•*• ı w i e ş r ı m e » v e i "* • Cunthurîyet MVSAHABEt M. Laval Vaşington'da ne yapacak Bütün dünya işlerini başbaşa verip tetkik edeceğiz, diyor Paris 14 (A.A.) Başvekil M. Laval İngiliz • Amerikan gazeteci leri cemiyetinin verdiği bir ziyafette Amerikan seyahatı hakkında şu kısa nutku söylemiştir: «Bir konferansa iştirak edecek yahut bîr muahede hazırlayıp kaleme alacak değiliz. Sadece dünyanın bugünkü vaziyetinin ortaya çıkar • idığı mühim mes'elelerin hepsini başbaşa verip tetkik edeceğiz ve birbirimize fikir ve maksatlarımızı açıkça anlatacağız. Ancak bugünkü hâdi • selerin ve vak'alarm haiz olduğu ehemmiyetin bizi zarurî ve elzem hal çarelerî hakkında evvelden tetki katta bulunmaktan ahkoyamıyaca • ğını da nikbinlik ve cesaretle iddia edebilirim. Sizden şu dakikada istediğim yegâne şey dünya halkını tehiikeli ve heyecan uyandırıcı haberlerden korumanızdır. Sizlere muntazam »urette tebliğler verilecektir. Bu tebliğler cihan efkâri umumiyesinin hakh merakmı tatmine imkân hasıl edecektir. Içînde bulunduğumuz müşkülâtın dolaşık ve karanlık yolları arasmda kendime yalnız aklı selimi rehber edineceğim. Gazeteleriniz için, hareketîmden evvel, verebileceğim ilk tebliğ işte bundan ibarettir.» Nasıl bîr Gençlik istiyoruz? Biz vaktile şöyle terbiye gördük, şöyle tahsil ettik, böyle yetiştik! Böyle adam olduk! Yazık bugjinkü gençlik çok nafile! Ne terbiyeleri, ne tahsilleri, ne düşünüş tarzları bize benzemiyor. Diye kendi gençlik haya tını hasretle yadeden ve yeni neslin kendilerine benzemiyişinden yana • yakıla şikâyet edenlere çok tesa • düf edilir. Bu adamlar bilmelidirler ki bugünün gençliği dün içîn değil, yarın için hazırlanıyor. Yarının ih tiyaçları ise dününkilere hiç benze • mez. Bizim gençliğimizde daha sıkı bir disiplin vardı. Gençler daha kuvvetli bir inzibatı ahlâkî altmda yaşardı. Nazarî ilimlere çok kıymet verilirdi. Büyüklerin yanında küçüklerin mevkii yoktu. Onları insan ye rine koymazlardı. Mektebe gönde • rOen bir gençten matlüp olan okuyup yazması, tahsilini bitirip şehadetna • me alması idi. Dünyada pek makbul olan Anglo Sakson terbiyesi bizim tahsil sistemimize iflâs bandırasını çektirdi. Çünkü bizim yetiştiğîmiz tarzda adam olanların hayat müca delesinde çok beceriksiz, çok pısırık oldukları tecrübe ile meydana çıktı. Kendine güvenen, hayatım tekba şma temin eden, dünyanın hiç bir tarafında aç kalmıyan, her başladığı işi başaran insanlarm baska şekilde terbiye aldıklarını görünce bizim de onlar gibi çalışmamız bir zaru • ret oldu. Mahmut Esat Bf. ye... İkinci mektup Dünkü mektubumu şöyle bitirmistim: O halde mason ve ma sonluk nedir? Bunu anlamak, öğrenmek is tiyen adamın ömründe işi gücü olmamahdır. Keyfi yerinde, ge liri tıkırında olmalı ve müebbet can sıkıntısını avutmak için lâf olsun diye bu tetkike girişmeli. Yirminci asırda hayat ve icap lar o kadar dinamikleşmiştir ki her hangi bir müesses veya cenin felsefe üzerinde bir saniye