Temmuz 1930 Cumhuriyet HİKAY Necibe, annesi babası tarafın dan çok şımartılmış küçük bir kızdı. Ağlar, tepinir, nihayet istediğini yaptırırdı. Fakat sonunda biitün bu yara mazhklarına, aksiliklerine kendi si de piçiman olurdu. Çünkü iyi bir kalbi vardı. Necibe bir gün Erenköy'ündeki köşklerinin bahçesinde dadısı Dilber'le beraber geziyorlardı. Bir arahk Necibe: Ip atlıyacağım! diye tutturdu ve ortadan kayboldu. Dilber aradı, taradı güç halle ağaçların arasmda onu buldu. Dört iskambil oyunu tnce bir tahtadan yahut kalın bir mukavvadan ressamların kullandıkları palet şeklinde bir parça kesiniz. Genişliği sırayla dört is kambil kâğıdı alacak kadar ol sun. İsk mbil kâğıtlarından yedili, sekizli, dokuzlu ve onlu olmak üzere dört tane alınız. Bunları ka reah olarak tahta veya mukavva • dan paletin üzerine diziniz. MCMLCkETlERK ÇOCUKLAR. Faydalı bilgiler Aynalar Başınızı taramak, gömleğinizin düğmesi iyi iliklenmiş mi, iliklenmemiş mi, anlamak için her sabah baktığınız aynalar nasıl yapıhr? Tabiî bunu öğrenmek istersi niz.. Aynalar da pencere camları, şişeler ve bardaklar gibi silis ki reç, soda birbirine kanştırılarak vücude getirilen hamurdan yapı hr. Fakat aynalarda bu üç madde nin bilhassa en iyi cinsten olmasına dikkat etmek lâzımdır. Diye haykırıyordu. Fakat sokağa çıkmak için bahçenin ta öbiir başındaki kapıya kadar gitmek Iâzımdı. Dilber Necibe'yi elinden tuttu. O tarafa doğru yürüdüler. Dışarı çıktılar, oraya bakındılar, buraya bakındılar, bir türlü bebeği bula madılar. Necibe biitün yaptıklarına pişiman olmuş, Dilber'in boynuna sarılmıştı: Beni affet dadıcığım, diyordu, kendi kendime cezamı buldum. O güzel bebeğimi atıp kaybolmasına sebep oldum. * * * Akşama doğru üstü başı pejmürde fakir bir kızcağız köşkün kapısını çalmış: Küçük Hanımı göreceğim! Demişti. Necibe aşağı inince baş örtüsünün altından bebeği çıkardı. Bunu, dedi, sokakta buldum, bir bacağı kınlmış, yaralanmıştı. Eve götürüp düzelttim.. Size öyle getirdim.. ı.esimde gördüğünüz şekilde Fakir kızcağız bir taraftan da lp, diyordu, açıkta atlanır, ağhyordu. havaya fırlatınız. Yere veya ma böyle dalların arasında değil.. Bak sanın üzerine düşen kâğıtlardan abebeğine nasıl ulsu uslu oturuyor, çık kalanlar o oyuncuya sayı olasenin gibi yaramazlık ediyor mu? rak kaydedilir. Kapalı olanlar saNecibe hemen koştu. Bir hamleyılmaz. de bebeğini kaldırdı duvardan dıBu suretle 100 de yahut 200 de çarı attı: >itmek üzere partilere başlasanız, Dilber: 00 veya 200 ü ilk kazanan çıkmış Ne yaptîn Necibe Hanîm, dilur. yordu o güzel bebeğin taşların, çamurların içinde şimdi kınk yarah yatıyordur. Necibe sordu: Niçin ağlıyorsun kardeşim.. Bu bebeği çok sevdim.. On dan ayrılmak bana güç geliyor. Camdan veya mermereden V gibi O zaman Necibe: düz bir parça alınız. Peki, dedi, öyleyse senin olBir tarafına H gibi bir yükseklik sun. Çünkü ben ona çok fena muamele ettim. Yaralanmasına sebep oldum. Halbuki sen yarasını sar dın. Onu iyileştirdin.. Elbette se ninle daha mes'ut