7 Mayıs 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7

7 Mayıs 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

vi | sadrıazam. Bir balık ki -dedi- boyu, Saray- burnundan Eyyübe kadar.. Yazan: Irfjan HAZAR Ahmedi Salis devrinin en zikudret adamı Süleyman Ağa, oturduğu ipek sedirde biraz gerindi. Samur kürkünün içinde kımıldarken: — El'an huzurdan — bir ber gelmedü! Diye mırıldandı. Bu sırada konak - kapısının önünde atların kişnediği, kılınç şakırtılarının avluyu doldurduğu duyuldu. Bu gelenler, saray sâğileri ldi, Ağanın beklediği haber gel- ha mişti... İçeriye giren genç ve tuvana bir yeniçeri postası, Kızlarağa- sına bir name verdi.. Ağa bu nameyi üç defa öpe: rek başına götürdü. Ve müsareatle okudu. Artık memnundu. Beyaz - br yıklarile halelediği beyaz saka- h da sevinçten titriyordu. Ken- di kendine, — Nihayet, dedi; Kolaylıkozu sadrazam yaptıra- cağım! Hünkârın bugün beni huzura çağırı muhakkak ki sadaret keyfiyetile alâkadardır. Göreyim seni ağal Bu işte de ehil ve idrak sabibi bir recülü ol- duğunu ısbata sây eylel Gö- reyim seni.. .. " n huzurda, vüzeradan igâü Rümeli —ve.'Aııdo!iı ” dıaskerleri ile beylerbeyleri de mevcuddu. Söz, münhal bulunan sada- ret makamına intikal etti. Bu bususta hiç kimse ses çıkaramıyordu!.. Nasıl ses çıkarabilsinler? Karşılarında ve Hünkârın di- Zinindibinde ikinci bir — sultan, bütün şevket ve şükühile otu- rup durmaktaydı. Devrin asıl sultanı Ahmedi salis değil, bu ikinci adamdı! Ba adam, para, zekâ, desise, kin ve haremdeki nüfuzile Kız: larağası Süleyman ağadan baş ka kim olabilirdil!. Herkes ondan korkuyordu. Ağanın bir sözile balıklara yem olmak, genç ve ihtiyar sesleri yağlı kemendlerle sıkıp boğmak, yahud öküz kadar kuvvetli cellâdların kılıçları al- tında hıyar gibi doğranmak kü- çük işlerdendil. Nibayet hünkâr: — Niçin süküt eylersiniz? Dedi, bu vadide, içinizde söze âğaz edecek, kimesne yok mudur? — Size söylerim, bu vadide söze fğaz edecek hiç kimesne yok mudur? Bir ses, herkesin tanıdığı bir ses, kurnaya düşen hamamtası Zibi, kubbenin altında — Kalaylıkoz Ahı kulunuzdan maada hi Buzu makamı sadareti ülyaya... Padişah elini kaldırdı, zor duyulan bir sesle: — Tatvil eyleme'kelâmı Sü- leyman ağal Dedi. Kalaylıkoz met paşa, sadareti sırtında ::;ıulı bir dirayettemidir der- — Evet şevketlâ hünkârım, Onun dirayeti hakkında vüze- 'ld_lı. kuzzattan ve beylerbey- kerinden — istilâm buyurulsun! Elhak kendüsü, sadareti seniy- yeyi belganmâbeleg doldura: cak iktidardadür!.. Kubbealtı vi sı göz uçla: rile biribirlerine baktılar.. Tekrar, derin bir süküt kılıç gibi etrafı kuşattı. Hiç kimse ses çıkaramıyor: du.. Hünkârın hitabı, bu defa şiddetli ve keskin olarak — du- varlarda akisler uyandırdı: — Ne dersünüz! Cümleniz Kızlarağası Süleyman Ağanın fikrinde misünüz? Söylesenizel Dillerinizi yuttunuz mu? Bu sorgudan sonra — vüze:a, tasvip ve takdir kararım müt- tefikan ve Süleyman Ağanın yüzüne güle güle ânide verdi. Tarihin en cahil, en yobaz ve en beceriksiz bir adamı bulu. nan Kalaylıkoz Ahmed Paşa, daima kesesini düşünen ve ha- zinelerini doldurmaktan başka birşey — yapmıyan Kızlarn; Süleyman Ağanın bir köçesi olarak sadaret makamını işgal etti. * .