8 Mayıs 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7

8 Mayıs 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Izmir Halkevinin dördüncü resim sergisi. Celâl Uzelin kermesi. Sergideki tablolardan: Kermes Bir resim sergisi niçin açılır? Bir Ekspozisyon tekniği var mt- dir? Bir serginin tenkidi yapık madan evel o sergi hakkındaki umumf fikir ve mütaleâların ortaya konulması zarureti var- dır. Bu itibarla dördüncü resim sergisinin evvelâ göze çarpan bariz karakterini çizelim: Resim sergileri halkın san'at zevkini — yükseltmek, — san'ata karşı umumi bir alâka ve sevgi uyandırmak için açıldığına göre toşhir edilecek eserlerin mu- bakkak surstte kuvvetli olması, hakik? bir san'at kıymeti taşı- ması İâzımdır. Sergide gördür ğüm eserlerin kıymetsiz olduk. lannı iddin etmiyorum. Bilâkis içlerinde çok kıymetli eserler bulunduğuna kaniim. Bir sergi- “—uku - veam-hedullei-az ve— e- veer ortaya koymak olmalıdır. Adet- ten ziyade kıymete, keyliyete ehemmiyet vermek en başta düşünülecek bir meseledir. Sergi daha sıkı bir kontrola tâbi tu- tulabilirdi. Pariz Enternasyonal Ar sergisi her ressamdan azami iki resim kabul eder. Doğrusu da budur, çünkü iyi bir eser, güzel bir kompozisyon ancak ve en az bir senede meydana gelebilir. Hüner çok resim yap- makta değil, az fakat kiymetli resim ortaya koymaktadır. Bir resme baktığımız za: üze- tinde uzun bir çalışma izi taşı- dığını hissetmeliyiz. Celâl Uzel bu sene on parça eserle sergiye iştirak — ediyor. On resim az değildir. Hatta goktur. bile.. Celâlı yakından ve çok eskiden tanırım. Onun 337 senesi Galatasaray sergi- sindeki resimleri için o zamanki Süs mecmuasının 11 Ağustos S7 nüshasındı atırlar intişar etmi eserleri san'at hissile kalbi çar- pan bir talibi san'at olduğunu gösteriyor. San'atın en başlı hedeflerinden biri heyecan ol: duğuna göre Celâlin bu me- ziyeti çalışırsa iyi bir ressam olacağına en bahir bir delildir., Celâl o zamün san'atının müp- tedisi idi. Aradan on'altı sene rayında kurulân yeni resim ve heykel müzesini gezccek olur: sanız Onun üç güzel tablosile karşılaşırsınız.. Şimdi serginin en göze çarpan eseri önünde duralım: Kermes, eski devirle- rin mitolojik panayırlarına ve- rilen isimdir. Bu resimde çift. çilerin mahsullerini teşhire gö: türdüklerini görüyoruz. Yere çömelmiş bir kız nelfis Ege üzümlerini, meyvalarını takdim ediyor. Ve sonra sırasiyle buğ- daylar, şaraplar, koyunlar ge- liyor. Kermes klâsik bir eser dir, Bu eserde kuvvetli bir âuv man ve çok düşünülmüş hesap- lanmış, bir kompozisyon var. Çizgilerin kıvraklığı, mukavves ahlanmış atın lışı heyeti umu- üşün, bir can- hlığın ifadesini veriyor. Tab- loda en ziyade okr-jov ve ye- gil hâkim. Bu iki renk Celâlin son zamanlarda en çok ken- dini kaptırdığı renktir. Maama- fih onun empresyonist bir ü lüpla çalıştığı diğer — eserlerin- de de bu renklerin hâkimiye- tini görüyoruz. Celâl yalnız kompozisyon ve peyizajlariyle değil, i vetini gösteriyor. Parsın portresi çok muvalfak olunmuş bir eserdir. Renklerin tabiliği ve cılıımıdıln serbesli şiirdir. Onu burada tasvire kabk kışmak şiiri nesre tahvil etmek olur. Kadri Atamalimzası sergide en kuvvetli eserler altında gö- rülüyor. Kadriyi İzmirde tanı- dim. — Fakat daha - evel İstan- bulda Galatasaray sergisinde onu eserlerile tanımış ve be- genmiştim, Kadri Atamal çok iyi bir koloristtir. Zaten empre- İms yonizm — denilince önce renk gelir. K resim tahsilini Almaı b. Hocası Frederik Gasparın teknik hususiyetlerini kendisin- de görmemiz pek tabiidir. San'at le bir âlemdir ki o âlem içerisinde bıribirinden fikir ve ilham almamış, diğerinin az çok tesiri altında kalmamış bir san'atkâr gösterilemez. Kadri de parlak ve bilhassa pembe renklere karşı olan temayülün başlıca sebebi budur. Celâl ne kadar — sarı ile çabşıyorsa Kadri de © kadar pembeye, kırmızıya kaçmaktadır. Kömür kayığ, Natürmortu çok kuv: vetli iki eserdir. Fakat ben Kadsiyi daha ziyade desenle- rinde, pastellerinde çok muvaf fak olmuş buluyorum. Bir port- re, bir desenin kıymeti sadece aslına benzemiş — olmasından ileri gelmez. Benzetmek daima ikinci plânda Halk taba- kası, — san'a! anlamıyanlar resmi fotoğrafik meziyetlerile ölçerler. Ve benzeyiş derece- sine göre ona not verirler. San'at kültürü — taşıyanların ölçüsü bu değildir. Bir çizgi: nin kıvrılışı, küçük bir gölge, yerini bulmuş bir işık, hulâsa resmin umumi Aâhengi herşey- den evel görülmesi, hissedil- mesi lâzimgelen bir keyfiyettir. Kadri Atamaliın portreleri bu itibarla çok kuvvetli bir teknik mahsulüdür. ANADOLU Bır sihirbazın marifetleri Gösterdiği yer- den petrol fışkırdı Cırııuboldın bildiriliyor: Şeh- moşhur su arayıcılardan bıı geldi. Bu &dam müsbet ilimlerle değil, fakat sihir ile su bulmak arzusunda bulunduğu için bütün araziyi elindeki kü- çük bastonla gezdi. Sihirbaz, bazı yerlerde duruyor, fiındıktan mamul bastonunu toprağa da- yayarak ondan keşifler istiane ediyordu. Birçok mütecessisler bu ada- mın budalalığıı kmetmişler ve yapacağı keşifler bakkında şüpheye düşmüşlerdi. Lâkin evelki gün M. Comman deurün malikânesinde bu sihir- baz durmuş, uzun uzun düşüm Petrol fışkırırken — İşte burada bir mayile kârşılaşacağız, demiştir. Herkes, bu kuru topraktan su çıkmıyacağını söylerken, onaltı metre 'derinliğinde açılan kuyu- dan birdenbire su fışkırmağa başlamıştır. Fakat, seyirciler bu suyun tu- haf bir koku da neşrettiğine şahit olmuşlar ve kibritle yak- tıkları anda? mayin müthiş bir surette infilâk ettiğine şahit o muşlardır. Bu mayi, saf petrol olma- makla beraber yanıcı bir mad- de olduğu hususunda alâkadar- lar noktai nazarlarını söylemiş- lerdr. Mütecessisler, bu acaip sihirbazı takdir ve alkışlarla şehre götürmüşlerdir. MAD SAAT AAE AM TARUKA Nazmi Çexliye geliace; yazımın baş tarafında işaret ettiğim noktaları tekrar — hatırlatayım: Az, fakat öz eser, sahibine ha çok şeref verir.. Hiç şüphe yok ki Nazmi serginin kuvvetli imzaları arasında bulunmakta: dır. Pazar yerlerini gösteren iki toblosu onun en kuvvetli eserlerindendir. Renk — ve ışık şelâlesi, serbest fırça tuşları kendisine Tâzimgelen hüviyeti vermektedir. Bu artiste -ma- demki bu işte muvaffak olu- yor- başka şey lâzımdeğildir. Bir cami avlusunda çömezlerin ders okuyuşu onu alâkadar et- memelidir, Bu tablonun altında Çekli imzası olmasa kendisine aid olduğunu kestirmeğe imkân ve ihtimal yoktur. “Topçular, tablosu da güzel bir eserdir. Fakat üzerinde daha esaslı bir şekilde çalışmak lâzımdı. Naz- minin fırçası bu işi başarmak- tan âciz değildir. Görülüyor ki iş aceleye gelmiştir. Onun için diyoruz ki bir eser üzerinde daha fazla düşünmek, durmak, mülâhaza etmek mecburiyeti vardır. Bu ise