Yıldırımın Arabı ve ateşel - verilecek kadılar. Arap, bir kafilenin idamını da nasıl durdurmuştu? Birinci sultan Muradın ölü münden sonra yerine oğlu Yıl- dırım Beyazıd Osmanlı padi- şahı olmuştu. O zamana kadar aradan doksün seneye — yakın bir zaman geçtiği halde dev- letin hududları Balkanlardan Orta Anadoluya kadar genip , Temişti. Anadolu Selçukilerinin inkırazından sonra (1308) her tarafın — şiddetli — karışıklıklar içinde kalması, bir sürü ma- hali? şövalyelerin türemesi — ilk zamanlardaki Osmanlı inkişafı için hiç de hayırlı alâmetler değildi. Fakat Osman beyden itibaret Orhan ve Murad hü- davendekâr siyasette mahir, te- miz yürekli, cesur kimselerdi. Bunların ileri hamleleri iledir ki ilk zamanlarda küçük bir ara- ziye sahip olan Osmanlı bey- Bği gün geçtikçe ilerlemiş ve | 1300 de kurulduğu halde 1389 | da yukarıki hududa vasıl o muşta. Yıldırım padişah olduğu zaman vakıâ Saruhan, Aydın, “Germiyan, Karaman gibi ma- halit bir takım şövalyeler daha hâlâ mevcudiyetlerini muhafaza ediyorlardı, fakat bunlar ilk kuruluş zamanlarındaki kuvvet ve kudretlerinden bir hayli | miktar kaybetmişlerdi. Bizans impııılnılıığu ise ondördüncü asrın bilhassa bu son senele- ''yinde saltanat mücadeleleri riçten yapılan sonsuz tecavür- ler yüzünden çok zayıf düşmüş, Anadoludaki müstahkem mev- kilerinden Manisa, Sardes, Bur- O sa, İznik gibi mühim mevki- leri de Türk kuvvetlerine - tes: lim etmeğe mecbur kâlmış, yalnız Alaşehir Philadelphiyi Aydın hükümetinin iltiması sa- — yesinde ancak mubafazaya mu- vaffak olabilmişti. Yıldırım Be- — yazıd padişah olduktan sonra, — Manisa ve Birgide kurulmuş — olan Aydın, Saruhan beylikle- '[ rine son kat'i darbeyi vurmuş, / ve zaten gok zayıf bir halde bu- |— dunan bu hükümetler arazisini | baştanbaşa zaptetmişti. — Yı- dırım diğer taraftan Karaman, - Germiyan, Esfendiyar gibi kü- — çük hükümetlerle mücadeleyi elden bırakmamıştı. — Bilhassa | henüz kuvvetli bir hâlde bulu- B Makmafih, birdenbire güzel 'bluıy buldum. Hatamı düzel- “tecektim, | — Güler *dedim: benim de sana söyliyeceklerim var, fakat yarın.. Ev sahipleri bize bol bol yemek hazırlamışlar.. — Tahta Ieıııl:lını yanında, — mutlaka bancı evlerden bulunup ge- tınlmıı küçük, kullanılmamış / gatallar da — vardı. Tahta ka- Ogşıklar da renkli ve parıltılı idi. Tahta kaşık ta parlatılırmış / Meğer.. Kıdıkuydı. büyük dört evini [hrıyı verip geçinen eski bir Onazır karısı tanıyorum ki, onun " Ü KÜit Yazan: Haydar Berköz nan Karamanlılarla mütemadi muharebelerde bulunuyordu. Bizans ise bu sıralarda (1390) Yıldırımın elinde bir oyuncak idi. Fransız müverrihlerinden Gönsün “Osmanlı imparatorlu- ğunun kuruluşu, isimli eserinde pok tarafgir bir vaziyet takına- rak dediği gibi Yıldırım, Bizar sın dahili işlerine de müdaha- leye başlamış ve bir zamanlar garbi Avrupa ve küçük Asya havalisini kâmilen elinde bulun" duran bu koca imparatorluğu kudreti karşısında boyun eğ- meğe mecbur etmişti. Bu sene- lerde bilhassa Yıldırımın Bi: zansta ne kuvvetli bir otorite temin ettiğini, bundan sonraki musahabem olan “Bizana impa- ratorunun Alaşehiri Bizanslılar- dan zaptı, yazımda tebarüz ettirmeğe