MUSAHABE - 3 - Şöyle böyle Ramazanü'l mübarek de geçdi. Bayrama bir günümüz kaldı. Bu aylar hakikaten rahmet aylarıdır. Ramazanü'l mübarek kendüsüne mahsus halavet ve ihtişamı gibi, bayramın da İslamiyete has ne büyük mezayası mevcud olduğunu düşündükce, insanın ruhu sanki nur-u iman ile parlarcasına bir şetaret, bir meserret his idiyor. Din-i mübin-i Ahmedinin İslamiyete has kıldığı hukuk-u akdesinin, meali-yi ictima'iyenin en mukaddes kanunları, en ziyade bu günlerde mer'i ve mütecellidir. Bayram, mü'min, muvahhid olan kimselerin bir yevm-i musafatıdır. Ya'ni bayram günü kalbinde nur-u iman olan her mü'min muvahhid, diğer bir mü'min kardeşiyle, akraba ve ta'allukatıyla; konu komşusuyla mutlaka musafahada bulunacak, yekdiğerini der-aguş idecekdir. Bu musafaha da yekdiğeri arasında en şiddetli nefsaniyet ve husumetlerin hükümran olduğu kimseler arasında bile farz-ı ayn olmuştur ki, adab-ı ictima'iye ve medeniyece bu dakika-yı ruhiye cidden şayan-ı hürmet ve imtisal bir kaziyedir. Iyd-ı mübarekin diğer bir meziyeti ise, şerait-i esasiye-yi İslamiyeden ma'dud olan sadaka-yı fıtrdır. Bayram gününden evvel, en nihayet bayram gicesi her Müslüman mutlaka kar u kesbin öşri mikdarı bir zekat ta'allukatından, mensubatından, veya komşularından en fakir ve muhtac olan bir kimseye mutlaka verecek. Aman yarabbi! Bu ne meziyet, bu ne ulvi kanun! İddi'a-yı medeniyetle kıyametler koparan Avrupalıların en büyük beldelerinde yılbaşı bayramı olur. Fakat milyonlar sahibi olan lordlar bile hiçbir fakire, hiçbir bikese, bayram şerefine bir lokma ekmek bahş itmez. Onların adab-ı muaşeretince, ancak yekdiğeriyle münasebetde olan zengin aileler yekdiğerine birer çörek veya bir şişe şarab hediye idebilir. Fakat nevbahş ve atiye o çöreke, yani ekmeke muhtac olan bir kimse içün asla tebah edilmez. Şimdi hakkü'l insaf düşünmeli. Allah içün söyleyelim. Böyle bayramda ne meziyet, muhsinat olur ki? Bir Müslüman memleketinde açlığından ölen bir fakire tesadüf mümkün degildir. Çünkü Müslümanların böyle mübarek günleri ve hatta eyyam-ı adisi bile mürüvvet, merhamet, sehavetle geçer. Gani, fakir, ehl-i İslamın lokması, ekmegi boldur. Fakat ya Paris'e, Londra'da? Açlığa dayanamayub ve yiyecek bir lokma ekmek bulamayıb da, her gün Tayms (Thames) ve Sen (Seine) Nehirlerine canlarını teslim eden zavallıların haddi hesabı mı var? Böyle açlık kurbanlarına Müslümanlar arasında binde bir tesadüf mümkün müdür? Aman yarabbi, bu ne anlaşılmaz tezaddır. Avrupa alem-i medenisinin ruhlara şetaret veren mü'essir-i medeniyesiyle, bizim memleketlerin alem-i cehl ve gafleti arasındaki bu fark-ı azim acaba neden mütevelliddir? Biz vakı'a cahil bir milletiz. Fakat din-i mübinimizin ihtiva