* Kızlarağası Süleyman ağanın huzuruna kabul edilmek keyfi- yeti, Padişahın huzuruna kabul edilmek gibi hem şerefli, hem de müşkül bir işti. Onun Süleymaniyedeki büyük konağına hergün yüzlerce misa- İür gpelir, yüzlerce misalır gider- di. Konağın harem ve selâm: lık dı hususi dairesinde kabul etti. Ahmed Paşa, Kızlarağasını ayakta kendisine muntazir görür görmez, /Sadı tarak derhal yere Şükür ki odadakii Yoksa bu münasebelsizlik, ağanın da başına bir felâket getirebilirdil.. Öylya.. Devrin — sa nasıl olur da bir ağı larına kadar kapanır, — onu eteklerdil.. Kızlarağası, yeni sadrâzama ders vermek lüzumunu hissetli; aasızın: — Paşa, dedi; şimdi bana yaptığını, sakın ha, bundan sonrâ ne bana, ne de şevketlü hünkârdan maada dışarıdaki vü- kelâdan her kangusuna yapm- yasın! Biz bu ihtiram ve me- veddeti, sana göstermek mec- buriyetindeyiz! Düşün ki artık sen, denizde kaptan değil, fa- kat ülkede sadrıâzamsın! Pa- dişahtan sonra gelen bir ma- kamı — mübeccelin timsalisin? Hulâsaten, devletin kaptanısın sen paşal Ahmed paşa, bu sözlerden sıkıldı. Hâmisini, boynunu bü- kerek dinliyor, onun her sua- lini, — Beli efendimiz! Beli efen- dimiz! Nidalarile tasdik ediyordu. Ağa, nasihatlerini biraz daha tevsik etmek istedi: dır, dedi; göreyim seni paşa, içtimada kendini göster. Korkak olma! Bilmediğin bal ü rini vereceğim, vezirlere — şu yolda hitap evla: ANADOLU M. G_o:;'ingiîı piyanosu ve miralay mebus Son Çekoslovakya hâdiseleri münasebetile ismi gazetelerde “görülen M. Hans, 1918 sene- sinde, Alman - Çekoslovak ra- kal partisini kurmuştu. Ertesi sene mebusluğa — seçilen bu adam, 1933 senesinde hapse atılmıştı. Onun hapse atılması ile, teşkil ettiği parti de gâyri kanuni addedilerek lâğvedil- mişti. M. Hans bir kolayını bulup az zaman sonra bapis- haneden kaçıyor ve Almı sığınıyor. Orada evvelâ miralay, daha sonra mebus olarak esaslı bir mevkie geçiyor. M. Hans Krebs bir piyano akortçusunun oğludur. Kendisi de siyasete atılmazdan evel, piyano akortçuluğu yapmıştır. Bir gün Mareşal — Göringin evinde bir gece eğlentisi tertip ediliyor. Bu eğlentide şarkı söylemesi için meşhur bir şan- töz angaje ediliyor. Fakat, aksi gibi eğlentiye başlanıldığı sıra- da, piyanonun bozuk olduğu görülüyor. Herkesi bir - telâştır alıyor. Baş köşeyi işgal eden Hans Krebs, hiç istifini bozmadan: — Bunun ne ehemmiyeti var, onu şimdi tamir ederim; diye bağırıyor. Ve bunu söyler söylemez ce- ü çıkarıyor, bir kaç pens iyerek piyanoyu beş dakika- da tamir ediveriyor. Bu işten memnun kalan ma- reşal Göring: — İşte, diyor, işte merkezi Avrupadaki akortlarımız - için bize lâzım olan adam. ket — "Ne buyurulur bu işel, Yahud, — “Ne denlü hareket ede- lim bu meseledel, Yahud, — "Herkesi bu vadde söz söylemeğe davet ederim!, — Anladınmı paşa! İçtimada bu suallerle elde ettiğin fikir- lere kendi fikrini de kor, ka: rarlârını verirsin. Eğer, cek kararları çok eheammiyetli ve mucip şüphe telâkki eder- sen celseyi başka bir zamana tehir buyurursun! Ol vakit, ol meseleleri aramızda da - istişa- reler edp el birliğ le halle sây eyleriz. Bu hususta merak bw yurulmıya.. Sadrıâzam Kalayl.kor Ahmed paşa, tekrar yerlere kadar eği- mek Üüzere idi ki, Sü'eyman ağanın ihtarı aklını başına ge- tirdi. Ve tam bir devlet sad- nâzamı gibi ağanın köşkünden azametle, ikballe ve şevketle ayrıldı. verile- * .. Hem yeni sadrıâzamı tebrik, hem de biriken işlerin biran evel tedviri zımmında, kubbe altına bütün vezirler erkenden gelmişlerdi. Nihayet sadrıcedid de vücut- larile kubbeyi şereflendirdi.. Tebrik çok parlak oldu. İşler, Süleyman ağanın ver- diği reçete mucibince ânide ve kat'iyetle hallüfasl edilmekteydi. Lâkin., Evet, in mesele bahriyeye intikal edince Kolaylıkoz Ah- med paşa hiçbir. teenniye ve hiçbir tedbire lüzum görmeden derhal ayağa kalktı. Elhak, kap: tanlıktaki ve denizcilikteki ih- tisası herkesçe müsellemdi. Bunun için, ağır ağır köşkün pençerelerine — doğru yürüdü. Uzun uzun oradan denize bak» tı. Sonra güldü. Bütün vezirle- rin gözü devletlü sadrıâzamda idi. Ansızın sadrâzam, — Küçük dilinizi yutardınız, diye bağırdı. Vezirlerin hayretler - içinde Duymadık demeyin, iskelet ticareti de vardır!.. Kadınların stiloidleri fazla te- kâmül edermiş. Çünkü... Kadınlar boşboğazmış. Bir yumurcak, taze iki parmağı çı- tır çıtır kemirmiş. İskelet satıcısı ve matahları. İnsan bakkallık, tavukçuluk veya zahire sim: ! yapabilir; bunlar, mutad mesleklerdendir. Fakat, iskelet satıcılığı yap- mak, yani hemen hemen bir cellâdın muhitinde yaşamak ha tırınıza gelir mi? iki iskelet kendisine baktıklarını görünce, — Evet, dedi; korkudan kü- çük dilinizi yutardınız! İçlerinden zeki ve fatin bir vezir havfühirasla Sadrıâzıma sordu: — Neden korkardık ve ne- satıcısı den küçük dilimizi yutardık efendimiz? Sadrıâzam, geniş göğsünü körük gibi şişirip indirerek ve kahkahalarla —gülerek cevan verdi: — Neden mi korkardınız? — Evet efendimiz.. — Balıktan!. — Hangi balıktan efendimiz? — Kaptanken derya yüzünde gördüğüm balıktan.. — Demek ki balık çok bü- yüktü. Efendimiz! — Büyükte ne denlü lâfl Siz deyinz beş yüz arşın, ben diyeyim bin arşın, — arkadaş desin bin beş yüz arşın, öteki arkadaşta desin iki bin arşın, işte bu uzunlukta alâmet mi alâmet, bir afet mi bir alet, an- sızın karşımıza çıkıverdi. Sadrıâzam hazretleri pençe- reden işaret ederek sözünü kuvvetlendiriyordu: — Nah iştel Balığın uzunlu- ğu Sarayburnundan Eyip'e ka- dar * varırdı! Bizi görüp de denize battığı vakıt yelkenlileri- mizle beraber tam bir buçuk saat fırtına çektik, navar deryayı öyle çalkattı, öyle çal- kattı ki... Bu nutuk kırk dakika kadar sürdü.. İçtimadan çıkan vezir- lerden birisi diğerine şunu söy- ledi: v — Kırk bin kere maşallah, nazar değmesini.. Tam âlim, fazıl ve dirayetli bir Sadrıâza- ma kavuşmuş bulunuyoruz! Al- lah devlete, millete va Kızlara- gası Süleyman ağaya zeval ver- mesin!, Kama taşımak Keçeciler caddesinde Antal- yalı Aüdi oğlu Ahmedin üze- rinde bir kama bulunmuş ve zabıtaca müsadere edilmiştir. vardır. Bunlar kendilerine ke- mik mütehassısı namını vermiş- lerdir. Böyle olmakla beraber, bu n — biri, iskeletleri renkli kartondan kafesler içine yerleştirir; mukavvadan kalpler, elyaftan ada'sler yapar; iskelet- lerin korkunç — görünüşünü giderir. Mesleğini daha ziyade seven diğeri, malını tabii halde satar; işinin çıplaklığını gizlemek is- temez. Müşterek olan cihetleri şw dur: İkisi de, müşterilerinden başka herkes için soğuk ve sevimsizdir. Lâkin, böyle olma- ları ticaretlerine hiçbir. sekte Vvermez Kemikçilikten anlıyan bir la- giliz muhaı hayrette kalan 500,000 — okuyucusuna, kadın kafatasındaki — stilcidlerin son derece tekâmül etmiş bir var ziyette olduğunu söyler. “Stilo- idler, dilin kökündeki rabıt ke- miş oluşu, kadının £ boğaz olmasından ileri gelir. İagilizin tetkikat yaparak bu hakikati öğrend ği yer, insana pek öyle alay ilhamı verecek gbi değildir. Bu yer, yani is- kelet ticarethanesi, dar ve loş bir sokaktadır. Küçük - bir ka- pisi vardır. Kapının üstünde (Düran, kemik mütehassısı) lev- hacığı asılıdır. Karanlık bir merdiven, dok tor Kaligarinin çalışma odası çıkar. Burası, hayret verici bir dekorla tezyin edilmiş, sihirbaz inine benziyor. Burada herşey — mevcuttur. Camı yeşillenmiş petrol lâm- bası, örümcek ağlar, üstü toz- lanmış gayet büyük - kitaplar, kafatası parçaları, bacak ke- mikleri, kürek kemiklerinden ehramlar. Muharrir diyor ki: Tezyinat sanki kasten bu şe- kilde yapılmış. Bir iskelet satın almak için gelen Karl Dceyer isminde bir müşteri, rikkate gelip ağladı. Bu srada - satıc ona şunları söylüyordu: Üç bin frank vereceksiniz amma bay gayet muhteşem bir iskelet satın alacaksınız. Başlıca müteahhidi resmi ve fakirler hastanesi olan M. Dü- ranın “ticarethanesi,, işte böyle bir yerdir. Bu gibi hastahanelerde ölen ve üç gün zarfında akrabaları tarafından kaldırılmıyan zavallı hastaların ölüleri, Fersa Müulen sokağındaki teşhis acentalarına satılır. Bir operatörün mesleğinin her kısmını öğrenip yapması, pek tabildir. Bahusus işin ucun. da hatırı sayılır bir kazanç e- lursa, Bu işlerle meşgul olan ratörler, cesedden Mm kemikleri, küme bhalinde iske let satıcısına teslim ederler. İs- kelet satıcısı onları beyazlat- mak için, alelâde bir çamaşır gibi, Tavel suyunda yıkar. Sonr- ra hepsini kurutup larına dikkat ederek, bazı yer- lerinden ince delikler deler; bu deliklerden — teller — geçirerek onları monte eder, Mahir bir artist, bir - iskele- tin montajını ancak iki günde yapabilir. Herşeyi ikmal olmuş bir is- kelet, evsafına göre, 1200 frank- tan 4000 franga kadardır. Bun- ların alıcıları; Üniversite alim- leri, ları Mösyö Düran şunları anla- tıyor: —Bir gün, heykeltraşın biri, model olarak - kullanacağı bir kafatası seçiyo. Mağızıma gel diği zaman yanında menfur bir yumurcak vardı. Bu haylaz yu- murcak bir an için kayboluverdi. Nereye gi diye aradık, Bir de ne görelim; yere bağdaş kurmuş, gen ş ağızlı bir şişenin içindeki yumaşatılmış parmak kemiklerini lezzetle kemiriyor. Selil çocuk, tam iki elin par- maklarını kemirip berbat et mişti. Düran sözüne devam edetek: — Bir kere *dedi- güzel - bir mumyanın satılmakta olduğ ınu öğrendim. Bu mumyayı satın alması için eniştemi gönderd m. Eniştem uzun' bir pazarlık yap- tıktan sonra — para mumyanın sah bine: — Beri içerisinden cev hr çıksa, diyor. Bu suretle ist fade etsek, İçe- risine cevabir saklı mumyaları elimize geçirecek kader teliki olmagğımızi hiç düşünmüyor. Malımıza en fazlı para v ren seyyah ar ve yabanc.ları.. & — Son S inci sahif de — veriken,

Bu sayıdan diğer sayfalar: