KSTariK ASYA FIRTINASI Asya hayatını canlandıran bir filimdir. Mongolistanda taharriyat, yer- liler ve Avrupa- lılar, isyan ve aşk maceraları Konrad Ved, Sesü Kayakava Lüka Gridu ve Vigan gibi Fram- sIZ sinemasının tanıdığı “M: um maceralar,, “Tanınmış ba: inler,, “Dalavere mütebaasısları,, artistleri “Asya fırtınası,, nda birleşmiş bulunuyor. Kral olmak istiyen bir ada- mın macerâsı, bu oyunda esas mevzuu teşkil etmoktedir. İyi söz söylemesini bilen bu adam, Asyan altın ve petrol - bulun- ması ihtimali olan bazı meçhul mıntakalarında taharriyat yap- tırması için zengin bir lordun aklını çeliyor. Bu iş için ıo'kıl edilen şir- kette çalışmak üzere Fransanın işsizlerinden, kopuklarından, ae ceraperestlerinden iki yüz kişi kadar orlar ve başlarına kral olm“’hvulın' Ket tayin olunuyor. Ket, kanun ve nizam tertip eden, fakat tertip ettiği kanuna riayet etmiyen adamlardandır. Bütün adamlarına gidecekleri memlekette kadın peşinde koş- mamalarını ılddıde mrettiği — yakley berdisi—cevdiği —bislarn. dını beraberinde götürüyor. Oldukça yorucu bir yolculuk- tan sonra, gidecekleri yer olan Mongolistana * varıyorlar. Mon: gölistanda ya: Mongo|lar yuvarlak — yüzlü, eski âdetlere riayet eden kimselerdir. Mace- raperest Ket, yerlilere birkaç hediye verip dıriıl onların dostluğunu kazanıyor ve toprak- ları dahiline kamp kuruyor. Ket, yerlileri en çetin işlere sürerek, evvelâ dağları parçala- tıyor, —sonrakuyular — açtırıyor. Az zaman içinde, bu adam ma- iyetine bir kral gibi hükmetmeğe başlıyor. Evvelâ, topraklarının — işletil- mesine vatandaşları namına iti- raz eden Prens Lingiyi; halk arasında tanınmış genç doktor Rojeri; adamlarından bazılarını; bilhassa, gözünden — düşmeğe buşlıyan sevgilisi Süzanı hapse attırıyor. Böyle olmakla beraber, tifo asına tutulan Süzanın teda- için doktor Rojeri tayin ediyor. Bu sırada, genç kadının hapisten kaçmasını ko! ğtir- mak istiyen Prens Ling, yüz kamçı yemeğe mahküm oluyor. Bu kırbaçların acısına dayana- mıyan Ling, birden ölüveriyor. Fakat, büyük bir ihtişamla gö- mülmek üzere iken, tekrar di- riliyor. Etrafına toplanan yerli- lere ve yabancılara oldukça müessir bir nutuk söyliyor. Bır nun üzerine, bütün yerliler Kete karşı isyan ediyorlar, Tehlikeli vaziyetten kurtul- mak - isi Ket, kabahati ar- kadaş'arının üzerine yükselmek için Lingin karşısına çıkıyor; lâkin, tam bu sırada, ani bir kurşun maceraperesti yere se- riyor, Reisleri ölünce, bütün Avru- palılar memleketlerine dönü- yorlar. Yalnız Süzanla doktor Rojer, - Mongo hi bir müddet kalıyorlar. Asya fırtınası filimi, Asya hayatınmı — gösteren sahnelerle doludur. Bu filimde Ket ismini taşıyan artist Konrad Veddir, Yüz kırbacı yiyen —prens ANA JOLÜ Filtmden bir sahne. Lingi ise, Sesü Kayakava idi. Ketin metresi rolünü oynıyan yıldız. Mişikte "Tanakanın tâ kendisidir. Eleoner Povelin yeni filimi Muhayyel bir Balkan devleti ve hü- viyeti meçhul bir sevgili.. Filimden bir görünüş Rozali uzun bacaklıdır, elâs- tiki vücudünü istediği gibi eyer, büker. Oyun oynadığı zaman vücudünü şayanı hayret bir şe- kilde tebarüz ettirir. Bu filimde Rozali ismini taşıyan Eleanor Paveldir. Rozulinin âşıkı Dik, uzun boylu, yakışıklı bir gençtir. Gür ve güzel bir sesi olan bu gencin hali, etvarı gayet ağır- dır. Bu