itsin. Ma'mafih birçok cahil halk da mevcud ki, Kurun-u Vusta'da yaptıklarını tekrar yapabileceklerini zan idiyor. Mustafa Kamil Paşa -ki İngiliz ve Avrupalıların aleyhdarı Liva gazetesinin sahibidir- her ne kadar genc Mısrilerin reisi bulunuyor ise de, paşalık rütbesini Hidiv'den degil, Hünkar'dan alması şayan-ı dikkatdir. Mustafa Kamil Paşa, Sultan ile, Sultan tarafından hizmet-i hafiye ile Mısır, Suriye Trablus ve Hind'de seyahat eden memurların aktörlüğünü icra etti. Padişah Abdülhamid, artuk nüfuz-u hükümraniyesinin, Avrupa kıt'asındaki memalikinde cari olan bir hülyadan ibaret bulunduğunu anladığından, Asya ve Afrika'da hakiki bir imparatorluk teşkiline sa'y etti. İşte Bundan dolayıdır ki, Afrika'daki galeyan-ı efkar husule geldi. Bu mesele kadar Hünkar'ın dehasını meydana koyan bir mesele olmadı. Sultan, önayak olmadığı halde, bir hareket-i islamiyeyi sevk ve idare etti. Müslümanların intibahı, Türkler vasıtasıya husule gelmedi. Ba'zı akil Müslüman, eger dünyada Müslümanlar bir mevki tutmak istiyorsa, Japonları taklid iderek, Çinliler gibi eski usule riayeti terk itmelidir, fikrinde bulundu. Sultan, millet ve vatanperverlik hissini öldürmek için, ma'arifin İslamlar beyninde intişarına olancasıyla(?) çalıştı. - - - «oOo» - - - MAARİF VE NİFAK HAKKINDA Yazılmış birçok imzaları havi olarak Hazargrad Gencleri Cemiyeti tarafından idarehanemize gönderilmiş olan zirdeki mektubu, makrun-u hakikat bulduğumuz içün hiçbir mes'uliyet-i maddiye ve ma'neviyeden ihtiraz itmeyüb aynen neşr eyleriz : * * * Muharrir Efendi, Beyandan müstağnidir ki, şu cihan-ı ma'rifetde bütün milletlerin sebeb-i necat ve i'tilası, bais-i iftiharı mekteblerdir. Fakat ma'atteessüf Hazargrad'da mekteblerimiz, son zamana kadar terakkiye gayr-ı müsta'id, hep eski usulde tedrise devam idermiş. Bu hakikat gayr-ı münkirdir. İşte bu ihtiyac-ı noksana mebni, encümenlerimiz yeni usulde tedris ve evlad-ı milleti irşad eylemek üzere, Balpınar Mektebi muallim-i sabıkı Ali Şakir Efendi isminde birini getirdiler. Ahali bu zatın Tutrakan'da ve Balpınar'da evlad-ı milleti ne dereceye kadar irşad ettigini ve en nihayet Tutrakan ahalisi tarafından önlerindeki bira şişeleri kafasına urularak memleketden nasıl tard idildigini bildigi içün, böyle bir mu'allimin memleketimizde de nasıl bir usul-u tedris (!) ihya ideceginden şübhe ve tereddüde düşmekde haksız mıyız? Haydi en mukaddes olan ahlakdan sarf-ı nazar, bizzat dürüst imla yazmasını, ilme, edebe taalluk ider ve bir mekteb mu'allimine yakışır üç sözü bir araya getirüb söylemege muktedir olamayan bir kimse Razgrad Müslümanlarının evladına ne fazilet, ne ilim, ne edeb tedris idecek? "Tuna"nın 325 numaralu nüshasında Razgrad genclerine karşı irad idilen hayırhahane nasihati okuduk. Tuna'nın ma'arifperverligi şayan-ı tebriktir. Ancak şunda hata edilmiştir ki, Razgrad gencleri güya ma'arifin ni'met-i kadrini sanki inkar idecek kadar boş beyinli zan edilmesidir. Acaba Tuna muharriri efendi, gönderilen mu'allim efendiye hiçbir gün üç satır imla yazdırmış, derece-yi cehl ve iktidarını takdir eylemiş midir? Eger bu fedakarlığı bu doğruluğu da ihtiyar itseler, hiç şübhesiz bizim bilakis ma'arif kıymetini az çok anlar genclerden olduğumuzu da teslim iderler. Bu Hazargrad gencleri (kaydiyeye mümana'atla itham edilmiş ...) ki bu da bir akisdir. Zira bu tasavvuru ilk