durulamaz. En Felâtunpesend , en romantik, en keremâne aşklar bile estantaneleşmiş, radyofaşmıştır. Bunun içindir ki böyle bir şeyle uğrasmak • hem de 1931 senesinde olsa olsa karanhğı kılıçIa kesmek, suyu testere ile biçmek kabilinden bir şey olur. Bunları okuyunca diyebilir siniz ki: Sen de mi masonsun? Benim oluşumdan ne çıkar, ve sizin olmayışınızdan kime ne? Bugünkü hayatımızın ve inkılâbımızm oluşuna ve olgunlaşmasına bakalım, nefislerimizi, tath rahatlarımızı ona vakfedeHm. Münakaşa, muhaceme ve hatta musaraa edecek başka ehena mevzulanmız mı yok Mahmut Beyefendi? Meselâ şu büyük tnillî İnkılâbm içinde bulunan, onun idealisti geçinen ve onun vücude gelmesinde filî emeği geçen bizler, birbirimize hücum edelim. Birbirimize çıkışahm, birbiri mizi ikaz edelim, hatta şamarlıyalım... önce etrafınıza, sonra kalbinize, sonra dımağınıza baksa nıza Mahmut Bey, yani hepimiz bu üç şeye baksak ya Mahmut Esat Bey! I Vücude getirdiğinizi tevazu 8Üz iddia ettiğimiz büyük eser henüz sıvasız, nakışsız, kapısız, penceresiz ve eşyasız duruyor. Bunun böyle duruşu sırf bizim gayretsizliğimiz, rehavetimiz, heyecansızlığımızdandır. Iddia edebilirmiyiz ki eski mukaddes alevimizin üstüne biraz şampanya dökülmemiştir? fddia edebilirmiyiz ki idealizmanın motörü güzel çalışıyor? Tahakkuk ettirmeğe borçlu olduğumuz şeylerin sayısım kırk defterdar hesap edemez. Bu mesai ve mücadele ordu • sunun en ön safında siz ve ben ve öteki ve beriki, bütün arka daşlar yanyana duruyoruz. Ama sadece yanyana duruyoruz. Yürümüyoruz, terlemiyoruz, çalışmıyoruz, sadece duruyoruz. Gazi inkılâbı durmak mıdır? Yarınki nesillerimiz için de bizi okuyacakları tarih ciltlerini yere çarparlarsa, ahretteki kafalanmız tuzbuz olmaz mı samyorsunuz? Al kanlara boyanmış yanık İzmir kordonunda dikilmişsiniz, bize neler söylüyorsunuz? Ve söylerken de ne kadar bir hazin hiddete kapılıyorsunuz. Onları Ustadı azam Mim. Ke • mal Bey de ayni hazin hiddete kapılıyor. Hangi kanun, hangi tim: Onun e»eri. Lilâ, birdenbire titredi. Gozka • pakları yarıya kadar açıldı. Bir şey dinliyormuş gibi bir vaziyet aldı... Belki bir ses işitti... Ben de kulak verdim, dinliyorum... Evin içinde çıt yok. Yalnız rüzgârm tesirile hışırdıyan dallarm çıkardığı gürültü. Başını yastığından kaldırıp yatagın içinde oturan Lilâ'ya bakıyordum... IIIİJmHBBMa HEM NAL1NA MIHINA his, size, doktor Fikret'i tahkir etmek hakkını vermiştir? Kanunun hiç bir vatandaşa böyle bir hak vermediğini siz bilirsiniz ve hissinizin böyle bir za'fa düşmiyeceğini de ben bilirim. O halde ne olduda ölçüsüz ıztıraplar içinde yaşayan gurbetzede bir vatandaşı incittiniz? Fikret sizin olmayabilir, fakat Fikret benim arkadaşımdır. Hayatta suçsuz, maimukattar insan en derdir. Suçu meydana çıkan cezasını çeker, Suçu meydana a tılmıyan da talihine şükreder. Meselâ, benim kimbilir kaç bin suçun olmuştur ki kimine ceza vermisler, kimini örtbas etmîşler, kimini duymamışlar, kimini de hoş görmüşlerdi. Si > zin de böyledir, ötekinin de böyIedir, berikinin de böyledir. Hemen hemen herkesin de böyle. Kanun, Fikret hakkında hükmünü vermiş, verdfği hükmü yapmış ve defterini örtmüştür. O defteri bari siz acmıym Mahmut Bey, siz ki çok kanuncusunuz. Hem kanunda müebbet kürek vardır ama « müebbet damga» cezası yoktur. Olsa bile, onu kendi memurları kulla nır. Fikret'i müdafaa etmeğe kanunca bir hakkım yoktur, fakat vatandaşlıkça, arkadaşlıkça müdafaa vazifemdir. Nitekim bu vazifemi isterse şahsî salis mevkiinden olsun operatör Kemal Beye karşı da yapıyorum. Bu Üstadı azamın da bir hazin hiddete kapılıp size hakaret etmeğe hakkı yoktu. Vekâletiniz zamanında reve rans edenlerin şimdi dimdirek durmalan hayat ve dünya icabı olsa bile kalp icabı değüdir. Şu anda akhma neler geldi bilir misiniz? On sene evvel Ka raoflan'd&ki Merkez kı^aatanesi ile Dayko'nun dükkânı... O zamanlar ne samimî, ne muhabbetli, ne etiketsiz, ne icten in sanlardık. Düsene kalkana, çelene gecene, büyüŞe küçüğe karşı bir tek cesit selâmımız ve birbirimize bir tek türlü muhabbetimiz vardı. Fakat uydurma bir borjuvazi baş kaldırıverince manzara değişti ve seciyelerimizde bir buhran peyda oldu. SeciyeHye seciyesiz, seciyesize seciyeli demeğe başladık. işte size üzerinde çalışacak, mücadele edecek bir mevzu daha.. övle bir mevzu ki inkılâbın seyrile yakından alâkası vardır. AKA GÜNDÜZ Sonra çok ararsınız! 1 Dün bir telefon numarasını biraz isticalle arıyordum. Santral geç ce vap verdi. Biraz çıkıştım. Tath fakat melul bir kadın sesi: Sonra, bizi çok arasmız, dedi. Neden arıyacakmışız sizi? M. Grandi'nin Vctfington seyahati Vaşington 14 (A.A.) Amerikan «razeteleri ttalyan Hariciye Nazın M. Grandi'nin yakında Vaşington'a yapacağı seyahat hakkında Roma muhabirlerinden aldıklan bir çok haberleri neşretmekte ve bu seyahatin ehemmiyetine dikkati celbeylemek tedir. Amerikan matbuatı bu ziyaretin bilhassa tahdidi teslihat ve tamîrat mes'eleleri hakkında kat'î neticeler vereceği mütaleasında bulunmakta ve geçen haziranda Roma'da M. Grandi, M. Musolini 3e M. Simson arasında vuku bulan mülâkatlann samimî mahîyetini hatırlatmaktadır. Gelecek hafta telefonlar oto • matik oluyor da ondan... Filhakika, telefonların otomatik olmak üzere olduğunu unutmuştum. Otomatik telefon, tath fakat melul sesin dediği gibi telefon memurele rini aratacak mı, bilmem? Fakat teIefonu açar açmaz işitmeğe ahştığı mız kadın sesinden her halde mah rum kalacağız ve işin fenası, olmı yacak dîyorlar ama şayet telefonda bir bozukluk ve teahhur filân olursa azarlayıp hiddetimizi teskin edecek kimse bulamıyacağız. *** Vartan Ef. diyor ki Türk gazeteciliğinin yüzünci yıldönümü münasebetile yakında bazı merasim yapılacak. Bizim Vartan Ef. diyor ki: « O gün İstanbul halkı, kendilerine havadis yetiştirmek için geceleri sabahlara kadar çalısan yazı amelesine karşı bir cemilekârhkta bu> lunmalıdır. Hüviyet varakasını gösteren