çalışacağım. , Yıldırım Beyazıd - fevkalâde asabi, şiddetli, kararları kat'i cesur bir insandı. Kafasına koy- duğu herhangi birşeyi ne pahar sına olursa olsun yapmamasına imkân yoktu. Onun ancak bu şiddeti ve iradesi sayesindedir ki Osmanlı orduları her gittik- leri yerde galip gelmişler, ye- nilmez bir kuvvet olduklarını Anadolu ve Balkanlardaki düş- manlarına tanıtmışlardı. zıd siyasetten ârtan anlarını Bursadaki sarayında pek sev- diği cüce arap maskarası ile geçirirdi. Şayanı hayret bir ze- kâya malik olan bu arabın boyu bir metreden kısa idi, Hazır cevaplığı, orijnal nükte- leri ile padişahın en kızgın bir zamanında güldürmeğe muvaf- fak olurdu. Arabın bir sözü iki olmazdı. Lütfi paşanın Âli Osman,, isimli eserinin 47 inci sahifesinde dediği gibi “Nedm- likte naziri yogidi, Yıldırım ha- nın gazabı vaktınde andan gayri kimesne söz — söyliyemezdi., Arap maskara sarayda büyük bir şöhreti haizdi. Padişah ta- rafından kafalarının kesilmesine emir verilmiş pek çok kimse- Çleri, ince nükteleri ile bu ceza- lardan kurtarmağa — muvalfak olmuştu. Bazan sadzıazam bile onun yardımına muhtaç olurdu. Y:zan: Saime Sadi çehresi, şu tahta kaşıktan daha berbad, daha sert ve onun aşı, şu tahta kaşığın ağacın- ğın çok hüyükı::l*âluğu Eıldı. yüzü parıl parıldı ve çehresinin çizgileri tamamile örtülmüştü. Onlar, erkence gittiler. Ben geceliklerimi giymiştim, Babam ikide bir: — Bakalım, beğenecek mi- sin? Diyordu. Beğendim bile.. Şu — dere içinde akşam da güzel olacak, sabah da.. Kş vakti de dere- lerin derin, esrarlı sesini dinli- yeceğiz. Kimbilir ağaçlar nasıl ötüyor, ne sesler, ne — çÇığlıklar Beyle |- A ANU Türk- Yugoslav dostlugunun parlak tezahüratı Başvekilimiz, d dün | gece Belgrada vardı- lar ve emsalsiz tezahüratlakarşılandılar ne huvvetlenen, sarsılmaz Tür- | müddetini artırmak için istida Başı 1 inci sahifede — Memleketimizi biribirine bağ- hyan Ççok sağlam ve samimi dostluk ve ittifak münasebatı içinde inkişaf eden siyaset mu- ayyen ve mukarrer hattı hare- ketim'zin nişanesidir. Balkan antantı müttefikimiz Yugoslave yanın dahil olduğu küçük an- tantın son içtima eden konseyi mukarreratının geçenlerde An- karada toplanan Balkan antantı konseyinin mukarreratına ne de- rece uyduğu gözönünde tutular cak olursa iki memleketin siya setlerinin ne kadar hemahenk olduğu bir defa daha görülmüş olur. Bu seferki seyahatimiz çok enteresan ve anlaşma yolunda birçok memleketlerin sarfettik- leri fanliyet ve teati ettikleri ına tesadüf edi: N Hariciye Vekili- mizle Belgradda bulunduğumuz müddet zarfında — müttfikimiz Yugoslavyanın çok kıymetli hü- kümet şefi dostumuz B. Stoyâ- dinoviçle müteamil usulumüz veçhile dünya ahvalini bir kere daha gözden geçireceğiz. Bu da ziyaretimize ayrıca bir kiymet — vermektedir. Daima âhenktar yürüyen siyâsetimizde memleketlerimizin refah ve sar adetini Balkanlarda sulh ve mesai teşrikini ve alelümum komşularımızla dost geçinmekte görmekle yanılmadığımızı sene- lerdenberi devam edegelmekte olan vekayi çok beliğ olarak ispst etmiş bulunmaktadır. Bu seyahatimizde günden gü- * “Yıldrim zamaaı go'în;;yı kadar kadılar medrese — tahsili görmüş, Arabi