oyunda Dik ismini ta- şıyan Nelson Eddidir. Küçük balkan devletlerinden Romaaza) krallığının varisi Ro- zali, Amerikan kollejlerinin bi- rinde başka bir isimle, tahsili- ne devam etmektedir. Babası onu, Başvekilin oğlu Polla ev- lenmesi için memleketine çağı- rıyor. Fakat Rozali, müstakbel tayyare zabitlerinden meşhur futbolcu Diki seviyor. . Rozali, Diki Romanzaya davet ettikten sonra kalkıp memleketine gidi- yor. Dik, sevgilisi gittikten bir müddet sonra, Atlas de ü bir hamlede aşarak Romanzaya gidiyor. oraya varır var- maz, sevgilisinin bir kral kızı olduğunu ve nişanlanmak üzere bulunduğunu öğreniyor. Bu hal karşısında son derece meyus olan Dik, yeniden vapura binip momleketine yollıııyor. Bu e- memleketin- ir isyan kopuyor. Momlakeh'ııiurkıdın genç kız, nişandan — vazgeçerek, Ameri- kaya gidip Dıkle evleniyor. Bu filmin senaryosu ve sah- naca bamua sakli nek © kadar iyi olmamakla beraber, artist- lerin gösterdiği meharet ş hayrettir. Elanor Favelin san kârane dansları, birçok eğlen- dirici sahneler, me vzu harici bazı oyunlar, görmeğe değer şeyler- dir. Çoktanberi, yüz dansözün birden iştirak ettiği bir filim çevrilmişti. Bu filimde yüzden fazla genç kız bir arada rak- setmektedir. Kıskançlık Yüzünden Katil maksadile silâh atmak Evelki gece İkiçeşmelikte, Kestelli — caddesinde, - ortalığı velveleye veren bir silâh sesi duyulmuştur. Kıbrıslı Nuri oğ- lu Mustafa ve Nazif kızı Emi- ne, evlerinde otururken Ali oğ- lu Hayri, Eminenin penceresi önünde dolaşmağa başlamış, Emine bunu görünce Hayriye hakaret etmiştir. Eminenin iyar nında bulunan dostu Mustafa da tabancasını çekerek - katil maksadile Hayriye bir el silâh atmış ve sonra evden çıkarak kaçmıştır. Zabitaca aranıyor. Hâdisenin kıskançlık yüzün- den çıktığı anlaşılmıştır. Çocuk E. Kurumu bir ayda muhtelif yar. dımlarda bulundu Nisan ayında İzmir Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından Çocuk Bakımevinde 369 hasta çocuk muayene ve tedavi lorek ilâçları parasız verilmiş, yedi, sekiz ve dokuz çocuğa malik 39 aileye 292 lira yar dımda bulunulmuştur. Veraset ve intikal vergisi Ölüm hâdiselerinde — veraset ve intikal vergisine tâbi intikal muamelelerinin tapu memurları tarafından Maliye memurlukla- nna ihbar edilmesi ve bu # retle verginin mektum kalma- sına sebebiyot verilmemesi Ma- liye Vekâletinden şehrimizdeki alâkadariara bildirilm ştir. Gece ağaçların rüzgürda bı- şıltıstımı denizin sesini duyarsın. Küçük kardeşi bir kuşu gibi dışarıdan islik çaldığını işitirim. Yemiş — yetiştiririm. — Karım- ca — kaderince, herkes — elin- den — göleni yapar. Birşeyi sever, uğraşır, — yaratır. Ya- şadığımız — yaptığımız — herşey, bizim olur. Bu iki yüz lümbalık elektriği salonun göbeğine koy- duük. Bu elektriği kullanmağa ne hakkımız var? Biz icad et- medik, yapmadık, ancak para ile satın aldık. Sana :ıııdıyo kadar söylemedim; bir medenileştirmeğe çalışı deniyeti, sen bu apartmanda topladığın radyoyu, elektriği, öteberiyi satın almaktadır. ve yahud kullanmaktadır. mı sanı- yorsun? Bana kalırsa medeni- | yet bunlardan daha iyisini ara- mak, yapmak sevgisindedir. Bu sevgi olmadık! sonra dünya- nin en mükemmel techizatını etrafımıza toplasak topladığımız kadar balkabağı ve tufeyli ol- duğumuzu duyuyorum. Sana 30: rarım; bu yaptığımız meye ya- rar? Ve haydi, sen sensin ve istediğin gibi olmakta serbesi- at beni aldın diye kendi gözümde kendimin bir tufeyli olduğum inancına beni mahküm ediyorsun; ne hakla? Sen me- selâ, bu apartmanın döşemesine Pari gittiğin zaman orada görmüş olduğun bir apartmanın moblesini model ittihaz ettin. Hani temcid pilâvı gibi, tekrar- ladığın “Hayatta tekerrür yok- tur, yollu lâfların? Mevcud bir şeyi tekrarlamağa çalışıyorsun ya. Halbuki bir Paris var diye, ikinci bir Paris yapmağa kabk kışmak, iyi bir iş değil, büyük bir cinayettir. Bence böylel Ben köylü ve vahşiyim. Galiba da onun için böyle düşinüyorum. Sana ku- lak asar da, senin saadığın gibi medenileşirsem, vahşet mede- nileşmiyecek, medeniyet vahşi- leşecekl Beni burada tutup durmaktan —maksadın; - güzelli- ğimi bir akide şekerinin tadı gibi ağzında tutmağa kalkışmaktan ibaret.. Acaba akide şekerinin kafası var mı ve düşünüyor mu ve ne düşünüyor diye merak ettiğin var mı? Boyuna “hayat var. hayat vari, Deyip duru- orsun. Hayat, kupkuru bir lâf, n o İâfı senin kulağın pat. layıncaya kadar sekiz makam- dan haykırayım; ne kadar ba- fırırsam o kadar hayat mı olur? Asıl mesele lâfta değil, fakat hayattan ne demek istediğin- dedir. Hayat mı işte bu var| Martı salona elile işaret etti: *“Sana doğrusunu söyliyeyim- mi; topundan bıktım. Aparman, elbise, salon, möble, misafir, eğlence, günde dört kere tıkın- mak. Yed.ğ mizi hazmedemede Yazan: Halikarnas Balıkçısı ğ miz için pasa ispirto, likör, (hizlı hizli konuşan — Martının yüzünde renk parlıyordu) malüm; kaç keredir, başıma vurdun! Babam yemek yerken ağzını şapırdatıyormuş. Ancak haki- kati ifade etmek içm yaratılmış olan sözü yalan söylemekte kullanmıyor a. Hem ihtiyarladı, Evde yapayalnız kaldı. İhtiyar başını eğmiş, müteessir olup duruyordu. Martı senin genç yanağı apak sakalına ne de yakışacak? Burada bir gayemiz, hakika- ten yapmakta olduğumuz bir iş olsa yüreğim yanmazdı bare, Gayemiz yok değil; var ma; lah. (Burada Martı acı ac gül- dü) Gayemiz?! Gayemiz?! Önü- müzdeki iki ay için gayemiz, dişlerimizi sıkıp, iki yüz lira arttırmak. Abdesthanenin şim- diki sıvasını kaldırtıp onun ye- rine krem renginde porselen döşetmek, çünkü basbayağı sıva ayıp olurmuş. Bu işi başarınca iki aylık hayatımız gayesine ermiş olurmuş. Düşün bir kere iki aylık, ilelebed geri dönmi- yecek bir hayat parçası; krem renginde porselen! Yüzüme ne öyle şaşkın şaşkın bakıyorsun; abdesthaneden — bahsediyorum diyel Böyle şeylerden bahset- mek ayıptır. ha? Fakat onu krem renginde yapacağım diye hayatın iki koskocaman ayını ona hasretmek hiç de ayıp de- ğil mi? İşte bu budalalığın yok mu, bana o yüz numara- nın içindeki pislikten daha iğ- renç geliyor. Egede tulumbanın altında, denizde, açıkta - şıpıl gpil yıkanırdık. — Yaşasın! Yüz numaraya varmak için kış ol- sun yaz olsun, bahçenin tâ öte- ki ucuna kadar, yıldızların al- tında yürümekli! Burada yüz numarayla kapı komşusu olduk. Çünkü bahsı çirkin; fakat kendi güzel galiba. Güzelse eğer gü- zel olan karanfil ve menekşe- den bahsettiğimiz gibi boyna ondan bahsetsek a. Gene bana temin ettiğin kon- fora temas edeceksin; yutkuna yutkuna baklayı nasıl ağıza ve yüze getirmekte — olduğundan belli. Mesele, senin konfor de- diğin güya