13 Temmuz 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

13 Temmuz 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

"Cumhariyet S ON TELGRAFLAO SOFYA İNTİBALARI: 7 Lozan'da kazanıldı,şimdi sıra Cenevre'ye geldi! Von Papen «İtilâf askerî hukukumuzun temfnine yardım edecektir)) diyor Berlin 12 (A.A.) Başvekil ga • zetecilere beyanatta bulunarak M. Mac Donald'ın Lozan'da irat etmiş olduğu son nutukta, dolayısile Almanya'ya müsait bir noktai nazar ifade edilmiş olduğunu söylemiştir. Baf vekil, netice olarak; Lozan'da noktai nazarlar arasında tahakkuk ettirilmesine muvaffakiyet hasıl olmuş olan mukarenetin Cenevre'de askerî hukuku hük&mrani sahasında Almanya'nın men • faatî namma tahakkuku elzem olan bir netice istihsaline müsaade bahşolaca • ğmdao ümitvar bulunduğuna beyan etmiştir. M. Fon Papen, Lozan konferansıntn manevî neticesinin milletin iktisadî bayab üzerinde müsait bîr surette tesir etraesi için hükumetin yakinlarda bir takım tedbirler alacağını söylemiştir. Berlin 12 (A.A.) Basvekü M. Von Papen, matbuat mümessillerine 3 milyar tnaric miktanndaki obligasyonlarm maK piyasalara çıkarılması ihtimali hak • kında vaki beyanahnda mutasavver 12 senelik miiddet zarfında bunlarm pi yasaya eıkanlm&sma muvaffakiyet hasıl olmanna mütehassıtlarca ihtimal verilmemekte olduğuna söylemiş ve fa • kat: «Bıma muvaffak olduğumuz tak dirde ba muvaffakiyet Almanya'nm her itibar ile malî ve iktisadî muvazenesini îstirdat etmiş olduğu manasını tazammun edecektir..» sözlerini flâve eylemiştir. r Cobandan öğrendiklerin Bir münakaşanm mabadi Gene Darülfünun mes'elesi Istanbul Darülfünununun ıslahı ineceği zaman bazı gazetelere beya çin profesör M. Malş'ın daveti üzenatta bulundu. Raporun henüz intişar rine, bu mevzua dair, bir müddet için etmediğine göre, mütalealar, yalnız susmağı muvafık buldumdu. Profesör edebiyata istinat ettsrilebüirdi. HalMalş gibi çok kıymetli bir Garp raübuki üstadımızın raporu görmüş, otefekkirinin üzerine aldığı tetkik ikumus gibi bir ifadesi var. Aramız şini adamakıllı başaracağtna emindaki eskî münakasada bugün haklı dim. Onun için, Darülfünun hakkın \ olduâunu bövle bir ifade ile teyit etda vereceği raporun neş>ine kadar mek isliyor. Bence Abdülfeyyaz Tevsöz söylememek bana en doğru yol fik B. hükümlerinde istical etmiftir. görünmüştü. Fakat aziz üstadım Ab \ O, nedense, yüksek tahsildeki verim dülfeyyaz Tevfik Bey, profesörün noksanını muhtasaran liselere at • verdiği raporun intişarını bekleme • fetmekte ısrar ediyor. Ben, liselerin den, sözü açtı, ve zımnen beni söyleDarülfünuna, her sene binlerce yükmeğe davet etti. sek kabiliyette gençler verdiğini id dia etmedim. Lîselerin ıslaha muhtaç Bence takdir ve şükrana Iâyık bir şeydir ki üstadım, profesör Malş hak olmadığını soylemedim. Liselerimizin verim derecesi Makında Iâyık olduğu kadar sitayişlerde arif Vekâletince de pek malum ol bulundu. Bu zatın metnleketimize geduğu içindir ki, 1927 de yenileştiri ile leceği anlaşıldığı vakit, bize muarız len ilk tahsilden sonra, geçen sene olan bazı