ve Farsçam kuv- vetli kimseler arasından intihap olunurlardı. Vazile ağır ve bir çok — vicdani — mesuliyeti de mucip olduğundan ekseri oku- muşlar, kadılığı kabul esmekte kendilerini naza çekerlerdi. Fa- kat Çandarlı Kara Halil Hay- reddin paşanın oğlu Ali paşa sadrıazam — olduktan — sonra (1387 M) vaziyet başka bir şekil almıştı. — Lütfi paşanın * Tarihi Âli Osman, eserinin 46-47 inci — sahifesinde dediği gibi: “Ali paşa ki vezir oldu. İşin rengi değişti. Ve hem nameşru işler-zahir oldu. Mahbup oğlan- lar hizmetlenmek — gibi ve rüş- vet almak gibi ve halkı biribi- rine tezvir etmek gibi yeni akçeyi kesip, eski akçe ile pa- zar etmemek, ol telif etti. Ve veriyorlar! Annem, tatlı bir rüya içinden bakıyormuş gibi gülümsüyor.. Bavulumu açtım. Orada, İs- tanbuldan getirdiğim yedi, se- kiz parça kumaş vardı. Belki de Tirede bu mevsimlik kw maşları bulamıyacağımı düşün- müş, onları İstanbuldan alb- mıştim. Gülerin çehresini düşünmek istedim. Buna hacet yoktu, aynaya, kendime baktım. An- nem farkına vardı: — Ne güzel bir yavru, değil mi Aferide -dedi- küçüklüğünde sen de tıpkı ona benziyor- dun.. Eşya arasından - dikiş maki- nesini çıkardım. Herşeyim ha: zırdi. Gece yarılarını çoktan — geç- miştik.. Gülerin elbisesi, haki- katen istediğim gibi - olmuştu. Babam ve annem de beni bek- liyorlardı. Nıhayet tamamdı. kiye - Yugoslavya dostluk vo it- tifakının yeni bir tezahürü ola- cağını kaydetmekle çok bah- tiyarım. Sofyâ, 9 (Radyo) — Türkiye Başvekili B. Celâl Bayar ve Hariciye Vekili B. Rüştü Aras, refakatlerindeki zevatla birlikte ekspresle saat 15 te Sofyaya gelmişler ve istasyonda Bulgar Başvekili B. Köse İvanof ile saray Nazırı ve kral müşaviri, Balkan antantı — devletlerinin Solya elçileri ve Türkiye elçi taraflarından istikbal edilmiş- lerdir. Ekspresin, — istasyonda yarım saat kalması üzerine iki hükümet Başvekilleri ve B. Rüştü Arâs istasyonun kral sar muhtelif — meseleler görüşmüşlerdir. — B. Köse İvanof, Belgrattan dönüş- lerinde Başvekilimizle Hariciye Vekilimizi mutantan merasimle istikbal edeceğini söyliyerek kendilerini teşyi eylemiştir. Belgrad, 9 (Radyo) — Tür- kiye Başvekili B. Celâl Bayar ile mesaf arkadaşı Hariciye Vekili B. Tevfik Rüşdü Aras, sabırsızlıkla bekleniyorlar. Şe- hir. baştanbaşa Türk ve Yu göslavya — bayraklarile süslen: lenmiştir. Belgrad, 9 (Radyo) — Polk tika gazetesi, Türk » Yugoslav dostluğunun — ehemmiyetinden bahsederken bir de misal zik- rediyor ve diyor ki: — Yugoslav ordusunda a kerlik vazifesini gören bir gen cin baban Türkiyede ikamet kadıların dahi ekseriyetin tosad- ları rüşvet yönünden zahir oldu., Tabit bu vaziyetler halk na- zarında kadıların kredisini bir hayli baltalamış, pekçok kimse- ler onlara hürmet etmemeğe, makul sözlerine bile inanma- mağa başlamışlardı. Nihayet bu fena haller döne dolaşa Yıldırım Boyazıdın da kulağına gittk Asabi ve haksever padi- şaâh bundan fevkalâde hiddet- lendi ve derhal sadrıazam Ali paşayı huzuruna çağırtıp, kötü halleri vaktile kendisine haber vermediğindan — dolayı onu şiddetle azarladıktan son- rTa şu emri verdi: — No kadar kadı varsa der- hal yakalatıp Yenişehirde bir eve doldurulduktan sonra, evle beraber hepsini yakacakan... Kadılar arasında Ali paşanın ve diğer devlet ricalinin yakın akrabaları vardı. İş çok kötü — Sonu 8 inci sahifede — Yorgun ve bitap — karyolaya düştüm. Derin, rahat ve insanı en uzaklara götüren bir uykuyg daldım. Sabahla beraber, bir yığın cıvıltı ile uyandım. Hava biraz seriadi. Derenin kıvrıntılarından daha aşağıdaki küçük, harım denilen — bahçelerden — kuşlar haykırışıyordu. Ne kadar da yeşil, ne kadar renkli, ağaçlı ve çiçekli bir l Evimizin —avlusunda küçük bir tahta kapı var ki, dereyo doğru müatatil şeklinde uzan- mış dar, fakat uzun ve bakım- sız bir bahçeye açılıyor. Güler doğru söylemiş.. Köşedeki oda, belki de ru- >humun bütün inzivasını, başka bir âlem içinde tatmin edeceğe Benziyor. Derenin karşı kıs- r ağaçlarının dal- m, taş duvarlar ve onların üstüne kurulmuş ve u ile hükümete müracaat etmiştir. Kanunen hudud haricine çıka- rılması lâzımgelen istida sahi- binin, oğlunun Yugoslav ordu- sunda vazifesini yapmakta ol- duğu — nazarı dikkate — &lınmış bizzat başvekilin reyile Türki- yede ikameti temdid edilmiştir. Gazete, B. Celâl Bayarm son soyahati ile iki memleket ara- sındaki dostluk bağlarının kır vetleneceini yazmaktadır. Nevosti gazetesi ile diğer ga- zeteler, bu ziyaretin iki mem- leket arasındaki samimi müna- sebatı takviye edeceğini, Tür- kiye Başvekilinin, bütün Yu- göslavyada çok samimi karşı- lanacağını kaydetmektedirler. Belgrad, 9 (Radyo) — Tür- kiye Başvekili B. Colâl Bayarla Hariciye Vekili B. Rüştü Aras ve relakatlerindeki heyet, bu gece saat 22,40da hususi trenle Belgrada gelmişler, fevkalâde parlak tezahüratla istikbal edik- mişlerdir. Yugoslavya Hariciye Nezareti teşrifat umum müdü- rünün Fiyâsetindeki heyet ile Türkiyenin Belgrad elçisi B. Ali Haydar Aktay sabahleyin Bulgar - Yugoslav hududunda Türkiye Başvekili ile refakatle- rindeki zevatı karşılamışlardır. Ni: um? valisi, belediye reisi, kumandan ve halk istasyonda bazır bulunmuş, umumi vali; — Hoş geldiniz. Demiş ve B. Colâl Bayarın refikasına bir buket vermiştir. Yugoslavya hükümetince bü- yük misafir şerefine tahsis ed- len hususi tren, halkın ve teş kilât —mümeasillerinin samimit tezahüratı arasında hareket et« miştir. Trenin geçtiği her istas- yon Türk- Yugoslav bayraklarile süslenmisti ve her istasyonda toplanan halk, tezahüratla mi- salirleri alkışlamıştır. Hususi tren saat - 22,40 ta Bolgrad istasyonuna — gelmiş, Başvekil ve Hariciye Nazırı B. Doktor Milan Stoyadinoviç ile hükümet erkânı, Ayan ve Me- busan Meclisleri azaları, Türki- ye-Yugoslavya dostluk cemiyeti erkânı, Balkan Antantı devlet- lerinin Belgrad sefirleri, büyük misâfirleri karşılamışlardır. B. Celâl Bayar ve Rüştü Aras, trenden inerken askeri -bando muzika Türk İstiklâl —marşını çalmış, istikbal — merasiminde bulunanlar, Türkiye Başvekili ve Hariciye Vekiline takdim edilmiştir. B. Celâl Bayâr, ih- tiram vaz gören bir kıta kasmen gözüken evler var. Bahçe ile asıl avlunun ara- sındaki duvarların üstü, içi çi- çekli saksılarla dolu. Birdenbire çocukluğumu ve ihtiyar zeybeği hatırlıyorum. — Baba, şu bahçe — kısmı kimin acaba? — Ev sahibinin