(SAHİFE 6) Marian Danyel tayyare ile Alman devlet relsi Hitlerin Ame- rikalı bir genç dansöz olan Marion Danlel ile geçen macerasını evvelce yazmıştır. Hitler bir husust tayyare göndere- rek genç kızı Münihe getirttikten sonra bütün dünya bu küçük dansöz- le daha fazla alâkadar olmağa baş- ladı, Paria-Soir gazetesi bu macera hak kında enteresan bir röportaj neşret- Miştir. Dansöz Marlonla konuşan Fransız muharriri onun söyledikleri ni şöyle anlatmaktadır: «— Bizi temin ederim ki, Hitler de başkalarından farksız bir adamdır. Size Hitler hakkındaki düşüncele- rimi söylemezden evvel kendisiyle nasıl tanışmış olduğumu anlatayım: Geçen senenin kânunusani ayında idi, Ben evvelâ Londrada sonra Ber- linde ve nihayet Münihte temsiller veriyordum. Bu temsillerimin birin de Hitlerin de hazır bulanduğunu ve beni dikkatle seyrettikten sonra herkesten evvel alkışlamağa başla - mış olduğunu söylediler, Bu vaziyet beni biraz şımartmıştı. Halbuki birçok fırsatlarda İsveç kra- h , Vindsor Dükü önünde danset - miştim. Hitlerin takdirin; kazanmış olmama fazla bir kıymet vermekte mâna yoktu. K tan Birinci tesadüf: YA" Locama girdiğim zaman tiyatro - nun müdürü Fritz Ficher derhal ya- nıma geldi. Fevkalâde heyecanlı i- di, Hitlerin benimle tanışmak istedi- #ini , beni kendisine takdim edeceği- ni söyledi. Hitler locasında bir kaç zabitle birlikte oturuyordu. Benim girdiğimiği görünce yerinden kalktı ve beni karşıladı. Hitler lik nazarda bana zannetti- ğim “kadar büyük görünmedi. Fa - kat elbisesi çok yakışıyordu. Alman- ca bazı sözler söyledi. Herhalde be- ni tebrik ediyor diye İngilizce teşek kür ettim. Konuşmamız çok tuhaf bir şekil almıştı. Her ikimiz de gü - lümsemeğe başladık. Yüzündeki sert mâna kaybolmuş, hatları yumuşa - mıştı. Bu ilk görüşmemizden sonra Hit- b ler bir kaç gece üst üste tiyatroya go- lerek beni seyretti ve dodikodular bu şekilde başvermiş oldu, Fakat ben bir daha 2 şubata kadar kendisini göremedim. O tarihlerde Kan gazinosiyle bir angajman yapmıştım. Fritz Fiche her ne kadar beni Münihte alakoy- mağa güyret ettiyse de şubat başın- da PFransaya gitmeğe mecbur oldum Hitlerden gelen telgraf Böylece iki hafta geçti. Bu sıra - larda gazeteler di maceramız hakkımda hakikata uymıyan şeyler| yazıyorlardı. Bir gün Paristeki empresaryom Henryden bir telgraf aldım. Aramız €a şöyle bir muhavere cereyan etti: — Dinleyiniz! Münihten bir tel - graf aldım. Hitler sizin yarın Gart- nerplatzda «Şen Dulun» ellinci se- nei devriyesi için verilecek galada dansetmenizi istiyormuş. —— Fakat ben Kan gazinosunu böy le bırakamam. — Merak etmeyiniz, gaybubeti - hiz bir gün sürecek.. Bu akşam Hitle- rin emrini yerine getirmenize için na- mın!za bir tayare hazırlanmıştır. Er- tesi gün derhal avdetiniz mümkün - dür, Ertesi gün büyük bir Lutfhausa tayyaresinin Kana geldiğini gördük. Hitler annem ve benim için on iki kişilik üç motörlü muazzam bir hava sefinesi yollamıştı. Hiç saadet, heyecan duymuyor - dum. Esasen Hitlerig karşısında bir gok kereler dansetmiştim. Yemeğe davet: Hitlerin karşısında bu kere de her zamankinden daha fazla muvaffak oldum. Sahneden çekildizim zaman daki Kkalarca alkış devam etti. Locamda karanfil, gül ve leyliktan yapılmış muazzam bir buket ve buketin Üze- ismindeki bu yıldız, Hitlerin kendisini et ettiğini anlatıyor n asıl d_a_v Yt Htlerin pek fazla beğendi rindeki beyaz bir kürdelâ — yamalı haç vardı. Çiçekleri narasında da Hitlerin kendi eliyle imzalamış ol - duğu kartviziti duruyordu. Biraz sonra da Hitlerin benim şerefime bir ziyafet hazırladığını ve beni evinde beklediğini söylediler, Dışarıda, bin bir gece masallarında olduğu gibi büyük bir araba beni bekliyordu. man çok muazzam, aydınlık bir sa- lona kabul olundum. Hitler beş altı arkadaşına yüksek sesle bir şeyler anlatıyordu. Üzerinde beyaz uzun bir caket vardı. Benim girdiğimi gö- rünce derhal sesi yavaşladı; bana doğru yaklaştı. Biz eski dostuz Hitler elimi sıkarken: — Dansınız fevkalâde hoşuma git- ti Dedi ve sonra derhal ilâve etti: —Öyle zannediyorum ki biz si - zinle eski dostuz. O gece Pritz Fiseher aramızdaki muhavereyi temin ediyordu. Hitler devam etti: — Sizin dansınızda, gözü yoran, can sıkan akrobasi fazla değil. Olsa bile yerinde kullanıyorsunuz, Doğru- z fevkalâde hoşuma gi m sizin şerefinize içeceğiz.. Ve Hitlerin bir işareti üzerine gar- aşarak bardaklarımıza şarab 1. Hitler konuşurken ben de onu tetkik ediyordum. Hitlerin ikâmetgâhina gittiğim za| (ANADOLU) Hitlerin önünde dans eden Ameritkalı dansöz Z, annesiyle beraber Hakikaten bu da diğerleri gibi bir Hiçbir hususiyeti yoktu. Hat tâ aeri bir hareket yaptığ İsol gözünün üzerine düşen perçemi |ona çirkinlik veriyordu. Bundan sonra Hitler dansözlüğe nasıl başladığımı sordu. Kendisi bütün hayatımı anlattım. Son seya - hatlerime aid bazı hâdiseleri nakle tim! Memnun oldu. Bilhasa Londraya |küçük köpeğimin kabul edilmediğini söylediğim zaman çok çok güldü. Ni hayet dayanamayıp kendisine : — Mösyö Hitler mademki siz de böyle herkes gibi gülmesini biliyor- sunuz, şu hâlde neden herkesi kor- kutmak istiyorsunuz? Demek dim... Mükellef bir hediye: Yemek nihayete erdiği sıralarda gamalı haç işlemeli emsalsiz bir al- tın kupa getirdiler. Hitler bunu biz- zat bana yererek beni mdaha bir kaç gece oruda dansetmemi arzu et- Yğini bildirdi. Bir müddet sonrâ da bir otomobillle tayare meydanına ha- reket ettim. Bizi Münihe getiren üç motörlü muazzam ta, yadamdı. zama iste- are enirimize amadeydi. Sabah saat üçte Fransaya müteveecihen bavalandık. İşte benim Hitlerle mu dan ibarettir. Maceram — diyorum , çünkü o tarihtenberi almış oldı blar bunu teyid etmektedii azı yazanlara şimdi ben |hakk İde hi Tetis faciası Tahtelbahirin çıkarılma sı için faaliyete geçildi Londra mahkemelerinde tahkikata da ehemmiyetle devam edilmektedir Lonradan yazılıyor: Tetis denizaltı gemisinin feci â- kıbeti hakkındaki tahkikata Londra mahkemelerinde devam olunmakta- dir. İsticvaplarda amirallık üçüncü lordu Fraser de hazır bulunmuştur. Kontramiral, Fraserin sandalyasın - dan üç sandalya ötede siyahlar giy- miş, zayıf, yüzünün hatları çekik, gözleri kızarmış, bir kadın elindeki | mendili didik didik ederek denizaltı gemisinden kurtulmağa muvaffak olan başçavuş Arnoldun kendisin - den evvel kurtulma odasına kapana- rak boğulan üç zavallının ne şekilde ölmüş olduklarını anlatmasını din- liyordu. Herkesin nazarı dikkatini celp e- den bu kadın kurtulma odasında can veren zavallılardan telsiz. memuru Allenin karısı idi. Madam Allen, on alti aylık çocu- ğuna oyuncak almağı bahane ederek evden çıkmış ve doğruca mahke - meye gelmişti. Bu kadını acaba han- gi kuvvet buraya sürüklemiş idi> Muhakemeden sonra zavallı ka- dın