için büyük feda kârhklar yapmış olduğu gibi Cenevre'deki Fransız murahhas heyeti de, alâkadar devletlerin emniyet ve selâmetlerile kabili telif bir şekilde umumî tahdidi teslihatı tacüden başka gaye ve maksat tak«p etmemiştir. Almanya tarafmdan talep edilen hukukta müs^at mes'elesi Versay ilâvesi icar eyliyecek olan bir hiic cet, bir senet teşkil eyliyecektir. Bu itibarla bu mes'elenin halli ancak tnczkur muahedeye imza koymuş olan devletlerin aralarında bu bap*a itilâf edebilmelerini icap ettirîr. Maamafih, Fransız hükumeti, itti haz edilecek karar terki tesîihat konferanıına ait ve raci olmak sar I tile noktai nazar teatisine hazır bu ' lunmaktadır. Alman millî müdafaa ordusunun tensikı mes'elesine gelince, Fpansız hükumeti; ne Almanya'nın tekrar silâhlanmasını ne de Almanya'nın silâh kuvvetini tezyit edecek ve bu suretle yeniden bir silâhlanma yarışı tehlikesini meydana getirebilecek olan Alman millî müdafaa ordusu nun tensikını kabul edemez. Almanya ve Cenevre konferansı Cenevre 13 (A.A.) Fransa'nın Almanya'ya verdiği cevabın telif kâr mahiyetine rağmen Almanya silâhlanmak hususunda diğep dev letlerle müsavi haklar istihsal etmedikçe tahdidi tesîihat konferansına bundan böyle iştirak etmiyeceği hemen hemen muahakak addolunmaktadır. Bununla beraber Almanya, konferansta hazır bulunmasa bile konferans, eskisi gibi mesaisine devam edecektir. Aradaki müddet zarfmda alâkadar devletlerden birisi tarafından Berlin'de icra edilecek telifkâr bir nüfuzun Berlin mehafili üzerinde sSkun verici bir tesir yapacağı ümit olunmaktadır. Mareşal Hindenburg nezdinde Berîin 13 (A.A.) Wolff Ajanıından: Reisicumhur Mareşal Hin denburg, dUn Almanya'nın Ankara büyük elçisi M. Nadolny'yi kabul ettikten sonra İngiltere büyük elçisi • nin refakatinde olarak kendisile görüşmeğe gelen selâmet ordusu ku mandanı ceneral Higgins'in de ziyaretini kabul eylemiştir. Sade ve basit Vaktile bir yazımda «sade dil taraftarı olanlar sadedillerdir.» demiştim. Bir diğer yazımda da sadeyi ve basiti birbirine karıştırdığımızı ve dilimizi sadeleştirirken sade suya ve yavan bir ibareye düştüğümüzü anlatmıştım. Dostum Nurullah Aata da, bu fikrimi tekit eden çok güzel bir makale neşretmişti. Arapça ve acemce kelime kullanmamak için mahalle bakkah edasile yazı yazan muharrirler den bahsederken: «Ne güzel, ne sade, sedef gibi türkçesi var.» diyoruz. Unutmıyalim ki eğer sadelik, basitlik demekse, en sade konuşan insanlar çocuklardır: Yabancı kelimeleri hiç kullan mazlar ve ıstılahları ağızlarına almazlar. Halis ve temiz İstanbul şive sine taraftar olan Ziya Gök Alp, makalelerinde niçin o çetrefil türkçeyi kullanmağa mecbur oluyordu? Çünkü Hsan için fikir feda edilemez. Avrupa'nın en iyi muharrirleri en az sade yazanlardır: Hepsinin edebî dilleri çetre fildir. Nastl unutabiliriz ki dil, zekânın ifadesidir; ince ve karışık bir riyaziye ile düşünen kafalardan çocuklara, ciciannelere, mamadadilara mahsus bir ifade sadeliği beklemek nafiledir. Türkçesini bulabildiğimiz yabancı kelimeleri kullanmayız. Kaide budur. 