Vakı'a bu hal ile, bu idare ile hükumetin payidar olacağına kimse kail degil ise de, bu meş'um halin devamına, yani altı yüz yıllık bir şan ve şevketin zillet ve rezaletle mezar-ı inkıraza atılmasına razı olacak bir Osmanlı vicdanı tasavvur idilir mi? Millet ise otuz sene evvele nisbetle çok farklıdır. Otuz sene evvel millet-i Osmaniye ve hatta bizzat İstanbul ahalisi bile kanun-u esasi ne demek, hürriyet, adalet ne demek, Midhat Paşa, Hüseyin Avni Paşa kim imiş, Süleyman Paşa kim imiş bilmezdi. Hatda Midhat Paşa Taif'de boğdurulur, millete kurban idilirken, bizim o zamanın milleti, (Mürted Paşa bilmem ne ..) diye türkü bile çıkarmışlardı. Otuz sene evvelki cehaletimizdir ki, bize hakan-ı hazırın vermiş olduğu Kanun-u Esasi'nin kıymet ve ehemmiyetini takdir ettirmedi. Anınçün o hürriyeti hazm idemedi. Fakat şimdi millet cidden uyanıktır. Bugün İstanbul darülfünunlarının yetiştirdigi genc zabitan ve memurin içinde, hatta rical-i devlet içinde bile, idare-yi hazıraya karşı vicdani bir kin ile diş bilemeyen, zamirini koymak içün fırsat beklemeyen azdır. Hele ordulardaki yeni zabitler, Mekteb-i Mülkiye-yi Şahane'nin yetiştirdigi yeni memurlar, yeni doktorlar, yeni avukatlar bizce büyük bir ümit-i istikbaldir. Biz öyle tahmin takdir eyliyoriz ki, yarın Mehmed Reşad Efendi hazretleri taht-ı saltanata geldiginde, milleti başka bir isti'dad, başka bir teceddüd hissi içinde bulacakdır. Bu isti'dad ve teceddüd hissi ile otuz senelik bir mazlumiyet ve mahbusiyetin, Reşad Efendi hazretlerinin vicdan-ı şahanesinde uyandıracağı rikkat hissi birleşecek olursa, ümmet-i Muhammed'in yüzü mutlaka gülecek, Osmanlı azamet ve şevketi, Osmanlı haysiyet ve satveti mutlaka yeneden hayat bulacakdır. Hayır! Hayır! Bir millet, bir şahsın veya birkaç şahsın elinde imiş. Bu da boş lafdır. Zira : Padişah'ın hayatına karşı ihtilal itmege aklı irmeyen bir milletin, hukuk-u saltanatı gasb idilen meşru' bir padişahı uğrunda kanını dökmeyecegine de itimat caiz degildir derim. - - - «oOo» - - - MAKBER Mirat-ı Zaman'dan : Makber, haşre kıyam içün bizden evvel geden ecdadı bize andırıyor... Makber ve makberi tefekkürle hilkat ve hayat-ı insaniyeyi yaradan Rabb-ı Teala'ya bizi abid-i salih ve sacid, makber hayatı muammer, mematı müesser; mevahib ve ahkam-ı fatırayı ezeliyetle hak ve mukadder kılan Rabb-ı Te'ala hazretlerine bizleri müstenid kılar. Makber, dünyasında doğduğu yerin ma'muriyetine hayır ve hasenat ibraz ve ibzal edenlerden çekinir ... Makber, ta'at ve hasenat ashabından doğrulub, varanları karşılar. Makber, zengin ile fakiri kefenlerinden ayırd idemediginden, ayrı gayrı bilmez? *** alır üst üste, alt alta gömer örter. Makber, mesa'i ve istikametle muttasıf iş güç ehli çaresiz ve anadan babadan öksüz yetim kalanları mütevaliyen himaye; esbab-ı ma'işet ve tedrisat irae ve ibraz eden ümmetlerin ihlasından korkar, korkar... Makber, amel-i salih sahibi ve tarik-i hakda sıfat-ı fazileyi haiz ve cami' olanlara, sadr-ı isti'abını açar, açar. Makber, yerinde yurdunda darü'l hayırlar ve darü'l tedrisler vücuda getiren heyet ve hayat-ı ictima'iye ashabını tanır, tanır... Makber, Hak Teala'dan hidayet ve mağfiret iktisab edenleri bilir... Makber: Kalellahu Te'ala : - ve limen hafe mekame rabbihi(*) ilh. ayet-i celilesiyle: - Rab Teala'nın makamından, uluhiyetinden korkan ve toprağını var ile var, tedris ve intişar ----------------- (*) Rahman Suresi 46. ayet