Gelelim bunların atisine: Bu iki millet arasındaki muhasamenin neticesi ne olabilir. Olacağı biteceği anha minha kabak yine Türklerin kafasına patlayacakdır. Şimdi Rumlar intikam almak içün muttasıl çeteler tertib ile Makedonya'ya gönderecekler, onlar da bir çok bi-günah Bulgarlara sarkıntılığa başlayacak. Derken Bulgarlar da kızacak, onların çeteleri baş kaldıracak. Al sana Makedonya'da, Osmanlı hududu dahilinde bir arbede. Bir gürültü daha!... Allah verse de hükümet-i seniyye şimdi en ziyade Atina'dan gelecek Rum çetelerinin mürurini men' edebilse! Yoksa iş fenadır. TAHDIS-İ NİMET Kıbrıs'da münteşir "Mirat-ı Zaman" refikımızda okuduk: Merhum Prens Mustafa Fazıl Paşa'nın kerime-i iffet ve simaları Prenses ısmetlü Zehra Hanımefendi hazretlerine bir nevber-i hayatın rica ve istirham-ı ma'sumanesi üzerine Tuzla İskelesinde bir bab in'as mektebi te'sis ve inşası emrinde keşfiyat-ı lazımesi bil-ücre mesarif-i muktezıyesi olan ikiyüz altmış liranın hanım müşarun ileyha tarafından i'ta ve ihsan buyurulduğu meal-mesar istihbar kılınmıştır. Hamiyyet, o kadar ali bir haslettir ki her kalb ona makarr olamaz. Bir kalp ki hamiyyete makardır, mahbub-i cenab perverdigardır. İnsan insanlığını hamiyyetle isbat ider. Hamiyyeti olmayan insan hayvan-ı natıkadan başka bir şey değildir. Hamiyyet, ne gına ne de fakr ile olamaz. O sıfat-ı celile öyle bir sıfatdır ki en halis, en rahim, en rakik, en pakize kalblerde bulunur. O kalbin sahibi ister gani olsun ister fakir. Hamiyyet-i kalbe malik olan bir gani ile bir fakirin tabii pek büyük bir farkı vardır. Evet! Bu iki kalb-i selimin ındillah dereceleri de başkadır. Çünkü fakir olan bir hamiyyetperver ne bir cami', ne de bir mekteb hattabir kişilik bir kulübe yapamaz, fakat bir ganii hamiyyetgesder bir milleti ihya ider. İşte Cenab-ı Hakk erbab-ı hamiyyeti bu suretle tekvin eylemiş (ve teavenu) emr-i celiliyle memur etmiştir. Hezaran kere müteşekkiriz o fazıl-ı şehir merhumun nev bave-i hayat-ı müstearı olan o pakize-i ısmete, o mücessem hamiyyete ki vatanımızn bir köşesinde lem'a nesar ma'rifet olacak bir mekteb-i feyz te'sisisne bezl-i hamiyyet buyurmuştur. Tecdisinde i'tiraf-ı acz ideriz o ni'metin ki ker sine-i ma'rifet olan etfal-ı vatanı dilsiz idecekdir. MEKTUB Tutrakandan: Tuna'nın babayiğit muharriri "Behzad" Efendi geçenlerde Edhem Ruhi Bey (Edhem Ruhi Balkan) aleyhinde neşr eylediği makalat-ı nefsaniyede kendi kendisinden bahs iderken diyor ki Bulgaristan'a geldiği müddetçe melek gibi, namuslu yaşamış Tutrakan mu'allimliğinden isti'fa edüp namusuyla bakkal dükkanı açmış. Bu adam umum Tutrakan ahalisinin vechine karşı da bu kadar kuyruklu bir yalan uydurmağa hiç sıkılmadı mı acaba? Vermiş olduğu isti'fa nerede? Behzad burada mu'allim olduğu müddetçe acaba bir dakika meyhaneden, mezbeleden çıkub ayıldı mı ki? Behzad'ın rezail-i vicdansuzından ahali ğaleyana geldiği zaman ki İspektor Tutrakan'a gelmeğe mecbur oldu. İspektor'un karşısında bira şişelerinin kafasına çarpıldığını yazamıyor. Hatta yine İspektor'un huzurunda meyhaneci çırağı ile beraber pantolonlarına kadar pisleyüb bir buçuk franga Tuna'da yıkandığını isbat ettiler ve kendi-