yaşıyacaktır. O vakit te Necibe ağlamağa başFakir kız sevindi. Necibe'ye de ladı: bu bir ders oldu. Bir daha yara Bebeğim.. Bebeğim! mazlık etmedi. Canhbardak Dünya üzerinde ilk devriâlemi yapan Macellân 1480 senesinde Portekiz hükumeti dahilinde Porto şehrinde doğmuştur. Evvelâ askerliğe heves etmiş, fakat zamanının en çok kısmını coğrafya kitapları okumakla ge çirmiştir. Macellan'm en büyük emeli Kristof Kolomp'un yapamadığı işi tamamlamak garp tarafından Hindistan'a bir yol bulmaktı. Bu fikrini Portekiz hükumetine açtı. Fakat hiç bir muavenet gör medi. Nihayet İspanyol'ların yar dımiyle 1519 senesi eylulünün yirmisinde beş gemiyle yola çıktı ve dört ay sonra Cenubî Amerika'daki Brezilya sahillerine vâsıl oldu. Oralarda o zaman tamamiyle vahşiler oturuyorlardı. Tayfa is yan ettiler ve memleketlerine dönmek istediler. Hatta gemileri ba tırmağa teşebbüs ettiler. Lâkin Macellân iradesinin kuvveti sayesinde isyanı bastırdı. Ağustos ayında tekrar yola çıktılar. Sahili takip ederek aşağıya doğru indiler. Daha kara tamamiyle bitmeden önlerine bir boğaz gelmişti. öbür tarafa geçtiler. Başka bir büyük denize eriştiler. İşte bu boğaza «Macellân» ismi verildi. Fakat asıl müşkülât bundan sonra başlamıştı. Gemilerde farelerle başedilemiyor, tayfaların bütün yiyeceğini kemirip bitiriyorlardı. Bundan maada insanlar arasın da garip bir hastalık yayılmıştı. Herkesin dişeti şişiyor ve kimse bir şey yiyemiyordu. Bugünkü doktorluk bu hastalığa skorpit ismi vermiştir. Nihayet 16 martta filo bir çok adalardan mürekkep bir yere vasıl oldu. Bu adalara şimdi Filipin adaları diyorlar. İşte Macellân bu adalardan bi rinde gezerken yerlilerden biri tarafından öldürüldü. Fakat devriâlem zaten tamam bulmuştu. Diğer gemiciler Ümit burnu'ndan geçe rek dönecek yolu biliyorlardı. Bundan sonraki yolculukta çok zahmetli oldu. Gemilerden dördü yolda kaldı. Ancak biri, «Viktu koyarak onu biraz iğreti bir hale getiriniz. Üzerine G şeklinde bir bardak koyunuz. Arkadaşlarınıza bu bardağı el dokunmadan D istikametinde yürüteceğinizi söyleyiniz. Tabiî herkes şaşacak. O zaman yanınızda bulunan A tabağındaki suya bardağın kenarı Hırsız gelmiş, fakat bir havlama Köpek tavukları kovalıyor. takat nı daldırıp yerine koyunuz. B muişidiyor. Köpek nerde, bulun! horoz saklanmış onu gösterin! munu da yakıp bardağın gerisine Yukarıki resimlerde saklı köpek ve horozu bulup kırmızı kalemle yerleştiriniz. yerlerini işaret edip temmuz sonuna kadar «Cumhuriyet çocuk sahifeBirden bardağın yavaş yavaş asi muharrirliği» adersine gönderiniz. şağıya doğru kaymakta olduğunu Doğru halledenler arasında biri inciliği kazanana beş lira tak göreceksiniz. dim edilecek ve resmi gazetemize basılacaktır. Bardak ileledikçe arkasından İkinciden yüzüncüye kadar muhtelif şık hediyeler verilecektir. mumu yürütmelisiniz ki durmasın. Peki bu nasıl oluyor? Bardağın içindeki hava sıcağı görünce tebah hur ediyor ve aşağıya doğru eğri ıslak taraftan çıkmak için bardağı itiyor.. var» ismindeki İspanya'dan