bu hususta sorulan suale asnbi bir sükünet içinde gu cevabı vermiş- tir: — Karadifte duramadım.. Feci ha- kikatı kendi kulaklarımla işitmek i- çin çırpınıyordum. Hatta şimdi bile zavallı Billin tamamen aramızdan gitmiş olduğuna inanamıyorum. | îKl KADIN Muhakeme bittiği sıralarda salon- da telsiz memuru Allenin karısından maada bir kadın daha nazarı dikkate çarptı. Gene siyahlar giymiş bir kar dın Madam Allene yaklaştı: — Başçavuş Arnoldün karısıyım. Ben de sizin gibi ayni feci dakikaları yaşadım. Fakat Allah günahlarımı affetti. Benim kocam sağ ve salim .İnın harbi dünün harblerine benze - taları Geçen gün parlamento ve gazete- cilik arkadaşlariyle konuşuyorduk.! Avrupa ve Asyı h olarak tetik bu günlerde mükâleme mevzuu ta - bit harb ve sulhtür. Bahis bir aralık daha genişledi. İstikbaldek; harb $ killerine şekillerine intikal ett; , Bir gazeteci: —General, dedi, yarın bir harb patlarsa bu cihan harbinden — çok farklı alacaktır, değil mi? Cevab verdim: Ne demek İstediğini anlıyama- dım. Lütfen iİzah eder misiniz? — Harb silâhları tamamiyle de - gişti, teknik bambaşka oldu. Yarı- miyecektir. Gazeteci urkadaşım gibi düşünen- ler pek çoktur. Bugün het memleket- te bir ekseriyet yarının harbini dü- nün- harbinden çok farkli görüyor. Bu harbin tamamiyle yen; bir şekilde! olacağını, şehirlerin bir tayyare hü- r kaç saat İ cumlariyle miyle harab , oluverece cüzütamlardan mürekkeb orduların kısa hir zamanda perişan edileceği- ni, hele baskın şeklinde yapılan şime| şek harbleriyle bir memleketin ga - yet kısa bir zamanda — mukavyemet kuvvetlerinden tamamiyle tecrid edi lerek işgal olunüvereceğini - sanıyor- lar. Hele hayalleri daha geniş olan bazı insanlar, gazete havadislerinden birtakım mânalar çıkararak yeni ke- Şiflere büsbütün hayali birer mâna muvaffak olanlardan mi evvelce isticvap edilmiş olduğundan bu kere yalnız avukatların suallerine hatta hücumlarına maruz kalmış, bir. çok noktalar hakkında izahat veren| mülâzım Vods bir avukatın hücumu-| na da yalnız başını çevirmekle mu- kabele etmiş, fakat nihayette reisi kendisinin vazifesini ihmal etmek şöyle dursun, bilâkis bir kahramana yakışır şekilde hareket etmiş oldu - ğunu bildirmiştir. İKİNCİ Ertesi gün aktedilen ikinci celse- de Tetisin imalinde çalışan ve tec>, aa batam çıkabildi.. Fakat ne yazık, gimdi de|rübelerinde hazır bulunan işçi Shov Thetis dulları için ayni ıstırabı his-|batan denizaltı gemisindeki vazife- sediyoruz. Hiç bir zaman için tama- |sini anlattıktan sonra, dört kişiyi na-| men sevinç duymıyacağım.. sıl kurtarmış olduğunu hikâye etmiş Demiştir. ve kendisine uzatılan bir Davis ciha- Madam Arnold davayi takip içinizi ile hayatını kurtarmış olduğunu Liverpolden gelmiş idi. Belki bin ke-|söyledikten sonra da o sırada gemi-| re dinlediği feci vakayı bir kere daha|nin makine dairesinde bir.. kantak| hâkimler huzurunda başka bir dava|olduğunu ve duman çıktığını gör - inde dinledi. Kocası suların tazyiki |düğünü, ancak alev fark etmediğini| ile kurtulma odasında dört kişinin |ilâve etmiştir. maskelerinin nasıl çıkmış olduğunu| — Londra mahkemesi tahkikatı iler- ve bunların üçünün ne şekilde öldük |letmektedir. Diğer taraftan Thetix leri denizaltı gemisinin kurtarılması fa-| MÜLAZİM VODSUN İZAHATİ İaliyetine geçildiği de öğrenilmekte- Denizaltı gemisinden kurtulmağa İdir. - İT nit Ojen Dölatra Fransız emekli generallerinden Tayyare dafi topları.. veriyorlar. Gökte uçan tayareleri, denizde kö pük saça saça gelen zırhlıları, kara- da her türlü mânileri aşan tankları bir anda durduruverecek gizli kuv - vetlerden, ölüm şualarından, terkibi meçhul gazlardan bahsediyorlar. Ve bundan ümidler, endişeler, korkular doğuyor. Hayale kapılmağa lüzum yok, Ci- han harbindenberi harb sanatında büyük bir değişiklik olmadı. Habe - şistanda ilerliyen, Arnavutluğu iş - gal eden İtalyan kuvvetleri, Çin top rakları üzerinde japon kuvvetleri hâ- 1â bizim bildiğimiz tabiyenin ve bi - zim bildiğimiz sevkülceyşin esasları- na dayanıyor, Askerlik ilmine yeni bir esas koymadılar, Bu mütaleamı belki şöyle karşılı- yacaklar bulunabilir: İtalyan ve japon kuvvetler; çarpı- şirken karşılarında kendi vasıtaları- nin aynine malik bir düşmanla çar- pığmıyorlar; onun İçin bugünün ye- ratılmamıştır Kat'i zafer, genepiyadenin süngüsü ucundadır Bir milleti, bir gün içinde yok e henüz ya ;bilecelz vVası- ni ihtiralarmı, yeni keşiflerini kul « lanıyorlar, Bu vasıtaları bir Avrapa sulhü için saklıyorlar. Bu mütalea çok saf bir insanın dü- şüncesi olabilir. Hakikatte harb dg- ima harbdir. Nerede vo kime kargı olursa harbe girişen olursa — o! harbe girişen bir millet, yenmek' yenilmek ve hem de çarçabuk şyen- | mek ister. Çünkü geçen her gün düş man saflarında olduğu kadar' kendi | Saflarında da boşluklar açar, ketin umumi kuvvetini zi uğratır. İtalyanın elinde Habeşistan harbini üç hafta içerisinde hitama erdirecek vasıtalar olsaydı, kullanmaz mıydı? Hele japonya 1932 de giriştiği Çis | işgalini altı sene uzatacak yerde alti ayda bitirecek ları malik ol* saydı, yeni icadlariyle müstakbel bif harbde sürprizler yapmaktansa hâ li kurtarmak için bu vasıtaları kul lanmakta hiç tereddüd etmezdi. , / Elimizde iyi bir misül var: İspan yada henüz yeni biten kardeş harbis ( |İki tarafta aşağı yukarı ayni sifhr larla mücehhezdi. İtalya ve Alman ” | |yadan her türlü yardım gören gene“ | |ral Franko harbi çabukça bitirebil* mek için dostlarının yeni vasttalarınA müracaat etmek imkânını haizdi, Fa> kat bunlara müracaat edecek yerdt sevkülceyş ve tabiye ilimlerinin eski kaidelerini kullandı. Yarmanlar, caf taarruzları, muhasaralar. Hülâs4 mektebde okuduğumuz ve cihan bâf binde tatbikatını yaptığımız askı hareketler. g Bütün bu misaller bize şunu göztü riyor: Belki bir gün insanlık, bir let; bir gün içerisinde yok edecek #? dar kuvvetli ölüm vasıtaları yartf” bilir. Fakat bügün henüz gelmemi!” tir, Ve bizden çok uzaktır. Dünkü, bugünkü harbde oldul” gibi yarınki harbde de ordular #” arruza geçmeden evvel taarruz! top ateşiyle besliyecekler, karadi” keşif kollariyle, havadan tayyarelt” le istikşaflar yapacak, taarruslafti) inkişaf etirirken bazı komutlly yarma hareketlerini, bazıları ç'" me hareketlerini esas olarak VA edecek. Müdafaa eden ordu siPtf den, tel örgüden, bir tek kelime'” malüm bütün müdafaa vası! dan istifade edecektir. «Yarının harbi dünün hırhl“" farklıdır.» sözü bir bakıma gört gF çok doğrudur. Motörlü vu“—'ıw tekâmülü, yolların inkişafı, wı:" kuvvetlerin lüzumu görünen !:,.,J klini kolaylaştıracak, - tayyi VA stikşafları tamamiyle başka bİF ı le sokacak, Fakat bütün değistt”, esaseta değil teferruattadır. Şu halde bugün ve yarın içi olan bir hakikat: Zafer- pi süngüsü uçundadır, j