insanı rahat ettir meğe aid şeylere gelince, yani şu masa, öteki sandalye, be- riki koltuk. Bunlar evvelâ ra. hat ettiriyor, sonra da bir lâ- zımı gayri müfarik — olarak in- sanı kendine esir ediyorlar. Onun ensesinden tutuyor, her: kesin zararına olarak onu hain- leştiriyorlar. İnsan koltuğa atu- Mayis 8 & ae H aa rurken, koltuk sandalyesi insa- nın üstüne oturuyor. Bir rahat vasıtası, bir işkence nın burnuadan getiriyor. Güzel bir grup, nemlice bir hava, yağmur, deniz rüzgârı birer baş belâsı, bir musibet, birer bü- yük felâket ve hastalıkla ölüm müsebbibi oluyorlar. Koltuk san- dalyesinden konuşmak abestir. Biliyorum. —Ben ki insanım Ölünce gene koltuk sandalyesi, koltuk sandalyesi olarak kala- cak. Bundan ne çıkar? Ve bun dan bahsetmeğe değer mi? Pek- âlâ mademki — öylel Birşeyo fena ve iyi birşeye inansan yal Hakikaten tâ içinden inandığın birşey olsa yal O ü ın do layısile suratına tükürülse yal Yahud ta kafanın nüvesinde hakikat diye bildiğin birşey için birisinin kafasında bir sü: rahi patlatsan yal Yaşadığımı duya duya, seni görmeğe hapishaneye gelirdim, ve sana gönlümün tâ derinin- kaynıyan, insanın ve senin bir kadının tesellisini sa. na kana kana verir, gönlüm- den kopa kopa verdiğimi sana Az telâkki ederdim. Kendimi bu takdirde ayaklarının altına atsam bile vazifemin binde birini yapamamış olduğuma dö- ğünürdüm. Ve güzelliğin - belki senin bir mükâlatın oluyur, diye bir işe yaradığına kani olurum da bu kadar fütur getirmezdim. Amma sen, sensin; pek âlâ, O takdirde ben de benim efen- dim; sana nasıl anlatayım? Be- nim kuzu beslemekte merakım Onun gözüne bakarım, onu büyütürüm, ona elimden ©ot ve yem veririm. Yazın gı cakta denize götürür. yıkarım. Bunu abes - telâkki ediyorsun. Amennal fakat senin krem por- selenli abdesthaneni zırva — tes lâkki etme e ne karışıyor san? Haydi ben seni yaratma. dım. Yoksa sen mi beni yarat« tın! ÂL Gözlerini büsbütün açıp ne afallıyorsun?. Sözlerime şa» şıyorsun değil mi? arkadaşla. rından leş gibi pis ve kaba bir masal duyunca çok spiritueldir, diye, bana gece, eteklerimi çözdürerek, onu saatlerce an« latmakla bitiremiyorsun, Kendi kendine katıla katıla gülüyor- sun. Seni kırmamak - için beni “evetl! çok tuhaf, demeğe meş- bur ediyorsun, fakat yüz nu- mara gibi gayet tabil birşeye temas edildi miydi, veyahut babam hayvanlardan döl ak mak sırâsı geldiğinden bahsetti miydi, sanki havada biber tozu uçuyormuş gibi ağzını gözünü burnunu yumuyorsun. Üzerine tüz serpilen sümüklü böceği gibi köpüre köpüre kabuğuna çekiliyorsun. İşte yüreğimizin sevgisi, gön- lümüzün arzusu, iki ayık haya- tımızın gayesi krem renginde porselen döşemeli yüz numara i?. Gebeyim çocuk do- guracağımi. Hiç onu düşünü- yor musun? Evet malüm, âdet- tir diye kundağını, hırkasını, ku- kuletasını satın alıp hazırladın. Dünyaya yeni bir baş geliyor. Bu başa kâinat diye senin ak« hnin — ve anlayışının dar çev- resi ve çemberinden başka ne geçireceksin?. Muhavereyi kapı dışarısından dinlemiş olan iki görümce ha- nım kapıdan içeri fırtına gıbı daldılar. — İkisinin de — gözleri kıvılcımlar saçıyordu. Bay Şefik Ulualpa ikisi birden harıl harıl Fransmıca — güldürdediler. Gö- rümcelerin ne dediğini anlamak için Martının Fransızca sne İüzum yoktu. — Devam ödecek — bilme-