hare ket ettikten tam üç sene sonra yani 1522 senesi eylulünün 6 ıncı günü tekrar İspanya'ya vasıl oldu. Seyahatten sağ dönen 13 Avrupa'h yalınayak başıkabak yaya olarak ta Sevil kilisesine kadar giderek kendilerini koruduğundan dolayı Allaha teşekkür ettiler. Macellân'ın yerine kaim olan kaptana kıymettar bir madalya verildi. Üzerinde bir dünya resmi ve altında şu yazı vardı: «Beni baştan aşağı ilk defa dolaşan sensin!» Çocuklar bütün bu seyahati yukarıdaki haritadan takip ederseniz siz de o kahramanlarla birlikte yaşamış olursunuz. Bu hamur su haline gelinciye kadar kaynatıldıktan sonra pürüzsüz satıhlı bir masa üzerine dökülür. Üzerinden silindir geçirüerek is tenilen kalınlık verilir. Eskiden bu işleri hep amele yapardı. Fırının yanında sıcakta çalışmak güçtü. Halbuki şimdi makineler yaptığı için yalnız her makinenin manivelâsını bir amele idare ediyor. Bu hale gelen kalıplar serin havalı bir lünele sevkolunarak soğuŞu gördüğünüz şirin yavru Ame rika'da M. G. M. sinema şirketinin tulur. Maamafih oradan çıktıkları küçük ve sevimli artistlerinden bi ridir. Her zaman rol yaptığı mahir zaman da gene 50 derece hararetartist köpekle can ciğer sarmaş d olaş ne tatlı bir resim çıkartmış... tedirler. İstenilen büyüklükte parAkıl gibi san'atta, iktidarda yaşta değil baştadır. ça parça kesilir. Aynaların satıhlarını gayet düz olması lâzım geldiğini yukarıda da söylemiştik. Bunu temin için aralarına zımpara tozu konarak iki ayna birbirine sürtülür. Bundan sonra şeffaflığını izale etme ameliyesi icra olunur ki buna sırlama da derler. İşte bu suretle aynalar bir taraftan bakıldığı zaman öbür tarafı görünen cam şeklinden çıkarak hayali aksettiren bir vasıta haline gelir. İlk zamanlar ayna yalnız İtalya'da Venedik'te yapıhr ve nasıl ya pıldığı bir sır gibi saklanırdı. On dördüncü Louis İtalya'dan amele getirerek bu san'atı Fransa'ya soktu. Şimdi her memlekette yapılıyor. Fakat en çok imalât Belçika'dadır. Çünkü tabiat Belçika toprağında ayna ve cam imali için lâzım olan üç maddeyi de bulundurmuştur. 100 Mükâfatlı 8 inci Müsabaka Agrıyan diş Küçük ^'rit mektebe o sabah biraz geç * Imıştı. Muallim Bey sebebini sordu. O da cevaben: Dişim ağrıyordu, dedi, dişçiye gittim.. Muallim Bey tekrar sordu: Dişin hâlâ ağrıyor mu? Bilmiyorum efendim. Ne demek bilmiyorsun? Dişçi dişi çekip çekmecesine attı.. Hâlâ ağrıyıp ağrımadığım ona sormalı.. Eş ğin yavrusu Anne sıpa ne demek? Eşeğin yavrusu.. Nicin sor • dun?. Dün kızchğın vakti bana sıpa demiştin de.. K;rli çocuklar Küçük Nihat sokakta düşmüş üstü başı toz toprak içinde mektebe gitmisti. Muallim Bey: Bu kılık kıyafette mektebe gelmeğe utanmıyor musun, dedi, haydi bakayım tekrar eve!. Ertesi sabah bütün ç»cukîar yüzŞu gördüğünüz Maci isminde bir maymundur. Bu otomobil kendisine mahsus olarak yapılmıştır. O nun ayaklarile yürütebileceği şe leri gözleri kir pas üstîeri başları kilde pedalları vardır. İstediği zaman biner, kendi idare ederekten toz toprak içinde mektebe geldi ler. gezer.