•17 Temmuz 1932 'CtunhuTiyet' ANKARA MEKTUPLARI İpekfilm stüdyosunda bir saat Bu seneki program şudur: «Karını beni aldatırsa!» filmi bittikten sonra «Bir millet aranıyor!», «Anafartalar» ve köylü hayatını yaşatan bir kordelâ vücude getirilecek fstanbul'da bir stüdyo yapılıyor muş, artist kaydolunuyormuş, operet çevriliyormuş, şu oluyormuş, bu oluyormuş.. Son zamanda Türkiye'deki bütün sinema meraklılarının zihnini meşgul eden mes'ele bu. Stüdyo ne vaziyette? Filim nasıl alınıyor? Yarı merak, yarı karilerimize hizmet fikrile dün, sinema vadisinde bizi «arbe bağlıyacak büyük bir adım oîan, feu ilk stüdyomuzu gezmeğe gittik. Bu satırları okuyanları da be raber gitmiş kadar memnun edebilmek için gördüklerimizi bir ayna sadakatile yazmağa çalışacağız. Saat 11 var. Nisantaşı'ndaki stüdyo binasının önündeyiz. Burası eskiden askerî bir fırınmış. Kırmı zıya yakın, tuğla renginde bir bina. Kapıdan girince duvarlarda (Yavaş olunuz!) (Hızlı konuşmayınız!) gibi bir takım emirleri havi levhalar göze çarpıyor. Belli ki mühim bir yerdeyiz. Maamafih içeriden enine boyuna geniş bir kahkaha bize kadar gelmedi değil.. Müdiriyet odasına girdik. Burası epey kalabalık. Nizamettin Na zif, Muhlis Sabahattin buradalar. Bu eski dostların delâletiie odadaki diğer zevatla tanıştık: Vahit ve İhsan tpekçi Beyler, Nail Himmet Bey.. Vâhit Bey çok misafirperver. Bize bir yandan yorgunluk kahvesi ınmarlıyor, bir yandan (Karım beni aldatırsa) filminden bazı fotoğraflar gösteriyor, hatta beğendiklerimizi hediye ediyor. Şu Süadiye'de; balet heyeti.. Bu Hayırsızada'da; Ercüment Behzat'Ia Feriha Tevfik.. Ha... O çok enteresandır: Muh. sin filim çevirhken... • * * Futbol değil, Boks maçı! Italyan Çek maçları dayakla bitti Merkezî Avrupa kupası maçlan, Italyan'larla Çek'ler arasında müessif hâdiselere sebebiyet vermistir. İki hafta evvel Prag'da yapılan müsabaka esnasında Italyan oyuncularından Sezarini, Çek oyuncularından Puç'a müthiş bir tekme atarak oyundan çıkarmış, ha kem de bu Italyan oyuncuyu tevbih etmiştir. Fakat Sezarini, hakeme de karşı gelmis, bunun üzerine halk sahaya hücum ederek Italyan oyunculan dövmüşlerdir. Neticede Orsi, Veccina, Kaligaris yüzleri, gözleri berelenecek kadar dayak yemislerdir. Halk, bununla da iktifa etmemiş, stadyomda bulunan Italyan sefirine karsı da hasmane nü • mayişler yapmışlardır. Prag'da oynanan bu maçın revanşı, geçen pazar günü Italya'da Torino sehrrode oynanmıstır. Çek'ler, Italya'da nasıl olsa mağluo olacaklannı bildiklerinden, bir de üstelik dayak yememek için çok ihtiyath olarak gitmişler ve az gol ile mağlup olmak için bir müdafaa oyuntı takİD etmislerdir. Maamafih mes'ele bununla halledilmemistir. Al bncı dakikada ttalyan'lar ilk golü atmıslar ve bunun üzerine oyun sert ve kırıcı bir sekil almıstır. Prağ'daki hâdiseye sebebiyet veren Italyan Sezarini, önüne gelen Çek oyunculara tekme atmağa baslamışbr. Hakem,bu sert oyuna mâni olamamış, ilk devrede