zatlar, Darülfünunun ıslahı için müracaat edilecek Isviçre'den baş orta tahsile de yenî bir istikamet verilmeğe başlandı. Bu ilmî yenilik seka bir raemleket bulunamadı mı dineden seneye liselerin son sınıfına kaye, söylenmişlerdi! Bilmecn nasıl bir dar ilerliyecek ve beş sene sonra Dasalâhiyetle İsviçre'nin ilmî seviye • rülfünuna büsbütün yeni bir kabi sini, başka memleketlerinkinden aşağı göriiyorlardı! Profesör gelip git liyetle yetişmiş gençler gelecek. Fakat o vakte kadar liselerden yetişe tikten sonra, gazetelerde bazı mU cek gençler, bugünkü Darülfünun lâkatlar intişar ettî ki, bunlara na • şartları içinde mi yüksek tahsil gör zaran M. Malş'ın raporuna o kadar mekte devam edecekler? ehemmiyet vermemek lâzım geleceği Zaten ben noktai nazanmı her seziliyordu. ffte bunun içindir ki Abvakit şu yolda ileriye sürdüm: Lî dülfeyyaz Tevfik Ustadımm takdir selerin bile iyîleşmesi, yükselmesi, kâr sözlerini büyük bir hazle karDarülfünunun ilmî yolda temeyyüz et şıladım. raesîne bağhdır. Darülfünun her sene Ben de profesör Malş ile bir kaç liselere yüzlerce muallitn yetiştiri saat beraber bulunmak zevkini tat yor. Bunlar, liselerin kıymetini yük tim. tnsan onunla konuşurken cidden seltecek tarzda yetişmemiş olursa, kudretli bir âlimin, nafiz nazarlı bir kabahat gene liselerde mi olacak? müdekkikin karşısında bulunduğunu Ustadımız, M. Malş, liselerin ıslaanlıyor. Verdiği raporun gayet ehmdan bahsetmi» te Darülfünunu saslı tetkikler üzerine istinat etmiş o noksandan münezzeh mi görmüş fiklacağına kanaat getiriyor. Cumhu rindedirler? riyet hükuanetimizm bu çok sıkışık Şimdiden mütalea serdine kal buhran günlerinde bile bütçesinden kışmadan raporun hiç olmazsa e • fedakârhk ederek Darülfünunu tetsaslı noktalarınm neşroluncnasım kik için yüksek bir âlim getirmesini beklemek en doğru hareket olur, fikminnetlerle karşılamak lizımdır. rindeyim. KkZIM NAMt Profesör Malş memleketine dö İHEM NAUMA MIHINA Doktorları tenkit degil taklit etmeliyiz! Galiba mevzu kıtlığından olacak, bütün fıkracı muharrirler, doktor Iarın vizitası mes'elesine kaJem uzattık. Meşhut doktorlarm fazla, şöhretsizlerin daha az vizîta almak suretile İstanbul halkınm etfbba arasında şöhret ve servet esaslan dairesinde taksimi f ikri, Yuauf Ziya Beyin hoşuna gitmemiş, güzel bir yazı ile doktorlara çatıyor. Bence bu bahsin münakaşasmdan fayda yoktur. Bu, yalnız tababette değiL her şeyde böyledir. Şöhretle servet beraber gider. Meşhur doktor fazla para alacaktır ve ona da fazala para verebilen servet sahipleri gide cektir. Genç ve tanınnıanuş doktorlar için de fakirleri iyi ede ede vey» öldüre öldüre meşhur olmağa çalışmaktan başka yapacak bir şey yoktur. Maamafih benim asıl mevzua bahsetmek istediğim mes'ele, Üu, değildir. Yusuf Ziya Bey, doktor lann mesleklerine taalluk eden ve keselerine dokunan mes'elelerde gösterdikleri faaliyeti de tenkff ederek diyor ki: «Kırk lira maaflı memurttn, otta lira aylıklt muallimin, yirmi lira kazançlt maharririn diltiz fedakârlıH* lart karşumda ettibai kiramm vcn veylân, doğrasa hayli gariptir.