“rini yumarlar. Mn ley e tikamelten düdük s gelmeye başladı. Bu, 2 şam üzeri çarşı bekçilerinin verdiği bir yp ki, ka- panma saatin geldiğini ve dükkânını tepeyi geç ka- lanların acele etmesini ilân korkularından büzülürler ve yolunu görmemek için gözle- Gene o saatle çarşıdan ge- çenlerin adımları o kadar hızlı ve halleri o kadar telâş- lıdır ki, üç adım geride bir cinayet işlemiş farzedilebilir- ler. Sanki tepelerindeki kur- şun kubbe biraz sonra çöke- cekmiş gibi, çarşının tâ öbür üzü n son beyaz- lar. O saatte çarşıdan im herkesi Ahm bir elle kasindan iterek kapılardan in. atan ve ağır kilitler keskin gıcırtılarla bir mâna, bir ruh vardır. Vehimleri seven bir adam için bu ruhun yuva kurduğu .yer eski elbiseciler tarafıdır. Düdük sesleri seyrekleşmiş ve eski elbiseci, dükkânının yola doğru uzanan peykesin- deki mankenleri omuzlayarak içeriye aldıktan sonra kepenk- leri kapamışlı, O günkü ka- zancını rn uk bir zarfın içine doldurup cebine attı. Kepenkleri bir bel kemeri gibi şaran demir kolu muaye- ne etti, Kilidi vurdu ve arka- sına bakmadan ağır adımlarla ilerliye ilerliye kayboldu. Kullanılmış elbise giyen, siyah boyalı, dört başsız man- ken, küf. kokan taş “kübbeli daracık dükkânın içinde yüz yüze duruyorlar oyu karanlıkla birbirleri- ni görüp - dikleri malüm değil, Didi e ükkâ hi- binin gittikçe uzaklaşan ayak seslerini dinleyip artık hiçbir şey li olduktan sonra hâlâ g bir ses işidiyormuş gibi, ag müdde t dalgın, bek- lediler. Taş kubbeden, rutu- bet damlaları halinde şıp... bir âhenk duyuluyor. Man- keulerden biri hafif bir fasıl. tıyla yanındakine hi — Bak, şu karşımızdaki ko- yu elbiseliyi görüyor musun ? Yahudi bugün satın aldı onu, Haydi konuşalım ! Öbürü başını salladı : — Haydi konuşalım * Üçüncü Mei de ele- ğini çektiler — Haydi Kelime İlk söze başlâyan manken yeni gelene dönerek sesini biraz a dikleştirdi ün seni ie RE iri sai e kadar da sol- gun yüzlüydü; Sönük gözleri- nin mânasını, karanlıkta an- cak biz anladık. Üstünde, kol- Sen ın E yAlE elbisesiydin, d Ve ve dair yen nin henüz hiç işitmedikleri sesini duymak için kulak ka- bartilar Yeni gelen cevap verdi : — Eve Fakat Bi tek kelimelik ce- vap o kadar resmi ve ses o kadar Ula şa di ki, yeni ge- lenin i anlamak kabil olamadı. A İlardmmberi bu dük- Gri ei otura yahudile- mankenler ittiğak eli ki, i anlayabilmek için ona uzun bir cümle söyletmelidir. İçlerinde en kidemli ve açık gözü, ilk söze başlayan yi ii VE etti: : gence ne kadar SN “Senin w iyi k bir elbiseyi hiç paza meden yahudinin ilk verdiği paraya bırakıverdi. e - rah alırken ei ettim. Öyle bir nefretle lit rına takıldı. O kadar... Sonra € i; başsız tahta mankenler, her İ şeyi görür ve anlarız; eminiz ki, o genç so- şeyin Karip döner dönü “Yahudi arkamdan geliyor. Şimdi satın aldığı, elbiseyi geri Ga GE >» diye ko- şa koşa kaçmıştır. ğ Halbuki bu neticeye m kendi lâyık olan yahu o anda keyfinden Kema omuz- larımı okşamış ve bir dük- kâncı komşusundan ödünç bir sigara istemişti. Gencin elbise paketini uzatırken tit parmaklariyle, biseyi muayene e ratının Zoraki Somunlu si hatırımdan çıkm bu şekilde söle bilir o genç ne büyük bir ih tiyaca düşmüş olmalı, değil mi? Ve gene üçü birden, gö- rünmeyen başını, tecssürden gögsüne düşmüş yeni gelen mankenin artık içini dökeceğini tahmin ede- rek beklediler. EE gelen gene kısaca cevap verdi : Eve Artık yeni arkadaşlarının rinden bir söz almak için Anlatsana, kuzum bize gencin hikâyesini yemesi Demeden başka çare kal- mamut Halbuki bunu simi neye üçü de tereddüt edi venin ve karanlıkta, elsiz kollarını büyük bir heyecanla inip kalkan tahta göğüslerine bastırarak bu suali sofdura- cak veli yüreklerinde bi- iirmeyi çalışıyorlardı. Ye- ni gelenin kumaşı gibi asil sükütu, onların merak ve he- yecanlarını - artırdığı okadar cesaretlerini de kırmıştı. Yi- ne en akıllıları olan birinci manken bütün zekâ ve ince- liğini toplayarak son bir hü- cuma kalkışmak istedi. Fakat gözünün önünden geçen bir hayal, son sahibininin hayali * dudaklarını kilitledi: Artık o, yeni gele nci söyletmek Ah, eti biz senin ıstırabını ne A ai Biz ki, her ği zörü ür ve larız. Düşün, bir elbiseyle bir vücut arasındaki esralrı rabı- tayı düşün! O elbise ki, ter- zinin ema e basit hendese göre o yapılmış mansız. bir ee halinde çı- a bir vücuda ya- hi onun bütün hareketle- ge değil, kendisi söylemek isti- riyle yaşamaya başlayınca ne hale gelir, düşü elm “dümdüz bir alın gibi hiçbir şey ifad zen Ibişeler pic zadır. çok otu şekille- mızı düşün! “Her erinde nasıl halkalaştığımızı di üşün! Vücudun sonsuz ha- rekelleri içinde bize düşme- yen pay hangisidir? Bunların içinde sefaletlerin, açlıkların, rla üstümüzdeki her çizgi, her intiba, bir: diger çizi veya erer silinir, hepsi işimin ere mâna- SIZ li? Sen Em olu da sie iilabuikiki lir vel eski daha ince ve hassas olan biz bütün çizgiler ve intibaları- Hi içinde y le | k rır ve bu korkunç, ah, bu korkunç hafıza küpü içinde, mazinin, birbirinin üstünden akan küçük yılanlar halinde nasıl kaynaştığını görür. Fa- kat o göz kimde vardır? Kim- sede. Yalnız bizüe. Biz ki, her artık hikâyeni anlatıma: Ne lüzum var? Biz onu biliyoruz. Ben sana kendi hikâyemi ne diye anlatayım? Sen de onu Beni bir ölünün üs- Burada satılacak adam i Öbürü tıpkı benim gibi, gün bir ölünün üstünden çık- madıysa yarın ikinci veya üçüncü şahibinden sonra bir üstünden O Çıkacak. Düşün, düşün, biz ivsanlar- dan evvel SN halde kaç insan eskit MA LADERZ lada Biz vücut- kalan bir elbise miyiz, voksa elbisesiz kalmış bir Mi vücudu mu? — Evet.. Üç n a ıten le yeni gelen mankenin ri «evel» ke- limesini söylediğini zannetti- ler. Halbüki © hiçbir söylemeden susuyor ve o an- da dükkânın taş kubbesindeki sından kendisini seyrediyordu.