zaman meselesi- dir. İhtimam ve itina bütün or- taya konacak eserlerin birinci şartıdır. Şunu da unutmamak gerektir ki bir san'at eserinde aranılan teferrüat değil, esas kütleler, plâstik unsurlardır. Şekillerin umumi güzelliğini ve meselâ bir ağacın heyeti umumiye içerisindeki ahengini Bergide en çok eser teşhir edeni — Sona 8 inçi şahifede — Hangisi yalan söylüyor Kazalardan birinde memur- du. |Birkaç gün izin kopar- için müdürünün — yanına girdi. Biraz mahcup: — Affedersiniz, dedi. Dün Mayıs B — Biraz da şaka — ı Veznedarın karııı |Arkadaşınız arslanın değil miyim? bir mektup aldım, kız kardeşim evleniyormuş. Bana birkaç gün izin vermekliğinizi rica ede- yok. Ben nhkıkı! yaptıracağım. Diye cevap verdi. Memur, ke- derli kederli, odadan ayrıldı. Üç gün sonrâ müdür memuru çağrarak, şunları söyledi: — Tahkikat yaptırdım. Kız- kardeşiniz ovlııııyoııııı. Memur kızdı: — Siz yalan söylüyorsunuz. Diye bağırdı. Ve lîiv:"ıtzı — Benim kız kardeşim yoktur! Ay mı, güneş mi? İki sarhoş gece yarısı evlerine dofıı — Sabahı ettik, bak güneş doğdu, diyor. Diğeri şu cevabı ,Yeriyor: — Hayır, © güneş değil, aydırl. İki arkadaş; aydır, güneştir, diye — biribirlerine — giriyorlar, uzun münakaşalara dalıyorlar. Bu sırada oradan geçen birisini çağırıp - soruyorlar: Adamcağız sarhoşları süzdük. ten sonra şu cevabı veriyor: — Alfedersiniz. Fakat ben de bu memlekete yabancıyım, bi- lemiyeceğiml. Müteessir oldu Alacaklı çok mahcup, borç- lu da çok pişkin ve utanmazdı. Sokakta karşılaştılar. Alacaklı halil bir sesle: — Borcunuzun vadesi geçeli bir ay oldu, Borçlu, kaşlarını kaldırdı, yük- sek sesle şu cevabı verip geçti: — Yanaa, öyle mi; vah vah, çok mütecessir oldum. çıkıyorlar, bunlar- SY Memur — Fakat bayan; pa — A A.. Bunu ne hakla s0- ruyorsunuz. Ben veznedarın ka- risı değil miyim?!. içindedir Arslan avına bayılırdı. Fakat ea büyük emeli, arslanları can- h olarak yakalamaktı. Bir gün Alrikaya gitti. Bir ay sonra ilk mektubu yolladı. Bunda, pek çok diri arslan yakaladığır nı bildiriyordu. Aradan henüz bir hafta geç- memişti ki, bir telgraf, zavallı- nın ölüm haberini getirdi. Ar- kadaşları aralarında para top- ladılar ve cesedini getirtmeğe karar verdiler. Afrıkadan gön- derilen tabutu açtıkları zaman saman doldurulmuş bir arslan gördüler. Sebebini — telgraila sordular. Gelen cevap şöyle idi: — Arkadaşınızı, gönderdiği- miz arslanın içinde bulacak» sınız! Her lisandan evet demesini biliyormuş... — Şu bizim Cavidede şeytan tüyü mü var, a: ten erkeği cezbediyor. nedir. Her millet» — Bunda şaşılacak birşey yok. O ber lisandan (Eveti) dame. sini bilir. Şarkı Gençliğin boş yere geçmesin böyle, Güzelsin diyerek çekilme öyle, Bahar oldu a kız çık bahçelere; Buse ver güllere, şarkılar söyle. ”. * Gözlerin bir sıcak rüyala dolu Belinden sarılsın bir gencin kolu Beraber baş başa tutup bir yolu Kırlarda gizlice sevişin şöyle. Çimdik “Kızım da söz dinlemez oldu!,, — Kızım da söz dinlemez oldu artık.. Şu binip te uzaklara gitme dedim, gencin sandalına © meydandan kayboldu.. Aliah vere de başlarına bir kaza gelmesel. Ufacık bir iyilik istiyor? — Bana ufak bir iyilik mak ister misin?. YU âıplıeııı! halde şu köye kadar ıllıyıvır de, bir paket s'gara all samamaaa Bıy Çok terakki var, çoz. Birkaç ay sonra, tex bi bisiklete binebileceksinizk.

Bu sayıdan diğer sayfalar: