(SAHİFE 6) (ANADOLU) Türkiyenin sulh cephesine iltihakın- dan, Almanlar neden memnun değil? , Bir Alman gazetesine göre, bir harp takdirinde 250 bin Türk 23 haziranda imzalanan Fransız- Türk anlaşmaları ile Türkiye; Fran- sa İngilterenin teşebbüsü ile kuru - lan sulh cephesine kati şekilde girmiş bulunyor. Bu öyle mühim bir hâdi- sedir ki, ne kadar sevinsek yeridir. Malümdur ki, Türk - Fransız mü- nasebatının — düzeltilmesi bir çok müşkülâta uğradı ve her iki tarafın da mükerrer defa hataları ile karşılaş- tı. Bunların neticesi olarak da İsken- derun sancağı vaziyeti büyük bir ih- tilâf şeklini aldı ve Türklerin talebi ile, manda idaresini Fransızların e- linde bulundurduğu Suriyenin men- faatlerini telef müşkül oluyordu. Bütün bunlar da 1921 anlaşmala- rının tefsir ve tatbikinde ortaya çı- kan suitefehhümlerden ileri geliyar- du. Fransız kıtalarının Kilikyayı işgeli He ortaya çıkan ihtilâfı hallederek 20 teşrinievvel 1921 de Ankarada imza edilmiş olan muahedenin ye - dinci maddesi mucibince Fransa İs- kenderun mıntakasında hususi bir idare tatbik etmeyi kabul ediyordu Çünkü burada (takriben yüzde kırk nisbetinde) büyük bir Türk nufusu bulunmaktadır. Uzun zaman Türk- ler bu idareye itiraz etmediler. Yal- nız Fransa bir müddet sonra tama- men müstakil olacak olan Suriyeye muhtariyet verdiği zaman Türkler, Fransa ile Türkiye arasında doğru- dan doğruya bit anlaşma yapılması için ısrar ettiler. Türkiye, yeni Suriye idaresinde Arapların lehine olarak, Türk halkı- nın fena muamele görmesinden ve Fransanın kabul ettiği hakları yeni idarenin tanımamasından endişe edi- yordu. Milletler cemiyetinin havası dahi- linde başlanan müzakereler, 29 ma- yıs 1937 de nihayete ermiş ve San- cağın esas teşkilâtını, hududlarını ve Suriye ile olan hududunu tesbit eden bir anlaşmaya varılmıştı. Gene bu muahedeye göre, Türki- ye - Suriye hududunun tesbiti için de sonradan Türkiye ile Şuriye ara- sında müzakere — yapılacaktı. Bir Türk - Fransız erkânı harbiye anlaş- ması da bu muahedeyi tamamlıya- çaktı. Fakat bu anlaşmanın da tatbikin- de ve tefsirinde ihtilâf çıktı ve se - çim hazırlıkları için Sancağa giden milletler cemiyeti komisyonu ile Tür kiye arasındaki münasebat son de- rece müşkül bir vaziyete girdi. Seçim için listeler asıldığı esnada şiddetli hâdiseler çıktı. Bu vaziyet, Türk - Fransız münasebatının geri- lemesini mucip oluyordu. O kadar ki Ankara hükümetinin, hududları- nın yanıbaşındaki bir Türk kütlesini müdafaa etmek bahanesiyle bir gün kuvvete müracaat ederek yalnız San- cağı almakla kalmıyacağı fakat baş- hca Halep ve Cezire gibi tamamiyle Suriyeye ait toprakların da tamami- yetini tehlikeye koyacağı akla geli- yordu. 1938 temmuzu anlaşmaları Bu tehlikeli vaziyete bir son ver- mek lâzımdı. İşte Fransız hükümeti ı_ierhıl buna karar vermiş ve Türkiye ile yapılan müzakereler şu anlaşma- larla neticelenmişti: 3 temmuz 1938 de Antakyada imzalanan bir erkânı harbiye anlaş- ması ile, Hatay devleti ismini alan Sancakta bir nevi Türk - Fransız aş- kert müşterek mınkası ihdas edilmek le beraber, Sancak, üzerinde Fran- sız manda idaresi muhafaza olunu - yordu. Bu anlaşmaya göre, her iki tarafta 'Suır.ukm 2500 asker bulunduracak- t Fakat Sancak anlaşması bu netice ye doğru ilerlerken Ankarada da bir Türk - Fransız siyast anlaşması im- zalanmıştı. (3 