* «Hiç bir fikir ve san'at ^ yoktur ki onlardan baztlarmm sahip olduklan apartmanlara, hatta kirM et olabilsinler.y Bence, doktorlarm bu hali tenkKi de değil taklide lâyıktır. Çünkü onlar da, meselâ biz muharrirler ^j dilsiz fedakârlardan olsalardı go « zümüze batan apartmanlar değiL kulübe bile yaptıramazlardı. İca brada hakkını müdafaa etmek içhi bağtrmağı bilmek lâzımdır. Malunf ya ağlamıyan cocuğa meme ver * mezler. • » * resmen bildirmektedir. Resmî notada ilâveten deniliyor ki: «Müteakıben devam edilmif olan mu • zakereler, Alman kabinesi erkânı ara • sında noktai nazar ittihadı mevcut ol • duğunu göstermiştir.» Diğer taraftan M. Warmbold da gazetecflerc beyanatta bulunarak Lausanne itüafnamesinin malî ve iktisadî netiıeleri hakkında izahat vermiştir. Mumaüeyb, demiştir ki: «Şayet 3> senelik müddetin hitamında takriben 400 milyon mark miktannda olan bonoIan dünya piyasasına çıkarmağa muvaffak olduğumuz takdirde bunun neticesî 1930 temmuzundan itibaren faiz ve resülmal olarak senevî 24 milyon mark tediye etmek taahhüdüne girişmiş olacağır. Halbuki Lausanne itilâfnamesi aktedilmemiş olsaydı, 1936 senesine kadar 465 milyon mark ödemek mecburiyetinde bulunacaktık. Binaenaleyh, Lausanne itilâfnamesinin Alman iktisadiyatmı gözetmiş olduğu şüpheden azadedir. Londra 12 (A.A.) Tunes gazetesi, Lausanne itilafnamelerinin, kambiyo kontrölünün ve kredilere ait tahdidahn tedricî surette ilgasuu intaç edeceğini bildirmektedir. Deil ELrpress diyor ki: «Bir hata ir • tîkâp ettik. Amerika'lılarla uyuşmadan Avrupa'lılarla bir itilâf aktettik.» News Chronicle diyor ki: «Lausanne'da kazanılmış olan muvaffakiyetler, Vaşington ile icra edilecek olan mü kâlemelere kapı açmış olduğundan ve Amerika'hlarm nazarmda borçlar mes'elesi daha mühim olduğundan tahdidi teslüıat mes'elelerinin halline çalışmak her zamandan ayade bir vecibe halini almışhr. İIIIWıWraıllllTndlTflın«ııı««m«ı""iı« tngiliz gazeteleri ne diyorlar? Berlin 12 (A.A.) M. Von Pa pen tarafından matbuat mümessillerine yapdan beyanat dolayısile Almanya hiikumeti, M. Von GayPin başvekile ve Alman heyetinin diğer murahhaslarına ifa etmiş olduklan vazifeden dolayı sa« roinu tftykkffîlfrinî arzetmu olduğunu Alman kabinesinin mütaleasi Herriot Hükumetî Meb'usan Meclisinde ilk müşkülü atlattı ParU 12 (A.A.) Biitçe muvazenesinin tekrar teessiîsü için liizumlu malî ahkâmın meb'usan meclisindeki müza keresi esnasmda, sosyalistlerin malî encümeni projesine ithal ettirdikleri 932 âskerî manevralanmn flgasma matuf bulunan madde, büyiik siyasî alâkayı ealip tnSzakeratın vulnıunu mucip olmuş. tur. Sosyalistlerin maddenin ipkasında mıunr bulunmalanna mukabil M. Herriot bu madde hakkında itimat mes'elesini mevzuu bahsetmiştir. Başvekil, talim ve terbiye devreleri •. nin ilgasınm büyiik bir ihüyatsızlık olduğunda ısrar etmiş ve askerî talim devrelermin ordu için lüzumla bulunduğu«a söylemiş, maruf sosyalist lideri mü teveffa JaureVin bu baptaki. efkârini misal olarak zikreylemiştir M. Herriot, böyle bir ihtiyatsîzlığm ikaı için zamamn fena intihap edilmif olduğunu; çünlcü gözönünde bulunan ordulann etrafında gizlenmiş tehlikeli ânaur mevcut bulunduğu gibi sulh mefkâresine terki nefsetmiş insanlar ve milletler de mevcut olduğvmu; fakat bu zevahirin hakikati ifade edip etmediğinin bOinmesi lâzımgeldiği mütaleasmı serdetmiştir. Bundan başka bu talim devreleri, cumhuriyetin bir senelik hizmet hakkınidalrî teşkilâtı esasiye kanununun cüzü mütemmimmi teşkil etmektedir. Hüku Tahtelbahirden Ümit kalmadı 0\ ! Fransa büyiik bir matem içinde Paris 12 (A.A.) Bahriye Nezareb", dün dalgıçlann saat 16 ve 18 de iki dalma ameliyesi yapmış olduklaruu bfl • dirmektedir. Dalgıçlar, büyiik müşkü lâta maruz kalmışlardır. Maaroafih bunlar kapaklardan hiç birinin açık olmdığını müşahede etmişlerdir. Paris 12 (A.A.) Promethee tahtelbahrinin garkı münasebetfle her sene 14 temmuzda yapılan resmî tezahürabn büyiik bir lusmı bu sene icra edilmiye cektir. Pari» 12 (A. A.) Vis Amiral Duraut Vicl ifasına memur edilmîş olduğu vazife hakkında malumat vermek 5zere Paris'e dönmüştür. Amiralın mütalealan henüz malum değildir. Ancak geminin tahrip edilmiş olması faraziyesi bertaraf edilmiştir. Efradın gemiyi sulann istilâ etmesi yüzünden mahvolmoş olduğu anlaşılmıştır. Amiral Duraut tahtelbahrin tekrar yüzdürülmesinden şüphe etmektedir. Millî Müdafaa Vekili Bugün geliyor Ankara 12 (Telefonla) Millı Müdafaa Vekili Zekâi Bey bugünkü trenle tstanbul'a hareket etti. met, nihayet muzaffer olmuş ve 179 reye karşı 360 rey alnuştır. Müzakerat halâ devam etmektedir. Selim Strrt B. çoban Stuyanço MtteriJcoff çobanm vülâsmm önünde Bankya kaphcalarında oturduğum Villa de Paris'ten her sabah altıda sokağa çıkarım. Ağaçlıkh bahçe ler, zarif köşkler arasmdan geçer, beyaz, sarı, kırmızı gUllerin ıtır • landırdığı havayı teneffüs ederim. Serçelerin, sakakuşlarınm, ktrlan gıçların cıvıltılarını dinlerim. Böylece gönlümü avuturum. Ne de şık villâlar var! Her yeri ayrı bir zevk mahsulü. Bulgar'lar çividi mavi ve kavuniçi rengini pek seviyorlar. Ekseriya pançurlar ve saçaklar bu renk. lerde. Her villânın cephesinde sahfbinin ismi yazılı. Pek çoğu kiralık. İktisat buhranı burada da kendini fiddetli hissettiriypr. Hariçten banyolara gelenlere evIerinin bir veya bir kaç odasını kiralıyorlar. Bahçelerde yemiş ağaçlan pek bol. Kiraz, vişne, erik, elma, badem, şeftali ağaçları asker gibi dizilmis. Hepsinin de govdesini kireçlemisler. Bu sabah gene dalgın düsüne, düşüne bir panoroma gibi köskleri seyrediyor, bahçelerdeki çiçekleri gozlerimle okşuyordum. Beyaz boyalı bir kath, yayvan kârgir bir ev dik katimi celbetti. Benim Çamhca'daki küçücük iki odalı evime pek benzivordu. Bahçede beli iki büklüm olmuş bir ihtiyar bir şeyler ekmekle Ankara 12 (Telefonla) Türk mesguldü. Benîm dikkatli, dikkatli Tarihi Tetkik Cemiyeti azaları yarın baktığımı görünce, zahir kiracı filân sabah bir içtkna aktedeceklerdir. Bu zannetti ve Bulgar'ca: içtimada kongreye verilen raporlar, Kakoşti, makosti! diye bir şeykongredeki konferanslar ve kongreler söyledi. nin neticeleri hakkında görüşüle Türkçe bilir miım? Dedim. cektir. Isla bilirdim ama, şimdi unutTarih muaMmleri Alişar'a gittiler tum! dedi. Ah bu ihtiyar gorülecek bir tipti. Ankara 12 (Telefonla) Maarif Ayağında iple bağlı çanklar, bacaVekili Esat Bey bugün tarih kongğında seksen yamaiı bir aba dizlik, resi azalanndan burada kalanlarla sırtında simsiyah yağlı bir kuzu pösbirlikte Alişar'a gitti. Heyet perşemtekisinden yelek! Başında tüylerî beye av<îet edecektir. dökülmüs bir kara kalpak! Fakat yasınm hayli ilerlemiş olmasına rağmen dipdiri. Konustuklarımızı ay nen yazıyonım: Ankara 12 Hükumet memlekette Bu köşk kimin? yeniden kurulacak fabrikalarm yerlerini Kimin, benim! Daha böyle iki tayin için mütehassu bir heyet ayıra tane var! cak, bn heyet yakında gelecek olan Rus Sen ne is yaparsm? m&tehassıslarile beraber memleketi do Ben çoban, benim koyunlar var! lasarak sanayi mahallerini tesbit ede • tnekler var! Na... orada mandıra! cektir. Hükumetin iki mensucat, sekiz Kaç yasındasın? iplik fabrikası kurmak tasavvurtmda Yetmiş bir, yetmiş iki! olduğu anlasıhyor. tplik fabrikalanndan Türk'lerin zamanında burada birinin Nazilli'de tesisi ihtimali vardır. mı idin? (Başmı iki tarafa salladı)ben çak Bu suretle mensucat fabrikalanmıza mevaddı iptidaîye temin edilmiş ola • Türk'ler burada irfi 16 yaşında idim. caktır. Bu şimdi ne var, aşağıda büyük banyolar orası Mehmet Rafit Beyin nesi getireceğim beraber resim çı çiftlik idi. Onun vardı bir oğul, adı karalım. Mümtaz Bey! O da benim kadar bir Isla ama bana da bir tane veusaktı, şimdi belki ölmuş, belki sağ! receksin ? Raşit Beyin çiftliği iken gene Olur! buraö*a banyolar var mı idi? Hemen koşa koşa odama gîdip Yok canun! Raşit Bey ne va kodağımı aldım ve orada komşulardan kit geliyordu çiftlikte, kendisinin birine resmimîzi çıkarmasını rica vardı bir küçük hamam çocuklarile ettim. Ben^gidip gelinciye kadar Miyıkanıyordu. Başka kimse girmezd'i. lenkof kıyafetini değiştirmiş ve ya Senin adın ne? banlık elbiselerinî ve hasır şapka Stoyanço Milenkof! sını giymiştL S££,/Af S1RRI Ben şimdi bir fotoğraf mafci Tarih Cemiyeti bugün Bir içtima aktediyor Sıhhat müdürleri Arasında tebeddüller Ankara 12 (Telefonla) Samsun sıhhat müdürü Şükrü Bey Tokat sıhhat müdürlüğüne, Çorum sıhhat müdürü Saffet Bey Tokat sıhhat müdürlüğüne tayin edilmîşlerdir. Konya sıh. hat müdürü Halit ve Arlana sıhhat müdürü Ibrahnn Beylerin dereceleri kıdemlerine binaen bir derece terfi edilmiştir. Ayd^n sıhhat müdürü Sa~ dık Beyin istifası kabul olunmuştur. Zeki Hnseytn imzasile mektup yazan zata Yaşınız müsait olmadığı îçin, iOE ve orta mekteplerde tahsile devam edemezsiniz. Hususî dersler alarakl tahsil arzunuzu tatmin edebilirsi m niz. Reichstag feshedilirse Berlin 12 (A.A.) Reichstag retai M. Loebe, parlâmentonun fesbindeo) sonra millet mümessillerinin hukukuzus. temine memur edilecek olan komuyonan en kıdemli azası bulunan sosyalist meb'uslarm ve sosyalist, merkez, demokrat, Bavyera katolik ve komünist fukalannnr metalibini tetkik etmek uzere bu komis* yonu içtimaa davet ebnesini rica