her gazeteci nakliye vesaitinden, tiyatro ve sinemalardan bedava istifade etmelidir. Hayatta nasibi, her halde, tathdan ziyade acı olan gazetecilere, bir gün olsun beylik verilsin ki yürüdüğümüz meşakkatli yolda devam için yeni bir kuvvet ve cesaret bulalım.» Bakalım, Vartan Ef. nin Utediği bir günlük beyliğe Türk matbuatı yüz yeneük gayret ve mihnetten sonra olsun, lâyık görülecek nı'* ; KiıııııııııininillllllllDlllllinillüllllllllllllüllfinmmmffl Cemiyeti Akvarn Hâlâ Japonya'yı kandır Hitler iktidar mevkiine geçmek istiyor mak için çalışıyor! Cenevre 14 (A.A.) Japon mümessili M. Yoshizava'mn Tokyo'dan istizanda bulunmak hususundaki kararı efkâri umumiyede heyecan uyandırmıştır. Japon hükumetînîn usule ve şekle ait müşkülâtı ileri sürmekte oldu « ğuna dair bir şayia dolaşmakta bulunduğundan Cemiyeti Akvam mec lisinin bu mütaleayı nazari itibara almamağa karar vermesi imkânsız görülemez. Böyle olmakla beraber Japonya'nın aldığı vaziyetin tasvip edilmediğini tazammun edecek her hanpi bir 1 karar neticeleri itibarile biiyük bir ehemmiyeti haiz olaca ğtndan Ceuevre'de Cemiyeti Akvam meclisi azası sulhu iade için ittifakla tavsiye olunan usulü kabule Japon ya'yı razı etmeğe çalışmaktadırlar. Japon'lann şartları Tokyo 14 (A.A.) Mançuri'de mi'hasematın tatili için ilerî »ürü lecek şartlar hakkında Hariciye Ne. zareti ile ordu kumandanları ara sında bir anlaşma hasıl olduğu söylenmektedir. Bu şartlar şunlardır: 1 Japonya ve Japon'Iar aleyhinde bilhassa mekteplerde yapıl makta olan propagandamn hemen durdurulması; 2 Japonya'nın Mançuri'deki haklarının resmî surette tanınması; 3 Mançuri'de Nankin'de ve daha başka şehirlerden bazılannda buIunan mahallî hükumetlerle doğrudan doğruya müzakereye Rİrişilmesi. Tayyareci Vecihi B. Yeni seyahate başlıyor Mançuri'de mezalim Londra 14 (A.A.) Moukden'3en Daily Express gazetesine bir Japon menabiinden bildirildiğine göre Çin'li haydutlar, cenubî Mançuri 'demiryolları mıntakası dahilinde 260 ve bu mınta'ia haricinde 120 siyil Japonya'Iıyı öldürmüşlerdir. Türk Japon İkamet mukavelesi Yeni Varşova elçimiz Ankara 15 (A.A.) Varşova Büyiik Elçiliğine tayin edilen sabık Tokyo Büyük Elçisi Cevat Bey hakkında vaki olan istimzaç Lehistan hükumeti tarafından kemali memnuniyetle telâkki edilmiş ve Cevat Beyin mezkur elçiliğe tayini hakkındakî Heyeti Vekile kararı bu kere iradei milliyeye iktiran etmistir. Anglo Sakson terbîyesi daha pratik insan yetiştiriyor. Nazariyattan ziyade ameliyata ehemmiyet veri yor. Hayat sahasında tatbik yeri bulunmıyan Uünlerle gençlerin kafa sını doldurmuyor. Beden trebiyerine fikir terbiyesi kadar ehemmiyet veri' yor. Ahlâkî, inzibatı şuurlu bir disiplin Berlin 14 (A.A.) Hitler, dün ile temine çalışıyor. Gençleri körüköakşam Berlin'de toplanan müf ritlerin rüne inkiyada değil, tedricen hür bir içtimaında, kendi fırkasının riyete alıştırıyor. Her gence şahsî ismes'uliyeti kabul ederek iktidar tiklâlin ne olduğunu öğretiyor. Oyunmevkiine geçmek arzusunda oldu ları, sporları haylazlık gibi değil, biğunu ve ReUicumhur Hindenburg' rer terbiye vasıtası olarak kabul editan yeni hükumetin teşkilinin Naavor. Oyunla, sporla yeni nesli, pek yonalist • Sosyalistlere tevdiini ta çetin olan hayat mücadelesine hazırlep eylemiş bulunduğunu mübeyyin Iıyor. Fikir terbiyesi ile vücut ter bir beyannameyi okutmuştur. biyesi arasında tam bir muvazenet Essen'de fiddetli namayişler arıyor. Bu sebeple îngiltere'de, ts • veç'te, Danimarka'da, Almanya'da Essen 14 (A.A.) Dün aksam fikre ait derslerde birinci olanlar eknümayişçilerden mürekkep bir kaf ile seriya beden mümareselerinde de akşehrin başhca caddelerindeki bir çok ranları arasında temayüz edîyorlar. mağazaların caml&nnı kırmiftır. 79 tşte bunun içindir ki tngiliz pedanümayişci tevkif edilmiştir. gogu meşhur Thomas Arnuld: Be cerikli, müteşebbis, atılgan, azim • kar gençler dersanelerde değil, oyun meydanlannda yetişir. Bu evsafı onlara tabiati maslahat verir. PedagoAnkara 15 Tayyare Cemiyeti jinin sikleti merkezi beden faaliye»ivil tayyareci Vecihi B. tarafından tidir. Tahsilini bitiren tngiliz çocuğu Karadeniz ve Şarkî Anadolu vilâ • hayat cidaline acemi nefer gibi değil, yetleri dahilinde yapılan hava se • pişkin bir gedikli gibi atılmahdır. Diyahatinin halk arasında uyandırdığı yor. alâkayı nazari dikkate alarak ken Spor başlıbaşına bir disiplin mekdisinin daha geniş mikyasta faali • tebidir. Bir futbol, bir krikt, bir bezyette bulunmasını kararlaştırmıştır. bol, bir hokey oyununun tevlit ettiği Vecihi B. yakında kendi tayyaresile fikir ve ahlâk inzibatını en mükem Garbf Anadolu'da 15 gün sürecek mel kanunlar, en ahl&kî eserler kat'bir seyahate çıkacak, Ankara'dan iyyen temin edemez. başhyarak Bursa, fzmir ve civarım Spor irade kudretini azamî bir dolasacak, uf ak büyük bir çok şehir hadde çıkarır. ve kasabalarda yere inerek tayyare • Hayatta bütün müşkülleri halle cilik hakkında faydalı malumat veden, bütün mânileri iktiham eden arecektir. zamî bir ceht kudretidir. Bu kudreti insana yolile yapılan bir spor ka • zandırır. Yeni gençliği bizim gençlîğimizden ayıran işte bu spor terbi yesidh. Fakat sporun böyle bir ter • Ankara 15 (A.A.) Türkiye ile biye vasıtası olduğunu unutarak, oJaponya arasında akti mukarrer ika nu kınnar gibi, tçki gibi iptilâ ha • met mukavelesi müzakeratına me • line sokanlar hiç şüphe yok ki bir ifrattan diğerine düsmüş olurlar. Spomur Türk heyeti murahhasasına büru bir vasıta değil, bir gaye bilenler yük elçi Cevat Bey memur edilmişyani hayatta spordan başka bir şey tir. Cevat Bey bu müzakeratın hitayapmıyanlar veya hayatta bütün mumından sonra Varşova'ya hareket vaffakiyeti spordan bekliyenler, çok edecektir. yanlış yola gitmiş olurlar. Tahsil ve terbiyenin zararma olan bir sporun biz de şiddetle aleyhindeyiz, fikri Madrit 14 (A.A.) M. Maura ile bedeni arasında bir muvazenet aistifa etmistir. nyan