0nun haricinde, lisanı sadeleştirmek için basit fikirlerin mahdut lugati içinde bocalayıp durmak bir tereddidir. Bugünkü yazılann çoğunda bu seviye al calışı var. Ömer Seyfettin sade lısanla yazardı. Fakat neydi o yazdığı seyler? Hangi eserinde muğlâk bir ruh tah'iline rast geliyoruz? «Ayşe evüen çıktı, koşa koşa yiirüdü, çarşıya gitti, bir sap sarımsakla maydanoz aldı, Hacı Hasan Efendiye rast geldi.» ilâh... gibi kuru ve yavan hayat sahnelerile dolu eserler yazmak için sade lisan istiyorsak, olmaz olsun! 1893 te İstanbul Bakteriyolojihanesini kuran bu âlim TürkiyeVe de büyük hizmetler ifa etmiştir Son gelen Tan nüshalarından bi rinde Rouen'den bir telgraf vardı. Bu telgraf Enstitü Pastör'de çalışan âlimlerinden Moris Nikol'un vefatını ve resmi tedfin esnasında doktor (Roux) namına, profesör Kalmet'in bir nutuk irat ettiğini ve Moris Nikol'un fennî taharriyat, keşflyat ve faaliyetinden bahseylediğini bize haber verivordu. Moris Nikol: Bizden bir nesil evvel gelen doktorlar için bu isim hiç yabancı değildir. Bakteriyoloji fle a lâkası olanların cümlesince tanın mış bir isimdir. Biz ise Moris Nikol'u yalnız fennî tetkikatı ile değil daha yakından ve daha samimî surette tanırız. 1893 te İstanbul'da bakteriyoloji müessesesini Moris Nikol vücude getirmişti ve sekiz sene bu müesse senin başında yorulmak bilmez bir faaliyet ile çalısmışh. Kırk sene evvel genç, faal Nikol vaki olan talep üzerine Pastör ens titüsü tarafından Istanbul'a gönderiliyordu. Maksat o zamanlar biribiri ark&eına, pek az zaman zarfında keşfedilmekte olan mikroplar hakkında tetkikatta bulunmak, zaman zaman memleketi ziyaret eden kölera ve veba gibi istilâî belâlara karşı tedabir ittihaz etmek, tifo, dizanteriye karşı mücadele yapmak, difteri seromu hazırlamak, vebayi bakarî fle meşgul olmak elhasıl bafeteriyolojiyi memleketin nef'ine olarak tatbik eylemekti. Nikol bu vazifeleri hakkile ifa etmiştir. Yorulmıyarak çalışmış, etrafına bir çok faal gençler toplamış, derin tetkikatını meydana çıkarmak için bunlardan istifade etmiş ve ts tanbul'da bir fen merkezi vücude getirmişti. Nikol, kolera, veba hakkında memlekete nafi tetkikatından, dif teriye ve difteri seromunu istihsal etmek hususundaki gayretlerinden başka vebayi bakarî ve diğer bir çok baytar! hastalıklar ile de meşgul olmuştu. Nikol'un en iyi taharriyatı vebayi bakarî hakkındadır. Mısır'ı 1914 te ziyaretim esnasında, Abbasiye'de vebayi bakariye karşı serom ve aşt istîhsaline mahsus ve beş yüzden faz. la hayvanatı muhtevi bir serom ihzar ciftliğini gezmiştim. Burada çalı san tngiliz'ler Nikol'un taharriya tından bahsediyor ve vu taharriyatın kontrollara tamamile tevafuk eylediğini ve gayet dakik olduğunu söylüyorlardı. Vebayi bakarî memleketimiz için bir belâ idi ve halihazırda dahi bir belâdır, bu ziraatimiz için hayatî bir mes'eledir. Işte Nikol sayesinde memleketimizde vebayi bakariye ait en mükemmel taharriyatı fenniye yapılmiştır. Bulgaristan'dan, Rusya, hatta Cenubî Afrika'dan bu isi tetkik için tstanbul'a gelenler çoktu. Nikol bu tetkikatını kendisile çalışan Türk gençlerinin isimleri de birlikte olmak suretile Avrupa'da neşrediyor ve bu suretle, Adil Bey, Refik Bey, Ziya Bey ilâh.. gibi ze vatın dahi isimleri Avrupa tıp ede biyattnda görülmeğe başlıyordu. Nikol Sultan Hamit devrinde sekiz sene bir çok müşkülâtı iktiham ederek çalışmış ve telkinata, tezvirata, jurnalcılığa karşı göğüs germiş tir. Hem ne tezvirat! Seromlarının kıymeti olmadığım isbat etmek için su mu katmadılar, hakkında bir çok jurnallar mi vermediler. Fakat Abdülhamit bile bu fen adamını takdir ediyor ve bu dedikodulara ehemmiyet vermiyordu. Fakat yaînız bir jurnal kendisini korkutmuştur. 1900 1901 tarihle rinde İstanbuPda veba zühur etmişti. Nikol veba kültürü yapıyor ve fareler üzerinde bu kültürleri tecrübe ediyordu. Verilen jurnalm birinde dini MuBir hristiyan ismi söyledi. Fakat biz Anjel diyelim. Hayretle döndüm: Anjel mi? Evet. Hristiyan mwın sen? Suriye'liyim. Bütün dirayetimi sıf ıra indiren bir hayret içinde yüzüne bakakaldım. Sen! Hristiyan! Anjel! Vildan! Madmuazel Anjel! Suriye'li! Sonra hayretimin ilân ettiği saflık derecesini fazla bularak toplandım: Hiç belli değil! dedim Bizim bütün ailemiz Türk kültürü içinde büyümüştür. Dayım fevkalâde iyi türkçe, arapça ve acem ce bilirdi. Hatta babanın dostu imiş. Türkçe bir çok eserleri vardır. Fa kat bana ismini sorma. İki sebepten dolayi söyliyemem. Bu iki sebebin de yalnız birini söyliyebilirim: Senin nazarında daima az çok meçhul ve hayalî bir insan olarak kal mak istiyorum. Senin karşın» da öy Dr. Moris» Nikoî öldü Muallimler toplantısı Bugün, ecnebi ve ekalliyet mekteplerindeki Türk muallimler, Halkevinde toplanıp komışacaklar. Dert malum: Şehadetname mes'elesi! İşittiğimize göre, Maarif Ve kâleti, düşünmüş, taşınmış, bu mektepleri cehaletin elinden kurtarmak için bir çare bulmuş: Şehadetnamesiz hoca kullanmamak. Son günlerde, şehadetnamesizler alayına arahk bırakılmış bir tek kapı kalmıştı: Ecnebi ve ekalliyet mektepleri! Memlektte bir şehadetnamesiz nesil vardır: Harbi umumî neslü. Bu nesil, faenüz mektep sıralarında iken, ahzi asker şubeleri birer birer ellerinden tutup, onları. dağ* lanndan kar, çöllerinden güneş eksilmiyen hudutlara yolladı! Bu ateş ve buz cehennemle • rinden dönebilenlerrn,, şehadet name almayışlarına değil, şehadet rütbesini almayışlarına şaşmalıyız! Böyle bir neslin kıymeti, şatafatlı bir kâğıt parçasile ölçüle • mez... Ben, öyle şeddeli cehaletler tanırım ki, büyük ve yaldızh şehadetnamelerinin arkasından uzun kulakları görünür! Hayat isimli büyük ve eşsiz mektepte kendi kendilerini ye • tiştirebilen nadir kudretlere karşı ecnebi ve ekalliyet mekteplerinin daracık kapılarım kapıyacağı • mıza kapanmış bütün kapıları açmahyız... Devlet ve irfan müesseselerinin kapılarından giremiyecek yalnız bir heyulâ vardır: Ehliyet sizlik! nuııııımilllliülllllllllllllllllllllllılllllllllllinillllllıımıııourr Gandi'nîn Bir komedisi mi? Mançuri'de harp Devam ediyor Hem açhk grevi yapıyor, Japonya yeni hükumeti hem takma diş yaptırıyor resmen tanıyacak Londra 13 (A.A.) Büyük Bri tanya hükumeti, Hindistan'daki aşağı sınıf halk için tamamen ayrı fcir întihap sistemi tatbikına ait tekli finden sarfınazar emediği takdirde Mahama Gandi açlıkla kendini öldürmek niyetindedir. Gandi, eylulün 20 inci günü öğle vaktinden itibaren perhiz yapmağa baslıyacaktır. Bu hal, Gandi ile Sir Samuel Hoare ve M. Mac Donald arasında cereyan eden muhaberattan mütahassıl bir neticedir. Gandi, Hindistan'daki nüfusun yüzde 20 sini teskil eden aşağı sınıf halk için ayrı bir intihap sistemi tatbik edilmesi teklifini Büyük Bri tanya'nın Hindistan'da Hendu ırkını mahiv ve tahrip etmek istedigi şeklinde telâkki etmektedir. Gandi yaktnda tahliye edilecek Gandi takma diş yaptırıyor Poona 13 (A.A.) (Hindistanda> Gandî aç kalıp ölmek azmînde olduğunu ilân etmekle beraber, kendisi hakikatte mahpesteki hususî dairesinde şahsı için yaptırılan hol bir koltuk üzerinde rahat, rahat oturmakta ve her gün kendisini tedaviye gelen bir dişçiye yeni bir diş takımı yaptırmaktadır. Pekin 13 (A.A.) Harbin şehrinin, yeni rejime aleyhtar gayri muntazam Çin'lilerle Japon ve Mançuri devleti kıtaatı arasındaki müsade melere sahne olduğu zannediliyor. Çin gönüllüleri Harbin istikame Sonra bu sade lisan cereyanıntinde yürümekte ve Çin menabiinden dan fikirsiz, cevhersiz, kabiliyetverilen malumata göre şehrin 23 mil siz muharrirlerin istifade ettikfarkında ve 30 mil cenubunda iki nokaya kadar gelmiş bulunmakta leri muhakkaktır. Basitliklerini dırlar. «sade» yaftası altında edebiyat Bu arada, Japon'ların öldüğünü pazarına sürüyorlar ve kıymet alişaa ettikleri meşhur Çin'li Ceneral mağa muvaffak oluyorlar. Ma Chan Shan'da Japon ve ManTekrar edeyim: Türkçesini çuri kıtaatına karşı bir çok galibi yetler kazanmış olduğunu söylemek bulabildiğimiz yabancı sözler, tedîr. idam. Fakat sadeyi basitten ayıMumaileyh, simdi Harbin'in şi ralım ve fikri lisana feda atmi mali garbisinde Suihua mcvkiine yelim. Çünkü zekâya bağlı olmıdoğru ilerlemekte olduğunu da ilâyan bir dil, salakların ağzında ve etmektedir. Çin gönüllülerinin takarrübü üzepabuç gibi uzıyarak dışarı sarrine Kirin şehrinde idarei örfiye kar. Manzara iğrenç. Kapasınlar ilân edilmiştir. ağızlarını. Japonya ile yeni Mançuri devleti PEYAMİ SAFA arasındaki muahede imza edilecek olursa Japonya hükumeti bu vaziyete şimalindeki yolcu trenleri servisleri mukabele etmek mecburiyetinde kahaydutların taarruzları ve 12 eylul lacaktır. tarihindeki felâket yüzünden sek Japonya Mançuri devletini teye uğramıştır. İki tren daha haytanıyor dutlar tarafından yoidan çıkarılmış, Tokyo 13 (A.A.) İmparatorun taarruza uğramıştır. Birinci tren tasvibine iktiran etmiş olohığundan Harbin'in cenubunda, ikinci tren de Hariciye Nazırı M Muto, Changc şimal kısmmda bulunuyordu. hun'a giderek yeni Mançuri devletitki tngiliz'in dağa kaldırılmış olnîn tanmmasına ait muahedenameyi duğu Nevchang'm şimalindeki ha Ankara 13 (Telefonla) Maarif imza etmesini telgrafla is'ar etmiştir. vali tamamile haydutlarla doludur Vekili Esat Bey refakatinde kalemi ve orada dağa kaldırılanlar pek çokHaydutluklar mahsus miidürü olduğu halde bu akşamki tur. Pekin 13 (A.A.) Mançuri'nin trenle tstanbul'a hareket ettL Dr. Moris Nikol hammediye mensup olmıyan bu za tm bir fareye veba aşıhyarak Yıl dız'a doğru koyuvermesi miimkün olacağı da zikredilmişti. tşte bu nokta Abdülhamid'i ürküttü. Bazan o zamanki idarenin garabetine maruz kalan Nikol isyan ediyor ve İstanbul'u terkedeceğinden bahsediyordu. Bu sırada gene böyle bir hiddete mağlup olarak istifasını vermişti. Her zaman Sultan Hamit onu bu fikrinden vazgeçirir ve istediğini yapardı. Fakat bu defa bir kaç yolculuk hediyesi göndermekle iktifa etmiştir. tşte Nikol bu sebepten sekiz senelik bir gayretle kurduğu müesseseyi terkederek Paris'e, ana müessesesi olan Pastör enstitüsüne dönmüştü. Nikol, tababette değil her »ubede getirdiğimiz ecnebi mütehassısla rının en yükseğidir. Ondan yüksek olarak yalnız bir kimse zikredilebilir: (Moltke). Nikol yalnız bir doktor, bir âlim, bir teşkilâtçı değil bir kâşifti. Ve keşiflerinin bir kısmını tstanbul'da yapmıştır. Derin bir zekâya maîik olan Nikol iktisedî, içtimaî sahalarda âaM fikir ve malumat sahibi idi. F'Mrlerini vazıh, parlak bir kaç r mledc, yaratıcı bîr kudretle tesl: etmesi cidden şayanı dikkatti. Kendıne mah. sus kudretli bir nüfuzu nazar saı bi olan Nikol yüksek bir şahsiyettı. Nikol'un biraderi (Charles NicoUe) halihazırda Tunus enstitü Pastör'ünün müdürüdür. Şarl Nikol bir kaç sene evvel (Nobel) tıp mükâfat:nı kazanmış, Fransa'nın en yüksek âlimlerindendir. Şu bir kaç satır yazı ile memle • ketimize ciddî hizmette bulunan bu zata minnet ve şükranımızı göster mek istedim. Benim ise kendisine Pastör enstitüsündeki bu muallimime karşı hürmet ve minnetim ebe didir. Dr. OSMAN SERAFETTİN YUSUF ZİYA İsmet Paşa Malatya ve Diyarbekir'e gidecek Ankara 13 Başvekil Umet Paşa ay sonunda Malatya ve Diyarbekir'e gidecektir. Başvekilin Ayintap ve Adanaya da uğraması muhtemeldir. Nafıa Vekili Hilmi Bey de Samsun S ı v s hattının küşat resmini yapmak üıere bu • radan hareket edecektir. Halep'te büyük Bir arbede oldu Halep 12 Vatanî fırkası rüe sasıntn tevkifi yüzünden büyük arbedeler olmuştur. Emeviye camiinde namazdan sonra hitabeler irat eden gençler: Artık Fransız'lar memleketi mizden çıkmalıdırlar, onlar gitnıezlerse biz defetmeğe muktediriz, diye bağırarak halkı tehyiç etmişlerdir. Cemaat camiin Fransız askerlerile sarıldığını görünce toplu olarak dişarıya hücum ederek tabanca ve taşlarla müfrezelere saldırmışlardır. Halktan on beşi ağır olmak üzere 25 kişi yaralanmjştır. İbrahim Hanono Beyin bir beyannamesile; bir haftadır kapalı duran dükkânlar açılmıştır, halkın asabiyeti hâlâ devam ediyor. Rusya'ya bir haceri semavî düştü Moskova 13 (A.A.) Başkır cumhuriyeti dahilinde Belebey sehri cîvarına muazzam bir haceri se mavî düşmüştür. Geceleyin düşen bu haceri semavî gözleri kamaştıracak derecede müthiş bir ziya neşretmiş ve şiddetli bir gök gürültüsü yap mıştır. Fen akademisi mahallinde tetkikatta bulunmakta ve sukutun hangi şartlar dahilinde vuku bulduğunu aramaktadır. Cumhuriyet Abone. şeraitı* Senehk Altı a> hk Üç ayhk Bir ayhk Türkiye için Maarif Vekili geliyor Ankara PoSatlı hattı Ankara 13 Ankara Polatlı hattı tebdil ve takviye edilecektir. Son kazada yaralanan ateşçinin vaziyeti mucibi endişedir. le, bir hayalet gibi karanhklar için den birdenbire çıktım. Gene de öyle kaybolmak isterim. İsimler ve hüviyetler üstünde fazla ısrar etme. Hayret! Hayret! Münevver bir Türk ve müslüman erkeği gibi konuşuyorsun. Bütün tabirleri ve ıstılahları biliyorsun. Dedim ya, bizim Türk'ten farkımız yoktur. Ben sana gene Vildan diyeceğim. Anjel sinirime dokunuyor. E... Anlat bana • • Sen. . tstanbul'da doğdum, büyü • düm ben. On sekiz yaşımda bir Fransızı severek Paris'e kaçtım. Hem de annemin bütün mücevherlerini ve babamın evdeki bütün paralarını çalarak. Sen! Ben. Palrak. Devam. Ayıplıyor musun? Sakın gene vaız vermeğe kalkma? Sonra? Annemi de, babamı da bir da Hariç için 2700 Kr. 1450 800 Yoktor 1400 Kr. 750 400 150 CUMHVRİYEVin edebî tefrlkan: 60 Bir Tereddüdün Romanı Peyami Safa Ruhumuzu tasfiye ettiğimiz vakit buraya varırız, doğrudur. Fakat ben hayattan bahsediyorum, hayat • tan! Her çeyi hissedelim, anlıyahm, peki; fakat yaşıyalım, yaşıyalım. En kuvvetli yaşamak bu değil mi? Hayır! Bir kadın için bu akim yaşamaktır. Doğurma sancısı çekmiyen kadın hayat şiddetinin evcine varmış değildir. Yaerkek? Onların içinde de yaratmak için ruh sancısı çekenler müstesna; baba olmıyanlar ana olmıyanlardan farksızdırlar. En az inkâr edebileceğimiz şey tabiattir. Üst tarafı az çok safsataya müsaittir ve bir çok nazari yelere esas teskil edebilir. Tekrar divana uzandım ve ciddiyetimden ağır ağır sıyrılarak kafa mın veznini azaltmağa çalıştım. Gülümsiyerek dedim ki: Biz hakikaten gayritabiî adamlarız. Burada güzel bir içki ve daha güzel bir kadın var, yalnızlık ve rahatlık var, biz nelerden bahsediyoruz! Şimdi şu kadehin içinden ömer Hayam'ın başı yükseliyor ve bana: «Ahmak!» diye bağırıyor. Gel uzan şuraya. Birer kadeh çekelim. İçinde yaşadığımız anın manasını anlamakta gecikiyoruz. «Ey güzel, diyor o, kederler sana gece baskını yapma dan evvel gül renginde şarap getirilsin. Behey âkil geçinen kara cahil, sen altın değilsin ki toprak içine gömüldükten sonra tekrar topraktan dışarı çıkarılasın!» Vildan'ın meşrebi ansızın değişti. Sarsıla sarsıla gülmeğe başlamıştı: Dağılıp toplanan kesik saçlarından, kırpılıp açılan gözlerinden, sıçrıyan göğsünden ve kıvrılan belinden, yerde çırpmarak burkulan ayakların dan, her tarafından kahkahalar boşalıyordu. Kadehlere rakı doldur mak istedigi halde, iki teşebbüsünde de muvaffak olamadı ve kahkahalarını boğmak için avuçlarmı karnına bastırdı. Sonra düzeldi ve kadehleri dol dururken dedi ki: Ne kadar doğru! Kendimizi kaybetmiştik, sen ikimizi de buldun. tçtikten sonra arkaüstü uzandık. Bir eli saçlarımın arasında serserilik ediyordu. Kabul et ki, dedim, Muallâ Hanım mükemmel bir kızdır ve bir daha seninle bu mevzuda hiç bir şey konuşmıyalım. Bütün dedikodular yalan. Fakat sen bana anlat baka yım: tsmin Vildan değil de nedir? ha görmedim. Babam ölürken son sözü şu olmuş: «Anjel'i affetmedim.» Annem babamdan sekiz ay sonra ölmüş v(e belki yüz kere demiş ki: «Anjel'i doğurduğum için mutlaka cehenneme gideceğim.y> Vildan'm vücudü birdenbire ta kallüs etti: Saçlarımın arasındaki eli bir yengeç gibi başıma yapısmıstı, öteki elinin yumruğunu sıktı ve dizlerini kendine doğru şiddetli bir hareketle çekti. Yüzü de fena büzüimüştü. Hıçkırıklar toplıyan bir ses'e: Bu vicdan azabını taşıyamıyorum, dedi, intihara kalkmanun illeti de bu. Müthiş! Değil mi? Fakat ben sana daha müthiş bir şey söyliyeyim: Kendi icimi yokladığım vakit anneme, baiama bu darbeyi vurduğum için derin bir sevincin gizlendiğinî hissediyorum. Azabımm arkasında böyie bir sevinç var. Onları ben öldürdünuj (Mabadi var)