ttalyan'lar 2 gol yapmışlardır. tkinci devreye baslanınca, Çek kalecisi Plâniçka ve sağ açık Yunek, seyircilerin attığı taşlarla ağır surette yaralanmış • lar ve sahayı terketmislerdir. Bunun üzerine, hakem oyunu tatfl etmiştir. İstanbul Darülfununu ve millî Türk tarihi Darülfünunun yeni tarih cereyanını lâyıkile kavrîyamamış olduğu görülmüştür Ankara 15 (Hususî) Tarih kongresine iştirak eden tstanbul Darülfununu müderrislerinin kongrede söy. Iediklerini dinliyenler veya gazete Ierden takip edenler Darülf ünunun yeni tarih cereyanını lâyıkile kavrıyamamış olduğunu görraüşlerdir. Hakikaten Darülfünun kongrede çok zayıftı. Milliyetçilik ve türkçülük cereyanında ileri safta yürümüş olan muhterem bir şahsiyet müstesna, diğer müderrisler ne cemiyetin yazdığı dört ciltlik tarih hakkında Maarif Vekâletine gönderdikleri mütaleanamelerde. ne de kongrede verdikleri konferanslarda Tarih Cemiyetinin büyük ve güzel eserine, Türk millet i namına inşasına başlanan bu millî yapıya en ufak bir malzeme getirmiş değillerdi. Kendilerini ihtisasları da hilinde birer otorite telâkki ettiği • miz bu büyük unvanlı ve büyük ilmî payeli zevatın bütün sözleri ya teferrüat üzerinde bir takım gayrivarit tenkitlere ve yahut tarih kitabmın üzenilmiş, fakat buna rağmen onun ortaya attığı tezleri ilim adaraına yakışacak bir tahlilden ve kavrayıştan çok uzak tasvirlerile, medih ve senasına münhasır kaldı. Bazıları da yeni cereyanın büyük hamlesi önünde ilmî kudretlerinin ne kadar küçük kaldığım bizzat idrak etmiş olacaklar ki kongre huzurunda acınacak bir ruhî halet' ve mahcubiyet içinde kusurlarını itiraf ettiler. Halbuki Türk tarihi için üç sene gibi uzunca bir zamandanberi çalışıldığım herkes kadar Darülfünun hocaları da biliyorlardı. Bu mesai ilk meyvasını vererek alâkadarlar oun üzerinde konuşmağa davet edilince Darülf ünunun da bazı ilmî hamulelerle gelmesi ve kurulmasına ça. lışılan millî eseri bir kat daha yükseltecek yeni materyeller gecirmesi Iâzımdı. Beklenen bu idi. tstanbul Darülfununu kendisine verilen kıymetin tabiî bir neticesi olan bu mtizarın yerinde olmadığını çabuk isbat etti. Vakıâ Tarih Cemiyetinin ortaya attığı millî tez malum olmadan onun üzerinde çalışılamıvacası kolay akia gelen bir mazeret olarak ileri sürülebilir. Ancak o tezin bizzat Darülfünun tarafından niçin şimdiye ka. dar ortaya atılmadığını sormaktan sarfı nazar etsek bile Türk milleti gibi tarihten evvel ve bütün tarihî devirlerde büyük devletler, büyük medeniyetler kurmuş bir milletin zen. gin tarihi etrafında pek çok materyel toplanabîleceğine göre Darülfünunun da Tarih Cemiyetinin eserine bir şeyler ilâve etmek hususundaki millî, ümî vazife ve mecburiyetten kendisinî kurtaramıyacağı meydandadır. Kongre, Darülfünunun millî tarih hususundaki ilmî salâhiyeti hakkında resmî makamata nasıl bir fikir verdi, bilmiyoruz. Fakat gerek tariK mualliralerinin ve gerek kongreyi ta« kip eden umumî efkârın iyi intibalai; almadıklan muhakkaktır. Bununla beraber müderrislerin ta» rih kongresinden millî tez etrafında çalışmak, hem de çok çalışmak ka • rarile döndüklerine şüphe etmiyo « ruz. Çünkü kongrenin asabî havası kendilerini daha orada böyle bir karar almağa sevkedecek mahiyette idi. Fakat tstanbul Darülfununu mfiderrislerinin istikbale ait olan bu kararlarından daha mühim bir cihet var ki o da günün zaruretleridir. Yeni tarih cereyanmın ehemmiyeti yalmz ilim ve hakikat noktasmdan değü, ayni zamanda millî terbiye noktaaından da büyüktür. Bu itibarla denebilir ki tarih tedrisatında şimdiden sonra gözetilecek hedef tarih vası • tasile müstakbel hâdisatın millî menfaatlere en uygun şekilde cereyaaına müessir olmaktır. Biz, kendi heaa bımıza, yeni cereyanı bizzat yaratmak kabiliyetinden mahrum olna sından sarfı nazar, üç senedir mu anlamak kudretini dahi gösterene » miş olan ve her büyük fikîr harketinin rehberliğini yapacak yerd« bir müddet kendi muhafazakâr anW> lerine bağlı kaldıktan sonra nihyet güç halle onu takibe karar vereilen tstanbul Darülfünununun tarih ad risatile gelecek nesillere en dğrn ifttikameti tayin edebileceğindençok şüpheliyiz. Hele millî tarihin bc;in başlangıçta olan terkip ve inşaa i • şinde yapılacak araştırmalar içiı ler şeyden evvel millî tarih davasııa inanmış olması lâzım gelen ilimidaa. larının tstanbul Darülfununtndaıt yetişebileceklerine hiç ihtima lemez. Yeni tarih cereyanının tal«p bu iki büyük işi ancak yeni ctreyanfc beşiğinde yapılabilir. Onun içhıdirki Türk Tarih Cemijjeti muhterem axa» sının ilmî kudretlerinden istif ade e dılebıleceğîni de düşunerek şunu teklif ediyoruz: Ankara'da bu seneden itibaren bir tarih ve coğrafya şubesi açılarak müstakbel Ankara Darülfünununun temellerinden biri daha atılmış olsun! Ankara'nm yaratıcı ve idealist havası içinde çahşacak olan bu şubenin çok iyi neticeler vereceğinde şüphe yoktur. ALİSÜREYYA 'Karım beni aldatırsa* füminde Ferika Hamrrüa Ercüment Behzat Bey Bir boksör Cetnal pehli vanla döğüşmek istiyor! Buradaki hoşbeş bittikten sonra »tüdyonun dahilini gezmeğe başladık.. Yazık ki Ertuğrul Muhsin ve filimde rolü olan san'atkârlar Süadiye'ye gitmişler, (Karım beni aldatırsa) nın şon .bazı, aksamını tamamlıyorlarmış «Içerıae yalnız balet heyeti var> dediîer. " ı n Stüdyonun salonuna doğru ilerle dik. Kapının üzerinde ensiz, fakat uzun bir levha, Elektrik Şirketinin kulübelerindeki ölüm tehlikesi işareti gibi, insanm gözüne batıyor: (Vazi feni bil, başka işe karışma!). Arasıra görüp te başka işe karışmamağı hatırlamak için mi nedir, bu levhayı Ertuğrul Muhsin yazdırtnış. Maamafih bütün orada bulunanlar Muhsin'den sitayişle bahsettiler. Çok muntazam ve ciddî çalışıyormuş. Hatta kapmın bir kanadına her günkü yapılacak işleri yazdırıyor, proğramdan bir adım dışarı çıkmıyormuş. *** Kalın duvarlardan sızan bir piyano sesi ne zamandır merakımızı celbedip duruyordu. Nihayet içeri girdik. Burada 34 manga asker, elle • rinde silâhları ile habire talim edi yorlar. Bir taraftan silâhlann terkiy ne çalışılırken.