ve kafasile yapacağı mücadele Madrit 14 (A.A.) Harbiye Nazırı M. Azama yeni kabineyi teşkil için vücudünü hazırhyan bir gençlik istiyoruz. SELÎM SIRR1 vazifesini kabul etmistir. Almanya'da Bulgaristan'da Tasarruf Kral kendi tahsisatml 5 milyon levaya indirdi Sofya 15 (A.A.) Maliye Nazın M. Stefanoff beyanatında müsjtacel tasarruf tedbirleri istilzam eden bütçe ve maliye vaziyeti hakkında Krala izahat verdiğini söylemiştir. Nazır Kralın kendisini 6 milyon leva olan tahsisatının 5 milyon levaya tenzili kararımn ilânına memur ettiğini ilâve eylemiştir. Nazırlarla meb'uslar da devlet reisinin misalini takip ederek maaşlarmı tenzil edecek lerdir. Gazeteler hükumetin tekmil hü kumet memurlarının maaşlarmda tenzilât yapmak tasavvurunda olduğunu yaziyorlar. Muğl ğla'da tütün fîatı Yeni iktisat mOdürleri Mersin 14 (Hususî) Adana İktisat Müdürü Atıf Bey Ankara Ticaret Odası Başkâtipliğine, Diyarbekir tktisat Müdürü Saffet Bey Adana iktisat Müdürlüğüne tayin edilmiş • lerdir. Cemalettin 80 kuruşa kadar düştü Muğla 15 (A.A.) Tütün piyasasında satış pek bati gidiyor. Fiatlar 80 kurusa kadar düsmüştür. Simdiye kadar Geri kumpanyası 180 bin, Gilen kumpanyası 200 bin, Ostro kumpanyası 5 bin, Felemenk kumpanyası 35 bin okka tütün satın almışlardır. ingiliz Başvekilinin bir nutku Londra 14 (A.A.) Başvekil M. Mac Donald Durham kontluğu dahilinde VVingat'ta söylediği bir nu< tukta demiştir ki: « Şimdiki hükumet vazifesini bitirir bitirmez çekilecektir. Ben muhafazakâr değilim. Amele fırkasma mensup bulunuyorum.» Yeni ispanyol kabinesi Sığır vebası bîttî Ankara 15 (Telefonla) Van, Muş, Erzurum mıntakalarmdaki sığır vebası tamamen itfa edilmiştir. EDEBl TEFRİKA: 56 Kadife alev MAUR1CE DEKOBRA'dan Rozariyo'nun aziz bir dost gibi aramıza sokulduğu gündenberi harekâtımızın nâzımı oldu. Fakat Lilâ'nın hayatım kurtaran bu kadına nasıl <defol buradan... Seni dairei samimiyetimizden koğuyoruz... Senin dostluğunu istiyorum. Çünkü bu dostluk bana ağır geliyor, çünkü senin dostluğunda Orlik'in karlı çamlarının kokusu var, çünkü senin bu dostluğun takdis ettiğim bir mevcudiyetin saadetine gö!ge oluvor...» Demeli? Samimî düşüncelerimi Rozariyo'ya açmaktan çekiniyorum. Şomberg'in hatırasmı ebediyen unutturmak lâzım. Lilâ'nın selâmeti namına bu ismin telâffuz edilmesini bile istemi yorum. Geçen hâdisatı hatırlama sile, hürriyete kavuşan maneviya • tmın yenîden sarsılacağından kor kuyorum. Esasen Rozariyo'da şimdiye kadar bu hokkabaz için en ufak imada bile bulunmadı. Bana karşı olan hu • sumetini görüyorum. Bununla beraber geçmiş h&disattan Lilâ'ya kat'iyyen bahsedilmemesi hakkındaki arzuma da sadakatle riayet ettiğini itiraf eylemeliyim. * 9 mayts, satah saai 3 Gürültü yapmakaızm usulca Lili'nın odasma girdim. Rozariyo bu saatte kendi odasmda uyuyor. Esasen Lilâ'nın odasile Rozariya'nun odasının arasındaki geniş salon mü • tecessis kadının bir şey duymasına mâni oluyordu. Lilâ beni sabırsızlıkla bekliyormuş. Çatık kaşlarla: Filip, diyor. Nîçin dün akşam Rozariyo'ya o kadar fena muamele müştür... Ona husumet göstermek getirmiştim... Yeniden ne yeptı sana ki onu kıracak sözler söyledin; dedi. Hiç bir şey yapmadı... O halde?.. Ona bu şekilde muamele etmekle beni kınyorsun, e min ol Filip... Bir daha böyle şeyler yapmıyacağını vadediyor musun?. Ediyorum, Tuna'mn güzel çi • çeği... Açık pencerelerden gelen ağır bir gül kokusu odayı dolduruyor. Parktaki hurma ağaçlarının durmadan hışırdıyan yaprakları ay ışığımn altında pırıldıyorîar. Rüzgârm altında sallanan dallar yıldızlarla gizli bir şeyle fısıldaşıyorlar. Lilâ istirahatte. Teneffüsünün muntazam fasılaları yaklaşan uykuyu haber veriyor. Bu aziz mevcudiyeti aşkla seyrediyordum. Ürpermelerle karışık tath heyecandan yorgun, buselerle sarhoş, uyumak üzere... Onun saadeti: Benim eserim. Benim saade tan artık sarfınasar ettigine kanaat doğru yürüdü... Korktuğum tahak > Ne işiniz var burada ikinizin kuk ediyor... Seyrifilmenam vak'ası de... Ne istiyorsunuz?.. karşısmda bulunduğuma şüphe yok... Yaklaşıyorum ve Rozariyo'nun kuLilâ gayrişuurî, harekâtından gayrilağına: mes'ul dolaşıyor... Sessizce arkasın Seyrifilmenam. Diye fısıldıdan gitmekten başka yapabileceğim yorum. bir şey yok... Nereye gitmek istiyor? Lilâ'ya bakıyor ve başını sallıyor. Hakikate lâkayt, yürüyor. Salonu Yatağından kalkıyor, arkasına kırgeçiyor. Rozariyo'nun odasının bumızı ve altm renkli bir Çin robu gelunduğu tarafa sapıyor. Ondan ne isçiriyor ve Lilâ'ya yaklaşarak ellerini tiyor? Endişem gittikçe büyüyor. Nen var yavrum? Cebren durdurayım mı? Bu takdirde okşuyor. Cevap vermiyor. cümlei asabiyesmin sarsılmasile kor Lilâ... Nen var dostum?.. Bir kunç neticeler tevlit etmez mi? Yok şey mi istiyorsun ?.. Söyle bana Lilâ... Korktun mu, Lilâ?.. Bak ben sa tamamen bertaraf olduğunu zannet buradayım... Bir şey yok... Minimini elleri Rozariyo'nun eltiğim ve bugün maalesef nüksederek Ierinin içinde titriyen, Lilâ'yı tet Lilâ, sesimi işitmiyor, hatta beni saadetimizi kıracak bir şekil alan yanında gömüyor bile... Afrika'ya kik ediyorum. Boğazım kuruyor. hareketimizdenberi böyle bir şey ba hastahğın derece ve ehemmiyetini Yutkunamıyorum. Kalbim duracak anlamak için istediğini yapmakta şına gelmemişti. Biraz daha hızla sanıyorum. Lilâ gözlerini Rozariyo'serbest mi bırakayım ? sesleniyorum: ya dikmiş, ona bakıyor, fakat her Titrek elile kapıyı vuruyor. Ro Lilâ... Niçin cevap vermiyor halde gormüyor. Nihayet kendi sesun?.. Lilâ!.. Beni gormüyor musun?. zariyo'nun sesi: «Giriniz!> Yatağının sinden başka bir sesle ve kelimeleri başı ucunda pijamasile Lilâ'yı dim Sözlerim tesir etmiyor. Mevcuteker, teker konuşarak şu sözleri dik görünce şaşırıyor. Rozariyo'ya diyetim yanmda bir hiç! Ayağa söylediğini işitiyorum: işaret ediyorum, anlamıyor. Hayret kalktı. Pencerenin önünde bir kaç Mabadi var içinde soruyors »aniyelik tereddütten sonra kapıya