temmuz) Bu anlaş- ma da ancak Antakyadaki askeri an- laşma ile kabil olmuştu. Bu anlaşma mucibince Türkiye ve Fransa, içlerinden birinin aley - hindeki siyasi veya iktısadi bir blo- ka girmiyeceklerini taahhüd ediyor- Boğazlardan geçmek serbestisi ve Romanyaya deni kânları temin Çanakkale boğazın dirde, bu itilâf müddetince, diğer ta- raf, düşmana her hangi bir yardım ve müzaherette bulunmıyacaktı. Bundan başka, her iki hükümet umum? sulhu ve Akdenizin şarkın- da emniyeti muhafaza etmek husu- sundaki arzularını da ifade ediyor - lardı. Nihayet, Türkiye ile Fransa San- cak hakkındaki müşterek tahhüdle- rini tamamiyle yerine getirmek için, yakın şarktaki bir ihtilâf vukuunda bu memleket tehlike altında kalırsa, istişarede bulunmağı da sözleşiyor - lardı. 1938 temmuzu anlaşmaları, neti- ce olarak, tehlikeli bir şekilde bo - zulmuş olan bir vaziyeti düzeltiyor, (mihver) devletlerinin daima çı - kardıkları entirikaların önüne geçi- yor ve Ankara ile Paris arasındaki münasebatı normal, hatta her ikisi- ne de emniyet veren şartlar dahilim- de tekrar tesis ediyordu. Son anlaşmanın hulâsası 23 haziranda imazalanan anlas- malar geçen senenin temmuzunda varılan anlaşmaların mantik$ bir ne ticesidir. Ve 6o muahedenin hüküm- lerinden doğmaktadır. 4 teihnmuz 1938 dostluk anlaşması nın iyi bir tarafı vardı ki, o da bütün ihtimallere uyabilecek derecede ge- niş bir bitaraflık kabul etmesiydi Bu suretle Fransa, İngilterenin bir müddettenberi yakın şarkta tatbik ettiği siyasete iştirak etmiş oluyor- du Binaenaleyh bu anlaşma, son va-|ş rılan müahedeler için mükemmel bir hareket noktası teşkil ediyordu. M. George Bonnet ile Suad Da- Tulonda yakalanan bir Alman Fransada her zden yardım im- edilmiştir dan bir görünüş vaz tarafından Ouai d,Orsayda irn- zalanan müşterek beyannamede iki| hükümetin giriştikleri - taahhüdler bundan evvel Türkiye ile İngiltere a- rasındaki anlaşmanın ayni idi. Bu| suretle Türk - Fransız ve Türk - İn-| giliz münasebatı bugün tamamiyle muvazenede bulunuyor, ve Akdeniz de harbe müncer olacak bir ihtilâf zuhurunda ayni neticeleri doğuracak | tam bir iş birliği husule getirecek -| tir, Anlaşmanın bilhassa altıncı mad- desine işaret etmek isteriz. Bunda şöyle deniliyor: «Her iki hükümet Balkanlarda em niyet teessi n elzem olduğunu kabul ederler ve bu gayeye varmak için müzakere halindedirler.» Bu suretle, İngiliz - Fransız - Türk denizde ve havadaki askerf iş bi sabası vazih bir gekilde gayri mal a yalnız ası! böğaz zamın bütün Balkan- ları ihtiva ediyor. Bu siyasi nizam da Balkan antantıdır ki, o da hiç şüp- hesiz sulh cephesine iltihak edecek- tir. Bügün Yunanistan ve Romanya- ya garanti verilmiş bulunuyor. diki halde yalnız Yugoslavya hariç te kalıyor. Bu da, tehlikeli komşula- rı olan mihver devletlerinin do ya tehdid altında bulun - duğu için, bitaraf kalmak arzusun dan ileri geliyor. Hiç şüphesiz, T: İ sterd sal, onlara kar- lavy Ür ya ce saret verecektir. İskenderun Sancağı meselesinir halline gelince, anlaşma ile Akara|"tt casusu gün yeni yeni casuslar tutuluyor Bir kaç aydanberi burada casus- lar çoğalmıştır. Her hafta düşman teşkilâtına mensup ajanlar hapis - haneyi ziyaret etmektedirler. Asıl şayanı dikkat olan nokta, Fransız zabıtasının son zamanlarda hâd bir surette almış olduğu terti - bata rağmen gene limanda kadın ve erketen mürekkep casus kafilerinin çoğalmasıdır. Son zamanlarda burada Jorj Eisel adında genç bir Alman tevkif edil - miştir. Jeorj, Cenevde 1934 yılında güzel sanatlar mektebine girmiştir. Bu tarihten sonra casusluk mes- leğine giren Eisel, Fransada ve Tu- londa çok defalar görülmüş ve son zamanlarda kendisi mahihrane bir surette tevkif edilmiştir. Yakında bu genç Alman casu -| mun muhakemesine gizli olarak | askeri Süveyş kanalını müdafaa edecektir dağı müstesna olmak üzere bu ara- zinin Türkiyeye iadesi kabul edili- yor. Türk - Fransız Hatay anlaşma- sında Sancaktaki bazı unsurları -başlıca Ermenilerin- gerek Türk, gerek Suriye veya Lübnan tabiiyeti- ne geçebilecekleri hususunda bir ka- yıt vardır ki, bu mubadele tarzı bi hassa Trakyadaki ve doluda! Türkjerle Yunanlıların mübadelesi gibi yakın şarktaki bazi vaziyetlerde inkâr edilmez iyi neticeler vermiş - tir. Fransa, Sancak üzerindeki hakla-' yından vaz geçmesine mukabil Tür- kiyeden Suriyeye ait meselelerle hiç alâkadar olmamak ve ileride bu ta- rafta hiç bir talepte bulunmamak ta- nunla da Fransa Suriye ve Lübnan üzerinde manda idaresi hakkı ile e- linde bulundurduğu hâkimiyeti baş ka bir devlete terk etmiyeceğini ta- ahhüd ediyor ve bu madde çok mü- himdir, zira bu kayıt Fransanın her ne şekilde olursa olsun, Suriye ve Lübnan üzerindeki hakkından vaz geçmiye niyeti olmadığını gösteri - yor. Anlaşmanın faydaları Geçen senenin temmuzunda im- zalanan muahedeler gibi bü anlaş - malar da bir kül teşkil ediyor. Bazı menfi düsünceli kimseler Sancağı terk ederek, Türkiyenin dostluğunu pek pahalıya kazandığı- mızı ileriye sürmekten çekinmediler, Fakat unutmıyalım ki bu anlaş- malar bir bitaraflığı karşılıklı yardım taahhüdü şekline sokmaktadır. Ve, i|kati anlaşma imza edilinceye kadar hakikatte gene bir ittifaktır. Bir harp) tığı takdirde Türk ordusu yanı- başımızda çarpışacaktır. Ve belki ya. kında Türk iktısadiyatının Fransız ve ingiliz iktısadiyatı ile iş birliği et- tiğin göreceğiz. (Türkiyenin ihmal muhtelif yardun teklif ettiği zaman, İtalyayı gücen- dimemek için, yanaşmak istemedi. Bu, bizim için, tabii, çok tecssüf edi lecek bir şeydir. Bugün Türkiyeyi yanım gördüğümüz zaman da o nisbette sevinmemiz lâzım geliyor. Bu sevinci anlaşmanın bize temin i sevkülceyş faydaları i iliriz. Anlaşmanın bü şarktaki müslüman milletler üzerin de hasıl edeceği iyi tesir de başka.. Sevkulceyş kıymeti olan faydı derhal göze çarpacak kadar aşi- izah yakın | — Boğazlardan geçmek serbesti si, Romanyaya denizden yardım et- i ile münase- bata geçmek imkânını veriyor. 2 — Süveyş kanalının karadan muhafazası temin olunuyor. Bu faydaları göz önünde bulun- mak şartiyle anlaşmanın — pahalıya mal olduğunu kim iddia edebilir? Mihvere bir darbe Roma ile Berlinin de hakkı var. Hiddetleri son derece.. Hakikaten son dakikaya kadar, Almanya ile İ- talya, Türkiyenin kati bir vaziyet al- masına mani olacaklarını zannet - mişlerdi. Von Papen Fransız - İngi- liz - Türk müzakerelerini akim bı - rakmak için derhal Ankaraya gönde rilmişti. Fakat müzakereler değil, Von Pa- pen akim kaldı ki, bu onun hayatım- da ilk muvaffakıyetsizliği Almanlar memnun değil, görüyorlar ki, bir harp olduğu tak- çünkü | Holivud bu yaz Pa- * rise taşındı Sonya Heni, bütün Parislileri şarırttı. O, şim Mrlen Ditrih Pariste rejisörle Bu yaz Holivudn birinci sınıf dızlarından çoğu Parise - taşıı Hiç bir yaz bu kadar çok yıldız Paris- te toplanmamıştır. Marlen Ditrih , Mirna Loy, Sonya Heni, Keri Kran, Fransız mecmualarından birls; bu yil- dört yıldızın P dolaşıyor.. sebetleriyle dikkate diğer bir röpor- taj yaptı. Bu yazıyı hulâsa ediyoruz: «Doğrusunu söylemek — lâzımsa Marlen Amerikalı olduğu kadar, Fransızdır da. Zaten Amerika tabi - iyetine yeni geçti. Ve Amerikan va- tandaşı sıfatiyle ilk ayrılışı pek de tatlı olmadı. Eşyasının ve mücev- herlerinin kazanç vergisinden - olan borcuna mahsu pedilmek üzere mü- sadere edildiğini gazetelerde — oku- duk, Binaenaleyh yıldızı Pariste me- rak ve tecessüsle bekliyenler çoktu. Fakat onu trenden inerken görenler artistin eski ihtişamımı muhafaza et- tiğini anlıyarak müsterih oldular. dirde 250 bin Türk askeri Süvey.ımı'ue""d' ve boyununda güzel mü- kanalının muhafazasına iştirak ede-i cek (Hamburger Fremdenbalatt ga- zetesi, 23 haziran). Bunu düşüne - yor. Göç kaldı! Yakın şarktaki vazi- vet kati bir şekilde bizim lehimize istikrar almış bulunuyor, eevherler vardı. Elinde iki metre u- zunluğunda gümüş bir.zincire bağlı lon bi ndolar kıymetinde bir köpek rek Almanya İhnissuda elçi gönderi- | YAT. Biraz ilerde on beş hamal yıld:- | zıdır, zın sandıklarını ve bavullarını taşı- yorlar. Demek oluyor ki 178,000 do- larlık kazanç borcuna karşilik ver - di ince bir kız o.muştur bir koşu takip ediyor. kirleştirmemiştir. Kendisi de Ameri. kan hükümetine teminat olmak ü« zere 50.000 dolar kıymetinde bir zümrüd yüzük bıraktığını söylüyor. Marlen bu sefer Fransaya bir film cevirmek üzere geliyor. Bu şayfa bie dillerde — dolaşıyordu, tahakkuk etmiştir, -se. naryo hazırlandı. Muharrir senaryo- j verdi: «Anversin şimarık 'akat Marlen bu ismi bes ğenmiyor: — Fransada ilk çev bir Belçika sine razı olamam, doğruşsu, diyor. İsmi ne olursa olsun bu film Fran« sız stüdyolarında josef fon Sternbere gin nezareti altında çevrilecek, File | ine başlamlacağı güne ar yıldız kocası ve «Garb cephe- bir k» eseri müellis g - Mari Rümark eğlenceleri içinde vakit geçirecektir, Sonya Heni sporcudur! Sonya Heni arasıra Parise uğrar. Her gelişinde mensup olduğu film mevzularını ezbere anlatabilmek ve yapmak, Kulübün seksen azası vardır, Son- yanın kulübü ziyareti sırasında bü seksen aza pek sevdikleri yıldızı bit saat doya doya seyretmişlerdir. Mirna Loyu bulmak çok güçtür: Mirna Loy hakiki manasiyle bif kuyruklu yıldızdır. Hiç bir yerde iki, günden fazla durmaz. Parise bu ;kili ci gelişidir. İlk defa 1985 te gelmif ve iki gün sonra kaçmıştı. Bu sefef Havrdan Parise kadar şimendifef yerine otomobille geldi. Kocasiyl? beraber seyahat ediyor. Ve Iki güf sonra gene Paristen ayrıldı. Yıldız!f! bu ziyaretten hatıra olarak çekilm'? bir kaç fotograftan başka bir şef kalmadı. Keri Grandan bir hatıra: Hava yoliyle seyahate bayılan K& ri Grant Havr limanma iner inm' kendisinden daha evvel gelen otomt” biline atladı. Doğru tayyare meydi” nına gitti. Bir tayyareyle Parise g* di; Pariste ancak üç, dört gün kald” Gene Bizzat idare ettiği hususf tayll yaresiyle Londrayâ doğru havalâ” di. * Bristüllü bir ingiliz olan Gran, H7 livutun en çok roman okuyan yt Hoti ö Gran merasim ve teşrifattan lanmaz. Gittiği - yerlerde — keni tamtmaz, Bu sefer Parise gelinc€