îpekfilm stüdyolarında bu askerî faaliyet nedir diyecek »iniz. Hakkınız var. Fakat keski her milletin askerî faaliyeti böyle olsaydı. Buradaki mangalar zarif hanım • lardan, silâhlar da omuzlarındaki küreklerden ibaret.. Genç kızlar f i limdeki vazifeleri icabı mayoları giymisler. Piyanoda çalınan marsa ayak uydurarak koca odayı dört dönü yorlar. Yanımda Nail Himmet Bey var.. Anlatıyor: Şu gördüğiinüz genç, balet hocası Celâl Bey, kendisi yedi sene Almanya'da bu işi tahsil etmiş, 9 ay Berlin operası balet kısmı şefi Max Termis'ten staj görmüştür. Bu köşede oturan zat: Osman Mümtaz Bey, (Karım beni aldatırsa) nın senaryosunu yazan. Bu filimden sonra (Bir millet tıyanıyor) isminde millî bir filim ya pacağız. Ondan sonra fbrahim Necmi Beyin senaryosunu hazırladığı (Anafartalar) ı çekeceğiz. Daha sonra da bir köylü filmi yapılacak ga liba . Bu seneki program bu dört fi limden ibarettir.. Bu esnada kızlar provaya devam ediyorlardı. Genç muallimleri, arasıra umumî ahengi bozan hataları göruyor ve yarı tempo tutmak, yarı yorulanlan teşçi etmek için mütema diyen birbirine vurduğu ellerini istop ederek sesleniyor: Siz biraz sağa, siz sola.. Matmazel geride kalıyorsunuz.. Sizin silâhınız ( ! ) iğri.. * * Biraz ilerledik.. Salonun ucunda bir kulübe kadar iri, büyücek bir kümbelti vardi. Onun önünde durduk. Stüdyoyu ziyaret yesi|e«ile kendjtile *Karm beni <udatirsa> fündnie bale hsytti eksersis esnasmda Bulgar boksörü Tançef Dün matbaamıza Tançof isminde bir Bulgar boksörü geldi ve Türk pehlfvanIanndan Cemal pehlivanla müsabaka yapmak istediğini söyledi. Bulgar boksörü, Cemal pehlivanm bundan bir müddet evvel boksör Franki Marten ile bir boks maçı yaptıklannı söyledikten sonra: Cemal pehlivanın, Franki Marten ile döğüştüğü serait ve usul tahtında döğüşmeğe hazınm. Bu teklifim kabul edildiği takdirde her vakit maça hazınm, dedi. Bulgar boksörü Tançef, Galata'da Ankara otelinde oturmaktadır. Moda iskelesinde Moda Kulubü arkastnda bir sahne dost olduğumuz Nail Himmet Bey izahat verdi: « Filim çevrilirken ses evvelâ bu makineye geliyor, burada ayar edildiktennnnn (yanıbasımızdaki diğer bir odaya geçtik, başka bir makinenin önünde durduk) sonra teller vasıtasile buraya geliyor ve burada zaptolunuyor. Bu sırada Foto Namık balet heyetinîn iyi bir resmini çıkarabilmek için kızlara hayli eziyet yapıyordu. Nail Himmet B. üst kata çıkmamızı teklif etti. Gene sükutu emreden levhalar arasından yukarı çıktık. Burası henüz tamirde.. Küçük bir odayı gardrop, diğer odaları da hanımların soyunmaları için ayırraışlar. Gardropta mayolar, bereler, polis elbiseieri, kasketler, daha bir sürü e?ya var. Ar kadaşım bir dolabm üstünden bir kayık minyatürü alarak bana gösterdi. İçinde ufacık bebekler var. Guya kürek çekiyorlar. Filimde bu oyuncağın da rolü varmış: Bir çocuk bu sandalı suva koyuyor, sandal büyüye büyüye hakiki sandal, içindeki bebekler de hakikî kızlar oluyormuş. Motipo mu ne, içinde ehemmiyetli bir makine olan diğer bir oda, ki litlidi. anahtarını bulamadığımızdan burasım görmeği başka bir güne bıraktık. Tekrar aşağı indiğimizde faaliyet nihayet bulmus gibiydi. Muhlis Sabahattin «gelin size benim marşı çala. yım da dinleyins» diye piyanonun başına oturdu. Bu sarkı hakikaten güzel, zaten filimde de sık sik tekrar edilen esas melodi bu imiş. Koro heyeti de bu şarkıyı çok seviyor olmalı, ki kızlar hemen üstadın başma üşüştüler: Martı gibi Martuartn Martı gibi Martı gibi hotranaz, renginde.. hotramtz, enginde.. Bir günlük bir anket (Birinci sahifeden mtibait) bit ediyorum: ResMam Ali Scani Bey diyor ki ^ener Galatasaray Paris'e gidecek Şehrimizde dört müsabaka yaptıktan sonra persembe günü Fransa'ya avdet eden Rasing kulübü kafile reisi M. Mestr, buradan aynlmadan evvel Galatasaray ve Fenerbahçe kulüpleri rüesasile temas ederek Galatasaray Fenerbahçe muhtelitini Fransa'ya davet etmiştir. Bu davet esas itibarile kabul olun/nuştur. Davete nazaran takımımız Fransa'da yedi maç yapacaktır. Maçlardan ikisi Paris'te Rasing kulüp ve Redstar ta • kımlarile yapılacak, üçüncü, dördüncü maçlar Ren'de, beşinci, altancı ve ye dinci müsabakalar da Nis, Monpelye'de oynanacakbr. Fransa'ya hangi tarihte hareket ediIeceği kat'î şekilde henüz takarrür et • memiştir. Yelkenleri, kanatlar, Dağ dalgalan atlar, Köpürterek denizi, Ufka götürür bizi.. • * Muhlis şarkıyı daha iyi söyletti rebilmek için yırtınıp dururken, Vâhit Bey: «Vallahi bu şarkıyı ikînci defadır söylüyorlar. Şayani hayret, şayani hayret» diye parmağını ısıracak derecede ballandıra ballandıra genç istidatlarm iktidarını mete diordu. Filmin mevzuunu da anlattılar. Ben de anlatmak isterdim. Fakat bu o kadar karışık ki, okuyarak değil, filmi gördükten sonra bile vaziyeti kavramak hayli müşkül olacak galiba... Maamafih bütün operet ve ko medi filimlerinde vak'alar ekseriya içinden çıkılmaz bir arapsaçı halinde cereyan eder. Gidip bizzat stüdyoda gördıiğümüze göre (Karım beni aldatırsa) filmi için elden geldiği kadar çalışılmaktadır. İlk iki filme benzemiyen güzel ve neş'eli bir o • peret göreceğimizi zan ve ümit e diyoruz. DOĞAN NADİ At yarışları iki hafta sonra başlıyor 1932 senesi İstanbul at yarışlanna 29 temmuz cuma günü Veli Efendi cayırmda baslanacaktır. Bu seneki at koşulan, geçen seneki koşulardan daha mükemmel ve Darlak olacaktır. Bu yarıslarda halis kan taylarımız, ilk defa olarak îngiliz atlarile beraber koşacaklardır. Ressam Ali Sami Bey telefonla sordugırn sva"" • cevabı veriyor: « « Mevsimlere ve iMim'ere göre kıyafet değiştirmek bir zaruret''i. Müderris Kemal Cenap B. diyor ki ÖF'ülfünun müderrislerinden KeAçıklık, kapalılık mes'elesi telâkkiye mal Cenap Bey f ikrini bir tek cümle bağhdır. Bence yüzümüzle bacağımız arasında hiç bir fark yoktur. Yal. ile anlatıyor: nız bunun taammümü güzellerin le« Sıcaktan muztarip olan elbet hine, çirkinlerin aleyhinedir. Ben in serinletnek ister.» sanların anadan doğma çıplak gez • Beden terbiyedsi Selim Sım Bey melerine taraftar değilim. Ve öyle diyor ki zannediyorum ki beşer Afrika'lılar Beden terbiyecisi, muharrir Selim gibi çıplak gezmeği kabul ederse buSırrı Bey diyor ki: günkü hassasiyetini kaybeder. Bir Afrika'h bile sırtma bir esvap giy« Ben giyinme şekillerinin de • dikten sonra medenî olabiliyor. Çizğiştirilmesine çok taraftarım. însanmeden yukan çıkmış olmıyacağımı ların ehemmiyeUiz şeylere ehemmibilsem bunun sebebi fiziyolojiktir, bi. yet vermelerini doğru bulmuyorum. le diyeceğim. Çünkü güneşin veya Bizi boyunbağına, frenk gömleğine soğuğun binbir türlü tesirine muka • bağlıyan teamüllerden başka bir şey vemet etmeğe alışan bir insanda tadeğildir. Bütün dünya sadeliğe doğru biat pek te ince hisler bırakmıyor. gidiyor. Pek aykırı olmamak şartile Beşerî ve medenî duygularımızdan yapılacak değişiklikler çok faydalı kaybetmemek için çiDİaklığa taraftar neticeler verecektir. Ne kadar hafif değilim.» gıyinhrsek, üzerimizdeki lüzumsus Dr. Fcehrettin Keritn B. diyor ki eşyayı ne kadar atabilirsek o kadar Doktor Fahrettin Kerün Bey diyor iyidir. Ben tabiî şeylerin güzel ol • ki: duklarma kailim. İnsanlar tabiate < Elbiselerm sıhhat üzerindeki yaklaştıkça güzelleşhler.» tesiri gayet mühimdir. Fazla derecei CEVAT FEHMt hararette elbiselerin tadil edilmesi sıhhî noktai nazardan faydalıdır. Giyinma tarzı bir sıhhat mes'elesi dir. Hafif giyinmek, terlemiyen, açık renk elbise giymek lâzmıdır. Çorapsız, kıravatsız gezmeğe gelince bunlar moda işidir. Moda ile sıhhat işleri birbirine karıştırılmamalıdır.» mümkün olduğu kadar ilerlemesi taraftarıyım. Zaman o kadar kıt ve çalışmak ihtiyacı o kadar çok ki bu çok sıcak günlerde bir de etiket kaidesi ile uğraşmak bugünkü medenî* yete yakışmıyan bir haldir.» Millî takım antrenorö memleketine gitti Muharrir Kâzım Nami Bey diyor ki Muharrir ve muallim Kâzım Nami Bey diyor ki: « Ben bu söylediğiniz seklin bolcuları bugünü burada istirahatle geçirmişlerdir. Yarın akşam bura dan hareket edecek^r ve pazartesi günü Eskieşhir'de bir maç yaptık • tan sonra Ankara'ya hareket edeceklerdir. Sinema akförlerinin maaşlan NewYork 16 (A.A.) Mühim bir sinema şirketi, sinema sanayiinin tnaruz bulunduğu buhran müddetince haftalıkları 1500 doları geçen aktör ve aktrislilerin maaşlarım % 35 nisbetinde tenzil etmeğe karar ver miftir. Mülî futbol takunımızı çalışhrmak iizere İngütere'den celbedilen antrenör Mister Pegnam, bir senelik mukavelesi bittiği için memleketine gitmiştir. Fut bol Federasyonu, millî takım için merkezî Avrupa'dan bir antrenör getirmek fikrindedir. Kraliçenin saç tuvaSetlni yapan miiessesedir. Saçlarınızı bize yaptırmız. H l a h m u t v e Mihi K ıklâl caddesi Tunel meydanı Foto Sure^ya içinde No. 509 Kadııı Perukâr Salonu ; Ankara futbolcuları gidiyorlar îstanbul 16 (A.A.) Ankara fut