olacak., — Orasını da tutsaydık. — Vallahi kızım, evi tutan, eski bir arkadaşımdır. Eğer orası dahil değil ve başkasına da — kiralanmamışsa, dediğin olur. Bahçeden dereye, aml dere- nin içine de kapı şeklinde, parmaklıklı bir yer açılmış... A, Güler geliyor.. Hem de oradan.. Şaşırıyor ve bağırıyorum: — Bonjur Güler.. Küçük ellerinde gene bir tu- tam çiçek var. Söylediğimi an- hıyamadı: — Birşey mi söylediniz? askerin önünden geçmiş ve as keri teftiş eylemiştir, B. Celâl Bayara, müteaddid — buketler takdim olunmuştur. B. Coelâl Bayar, kendilerine tahsis edi- len ikametgâha gitmişlerdir. B. Rüştü Aras, Türkiye elçisinin l binasında ikâmet edecektir. Belgrad, 9 (Radyo) — Bel grad radyo merkezleri, B. Ce lâl Bayar ve Rüştü Arasın Bek, grad seyahatleri münasebetiyle iki hükümet arasındaki müna: sebetleri bildiren Türk dilinde — konferanslar neşretmektedirler. | Beolgrad, 9 (Radyo) — B. Celâl Bayar ve B. Rüşdü Araa, yarın saat 10 da Kral sarayına giderek Kral Majeste Piyer ile Ana Kraliçe Mari, Kral Nalbi Prens Pol ve Altes Prenses Olganın — ziyaret — defterlerini imza edeceklerdir. — Sonra iki hükümet Baş ve Dış Bakanları Belgrad Hariciye Nezareti biş nasında ilk konferanslarınıŞaktı edeceklerdir. Bu — konferansı müteakıb B. Colâl Bayar ve B. Rüşdü Aras, Kral Naibi Prens Pol tarafından kabul edilecekler, — şereflerine öğle ziyafetinde bulunacaklardır. Öğleden sonra Güzel San', atlar akademisi ziyaret edile- cek, akşam üzeri B. Stoyadino» viç, Toaçudere zabıtan mahfe. linde misafirler şerefine büyük bir ziyafet verecek ve ziyafeti, bir kabul resmi takip eyliyes cektir. Ziyafet esnasında.Belgrat Opera san'atkârları bir konser vereceklerdir, Çarşamba günü B. Celâl Ba. yâr ve Rüştü Aras, kral AI.L- sandrın merzarını — va dağındaki meçbul asker ıbllı- sini ziyaret ederek çelenkler koyacaktır. Misafirler, — öğle üzeri Avala dağında Turistik otelde Yugoslavya — Başvekili tarafından verilecek ziyafette bulunacaklardır. Ayni günün akşamı, Türkiye: nin Belgrad elçilik binasında bir ziyafet verilecektir. Perşem- be günü iki hükümet Baş ve Dış Bakanları, ikinci konferansı larını — akdedeceklerdir. -Par« şembe günü ana kraliçe llıl. büyük misafirler ne bir çay ziyafeti, B. Milan Stoyadi- noviç ikametgâhlarında husust bir ziyafet verecektir. O gece B. Celâl Bayar ve B. Rüşdü Aras, Sofyayaâ hares ket edeceklerdir. Hazırlanan programa göre, Yugoslavya Mobusan ve meclisleri de ziyaret edilecek: tir. — Boajur, dedim sana Güler, bonjur.. Yüzü kızardı. Bir noksanlık acısı ile başı önünde, avlu kar pısından geçti ve Iııknıdııı..eıvıp nıgw — Dediğini anlıyamadım gü zel ablal Bu defâ da ben sıkıldım: Ne diye ona başka bir türlü hitap etmemiş te “bonjur, de- meğe kalkmıştım.. Onu cesaş retlendirmek için: — Çabuk gel demek — iste- dim, haydi koşsan al.. Dedim.. Canlandı, beyaz diş- lerini gösteren temiz,- renkli bir gülüşle koştu.. Uzatmıya- yım, gün iyi başladı. Güleri giydirdim. Gözlerinin içinde tarif edilmez bir sevinç ve şükran yanıp tutuşuyordu.. Giz lice, ıy'n.ıy: da bakıyordu. Ben evvelâ, bu yeni ve daha mos dern kıiyafet içinde kendisini | tetkik ettiğini sanmıştım. — Sonu var —