etnnf* tir. Bu fnkalar, bilhassa Reisicumha^ tarafından imza edOmiş olan muzayekâemirnamelerinin ilgası talebini muta <i * zammtn bir çok takrirler vermişlerdir. Habrlarda olduğu veçhüe bu ko misyonun müfrit milliyetperver azası c lan M. Groger Strasser, bu komisyon* içtimaa davetten istinkâf eylemiş idi. Kuponlar müzakeratı Ankara 12 (Telefonla) Paris'te cereyan eden kuponlar müzakeresmm tekrar müsait bîr safhaya girdiğini bîldirmistim. Saracoğlu Şükrü Beyle müzakerede bulunan mümessHler kupon hâmillerini içtimaa davet etmişlerdir. Bu içtimada tekliflerimiz kabul olun duğu takdirde müzakerat nihaî safha«ma girecektir. Yeniden kurulacak sanayi fabrikaları Yerli bir san'atkâr Bursa'da sergi açtı Bursa 12 (Hususî) Balıkesir orta mektep resim muallimi Sım Bey Bursa Halkevinde ilk defa bir resim sergisi açmıştır. Sım Bey bu sergide şimdiye kadar yapmış olduğu eserlerden 82 parça yağlı boya tablo teşhir etmektedir. Musa t. VALTER KOLtNS MADELEN M. KOLİNS Aüe ismiKraft Londra, tzdivaçlan 13 temmuz 1932 İstanbul Bursa'da Hint'li bir milyoner Bursa 12 (Hususî) Bir Hint mOyoneri şehrimize gelmiştir. Bu milyoner ayni zamanda modern bir İslâm âlimidir. Yeni bir eserini Gazi Hazretlerine takdün edecektir. Refakatinde refikası ile Mısır'Iı bir zat vardır. Musa. Kariciye Vekâletinde bir tayin Ankara 12 (Telefonla) Paris muavin konsolosluğuna Bükreş elçiliği ikinci kâtibi Vahit Bey tayin edilmiştir. defa olarak hayret etti: Bilmediğim bir yazı mı? Evet. Göğsünü omzuma dayıyarak iğildi. Defteri actım. Bu henüz başlan gıcında nişanhm Nebahat Hanımın iki üç sahife yazısı olan boş bir defterdi. O sahifelerden sonra benim yazımı taşıyan bir yaprak açtım ve okudum: 27 eylul 19** «Bu defterler simdiye kadar yalnız senin ruhundaki ebedi nakışları sahifelerinde gizliyordu. Bunlar yalnız senin kalbmin yaprakları idi ler. Fa. kat, bu andan itibaren ben de ru hutnun bütün varlığını bu sahifelere, yani senin ruhuna karıştırmağa başIıyacağım. Eğer kabul edecek olursan, • ki bütün bu sahifeleri okuduktan sonra ümit ediyorum, çok ümit ediyorum > bu defter ve bundan sonrakiler, senin ve benim, ikimizin, müşterek hisleritnîzi ve hatiralarımızı tasısın.» Okuduktan sonra sordum; Kabul eder mism? Teşekkür: ölUm haline gelen zevce* mi kemali dirayet ve şefkatle ameliyat.; ve tedavi ederek hayahnı kurtaran vi «s^ lidiye mütehassısı doktor HüsnU Şakibı Beyefendiye alenen teşekkür ederim. ' Foto: Namık'i Her şeyi kabul etmiş değil mi* J yim? * « ö y l e ise, şuraya, beraber cümle yazalım. Yaz! dedî. Cebimden çakımı çıkardım. Evvelâ kendi avueumu çizev kanattım, sonra da onun avucumı çî zerek kanattım, mürekkepli kalemî her ikimizin de kanına batırarak def* tere $u cümleyi yazdım: «ölünciye kadar beraber!» Bu kıpkırtnızı cümleye bakarken ya.şaran gözlerimiz birbirine yaklaştn Uzun uzun bakıştık. Sonra mendillerimîzle kanayan ellerimizi sardık. Ayağa kalktık. Bütün hayatımızı birleştiren ağaca «deta minnettarlıkla bakarak, yavaf yavas yürüyorduk. ' Ba&lı ellerİTnizi göstererek de dim ki: '' Gördün mü? O sirkatten sö'nrâî bugün de bir cerh vak'ası yaptım, adamakıllı sabıkah oldum. Fakat b"tl sondur. Aıtık mantar tabancalanna ve cakılara veda... SON CUMHURİYETin tefrikası: 21 Çalman Gönül SERVER BEDİ • Fakat bn* ağaç altından geçerken ayağı çukura batmış ve yere yuyarlanır gibi ohnuş. tşte o zaman bis sisinle bir hışırtı, bir gürültü işittik ve ağacm arkasındaki gölgeyi gSrdük. Siz onun Recep olduğunu an ladımz mı? Şüphesiz! Hatta onun için üstüne atılmakta biraz tereddüt ettim. Fakat «ize karşı korkak görünmemek için hemen arkasından koşmak is lednn. O kaçtı, siz de benî bırakma dmız. Recep, tabiî, doğru eve gitmiş, üstündeki köylü elbiselerinî çıkar • maga vakit bulamamış ve yolda bazı gölgelere tesadüf etmiş. Bunlar civan kollıyan zabıta memurları. Onun halinden şüphe etmişler ve peşine düş•fisler. Recep te yakalanarak izahat vermeğe mecbur olmamak için koş muş ve memurların bütün bütün şüphelerini uyandırmış. Sonra anahtarla eve girmiş. Bizim evin önüne kadar gelen memurlarla îçerenköy'ühden dönenler sokakta buluşurlar. Evin önündekiler Receb'i anlatırlar, öte kiler de: « Ta kendisi, Tatar İbrahim!..» Derler. O sırada ben eve geldim. Recep gülüyordu. Alayı çok sever. Biz onunla daitna şakalaşırız. Ben sorarımt « Recep şu hırsızlar kimlerdir? O da kahkahaları basar. Gene böyle şakalaşıyorduk ve bu hâdiseler etrafında bin türlü fantaziler icat edip duruyorduk. Kapı çalındı ve memurlar geldiler. Beraber evi arauağa başladık. Biz en yukarı kata çıkarken Recep orta katta kalmış ve bir kâğıdın üstüne size anlattığım şu cümleyi yazmış: Sonra bu kâğıdı duvara asmış. Biz dönüşte bu kâğıdı gördük. Ben tabiî bu tnuzipliği Receb'in yaptığını pek âlâ anlarnıştım. Hiç sezdirmedim. Zabıta bizim ihtiyar hizmetçiden şüphe ediyordu. Odasını aradılar, taradılar. Şüphesiz bir şey bulamadılar. O kadar mükemmel çalışıyorIardı ki hırsız benden başka kim olsaydı ele geçerdi. Evet, ne kadar mahirane ha • reket etmişsiniz. ttiraf ederim ki orası öyle. Bir de, benden şüphe etmek kimin ak • Iından geçer? Değil mi? Siz ki, adeta beni klorformla uyuttunuz, geceyarısı odamda göğsümü yardınız, içimden kalbimi aldınız, kaçtınız, ben bile hiç bir şey hissetmedim. Evet, fakat bu, bir mukabele idi. Ayağım tetik al! Tatar İbrahim. Mukabele? öyle ya... Evvelâ siz benim kal. bimi çaldınız. Fakat ben... Evet, siz elinize bir mantar tabancası ve yanınıza bir yardakçı almadınız, mehtaplı bir gecede odama girmediniz, ben de polislere koşmadım, fakat resminizi yapmağa baş ladığım gündenberî içimden bir şeyler koparıhp ahndığını hissetmiştim. Bu, kalbimdi. Yalnız ben biraz erkekçe hareket ettim, işte o kadar. Ellerimiz birbirini sıktı. Gözlerimiz bir anda buluştu. Sonra ikimiz de otların üstünde duran kutunun içindeki defterlere baktık. Ben en son tarihi ihtiva eden defteri elime aldım ve sordum: Siz bu defterin içinde olan bütün yazıları biliyor musunuz? Şüphesiz. Şüphesiz değil. Burada sizin bilmediğiniz bir yazı daha var. Nişanhm Nebahat Hanım, bir defa daha, fakat bütün bu hâdUelerde son

Bu sayıdan diğer sayfalar: